Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Şiir Cenneti

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
genç, hayatı, nurullah

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



Nurullah Genç'in Hayatı (1960 - )



9 Eylül 1960 yılında Erzurum' un Horasan İlçesinde doğdu 1983 Yılında Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nü bitirdi Aynı üniversitede Yüksek Lisansını tamamladı Yine aynı üniversiteden Doktor, Doçent ve Profesör ünvanını aldı

Eserleri: İntizar, Yağmur, Rüveyda, Aşk Ölümcül Bir Hülyadır, Gül Ve Ben, Hüznün Lalesidir Dünya, Sensiz Kalan Bu Şehri Yakmayı Çok İstedim, Yürüyelim Seninle İstanbul'da, Müpteladır Gemiler Benim Denizlerime

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



AŞK ÖLÜMCÜL BİR HÜLYADIR

Hülya tatlı bir andır

Süzülür dibine selvi ağaçlarının

Zambakların, sevda çimenlerinin

Dağlarda duman duman tütüyor sıla

Sıla da garibin omuzlarına

Güvercin gibi konan

Sadağında mumçiçeği serzeniş

Mızrakları cazibesiyle kıran

Saçları darmadağın

Bitişik bir hicrandır

Ne fettan sarayların

Bitişik cilvekar yalnızlığı

Ne de bezirganları küçümseyen sultandır

Gezinir içimizde hülya tatlı bir andır

Ne gün başımı alıp gitsen karanlıklara

Çıkıyor bir köşeden karşıma kelebekler

Onlar da bir derbeder gibi mahrum öteden

Onlar da tanyerine bakıp hülyayı bekler

Beyhude hekimlerin ülkesinde bir şehir

Çıkmaz sokaklarını düşlerimize açan

Bir sahura yıldızı gibi göklerde uçan

Köpüksüz anıların sihriyle akan nehir

Varlığı bestenigar, yokluğun deniz gibi

Gönül,safkan bir vefa atlasında şahlanır

Asil fırtınalarda kaybolan bir iz gibi

Çölde aşk suretinde bir ahu peydahlanır

Kum,yaldızlı giysiler içinde meşhur güzel

Ay öper eğilerek çölün yanaklarını

Ufukların delisi, soluk bir deniz gibi

Bir sayeban altında yürür hazinesine

Kah takılır uzaktan bir belanın sesine

Kah yüzü yıldızlara benzeyen bir rüyadır

Bin tepede bayrağı dalgalanır Leyla'nın

Oysa aşk,karanlıkta ölümcül bir hülyadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



YAĞMUR




Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur

Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından

Toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur

Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından

Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat

En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım

Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin alev alev içime bir an düştü

Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü

Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde

Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin

Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla

Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin

Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla

Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak

Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım

Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü

Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü

Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe

Her sayfada talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden

Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına

Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden

Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına

Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin

Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım

Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış mazide

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sensiz kaldırımlara nice güzel can düştü

Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü

Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin

En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan

Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar

Mutluluk nağmeleri işitirler Hıra'dan

Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar

Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri

Paramparça, ateşler şahının hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım

O mücella çehreni izleseydim ebedi

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü

Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü

Katil sinekler deldi hicabın perdesini

İstiklal boşluğuna arılar nadan düştü

Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında

Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin

Ebedi aşka giden esrarlı yollarında

Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin

Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü

On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım

Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü

Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü

Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara

Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini

Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar

Seninle yıkasaydım acılar dehlizini

Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar

Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya

Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım

Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu

Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü

Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü

Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi

Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri

Ahuların içinde sevdan akkor gibidir

Erdemin, bereketin doldurur haneleri

Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir

Şemsiyesi altında yürürsün bulutların

Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım

Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü

İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü

Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer

Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini

Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir

Yıldırımlar parçalar çirkefin gölgesini

Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir

Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından

Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

Madeni arzuların ardında seyre daldım

Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü

Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü

Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali

Hazindir ki, dertleri aşmaya umman düştü

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır

Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur

Sensiz doğrular eğri, beyaz bile karadır

Sesini duymayanlar girdabında boğulur

Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin

Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

Saatlerin ardında hep kendimi aradım

Bir melal zincirine takıldı parmaklarım

Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü

Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü

Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül

Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde

Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay

Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde

Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray

Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin

Mekanın fırçasında solmayan resim senin

Yağmur, bir gün elimi ellerinde bulsaydım

Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme

Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü

Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü

İniltiler geliyor doğudan ve batıdan

Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

Islaklığı sanadır ahımın, efganımın

İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler

Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın

Nazarın ok misali karanlıkları deler

Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin

Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım

Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü

Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü

Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün

Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

Nefesinle yeniden çizilecek desenler

Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek

Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler

Anneler çocuklara hep seni içirecek

Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin

Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım

Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü

Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü

Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın

İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım

Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı





BANA ÖZLEMİN KALDI

ey yıllardır içimde beslediğim kanarya

senin o sulusepken, yeşil gözlerin var ya

gökleri denizin elinden aldı

fırtına delirdi; deniz bunaldı

kızıl tüylü kanatların firakını

