Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
felsefe

Cevap : » Felsefe

Eski 04-24-2009   #46
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : » Felsefe



Septisizm (Septikler) Nedir?
Septisizm; her tür bilgi savını kuşkuyla karşılayan, bunların temellerini, etkilerini ve kesinliklerini irdeleyen, ayrıca aklın kesin bir bilgi elde edemeyeceğini, hakikate erişilse dahi sürekli ve tam bir şüphe içinde kalınacağını, mutlak`a ulaşmanın mümkün olmadığını savunan felsefi görüştür Septisizm felsefe tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir; zira felsefe tarihi boyunca yerleşik kanılar ve inançları sarsmış, felsefe, bilim ve özellikle din konusunda birçok anlayışın değişmesine ortam hazırlamıştır

Thales’ten beri ortaya atılan felsefi açıklamalarının çokluğu ve çeşitliliği doğal olarak eleştiriyi ve şüpheyi gerektirmiştir Antik çağ Yunan bilgiciliğinin kurucusu Protagoras tarihte ilk şüphelenen, şüpheci (septisist) düşünürdür Protagoras “Her şeyin ölçüsü insandır Her şey bana nasıl görünürse benim için öyledir Üşüyen için rüzgar soğuk, üşümeyen için soğuk değildir Her şey için birbirine tümüyle karşıt iki söz söylenebilir” diyerek tümel (külli) bir hakikatin var olmadığını, her insanın kendine ait kanaat ve düşünceleri olabileceğini belirtmiştir Buna göre Protagoras’ın şüpheciliği göreli şüphecilik olarak tanımlanır Bilgi sorununu sistematik olarak inceleyen ilk şüpheci filozof ise Pyrrhon'dur Pyrrhon ile birlikte şüphecilik görüşü okullaşmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : » Felsefe

Eski 04-24-2009   #47
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : » Felsefe



Sofistler Nedir?
Sofistler, MÖ 5 yüzyılda para karşılığında felsefe öğreten gezgin felsefecilerdir Özellikle Atina’da çağın önde gelen bilgeleri var olan değerleri (kritias) eleştirmişlerdir Göreceli ve kuşkucu düşüncenin köklerini atmışlar ve geliştirici olmuşlardır

Etimoloji bakımından ‘sofist’ kelimesi Yunanca sophos (bilge, becerikli, zeki) sözcüğünden türetilen sophistes’ten gelir, öğrenmeyi ve öğretmeyi meslek edinen kişileri belirtmek için kullanılırDönemin sosyal değişimleri ve siyasal gelişimleri (5yy Atina Demokrasisi) sofistlerin etkili olmalarına yol açmıştır Çünkü sofizmin doğuş nedenleri arasında Atina demokrasisinin tamamen yeni türden bir eğitime, pedagojiye duyduğu pratik gereksinim gerçek belirleyici bir nedendirBir anlamda ‘Yunan Aydınlanması’ olarak adlandırılacak gelişmenin yaratıcılarıdır

İlk sofistlerin toplumda büyük bir saygınlığı olmasına rağmen felsefe tarihinde ‘sofist’ denildiğinde akla olumsuz bir anlam gelir Bu anlam başta dönemin en önemli filozofu olan Platon’un, Sokrates’in ve Aristoteles’in sofistlere karşı yürüttüğü mücadeleden ileri gelmektedirSofistler sürekli bu düşünürler tarafından eleştirilmiş ve küçük görülmüşlerdir Bir de para karşılığı ders vermeleri o dönemde yadırganmıştır Bununla birlikte felsefe tarihi içinde erdemin öğretilir olup olmadığı gibi çok önemli soruların sorulmasında ya da yeni yaklaşımlar geliştirilmesinde sofistler her dönem önemli etkilere yol açmışlardır

Sofistlerin Temel Felsefesi

Birbirlerinden bağımsız olarak çalışan sofistler daha çok etik, siyasal ve toplumsal sorunlar üzerinde durmuşlardır

Bunlar;

- Tek tek insana değer verilmesi
- Hakim olan dinin devletin geçerlilikte var olan hukukun bağlarından kurtarılması
- Her türlü yasanın yerine doğanın konulması
- Zayıf muhakemeyi kuvvetli muhakeme haline getirmektir

