Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
roman, özetleri

Roman Özetleri

Eski 04-27-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Roman Özetleri



KİTAP ADI: Acımak
KİTABIN YAZARI
Reşat Nuri GÜNTEKİN

1 KİTABIN KONUSU : Bir öğretmenin geçmişte yaşadıklarının meslek hayatına etkisi

2 KiTABIN ÖZETİ :Zehra mektebin başmuallimidirYeni eğitim öğretimin bütün gereklerini yerine getirir,öğrencilerle bire bir ilgilenir;fakat öğrencilerin yaptıkları yanlışları asla affetmezİçinde hiç acıma duygusu hissetmezMaarif Müdürü de Zehra�nın bu özelliğinden çok muzdariptirÇeşitli zamanlarda uyarmış olmasına rağmen hiçbir değişiklik görmemiştir
Maarif Müdürü Tevfik Hayri ile Vekil Şerif Hayri Bey Zehra�nın okulunu ziyarete giderlerŞerif Hayri Bey Zehra�ya babasının hasta olduğunu, bu nedenle İstanbul�a gidip babasını görmesini ister;fakat Zehra babasının olmadığını ,o kişinin başka birisi olabileceğini söyler
İki gün sonra Maarif Müdürü�ne bir telgraf gelirZehra�nın babası Mürşit Efendinin ölmek üzere olduğunu, muallimin hemen yola çıkmasını bildirir Müdür Zehra�yı çağırtarak hemen gitmesini isterFakat Zehra yine karşı gelir Müdür fazla üstelemez Biraz sonra hazırlanmış, elinde çantasıyla Zehra gelir ve gitmeye karar verdiğini söyler
Zehra İstanbul yolunda babasının ailesine yaptıklarını annesini, ablasını ve anneannesini nasıl öldürdüğünü ve en sonunda da kendisini bir yatılı okula verip hiç arayıp sormamasını düşünür İstanbul�a varır Eski komşuları Vehbi Bey kendisini karşılar Niçin daha önce gelmediğini, babasının �Zehra, Zehra� diye öldüğünü söyler Eve vardıklarında babasının başında birkaç kadın vardırbabasını görmek istemez Kendisine babasının eşyalarının bulunduğu sandığın anahtarı verilir Aslında bunu hiç istemez fakat sandığı açar, içinde bir günlük vardır Günlüğü okumaya başlar Babasının ilk memuriyet yıllarını, annesiyle evlenmesini, anneannesinin davranışlarını okur Zehra daha önce bildiği şeylerin hepsini tam tersi olduğunu öğrenirAslında bu olaylarda bütün suçlunun annesi ve anneannesi olduğunu anlar Bundan sonra içinde bir acıma duygusu oluşurHemen gidip babasının ayağını öperBirkaç gün sonra okuluna tekrar döner ve artık Zehra�nın hiçbir eksiği kalmamıştırAcımayı öğrenmiştir


3 KİTABIN ANA FİKRİ :İnsan kişiler hakkında araştırıp sormadan, hükümlere varıp ,onları yargılayıp, mahkum etmemelidir


4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :

Zehra:Mesleğini çok seven,öğrencilere en iyiyi vermeye çalışan idealist bir öğretmendir

Tevfik Hayri:Maarif MüdürüdürÖrnek bir yöneticidirZehra�ya babacan bir tavırla yaklaşmaktadır

Şerif Hayri Bey:Bölgenin vekilidir

Vehbi Bey:Zehra�nın eski komşusudurBabasının zor zamanında ona yardım etmiştir


5 KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :Kitap akıcı bir dille kaleme alınmış sürükleyici bir eserdirBir insanda bulunması gereken en önemli özelliklerden birisini konu almıştır

6KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
Ünlü yazarlarımızdan Reşat Nuri Güntekin 26 Kasım 1889 yılında İstanbul'da doğdu ve babası Doktor Nuri Bey'dir Önce Çanakkale İdadisinde okuyan Güntekin daha sonra İzmir'de Fransız Frerler mektebine devam etti

Reşat Nuri, 1912 yılında İstanbul Darulfünun Edebiyat Şubesini bitirdikten sonra liselerde edebiyat, Fransızca ve felsefe okuttu 1931 ve 1943 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı müfettişi olarak Anadolu'nun çeşitli yerlerini görme fırsatı buldu

1939 ve 1943 yılları döneminde Çanakkale milletvekilliği yaptıktan sonra 1947'de başmüfettişlik ve 1954'te Paris kültür ataşeliği (1954) yaptı

Reşat Nuri Güntekin, hikaye, roman, gezi notları, oyun, mizah yazıları ve çeşitli konularda makaleler yazdı İlk eseri olan "Eski Ahbab" adlı hikayesi, 1917 yılında Diken dergisinde çıktı ve sonradan kitap olarak basıldı

Bir dönem Zaman gazetesine Temaşa Haftaları başlığı ile tiyatro eleştirileri yazdı çeşitli takma isimlerle (Şair, Nedim, Büyük Mecmua, İnci dergilerinde Hayreddin Rüşdi, Sermed Ferid, Mehmed Ferid) hikayeler yayınladı Reşat Nuri'nin bazı mizah dergilerinde farklı takma isimler kullandığı da görülmüştür Ayrıca "Harabelerin Çiçeği" adlı eserini yine zaman gazetesinde Cemil Nimet adıyla yayınladı Cumhuriyet'in yeni kurulduğu 1923-1924 yıllarında arkadaşlarıyla birlikte Kelebek isimli haftalık bir mizah dergisi çıkardılar

Reşat Nuri Güntekin, o zamanlar kendisine büyük ün kazandıran, bugün de çok iyi bilinen ve sevilen "Çalıkuşu" adlı romanını 1922 yılında yayınladı Bu eser TRT televizyonu tarafından dizi haline getirildi ve büyük kitlelerce seyredildi ve sevildi Reşat Nuri'nin eserlerinde toplumsal olayların ve aşkın iç içe olduğunu görüyoruz Kahramanları gerçek hayattan kopuk değillerdir Kitabın kahramanının yaşadığı olayları ve duyguları, işini ve burada yaşadıklarını gözardı etmeden yazar Romanlarını kesinlikle samimi, sürükleyici ve çok güzel bir Türkçe ile kaleme almıştır Reşat Nuri'nin eğlendirici mizahi öyküleri de vardır

Reşat Nuri Güntekin'in oyunlarından Yaprak Dökümü'de televizyona uyarlandığından yeni nesil hariç kimsenin yabancısı olmadığı bir eserdir Burada da aşklar, entrikalar, mutluluklar ve gözyaşlarıyla dolu hayat yaşayan bir aile anlatılmıştır

Reşat Nuri Güntekin, Batılı bazı yazarlarından romanlar, hikayeler çevirmiş, oyunlar uyarlamıştır Akciğer kanserinden tedavi olmak için gittiği Londra'da ölmüş (Aralık, 1956) ve cenazesi İstanbul'a getirilerek, Karacahmet Mezarlığında defnedilmiştir

Romanları: Harabelerin Çiçeği (1918), Gizli El (1920), Çalıkuşu(1922), Dudaktan Kalbe (1923), Damga (1924), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece(1928), Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen, Miskinler Tekkesi (1946), Ripka İfşa Ediyor (1949), Kavak Yelleri (1950), Kan Davası (1955), Boyunduruk (1960), Son Sığınak (1961)


Hikayeleri: Gençlik ve Güzellik (1917), Recm (1919), Roçild (1919), Eski Ahbab, Sönmüş Yıldızlar (1918), Tanrı Misafiri (1927), Leyla ile Mecnun
(1928), Olağan işler (1930)


Oyunları: Gönül Veya İnhidam (1916), Babur Şah'ın Seccadesi (1919), Hançer (1920), Asker Dönüşü (1921), Eski Rüya (1922), Yaprak Dökümü (1923), Kır Çiçeği (1924), Ümidin Güneşi(1924), Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, Bir Köy Hocası (1928), Bir Kır Eğlencesi (1931), Felaket Karşısında, Gözdağı, Eski Borç (1931), Ümidin Mektebinde (1931), İstiklal (1933), Vergi Hırsızı (1933), Bir Yağmur Gecesi (1941), Yol Geçen Hanı (1944), Ağlayan Kız ( (1946), Eski Şarkı (1951), Hülleci (1953), Tanrı Dağı Ziyareti (1954), Balıkesir Muhasebecisi (1955), Bu Gece Başka Gece (1956)
Diğer Eserleri: Anadolu Notları (2Cilt, 1936-1966), Fransız Edebiyatı Antolojisi (3 cilt, 1929-1931), Üç Asırlık Fransız Edebiyatı (3 cilt, 1932

Alıntı Yaparak Cevapla

Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Ankara

Eski 04-27-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Ankara



Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Ankara Biyografi - Yakup Kadri Karaosmanoğlu 27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu 13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü
Öğrenimini Manisa, İzmir ve İskenderiye'de tamamladı, İstanbul'da ilk yazılarını Peyam ve İkdam gazetelerinde yayınladı Millî Mücadele yıllarında Ankara'da Mustafa Kemal ile birlikte çalıştı Tiran, Prag, Lahey, Bern elçiliklerinde bulundu Manisa milletvekili seçildi
Yazı hayatına Fecr-i Âti Topluluğu'nda başlayan Yakup Kadri, toplumsal değişmeleri ve tarihî olayları ele aldığı romanlarıyla tanındı Tanzimat'tan Cumhuriyete kadar görülen nesillerin sosyal bunalımlarını, çatışmalarını, yaşayış ve görüş farklılıklarını ayrı ayrı romanlarda tahlil etti
Birçok baskısı yapılan, sinemaya aktarılan ve yabancı dillere çevrilen romanları şunlardır: Kiralık Konak (1922), Nur Baba (1922], Hüküm Gecesi (1927), Sodom ve Gomore (1928 Yaban (1932), Ankara (1934), Bir Sürgün (1937), Panorama I, II (1953, 1954), Hep O Şarkı (1956)

Romanın Özeti Cumhuriyetimizin başkenti Ankara'yı anlatan Yakup Kadri'nin "Ankara" adlı romanı, üç ayrı dönemi ve bu dönemlerin Ankara hayatını yansıtması yönüyle ilginç ve okunmaya değer bir eserdir Romanın başkahramanı Selma Hanımın hayatı, evlilikleri ve insanî ilişkileri ile birlikte Ankara'nın üç dönemi canlı tasvir ve olaylarla verilirBu dönemler:
1 Millî Mücadele'den önceki Ankara (Savaş zenginlerinin, yolsuzlukların ve arayışların belirdiği Ankara)
2 Millî Mücadele'deki Ankara (Millî silkinişin ve yeniden toparlanan, zaferi kazanan Ankara)
3 Millî Mücadele'den sonraki Ankara (Savaş sıkıntılarının geride kaldığı, modernleşen ve bir o kadar da özünden kopup sosyeteleşen Ankara)

Selma Hanım, İstanbul'daki bir bankada muamelât şefi olarak görev yapan kocası Ahmet Nazif Bey ile birlikte Ankara'ya gitme hazırlıkları yapar Önce deniz yolu ile İnebolu'ya; oradan da kara yolu ile (İnebolu - Kastamonu - Çankırı güzergâhı = İstiklâl Yolu) Ankara'ya gelirler Onların Ankara'ya gelmek istemelerindeki en büyük amaç; bir kurtuluş ümidi aramalarıdır Çünkü, İstanbul yabancı devlet askerleri tarafından işgal altındadır ve Türklere her türlü işkence ve zulüm yapılmaktadır Onlara göre; Ankara'da başlatılan Millî Mücadele, dolayısıyla Ankara adı, bir kurtuluş umududur
Selma Hanım ve Nazif Bey, Ankara'ya gelişlerinde Tacettin Mahallesi'ndeki küçük bir eve yerleşirler Yerleştikleri evin sahibi Ömer Efendi ve ailesi Ankara'nın seçkin kimselerindendir Bu seçkinlik, soydan ziyade para ve mala dayanmaktadır Ömer Efendi ve ailesi Birinci Dünya Savaşı'ndan yararlanmayı bilen savaş zenginlerindendir Birinci Dünya Savaşı döneminde bu tür zenginlerin birdenbire ortaya çıkması olağan olduğu için halk, Ömer Efendiyi ve ailesinin bu türedi zenginliğini yadırgamaz

"Zira Büyük Kavga'da cephe gerisini tutanlardan birçoklarının, yalnız Ankara'da değil, memleketin her bucağında böyle hiç yoktan servet ve samana konuverişleri en tabiî hadiselerden biri hâlini almıştır" (Karaosmanoğlu, 1934:23)

Nazif Bey, bir gün eski arkadaşlarından Murat Beyle karşılaşır Murat Bey, Büyük Millet Meclisi'nde mebustur ve Etlik'teki bağ evinde oturur Murat Bey; Nazif Bey ve karısı Selma Hanımı Etlik'teki bu bağ evine davet eder Ankara'nın monoton havasından sıkılan Selma Hanım, kocasını razı eder ve Murat Bey'in Etlik'teki bağ evine gidilir Murat Beyin evinde bir başka misafir daha vardır Binbaşı Hakkı Bey Selma Hanım, Bnb Hakkı Beyin gururlu, milliyetçi ve vatanperver düşünceleri karşısında büyülenir Sonraki günlerde ve haftalarda Bnb Hakkı Bey ve Selma Hanım at gezintilerine çıkarlar Nazif Bey, karısı Selma Hanımın Bnb Hakkı Beyle yaptığı bu at gezintilerine sesini çıkarmaz, doğal karşılar Fakat, ev sahibi Ömer Efendi; Selma Hanım, kocası Nazif Bey ve Bnb Hakkı Beyin tutum ve davranışlarını hoş karşılamaz; onları "yabanlar" olarak nitelendirir Nazif Bey, Ömer Efendinin kendileri için kullandığı "yabanlar" kelimesini, "yabancılar" olarak yorumlar Ömer Efendi, bu kişilerin hareketlerini onaylamamasına rağmen sesini çıkarmaz Çünkü, neticede Nazif Bey, bankada çalışmakta ve biri mebus, diğeri binbaşı olan iki önemli dostu bulunmaktadır Ne de olsa bu makamlarda bulunan kimselere ihtiyacının olacağını düşünür ve beğenmese de onlarla iyi geçinmenin menfaati icabı olduğuna kanaat getirir
Bir başka gün Selma Hanım; kocası Nazif Bey, kocasının arkadaşı Murat Bey ve ailesinin, Bnb Hakkı Beyin de birlikte bulunduğu bir sohbet toplantısında Neşet Sabit adında İstanbul'dan yeni gelmiş bir yazarla tanışır Selma Hanım, Bnb Hakkı Beyden etkilendiği gibi, Neşet Sabit Beyden ve konuşmasından çok etkilenir Neşet Sabit'in Selma Hanım üzerinde bıraktığı bu etki, sonraki zamanlarda da kendini gösterir
Selma Hanım, silâh kullanmayı iyi bilir Bnb Hakkı Beyin yaptırdığı atış denemelerinde başarılı olur Bu başarısından cesaret alan Selma Hanım, Bnb Hakkı Beyden kendisinin cephe ya da cepheye yakın yerlerde görevlendirilmesini talep eder Bu talep karşısında Bnb Hakkı Bey, aracı olur ve onun Eskişehir'deki bir askerî hastahanede görev almasını sağlar Selma Hanımın hastahanede göreve başlamasından bir hafta sonra Yunanlılar taarruza geçer Bu durumda Ankara'ya geri döner Ankara halkı, ümitsiz biçimde şehri boşaltma
faaliyetlerine girişir Selma Hanım ise, Yunanlıların Ankara'ya gelemeyeceği konusunda kesin inançlıdır Çünkü, hastahanede görev yaptığı kısa süre içinde yaralı askerlerin bir an önce cephedeki arkadaşlarının yanına dönme isteklerini unutamamıştır Bu inancını, tanıdığı herkese söylemeye ve halka moral vermeye gayret eder Kocası Nazif Beyin tüm ısrarlarına rağmen Ankara'yı terk etmez ve Cebeci hastahanesindeki görevinin başından ayrılmaz Ona göre, Ankara; vatanın kalbinin attığı kutsal bir şehirdir Millî uyanış ve zafer; ancak Ankara'daki mücadeleye bağlıdır Bu nedenle Ankara, terk edilmemelidir Nazif Bey, karısı Selma Hanımın kendisini dinlememesi karşısında ondan ayrılır

Nihayet, Selma Hanımın beklentileri meyvesini verir Türk ordusu, Sakarya'da zaferi kazanır Bu zaferin arkasından ise Büyük Meydan Muharebesi ile Türk milleti Yunanlılara ağır darbeler vurur ve nihayet Yunanlıların elindeki güzel İzmir, geri alınır Türk milleti kesin zaferi
elde eder Bnb Hakkı Bey de "Miralay" rütbesi ile Ankara'ya döner Selma Hanım, önceden de çok takdir ettiği Miralay Hakkı Bey ile evlenir Bu arada Nazif Bey, Selma Hanımdan boşandıktan sonra kötü bir hayata sahip olur; tanınmaz ve silik özellikler çizer

