Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Gezelim, Görelim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
eserlerimiz, istanbuldaki, tarihi

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #31
haticee
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz



tesekkrler
__________________
Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır
Din evinde haset faresi bir delik açar ama kedinin bir miyavlaması ile ürker kaçar
HZMEVLANA
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #32
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz



Emeğine sağlık arkadaşım
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #33
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz





İbrahim Paşa Sarayı (Eminönü)


İstanbul Eminönü ilçesi, Sultanahmet Meydanı’nda bulunan İbrahim Paşa Sarayı XVI yüzyıl Osmanlı mimarisinin önemli yapılarından biri olup, Hipodromun oturma kademeleri üzerinde bulunmaktadır Yapım tarihi kesin olmamakla beraber, bu yapı Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1520 yılında on üç yıl sadrazamlık yapan İbrahim Paşa’ya hediye edilmiştir

Evliya Çelebi bu sarayla ilgili olarak; “En büyük saray, At Meydanı’ndaki İbrahim Paşa Sarayı’dır Bu zat Kanuni Sultan Süleyman veziridir Bu sarayın yarısı bölünüp padişahlara mahsus saray yapılıp, has gılmandan ikinin kadar zülüflü padişah gılamı vardır İstanbul’da bundan büyük saray yoktur” demektedir

İbrahim Paşa Kanuni Sultan Süleyman’ın 13 yıl sadrazamı olmuş, 1524 yılında evlenme töreni burada 15 gün 15 gece sürmüştür Bu nedenle sarayın mehterhane bölümünde Kanuni için özel bir taht kurulmuştur XVII yüzyıl ortalarına kadar Acemi Oğlanlar Ocağı olarak kullanılmıştır Sultan III Murat’ın kızı ile evlenen Bosnalı İbrahim Paşa’nın mülkiyetine geçmiştir Bunu Selaniki Tarihi şöyle anlatmaktadır:

”İbrahim Paşa Hazretleri’ne Atmeydanı sarayı temlik olunduğudur Ve sene-i merküme zilkadesinin aharında Padişah-ı gerdun vekar Hazretleri teksire-i Hümayun gönderup vezir-i mükerrem İbrahim Paşa’ya Atmeydanı’nda olan eski İbrahim Paşa Sarayının İçoğlanları sakin olduğu yerden maadasını hibe ve temlik ettim, hüccet-i şer’iye yazulsun ve mülknâme verilsün buyurup ve iç sarayının tamir temrinine şürü olunmak ferman olundu

İbrahim Paşa Sarayı kaynaklardan ve minyatürlerden öğrenildiğine göre; At Meydanı’nda (Hipodrom) yapılan şenlik, Sultan III Murat şehzadesi Mehmet’in sünnet düğünü gibi olayların yanı sıra Osmanlı tarihindeki isyanlarda da ismi geçmiştir İbrahim Paşa’nın 1536’da öldürülmesinin ardından ondan sonra gelen sadrazamlar tarafından kullanılmış, kışla, elçilik sarayı, defterhane, mehterhane, dikimevi, cezaevi olarak da kullanılmıştır Bir ara avlusu içerisine evler yapılmış, bir bölümünden askerlik şubesi olarak yararlanılmıştır

İbrahim Paşa Sarayı ilk yapılışında dört büyük iç avlu çevresinde yapılmış bir saray idi Osmanlı sivil mimarisindeki ahşap yapıların aksine bu yapı kesme taştan yapılmıştır Sarayın ikinci avlusu yapının ağırlık noktasını oluşturmaktadır Birinci avludan daha yüksekte olan ikinci avluya merdiven ve kapılardan girilmektedir İkinci avlu minyatürlerde padişahın göründüğü bölümlerin sağında belirtilmiştir Bu mekânlardan arkada bugün olmayan bölümlere geçişi sağlayan kapılar bulunuyordu Avlunun batı duvarına Sultan II Mahmut tuğralı 1831–1832 tarihli barok üslupta bir çeşme yapılmıştır Bugünkü girişin üzerinde bulunan küçük köşkün minyatürlerde görülen köşkün yerine daha geç tarihlerde yapıldığı sanılmaktadır

İkinci avlunun batı ve kuzey yönünde, zemin kat üzerindeki mekânlar tonoz ve kubbelerle örtülmüştür Bunların içlerinde ocakların da bulunduğu odalar ve revaklar vardı Sarayın ikinci avlusunun güneyinde, sultanların At Meydanı’nda yapılan eğlenceleri seyrettikleri Divanhane bulunmaktadır Burası yazılı kaynaklarda ve minyatürlerde görülen şahnişin olduğu yerdir Son onarımlar sırasında yenilenmiştir Selâniki’nin “Kasr-ı Şahnişin yapıldı” diye belirttiği bu bölümün duvarlarındaki izlerden çini ile kaplı olduğu anlaşılmaktadır Matrakçı Nasuh’un minyatüründe Divanhane’nin avluya bakan cephesinin ahşap sütunlu olduğu görülmektedir Buradaki ahşap direkler ahşap kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır Divanhane ayrı bir kapı ile kışlık veya iç divanhane ile de bağlantılıdır

İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü avlusu ana cephenin sağında, bugünkü Adalet Bakanlığı Arşiv Dairesi’dir Bunun önüne XIX yüzyılda Tapu ve Kadastro Binası yapılmıştır Arkasındaki dördüncü avluda altta koğuşlar, üstte kubbeli revaklar ve kubbeli odalara yer verilmiştir

Dördüncü avlu 1939 yılında Adliye Sarayı’nın yapı sırasında yıkılmıştır Y Mimar Sedat Çetintaş’ın çizimlerinden iki katlı, revaklı, revakların arkasında odalar bulunduğu anlaşılmaktadır Nurhan Atasoy buradaki ince uzun binanın ahırlar olduğunu belirtmiştir Nurhan Atasoy ikinci ve dördüncü avlular arasındaki boşluğu dolduran iki katlı, kemerli beşik tonozlu yapının hazine ve batı ucundaki ikinci kata kadar çıkan merdivenin sarayın kulesine ait olduğunu ileri sürmüştür

İbrahim Paşa Sarayı’nın günümüze gelen bölümleri Türk ve İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır

__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #34
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz





Tekfur Sarayı (Fatih)


İstanbul ili Fatih ilçesinde, Edirnekapı ile Eğrikapı arasında Bizans kara surlarına bitişik olan Tekfur Sarayı, Konstantin Sarayı, Porfirogennetos Sarayı isimleri ile tanınmıştır Halk arasında bu saraya Tekir Sarayı ismi de yakıştırılmıştır

Büyük Sarayın XII Yüzyıldan sonra terk edilmesi ve yıkılmaya bırakılmasından sonra Tekfur Sarayı önem kazanmıştır Saray eski sur duvarı ile Theodosios surları arasında üç katlı olarak kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır Sarayın alt katında ikiz olarak düzenlenmiş dört kemerle önündeki avluya açılan 17 m uzunluğunda yüksek bir bodrumu bulunmaktadır Bu bölümde yapılan araştırmalarda iki dizi halinde sütunların on iki bölüme ayrıldığı kalıntılarından anlaşılmaktadır Üst katlarla bu bölüm arasındaki mimari uyumsuzluktan alt katın daha erken dönemde yapılmış bir yapıya ait olduğu anlaşılmaktadır Bu bodrumun üzerindeki birinci kat avluya açılan kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır Büyük kemerler içerisinde olan bu pencerelerin iç tarafında, iki yanlarında nişler bulunmaktadır Buradan bir rampa ile çıkıldığı sanılan 2400x1100 m ölçüsündeki üst katın dört duvarına da pencereler açılmıştır Ahşap döşemeli olduğu sanılan bu kat sarayın en görkemli bölümüdür Bu bölümün doğu-güney köşesinde bulunan sura ait burcun üzerindeki mermer konsollar bir balkonun varlığına da işaret etmektedir Nitekim bu balkon Piri Reis’in İstanbul minyatüründe de görülmektedir Güneye bakan cephenin ortasında şahniş şeklinde bir çıkma bulunmaktadır Aynı zamanda burada küçük bir şapele de yer verilmiştir

Sarayın üst örtüsünün çifte meyilli ahşap bir çatı ile örtülü olduğu alınlıklarından anlaşılmaktadır