Kendilerinden önceki doğa filozofları temel maddenin ya da nedeninin ne olduğunu kendilerine sormuşlar; su, hava, ateş, toprak, atom vb şeklinde cevap vermişlerdi, sofistlerin ilki ve en ünlüsü olan Protagoras ise bu türden bir doğa felsefesinden uzaklaşmış, evreni bilmeyi dışta bırakmış ve temel nedenleri bu yönde arayışlara kuşkuyla yaklaşmıştır, insanı her şeyin ölçüsü kabul etmiş ve çelişmezlik ilkesini inkar etmiştir Aynı zamanda Heraklitos’un her şeyin değiştiği önermesini Protagoras hiçbir şeyin belirli bir şey olamayacağı ve mutlak bir varlık aramanın anlamsız olduğunu öne sürerek reddeder Bir diğer önemli sofist düşünür Leontinoili Gorgias var oluşu ve var oluşla ulaşabilmeyi imkansız sayıyordu Ona göre ne varlık vardır ne de varlığın bilgisi mümkündür, bilginin bir başkasına aktarılması söz konusu değildir Sofistler insanları yetiştirmek üzere onlara bilgi ve hitabet sanatını öğretmeye çalışmışlardır, onlar aracılığıyla felsefe dış dünyadan insan dünyasına yöneltilmiş olmalıdır Dil konusunda ilk incelemeler de bir anlamda sofistlere bağlıdır Gorgias, Prodikos ve Hippias'ın eşanlamlılık, gramer ve biçimsellik konularında açıklamaları olmuştur Aynı şekilde sofistler mantık üzerinde de durmuşlar ve önermelerin nasıl kanıtlanıp çürütüldüğüyle ilgilenmişlerdir Felsefenin bir eğitim meselesi olarak uygulanması, toplumsal ayrımların ve eşitsizliklerin insan ürünü olarak değerlendirilmesi, herkesin eşit olduğu düşüncesinin geliştirilmesi, doğal hukukun savunulması, dinin ve tanrının reddedilmesi, sofistlerin belli başlı felsefi konularıdırBu şekilde sofistler, otorite ve geleneği (yasa, hukuk, sosyal ve ahlaki normlar vb) sarsmışlardır

Sofistlerin görüşleri konusunda en önemli kaynak Platon diyaloglarıdır Platon,’Protagoras’ adlı eserinde bir sofist toplantısının renkli betimlemesini verir "Sophistes" adlı eserinde ise sofistlerin görüşlerini tartışır

(Platon,Sofist,231 D = 73 b 2)

‘sofist’ sözcüğü önce zengin gençlerin peşinde koşan ve karşılığında ücret alan kişi için, sonra ruhla ilgili bilgiler ithal eden tüccar için, üçüncü olarak aynı bilgileri isteyene satan çerçi için, dördüncüsü manevi ürünlerini bize satan kimse için kullanılmıştır Beşinci olarak bu tanımlama, söz savaşı sanatında bir yarışmacı, yani yükselme hırsına ‘tartışma sanatı’nı yer seçen bir kimse anlamına geliyordu Altıncı kullanış şekli çok kuşkuludur; ama bununla, ruhu (gerçek) bilgiye engel teşkil eden kanılardan temizleyen bir kişinin tanımlandığını kabul ederek onu da diğerleri arasına katıyoruz

(Xenophon,Sokrates’ten Anılar 11, 11 = 73 b 2 a)

Bilgelik öğretmenlerinden birçoğunun aksine Sokrates evrenin doğası ya da diğer şeyler üstüne,sofistlerin kozmos dediği yerde durumun nasıl olduğunu ve gökyüzündeki süreçlerin hangi zorunluluktan dolayı gerçekleştiğini araştırarak, görüş belirtmedi

(Aristoteles,Sofistlerin Çürütülüşü 1165 a 21 vd =73 b 3)

Sofizm gerçek değil, sahte bilimdir ve sofist de gerçek değil sahte bilim taciridir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : » Felsefe

Eski 04-24-2009   #48
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : » Felsefe



Skolastik Felsefe Nedir?
Skolastik felsefe, Latince kökenli schola (okul) kelimesinden türetilen scholasticus teriminden gelmektedir ve kelime anlamı olarak okul felsefesi demektir Bu anlam önemlidir, zira skolastik felsefe, ortaçağ düşüncesinde doğru'nun zaten mevcut olduğu düşüncesine ve felsefenin okullarda okutularak öğretilmesine dayanan bir yaklaşım sergiler Bu felsefenin temeli teolojidir, ona dayanır ve onu desteklemeye çalışır