"Selma Hanım, Nazif'in kendisini bıraktıktan sonra , ne kadar bedbaht olduğunu da biliyordu Yumuşak, pembe, sessiz ve uslu Nazif; kuru, sinirli, sert ve haşin bir insan olmuştu Kendini tamamıyla içkiye verdiğini söylüyorlardı" (Karaosmanoğlu, 1934:90)
Miralay Hakkı Bey, emekli olur ve bir şirkette meclis idare reisliği görevini alır Sonraki zamanlarda ise Nazif Bey gibi o da Selma Hanımın gözünden düşer O artık, cepheden yeni döndüğü zamanlardaki Selma Hanımın gözündeki "ilah" değildir Giyinişini, yaşayışını ve Selma Hanıma olan tavırlarını çok değiştirir Ayrıca, lüks yaşamaya merak sarar Miralay Hakkı Beydeki bu tür değişiklikler, Ankara'da yaşayan diğer insanların da pek çoğunda görülür
"Nazif, ne kadar eski Nazif değilse, Miralay Hakkı Bey de o kadar eski Hakkı Bey değildir Selma Hanımın, bu Hakkı Beye, ikide bir 'Nerede o tunç rengin? Nerede o çelik gövden? Nerede o sert ağzın? O koyu kumral bıyıkların?' diye soracağı geliyor" (Karaosmanoğlu, 1934: 92)
Batılılaşmayı yanlış algılayan insanlar, alafranga hayat tarzını kendine ölçü almaya başlar Ankara'da yaşayanların önemli bir bölümü; Gazi Hazretleri'nin inkılâplarını yanlış yorumlar; çağdaş yaşamanın balolarda, gece eğlencelerinde ve çaylarda boy göstererek
eğlenmek olduğunu düşünür Özellikle dönemin bürokrat ve aydınlarının bir bölümü birbirleriyle gösteriş yarışına girerler Hakkı Bey de, Avrupa'yı gören ve Avrupalılarla sıkı ticarî ilişkilerde bulunan biri olarak bu gösteriş yarışının içinde yerini alır

"Hakkı Bey:
- A hanım, diyordu Bir defa , ben Avrupa'da bulunmuş bir adamım (Harb-i Umumî'de bir kere Almanya'ya gitmişti) Sonra da Avrupa adap ve muaşeretine dair ne kadar kitap görürsem alıp okuyorum Artık, benim yaptığımın doğruluğundan şüphe edilir mi?" (Karaosmanoğlu, 1934:110)

Hatta, sade bir aile hayatı olan Murat Bey bile, bu olumsuz ortam içinde gülünç duruma düşmekten kendini kurtaramaz ve bilinçsiz faaliyetleri ve tavırlarıyla Selma Hanımı şaşırtır Murat Bey, mebusluğu bırakır ve safahat âlemi içinde özünü kaybeder Murat Beyin arabasından, çay ve yemek davetlerinden azamî derecede yararlanan insanlar, gerçekte onun samimî dostları değildir
Selma Hanım, yılbaşı eğlencelerinin düzenlendiği yeni açılan Ankara Palas Oteli'nde önceden tanıştığı ve etkisinden kurtulamadığı Neşet Sabit Beyle tekrar karşılaşır Neşet Sabit Bey; Ankara'da bir evde tek başına yaşamasına rağmen, İstanbul'daki bir gazetenin yazarlığını ve muhabirliğini yapar Ayrıca, tercüme işleriyle uğraşır Neşet Sabit Bey de, Selma Hanım gibi Ankara sosyetesinin bilinçsiz hayat tarzından rahatsızdır İki eski dost, duygu ve düşüncelerini birbirlerine aktarırlar O günden sonra birlikte gittikleri tüm balo ve davetlerde Selma Hanım ile Neşet Sabit Beyin sohbet konusu Ankara halkı üzerindeki değişme ve Batılılaşma kavramının yanlış anlaşılmasıdır
Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara, yalnız insanlarıyla ve hayat tarzı ile değil, mimari ve evlerin iç dekorasyonu ile de Avrupaî tarza uygun olarak değişiklik gösterir Gerek Selma Hanım, gerekse Neşet Sabit Bey; Batılılaşmanın bir eğlence tarzı olmadığı; bilimsel gelişme, değişme ve işletme gücü olduğunda hemfikirdirler Bu düşünceler; Selma Hanımı Hakkı Beyden iyice uzaklaştırır Ayrıca, Hakkı Beyin yabancı bir kadınla olan flörtü ve Selma Hanımın kendi hayatını kurmak istemesi, onları boşanmaya kadar götürür Selma Hanım ikinci kocası Miralay Hakkı Beyden ayrılır
Neşet Sabit Beyin yardımıyla Selma Hanım öğretmen olur Cumhuriyet'in kuruluşunun onuncu yıl kutlama törenlerinde Gazi Hazretleri'nin konuşmasını Selma Hanım, yeni kocası
Neşet Sabit Beyle birlikte büyük bir coşkunlukla dinler Artık, Atatürk'ün oluşturduğu inkılâplar, halk tarafından özümsenir; Ankara'nın çehresi ve bütün Türkiye'nin hayat tarzı da olumlu bir değişme sürecine girer Ankara'nın bu değişen çehresine ayak uyduramayan, kendi menfaatlerini, ülkenin menfaatlerinden önde gören, yanlış Batılılaşan sosyete grup, Ankara'yı terk eder ve Avrupa'ya yerleşirler Murat Bey ve ailesi de bunlardan biridir Selma Hanım, Murat Bey ve ailesine acır ve onların Avrupa'da barınamayacağını düşünür

Selma Hanım ve üçüncü kocası Neşet Sabit Bey, Kaledibi'nin Cebeci'ye bakan yamacında bir apartman dairesinde yaşar Selma Hanım, öğretmenliğine devam ederken Neşet Sabit Bey de roman yazarlığı ile meşgul olur Ayrıca, Neşet Sabit Beyin yazdığı "Kaltabanlar" adlı komedi eseri, Devlet Tiyatrosu'nun açılış töreninde sahnelenecektir Neşet
Sabit Bey, bu büyük güne hazırlanmanın telaşı ile faaliyetlerine hız verir Nihayet, oyunun sahneye konacağı gün gelir Tiyatro oyununu izlemeye gelenler arasında Atatürk de bulunmaktadır Oyun, çok başarılı bir şekilde sahnede sergilenir Atatürk, Neşet Sabit Beyi yanına çağırtır ve onu tebrik eder Oyunun sahnede sergilenmesinden sonra oyunda görev alan ekip ile birlikte sabaha kadar eğlenen Selma Hanım ve Neşet Sabit Bey, yorgun bir şekilde evlerine dönerler

Selma Hanım, Neşet Sabit Beyi çok sevmesine rağmen, onun başka kadınlarla olan ilişkisinden şüphelenir Özellikle, oyunda rol alan Yıldız Hanım adlı genç bir kızla olan yakınlığını kıskanır Ancak, Yıldız Hanımın sporcu bir gençle evlenmesi ile bu şüphelerinden kurtulur
Yıl 1933'tür Selma Hanım, hayal kurmaktadır 1943 yılında yapılacak Cumhuriyetin 20 yıl dönümü kutlamaları arasında kendini hissetmeye başlar Hayalleri içinde, bir gün evine döndüğünde kendine gelen bir mektuptan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun yirminci yıldönümü için yapılacak kutlamaların düzenleme komitesine seçildiğini öğrenir Bu mektupla, yaşlandığının farkına varır Cumhuriyet kurulalı yirmi yıl olmuştur
Cumhuriyetin yirminci yıl kutlamaları da, onuncu yıl kutlamalarında olduğu gibi büyük bir coşku yapılır Binlerce insan, bir sel gibi Çankaya'ya akar, halk tek vücut olur Kutlamalara katılan Selma Hanım ve Neşet Sabit Bey, ilerleyen yaşlarının verdiği zayıflıkla yorgun düşer ve evlerine dönerler Uzaktan işitilen şenlik seslerinin eşliğinde ve içtikleri ıhlamur sayesinde yorgunluklarını atmaya çalışırlar (Cumhuriyetin 20 yıl kutlamalarını anlatan bölüm içindeki ifadeler, Selma Hanımın hayalleriyle ilgilidir)
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU'nun "Ankara", birbirinden farklı dönemlerdeki Ankara'yı yansıtması yönüyle okunmaya değer bir romandır Özellikle, Millî Mücadele dönemi ile Cumhuriyetin ilk yıllarındaki insanların karakteristik özelliklerini anlatması, romana ayrı bir değer kazandırmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Aşk-ı Memnu - Halit Ziya Uşaklıgil

Eski 04-27-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Aşk-ı Memnu - Halit Ziya Uşaklıgil



AŞK-I MEMNU - HALİT ZİYA UŞAKLIGİL
1KİTABIN KONUSU :
Toplumun uzun yapısına aykırı bir nitelik göstermek
2 KİTABIN ÖZETİ :
Firdevs Hanım’la kızları, İstanbul’ un tanınmış ailelerinden ve Göksu eğlenti yarinin sürekli ziyaretcileri arasında bulunmaktadırlar Bir sandal gezintileride, Adnan bey’ in sandalı, onlarınkine dokunurcasına yakın geçeradnan Bey, iki çocuklu bir dul adamdır, ama Firdevs Hanım’ ın küçük kızı Bihter’ le evlenmek istemektedir Peyker ise zaten evlidir
Firdevs Hanım, aralarındaki yaş farkını hesaba katmaksızın kızını Adnan Bey’ e verir Nitekim bu yaş farkına rağmen, evlilikleri, gayet düzgün, hayatları derli topludur Adnan Bey’ in kızı Nihal, son derece duygulu bir kızdır Üvey annesine yaklaşmak isterse de anlaşamayacaklarını görür, kendi alemine çekilir İnce, zeki, anlayışlı bir çacuktur Hayatın güçlüklerini şimdiden sezmiştir Nihal’ le kardeş çocuğu olan bir de Behlül vardır Behlül’ ü Nihal’ le evlendirmek isterler Nihal buna içten içe sevinironun sık sık ziyaretlerini elbette anlamıştır geçekteyse Behlül’ ün ziyaretleri Nihal için değildir O, çapkın yaratılışlı, bir dalda duramayan bir insandırFirdevs Hanım’ ın büyük kızı Peyker’ e karşı içinde bir yakınlık duymaktadır Kadını tuzağına düşürmekte gecikmez Bir kısım kadınların cürete karşı asla dayamayacaklarını denemeleriyle bilmektedir
Bir gün Bihter, Behlül’ e şekerleme ısmarlar Almak için de genç adamın doasına gider Oda loştur Vakit akşamdır Biraz konurlar Kadın odasından çıkacağı sırada Behlül birdenbire yengesini içeri çağırır Kendisine duygularını anlatır O, asıl Bihter’ i sevmektir Ama Bihter, Behlül’ ü, Göksu’ da Peyker’ in ensesine eğilmiş, onu öperken görmüştür Bu sahneyi hatırladıkça genç adamın sevgisini reddeder ona inanmaz Buna karşılık, öteki , şeytanca bir buluşla, hayatının yalnızlığını körpe kadına anlatır Onu baştan çıkarmak içi,n elinden geleni yapar, zayıf anlarından faydalanır ve sonunda bu işi başarır
Bihter’ le Behlül’ ün sevişmeleri türlü tehlike içinde sürüp gider Ta, delikanlının Nihal’ le evlenmesi yeniden ortaya atılıncaya kadar
Nihal’ i seven biri daha vardır: beşir Beşir, evde büyütülmüş bir zenci çocuğudur O da, bütün duygularıyla bu sarışın, ince kıza hayrandır Ona karşı sevgisi yüzünden verem olmuştur Kışta kıyamette,soğuk, sıcak demeden Nihal’ in peşini bırakmaz Bir köpek bağlılığıyla bakar, hizmetine koşar Gizli sevgisi bir yandan, Nihal’ in Behlül’ le evleneceğini duyduğu andan itibaren dayanılmaz duruma gelen kıskançlık sonunda Bekir’ i yere serer
Bir gün Nihal, kötü bir raslantı sonucu üvey annesinin gizli macerasını öğrenir Bihter’ in nefti çarşafını giymiş, prova yapmaya kalkmıştır Bunu fark edemeyen Behlül, Nihal’ i Bihter sanarak bir söz söylemiştir Nihal bu iz üzerinden yürür ve işin iç yüzünü öğrenir Bir akşam, merdiven başında, Bihter’ le Behlül’ ün bir konuşmasını gizlice dinlerken, işittiklerine ince ruhu, sağlıksız vücudu dayanamaz, düşer bayılır Böylece öğrendiklerini de açığa vurmuş olur
Bihter Nihal’le Behlül’ün evlendirilmesine engel olmak istemektedir Çünkü o da Behlül’ ü şiddetle kıskanmaya başlamıştır Tecrübesiz vücudunun bütün gücüyle sevdiği adamı elinden kaçırmak istemez
Bu çarpışık durum, kendiliğinden çözülür Nihal, uğradığı sarsıntının etkisinden kurtulamadığı için o bayıldığı akşam yatağa düşmüştür Onu yatakta, kendinden geçmiş bir halde yatakta gören Beşir, dayanamaz, uzun zamandan beri sezdiklerini, gördüklerini, duyduklarını, Nihal’ in yatağı başında, Adnan Bey’ e birer birer sayar, döker Karısının kendisini aldattığını öğrenen zavallı adam deliye döner Doğru Bihter’ i aramaya koyulur
Bihter artık kendisi için çıkar yol kalmadığını, ne yaparsa yapsın hayatını, mutluluğunu kurtaramayacağına karar vermiştir Bir kere kocasına dönmesi mümkün değildir Onuruyla oynadığı bir insanın artık yüzüne bakamaz Öte yandan Behlül ise, kendisinden hevesini alıncaer geç onu affedecek olan Nihal’ e dönecektir Bu durumda kendisi nasıl yaşayabilir? Kocasının karşısına çıkmamak için odasına kapanır Elinnde mini mini bir tabancayla, o genç yaşında ölümü düşünür Buna nasıl katlanacaktır? Lakin Adnan Bey gelmiş, kapıya dayanmıştır Bihter için iki yolu vardır ya nursuz bir hayata razı olmak veya olmamak…
Razı olmayacaktır Adeta başka biri, bileğini büker, elindeki zarif, mini mini oyuncağa benzeyen tabancasının simsiyah küçücük ağzı, ona döner, Bihter intihar eder
Bihter’ in intiharından bir süre sonra, Nihal iyileşir Behlül insan içine çıkmaya yüzü kalmadığı için kaçıp gitmiştir Bu acı hayat tecrübesinden sonra baba kız, artık birbirleri için, evet, yalnız birbirleri için yaşamaya karar verirler
3 KİTABIN ANAFİKRİ:
Aşkı- Memnu, insanların hayatını sürdüreceği insanı iyi seçmeli ve sadece maddi yönünü düşünüp bir insanla evlenmemeli olduğunu dile getirmektedir
4KİTAPDAKİ ŞAHISLARIN VE OLAYLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Firdevs Hanım: İstanbul’un tanınmış ailelerinden ve Göksu eğlenti yerlerinin sürekli ziyaretçileri arasında bulunan ve iki çocuk annesi olan bir hanım
Adnan Bey : İki çocuklu dul bir adamdır ve sandal gezintileri düzenlemektedir
Nihal : Adnan Bey’in kızı olup, bekartır Aynı zamanda da çok duygulu bir yapıya sahiptir
Peyker : Firdevs Hanım’ın büyük kızıdır Aynı zamanda da evlidir
Beşir : Evde büyütülmüş zenci çocuğudur Bütün duygularıyla Nihal’a hayrandır
5 HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitap dramatik bir aile yapısını gözler önüne sermektedir Konusu çok açık ve anlaşılır biçimde yazılmıştır Yabancı kelimelere neredeyse rastlamak mümkün değildir

Alıntı Yaparak Cevapla

Halide Edip Adıvar/ Handan

Eski 04-27-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Halide Edip Adıvar/ Handan



HALİDE EDİP ADIVAR- HANDAN
KİTABIN ADI: HANDAN

KİTABIN YAZARI: HALİDE EDİP ADIVAR
YAYINEVİ VE ADRESİ:ATLAS KİTABEVİ
BASIM YILI: NİSAN 1995 (21 BASKI)
1KİTABIN KONUSU: Kitaptaki olaylar,Abdülhamit�in istibdad döneminde geçmektedirBu bağlamda kitabın konusu bize o güne ait bilgiler vermektedirKitap,bir aşk hikayesi etrafında o günün sosyal yaşamı,kültürel yapısı ve istibdad dönemindeki Türk aydınlarının başlattığı yeni sosyal akımlardan bahsetmektedir
2KİTABIN ÖZETİ:

Refik Cemal evlenmek üzeredirİstediği kızı yaşadığı mahallenin o döneme göre aykırı gözüken fertlerinden olan dört kız kardeşten biridirDaha doğrusu Refik Cemal�in evleneceği kız diğerlerinin kuzenidirReifk Cemal birarz heyecanlı vede çekingen olarak bu işe kalkışmış ve babasını Neriman�ı istetmeye yollamışNeriman onun fotoğrafını görünce hemen evlenmeyi kabul etmiştirRefik Cemal bir akşam Neriman�la tanışmak için yemeğine igtmişRefik Cemal Neriman�I görünce ona vurulmuş işte hayatımın kadını bu diye düşünmüştürYemekte Cemal bey ile koyu sohbete dalmışlardıFakat maada boş bir sandalye Refik Cemal�in dikkatini çekmiştirTam soracağı sırada Neriman çok kutsal birinden bahsedermiş gibi keşke Handan�da burda olsa diye iç geçirmiştiCemal beyde Handan�dan bahsetmeye başladıHandan�ın çok zeki,öğrenmek için çok azimli,çok kültürlü ve çok güzel olduğundan bahsetmiştiRefikCemal Handan�ın çok özel bir yeri olduğunu anlamıştı
Refik Cemal bir an önce düğün hazırlıklarına başlamak istediğini bildirince Cemal bey bunu hemen kabul etmiş ve düğün hazırlıklarına başlanmıştırTüm bu işler devam ederken Neriman Avrupa�da bulunan Handan�a danışmaktadırBu durum Refik Cemal�i biraz kızdırıyor olsada pek sesini çıkarmamıştırÇünkü Handan�ın beğendiği ev eşyaları,Neriman�a beğendiği kıyafetler gerçekten onun da hoşuna gitmiştiNihayet düğün günü gelir çatarRefik Cemal rüyalarını süsleyen meleği Neriman�a kavuşurAradan bir tıl geçerNeriman hamile kalırFakat tam bu sırada Abdülhamit�in hafiyeleri Refik Cemal�in peşine takılırÇünkü Refik Cemal kendini geliştirmiş gerçek bir Türk aydınıdır ve istibdad dönemi bunu kabul etmemektedirRefik Cemal sürgüne gitmektense kendi isteğiyle londra�ya tayinini ister ve yaptırırtam bunu eşine söyleyeceği zaman Refik Cemal ve Server�in ortak arkadaşı olan ve Abdülhamit�in hiç sevmediği ateşli bir Türk aydını olan Nazım'ın amcası köşke gelmiştirBu arada Nazım bir süre önce tutuklanmış ve hapishanede intihar etmiştirO akşam Neriman�da bir tuhaflık vardırağlamaktan gözleri şişmiştirRefik Cemal sorduğunda Nazım için ağladığını söylemiştirkıskançlık Refik Cemal�i farklı şeyler düşünmeye itmiş ve ilk defa Neriman�a kötü davranarak onu konuşturmaya çalışmıştırNeriman kendisinin Nazım ile bir ilişkisinin olmadığını söylemiş fakat bu konuyu şimdi anlatamayacağını söylemiştirBu olaydan sonra Refik Cemal,Handan ve Nazımla ilgili konuyu hiç açmamıştırRefik Cemal londra�ya giderek işe başlarNeriman�da Handan ile Nazım�ın ilişkisini anlatmaya karar verir ve Handan�ın tüm mektuplarını Refik Cemal�e göndermeye başlarBu arada Refik Cemal bir kilisede Handan ile karşılaşır ve Handan onu otele davet ederHandan onu çok iyi karşılar fakat eşi Hüsnü Paşa aynı şekilde davranmazZaten Hüsnü Paşa çok ters bir insandır
Gelelim Handanla Nazım�ın hikayesineHandan 13-14 yaşlarında iken kendini çok geliştirmiş ve artık yaşlı insanlarla muhatap olacak düzeydedirNazım�ın amcası da bunlardan biridir ve Nazım�ın Handan�a ters vermesini isterBir süre sonra Nazım ders vermeye başlarBu dönemde birbirlerine iyice aşık olurlarFakat Nazım Handan�a aşkını direkt söyleyemez ve ona sen bana ideallerime ulaşırken yardımcı olacak bir eşsin diye ona aşkını anlatmaya başlarHandan buna çok sinirlenir ve Nazım�ın evlenme teklifini reddederBu olaydan kısa bir süre sonrada Handan Hüsnü Paşa diye biriyle evlenirBu acı olaya dayanamayan Nazım Handan�a bir mektup yazar ve intihar ederREFİK cemal bunları Neriman ve Handan�ın mektuplarından öğrenirBu yüzden Handan�dan hoşlanmamaktadırAma Handanla sohbet etmekten çok hoşlanmaktadırRefik Cemal Londra�ya gittikten sonra eşini de yanına alırHandan�da sık sık onlara gitmeye başlarBu arada Hüsnü Paşayla Handan ayrılmış ve Handan bunalıma girerek hafızasını kaybetmiştir
Refik Cemal Handan�ın bakımını üstlenir ve beraber Sicilya�ya giderlerOrada birbirlerine aşık olurlarBir ay sonra Handan iyileşirFakat Handan Neriman�a ihanet ettiği için çok üzülmektedirBu üzüntüden dolayı tekrar hastalanır ve vefat ederRefik Cemalle aralarındaki aşk dedikodu olarak kalırKimileri Handan�a kızar ve ölümüne sevinir,kimileride onun çektiği acılardan dolayı ona acırlar

3KİTABIN ANA FİKRİ :Kitabın anafikrini şu atasözüyle açıklayabiliriz�Ne oldum dememeli ne olacağım demeli�Çünkü herkes Handan�I iyi bir yaşamı olacağını beklerjen tam tersi bir yaşam onun olmuştur

4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLERIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
HANDAN:Kızıl saçlatra sahip çok çekici bir insandırRuhi olarakta cesur ve atılımcıdır
REFİK CEMAL:Esmer,uzun boylu yakışıklı biridirRuhi olarakta kendini geliştirmeyi seven ve kültürel ortamlardan hoşlanan biridir
NAZIM:Sarı,uzun saçlıdırDuygulu ve biraz alaycı güleç yüzlü bir insandır
5KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap etkili bir anlatıma sahip ve insanlara gerçekten yararlı olabilecek ve hayatın içinden konulara yer veren güzel bir romandır

6KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Halide Edip ADIVAR 1882�de İstanbul�da doğmuşturAnerikan kolejini bitiren ilk Türk kızıdırİlk romanları daha çok ferdi aşk hikayeleri daha sonraları belgesel türündedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Sinekli Bakkal

Eski 04-27-2009   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Sinekli Bakkal



KİTABIN ADI :SİNEKLİ BAKKAL
KİTABIN YAZARI :HALİDE EDİP ADIVAR
YYAYIN YAYIN EVİ VE ADRESİ: ATLAS KİTAP EVİ
BASI BASIMYILI :1984

1KİTABIN KONUSU:

Sinekli Bakkalın konusu kısaca,İstanbul�un Sinekli Bakkal mahallesinin Sinekli Bakkal sokağında doğup büyüyüp evlenen Rabia adlı bir hafız kızının ve çevresindekilerin hayatıdır



2KİTABIN ÖZETİ:
İnterneti daha hızlı dolaşın Google Araç Çubuğuyla birlikte Firefox'u da alın

Sinekli Bakkal, Abdulhamit devri İstanbul�unun kenar mahallelerinden birisidir Bir geçitten çok bir toplantı yeri gibidir Bu sokakta oturanlardan biri mahalle imamıdır Onun kızı, Emine ise babasının istemesine rağmen �Kız Tevfik� denilen bir halk sanatçısı ile evlenir Tevfik; orta oyunu, karagöz gibi şeylerle vakit geçirir Ayrıca Emine ve Tevfik�le birlikte, sokaktaki İstanbul bakkaliyesini işletmektedir Bir süre sonra Tevfik ile Emine anlaşamazlar ve ayrılırlar Tevfik yaptığı şaklabanlıklar yüzünden sürülür Ancak Emine hamiledir, ve İnadını ve iradesini annesinden, yeteneklerini ise babasından olan bir Rabia isimli bir kızları dünyaya gelir Emine�nin Babası Rabia�nın dedesi olan imam ise Rabia�yı biraz büyüyünce hafız yapar Mahallenin bir de kibar konağı vardır: �Selim Paşa Konağı� Bu konak başlı başına bir alemdir Selim Paşanın Hanımı dünyanın tadına varmış, yaşlandıkça ölüm korkularına kapılmıştır Ve teselliyi nerede bulacağını şaşırmış bir kadındır Selim Paşa ise Padişahın dostlarından ve Zaptiye Nazırı idi Oğlu Hilmi ise babasının aksine Jön Türklerle ilgisi olan bir ihtilalcidir Büyüklük peşinde bir hayal adamı Konağa giren - çıkan pek çoktur Peregrini adında ki bir İtalyan piyanist Vehbi Dede adında bir Mevlevî bunların başlıcaları arasındadır

Rabia mevlit ve kuran okumaktaki şöhreti ile Selim Paşa konağına kapılanır Peregrini�yi orada tanır Vehbi dededen musiki dersleri, alır Rabia biraz büyüdüğünde Hiç görmediği babası Tevfik sürgünden dönmüştür Rabia annesi ile babası arasında tercih yapmak zorunda kalmış ve Babası Tevfik�i seçmiştir Bunun üzerine Emine Rabia�ya çok kızmış her namazdan sonra beddua etmeye başlamıştır Rabia Babasına bakkalda ve karagöz oyunlarında yardım etmekte Mahallenin cücesi olan Rakım Amcası ile beraber hep beraber güzel vakit geçirmektedir Lakin Tevfik�in kadın kılığına girip Selim Paşanın oğlu Hilmi için Fransa�dan gelen yabancı evrakları feslilerin giremeyeceği Fransız Postanesine gidip alması esnasında yakalanması ile, Tevfik, zaptiye dairesinde �göz patlatan Hakkı� adında ki zorbanın sıkı işkenceleri ile sorguya çekilmiştir Gene de Hilmi�nin adını vermez sürgüne yollanır İş anlaşıldığı için Paşanın oğlu Hilmi de Selim Paşanın emri ile sürgüne Şama sürülecektir


Tevfik yokken Rabia Rakım Amcanın yardımı ile dükkanı idare eder Vehbi Dede ve Peregrini de kendisine arkadaşlık ederler Ama babası sürgüne yollandığından sonra bir daha Selim paşa konağına ayak basmaz Konakta pek sevdiği bir Cariye vardır: Kanarya Hanım Çerkez asıllı olan Kanarya Hanım da aslında evlenip çırak çıkmıştır

Rabia, Ramazanlarda camileri gezer mukabele okur ara sıra mevlitlere çağrılır Şehzade Nihat Efendisinin yalısında da Mevlit okumaya davet edilir Rabia yalıya gittiğinde iç salonun kapıları açılarak sinekli bakkal mescidinin büyük bir toplantı yeri haline getirildiğini görür Renkli Papatya başlarına benzeyen yüzlerce başörtülü kadın dinleyicisi vardır Bu duygulu kalabalığa yanık ve dokunaklı sesi ile mevlit okuduktan sonra salonun sonunda çok güzel bir mermer heykele benzeyen sarışın bir kadın görür Bu kanarya Hanımdır İki eski dost çığlık çığlığa birbirlilerinin boynuna atılırlar

Peregrini Rabia�nın okuduğu mevlide hayrandır Karakterine, olgunluğuna hayrandır Sonunda , tasarısını Vehbi dedeye açar Onunda uygun bulması üzerine Rabia ile evlenmek için dinini değiştirir Osman adını alır Vehbi dede de, onu kızı gibi sevmektedir Yani Rabia da güzelliği bulan Tanrı sevgisi

İmam da Emine de öldüğünden Osman�la Rabia Evi onarırlar Dükkanın üstüne yerleşirler Rabia�nın gebeliği çok sıkıntılı geçer Sonunda İstanbul�da ilk defa yapılan bir sezeryan ameliyatı ile kurtulur Bir oğlu olur Bu mutlu olayı izleyen yıllarda 1908 meşrutiyeti gelir Sürgünler yerlerine dönerler Geri dönenler arasında Tevfik de vardır Rabia, Osman Rakım Amca , Mahallenin Kibar tulumbacısı, Sabit Beyağabey , Bütün sinekli bakkal onu karşılamaya giderler Vakti ile Padişah haini diye sille tokat İstanbul�dan sürülenlerin hepsi, şimdi birer Hürriyet kahramanı olarak dönmektedir

Tevfik�in bu siyasi görüşlerle ilişiği yoktur Vapur rıhtımına yanaşıpta sürgünler çıkınca karşılama törenleri başlar Sabit Beyağabey bir emir verince sinekli bakkal takımı Tevfik�in bile ürkütüp saklanacak yer aratan bir coşku ile gösterilerine başlar Sinekli bakkal delikanlıları Şişmanca bir adamı omuzlarına alırlar Tevfik�in mahalleye dönüşü dolası ile ateşli bir hürriyet nutku çeken bu adamı Tevfik hemen tanır Bu zaptiye dairesinde kendine işkence eden göz patlatan Muzafferdir Vehbi Dede ile Osman Tevfik�in Koluna girer ve ona bir torunu olduğunu haber verirler

3KİTABIN ANA FİKRİ:

Halide Edip�in gözünde ideal Türk kadının doğu kültürünün aynı zamanda Batı ile tanışmış ılımlı kişiliğini; akla dayanan Batı felsefesinin birer temsilcisiolduğunu topluma göstermek istemiştir



4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Rabia: Romanın asıl kahramanı: İlhâmi İmamın kızı Emine ve Kız Tevfik diye bilinen orta oyuncusunun kızı �Rabia�dır Rabia, Yazarın romanda kendisi yerinde gösterdiği ve �İdeal Türk kadını nasıl olmalı?� sorusunun cevabı olan kişidir Rabia�nın kişiliğinin oluşmasında babasından çok dedesinin etkili olmuştur Kendisi İmam olduğu için torunu hafız yaparak İslami bilgilerle donanmasını sağlamıştır Paşanın konağına gitmesi ile Rabia�nın kişiliğinin değişiminde en büyük etkiyi görülüyor Dedesinin yanında her zaman cehennemden bahsedilerek büyüyen Rabia konağın ortamını görünce geleneklerine bağlı, ancak batı eğilimli bir karakter ortaya çıkıyor iki ayrı ruh ikliminde yetişmiş olduğu Peregrini yani Osman�la evlenmesi ile de bunu gösteriyor (BKZ sayfa 87)

Kız Tevfik: Daima şen şakrak, orta oyununda usta, yakışıklı ve çok düzensiz bir kimlikte anlatılıyor

Vehbi Dede: Konakta Rabia�ya ders veren bir Mevlevî derviş olarak bize aktarılan Vehbi

Dede, her zaman teselli edici teskin edici mizacı ile Rabia�nın dedesinden çok farklı olarak Ruh okşayıcı bir alim olarak anlatılıyor

Peregrini (Osman): Annesinin tavsiyesiyle eskiden papaz olan Peregrini daha sonra her hangi bir dine bağımlı olmaksızın yaşamış bir müzik hocası Türkçe�yi çok iyi konuşan bu adam dinsiz olmasına rağmen Vehbi Dede gibi dinine bağlı insanlara saygı duymuştur Rabia ile evlenmek için dinini değiştirerek Osman ismini almıştır

Selim Paşa: Eski Dahiliye Nazır, padişaha son derece bağlı bir mizaç ortaya sürmüştür Öyle ki kendi oğlunu bile gözünü kırpmadan ve elinde kesin delil olmadan sürebilmiştir Ama diğer taraftan Rabia�ya karşı hep şefkatli olmuş ve iyi davranmıştır

Emine: Rabia�nın annesidir Önceleri Rabia�yı çok sevmiş ancak sürgünden dönen babasını kendisine tercih edince, elinden gelse Rabia�nın boğazına sarılmak istemiştir Elini öpmek için gelen kızını kovmuştur

İlhamî İmam: Rabia�nın büyük Babası, mahalleliye devamlı cehennemden bahseden bir imam

Diğer tipler: Bilal; Rabia ile evlenmek isteyen bir genç, Rıfat Amca; mahallenin cücesi, Pembe; Rabia�nın hizmetini yürüten beraber yaşadığı çingene, Hilmi; Selim Paşanın Jön Türk oğlu, Sabiha Hanım; Selim Paşanın Hanımı, Kanarya Hanım; Köşkte ki bir Çerkez kızı

5KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Bence Sinekli Bakkal bugün dahi türk kadınına örnek teşkil edebilecek bir şaheserdir Bu kitap sadece Türk kadını için değil erkeği içinde bir rehberdir, bunun için herkesin bu kitabı okumasını şiddetle tavsiye ediyorum

6KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:

Halide Edip Adıvar'ın Hayatı ve Edebi Kişiliği:

Halide Edip (1884-1964) İstanbul'da doğmuştur 1901'de Üsküdar Amerikan Kız Koleji'ni bitiren yazar, Rıza Tevfik ve Salih Zeki'den özel dersler almıştır İlk evliliğini Salih Zeki ile yapan Halide Edip, yazılarında bir süre Halide Salih imzasını kullanmıştır Bir ara kız okullarında öğretmenlik yapmış, 1918'de İstanbul Üniversitesi'nde Batı Edebiyatı profesörü olmuştur İstanbul'un işgali sırasında yaptığı konuşmalar yüzünden kovuşturmaya uğrayınca Anadolu'ya kaçarak Milli Mücadele'ye katılmıştır Cumhuriyet'in ilanından sonra Adnan Adıvar'la hükümet arasında başlayan anlaşmazlık sonucu 1926'da Türkiye'den ayrılmıştırYurtdışında Türkiye ile ilgilikonferanslar veren yazar 1940'ta yeniden İstanbul Üniversitesi İngiliz Edebiyatı profesörlüğüne atanmış, bir dönem milletvekilliği de yaptıktan sonra üniversiteye dönmüştürİlk dört romanından üçü duygusal yanı ağır basan güçlü sevgi romanları olan yazarın ilk dikkati çeken eseri Türkçülük hareketlerinin ve Ziya Gökalp'in etkisinde kalarak yazdığı "Yeni Turan"dır Halide Edip, toplumumuzun batılılaşmaya olan gereksinimine inandığı için Ziya Gökalp'in düşüncelerini beğenir Küçüklüğünden başlayarak Doğu ve Batı'yı bir arada yaşayan Halide Edip, Meşrutiyet döneminde yazdığı romanlarında bu karşılaştırmayı yapmıştır Daha sonra romancılığına yeni bir yön veren yazar, Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu'yu ve Anadolu'nun çeşitli sorunlarını yansıtmıştır Eğitim ve sağlık bunların başında gelir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkün Ateşle İmtihanı

Eski 04-27-2009   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Türkün Ateşle İmtihanı



KİTABIN ADI : TÜRKÜN ATEŞLE İMTİHANI
KİTABIN YAZARI : HALİDE EDİP ADIVAR
YAYINEVİ : ATLAS KİTABEVİ
BASIM YILI : 1994 / 11 BASKI