çekti uzaklara resimlerini

bana özlemin kaldı

patikalar üstüne yazıverdin adımı

acımasız,her akşam çiğnedin feryadımı

ey yıllardır içimde beslediğim kanarya

senin o sulusepken gözlerin var ya

sanki bir alev topu, yakar hayallerimi

her ikindi sonrası ruhumun toprağına

garip tohumlar gibi atarım ellerini

sana mahsun bir umut, desem mi bilmiyorum

sana çılgın bir bulut, desem mi bilmiyorum

derin bir uçurumda arıyorum kalbini

ya gel, ya beni unut, desem mi bilmiyorum

ey yıllardır içimde beslediğim kanarya

senin o sulu sepken yeşil gözlerin var ya

rüyalarımı çaldı

sevda ırmağında sular alçaldı

son bahar uğradı yüreğimize

sararttı gülleri, yaseminleri

bana özlemin kaldı

Nurullah Genc

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



"UNUTURSUN " DEYİŞİNE


unutmak, yıldızların ciğerine saplanan

bir lâle yaprağına gömmektir sevgiliyi

unutmak, bir kaktüsün küllerinde ansızın

alevli bir tapınak eylemektir sevgiyi

unutmak, semendere zehir sunmaktır, gülüm

taş dolu yüreklerin lügatinde bulursun

unutmak, sessizliğe yine kanmaktır, gülüm

unutulursa şair, sen de unutulursun

bir dağın bir kuyuya tohum ektiği yerde

balığın yüzgecinden irin döktüğü yerde

kralın, kölelerin emrinde yürüdüğü

geminin bir köpükte okyanus aradığı

ay’ın arzı terkedip gökte durduğu ânda

serseri bir kurşunun ay’ı vurduğu ânda

başını ellerinin arasına al ve dur

işte o lahza gülüm, bu can seni unutur

unutmak, bir saatin kırılan camlarında

zamanı çürüterek öldürmektir sevgiyi

unutmak, bayramlığı giydirilen çocuğun

aldatılan göğsünde vurmaktır sevgiliyi

unutmak, bir ülkenin tozlu kaldırımlarında

taşlara boğdurmaktır yağız atlı yiğidi

unutmak, susturmaktır yolların ayrımında

şairlere can veren muhteşem bir ağıdı

unutmak, koparmaktır çiçekleri dalından

sisli bir yalnızlığın ekseninde bulursun

unutmak, ayırmaktır arıları balından

unutulursa şair, sen de unutulursun

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı





GELMEDİN

gelmedin son hayal de yanıp yanıp kül oldu

bu deruni kavgada kırılan gönül oldu

şimdi menziller elem,yürek duman,sine çak

devleri mahkum eden hayatım şimdi helak

gelmedin yıldırımlar düştü hülyalarıma

nasıl kıydın be zalim masum rüyalarıma

sana doğru her adım neden hep ölüm sunar

seni her andığımda renk solar,desen yanar

hangi rüzgar sabırla böyle koşar ardından

hangi el nakış nakış gergef dokur ardından

susarsam anlatır mı seni göklere tarih

bensiz olur mu sabah güler mi kara talih

gelmedin koptu zincir parçalandı anılar

sardı bütün ruhumu tükenmeyen ağrılar

kalbimin pembe köşkü harab oldu gelmedin

bahçesinde açan gül turab oldu gelmedin

bil ki kıyamet kopsa bu ateş sönmeyecek

heyhat!şair mehtaba bir daha dönmeyecek

Nurullah Genc

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



Rüveyda

fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına

bir güvercin uçurup kıtalar arasından

çağırdın beni

geçerek birer birer sürgün kanyonlarını

derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına

yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı

yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı

yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana

koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına

adını söylemek istemiyorum

her hecesi amansız bir kor dudaklarımda

her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım

zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım

adını söylemek istemiyorum

rüveyda dediğim zaman

anla ki, senin için yürüyor kelimeler

çığlığımın atardamarlarından

hangi yıldızdır bilmem, gözlerin

kayar da üzerime rüveyda

önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime

sonra açılır önümde ıstırab vadileri

silik renkleriyle adımlarıma

çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir

hayalin bittiği menfeze doğru

alaca bir at koşar içimde

zamansız, mekansız nefese doğru

uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair

yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda

oysa rüveyda

baştanbaşa ben

kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim

kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden

bir anlatsam nasıl utandığımı

bir doğrulsam eğildiğim yerlerden

ağarır tanyeri nilüferlerin

alaca bir at koşar içimde

ezer toynakları ile anılarımı

sular köpürmemeliydi rüveyda

kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin

ben zehire alışkınım, şerbete değil

rüyalar nefret eder avare duruşumdan

kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde

sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber

ben her gece bir Mehdi türküsüyle çilekeş

yargılamak için zeval kayıtlarını

inkılab bekliyorum

hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin

uzanır da gönlüme rüveyda