Sarayın şehre yönelik güney cephesi bezemesiz kesme taştan yapılmıştır Yalnızca üst kattaki pencerelerin kemerleri taş ve tuğladan süslemelerle hareketli bir görünüme sokulmuştur Avluya yönelik cephe ise tuğla ile bezenmiştir Böylece Tekfur Sarayı’nın asıl cephesinin avluya bakan cephe olduğu anlaşılmaktadır Burada beyaz taş ve kırmızı tuğlalar bir arada kullanılmıştır İki katı birbirinden ayıran friz ile kemer aralarındaki üçgen yüzeyler taş ve tuğlaların meydana getirdiği geometrik motifler şeklindedir Kemerlerin etrafında küçük süs çömleklerinin harç içerisine yerleştirildiği de izlerden anlaşılmaktadır

Tekfur Sarayı tek başına bir yapı olmayıp, sur boyunca uzanan bir saray topluluğunun bir bölümüdür Nitekim bunun kuzeyinde 30–40 m uzaklıkta bir başka pavyonun muntazam taş ve tuğla dizili cephe kalıntıları görülmektedir

Tekfur Sarayı İstanbul’un fethinden sonra çeşitli amaçlarla kullanılmıştır XVI yüzyıl Piri Reis İstanbul resminde, Melchior Lorichs’in İstanbul panoramasında da sarayın sağlam bir halde olduğu, üzerinin çift meyilli bir çatı ile örtülü olduğu resmedilmiştir Ancak bu dönemde bu sarayın ne amaçla kullanıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır

Tekfur Sarayının bulunduğu yerde İznik’ten getirilen ustalar 1718-1719’da çini yapım merkezi kurmuşlardır Bu imalathanede yapılan çiniler Osmanlı çini sanatında Tekfur Sarayı Çinileri olarak tanınmıştır Kalite olarak XVI yüzyıl çinilerinden daha aşağı düzeydeki bu çiniler İstanbul’un çeşitli yerlerinde yapılan camilerde kullanılmıştır

XIX yüzyıl başlarında burada bir şişehane açılmış, daha sonra Musevilerin toplu olarak oturdukları mesken konumuna gelmiştir

XX yüzyılın başlarında dört duvarı ayakta olan Tekfur Sarayının yıkılmasını önlemek için avlu cephesini taşıyan sütunları demir dikmelerle desteklenmiştir 1955–1970 yılları arasında yapılan onarımlarda bu demirlerin yerlerine mermer sütunlar konmuş ve duvarların yıkılması önlenmiştir

Bu dönemde saray Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nün denetimine bırakılmıştır Günümüzde Fatih Belediyesi’nin kontrolünde yeni düzenlemeler yapılmakta, yeni bir fonksiyon verilmeye çalışılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #35
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz





Mangana (Manganlar) Sarayı (Eminönü)


İstanbul ili Eminönü ilçesi, Topkapı Sarayı ile Sarayburnu Değirmen Kapısı arasındaki yamaç ve alanlarda Bizans döneminde Mangana olarak isimlendirilen saray, savaş gereçlerinin depoları ve Ayios Yeryios Manastırı bulunuyordu

Mangana Sarayı başlangıçta İmparator IMihael’in (811–813) IX yüzyılda burada yaptırdığı bir köşk ve ona bağlı yapılardan oluşmuştur İmparatorun oğlu İgnatios burada yaşarken İmparator IBasileios (867–886) onu buradan çıkarmış ve patrik yapmıştır Bundan sonra saray kendi haline terk edilmiştir Bizans İmparatorları X-XI yüzyıllarda Büyük Sarayın yerine Mangana Sarayını tercih etmişlerdir Bu arada Mangana Sarayı Bizans’ın gözden düşen saray mensuplarının hapsedildiği bir yer konumuna gelmiştir

XII yüzyıldan sonra, büyük olasılıkla IIİsakion Angelos (1185-1195) zamanında saray yıktırılmış ve taşları başka yerlerde kullanılmak üzere sökülmüştür İstanbul’un fethinden sonra bazı kalıntılarının ayakta kaldığı kaynaklardan öğrenilmektedir Tarihçi Dukas’ın yazdığına göre, fetihten sonra bu sarayın kalıntılarının olduğu yere dervişler yerleşmiş ve burası bir dergâha dönüşmüştür Topkapı Sarayı’nın yapımı ile birlikte sarayın bulunduğu alan Sur-u Sultani ile çevrilmiş ve saray Topkapı Sarayı’nın sınırları içerisinde kalmıştır

IDünya Savaşı’nda İstanbul’un işgalinde Fransız birlikleri sarayın bulunduğu yerdeki askeri depolara el koymuşlar, buradaki sarayın mahzenlerinden ve sarnıçlarından yararlanmışlardır RDemangel ve EMambory sarayın kalıntılarını incelemişler ve planlarını çizmişlerdir Fransız işgal ordusunun 1923’te İstanbul’dan ayrılmasından sonra bu mahzen ve sarnıçlar kendi haline terk edilmiştir

RDemangel ve EMambory’nin Manganlar Sarayı ile ilgili verdikleri bilgilere göre; Mangana Sarayı’nın alt yapısına ait olduğu sanılan büyük bir mahzen ile askeri depolara kadar uzanan saray İncili Köşk’e kadar uzanıyordu Buradaki 65x40 m genişliğindeki dikdörtgen planlı bir mekân olup, içerisinde paye ve sütunlar bulunuyordu Bu mekânın yanlarında da onları tamamlayan daha dar mekânların izlerine değinilmiştir Bütün bu bölümlerin izleri kubbeli tonozlarla örtülmüştü

Mangana Sarayı olarak tanımlanan bu yapının beş katlı olduğunu İmparator IAleksios’un kızı Anna Komnena yazmıştır Onun söylediğine göre, sarayın son derece muhteşem bir görünümü vardı Mangana Sarayı ile ilgili bunun dışında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #36
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz



  • Büyük Saray (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Sultanahmet Camisi’nin güneyinde, Hipodromdan Marmara Denizi’ne kadar uzanan 100000 m2’lik alanı Bizans’ın Büyük Sarayı kaplamıştır Burada birbirlerinden ayrı olarak Bukaleon, Hormistas, Mangan ve Dafne gibi küçük saraylar yaptırılmıştır

Büyük Saray çeşitli yapılar, tören salonları, kiliseler, bahçeler ve oyun yerlerinden oluşan küçük bir şehir görünümünde idi Bu saraya İmparatorun Evi, Saray, Mukaddes Saray, Bukaleon, Hipodrom Sarayı, Eski Saray ve Büyük Saray gibi isimler verilmiştir

İstanbul’daki Bizans İmparatorluk sarayları ile ilgili bilgiler İmparator VI Constantinos Porfirogennetos’un (913–959) Törenler isimli kitabından öğrenilmektedir Bunun yanı sıra AMortmann, ADethier, JEbersolt, EMaumbory, ThWiegand gibi araştırmacılar bu bilgilerin ışığı altında yaptıkları kısa süreli sondajlarla Büyük Saray’ı tanıtmaya çalışmışlardır

İngiltere’nin Edinburg’taki StAdrews Üniversitesi adına DrDRussel’in mali ve ilmi yardımları ile 1933-1938 yıllarında ProfDr JHBaxter’in burada yapmış olduğu kazılarda Büyük Saray’a ait mozaiklerin büyük çoğunluğu ortaya çıkmıştır Alman mimarlarından GMartiny kazı alanının planını çıkarmış ve bu çalışmaları yaparken de mozaiklerle karşılaşmıştır Mozaiklerin ortaya çıkışı ile birlikte alan genişletilmiş ve bunun yanı sıra da mimari elemanlar, çanak çömlek parçaları da bulunmuştur Çalışmalar 3500 m2’lik sütunlu bir avluyu ortaya çıkarmıştır Çevresi 6 m2’lik sütunlu geçitlerle çevrili olan bu avlunun güneydoğu kesiminde 25 m uzunluğunda, 1650 m genişliğinde bir yapı ile bağlantılı olduğu da görülmüştür