KİTABIN KONUSU:
Halide Edip Adıvar�ın 1 Dünya Savaşı sonrasından cumhuriyetin ilan edilinceye kadar yaşadığı anıları anlatılmaktadır
ESERİN ÖZETİ:
30 Ekim 1918�de İngilizler�in İstanbul�u işgal etmesiyle Türk insanının durumu yorgun, şaşkın ve canından bıkkın bir haldeydi Yıllarca süren savaştan, sefaletten sonra bir de yurdumuzun işgal edilmesi, yani özgürlüğümüzün elimizden alınmak üzere olması Türk insanını bu hale getirmişti İstanbul�da yaşayan, çoğunluğunu genç subayların oluşturduğu milliyetçiler, gizli dernekler kurup İtilaf Devletleri�nin toplattığı silahları Anadolu�ya kaçırmaya çalışıyor, bir yandan da memleket için kurtuluş yolları arıyorlardı Halide Edip, bu derneklerin başkanlarına yakın biri olarak, milliyetçilerin bir araya gelip toplantı yapmak için ne büyük zahmete katlandıklarını bizzat yaşamıştır Halk ise gazeteler sansür altında olduğundan, olan bitenden habersiz, padişahın İngilizler�le kurduğu yakınlıktan ve İngilizler�in medeni bir devlet olmasından dolayı Anadolu�yu Osmanlı Türklerine bırakacaklarını sanıyordu Bizi savaşa sokan ittihatçıların çoğu Meclis-i Mebusan�da vekildi ve halk bunlara tepki duyuyordu Bunu fırsat bilen Tevfik Paşa meclisi kapatmıştı 15 Mayıs 1919�da Yunanlıların İzmir�i işgalinden sonra İngilizler Anadolu�ya giden bütün yolları tutmuşlar, tenha yolları da Osmanlı içindeki Hristiyan çetelerine tutturmuşlardı Dernekler faaliyetlerine devam edemez olmuş, Halide Edip gibi milliyetçi kişiler hakkında idam kararları çıkarılmaya başlanmıştı Özellikle Halide Edip�in Sultanahmet mitinginde söylediği ��hükümetler düşmanımız, milletler dostumuz ve kalbimizdeki haklı isyan kuvvetimizdir� sözü şimşekleri kendi üzerine çekmişti Daha fazla İstanbul�da kalamayan milliyetçiler Mustafa Kemal�in Samsun�a çıkmasıyla Anadolu�ya kaçmaya başlamışlardır Bu kaçış ikişer üçer kişilik gruplar halinde ve çok tehlikeliydi Düzenli olarak silah kaçıran ve milliyetçilerin güvenliğini sağlayan, İzmit�teki ve Adapazarın�daki en kalabalığı 80 kişiden oluşan çetelerdi Bu çeteler, geceleri milliyetçileri köylerde ağırlıyor, yağmur, çamur, yorgunluk gibi zor şartları hiçe sayıyorlardı 11 gün süren yolculuğun ardından Ankara Garı�nda Mustafa Kemal ve halk tarafından karşılanan Dr Adnan ve Halide, o gün bir eve yerleşir ve hemen ertesi gün eski Ziraat akültesi binasında olan karargahta çalışmaya başlarlar Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi�nden sonra yeni bir meclis kurulması zorunluluğu gündeme gelmişti Mustafa Kemal her ilden ikişer milletvekili seçilip Ankara�ya gönderilmesini talep eder 23 Nisan 1920�de Büyük Millet Meclisi kurulur ve Mustafa Kemal meclis başkanı seçilir
Bu olaya muhalefet olan Hilafet yanlılarının kurduğu ordu, meclisin kapanması için Ankara�ya doğru yürüyüşe geçer Bu isyanı bastırabilecek bir tek bu çeteler vardı Mustafa Kemal bunları durdurmak için Çerkez Ethem�i görevlendirdi İzmit�te gerçekleşen bu kuvvetlerin çarpışmasından Çerkez Ethem galip geldi Bu galibiyet çetelerin itibarını artırdı Ali Fuat Paşa bile üniformasını çıkarıp dağlara çıkmıştı Çeteler büyük bir kuvvet olmalarına rağmen ordunun himayesine girmeyi reddediyorlardı İhtiyaçlarını da halktan zorla karşıladıkları için de sürekli sorun yaratıyorlardı
İlk iş olan düzenli ordunun kurulması, Aralık ayının sonlarına doğru, büyük kavgalarla gerçekleştirildi Ethem�in 3 bin kişilik ordusu, 100 makineli tüfeği ayrıca 4 topu vardı Bu gücüne güvenerek meclise; faaliyetlerinin durdurmasını, halkı yeniden savaşa sokmamasını, İstanbul hükümetiyle işbirliği yapmasını söyleyen bir ültimatom gönderdi Yunanlılar Bursa�ya yürümeye başlamıştı ama Ethem�le Albay Refet, yani kardeşler savaşıyordu Ethem düzenli odunun kuvvetlerine karşı koyamayıp kuvvetlerini geri çekmek zorunda kaldı Ordumuzla 11 Ocak�ta (1İnönü) Eskişehir�in batısında karşı karşıya gelen Yunanlılar Albay İsmet komutasında ağır bir yenilgiye uğradılar Bundan dolayı, toplanan Londra Konferansı�na Ankara�dan da temsilcileri çağırdılar Sevr�in bir benzeri olan bu konferanstan bir sonuç alınamamış ve Yunanlılar Afyaon�dan saldırıya geçmişlerdi 31 Mart�ta (2İnönü) yine bozguna uğratılan Yunanlılar geri çekilmek zorunda kaldılar
Bu dönemde askerlere yardım amacıyla Hilal-i Ahmer (Kızılay) Hastahanesi�ne gönüllü olarak hastabakıcı olarak Eskişehir�de, cephe gerisindeki bir hastahanede çalışmaya başladı Bu arada Yunanlılar boş durmuyor İzmir�I bir silah yığınağı haline çeviriyordu Bunda İngilizlerin Yunanistan�a yaptığı silah ve maddi desteğin büyük payı vardır Hazırlıklarını tamalayan Yunanlılar bizim 4 katıumız kadar bir kuvvetle, 9 Haziranda saldırıya geçtiler Bu saldırılara karşı koyamayan ordumuz, toparlanmak için Sakarya�nın doğusuna çekildi
Bu geri çekilme mecliste büyük çalkantılara neden oldu Yapılan oylamayla Mustafa Kemal başkomutan seçildi Tekalif-I Milliye emirleri çıkartılıp ordumuzun ikmal işleri halk tarafından yapıldı Ordunun kurulmasında en çok emeği geçen Refet Paşa durmadan çalışıyor, memleketin her tarafını arayıp, tarayıp gönüllü askerler topluyordu Savaş başladığında 25000 askerimiz vardı Bunların 16000�i şehit olmasına rağmen savaş sonunda 40000 askerimiz vardı 2 ay gibi kısa bir sürede hazırlıklarını tamamladı İçindeki milli duygularla sürekli dürtülen Halide, silah altına girmeye karar verir Mustafa Kemal�in karargahında çalışmaya başlar Buradaki görevi, günlük zaiyat raporlarını tutmak ve yabancı gazeteleri takip edip, yabancı kamuoyunun savaşla ilgili düşüncelerini çevirip Mustafa Kemal�e iletmekti Ordumuzun Yunanlılara göre sayısının az olmasından dolayı güzel bir savunma planı yapıldı 25 Ağustos�ta çarpışmalar başladı Fedakar Türk askerleri öleceklerini bilseler bile mevzilerini terk etmeyip çarpışırlar ve mevzilerimize Yunanlıları sokmazlar Savaş 22 gün sürmüş ve dünyanın en uzun süren meydan muharebesi olmuştur 19 Eylül�de başlayan yunan geri çekilişi 16 Eylül günü sonlanmıştı Artık zafer bizimdi
Mustafa Kemal�in sabahlara kadar çalıştığını yakından takip eden Halide ona �Savaş bitti Artık dinlenmeye çekilme vaktiniz geldi� dediğinde sert bir tepkiyle �Asıl savaş bundan sonra başlıyor� cevabını almıştı
22 Eylül�de Mudanya Mütarekesi imzalanmış resmi olarak savaş galibiyetimizle bitmişti Yunanlılar kaçarken geçtikleri köyleri yakıp yıkmışlardı Bu savaşta onbaşı rütbesi alan Halide�nin bir görevi daha vardı Tetkik-i Mezalim Heyeti�nin başına geçmek ve Yunanlıların verdikleri zararları tespit etmek, Anadolu insanına ettiği işkenceleri kayıtlara geçirmekti Çok acı olayların yaşandığı Anadolu köylerinde halkın yaşadıkları anlatmakla bitmez Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU, Yusuf AKÇURA ve bir fotoğrafçının olduğu bu heyet çalışmalarını bitirdikten sonra Ankara�ya döner Döndüğünde, asker üniforması giyen küçük çocuklar, Halide�nin dikkatini çeker Bunların neci olduklarını yanındaki yüzbaşıya sorar Bunlar Kazım Karabekir Paşa�nın evlat edindiği, yaşları 6 ile 14 arasında değişen, ailelei savaşta ölmüş, 2 bin kadar yetim Türk çocuğu idi Bu örnek davranışından dolayı Kazım Paşa�yı ziyaret edip tebrik eder
Halide Edip yurdumuzun düşmanlardan temizlenmesinden duyduğu huzurla eşyalarını toplayıp İstanbul�a, çocuklarının yanına, doğup büyüdüğü eve döndüğünde Mahmure ablasıyla çocukluk günlerinde olduğu gibi kucaklaşır
ANAFİKRİ:
Her konuda risk almaktan korkup kaçmamalıyız Eğer Mustafa Kemal kendi
hakkında çıkarılan idam cezasından korkup bir kenara çekilseydi, bugün, bu ülkede yaşamıyor olacaktık
Hiçbir zaman sürü psikolojisiyle bir yere takılıp gitmemeliyiz Yaptığımız her hareketi, söyleyeceğimiz her sözü inceden inceye düşünmeliyiz

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:
HALİDE EDİP ADIVAR: Kısa boylu, ingilizce ve fransızca bilen, tanştığı insanlarla çabuk kaynaşan, etkili konuşmalar yapabilen vatansever bir kadın, hastabakıcı, gazeteci, yazar, asker, çevirmen
ADNAN ADIVAR: Çalışkan, insanlar arasındaki fikir uyuşmazlıklarını gideren, yüreği vatan sevgisiyle dolu bir doktor Sağlık Bakanlığı ve Meclis İkinci Başkanlığı yapmıştır
Mahmure: Hlide Edip�in evinde çalışan, ayrıca ona arkadaşlık eden bir mürebbiye
KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitap, ülkemizin kuruluş yıllarında çektiği çileleri başarılı bir şekilde dile getirmiştir Fakat yazarın uslübü günümüz Türkçesine göre biraz ağırdır Cumhuriyetin 5 yıl öncesine kadar olan bölüme ait bilgi edinmek isteyen arkadaşlarıma okumalarını tavsiye ederim
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
1882�de İstanbul�da doğmuş, 9 ocak 1964�te İstanbul�da ölmüştür1901�de Amerikan Kız
Koleji�ni bitirir bitirmez Salih ZEKİ ile evlenmiş Ayet ve Zeki adında iki oğlu dünyaya gelmiştir Salih ZEKİ�nin ikinci defa evlenmesi nedeniyle ondan ayrılır1917�de ikinci eşi olan Dr Adnan Adıvar ile evlenir Savaş Yıllarında eşi ve Mustafa Kemal için çevirmenlik yapmış, Kızılay�da çalışmıştır Ordudaki çalışmaları nedeniyle önce onbaşılık sonra da başçavuşluk rütbesini almıştır Fakat o, halkın da benimsediği onbaşı rütbesini kullanmıştır
1839�da İstanbul Üniversitesi İngiliz Edebiyatı profesörlüğüne tayin edilmiştir
1950 yılına kadar bu görevinde kalan Halide Edip, 1950-1954 yılları arasında İzmir milletvekili olarak meclise girmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Araba Sevdası/ Recaizade Mahmut Ekrem

Eski 04-27-2009   #7
Şengül Şirin
Varsayılan

Araba Sevdası/ Recaizade Mahmut Ekrem



ARABA SEVDASI - RECAİZADE MAHMUT EKREM

KİŞİLER :

"Araba Sevdası" romanındaki kişiler, önem sıralarına göre Bihruz, Mösyö Piyer ve Keşfidir Perişev ve Bihruzun annesi de bu sıraya dahil edilebilir Mösyö Kondoraki Kitapçı Vik, Terzi, berber, garsonlar,gazeteci çocuk, kayıkçılar, üçüncü-dördüncü derecede önem taşırlar

BAŞ KAHRAMAN :

BİHRUZ : Bihrus Bey, "Araba Sevdası" romanının baş kişisidir 23-25 yaşlarında, kısaca boylu, güzel giyimlidir Kişilik ve sahip olduğu değerler bakımından oldukça zayıftır Batılılara özenen bir züppedir Etrafındakilerle sürekli olarak Fransızca konuşması bu özentinin sonucudurÖlçüsüz bir mirasyedi olan Bihruz Bey, oldukça savurgandır Ayrıca gerçeklerden kaçan birisidir

YAN KAHRAMANLAR :

KEŞFİ : Bihruzun daireden arkadaşıdır Sürekli olarak yalan söyler, yalanlarıyla Bihruzu kandırır

PERİŞEV : Bihruzun aşık olduğu kadın Ancak Bihruzun sandığı gibi soylu ve zengin değildir Eşinden ayrılmış ve annesiyle birlikte oturan yoksul bir kadındır Çengi Hanımla kurduğu arkadaşlık erdemlerini yitirmesine neden olmuştur

MÖSYÖ PİYER : 65 yaşlarında, siyasete ilgi duyan Fransızca öğretmeni Memleket meseleleriyle ve siyasetle ilgili haberlere önem veren bir tiptir Menfaatçi ve içten pazarlıklıdır

BİHRUZUN ANNESİ : Oğlunun davranışlarını onaylamaz, ancak onu baba otoritesinden yoksun bir biçimde şımartarak yetiştirmiştir Oğluna söz dinletemez

NAİM EFENDİ : Bihruzun çalıştığı Kalemdeki kişilerden biri "Ayaklı Kütüphane" diye nitelendirilecek kadar bilgilidir Doğu ve Batı edebiyatları hakkında çok şey bilir


ZAMAN :
Roman, Tanzimat döneminde, 1870 yılında geçen olayları anlatıyor Bu dönemde, Tanzimat Fermanı ile günlük yaşamda söz konusu olmaya başlayan değişim romana yansıyor Recaizade Mahmut Ekrem, bu dönemi Batılılaşmanın yanlış anlaşıldığı bir dönem olarak değerlendirip eserine yansıtıyor Özenti ve taklit batılılaşmanın zararlarını ortaya koyuyor

MEKAN :
Romanda İstanbul,geniş bir betimleme ile veriliyor Özellikle de Çamlıca ve Beyoğlu Semtleri olayların geçtiği mekanlardır, bu mekanlarda yaşananlar, yaşam biçimleri anlatılıyor

ROMANIN ÖZETİ :
Roman, Çamlıca bahçesinin betimlenmesiyle başlıyor Geriye dönülerek 1870te bahçenin açılışı ve nasıl gözde bir gezinti yeri olduğu anlatılıyor Daha sonra bahçede oturan Bihruz Bey tanıtılıyor Zengin ve gösterişli giyimi, batılı özentisi, ölen babasından kalma mirası nasıl saçıp savurduğu anlatılıyor Bihruz Bey, doğru dürüst aile terbiyesi almamış, yarım yamalak eğitim görmüş, hazır para bulduğu için de elindekini avucundakini har vurup harman savuran birisidir Gösterişe çok önem verir Süslü arabasıyla gezi yerlerinde, özellikle de Çamlıca bahçesinde dolaşır, insanların onu görmeleri, ona bakmaları kendisi için çok önemlidir Böyle bir günde daireden arkadaşı Keşfi Beyle birlikteyken, çok güzel bir arabayla dolaşan dolaşan iki hanımla rastlaşır Hanımlardan genç ve sarışın olanından çok hoşlanır ve onları izler, tanışmaya çalışır Pek yüz bulamaz ve kıskançlıkla yanıp tutuşarak, sarışın hanıma aşık olur

Bihruz Beyin aşık olduğu ve çekingenliğinin namusluluktan geldiğini düşündüğü hanım Perişev Hanımdır Perişev, küçük yaşta babasını kaybetmiş, daha sonra da kocasından ayrılmıştır Yoksul ama namuslu bir kadınken, tanıştığı Çengi Hanımın yüzünden erdemlerini yitirmiştir Bihruzun onu zengin ve soylu zannetmesine neden olan gösterişli arabanın sahibi değildir, sadece gezi için kiralamıştır

Bu rastlantının ardından Bihruz, Fransızca öğretmeni Mösyö Piyerle aşk hakkında konuşur Önceleri aşk hakkında olumsuz konuşsa da Bihruzu kızdırmamak ve kazandığı paradan mahrum kalmamak için Mösyö Piyer de düşüncelerini değiştirir Çünkü menfaatine düşkün ve ikiyüzlü bir adamdır

Bihruz, Perişeve aşkını anlatmak için bir mektup yazmaya karar verir, kadını etkilemek için aşk mektuplarını içeren Fransızca bir kitaptan alıntılar yapar Yanlış çevirilerle dolu mektuba bir şarkıdan mısralar da ekler Mektubu Cuma gün Çamlıca bahçesinde sarışın hanıma verecek ve aşkını açıklayacaktır Cuma günü özenle hazırlanarak bahçeye gider ve mektubu, kiralık bir arabayla gezmekte olan Perişev hanıma verir Pazar sabahı yine özenle hazırlanarak bahçeye gider ve Perişev hanımı beklemeye koyulur Bu arada onunla nasıl karşılaşacağına, nasıl konuşacaklarına dair hayaller kurarFakat Perişev hanım gelmeyince kıskançlığa kapılır ve arkadaşı Keşfi Beyden şüphelenir Keşfi Bey, ilk görüşmele