Tarihsel ve Felsefi Çerçeve

Skolastik felsefe, Patristik felsefenin sürdürülmesi ve orada bir öğretiye dönüştürülmüş olan Hıristiyan inancının felsefi anlamda temellendirilip sistematize edilmesi yönündeki çabalardan meydana gelmiştir Ortaçağın belirli bir döneminden itibaren tüm felsefe etkinliği skolastik zemininde gerçekleştiği için, ortaçağ felsefesi denildiğinde akla gelen genellikle skolastik felsefedir Oldukça geniş bir tarihsel dönemi kapsar İkinci bir nokta, hem Hıristiyan skolastiğinin hem de İslam skolastiğinin söz konusu olmasıdır Felsefe tarihi içinde Skolastiğin üç ayrı dönem olarak ele alınması söz konusudur:

- Erken Dönem Skolastik (800-1200'lü yıllar)
- Yükseliş Döneminde Skolastik (1200-1300'lü yıllar)
- Geç Dönem Skolastik (1300-1500'lü yıllar)

Bu dönemlerde skolastik felsefenin belirli bir açıdan ortaya atılan sorunları farklı niteliklerle çözmeye yöneldiği söylenebilir Ancak bununla birlikte skolastik felsefe denilince anlaşılan genel bir nitelik söz konusudur Bu genel nitelik ilk olarak Aristotelesçi bir özellik olarak belirtilmelidir Patristik felsefede Platon ve Platonizm öne çıkmaktaydı, buna karşılık skolastik felsefede Aristotelizmin ilham kaynağı olduğu görülür Aristo felsefesi Platon'unkinden daha kesin olarak düşünürleri bilgeliğe yönlendirir, bunun anlamı salt Tanrı'yı bilmeye çalışmamak, olgular dünyasıyla da ilgili olmaktır

Bir okul felsefesi olarak skolastik, ilk olarak teoloji öğretmenleri tarafından, hem sistematikleştirilmiş teolojinin öğretilmesini, hem de antikçağ okullarında öğretilen Yedi özgür sanat'ın (Septem artes liberales) öğretilmesini kapsar Daha sonraları bu okulun bütün öğreti ve çalışmalarını kapsayacak nitelikte ifade edilir olmuştur

Skolastiğin yöntemsel olarak ortak karakteristiği ise felsefeyi dinin, ya da aklı inancın alanına uygulayarak bu alandaki meseleleri kavranılır kılmaktır Özelikle inanca ve vahye, akıl temelli getirilen itirazlar bu şekilde aşılmaya çalışılmıştır Bu anlamda da skolastik felsefe yeni bir şeyler bulmak ya da düşünceler üretmek arayışında değildir, aksine zaten mevcut olanlar içerisinde skolastik felsefe uygun olanları temellendirmek ve uygun olmayanları çürütmek çabasında olmuştur Bu çaba için gerekli mantığı Aristoteles'te ve Euclides (Öklid) geometrisinde bulmuştur


Böylece ana belitler daha baştan saptanmış bulunuyordu Bu dönemin özlü sözü ve düşüncesi, Augustinus'un: "Anlamak için inanıyorum" düşüncesidir

Bu düşünceye göre hem inanç hem de onun anlatımı ve dili doğru olarak mevcuttur Realizm düşüncesinin temeli olan bu düşünce Skolastiğin temel önermesidir Buna göre bilgi, çeşitli önermeler ve çıkarsamalarla, tanrısal gerçeğin ortaya konulmasından ve yansıtılmasından, kanıtlanmasından başka bir şey değildir Skolastik bu nedenle görelikçiliğe, öznelliğe ve kuşkuculuğa karşı savaşır Skolastik yalnızca tek bir doğrunun ve ona bağlı tek bir doğruluk sisteminin varlığını kabul eder Nominalizm bunlara bağlı olarak daha sonra Skolastiğin çözülmesinde önemli rol oynayacaktır

Skolastik felsefenin genel ahlaki tutumu konusunda iki öğenin altını çizmek gerekir Skolastik emir ahlakını ve değer ahlakını üstlenir durumdadır Buna göre, önemli olan iyi'ye uygun davranmaktır; çünkü iyi hem tanrının buyruğudur, hem de Tanrı bizzat tüm iyiliğin kendisidir Skolastik felsefe, başlangıcında ve gelişiminde inanç ile bilgiyi uzlaştırmaya çalışmış ve bu temelde dinsel dogmalara felsefi bir temel bulmaya ve bunları sistemleştirmeye yönelmiştir Ancak son dönemlerinde bu projenin başarılamayacağı kesinlik kazanmış, tam aksi yönde bizzat iç tartışmaları sebebiyle bilgi ile inanç ayrışması kesinlik kazanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : » Felsefe

Eski 04-24-2009   #49
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : » Felsefe



Tarih Felsefesi Nedir?