II Dünya Savaşı nedeniyle kazı çalışmaları yarıda kalmış, ortaya çıkan mozaiklerin üzeri ince beton bir tabaka ile kapatılmıştır ProfDrDTalbot Rice 1951-1954 yıllarında Büyük Saray mozaikleri üzerindeki çalışmaları yeniden başlatmış, mozaikler temizlenmiş ve yeni parçalar da bulunmuştur Bu arada revaklı avlunun güneybatı, kuzeybatı bölümlerinde döşeme parçaları bulunmuştur Ayrıca bugün müze olarak açılan kuzeydoğu bölümünde de 170 mlik oldukça sağlam, iyi durumda bir mozaik döşeme ile karşılaşılmıştır Burada bulunan mozaik döşemenin Bizans İmparatorluk atölyesinin eseri olduğu anlaşılmaktadır Bu atölyelerde imparatorluğun dört bir yanından gelen sanatçılar çalıştırılmıştır

Bizans İmparatorluk Sarayı’nın İstanbul’un arkeolojisine açıklık getirmesi yönünden büyük önemi vardır Sarayın çevresinde Ayasofya, Aya İrini, Hipodrom, Sergios Bakkhos (Küçük Ayasofya) gibi yapılar bulunuyordu Kuzeydoğudan güneybatıya doğru eğimli bir arazide kurulan bu saray kompleksi geniş teraslar ve duvarlarla desteklenmiş, saray da meydana getirilen bu alanın üzerinde kurulmuştur Böylesine geniş bir alana yayılan sarayın doğusunda Magnaura ile Khalke bölümleri, güneybatısında muhafız alayı kışlaları ve diğer yan kuruluşlar yer alıyordu Sarayın batısında İmparatorun kabul salonu ile günlük yaşantısını sürdürdüğü bölümler vardı


İmparator IConstantinius’un (306–337) başlattığı bu yapı topluluğu, onu izleyen imparatorların yaptırdığı ilavelerle daha da genişletilmiştir IIustinianus (527-565), IIIustinos (565-578), VConstantinos (741-775), Teophilos (829-842), IBasileios (867-886) ve VI Leon’un (886-912) sarayın genişletilmesinde büyük katkıları olmuştur Sarayın kuzeybatısında Hipodrom, Zevk Siopos Hamamları, güneybatı ve güneydoğusunda deniz, kuzeyinde Ayasofya, Senato Binası ile Augusteion Meydanı bulunuyordu

Sarayın görkemli girişini IConstantinius yaptırmıştır Buradaki Khalke bölümünün altın yaldızlı kapısı ile Bizans kaynaklarından öğrenildiğine göre, ilginç bir kubbesi vardı Daphe diye isimlendirilen oktogonal planlı yapının ortasında IConstantinius’un salonu bulunuyordu İmparatorun yabancı devlet elçilerini kabul ettiği Magnaura da yine bu dönemde yapılmıştır IITheodosius zamanında (408-450) saray alanındaki çalışmalar Marmara kıyılarına kadar yayılmıştı Bu arada 409 yılında saray yakınlarında özel yapıların yapılması da yasaklanmıştı Nika İhtilali sırasında, 532’de yakılan bu sarayı İmparator Iustinianus yeniden yaptırmıştır Bu sırada Khalke kapısının içerisinde bulunan çeşitli heykeller, imparator tasvirleri ve mozaikler de bu bölümü çok daha zenginleştirmiştir

Iustinianus’un saray topluluğuna eklediği en önemli yapılardan birisi de Çatladıkapı’daki Hormistas veya Bukaleon Sarayı diye isimlendirilen bölümlerdir Pek az kalıntının günümüze ulaşan bu bölümün de imparatorun tahta çıkmadan önce tahta çıkmadan önce yaşadığı mekânlar olduğu sanılmaktadır Sarayın bu bölümleri XX yüzyılın başında buradan geçirilen Sirkeci demiryolunun yapımı sırasında yıkılmış ve büyük bir kısmı da çevredeki yeni yapılanmaların altında kalmıştır Günümüzde sahil yolu üzerinde mermer söveli pencereleri ile bu sarayın mahzeni ve görkemli kapısı görülebilmektedir

Saray IIIustinianus zamanında batıya doğru genişletilmiş ve buradaki yapılara son derece görkemli bir taht salonu eklenmiştir Oktogonal görünüşlü, küçük kubbeli bu taht salonu bir bakıma İtalya’daki StVitale ile Sergios Bacus’a benziyordu İçerisi tümü ile mozaiklerle kaplanmıştı Buradan Hipodroma geçişi sağlayan Triklinos denilen geçit de yine bu dönemde yapılmıştır Bunun ardından VConstantinius Hıristiyanlığın kutsal eşyalarının korunduğu Meryem Kilisesini, IBasileus da Yunan haçı planlı Hagios Demetrius Kilisesini, hapishaneyi ve Taykanisterion denilen oyun sahnesini yaptırmıştır VII Constantinius Porphyrogennetos döneminde (913–959) eski sarayın tümünü yeni baştan restore ettirmiştir

Bizans imparatorlarının IV-IX Yüzyıllar arasında yaşadıkları Büyük Saray X yüzyıldan sonra önemini yitirmiştir Komnenos sülalesinin imparatorları Ahırkapı ile Sarayburnu arasındaki Manganlar Sarayına ve Ayvansaray’daki Blakerna Sarayına önem vermişlerdir Bu dönemde Büyük Saray yalnızca resmi toplantılara ayrılmıştır


İstanbul’un Latin İstilası sırasında (1204–1261) kentin birçok yapıları gibi Büyük Saray’da yağmalanmış ve kısmen yıkılmıştır İstanbul’u Latinlerden geri alan VII Mikhael Palaiologos (1259–1282) Blakerna Sarayının onarımı tamamlanıncaya kadar Büyük Sarayda yaşamıştır Bizans İmparatorluğu’nun son yıllarında Büyük Saray kendi haline bırakılmış, gereksinim duyuldukça yapı malzemeleri sökülmüş ve başka yerlerde kullanılmıştır

İstanbul’un fethinden 30 yıl kadar önce buraya gelen Floransalı Buendelmonde Büyük Sarayın tamamen terk edildiğini ve bir taş yığını görünümünde olduğunu belirtmiştir

İstanbul’un fethinden sonra Büyük Saray’ın bulunduğu alan, şehrin yeniden yapılması ile ele alınmıştır Bunun sonucu olarak da sarayın kalıntıları çevrede yeni kurulan mahalleler arasında kalmıştır XVII yüzyılda Sultanahmet Camisi’nin arastası bu sarayın kalıntılarının üzerine yapılmıştır Sultanahmet’teki 1865–1852 yıllarında çıkan yangınlar arasta ile birlikte Büyük Saray kalıntılarının daha da harap olmasına neden olmuştur

Büyük Saray’a ait bazı kalıntıların olduğu yerde mozaiklerin ortaya çıkması üzerine bu bölüm “Mozaik Müzesi” ismi altında 3 Aralık 1953’te İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne bağlı bir bölüm olarak ziyarete açılmıştır Açılan bu müze 26 Eylül 1979’da Ayasofya Müzesi yönetimine bırakılmıştır Günümüzde bu müzenin ismi “Büyük Saray Mozaikleri Müzesi” olarak değiştirilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #37
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz




Koca Sinan Paşa Türbesi (Eminönü)


İstanbul Eminönü ilçesi, Divanyolu üzerinde, Yeniçeriler Caddesi’nde bulunan Koca Sinan Paşa Türbesi kendi ismini taşıyan külliyesinin bir bölümündedir Külliye ile birlikte türbeyi Mimar Davud Ağa 1593 yılında yapmıştır

Koca Sinan Paşa Sultan II Selim (1566–1574), Sultan III Murad (1574–1595), Sultan III Mehmed (1595–1603) dönemlerinde beş defa sadrazamlık yapmıştır Enderun’dan yetişmiş sarayda Çeşnigirbaşı görevinde bulunmuş, bundan sonra Mirimiran olmuş ve ardından Erzurum, Halep, Mısır Beylerbeyliğine tayin edilmiştir Sultan II Selim zamanında Yemen seferine katılmış ve Yemen’i fethettiği için de kendisine Yemen Fatihi unvanı ile Vezirlik rütbesi verilmiştir Ardından Tunus’u da fethetmiştir İran seferinde Serdar ve Sadrazam olmuştur Bu dönemde yaşlı olduğundan ötürü de kendisine Koca Sinan Paşa denilmiştir Sinan Paşa 1596 yılında ölmüş ve kendi adına 1593 yılında yaptırdığı külliyesi yanındaki türbeye gömülmüştür