Alıntı Yaparak Cevapla

Bir Tereddütün Romanı

Eski 04-27-2009   #8
Şengül Şirin
Varsayılan

Bir Tereddütün Romanı



KİTABIN ADI : Bir Tereddütün Romanı
KİTABIN YAZARI : Peyami Safa
YAYIN EVİ VE ADRESİ : Ötüken Yayınevi, İstanbul
BASIM YILI : 1987

1KİTABIN KONUSU :
Yazdığı güzel eserler sayesinde birçok kadınla tanışan fakat tereddütünün kurbanı olan yazar, kararsızlığı yüzünden ilişkilerinin hiçbirinde kesin bir sonuç elde edemez Yazarın olaylara karşı bu ilgisizliği sadece kendisinin degil tanıştığı insanların hayatını da karartmıştır

2KİTABIN ÖZETİ:
Mualla hanım kendisine yakın bir dostu tarafından tavsiye edilen kitabı tereddüt içinde okur Kitapta anlatılanlar Mualla hanımın ilgisini çok çok çeker Kitabı elinden bir türlü bırakamaz Kitapta zehirlenen, ölüm ile yaşam arasında mekik dokuyan bir adamın hiç geçmeyen zamanı, yanlız bir şekilde ölüm korkusu anlatılıyor Mualla hanım kitabın yazarını merak eder ve daha sonra bir aile dostu olan Raif Bey tarafından yazarla tanıştırılır Raif Bey Mualla hanımın saf, temiz ve iyi bir aile kızı olduğunu, bekar olan yazarın onunla evlenmesinin uygun olacağını söyler Kızla tanışan yazar kızı çok beğenir ve evlenme teklif eder, fakat cevabı için Mualla�ya zaman verir
Yazarın bu trklifini, İtalya�dan kocasından ayrılıp yazar için İstanbul�a gelen, yazarın eserlerini hayranlıkla okuyan, yazardan tiyatro eserleri için bilgi almaya gelen ve yazara aşık olan Vildan, bir partide duyunca soluğu bir gece yarısı yazarın otelinin önünde alır Şöför yazarı otelden alır ve onu bekleyen arabaya getirir Yazar koltuğa yayılmış, şaşkına dönmüş kadını görünce tanıyamaz Dikkatli baktıktan sonra hatırlar Vildan hanım Mualla hanıma yapılan teklifi kıskanmaktadır Yazar o gece ona özel olarak hazırladığı odaya götürmek için ısrar eder Yazarın bütün bu ısrarlarına karşı gitmemek için direnir ve sonunda çok geç olduğunu bahane ederek onu ikna eder Daha yazara telefon açıp müsait bir zamanda gideceklerdi�
Sabah olunca yazar, oteli çok sevdiği için otelden taşınmaz ancak kapıcıyı kendisini telefonla soranlara otelden taşındığını söylemesi için tembihler Daha sonra Vildan hanım iş yerine gelerek yazarı bulur Yazar kimsenin Vildan�ı işyerinde görmemesi için gideceğine dair söz verir Bir perşembe günü gidecektir Vildan hanım her şeyi hazırlayıp heyecan içinde beklerken tereddüt içinde olan yazar kapıdan geri döner Sonra gitmediğine pişman olur Yazar yine tereddüt içindedir ama perşembe günü geleceğini bildirir
Vildan hanım yazarı eşi gibi karşılar Tereddüt içindeki yazar biraz rahatlar Bu rahatlık uzun sürmez Vildan hanım aldığı fazla alkol ve ilaçların etkisiyle kendisinden geçip bilinçsizce sayıklar Gerçek adının Vildan olmadığını, ermeni asıllı olduğunu, anlatılan her şeyin hikaye olduğunu söyler Sonra üzerinda İtalyanca �Bu hançer bir kalbe girecek� diye yazılan bir hançer çıkarır Vildan hanım çok uzaklara gidip ıssız bir ormanda hançeri kalbine sokmanın planlarını yapmaktadır Uzun süre sayıklayan bitkin haldeki Vildan derin bir uykuya dalar Yazar, sabahleyin kapıyı açtığında kapıcıyı görür Vildan�ı ona teslim edip uzaklaşır Aradan bir hafta geçince evine tekrar uğradığında Vildan hanımın adresi bilinmeyen bir yere taşındığını öğrenir Yazar için Vildan hanım tarihe karışmıştır

3KİTABIN ANA FİKRİ : Tereddütle yapılan bir işte başarı elde etmek mümkün değildir En kötü karar kararsızlıktan daha iyidir

4KİTAPTAKİ OLAYLAR VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Mualla: okumayı seven, dürüst, saf ve temiz bir aile kızıdır
Vildan: Yazarı elde etmeye çalışan, bu uğurda İtalya�dan kocasını terkedip gelen, kıskanç bir kadın Yazarın tereddütleri karşısında tarihe karışmştır
Yazar: Karar vermekte güçlük çeken ve herşeye tereddüyle yaklaşan kararsızlığı yüzünden kalıcı ilişkiker kuramayan duygusal bir kişiliğe sahiptir

5KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

6KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: Peyami Safa
(1899- 15 Haziran 1961): Yazar İstanbul'da doğdu Meşhur şair İsmail Safa'nın oğludur Düzenli bir öğrenim göremedi Kendi kendisini yetiştirdi 13 yaşında hayata atıldı Posta Telgraf Nezaretinde çalıştı Öğretmenlik (1914-1918), gazetecilik (1918-1961) yaptı Hayatını yazıları ile kazandı İstanbul'da öldü
Başlıca eserleri: Gençliğimiz , Şimşek, Sözde Kızlar , Mahşer, Bir Akşamdı, Süngülerin Gölgesinde, Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Canan, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye , Atilla, Bir Tereddüdün Romanı, Matmazel Noralya'nın Koltuğu, Yalnızız, Biz İnsanlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cezmi

Eski 04-27-2009   #9
Şengül Şirin
Varsayılan

Cezmi



KİTABIN ADI

CEZMİ

KİTABIN YAZARI

NAMIK KEMAL

YAYIN EVİ VE ADRESİ

İNKILAP-İSTANBUL

BASIM YILI

1990


KİTABIN KONUSU :

Adil Giray�ın İran ile Osmanlı arasında yapılan savaştan sonra esir düşüp, orada Perihan, Şehriyar ve Cezmi ile olan ilişkilerini anlatmaktadır
KİTABIN ÖZETİ

Olay Sokullu Mehmet Paşa döneminde, İstanbul� da başlar, Azerbaycan� da, İran� da sürüp gider ve Tebriz Sarayında sona erer
Cezmi çok iyi bir atlı spor ustasıdır Bu ustalığı sayesinde Ahmet Paşa ile tanışır Ahmet Paşanın verdiği bir yemekte Cezmi�nin atlı sporda olduğu kadar şairlikte de usta olduğu anlaşılır Şairliğinin ünüyle Nevi ile tanışır
1570 yılında İran seferi başlar Cezmi bu sefere gönüllü olarak katılır Bu sefer sırasında çok ustaca ve zekice davranışlarda bulunur ve ünü bir kat daha artar Hatta sefer sırasında düşman olduğu halde canı pahasına da olsa Pertev isminde bir İran askerini de nehirde boğulmaktan kurtarır Bu sayede Pertev�lede çok iyi dost olurlar Bir başka İran seferinde Cezmi, Adil Giray�la tanışır Cezmi bu savaşlarda gösterdiği kahramanlık sayesinde Adil Giray�ın teveccühünü kazanır
Kötü şans eseri Adil Giray ve kardeşi Gazi Giray savaş sırasında İranlılara esir düşer Savaşta Adil Giray� ı esir eden Hamza Mirza İran şahının oğlu ve komutan, Cengizoğullarından öyle iki kahraman şehzadeyi esir alarak başkente götürüp şöhret kazanmak ister
Adil Giray ve Gazi Giray , Şehriyar tarafından ayrı yerlere hapsedilirler Adil Giray sarayda ağırlanırken Gazi Giray bir adada �Kahkaha Zindanı� denilen yerde hapsedilir Bunun sebebi ise Şehriyar�ın Adil Giray�I ilk anda görüp aşık olması ve Gazi�nin bu durumu anlayıp sorun çıkarmaması içindir
Şehriyar, Adil ile görüşebilmek için türlü entrikalar çevirir Onunla buluşup konuşmasını ise Adil�den bilgi alıp, onunda yardımıyla Kırım Hanlığı�nı ele geçirecek planlar yapmak olarak yorumlar
Adil�in esirliği zamanında İran devletini kör bir şah, onun karısı Şehriyar ve kardeşi Perihan idare ediyorlardı Şehriyar�ın oğlu Hamza Mirza ise sadece savaşlarla ilgileniyordu
Şehriyarın Adil Giray�la yaptığı ikili müzakereler Perihan�I şüphelendirir Perihan�da müzakerelere devletin bir idarecisi olarak katılmak ister ve katılır
Şehriyar bir şekilde aşkını Adil Giray� a yalnız oldukları zaman açıklar Fakat Şehriyar çok kıskanç kişiliğe sahip olduğundan Perihan�dan gelebilecek tehlikeler için Adil Giray�a Perihan�ı olduğundan çok zıt bir şekilde tanıtır Adil� de inanıyormuş gibi davranarak Şehriyar� a bir şey sezdirmeyip, onu kullanıp, kardeşini de serbest bıraktırıp anavatanına dönmek istemektedir
Perihan, Adil Giray�ı ilk gördüğünde aşık olmuştur Fakat Adil, Perihan�nın o tatlı güzelliğini üstündeki peçe sayesinde görememiştir Fakat ilk görüşmelerde Adil Perihan�nın ne kadar zengin kalpli olduğunu, Şehriyar�ın anlattığından çok farklı olduğunu anlamıştır Perihan�ın yüzünü de göstermesiyle ona ilk görüşte aşıl olmuştur
Şehriyar�ın delice şehveti Perihan�ın masumca aşkı her ikisini de birbirine düşürmeye yeter Şehriyar ve Perihan aynı kişiye aşık olduklarını, anlayınca artık aralarında bir kıskançlık yarışı başlar Ayrıca Adil�inde Perihan�ı sevdiğini anlayan Şehriyar her ikisini de öldürmek için planlar yapar
Adil Giray esir düştükten sonra Cezmi bu haberi alır ve Adil�in yardımına koşar Cezmi, bir şekilde Adil�in bulunduğu odaya girmeyi başarır Bundan sonra kaçış ve İran devleti hükümetini yıkıp yerine kendilerini getirmek için planlar yapmaya başlarlar Cezmi bu planları uygulamak için bir İran askeri olan Abbas�ı kullanır
Şehriyar�ın yaptığı planlar yanlış zamanda uygulandığı için suya düşer Hatta planın istediği gibi gitmemesi kendisinin ölümüne sebep olur
Şehriyar�ın askerleri Perihan ve Adil Giray� ı da öldürürler , fakat aşklarını yok edemezler Her ikisi de aynı mezara Cezmi tarafından defnedilir
Cezmi kılık değiştirerek vatanına geri döner

KİTABIN ANAFİKRİ :

İki insan birbirini gerçekten seviyorsa hiçbir engel bu iki insanı birbirinden ayıramaz, mezarda dahil

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :

Cezmi: Bilgin bir şair, yakışıklı, atlı sporda usta, cesur, gözüpek, yüksek karakterli bir askerdir
Adil Giray : Doğuştan şair yaradılışlı, vicdanı temiz, kültürlü, kuvvetli, hamiyetli, yüksek iradeli ve girişken bir askerdir
Perihan: Şahın kız kardeşidirTanrının özene bezene yarattığı, dünyalar güzeli bir kız olup, cesur, kuvvetli, sağlam iradeli, ahlak ve karakter bakımından emsali olmayan bir kişidir
Şehriyar : Şahın karısıdırKırkında olmasına rağmen ince bir güzelliğe sahip, kuvvetli bir bünyesi olan, karakter bakımından ise ;iradesi zayıf, fesat düşkünü, menfaatçi bir kadındır
Hamza Mirza : Şehriyar�ın oğludur Annesine benzemeyen bir yapısı vardır Annesi bir yılan Hamza ise bir kaplan yapısına sahiptir Cesur , gözüpek, tecrübeli bir askerdir
Abbas: Cezmi�nin görevlendirdiği , parayı çok seven bir İran askeridir

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER :


Kitap Türk edebiyatının ilk romanlarından olup, duygu ve hayale fazla yer vermiştir Günümüz aşk ve tutku romanlarından pek farkı yoktur Dili halk dilinde değildir Akıcı ve heyecan verici bir romandır
KİTABIN YAZARI HAKKINDA ŞAHSİ BİLGİ :
Namık Kemal vatan şairlerimizin en büyüğüdür Tekirdağ� da doğdu Annesi ve babasının yanında özel eğitim gördü 16 yaşında evlendi Fransızcayı ögrendi Tasvir-ı Efkar, Hürriyet ve İbret gazetelerinde yazdı Sürgün edildi Sonra tekrar İstanbul�a döndü 2 Abdulhamid�in hışmına uğrayarak Midilli adasına sürüldü Daha sonra Sakız adasına nakledildi ve orada üzüntüden vefat etti
ESERLERİ:
Romanları : İntibah ve Cezmi
Tiyatroları : Vatan Yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Karabela, Celalettin Harzemşah,
Eleştirileri : Tahrib- ı Harabat, Takip
Şiirleri :Namık Kemal, Hayatı ve Şiirleri