derinden bir ok saplanır bağrıma

beynimi çağıran bir sese doğru

alaca bir at koşar içimde

zamansız, mekansız nefese doğru

varlığın cinayettir memleketimde işlenen

akıtır kanını en asil pehlivanların

yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi

varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın

artık eskisi gibi bakamıyorsun

göklerinde bir belkıs otururdu rüveyda

binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin

güneş bir anne gibi dururdu başucunda

artık dokunamıyor kakülün bulutlara

karalara bürünmüş saçlarında dolunay

ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda

hangi ressamı vurur bilmem, endamın

sarar da benliğimi

ben beni tanımam kaldırımlarda

kafesleri yutan kafese doğru

alaca bir at koşar içimde

zamansız, mekansız nefese doğru

kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına

duydun mu orkideye dua eden birini

bu ısmarlama yüzler yok mu rüveyda

bu yapmacık bebekler

gözyaşı akıtırken gülenler yok mu

beni kahrediyor geceler boyu

hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün

soluk bir dünyanın mezarlarına

gömerek gurbetimi

kapadı karanlığa Yesrip, kapılarını

meydan okuyuşun çağın ordularına

bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır

doruklardan öte hevese doğru

alaca bir at koşar içimde

zamansız, mekansız nefese doğru

yasını tutuyorum kararttığım düşlerin

yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda

amansız bir ütopya üfleyen pencereler

lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi

önümde, haksızlığın hesaba çekildiği

hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer

arkamda, kare kare ömrümü belirleyen

hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler

söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını

yeniden bir nil olup taşar mıyım çöllere

kim giydirir başıma tacını nihayetin

kim takar bileğime hürriyet künyesini

karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle

rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı

ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı

asırlardır köhne barınaklarda

küflenen, çürüyen çığlıklarımı

at vuruldu; içim paramparça rüveyda

gölgelerin ardına sakladım kusurumu

sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin

ben burda damla damla eriyip akıyorum

yine de, çiğnetemem kimseye gururumu

istenmediğim yeri sessizce terkederim

hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu

mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim

Nurullah Genç

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



Önce korkunç azaba kahra gömülüyorum

Sonra en büyük affa uğrayıp gülüyorum

Çatlıyor da mezarım dışa vuruyor beni

Terazi Rüveyda’ya divan kuruyor beni

güneş aktı, ay söndü parçalandı yıldızlar

Rüveyda şimdi burda sen varsın, gözlerin var

Beyaz tüller içinde ruhun sarıyor beni

Sahibisin bu eşsiz muhabbet sarayımın

Mağrur yükseliyorsun uluların katına

Huriler imreniyor sonsuz saltanatına

Elime tutuşturup kalbinin kadehini

Sevgini şarap gibi sunuyorsun Rüveyda

Çiçek çiçek kalbime doluyorsun Rüveyda

Acı yok, intizar yok eskide kaldı hasret

Ömrünü tamamladı endişe, korku, hayret

Buz ve köz tarih oldu, geçti zaman ve mekan

Zaman biziz, mekan biz, imkansıza yok imkan

Ömrün ne sonundayız, ne de henüz başında

Otuz üç yaşındayız, hep otuz üç yaşında

İçim sensin bu ilde, dışım sensin Rüveyda

Rüveyda,

Ben sendeyim sen bendesin Rüveyda

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



seni kaybettiğim o günden beri

içimi dağlıyor hasretin, sızın

kah gönderiyorsun yalnızlığını

kah karşıma çıkıyorsun ansızın

herhangi bir gecede, dumanlı bir köşeden

bazen ayın ondördü kadar şehla ve güzel

bazen bir ejder gibi, bakışları bir kızın

ıztırab şarabıyla ruhumu sarhoş eden

kil renkli gözlerini buluyorum ansızın

herhangi bir zamanda muamma bir şarkının

dalgın nağmelerinde duyuyorum sesini

ağlayan kirpikleri bazen kumral ve kısa

uçurtmalar taşıyor göklere nefesini

bazen karanlıkları örtecek kadar uzun

alevli saçlarında dağılıyor gül ve gün

kalbinden bir karanfil koparıyor sonsuzun

savaşta yenik düşen gemiler kadar üzgün

herhangi bir denizin efsunuyle yeniden

her şey sanki yeniden başlayacak derinde

sönerken mutluluğun nazenin kandilleri

yaralı bir güvercin görürüm ellerinde

hayalinde bulurum solgun karanfilleri

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



Saçlarına can veren yıldızlar nerde gülüm

Hangi ferman dokundu bakışlarına senin

Belki sahrada değil, şimdi göklerde gülüm

Taşıyor bulutları gözlerinde, nazenin









Ben bu yol ayrımında sensiz olsam ne çıkar

Kahra göçen kuşların kanatlarında kaldın

Ölümün gözyaşları bir gün hicranı yıkar

Tarihe bir sır gibi düşer senin de adın



Daha dokunmadan kurudu irem

çöllere bir türlü yağamıyorum