Koca Sinan Paşa’nın türbesi dıştan on altıgen, içten sekizgen planlıdır Kesme taştan yapılmış olan türbenin giriş kapısı önünde beş mermer sütunun taşıdığı üzeri meyilli bir revak bulunmaktadır Buradaki sütunlar kaş kemere benzeyen dilimli kemerlerle birbirine bağlanmış, ayrıca köşelere de sütunlar yerleştirilmiştir Türbenin cephesi oldukça hareketli bir görünümdedir Cephenin alt kısmı dikdörtgen formda, demir parmaklıklı, sivri kemerli, geometrik motifli pencerelerle hareketlendirilmiştir Pencerelerin üst kısımları iki renkli taşla örülmüş, alçı şebekeli pencereler arasında kalan yüzeylere de sağır pencereler yerleştirilmiştir Bunların üzerinde tüm cepheyi çepeçevre dolanan mukarnaslı bir kuşak ile palmetli bir frize yer verilmiştir Türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer pencere bulunmaktadır Bunlardan alt kat pencereler dikdörtgen söveli, üst sıradakiler ise müzeyyen küçük pencerelerdir

Türbenin üzeri on altıgen kasnaklı sivri bir kubbe ile örtülmüştür Bezeme olarak dikkat çeken bir özelliği bulunmamaktadır

Yuvarlak kemerli mermer söveli bir kapıdan girilen türbenin kitabe yeri boş bırakılmıştır Türbenin içerisinde de dikkati çeken bir bezeme bulunmamaktadır Yalnızca kubbe içerisine sülüs yazı ile Zümer suresinin 53 ayeti yazılmıştır Bunun dışında kalan yüzeyler kıvrık dal ve bitkilerle bezenmiştir Bu bezeme kubbenin ortasından kubbe eteğine kadar devam etmektedir

Türbe içerisinde Koca Sinan Paşa’nın sandukası dışında iki adet daha ahşap sanduka ile biri kitabeli iki mermer çocuk lahdi bulunmaktadır Bu sandukalar üzerinde kitabe bulunmadığından kime ait oldukları bilinmemektedir Türbenin çevresindeki hazirede dönemin önemli kişilerine ait mezar taşları bulunmaktadır

Koca Sinan Paşa Türbesi İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #38
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz




Mimar Sinan Türbesi (Eminönü)


İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Süleymaniye yapı topluluğunun yanı başında Salis ve Rabi Medreselerinin köşesinde, Fetva Yokuşu ile Mimar Sinan Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunmaktadır

Mimar Sinan 1556 yılında Süleymaniye Külliyesini tamamladıktan sonra bu türbeyi yaptırmıştır Türbenin yanında bulunan Mimar Sinan’ın evi ile sıbyan mektebi günümüze gelememiştir Mimar Sinan türbesini kendi mülkü olan arsasının en uç noktasına yapmıştır Yaptığı her eserde yeni değişiklikler deneyen Mimar Sinan bunu kendi türbesinde de uygulamıştır

Süleymaniye Külliyesi içerisinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri ile kendi türbesi karşılaştırıldığında bu türbenin oldukça basit ve mütevazı bir görünümdedir Büyük olasılıkla Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişahın yanına gösterişli bir türbe yapmaktan kaçınmıştır Bununla beraber türbesini mimari yönden son derece ahenkli ölçülerle, adeta bir yüzük taşı gibi bulunduğu üçgen alanın en uç noktasına oturtmuştur

Türbe yontma köfeki taşı ile mermerden yapılmıştır Mimar Sinan Caddesi’ndeki avlu duvarına on bir, Fetva Yokuşu’na da geometrik şebekeli beş mermer pencere açılmıştır 1940 yılında yapılan onarım sırasında buradaki avlu duvarları yıkılmış, lotus ve palmetlerden meydana gelen bir frizle sonuçlanarak yeniden yapılmıştır Bazı eski resimler avlu duvarının onarım öncesi durumu ile ilgili bazı fikirler vermektedir Bunlara göre muntazam olmayan kaba yontma taş duvar üzerine yine taş bir friz geçirilmiş ve bunu pencere dizisi izlemiştir Orijinal pencere dizisi ile bugünkü pencereler arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır

Mimar Sinan’ın mermer sandukasının önündeki hacet penceresinin üzerine yekpare mermerden bir kitabe yerleştirilmiştir Bu kitabe sülüs yazılı on beş kartuşlu Nakkaş Sai’nin eseridir

Kitabe:
“Ey iden bir iki gün dünya sarayında mekân
Cay-i asayiş değildir âdeme milk-i cihan
Han Süleyman’a olub mimar bu merdi Güzin
Yapdı bir cami verir Firdevsi âlâdan nişan
Emri şahile kılub su yollarına ihtimam
Hızr olub abıhayatı âleme kıldı revan,
Çekmece cisrine bir tâkı muallâ çekdi kim,
Aynıdır âyinei devranda şekli Kehkeşan
Kıldı dört yüzden ziyade mesçidi âli bina,
Yapdı seksen yerde cami bu aziz kârdan
Yüzden artuk ömr sürdü akıbet kıldı vefat
Yatuğu yeri Hüda kılsın anın bagı cinan
Rıhletinin Sâi-i dâi tarihini
Geçdi bu demde cihandan pîri mimaran
Sinan 996

Mimar Sinan’ın mermer sandukasının üzeri birbirine sivri kemerlerle bağlanmış altı sütunun taşıdığı bir tonoz ile örtülmüştür Kemer ayaklarının masif görünüşleri keskin hatlarla, köşelerde de sütuncuklarla gizlenmek istenmiştir Türbenin üzerini örten tonozun ön kısmı da kubbemsi bir şekilde dışarıya taşırılmıştır

Sandukanın baş ve ayak taşları yekpare mermerdendir Baş taşının üzerindeki burma kavuğu da son derece sanatkârane biçimde yontulmuştur

Türbe içerisinde üç mezar daha bulunmaktadır Bunlardan ikisinin kime ait olduğu bilinmemektedir İbrahim Hakkı Konyalı soldaki mezarın Mimar Sinan’ın ikinci karısı Gülruh Hatun’a, sağdakinin de torunu ve aynı zamanda vakfının mütevellisi Derviş Çelebi’ye ait olduğunu ileri sürmüştür Türbe içerisindeki üçüncü mezar Neo-Klasik devrin öncülerinden Mimar Ali Talat Bey’e aittir Ali Talat Bey 19 Ekim 1922’de öldüğünde arkadaşları onu hayran olduğu Mimar Sinan’ın yanına gömmüşlerdir Bu mezarın üzerine kendi arzusu ile de ismini belirten bir kitabe konulmamıştır Türbenin ucuna da Mimar Sinan tarafından yapıldığı sanılan bir sebil yerleştirilmiştir

Mimar Sinan’ın Türbesi 1938 yılında İstanbul Vakıflar Başmimarı Vasfi Egeli tarafından onarılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #39
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz




Hatice Turhan Sultan Türbesi (Eminönü)


İstanbul Eminönü ilçesinde, Safiye Sultan’ın 1598’de yapımını başlattığı, Kösem Sultan’ın girişimlerine karşılık yarım kalan ve sonra, Hatice Turhan Sultan tarafından 1665’te tamamlanan Yeni Cami Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan Hatice Turhan Sultan Türbesi 1663 yılında yapılmıştır Mimarı Yeni Cami’nin de mimarı olan Mustafa Ağa’dır Yeni Cami’nin güneyinde yer alan türbe ile cami arasında bir yol geçmektedir Türbe Valide Sultan adına yapılmışsa da, daha sonra buraya Sultan IV Mehmet ve padişah ailesinden bazı kişiler gömülmüştür Hatice Turhan Sultan, Sultan İbrahim’in eşi, Sultan IV Mehmed’in de annesidir

Mimari yönden Sultanahmet Türbesi’ne benzeyen bu türbe kare planlı bir mekân ile türbenin ön cephesinde 1500x1500 m ölçüsünde bir revaktan meydana gelmiştir Bu revak kırmızı ve beyaz taşların alternatifli olarak örülmesinden meydana gelen sivri kemerler ve duvara bitişik payelere dayanmaktadır Revakın orta bölümü pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür Revak çini süslemeli ve kalem işi süslemeler ile bezelidir Buradaki beyaz zeminli dikdörtgen panoların ortalarına kırmızı ve soluk yeşil renkte şemseler yapılmış ve içleri çiçek demetleri ile doldurulmuştur Panoların köşelerinde ise kırmızı renkte dolgu motifleri bulunmaktadır