Alıntı Yaparak Cevapla

Çalıkuşu/Reşat Nuri Güntekin

Eski 04-27-2009   #10
Şengül Şirin
Varsayılan

Çalıkuşu/Reşat Nuri Güntekin



Reşat Nuri GÜNTEKİN - Çalıkuşu
KİTABIN ADI

ÇALIKUŞU

KİTABIN YAZARI

REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ

INKILAP
BASIM YILI

1993
SAYFA SAYISI

408
KİTABIN KONUSU:
Evleneceğinden önceki gün Feride nişanlısı Kâmran�ın daha önceden kendisini aldattığını öğrenir Bunun üzerine Feride kaldığı teyzesinin evini terk eder ve Fransız Lisesi�nde aldığı eğitime güvenerek Anadolu�da öğretmenlik yapmaya karar verir Anadolu�nun çeşitli şehirlerinde öğretmenlik yapar Bu görevi sırasında Feride Anadolu insanının sorunlarıyla karşı karşıya gelir Genç ve güzel bir kadın olan Feride gittiği yerlerde rahata eremeyecek sürekli yapılan dedikodular nedeniyle günleri üzüntü içinde geçecektir
KİTABIN ÖZETİ:
Feride hareketli, yaramaz ve aynı zamanda da dışarı hiçbir zaman vurmasa bile duygusal bir kızdır Üç yaşına kadar Musul�da yaşamış olan Feride buradaki kuraklıktan dolayı ailesi ile birlikte Kerbelâ�ya göçmüştür İstanbul�a göçmeden önce altı yaşındayken annesini kaybeder Bundan sonra Feride teyzesinin yanına İstanbul�a gelir İstanbul�da yeni akrabalarıyla tanışan Feride, burada da yaramazlıklarını sürdürür Yalnız bir tek Besime Teyzesinin oğlu olan Kâmran�a karşı çekingenliği ve cesaretsizliği vardır Kâmran ise yaşça Feride�den büyüktü ve çok uslu ve ağırbaşlı biridir Feride dokuz yaşındayken de büyükannesini kaybetmiştir Sonra Feride on sene boyunca okuyacağı Sör Mektebi�ne yazılır Okula başladıktan kısa bir süre sonra da babasını kaybeder Yaramazlıklarına okulda da devam eden Feride bu yüzden arkadaşlarından ayrı bir şekilde tek başına oturtulmuştur
Feride birçok kişinin cesaret edemeyeceği işlerde yapardı Meselâ her teneffüs okullarındaki ağaca tırmanır ve daldan dala atlardı İşte bunu gören muallim ona �Bu kız insan değil ÇALIKUŞU� diye bağırmış ve o günden sonra Feride�nin adı ÇALIKUŞU olarak kalmıştır
Feride ile Kâmran genelde birbirleriyle kavga ederler Ama ikisinin esas ilişkisi Feride�nin yine ağacın üstündeyken bir akşam Kâmran ile Neriman adında dul bir kadının konuşmalarını duymalarıyla başlar Bu günden sonra Kâmran Feride�den korkmaya başlamıştır ve ona, bu olayı kimseye anlatmaması için, düzenli aralıklarla hediyeler gönderir Fakat bu hediyeler Feride�yi kızdırıyordur Bir yaz Feride Tekirdağ�a başka bir teyzesini yanına gider Teyzesinin kızı Müjgân Feride�nin çok sevdiği, ağırbaşlı ve Feride�ye ailede tek söz geçirebilen kişidir Feride okulda, arkadaşları kendi sevgililerinden konuşurlarken o da konunun dışında kalmamak için, Kâmran�ı kendi sevgilisi gibi anlatmıştır Feride bunu Müjgân ablasına anlattığı zaman , Müjgân, Feride�nin Kâmran�ı sevdiğini anlar ve her zaman Feride�nin ağzından Kâmran�la ilgili laf almaya çalışır Kâmran Müjgân�ın da düşündüğü gibi o yaz Tekirdağ�a gider Bir gün salıncakta sallanırken Kâmran Feride�ye evlenme teklif eder ve daha sonra nişanlanırlar
Feride Müjgân ablasının önceden de tahmin ettiği gibi Kâmran�ı çok seviyordur fakat nedense Kâmran�a karşı çok çekingen davranıyordur Onunla yan yana gelmemeye özen gösteriyor ve doğru düzgün konuşmuyordur Kısaca Kâmran�dan kaçıyordur
İstanbul�a döndükten bir süre sonra Kâmran, amcasının teklifini Feride ile birlikte değerlendirir ve en sonunda memuriyetini yapmak için amcasının yanına Avrupa�ya gitmeye karar verir Bu memuriyet dört sene olmasına rağmen ikisi için de çabuk geçer Fakat düğüne üç gün kala hiç beklenmedik bir olay olur Feride bahçede dolaşırken kapının önünde siyah çarşaflı bir kadın görür ve o kadın Feride�ye Kâmran�ın Avrupa�da başka bir kadını sevdiğini söyler Yanında Kâmran�ın yazdığı bir mektubu getirir Bu olayı öğrenen Feride derhal evi terk eder ve kendi hayatını kurmak ve yaşamak için Anadolu�ya gitmeye karar verir
İstanbul�dan çıkmadan önce Feride annesini dadısı olan Gülmisal Kalfanın evinde kalır Yaklaşık bir bir buçuk aylık bir beklemeden sonra Bursa�nın merkez rüştiyesinde Coğrafya ve Resim muallimliğine tayin edilir Fakat Feride Bursa�ya gittiğinde bir başkasının daha aynı göreve atandığını görür Bir aylık bir beklemeden sonra bu görev Feride�ye çıkartılmıştır Fakat Feride müdürün ısrarcı teklifleri ve diğer öğretmenin ağlayışları ile hazırlanan bu tuzağa, hayat tecrübesi olmadığı ve kalbinin çok temiz olması nedeniyle düşerek, görevinden istifa edip Bursa�nın yakınında Zeyniler Köyünde muallimliğe geçer Müdürün Feride�yi kandırmak için öve öve bitiremediği Zeyniler Köyü daha doğru dürüst yolu olmayan hatta okulu bile ahırdan bozma bir yerdir
Feride önceleri hiç sevmediği o can sıkıcı ve karanlık yeri alıştıkça sevmeye başlıyordur Bu köyde hemen derse başlamış ve öğrencilerle iyi ilişkiler kurmuştur Fakat öğrencilerinin arasında Munise adında bir kız onu çok etkilemiştir Bu kız babası ve ablasıyla kalıyordur Bu kızı çok sevdiği için onunla diğerlerine oranla daha fazla ilgileniyordur Bir gün Munise bir kabahat işler ve babası onun üzerine yürüyünce evden kaçar Karlarla bir gün boğuştuktan sonra Munise Feride�ye sığınmaya karar verir Feride bu olay üzerine, Munise�nin babasından da izin alıp onu evlatlık edinir
Feride her geçen gün bu küçük köye alışmaktadır Bir gün köye bir müfettiş gelir ve okullarını ziyaret eder Daha önceden de belirttiğim gibi ahırdan bozma bu okulu müfettiş gördüğünde bu okulda ders yapılamayacağını söyler ve okulu kapatmaya karar verir Feride�ye ise onu başka bir okula tayin edeceğini söyler Feride, Maarif Müdürünün yanına gittiğinde müdür ona açıkta yer olmadığını söyler Ama müdürün odasında eski bir arkadaşını görüp, onunla Fransızca konuşmaya başlayınca bu olay sayesinde Bursa Darülmuallimatında çalışmaya başlar
Feride bu okulda da çok mutlu olmuş ve yine öğrencilerle çok iyi ilişkiler kurmuştur Artık Feride çok güzel bir genç kız olmuştur Bu güzelliği nedeniyle kendisine Bursa�da �ipekböceği� ismini takarlar Okul çok iyi gidiyordur fakat okulda çok sevdiği ve kendisine çok yakın hissettiği Şeyh Yusuf Efendi, Feride�ye aşık olmuştur Üstelik bunu Feride�den başka herkes bilmektedir Bir gün bunu bir arkadaşı Feride�ye söyleyince Feride çok utanır ve artık insan içine çıkamaz olur Çünkü Şeyh Yusuf hastalanıp ölünce Feride�ye herkes suçluymuş gibi bakar ve Feride buna daha fazla dayanamayarak Çanakkale�ye gider
Maarif Müdürünün emriyle Çanakkale Rüştiyesi�ne emri çıkan Feride, Munise�yi de alarak Çanakkale�ye yerleşir Fakat güzelliği burada da herkesin dikkatini çeker ve bu sefer ona �Gülbeşeker� ismini takarlar O çevrenin en zengin ailesinin kızlarının öğretmenliğini yapan Feride, kızın da isteğiyle konağa davet edilir Fakat bu davetin sebebi başkadır Konağın sahibi Nerime Hanımın amcasının oğlu İhsan, Feride�yi beğenmiştir Davetin esas sebebi evlenme teklifidir Fakat Feride bu teklifi herkesi şaşırtacak şekilde reddeder Bu olaydan kısa bir süre sonra Hafız Kurban Efendi adında evli bir adamdan daha evlenme teklifi alan Feride bu teklifi de reddeder Tabii Feride artık sokağa çıkamaz olmuştu
Bir süre sonra da Nazmiye adında bir arkadaşının davetini iyi niyeti nedeniyle kabul eden Feride başına neler geleceğini bilmiyordur Arkadaşı Feride�ye nişanlısını ve nişanlısının en yakın arkadaşı olan Burhanettin adında birini tanıştırır Daha sonra yemeğe indiklerinde bütün salon Burhanettin ve Gülbeşeker diye inliyordur Bu davet aslında Burhanettin Bey ile Feride�nin arasını yapmak için düzenlenmiştir Bu olaydan sonra Feride artık Çanakkale�de de daha fazla kalamayacağını anlar ve okulun müdiresinin birkaç yakın arkadaşı ile görüşmek için İzmir�e gider
Fakat burada işler istediği gibi gitmez En sonunda oranın en zenginlerinden birinin kızlarına Fransızca dersi vermeyi kabul eder Artık Feride ve Munise köşkte kalıyorlardır Fakat köşkün sahibinin oğlu Cemil Bey gece Feride�yi merdivenlerde sıkıştırır O evden ayrılmadan önce Kâmran�ın önceki yaz evlendiği haberini alır Daha sonra Maarif İdaresine gittiği zaman Kuşadası�nda Türkçe ve resim muallimine ihtiyaç olduğunu öğrenir Feride bu görevi kabul ettikten sonra, Anadolu yolculuğunda son durağı olan Kuşadası�na hareket eder
Kuşadası�nda okulu istediği gibi yöneten Feride burada da mutluluğu bulmuştur Ancak Kuşadası�na gittikten bir ay sonra muharebe başlar ve okul, kumandanlığın emriyle hastaneye dönüştürülür Feride, daha önce Zeyniler�de tanıştığı bir doktoru, Hayrullah Bey�i, burada tekrar görünce, onun ısrarı sonucu hastane de hemşirelik yapmaya başlar Hemşireliğe başladıktan bir ay sonra Feride�nin hastası İhsan Bey olur İhsan Bey muharebede ağır yaralanmış ve ameliyat edilmiştir Feride hem İhsan Bey�e acıdığı hem de Kâmran�ı unutmak için, İhsan Bey�e evlenme teklifi etmiş fakat kendine acındığını anlayan İhsan Bey bu teklifi reddetmiştir
Muharebe bittikten sonra mektep tekrar kurulur ve Feride �Müdire� olur Fakat acılar burada da Feride�yi bırakmaz ve Feride Munise�yi toprağa vermenin üzüntüsü ile tam on yedi gün boyunca kendine gelemez Onun bu durumunu gören ve onu bir kızı gibi seven Hayrullah Bey, Feride�yi iyileşinceye kadar bekler ve onu yanına alır Bu olaydan sonra Feride artık Hayrullah Bey ile birlikte kalmaya başlar Fakat Feride�nin Hayrullah Bey�in yanında kalması halk tarafından hoş karşılanmaz ve ikisi hakkında kötü dedikodular çıkar Bunun üzerine Hayrullah Bey dedikoduları engellemek için Feride ile evlenir
Feride ise evlenmeyi kabul ederken hayatında ilk ve tek sevdiği Kâmran�dan da ayrılmış oluyordu Bu durumu anlayan Hayrullah Bey ölmeden önce son isteği olarak Feride�den İstanbul�a gitmesini ister ve Feride�ye Kâmran�a iletmesi için bir mektup verir Bu mektupta Kâmran�a Feride�nin kendisini ne kadar sevdiğini yazar Ayrıca mektubun içine bu kitabı oluşturan Feride�nin günlüğünü de koyar
Feride bu son istek üzerine İstanbul�a gittiğinde Kâmran�ı ne kadar sevdiğini bir kez daha anlar Kâmran�da evlendiği kadını kaybetmiştir Ayrıca Kâmran evlense bile yalnızca Feride�yi sevmiştir Kâmran bu günlüğü okuyunca Feride�nin de kendisini sevdiğini anlar Bunu amcasına anlattığında amcası ve Kâmran, Feride�nin haberi olmadan kadıya giderler ve nikâh kıydırırlar Böylece Feride bu kadar acıdan sonra haberi olmadan hayatta en çok istediği kişiyle evlenir ve en sonunda mutluluğu bulur
KİTABIN ANAFİKRİ:
Bence bu kitabı okuduktan sonra şöyle bir yargıya ulaşabiliriz: �Bazı olaylardan kaçmakla, onlardan kurtulamayız
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Çalıkuşu�ndaki kahramanlar aslında hayatımızda her an karşılaşabileceğimiz , içimizden birileriKahramanların hiçbiri ütobik özellikleri olmayan , karakterleri tam olarak anlaşılabilen kişilerden oluşmuştur
Kahramanlardan baş kahraman hepinizinde bildigi gibi , dizi filminde Aydan Şener�in canlandırdığı Feride diğer bir ismiyle Çalıkuşu Feride küçüklüğünde heyecanlı , hareketli tam anlamıyla yaramazlıktan bıkmayan bir kişiliğe sahipÇalıkuşu ismini de Fransız Kolejinde öğrenim görürken tenefüslerde ağaca çıkıp daldan dala atladığını gören bir öğretmeninin :
� Bu çocuk insan değil,çalıkuşu � diye bağırmasından almıştır Feride adı ise bayram elbiseleri gibi pek sayılı günlerde kullanılan resmi bir ismi olarak kalmıştır
Feride öğretmenliğe başlamasıyla gittiği her yerde , güzelliğiyle herkes tarafından aşık olunan , Gülbeşeker,İpekböceği gibi türlü isimler takılan biri olurHakkında dedikodular olurFakat o Kâmran�ı kalbinden atamamasına rağmen Kâmran ile evliliğine üç gün kala öğrendiği ; Kâmran � ın başkasıyla birlikte olduğu haberi , Kâmran�a karşı nefret dolu olmasına sebep olur Bu öyle bir nefrettir ki Kâmran�la ilgili olan herşeyden nefret duymaya başlar Örneğin yeşillikten nefret etmesinin sebebi Kâmran �ın yeşil gözlü olmasından dolayıdır Ama Kâmran�ı unutmak için de öğrencilerine , bulunduğu çevreye birşeyler kazandırmayı , gülmeyi öğretmeyi isteyen gönlü çok geniş birisidir Ayrıca Feride Türk romanında ilk ideal kahramandır , bu yönüyle pek çok öğretmene direnç vermiştir
Kâmran ise uslu ,okumuş , nazik birisi aynı zamanda Feridenin kuzeni Kız ayağı gibi küçücük ayaklarında beyaz podüsüet iskarpinleri ,ipek çorapları,yürürken ince bir dal gibi sallanıyor zannedilen narin vücuduyla erkekten ziyade kıza benzeyen birisi Fakat Kâmran Feridenin deyimiyle yere bakan yürek yakan cinsinden sinsi bir sarı çıyandırBayanlara karşı zaafı olan birisidirAma Feride�ye karşı daha farklı bir ilgisi vardır, Kâmran evlenmesine rağmen hala onu sevmektedir
Munise küçük bir kızdır Babası ihtiyar bir köy memuru olan ve üvey annesinden bayağı eziyetler gören bir çocuktur Feride bu çocuğa karşı özel bir alaka duyuyor ve daha sonra köyün muhtarını aracı yaparak onu yanına alıyor ve beraber yaşıyorlar Munise bembeyaz denecek kadar uçuk sarı saçlı , duru beyaz tenli , melek gibi güzel çehreli bir çocuk Munise küçük yaşına rağmen görmüş geçirmiş gibi Ferideyle konuşuyor , Feridenin dert ortağı oluyor
Müjgân Feride�nin kuzeniFeride�den üç yaş büyük Feride akraba çocukları arasında en ziyade onu seviyorMüjgân Feridenin tam zıddıÇok ağırbaşlı, ayrıca her istediğini yaptıran birisiRomanın sonunda Kâmran�la Feridenin yeniden beraber olmalarını sağlamak için uğraşıyor
DrHayrullah Bey çok gün görmüş , temiz kalpli orta yaşın üstunde ihtiyar denecek birisiHastalara yardımcı olmayı amaç edinmiş , bu yüzden köy köy çağrıldığı yere hiç çekinmeden giden DrHayrullah Bey Feridenin durumunu da en iyi bilen birisidir
Ayrıca Mişel Fransız Kolejindeki arkadaşı , Hatice Hanım Zeyniler Köyündeki okulda daha çok dini derslere giren birisi ,Besime Hanım ise Kâmran�ın annesi
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Hem bir aşk hem de bir macera romanı olarak değerlendirilebilecek bu eser, günlük konuşma diliyle yazılmış ve bu yüzden geniş halk kitleleri tarafından beğeni kazanmıştır Yazarın, olayları ülke gerçeklerinden ve eserin yazıldığı zamandan soyutlamadan ele alması sebebi ile, o zamanları göremeyen yeni kuşaklar için bir takım yabancılıklar görülebilir Örneğin o zamanlarda çok popüler olan Fransızca terimler ve eski Osmanlıca kelimeler sıkça kullanılmıştır Buna rağmen yazarın anlatımdaki sadelik ve akıcılık bu yabancı kelimelerin anlamlarını kendiliğinden ortaya koymakta, hiç olmazsa çok zor anlaşılacak noktalar bırakmamaktadır
Tasvirlerin oldukça fazla olması, hatta kitabın önemli bir bölümünü işgal etmesi, okurun, kendisini olayların içinde gibi hissetmesini sağlamaktadır Özellikle insanın ruh halini mükemmel benzetmelerle tasvir eden yazar, bunu yaparken tabiat güzelliklerini, tabiat olaylarını sıkça kullanmıştır Mekân tasvirleri ise okuru adeta olayların içine alıp, o mekânlarda yaşatmaktadır
YAZAR HAKKINDA:
Reşat Nuri Güntekin
25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul�da doğdu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi� ni bitirdi (1912) Bursa� da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra� da öldü İstanbul� da Karacaahmet Mezarlığı�nda gömülü
Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917� de basılan Reşat Nuri, 1918� de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu Çalıkuşu� nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu� nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride� ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı Reşat Nuri� nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi
Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar 7 Aralık 1956�da İstanbul�da öldü