yeni bir koşunun başlangıcında

biraz deprem sonrası

biraz şehir hülyası

bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür

artık bu yerlere sığamıyorum

Pembe uçurtmalar yolladığından beri

sarardı tiryaki menekşeleri

sonbaharın tozlu kafeslerinde

sevgi turnaları yakalıyorum

turnalar gidiyor;ben kalıyorum
avareyim,asudeyim,yorgunum

bilmiyorum neden sana vurgunum

Erzurum garında banklar üstünde

uyku tutmuyor karanlıkları

yitik düşlerimi kovalıyorum

gölgeler gidiyor;ben kalıyorum

Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür

baharın koynundan koparıp sana

ipek bir mendile sardığım yüreğimle

şehzade gülleri gönderiyorum

umutlar kalıyor;ben gidiyorum

Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini

kaptanları sorgulayan

yanından geçen küheylanların

korku tufanına yakalandığı

siyah gözlerine beni de götür

güneş ülkesinden gelen yiğitler

benzeri olmayan bir dünya kursun

cellat,ayrılığın boynunu vursun

Usul usul intizarı çürüten

bu hercai diken,bu çılgın arzu

sürüklüyor imkansız muştuların

eşiğine gönül vadilerini

bir ağaçtan düşen yapraklar gibi

düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları

ya da bu vefasız şarkıyı bitir

özgürlüğe giden tutsaklar gibi

siyah gözlerine beni de götür




Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



GÖZLERİNE YAZILMAMIŞ BİR DESTAN

bu şiirde iki göz var

biri senin; biri onun

Senin o karanlık, küf kokulu

matem gözlerini terkediyorum

biliyorum; saçlarının sarısı

gözlerinin yeşiline karışmış

biliyorum; sana benzemek için

melikeler birbiriyle yarışmış

fosforlu ve derin bakışlarına

çağlar boyu nice destanlar yazılmış

oysa ben görülmedik bir lale yaprağına

gökleri kıskandıran bir destan yazıyorum

gözlerin değişip kaplasın karanlığı

bütün ufukları sarsın gözlerin

gene de hep bende kalsın gözlerin

l

kapama gözlerini; karanlıktan korkarım

atlılar kaybeder yolunu, hasretimin

posta güvercinleri geri dönmez ülkeme

yaslı dereler gibi mutsuzluğa akarım

kapama gözlerini; karanlıktan korkarım

ll

ateşten ve köpükten sıyırıp ellerimi

mekanımı gülistan eyleyendir gözlerin

isyanıyla ihtiras ve gerilim yaşayan

Kabil’in ruhunu kan eyleyendir gözlerin

vuslat aşkını Leyla düşürmedi çöllere

arzı Mecnun’a hicran eyleyendir gözlerin

gözlerinde başladı tarihin macerası

Adem’i Havva’ya ram eyleyendir gözlerin

Kerem dağlar ardında aradı gözlerini

Kamber’i bile viran eyleyendir gözlerin

Ferhat dağları deldi yolunu bulmak için

sevmeyenleri giryan eyleyendir gözlerin

suların emzirdiği muamma bir çocuğu

yedi iklime hakan eyleyendir gözlerin

lll

gözlerin göklerinde

her yüzyılın başında

birer akkor olmuş gözlerin

çekip çıkarsam da mısralarımı

ben yalnız gözlerinin şairiyim aslında

hangi rüzgara verdiysem aşkımı

beni alıp yangınlara götürdü

muştu beklediğim bütün yelkenlilerden

ateş düştü içime

lV

yüreğimden fışkıran bir “ah” mıdır gözlerin

beni benden koparan “eyvah” mıdır gözlerin

Bu gözler, o aydınlık o güzel gözler değil

yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin

ses midir, aynalarda çarpan kulaklarıma

kürdili hicazkar mı, segah mıdır gözlerin

Arif Bey’i Itri’yi ömür boyu inleten

nihavend mi, sultan-ı yegah mıdır gözlerin

kubbesinde yitirdim zaman duygularımı

akşam mıdır, gece midir, sabah mıdır gözlerin

ruhumu baştan başa acılarla dokuyan

beynimi kurşunlayan silah mıdır gözlerin

her köşede zifiri bir silüet bırakan

gönül memleketimde seyyah mıdır gözlerin

renkler avare; sitem başıboş kuytularda

mavi midir, yeşil mi, siyah mıdır gözlerin

yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin

V

nihan kıldı gözlerin bana kapılarını

oysa ben gözlerinden girerdim yüreğine

her bakışın bir damla ab-ı zindegan idi

hicranlı her gülüşün bin yıllık figan idi

içime, soluşundan sonra koyu renklerin

birer şirpençe gibi düştü gözbebeklerin

feryadıma gök bile bigane değil şimdi

söyle, kurtuluşun mu, harabın mı gözlerin

gözlerinde mi mehtab; mehtabın mı gözlerin

Vl

çağlayanlar bile hararetlidir

buğday başağının açlığıdır ufuklar

siperleri aşıklar mı doldurmalıydı

zalimler mi

neden böyle hıçkırıklı, umutlar

Vll

beni hangi urganla bağladın gözlerine

beni hangi ırmağa karıştırdın yeniden

senden kopamıyorum gözlerin var oldukça

sensiz yapamıyorum yüzün bahar oldukça

gözlerine baktıkça duruluyor yüreğim

ölse de, gözlerinden soruluyor yüreğim

indirme kirpiğini; tutuşmasın kainat

nazar kıl; ferahlasın; kavruluyor yüreğim

sensiz küle dönerek savruluyor yüreğim

Vlll

diyorlar ki ağla

ağla ki dumanı dağılsın yolların

ağlamayı denizlere bıraktım

yalnız gözlerindir hayatta kalan

uğruna adandığım

mahşeri sularla çevirip dört yanından

gönlümde sakladığım

aynalarda arayıp bulamazken günboyu

gölgesinde konakladığım

gözlerindir ufkumda dalgalanan