Türbe kapısının sağ tarafında mealen “Ey kapılar açan Allahım, bize hayırlı kapılar aç” yazısı yer almaktadır

Türbe kesme taşlardan yapılmış revakın yer aldığı cephe dışında iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen mermer söveli olup, demir lokmalı parmaklıkları vardır Üst sıra pencereler sivri kemerli alçı şebekelidir

Türbenin içerisi çini ve kalem işleri ile bezenmiştir Burada İznik işi çinilere yer verilmiştir Pencerelerin üzerindeki yazı kuşağı ile sonuçlanan bölümün üzerindeki duvarlara ve yapıyı örten kubbe klasik malakâri süslemelerle bezelidir Buradaki orijinal bezemeler 1959 yılında yapılan restorasyon sırasında ortaya çıkarılmıştır Klasik madalyon ve rozetlerden oluşan bu bölümdeki kalem işleri orijinal kalem işlerinin tekrarı olarak XIX-XX yüzyıl arasında yapılmıştır İç mekânı çepeçevre kuşatan çini kuşakta Mülk suresinin 130 ayeti yazılıdır Türbenin batı duvarı içerisine iki satırlık talik yazılı bir kitabe bulunmakta olup, bu kitabe Sultan IV Mehmet’in türbeye gömülmesi sırasında buraya konulmuştur

Kitabe:

“Mehemmed Han-ı Rabi ibn-i İbrahim-Ferruh-dem
Onunla bulmuştu izz ü şevket tahtı Osmanî
Hitab’ı ircil ahir erince canib-i Hak’tan
Müşerref eyledi ruhu revanı bağ-ı rıdvanı
Kemal üzre bulup kadr-ü ayarın ehl-i İrfanın
Müsahip eylemişti Fenn-i abd-i senahanı
O yerde yattığınca Hazret-i Hak eyleye daim
Serir-i ma’delette Gazi Sultan Mustafa Hanı”

Türbenin önündeki revakın sağ tarafına Sultan III Ahmet zamanında bir kütüphane yaptırılmıştır Ayrıca türbenin yanına sonradan Havatin ve Cedid Havatin denilen iki türbe daha yapılmıştır

Türbede, Sultan IV Mehmed, Hatice Turhan Sultan’ın yanı sıra Sultan II Mustafa, Sultan III Ahmet ve Sultan I Mahmut gömülüdür Bunların yanı sıra III Ahmet’in kızları Sabiha, Rukiye ve Naile Sultan, III Ahmet’in oğulları Mehmet, Abdülmelik, Mustafa, Murat; Sultan II Mustafa’nın oğulları Şehzade Süleyman, Şehzade Ali, Şehzade Mehmet, Şehzade Hasan, kızları Emetullah ve Fatma sultanlar; III Ahmed’in kadınlarından Zeynep Kadın olmak üzere 44 mezar bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #40
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz




Hürrem Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesindeki Süleymaniye Külliyesi’nin içerisinde Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin yanında bulunan bu türbe 1558 yılında Hürrem Sultan için Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1558 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır

Türbe kesme köfeki taşından, dıştan sekizgen, içten onaltıgen planlıdır Türbenin giriş cephesi dışında her cephede altlı üstlü ikişer penceresi vardır Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli olup, üzerlerinde hafif sivri sağır kemerlere yer verilmiştir Mermer pencere alınlıklarının etrafını pembe mermerden bir bordür çevirmektedir Sivri kemerli üst sıra pencerelerin yuvarlak kemerli açıklıkları bulunmaktadır Türbenin tüm pencereleri silmeler içerisine alınmış ve böylece cepheye hareketlilik verilmiştir

Türbenin önündeki giriş revaklı olup, önde dört, arkada iki sütunun taşıdığı bu revak düz çatı ile örtülmüştür Buradaki mukarnas başlıklı sütunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmış ve kilit taşları üzerine de rozetler yerleştirilmiştir Basık kemerli giriş kapısı üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı bir kitabe bulunmaktadır Türbenin üzeri yuvarlak kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Bu kasnağın üzerine de kabartma olarak ayetler yazılmıştır

Türbenin içerisi sıratlı ve renkli sır tekniğinde çinilerle bezenmiştir Bitkisel motifli bu çiniler mercan kırmızısı, lacivert ve firuze renklerde olup, aralarında Türk çini sanatında çok rastlanmayan siyah renge de yer verilmiştir Dış cephede, kapının iki yanındaki çini panolar altta lacivert, firuze ve beyaz renklerin kullanıldığı mermer taklidi şeklindedir Bunların üzerindeki sivri kemerli panoda bahar dalı, altında lale, karanfil gibi çiçeklerden meydana gelmiş kompozisyonlara yer verilmiştir Köşe dolgularında mavi zemin üzerine beyaz konturlu Çin bulutları görülmektedir Bunların üzerine de lacivert zemine beyaz sülüs yazı ile ayetler yazılmıştır Türbenin içerisi üst sıra pencerelerin altına kadar çinilerle kaplıdır Pencere alınlıkları çinilerle kaplı olup, burada beyaz zemin üzerine kırmızı, siyah, firuze ve lacivert renklere yer verilmiş, hatayi ve hançer yaprakları tüm yüzeyi doldurmuştur Pencerelerin üzerine de beyaz sülüs yazı ile yazılı ayetler yerleştirilmiştir Burada kapının iki yanındaki çinilerden farklı olarak renkli sır tekniğinin kullanıldığı da görülmektedir

Türbede çini süslemeler dışında ağaç işlerine ve kalem işlerine de geniş yer verilmiştir Kubbe içerisinde kalem işinden bitkisel kompozisyonlar yapılmıştır Kapı kanatlarında, pencere kanatlarında, sanduka şebekelerinde ağaç işçiliği kullanılmış, özellikle kündekâri tekniği hemen hemen tüm ağaç işlerinde kullanılmıştır

Türbe içerisinde Hürrem Sultan’dan başka Sultan II Selim’in şehzadesi Mehmet ile Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan’ın kızı Hanım Sultan gömülüdür

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #41
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz




Şehzade Mehmet Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı’nda Şehzade Külliyesi’nin Kıble avlusunda bulunan Şehzade Mehmet Türbesi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1543 yılında ölen oğlu için yaptırılmıştır

Şehzade Mehmet Manisa’da Vali iken Çiçek Hastalığı’ndan 23 yaşında ölmüştür Şehzadenin cenaze namazı Bayazıt Camisi’nde kılınmış ve daha sonra burada yapılacak türbesinin olduğu yere gömülmüştür Bundan sonra Kanuni Sultan Süleyman Mimar Sinan’a Şehzade Mehmet için görkemli bir türbe, türbenin yanına da bir cami yaptırmasını istemiştir Mimar Sinan’ın yaptırmış olduğu ilk selâtin külliyesi olan bu yapı topluluğu cami, medrese, tabhane, sıbyan mektebi, imaretten meydana gelmiş olup, 1544 yılında yapımına başlanmış 1548’de de tamamlanmıştır

Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda olup, yapı topluluğunun en erken bitirilen bölümüdür Osmanlı mimarisinin en güzel türbelerinden birisi olup, sekizgen planlıdır Üzeri yivli bir kubbe ile örtülmüştür Türbenin dış cepheleri zeminden saçak kornişine kadar yarım sütunlarla birbirlerinden ayrılmış, üzerine kırmızı taştan bir silme yerleştirilmiştir Buradaki silmelerden sonra palmet motiflerinden bir friz yapıyı çepeçevre dolanmıştır Kubbe ile tambur arasında kalan bölüme de küçük ölçüde palmetlerden meydana gelmiş bir akrotel frizi yerleştirilmiştir

Türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer penceresi vardır Toplam 30 pencere ile türbe aydınlatılmıştır Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, sivri kemerli ve pembe porfir alınlıklıdır Üst sıra pencereler yine dikdörtgen çerçeveler içerisine alınmış olup, sivri kemerlidir Buradaki kemerler alternatifli olarak kırmızı ve beyaz taşlardan örülmüştür Alt ve üst pencereler arasında celi-sülüs yazı ile Fatiha, Tekasür, İhlâs ve Zümer surelerinin ayetlerini içeren bir friz dolaşmaktadır