Alıntı Yaparak Cevapla

Damga/Reşat Nuri Güntekin

Eski 04-27-2009   #11
Şengül Şirin
Varsayılan

Damga/Reşat Nuri Güntekin



KİTABIN ADI : DAMGA

KİTABIN YAZARI : REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ : İNKILAP VE AKA BASIMEVİ
BASIM YILI : 10BASKI-1995
KİTABIN KONUSU:Aşık olan bir delikanlının sevdiği kız uğruna hayatı boyunca hırsız damgasına vurulması ve bundan dolayı gelişen olayları anlatır
KİTABIN ÖZETİ:
İffet hep abisinden farklı olmak isterBunu ilk anlayan Mahmut Efendi İffet�I hep Muzaffer�den ayrı severİffet , Kamiyap Kalfa sayesinde haftada iki gün Paşa babasından habersiz mahalle okuluna gider,oradaki çocuklarla arkadaşlık eder Yazları ise Karamürsel�de Damlacık Çiftliğinde oturan Hatice halasında geçirirBurada geçirdiği iki ay onun için çok farklıdırÖzellikle halasının anlattığı hayaletli değirmen öyküsünden çok etkilenirBu hikayede; �birbirini çok seven Fatma ve İsmail,İsmail�inaskere gitmesiyle ayrılırlarFatma İsmail�I iki yıl bekler ama çevresi ndekiler İ smail�in Yemen�e gittiğini ve oraya gidenin yaşama ihtimalinin çok az olduğunu söyleyerek Fatma�yı Gaffar Ağa�ya verirlerA radan zaman geçtikten sonra İsmail Yemen �de n döner ve Fatma �nın evlendiğini öğrenir Yalnız ikisi de hala birbirlerini çok severBunun üzerine geceleri değirmende buluşmaya başlarlarBirgün basılmak üzereyken İsmail ,Fatma�nın namusunu kurtarmak için değirmenden kendisini soğuk sulara atar ve ceseti bile bulunamaz
İffet bu masaldan çok etkilenir ve bu masal ona seevilen kadın için kendini feda etmeği öğretir
İffet büyür,abisi hünkar yaveri olur ve sırma kordonlar takarİffet� babası idadi mektebe verir İffet�in mektepte hürriyetçi ve meşrutiyetçi bir Celal Abisi vardırCelal�I çok seviyor ve duygularını saklamayıp açıklıkla savunduğu için saygı duyarYalnız okulda ki bir öğretmeninin ihtilal ve meşrutiyetten söz etmesi üzerine tevkif edilmesi İffet'i� okuldan ayrılmasına neden olur
Kısa bir zaman sonra Meşrutiyet ilan edilir ve İffet�in abbası Halis Paşa görevden atılırMidilli�ye sürgün edilirİffet�te babasıyla iki buçuk yıl Midilli�de yaşar Babasının vefatından sonra İstanbul�a dönerve muallim olarak bir evde çalışırEvin sessiz ve güzel hanımı olan Vedia Hanım ile arasında bir ilişki doğarGeceleri deniz kenarında buluşurlarİffet her gece kayıkhane harabesinde Vedia�yı beklerVedia onbeş yaşında ki kız çocukları gibi ihtiyatsız davranır ve bir gün yakalanma ihtimali bile akıllarına gelmez İffet Vedia�a �Damlacık�taki su değirmeninin masalını anlatırBir köy delikanlısının sevdiğini ele vermemek için yaptığı fedakarlığını bir gün kendisinin de yapabileceğini söylerdi Bir gün yine ihtiyatsızca davranırken basılırlar ve İffet aynen değirmende ki masalda ki gibi sevdiği kadının namusunu kurtarmak için hırsız damgası yapar
Değirmendeki nasal en sonunda İffet�in başına gelirSevdiği kadın uğruna kendisi hayatı boyuncahırsız damgasına vurulurZorla haneye tecavüz ve hırsızlık suçlarından dolayı altı ay hapse mahkum olurCelal�in sayesinde iyi bir koğuşa verilir
Bir mayıs günü Vasif Efendi ile hapisten çıkarİffet dışarıda kendini iyi hissetmezNe yapacağını şaşırırBir kaç gün tanıdıklarında kaldıktan sonra ucuz bir oda kiralarHapisten çıktıktan sonra Celal ,İffet için yalnız bir arkadaş değil ,adeta bir baba olmuşturİffet�in Hatice Halası kadar çok sevdiği bir Fahriye Yengesi vardırBirgün Muzaffer�den yengesinin durumunun iyi olmadığını haber alır ve zorunlu olarak Fahriye Yengesi�ni görmeye gider,Fahriye Yenge onu çok iyi karşılar ve bir istekte bulunur:�400 bin lirasını bankaya yatırmasını ister�İffet çok şaşırırÇünkü, kendi abisinin bile kendisine güveni kalmamıştırİffet bu parayı çaldırma korkusuyla bankaya yatırırBöylelikle İffet�in kendine güveni gelmeye başlarCelal ,İffet�e iş bulurGörüşmek iççin giden İffet ilk iş görüşmesinde büyük bir ümitsizliğe kapılırKendisinden istenen gümrükten ,eşya çıkarmasıydı �Yarın gelirim �diye mağazadan ayrılırAma bu olayın tesiri günlerce üstünden atamaz,namuslu bir iş bulmakta ki ümidi giderek azalır
Yaz bitiyorduve İffet hala iş bulamazElinde ne varsa satar ,bazı geceler aç yatardıEv kirasını ödemek için en son babasının yadigarı olan altın saati bile satar En sonunda Celal ,İffet�e Hukuk-I Milliye gazetesinde iş bulurİffet bundan çok mutlu olur ve yorulmadan çalışmaya başlarÇevresindekiler artık rahatsız olmaz çok kısa zaman sonra gazete bütün İffet ve arkadaşlarıTelgraf Gazetesi �nde çalışmaya başlarFakat kısa zaman sonra Telgraf gazetesinden de ayrılır,yine aç ve açıktadırCelal geçinemeyip Konya�ya giderİffet ayda bir Muzaffer abisinin gönderdiği parayla ev kirasını öder
Birgün sokakta yürürken Celal�e rastlarCelal Konya�da avukatlık görevinden ayrılıp,ticarete başlar ve İffet�e de kendi şirketinde bir iş verir Bundan sonra İffet�in işi şehirler arası yolculuklarda mal taşımaktırİffet yeni yüzler ,yeni insanlar tanıdıkça hayata bağlılığı artmakta yaptığı işten memnun kalmaktadırYolda gördüğü insanlara yardım etmekte ve ihtiyaçlarını karşılarYine kötü hava şartlarında İzmir�den İstanbul�a hareket eder Tren Afyon�da hareket edemez duruma gelirDışarı çıkar ve kendisinden hasta annesi için yardım isteyen Rana �ya yardım ederRana masum ve çocuksu bir kızdırİffet Rana�dan çok hoşlanır,yalnıuz yediği damga yüzünden Rana�dan uzaklaşır
İffet uzun süre sonra Hocası Mahmut Efendi�yi görmeye giderMahmut Efendi�nin eşi ölmüş kendisine gelini bakarMahmut Efendi ile uzun uzun konuşurlar,eski hatıraları anarlarGece Mahmut Efendi�den ayrıldıktan sonra sokakta kavga eden bir kadın ve erkekle karşılaşırAdam kadını hırsızlıkla suçlar ve polise götürmekle tehdit ederİffet ,bu kadını görünce Rana aklına gelir ve bu kadının masum olduğunu ,kendisi gibi damga yediğini düşünerek ,onu kendi himayesi altına almayı düşünürAdama para vererek kızı kurtarırYalnız kadın hiç düşündüğü gibi çıkmazBir geceyi beraber geçirdikten sonra kadın ayrılır ve İffet�in duyguları yine incinir
Muzaffer Ağabeyinden gelen telgraf İffet�in moralini yükseltirTelgrafta ev ve yatırımlar hakkında ki mahkemeyi kazandıkları yazarİffet İstanbul�a döner ve eline epeyce para geçerİstanbulda iyi bir malikane alırYanına da Mahmut Efendi öldükten sonra tek başına kalan gelini ve torununu allırEline para geçtikten sonra eski akrabaları ile tekrar görüşmeye başlar
Bir gün İffet Beyoğlu�nda dolaşırken Vedia�ya rastlar Hiçbir şey olmamış gibi iki çift karşılıklı konuşurlar İffet tekrardan Vedia�ya karşı duygular hissederYalnız Vedia tekrardan İffet�le olmak istemez
KİTABIN ANA FİKRİ:Seven insanın gözünün kör olduğunu,bir anlık düşüncesiz hareketlerle kendi hayatını mahvedeceğini anlatır
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
İFFET: Olay kahramanıdır
MUZAFFER:İffet�in abisidiruyuşuk,tembel,miskin,kibirli biriydi
MAHMUT EFENDİ:İffet ve Muzaffer�e haftada iki günders verirdi
HATİCE HALA:İffet�in halasıdır,elinde iki kız çocuğuyla dul kalmış ve Karamürsel�de yaşıyor
HALİS PAŞA :İffet�in babasıdır
CEMAL KERİM BEY:İffet�in çocuklarına ders verdiği mebustur
VEDİA HANIM:Cemal Kerim Bey�in ikinci hanımıdır
ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
İnsanın yaşamı boyunca başından geçen olayları çok sade ve akıcı bir şekilde anlatan yazar tasvirlerden yararlanmışKullandığı eski Osmanlıcayla hikayeye güç kazandırmıştır
YAZAR HAKKINDA BİLGİ:
Reşat Nuri GÜNTEKİN
XXyyroman,hikayeveoyunyazarlarından
Doğum/Ölüm: 25 Kasım 1889 - 7 Aralık 1956
Doğum Yeri: İstanbul
Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917� de basılan Reşat Nuri, 1918� de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu Çalıkuşu� nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu� nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride� ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı Reşat Nuri� nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar Eserlerinin tam listesi için şu broşüre bakınız: Türkan Poyraz � Muazzez Albek, Reşat Nuri Güntekin (Ankara, 1957)
Hikaye kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930), vb
Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966)
Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)� dir Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı
Hayatı, sanatı ve eserleri üzerine bir tanıtma kitabı, Muzaffer Uyguner�indir (Varlık yay;1967) İbrahim Zeki Burdurlu� nun Romanıyla Reşat Nuri Güntekin (İzmir Eğitim Ens Yay, 1971) kitabını Birol Emil� in Reşat Nuri Güntekin� in Romanlarında Şahıslar Dünyası (1984) adlı doçentlik tezi izledi

Alıntı Yaparak Cevapla

Dudaktan Kalbe/Reşat Nuri Güntekin

Eski 04-27-2009   #12
Şengül Şirin
Varsayılan

Dudaktan Kalbe/Reşat Nuri Güntekin



KİTABIN KONUSU:
"Kınalı Yapıncak", Lamia'nın bestekâr Kenan'la yıllarca süren acı ve tatlı aşklarının öyküsü

2 KİTABIN ÖZETİ:

Hüseyin Kenan ;ince, uzun, mavi gözlü, esmer tenli, durgun, çekingen bir gençtiKüçük yaşta babasini kaybetmisti Anesi,kiz kardesi ve kendisi dayilarinin yanin da kalirlar Zorlukla Mühendislik mektebini bitirmistir Fakat küçüklügünden beri musikiye aşıktır Dayilarin yanında Reji katipliğini yapan Mesut Bey`den keman dersleri alır Onyedi yasindadirMühendislik Mektebine giderken dayilarin komsusu Leyla isminde bir kıza asık olur Çok çekingen oldugundan bunu kalbine gömer Okulu bitirdikten sonra bir arkadaşının yardımıyla Avrupaya gider Orada kemanını çok ilerletir ve güzel eserler verir O artik ünlü bir Virtüoz dür
Bu arada kız kardesi Afife evlenmistirAneside bir yil sonra Afife`nin yanına giderHem onları hemde dayisini görmek için Seydi köye gider

Istanbul�dan İzmir`e gemi ile giderGemide Münir Bey, Prens Vefik Paşa ve kızı Prens Cavidanla beraberdir Dayisinin komşusu Münir Bey Kenan`nın cavidanla evlenmesini ister ve nişanlanırlar

Kenan Izmir`de Bozyaka`da Lamia adlı bir kızla tanısırLamia�nını annesi babası ölmüş amcalarının yanında kalan sakin uysal birdir Ayrica bir yüz başıyla nişanlıdırKenan ona yüzündeki çillerden dolayi Kınalı Yapıncak ismini takarAralarında maceraya benzeyen bir ilişki olur Her akşam buluşmaktadırlar Kenan çocuk denecek bir kızla beraber olduğu için kendine kızmakta fakat yanlız kaldıklarında kendine hakim olamamaktadirBu beraberlik duyulur ve dedikodular baslar Dedikodular yüzünden Amcası Şükrü Bey Lamia`yı dayisi Rıza Bey`in yanına Kütahya`ya göderirTrende Lamia Makbule isimli birkizla tanisirKendinden habersiz hayata küskün bir şekilde Kütaya`da yaşamaya başlarYengesi ona kendini düşünmüyorsan doğocak çocuğunu düsün der

Lamia değişirLamia'nin bir kız çocuğu olurAdıni Mebrure koyar
Dayisinin kizi Mahmure üç çocukla ve kocasıyla babasının evinde kalırFakat bir Çavuş'u sevmiştir ve kocasının bundan haberi olmuştur Mahmure kurnazlıkla kendisini değilde Lamia'nın Çavuşla görüştüğünü söyler Böylece Lamia olayi üstlenmiş olur Mahmureyi de kocasından ayrılmaktan kurtarırBuarada Mahmure'nin kocası Resih Bey Lamia�ya saldirirLamia'da onu öldürürMahkemede beratine karar verilir
Dayısı Rıza Bey onu bir tanıdığının evine teslim ederOrada ziyerete ilk gelen MakbuledirMakbule�nin babası onu ister ve evlenmeye karar verirler Lamia ondokuz yasındadır
Kemal Beylerin evlerine Istanbul'daki kızkardeşinin oğlu Doktor Vedat gelirIstanbul'dan Kütahya'ya sürgün olarak gelmiştirLamia'nın genç ve güzel olması,dayısınında yaslı olması Vedat'ı düşündürür

Lamia'nın söylediği bir şarkı Kenan'ı tanıdığını haber verirKenan'ı İstanbul'dan tanıyan Vedat Lamia'ya Kenan'dan ve Cavidan'dan behseder
Birgün Vedat Bey bir avda vuruldu diye duyulurBunu öğrenmeye giden Lamia Hanımın ev saybınin hazırladiği kömür közünden Vedat Beyle birlikte zehirlenirlerDedikodular yine başlamiştirKemal Bey'de onun evden ayrılmasını isterVedat Bey olaylardan dolayı çok üzgündürLamia'ya evlenme teklifi ederLamia kabul etmez

Vedat'ın sürgün görevi Kütahya�da bitmiş İstanbul'a gitmiştir
Bu arada Kenan Cavidan'la evlenmiştirÜç yıldan beri ilk defa Lamia'yı düşünür Aşk değil bir gönül oyuncaği dudaklarımızın eğlencesi ibaret diyen Kenan şimdi bu aşkın zehir gibi dudaklarından kalbe indiğini anlar ve Kınalı Yapıncagı yanında olmasını çok isterCavidan'la mutludeğildir Cavidan'la İzmir'e Bozyaka'ya giderler Cavidanla birlikte orada Lamia'yı göreceğini ümit eder Fakat göremez ve çok üzülür

Kenan Bey'ler İstanbul'a giderlerBu arada Lamia'da İstanbul'a kalkmIstIrKenan Bey'le Prenses Cavidan ayrılırlarEski arkadaş olan Vedat Bey'le Kenan karşılaşırlarVedat onu muaynanesine çağırırOrada tesadüfen Kenan Lamia ile karşılasırTekrar görüşmek için mektup yazar Lamia'da o bir yaz rüyasıydı der konuyu kapatır
Kenan'ın kemanının sesinden çıkan büyülü aşk sevdası böylece bitmiştirKenan'da bütün ümitlerini yitirmiştir

Lamia Vedat'la evlenmeğe razı olur ve evlenirler Kenan Bey hayata küsmüştür Seydiköy'e annesinin mezarına gider ve kardeşini dolaşir Alti ay sonra ölür
3 KİTABIN ANA FİKRİ:

Gerçek mutluluğun şandave şöhrette olmadığıdır

4 KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Hüseyin Kenan:
Babasınıküçük yaşta kaybetmiş müzmim bir genç Müzikte başarılı olduktan sonra çocukluğunu ve gençnliğini yaşamak istemiştir
Nail Bey:
Hüseyin Kenan�ın babası
Melek Hanım:
Kenan�ın annesi Babasından habersiz evlenmiştir Genç yaşta dul kalmıştır
Münir Bey:
Kenan beyin dayısı, kendini üzüm bağlarına vermiştir
Vefik Paşa:
Mısırlıdır, tahsilini Paris�te yapmıştır
Prenses cavidan:
Vefik Paşanın kızıdır Esaslı bir tahsili yoktur, babası gibi sanata düşkündür Çok güzeldir
Rıza Bey:
Lamia�nın Kütahya�daki dayısı
Kemal Bey:
Lamia�nın ilk nikahlı eşidir
Makbule Hanım:
Kemal beyin kızıdır Lamia ile baştan beri dosthane bir tavır içindedir
Vedat Bey:
Kumral, şen, neşeli, canı istedikçe iş yapan, çok akıllı birisi

5 KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Akıcı bir kitap insan sanki kendi yaşıyormuş gibi anlatılmış


6 KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

Reşat Nuri Güntekin

İstanbul'da doğmuş (1889), ilk öğrenimini Selimiye ve Çanakkale mahalle mektebinde tamamladıktan sonra (1909), Galatasaray Lisesi'nde ve İzmir Frere'ler okulunda okumuştur Daha sonra İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesi'ne (Fakültesine) girmiş ve buradan mezun olmuştur (1912) Bursa Lisesi'nde, İstanbul'da Vefa, İstanbul Erkek, Çamlıca, Kabataş, Galatasaray, Erenköy liselerinde edebiyat öğretmenliği ve müdürlük yapmıştır Daha sonra Milli Eğitim Müfettişliğine getirilmiştir (1927) Güntekin daha sonra Çanakkale milletvekili seçilmiş (1939), sonra yeniden Millî Eğitim'e dönmüş (1943), başmüfettiş olmuştur (1947) Bu görevdeyken UNESCO'nun Türkiye temsilcisi ve öğrenci müfettişi sıfatıyla aynı yıl Paris'e gitmiştir Daha sonra emekliye ayrılan (1954) Güntekin yurda dönüşünde İstanbul Şehir Tiyatroları Edebî Kurul üyeliğine seçilmiştir Reşat Nuri Güntekin, hastalanması üzerine tedavi için gönderildiği Londra'da ölmüştür (1956)


Alıntı Yaparak Cevapla

Devlet Ana /Kemal Tahir

Eski 04-27-2009   #13
Şengül Şirin
Varsayılan

Devlet Ana /Kemal Tahir



Kemal Tahir�in �Devlet Ana� adlı romanı altı bölümden meydana gelmektedir Bu altı bölüm, büyük harflerle yazılarak kaçıncı bölüm olduğunun belirtilmesi yanında ayrıca yine büyük harflerle her bölümün konusunu içeren başlıklarla verilmiştir

Romanın altıncı ve son bölümü � Kerimcan� ın Yolu� başlığı altında verilmiştir Yine bu son kısımda romen rakamları ile birbirilerinden ayrı üç kısım bulunmaktadır Roman toplam 610 sahifeden ibarettir

Romanın ilk baskısı 1967 yılında Bilgi Yayınevi tarafından yapılmıştır Romanın elimizdeki en son basım tarihi Ocak 1984� tür

Roman tek ciltten ibaret olup, ön kapak sade bir baskıya yer verirken arka kapakta kitabın özeti ve yazardan birkaç söz yer almaktadır

Romanın Konusu:

Osmanlı imparatorluğunun aşiretliğideki yaşam tarzı, adaletleri gelenek ve görenekleri konu edilerek nasıl devlet olma mertebesine yükseldiğıinin destansı bir ifade tarzı ile okuyucuya verilmesi sözkonusudur