Rüstem’in kanını döktüm yerlere

İstanbul’u kuşattım gözlerin için

Azrail’e koştum siperlerimden

gözlerine baka baka dirildim

niçin kızıl kıyamettir gözlerin bu gün

niçin heyelan var eteklerinde

İsrafil’den işaret mi almışsın

yanaklarında mahşer kalıntısı

dudaklarında mizan

bütün gamlı hüdhüdler Belkıs’le döner sana

yıldızlar vuslat için her gece iner sana

rengini, gözlerinde kaybolan bilir

lX

gözlerin uğrak yeridir bestekarların

şairler hüzne dalar yeşil okyanusunda

eşiğinde ölümsüz dilenciler

gözlerin gecenin intiharıdır

sen gözlerine mahkumsun; gözlerin bana

ben şiir yazmasam, kim tanır gözlerini

geçerken yalnızlık sokağından

hangi demirci indirir parmağına çekici

hangi berber yanağını keser müşterisinin

gözlerine bakmasam, doğar mı güneş

X

gözlerin boşluğa akan bir ırmak değil

gözlerin sadece ölmek, yaşamak değil

gözlerin tükeniş doruklarında

bulunmayanları aramak değil

gözlerine aşina olduğum günden beri

ben artık her gece sesleniyorum

düşe kalka

yorgun argın

derbeder

yapayalnız

duruyorum; yanlış anlaşılıyor

her hücremde bir inkılab

her gönlümde bir mahitab

evim harab; ömrüm harab

ne ay kaldı, ne de mehtab

gök bulanık; ufuk silik

gene de mağrur ve dimdik

yürüyorum; mezarım oluyorsun ansızın

Xl

bu son şiir, o küflü gözlerine yazılan

bu son mezar kalbimde hicranla kazılan

senin gamsız gözlerin kahkahalar atarken

benim gözlerim viran; ağlamaya değer mi

her cilven bir ıstırab; her nazın kapkaranlık

yorgun kuraklığında ıslanmaya değer mi

hiç güzel olur muydun gözlerin olmasaydı

ateşlere girmeye ve yanmaya değer mi

bir kevser ırmağında serinlemek dururken

sellerine karışıp bulanmaya değer mi

aydınlığın gözleri çağırıyor kalbimi

zehir bakışlarınla boyanmaya değer mi

gözlerine bir ömür dayanmaya değer mi

Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



SENSİZ KALAN BU ŞEHRİ

sensiz kalan bu şehri yakmayı çok istedim

mavi bir aleve dönüştürdüm kalbimi bir anda

tutuşturmak istedim beni böyle umarsız

bırakıp gittiğin bu zalim şehri

yakamadım gözlerin dikildi karşıma bir caddenin tam ortasında

inanılmaz güzel bakıyordu gözlerime hafif ıslak

en özel en bilinmeyen türleri açmıştı papatyaların

hatıralarınla titriyordu içim kuşlar kanatıyordu gönlümü

gri bulutlar geçiyordu göğümden

anlamak üzreydim neron’un roma’yı neden yaktığını

karanlık bir koridor açıldı önümde anlayamadım

yenik düşmüş bir napolyon kadar mutsuzdum aslında

intihara kalkışan hitler kadar çaresiz

yakmak üzreydim ki bu şehri hatıraların

içli bir yağmur gibi boşandı üzerime

kediler geçti birden kavşaklarından şehrin

acı acı miyavladılar gözlerime baktılar kızgındılar kırgındılar

onlar da tutulmuşlar anladım sana bendeki kadar

onlar da terk ettiğin bu şehri çaresiz

yakmak istiyorlar yakamıyorlar

saçların dikildi karşıma bir sokak köşesinde

her telinde parmaklarımın izleri parlıyordu

benzersiz kokunu alıyordu kıvrımlarından rüzgar

gözleri doluyordu saçlarına bakan kedilerin

her biri bir kenarda darmadağın

çömelip kalıyordu yutkunuyordu

rengi kaçıyordu pencerelerde perdelerin

nereye yürüdüysem bakışın, duruşun, sesin

anladım söndürmeliyim tutuşan yüreğimi

kendimi yakmış olurum yakarsam bu şehri

çünkü sen her şeyinle bendesin


Alıntı Yaparak Cevapla

Nurullah Genç Hayatı

Eski 10-09-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Hayatı



SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR

Daha dokunmadan kurudu irem

çöllere bir türlü yağamıyorum

yeni bir koşunun başlangıcında

biraz deprem sonrası

biraz şehir hülyası

bir kalp yangınından geriye kalan

siyah gözlerine beni de götür

artık bu yerlere sığamıyorum

Pembe uçurtmalar yolladığından beri

sarardı tiryaki menekşeleri

sonbaharın tozlu kafeslerinde

sevgi turnaları yakalıyorum

turnalar gidiyor;ben kalıyorum

avareyim,asudeyim,yorgunum

bilmiyorum neden sana vurgunum

Erzurum garında banklar üstünde

uyku tutmuyor karanlıkları

yitik düşlerimi kovalıyorum

gölgeler gidiyor;ben kalıyorum

Binbir türlü kokuyorsa yaylalar

siyah gözlerine beni de götür

baharın koynundan koparıp sana

ipek bir mendile sardığım yüreğimle

şehzade gülleri gönderiyorum

umutlar kalıyor;ben gidiyorum

Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini

kaptanları sorgulayan

yanından geçen küheylanların

korku tufanına yakalandığı

siyah gözlerine beni de götür

güneş ülkesinden gelen yiğitler

benzeri olmayan bir dünya kursun

cellat,ayrılığın boynunu vursun

Usul usul intizarı çürüten

bu hercai diken,bu çılgın arzu

sürüklüyor imkansız muştuların

eşiğine gönül vadilerini

bir ağaçtan düşen yapraklar gibi

düşüyorum tanyerine

ya topla yaralı kırlangıçları

ya da bu vefasız şarkıyı bitir

özgürlüğe giden tutsaklar gibi

siyah gözlerine beni de götür

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.