Türbenin doğusunda üç gözlü bir revaktan giriş kapısına ulaşılmaktadır Renkli mermerden geçme olarak yapılmış bu kapı silmelerle yumuşatılmış ve Bursa kemerli bir niş içerisine alınmıştır Kapı kemerinin üzerinde de dikdörtgen kitabesi yer almaktadır Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Sonunda, kulhuvellahü ehad hakkı için bu âlem sarayında havas ve avamdan hiçbir kimse baki kalmayacaktır Bu âlemden, temiz inancı olan Şehzade de geçmiştir Hay ve Samed olan Cenâb-ı Hak ebedi âlemde Ona rahmet etsin ki, ahrette Allah’ın izniyle asude olsun, rahat uyusun Padişahın ömrü uzun olsun Ezeli olan Allah’ın ilhamı ile onun vefat tarihi şu oldu: Sultan Mehmed’in merkadi firdevs-i ebed olsun Sene 950 (1543)

Türbe son derece zengin bir bezemeye sahiptir Giriş kapısının iki yanında, dış duvarlar üzerinde birbirine benzeyen iki çini panoya yer verilmiştir XVI yüzyılın bitkisel motifli bu çinilerinin üzerine lacivert zemine sülüs yazı ile “Allah’tan başka İlah yoktur” ve “Doğru konuşan Emin olan Muhammed O’nun peygamberidir” ibaresi yazılıdır Giriş kapısının sağ ve solundaki mermer zeminli panolar üzerine celi-sülüs yazı ile Rad suresi ile Zümer suresi yazılmıştır Ayrıca alt sıra pencerelerin üzerine bir kuşak halinde Esma-ül Hüsna yazılmıştır Türbe içerisindeki çiniler gri, kırmızı, kirli beyaz renklerde olup, çeşitli çiçeklere, kıvrık dallara, lotus ve palmetlere yer verilmiştir

Şehzade Mehmet’in sandukası üzerinde dört ayaklı, fildişi kakmalı bir taht bulunmaktadır Bu taht Kanuni Sultan Süleyman tarafından konulmuş ve ölümünden sonra Şehzade Mehmet’in padişah olmasını istediği simgelenmiştir

Türbede Şehzade Mehmet’ten başka kardeşi Şehzade Cihangir (1553), Şehzade Mehmet’in kızı Hümaşah Sultan ve kim olduğu bilinmeyen bir başka sanduka daha bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #42
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz




Sultan IAbdülhamid Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Hobyar Mahallesi’nde, 4Vakıf Han’ın karşısında bulunan Sultan IAbdülhamid Türbesi, Sultan IAbdülhamid (1774–1789) tarafından 1776–1777 yılında yaptırdığı imaretin bir bölümünü oluşturmaktadır Sultan I Abdülhamid burada bir cami yaptırmak istemiş ancak, Yeni Cami gibi şehrin en kalabalık semtinde bulunan bu büyük mabedin yanına bir imaret yapılmasının daha hayırlı olacağını düşünmüş ve bu imareti yaptırmıştır Bu imaretin yanına medrese, sebil, çeşme, kütüphane eklemiştir İmaretin Bina eminliğini Mustafa Ağa, mimarlığını da Beylerbeyi Camisi’ni yapan Mehmet Tahir Ağa yapmıştır Meşrutiyetin ilk yıllarında bu imaret Evkaf Nazırı Hayri Efendi tarafından yıkılarak ortadan kaldırılmış, yerinde yalnızca türbesi kalmıştır İmaretin sebili bugün Gülhane Parkı karşısında bulunmaktadır

İmaretin bir bölümünü oluşturan Sultan IAbdülhamid’in Türbesi’nin bulunduğu yerde bir manastırın bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir Abdülhamit döneminde arsa halindeki yere bu yapı topluluğu yapılmıştır Türbe mermer işçiliği yönünden son derece muntazam ve barok üsluptadır XIX yüzyılda JPVon Hammer; “bu türbe güzel ve asil bir stilde inşa edilmiştir Her ne kadar Kanuni Sultan Süleyman’ın güzel türbesini geçemese de binanın tazeliği ve yeniliği görülmeye değer” diye anılarında bu türbeden söz etmiştir

Sultan I Abdülhamid’in türbesi köşeleri yuvarlatılmış kare planlı olup, tümü ile mermerden yapılmıştır Önünde avlusu bulunan türbenin dış avlu kapısı üzerine sülüs yazı ile Ankebut suresinin 57 ayeti yazılmıştır Bu avludan üç gözlü bir revak ile türbeye girilmektedir Türbenin giriş kapısı üzerinde celi-sülüs yazı ile Hattat Mehmet Emin’in yazmış olduğu Fecr suresinin 27-30 ayetleri bulunmaktadır Dıştan iki katlı görünümdeki bu türbenin katları birbirinden düz kornişli bir silme ile ayrılmıştır Üzeri kubbeli olan türbe, 26 pencere ile aydınlatılmıştır Türbenin içerisi kalem işleri ile süslenmiştir Kuzey duvarının ortasına Peygamberin ayak izini kapsayan mermer bir pano yerleştirilmiştir Pencere ve dolapların üzeri ile türbeyi çepeçevre kuşatan bir yazı kuşağı görülmektedir Mermer üzerine sülüs yazı ile yazılmış olan bu kuşakta Mülk suresine yer verilmiştir Kubbeyi taşıyan pandantiflerin içerisine de madalyonlar halinde İsm-i Celâl, İsm-i Nebî, Çehar yâr-i Güzin ile Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılıdır Ayrıca kubbe içerisindeki yuvarlak madalyona da “Yâ âlimen bi-hâli aleyke ittikâli” yazısı dört kez yazılmıştır

Türbe içerisinde Sultan I Abdülhamid’den başka oğlu Sultan IV Mustafa (1807–1808), Şehzade Ahmet (1778), Şehzade Süleyman (1786), Şehzade Mehmet (1784), Şehzade Murat (1785), Şehzade Mehmet Rüştü (1851), Şehzade Abdülmecit, Şehzade II Murat, Şehzade Beyazıt, Ayn-ı Şah Sultan (1780), Rabia Sultan (1780), Melik Şah Sultan (1781), Mevhibe Sultan (1851), Fatma Sultan (1785), Alem Şah Sultan (1785), Emine Sultan (1790), Saliha Sultan (1786), Rabia Sultan (1781), Emine Sultan (1809) gömülü bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #43
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz




Kanuni Sultan Süleyman Türbesi (Eminönü

İstanbul Eminönü ilçesinde, Süleymaniye Camisi’nin avlusunda bulunan Kanuni Sultan Süleyman Türbesi, ölümünden sonra yapılmıştır Kanuni’nin Zigetvar Savaşı’nda, kalenin düşmesinden birkaç saat önce 6–7 Eylül 1566 yılında ölmüştür Sokullu Mehmet Paşa Kanuni’nin ölümünü orduda karışıklık çıkmaması amacı ile gizlemiş, iç organları sultanın öldüğü yere gömülmüş, cesedi İstanbul’a getirilmiştir Padişahın ölümü Belgrat’a yaklaşırken açıklanmış ve tabut 400 kişilik Vezir Ahmet Paşa’nın komutasında İstanbul’a götürülmüştür Süleymaniye Camisi önünde üçüncü defa namazı kılınmış ve caminin mihrabı önüne gömülmüştür

Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) öldüğü Zigetvar’da bir makam türbesi yapılmıştır Sultan II Selim’in (1566–1574) emri ile Budin Valisi Sokullu Mustafa Paşa aynı yerde bir türbe yaptırmıştır Sonraki yıllarda Sultan IV Mehmet (1648–1687) bu türbeyi onarmıştır Osmanlıların Macaristan’dan çekilmesinden sonra bu türbe yıktırılmıştır

Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’daki türbesini oğlu Sultan II Selim yaptırmıştır Mimar Sinan’ın eseri olan bu türbe sekizgen planlı olup, köşeleri hafifçe pahlanmıştır Sekizgen gövdenin alt kısmını geniş bir saçak altında dolaşan sivri kemerli bir revak çepeçevre sarmıştır Bu revak iki mermer kemerlerin üzerine oturduğu baklava başlıklı 29 sütun tarafından taşınmaktadır Sütunların aralarına Bursa kemerli korkuluklar yerleştirilmiştir Bu revakların arkasında dikdörtgen çerçeveli, mermer söveli pencereler bulunmaktadır Pencerelerin iki renkli sivri kemerli alınlıkları mermer ile kaplanmıştır