Eserde Osmanlı imparatorluğunun aşiretlik devrine inilerek Söğüt� teki yaşam tarzı dikkatlere sunulmuştur Bu mekan içerisinde Osmanlı imparatorlğunun yükselmesine sebep olan tarihi şahsiyetler dahil edilmiştir Bu şahsiyetler içinde osmanlı aşiretinin kurucusu ertugrul Gazi ile ağlu osman Bey ve onun oğlu Orhan Bey mütelaa edilmektedir

Vaka:

Notüs Gladyüs, burada geçici olarak konaklamaktadır Bu hanı Mavro ablası Liya ile birlikte işlemektedir Notüs Gladyüs� ün Türkopol Uranha isminde arkadaşı vardır Notüs Gladyüs, oldukça alçak ve karaktersiz bir kişidir Karanlıktan yararlanarak Liya�nın odasına girer ve ona tecavüz etmeye kalkar ancak Liya�nın elindeki bıçağın zehirli olduğuni söylemesi üzerine bu emelini gerçekleştiremez Diğer yandan Liya, Türk genci olan Demircan�a aşıktır

Bir gün Liya ile Demircan�ı buluşma halinde yakalar ve acımadan Demircan�ı öldürür aynı zamanda Liya� ya tecavüz eder Yardımcı Türkopal Uranha�dır

Bu olay Osmanlı aşiretinde Osman Bey�in oğlu Orhan ve Demircan�ın kardeşi Kerim tarafından görülür

Kerim, olay karşısında şok geçirir inanamaz Orhan Bey Kerim�i yatıştırır ve olaydan bütün söğüt haberdar edilir Diğer yandan Demircan�ın annesi Bacıbey oğlunun ölümüne fazla bir tepki göstermez Bu fuygunsuz durumda öldürülmesinin yiğitliğe yakışmadığı düşencesiyle tepkide bulunmamıştır Ancak yüreği ağlunun kin acısıyla yanmaktadır

Bu arada Orhan Bey ve Kerim de bu işin peşindedir Demircan ölünce Bacıbey mollalık yapmakta olan oğlu Kerim�in artık bu işi bırakıp kılıç kuşunması gerektiğini belirtir

Olaylar böyle gelişmekteyken Ertuğrul Gazi çok ağır bir şekilde hastalanır Artık ölmek üzeredir Oymağa yeni bir Bey gerekmektedir Sonunda oymağın ileri gelenleri tarafından oylama yapılır ve osman Bey oymağın başına getirilir Ancak bu iş için başka bir istekli kişi de Osman Beyin amcası Dündar alp� tir Dündar Alp beyliği ele geçirme pahasında da olsa Rum taraflarına büyük bir yakınlık göstermiş, osmanlılara karşı onlara arka olmuştur

Diğer yandan ablası öldürülen Mavro hanı kapatmak zorunda kalır Mavro�nun Türk�lere karşı senpatisi vardır Mavro ablasının Demircan�la olan ilişkisini bilmektedir

Bu olayda Nilüfer�e tekfurla evlenmesi için baskı yapılmış ve bir yere haps edilmiştir Bu işte de Notüs Gladyüs ve Uranha�nın parmağı vardır Demircanın öldürülmesi olayındada Notüs Gladyüs ve Uranha�nın parmağı olduğu anlaşımştır Tekfurlara karşı savaş açılmış yapılan savaşta Dündar Alp karşı tarafı desteklemiştir Ancak savaş onların yenilgileri ile bitmiştir

Savaştan sonra Nilüfer ile Orhan Bey�in düğününe gelmiştir Aynı şey Kerim ve Aslıhan içinde sözkonusudur Roman bu olayların sonucunda neticelenir



Özet:

Eser, Ertuğrul Beyin at bakıcısı Demircan�ın öldürülmesi olayı ile başlar Olay, atla geziye çıkan Kerim ve Orhan Bey aracılığı ile görülür ve herkez bu olaydan heberdar edilir Kerim, Demircan�ın kardeşidir Gördüğü bu olay karşısında şok geçirir ancak aynı tepkiyi annesi Bacıbey�in göstermemesine şaşar Bacıbey�in herhangi bir tepki göstermemesindeki sebep oğlu Demircan�ın vurulduğu anın hoş bir manzara orz etmeyişidir Ama intikam ateşiyle yanıp tutuşmaktadır

Daha sonra romanda ikinci derecedeki olay Ertuğrul�un ölümü ve Osman Bey�in oymağın beyliğini üstlenmesidir Diğer yandan oğlu ölen Bacıbey Kerimin ağabeyisinin yerini alması için onu zorlaması sözkonusudur

Bu amaçla Kerim kılıç derslerine başlar Orhan Bey�le birlikte Kaptan Çavuş�tan kılıç dersi alırlar Bu arada kaptan Çavuş�un güzel kızı Aslıhan ile Kerim�in arasında bir duygusal ilişki söz konusudur


Öte yandan Osman Bey zamanının ulularından Şeyh Edebali�nin kızını alır ve Edebali�nin kızı olan Bala Hatun Osman Bey�in ikinci hanımıdır Evlendikten sonra Osmanlı aşiretinin geleneklerine kolaylakla uyar Diğer yandan Orhan Bey, Nilüfer Hatunla olan ilişkisini evlenmeye kadar vardırır Ancak, roman Orhan Bey evlenmeden son bulur Diğer yandan Kerim ile Aslıhan�ın ilişkisinin sonucunun evlilikle sonuçlanması eser bitmeden okuyucuya sezdirilmiştir

Zaman:

Eser konusundan da anlaşılacağı gibi tarihi bir eserdir Eserin bu yönden geçmiş zamanlardaki olayı mevzu olarak seçtiği çıkarılmaktıdır Roman, Osmanlı imparatorluğunun aşiretliğindeki zamanı konu olarak ele alır

Yani imparatorluğun kuruluş yılları olan 1299 tarihi devir sözkonusudur

Osman Beyin Bala Hatun�la ilişkisi hakkında da zaman açısından geriye dönülmüştür

Mekan:

Eserde mekan önce Notüs Gladyüs ve Uranha�nın kaldığı bir rum hanıdır Eserde, şahıslar yer değistirince normal olarak mekan da değişiklik arzetmektedirler

Eserde Rum�lara ait mekanın dışında Türk�lerin ikamet ettiği mekan da vardır ki, oda Sögüt�tür Osman Bey�in Şeyh Edebali�nin tekkesine gittiğinde normal olarak mekan buraya ait çizgileri ihtiva etmektedir

Romanda mekan bakımından bir başka özellik Türkların yaylalara olan göçlerinin mekanla birlikte verilmesidir

Şahıs Kadrosu:

Osman Bey
Orhan Bey
Kerim
Bacıbey
Şeyh Edebali
Mavro
Kaptan Çavuş
Yunus Emre
Aslıhan
Notus Gladyüs
Uranha ve diğer figüranlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu/Peyami Safa

Eski 04-27-2009   #14
Şengül Şirin
Varsayılan

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu/Peyami Safa



KİTABIN ADI
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU
KİTABIN YAZARI
PEYAMİ SAFA
YAYIN EVİ VE ADRESİ
ÖTÜKEN YAYINEVİ MALTEPE İSTANBUL
BASIM YILI
2000
1KİTABIN KONUSU:
Çocukluğundan beri bacağından rahatsız olan ve kimseyi dinlemeyen birisinin, hayaller peşinde koşarken başından geçen olaylar
2KİTABIN ÖZETİ:
Yazarın küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastahanelerden tiksindirmiştir Fakat durumu ciddiyetini korumaktadır Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşamaktadır
Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastahaneden döndüğünde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar O sırada annesi gelir Yazar ise annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz Kendi doktaruna gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler Annesi yazarın Erenköye gideceğini öğrenince paşanında onu merak ettiğini söyler Ertesi gün yazar önce paşaya gider Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar yazar da kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir Daha sonra odaya Nüzhet gelir yazardan getirmesini istediği kitapları alır Kızı gidince paşa yazara bir de doktor Ragıp Bey� e görünmesini tavsiye eder Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet� le birlikte beahçeye gider ve muhabbet ederler Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet� i sevmektedir Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden emin olmaz Bahçede konuşurken doktor Ragıp� ın Nüzhet� i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder
Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar Ertesi gün yazar erkenden doktara gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister Fakat yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider
Sabah olunca yazar Kadıköy'e gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar Oradan da doktora gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli birşey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile doktor Ragıp�ın durumlarını konuştuklarını söyler Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet� in odasına konuşmaya girer Nüzhet yine yazarı ikna eder Daha sonra ikiside uyurlar
Ertesi günü Nüzhet� le bahçede geçiren yazar Nüzhet� le cinsel yakınlaşmalara girer O akşam doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp� ı Nüzhet� e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tutar
Bir gün yazar yengesinin Nüzhet�i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terketme kararı alır Ancak annesinin de o gün paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden olur
Hızla geçen günlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür Operatör ona durumun ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpırdamamasını ister Evi birden kalabalıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birden bayılıverir Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastahanede kalması gerektiğini söyler Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır Zor geçen günlerin sonunda ameliyat günü gelir Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtulduğun ancak yer basamayacağını söyler
Daha sonra da Nüzhet� ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet� in de doktor Ragıp� la nikahlanacağını öğrenir Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı onu hastahaneden taburcu ettirirler
3KİTABIN ANA FİKRİ:
Bize verilen öğütleri ciddiye almalı ve hayallere peşinden koşmamalıyız Aksi takdirde kaybeden yine biz oluruz
4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Yazar: Tek bacağından acı çeken ve ümitleri peşinde rüyalar aleminde koşan birisi
Nüzhet: Yerinde duramıyan yaşam dolu son derece hareketli birisi
Paşa: Disiplinli, yardım sever ve dediğim dedik, inatçı birisi
Yengesi: İçten pazarlıklı kızının iyiliğini düşünen bir anne
Nurefşan: Köşkün hizmetçisi ve yazarın mutluluğu için elinden geleni yapan birisi
Doktor Ragıp: Bakımlı ve kültürlü bir doktor
Doktor Mithat: Yazarın doktoru
Operatör: İnsanliğa faydalı olmaya çalışan bilinçli bir tıp adamı
5KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kısa ve anlaşılması güç bi kitapYazar kitaptaki şahısları psikolojik yönden ele almıştırSürükleyici bir kitaptır
6KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Peyami Safa İstanbul� da 1899 yılında doğdu Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması, on üç yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi � Biri Yerli ve Kopanlıklar Kralı� adlı (1913) ve � Üç Kardeş� adlı (1918) birer hikayelik iki küçük kitap çıkarıyor, Fagfur (1918) vb gibi sanat dergilerinde hikaye çevirileri ve makaleleri yayımlanıyorduSavaş sonunda, kardeşinin isteğiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı Çıkardıkları � Yirminci Asır� adlı bir akşam gazetesinde � Asrın Hikayeleri� genel başlığı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı İlk otuz kırk tanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman çok beğenildi; yazar devrin ileri gelen bazı sanatçıları ( Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Ömer Seyfettin vb) tarafından teşvik edildiO tarihten sonra yalnız gazetelerde çalıştı Fıkra, makale ve roman yazarı olarak geniş bir üne ulaştı Bu arada � Kültür Haftası (1936) ve Türk Düşüncesi (1953-1960)� adlı iki de dergi çıkardı İkinci Dünya Savaşı yıllarında kendini Faşizm akımına kaptırdı; savaş sonrasında calıştığı parti gazetelerine göre ikide bir ağız değiştirerek siyasal bir dengesizlik içinde bocaladığı, genellikle gerici bir takım görüşlerin savunuculuğunu yaptı Atatürkün sağlığında � Türk İnkılabına Bakışlar(1938)� adlı bir kitap yazmışken Atatürkün ölümünden sonra devrin düşmanı bir yol tutu 1961� de İstanbul� da öldü
ESERLERİ:
Yalnızız, Fatih Harbiye, Şimşek, Bir Tereddütün Romanı, Sözde Kızlar, Mahşer

Alıntı Yaparak Cevapla

Eylül/ Mehmet Rauf

Eski 04-27-2009   #15
Şengül Şirin
Varsayılan

Eylül/ Mehmet Rauf



KİTABIN ADI
EYLÜL
KİTABIN YAZARI
MEHMET RAUF
YAYIN EVİ VE ADRESİ
HİLMİ KİTABEVİ
BASIM YILI
1946
1 KİTABIN KONUSU :
Süreyya ve onun karısı Suat ve akrabaları olan Necip Bey ile aralarında geçen olayları anlatmaktadır
2KİTABIN ÖZETİ :
Süreyya ve karısı Suat� la birlikte babasının evinde oturmaktadır Ama bu halden memnun değildirler Babası hem yaşlı, hem dediği dediktir Onun yüzünden her yaz bir tane taş ocağına benzeyen köye gelirler ve orada sıkıntıdan patlarlar Suat bu arada başka olaylardan da sıkılmaktadır Suat� ın kardeşi Hacer akrabası olan Necip Bey� le gönül eğlendirmektedir Hacer evli ve eşi de onun için herşeyini verecek nitelikte bir eştir Daha sonraları Suat ile Süreyya birlikte mutlu bir şekilde yaşayabilmenin yolunu aramışlar ve bulmuşlardır Suat Hanım gizlice babasından para isteyip eşi için bir yalı kiralar Kocası bu duruma çok sevinir
Necip de hem dostarı hemde akrabaları olarak Suat ve Süreyya� nın yanına gelir Süreyya için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir Süreyya bu alışkanlıklarını sürdürürken Suat da Necip�le birlikte piyano çalmaktadır
Başbaşa geçen bu uzun yaz tatilinin sonlarında Necip Bey birşeylerin olduğunu, Suat Hanım�a aşık olduğunu anlar Bu durumdan kurtulmaya çalışsada başarılı olamaz Sonunda çare olarak onların yanından ayrılmaya karar verir Giderkende Suat�ın eldivenlerinden bir tanesini izinsiz olarak hatıra olması için alır
Daha sonraları Necip�in tifoya tutulduğu öğrenilir Süreyya ve Suat buna çok üzülürler Tehlike devresi geçince Necip�in yanına giderler Necip hastalığın etkisiyle sinir yorgunluğu içerisindedir Hacer Necip�in hastalığı sırasında yanında bulunmuş ve o sıralarda Necip�in kendiden geçmiş olduğu zamanda yastığının altından bir bayan eldiveni bulmuştur Hep birlikte hasta hakkında konuşurlarken Necip�in annesi eldiveni gösterir Suat kendi eldivenini görünce şok olur ve olayı anlar fakat kimseye sezdirmez O sırada Necip�te sapsarı olur utancından ve çaresizliğinden ne yapacağını bilemez
Necip hastalıktan sonraki iyileşme devresini yalıda geçirilmek üzere mecbur edilir Halbuki O, onlardan kaçmak için uğraşmaktadır
Bir yaz sessiz ve olaysız bir şekilde geçmiştir Eylül gelince Süreyya konağa gider Bu gidiş beklenen bir gidiş değildir Suat bu duruma anlam veremez Daha gitmeden önce kışı bile beraber geçireceklerini söylemiştir Ama Süreyya birşeyleri sezmiş olup, o yüzden gitmiştir
Konağa geri dönülür Necip artık eskisi kadar yalıya gelmemektedir Hele Hacer�in davranışları , onların her bakışlarından anlam çıkarmaya çalışan tavrı her ikisini de deliye döndürür Birbirlerini buldukları anda , ister istemez kaybedeceklerdir Suat kendisinden kalan , Necip�in aldığı eldivenin diğerini de verir Bunun sebebi ise artık hayatın Suat için yaşamaya değer bir tarafı kalmamasıdır
O gece konakta yangın çıkarHerkesi bir telaş ve korku alıp götürür Canlarını zor kurtarırlar Ama Suat ortalıklarda yoktur Süreyya alevlerin içine doğru Suat diye inlemektedir Ama cesaret edemez Necip bir haykırışla içeriye fırlar Her ikisi de çöken tavanın altında can verirler

3KİTABIN ANA FİKRİ :
Her ikisi de evli olan kişilerin ellerinde olmadan , bir arada bulundukları sürede birbirlerine , eşlerinden habersiz yakınkaşmaları ve aralarındaki yasak aşkı anlatmaktadır
4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Suat : Kocası Süreyya ile mutlu bir evlilik sürdürürken Necip Bey�e aşık olur
Necip : Akrabaları olan Süreyya ve Suat�ın yanına gelip , Suat�a aşık olan bir adamdır
Süreyya : Suat�ın kocasıdır Onun için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir
Hacer : Suat�ın kardeşi ve Necip ile gönül eğlendiren bir kadındır

5KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞ
:
Kitap, psikolojik bir roman olup, ruhsal çözümlemelerde çok başarılı bir çalışma sergilemiştir Şahısların ruh hallerini çok iyİ bir şekilde okuyucuya aktarmaktadır Yalnız biraz ağır olduğu için okurken zorluk çekilmekte ve bu yüzden biraz da okuyucuyu sıkmaktadır

6YAZAR HAKKINDA BİLGİ
:
Mehmet Rauf, İstanbul�da doğdu Soğuk Çeşme Askeri Rüştiye�sini ve Bahriye Mektebi!ni bitirdi Bir süre subaylık yaptıktan sonra, 2 Meşrutiyet�in ilanından sonra bu görevinden ayrıldı Hayatını yazarlıkla kazanmaya başladı 1923� ten sonra da ticaretle uğraşmaya başladı Küçük yaşlarda iken edebiyata merak sarmıştı Birçok eser yazdı,çeviri yaptı Servet-I Fünun hareketine katıldı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.