Türbenin sekizgen gövdesinin üzerinde iki renkli mermerlerle örülmüş geniş bir sivri kemer içerisinde üçlü pencere gurupları bulunmaktadır Bunlardan ortadaki pencereler yanlardakinden daha geniş ve daha yüksektir Pencere kemerleri sivri formlu ve iki renk mermer örgülüdür Türbenin cephesi mukarnaslı bir friz ve palmetli bir tepelikle sonlandırılmıştır Üst örtü iç içe iki kubbe şeklinde olup, kasnaksızdır

Türbenin giriş revakı üç kemerlidir Bunun sağ ve soluna birer kemer daha eklenmiştir Bunun sonucu olarak da giriş revakı beş kemerli görünüm kazanmıştır Ortadaki revak dizisinin kemerleri yandakilere göre daha sivri ve daha yüksektir Giriş revakının kemerleri mukarnas başlıklı sütunlar üzerine oturtulmuştur Ayrıca revaklar mermer şebekelerle çevrilmiş, revakın tavanı mermer plakalarla kaplanmıştır Bu bölüm dıştan geniş bir çatı ile örtülmüştür

Türbenin içerisi de sekizgen planlı olup, üzerini örten kubbe geniş pandantifler üzerine oturtulmuştur Bu pandantifler mukarnas başlıklı kırkızı porfir ve beyaz mermer sekiz sütun tarafından taşınmaktadır Türbenin içerisi XVI yüzyılın çinileri, kalem işleri ve ağaç işçiliğinin örnekleri ile bezenmiştir Giriş kapısının iki yanına bitkisel kompozisyonların egemen olduğu çini panolar yerleştirilmiştir Abanoz kapı kanatları sedef ve fildişi kakmalarla bezenmiş, bunların üzerine Kelime-i Tevhit yazılmış ve geometrik süslerle de bezenmiştir İç mekân duvarları yarıya kadar çini ile kaplanmıştır Burada beyaz zemin üzerine lacivert, firuze ve kırmızı renklerin ağırlıklı olduğu bitkisel kompozisyonlu çiniler boş yer bırakmamacasına bütün yüzeyi kaplamıştır Ayrıca çinilerin üzerinde tüm mekânı çepeçevre dolaşan bir ayet frizi bulunmaktadır Pandantiflerin yüzeylerine de Allah, Muhammed ve dört halifenin isimleri yazılıdır

Kubbe kalem işleri ile bezenmiş, altın yaldızlı madalyonlar da dikkati çekmektedir Burada rumi ve hatayilerin yanı sıra bezemeleri birleştiren düğümlerin ortalarına parlak cisimler yerleştirilmiştir

Türbede Kanuni’den başka II Süleyman, II Ahmed ve hasekisi Rabia Sultan, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan, II Süleyman’ın annesi Saliha Dilaşub Sultan ve II Ahmed’in kızı Asiye Sultan gömülüdür

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #44
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz




Sultan IIBeyazıt Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Beyazıt Meydanı’nda Sultan II Bayazıt yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan türbe, Bayazıt Camisi’nin güneyinde, dış avlusunda bulunmaktadır Türbeyi II Bayazıt’ın (1481–1512) oğlu Yavuz Sultan Selim (1512–1520) caminin Kıble yönündeki boş alana yaptırmıştır Türbenin mimarı kesinlik kazanamamakla birlikte Mimar Hayreddin olduğu sanılmaktadır Sultan II Bayazıt saltanatı oğlu Yavuz Sultan Selim’e bıraktıktan sonra Dimetoka’ya gönderilmiş, ancak çorlu yakınlarında ölmüştür Bundan sonra İstanbul’a getirilerek kendi adına yaptırdığı camisine gömülmüştür Sultan II Bayazıt’ın 26 Mayıs 1512’de ölümü dikkate alındığında türbenin de 1513 yılının sonlarında veya 1514 yılının başında tamamlandığı sanılmaktadır

Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi formunda, köfeki taşından sekizgen planlı olup, her kenarı 535 m ölçüsündedir Üzeri sağır sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Bu türbe Mimar Sinan öncesi Osmanlı devri mimarisi ile Klasik Osmanlı mimarisi arasında bir geçit teşkil etmektedir Türbenin her kenarında altlı üstlü ikişer penceresi vardır Türbeyi son derece güzel aydınlatan bu pencerelerin alt sıradakiler dövme demir parmaklıklı, dikdörtgen şekildedir Bunların üzerinde tahfif kemerlerine yer verilmiştir Üst sıra pencereler Klasik Osmanlı mimarisinde yaygın biçimde kullanılan basık sivri kemerlidir

Giriş kısmındaki geniş saçaklı holün orijinali günümüze gelememiş, burası XVIII yüzyılın sonlarına doğru yenilenmiştir İki renkli taşlardan yapılmış kapı kemerinin üzerinde Besmele yazılıdır Kapı kanatları kündekâri tekniğindedir Ayrıca altın yaldızlı madeni kabaralarla süslenmişse de bunların hemen hemen hepsi yerlerinden sökülerek çalınmıştır Kapı kanatlarının üst kısmındaki kitabelerde “Dünya ahiretin tarlasıdır” anlamında bir hadisi şerife yer verilmiştir

Türbenin dış cephesinde yeşil ve somakilere de yer verilmiş ve böylece Osmanlı türbe mimarisindeki sadelikten kısmen uzaklaşılmıştır

Türbe içerisindeki kalem işleri barok üslupta XVIII-XIX yüzyılda yapılmıştır Bu kalem işlerinin Tanzimat döneminde yapıldığı ve 1940’lı yıllardan sonra caminin onarımı sırasında yenilendiği bilinmektedir Ayrıca alt pencerelerin üzerlerine madalyonlar içerisinde manzara resimleri yapılmış, yine madalyonlar içerisinde Esma-ül Hüsna’ya yer verilmiştir

Sultan II Bayazıt’ın sandukası türbenin ortasına tek olarak yerleştirilmiştir Sanduka sedef kaplamalı bir şebeke ile çevrilmiştir Bu sandukanın üzerinde sarı simlerle Maraş işi tekniğinde Sultan II Bayazıt’ın doğum, cülüc, saltanat süresi ve ölüm tarihini içeren bir kitabe işlenmiş, bunun üzerine de celi-sülüs yazı ile Kelime-i Şahadet ve Kuran’dan alınma diğer bölümler işlenmiştir

Türbe İstanbul Türbeler Müzesi Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, içerisindeki Kuran-ı Kerim, Lihye-i Saadet, şamdanlar, rahleler, levhalar ve kandiller müze deposuna kaldırılmıştır

Sultan II Bayazıt Türbesi’nin sol tarafında kızı Selçuk Sultan’ın, sağında ise Tanzimat döneminin önde gelenlerinden Mustafa Reşit Paşa’nın türbeleri bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz

Eski 01-07-2009   #45
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz




Sultan II Mahmud Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Çemberlitaş’ta Divanyolu Caddesi üzerinde bulunan Sultan II Mahmut Türbesi çevresinde büyük bir alanı kaplayan, adeta bir Osmanlı anıtsal mezarlığı görünümündedir

Türbe sebil, muvakkithane ve hazireden meydana gelmiş olup, bunun bir kenarında bulunan Sultan II Mahmut Türbesi, Sultan II Mahmud’un (1808–1839) 1 Temmuz 1839’da ölümünden sonra yapılan görevlendirmelerle 1839’da yapılmış ve 11 Kasım 1840’ta açılmıştır Türbenin mimarları Ebniye-i Hümayun kalfalarından Ohannes Dadyan ve Bogos Dadyan’dır Türbenin mali ve idari işlerinden de bina emini Bekir Abdülhalim Efendi sorumlu olmuştur Türbedeki kitabeleri de Hattat Mehmet Haşim Efendi yazmıştır Türbenin dış avlu kapısı üzerindeki kitabe de Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’ye aittir

Sultan II Mahmut Türbesi ve hazireye açılan kapıların üzerinde Şair Ziver’in söyleyip, Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı kitabelerden birinci kapı üzerindeki kitabede;

“Fevz ve şevketle muammer eylesin
Şehriyar-ı asrî Hay Müsteân
Zâtı eslâf-ı selâtine onun
Hayrla hayru’l-halefdir bî-gümân
Vâlidî Mahmûd Han’ın kabrine
Türbe inşa kıldı ol Şah-cihan
Öyle âlî türbe kim Cennet gibi
Dâima olmuş makam-ı kudsiyan
Fatiha İhlâs okundukça Hudâ
Rûh-ı Han-ı Mahmud’u kılsın şadümân
Ziver’â tarihim oldu cevherîn
Türbe-i Mahmud Han kasr-ı Cinan / 1255”

İkinci kapı üzerindeki kitabede ise;

Menba‘-ı mâ’i’l-hayât ma‘dele’t-şâh-ı cihân
Hazret-i Abdülmecid Hân sâye-i Rabb-i Celîl
Hayr-ı cârîsi o şâhın meşreb-i pâkîzesi olmuş
Su gibi olmuş revân bulsa seza ecr-i cezîl
Vâlid-i zî-şânın rûh-ı şerîfi içün o Şeh
Eyledi ihyâ bu mevkî‘den sebîl-i bî-adîl
Rûh-ı Mahmûd Hân garîk-i rahmet olsa var yeri
Türbesi firdevs olup oldu sebîli selsebîl
Ya ilâhî teşne-gan etdikce bunda nûş-ı âb
Rûh-ı Hân-ı Mahmûd’u kıl seyrâb-ı in‘âm-ı cemîl
Cevher-i târihime su verdi Ziver-i feyz-i cûd
Buldu kevser ruh-ı Han-ı Mahmud içün zîbâ-sebil / 1256” Yazılıdır

Divanyolu Caddesi üzerinde, cephede, Çemberlitaş yönündeki köşede bulunan türbe sekizgen planlı olup, ön bölümü cadde üzerine taşmış ve buraya birkaç basamak merdiven yerleştirilmiştir Türbenin Sultanahmet yönündeki köşesine de bir çeşme yerleştirilmiş, böylece yuvarlak pencereli mezarlığın duvarlarında bir kenarda türbe, diğer kenarda da çeşme ve her ikisi arasındaki sebil ve giriş kapısı ile bir bütünlük sağlanmıştır

Mezarlık alanına giriş anıtsal bir kapı görünümündedir Türbe, kapılar ve sebil araları birbirlerine eşit uzunlukta dörder yuvarlak şebekeli pencerelidir Sebilin her iki yanındaki pencereler arkadaki başka bir mekâna da bağlı olduklarından madeni şebekelerin arkasına ayrıca ahşap aksam yerleştirilmiştir Bunların arkasında Muvakkithane ile Hünkâr Dairesi’ne yer verilmiştir Türbeye giriş bu yapının içerisindendir

Sekizgen planlı olan türbenin yan yüzeyleri kenarlarından biraz içeriye çekilmiş, plasterlerle hareketlendirilmiştir Saçak altına kadar uzanan bu plasterler antik çağın korint üslubuna benzemektedir Plasterler arasındaki yüzeylere yarım daire kemerli pencereler ve bunların üzerine içleri boş kartuşlar yerleştirilmiştir Pencere kemerlerinin üzengi hizasında bir silme türbeyi çepeçevre kuşatmakta, sonra da uzun cephenin pencereli duvarlarının üst bitimine bağlanmaktadır Bu silmelerin türbe plasterleri üzerlerine rastlayan bölümlerine de palmetli bir friz yerleştirilmiştir Ayrıca saçak altındaki yüzeylere çifter kılıçlı birer kalkan kabartmasına da yer verilmiştir Bu kalkanların bitiminde meşale şekilleri görülmektedir

Bütünüyle mermer kaplı olan cephenin tasarım ve uygulama düzeni madeni parmaklıklarda ve sebilim alemlerinde de görülmektedir Türbe 17 m çapında bir kubbe ile örtülüdür İçerisi kalem işleri ile bezenmiş, çiçek sepeti kabartmaları, armalarla süslenmiştir

Türbe içerisinde on sekiz sanduka bulunmaktadır Burada Sultan II Mahmud, Sultan Abdülaziz ve Sultan II Abdülhamid gömülü bulunmaktadır Sultanların sandukaları madeni ve sedef şebekeler içerisine alınmıştır Yalnızca Sultan II Mahmud’un madeni sanduka şebekesi özenli biçimde yapılmıştır

Türbe’ye girişteki uzun koridorun iki yanında bulunan odalardan sol taraftaki Nevfidan Türbesi olarak isimlendirilir Ayna tonozla örtülü olan bu odanın tavanı alçı kabartmalarla bezenmiştir Bu bezemelerde, saksı içerisinden çıkan çiçek demetleri ve etrafında çelenklerden gelişen süslemeler dikkat çekicidir Burada asıl türbe içerisinde gömülü bulunan üç Osmanlı padişahının eşleri ve çocuklarına ait sandukalar bulunmaktadır Girişin sağındaki oda ise kendi içinde ikiye bölünmüş olup, burasının türbe ziyaretine gelen sultanların dinlenme yeri olduğu sanılmaktadır

Türbenin içerisinde beyaz renk egemen olup, yalnızca bezeme olarak kubbe içerisinde alçı kasetli dekorasyon dikkati çekmektedir Diğer Osmanlı türbelerinde görülen ayet kuşağına burada da yer verilmiştir Siyah zemin üzerine altın yaldızlı Hud Suresinden ayetler yazılmıştır Bunun yanı sıra kapı üzerindeki kitabede Rahman Suresi’nden ayetler, kubbe kasnağı çevresinde Lafz-ı Celâl, İsm-i Nebi, Cihar-ı Yar-ı Güzin, Hasan ve Hüseyin isimleri madalyonlar içinde yazılmıştır




Türbenin içerisi rahleler, Kuran-ı Kerim, Şifa-i Şerifler, Ecza-i Şerifler, çeşitli levhalar, beratlar, Sultan II Mahmud’un tuğralı Kâbe örtüsü, ipek seccadeler, halılar, İran şalları, şamdanlar, avizeler ile bezenmiştir Bunlardan kubbeye asılı kristal avize İngiltere Kraliçesi Viktorya tarafından gönderilmiştir Kapının iki yanındaki altın yaldızlı duvar saatleri de Fransa İmparatoru III Napolyon’un hediyesidir

Türbe, Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, içerisindeki eşyaların büyük bir kısmı envanterlenerek Türbeler Müdürlüğü deposuna kaldırılmıştır

Sultan II Mahmud Türbesi’nin yanındaki avlu 1861 yılından sonra hazireye dönüştürülmüş ve büyük çoğunluğunu 1840–1920 tarihleri arasında görev yapmış önemli devlet adamları ve yazarların, şairlerin mezarları oluşturmaktadır Burada 150’ye yakın son dönem Osmanlı taş işçiliğini yansıtan, hat ve tarih yönünden önemli mermer lahit ve mezar taşı bulunmaktadır Burası açık hava mezar müzesi görünümündedir Burada gömülü olanların başında; Ahmed Fethi Paşa, Müşir Ahmed Eyüb Paşa, Süreyya Paşa, Damat Hasan Hüsnü Paşa, Sadullah Paşa, Mehmed Tevfik Paşa, Said Halim Paşa, Şevknihal Kadın, Revnak Kadın, Ferahnuma Kadın, Talha Ağa, Ahmed Raşid Zeynel Efendi; Hasan Fehmi Bey, Ahmed Samim; Muallim Naci, Ziya Gökalp gelmektedir

Türbe kompleksinin önünde bulunan Sebil caddeye taşmış olup, avlunun iki ana giriş kapısının ortasında bulunmaktadır Beyaz mermer kaplı sebil dört sütun üzerine oturan kubbe ile örtülmüştür Kubbenin içerisi dilimlere bölünmüş ve her bir dilimin içerisine çiçek demetlerinden oluşan alçı kompozisyonlar işlenmiştir

Sebilin iki yanındaki odalara avludan girilmektedir Sebile geçişi sağlayan avlunun sağında kalan bölüm Muvakkithane olup, burada Ahmed Eflâki Mevlevi Dedesi ilk muvakkit olarak görev yapmıştır Bu bölüm uzun yıllar Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün restoratörü YMimar Sedat Çetintaş’ın çalışma ofisi olarak kullanılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.