Not: Doğan Özlem'den Alıntı Yapılmıştır

"Tarih felsefesi" sözcüğü, "tarih" sözcüğünün çifte anlamına göre iki anlamı olan bir sözcüktür "Tarih" sözcüğü, hem geçmişte kalan insani ve toplumsal olaylar topluluğunu, yani yaşanmış geçmiş’i adlandırmakta kullanılır; hem de bu sözcükle, bu yaşanmış geçmişi konu edilen bilim, tarih bilimi kastedilir

Bazı filozoflar, eskiden beri bu konuda iki Latince deyimle bu ayırımı yapagelmişlerdir Geçmişte kalan insani-toplumsal olaylar olarak tarihe resgestae; bu olayları konu alan disipline ya da bilime de historia rerum gestarum demişlerdir Ama filozofların bir çoğu da, hem yaşanmış geçmişi adlandırmakta, hem de bu geçmişi konu olarak alan disiplini anmada sadece historia (tarih) sözcüğünü kullanmışlardır Biz bugün de sözcüğü, bu çifte anlamlılığı içinde kullanmaya devam ederiz

"Tarih" sözcüğünün çifte anlamlılığına koşut olarak, "tarih felsefesi"nden iki şey anlaşılır:

1 Yaşanmış geçmişin felsefesi olarak tarih felsefesi

2 Tarih biliminin felsefesi

Birinci anlamıyla tarih felsefesine, geçmişte kalan olayların ne anlam ifade ettiği sorgulamaktan başlayıp, giderek insanlığın tüm yaşanmış geçmişi yani "dünya tarihi" ne yönelen bir felsefe uğraşı olarak bakabiliriz Bu uğraş, giderek, tüm insanlık tarihine yönelik bir üst-bakış edinmeye, hatta tüm insanlık tarihi hakkında kapsayıcı olmak isteyen bir felsefe sistemi kurmaya kadar gider ve tüm insanlık tarihi, bu türden felsefe sistemleri ışığında açıklanmaya çalışılır

İkinci anlamıyla tarih felsefesi ise, tarih biliminin ve tarihçinin bilgi elde etme etkinliğini sorgulayan, tarih biliminin dayandığı ilke ve yöntemleri eleştiren ve giderek "tarihsel bilgi" nin nitelik, hatta olabilirliğini çözümleyen bir tarihsel bilgi eleştirisidir

İkinci anlamıyla tarih felsefesi, yani tarih biliminin felsefesi, binyıllara varan kökleri olmakla birlikte, bir felsefe disiplini olarak ancak 19 yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya çıkabilmiştir Özellikle Herder’e bağlı kalmış olan Alman Tarih Okulu’nun çalışmalarıyla büyük bir gelişme gösteren tarih bilimi, yüzyılın ortalarından sonlarına doğru, özellikle W Dilthey’ın "tinsel bilimler"i temellendirme çabaları sırasında esaslı bir eleştiriden geçirilmiş ve Dilthey, tinsel bilimleri, büyük ölçüde Alman Tarih Okulu’nun tarihçiliğin de somutlaşan tarih bilimi örneğinden etkilenerek temellendirmek istemiştir O zamandan beri, tarih biliminin felsefesi olarak bir tarih felsefesinin kurulup geliştiği söylenebilir

Aslında birinci anlamıyla, yani geçmişi (çoğu kez) bütünüyle anlayıp açıklama savındaki tarih felsefeleri alanı olarak geçmişin felsefesi ile tarih biliminin felsefesi, birbirlerinden açıkça farklı iki yönelime sahiptirler Birincisi, tüm geçmiş karşısında filozofların Çoğu kez, "genelci" bakışlar altında yaptıkları bir felsefe iken; ikincisi, tarihçinin bilgi etkinliğini sorgulamak isteyen bir bilim felsefesi ve bir metodoloji eleştirisidir Ama bu iki türlü tarih felsefesi, yine de birbirlerine çok sıkı biçimde bağlıdırlar Bir kez, şurası açık tır ki, her iki yönelim de, tarihsel olayların "bilinebilir olduğu" gibi bir varsayıma muhtaçtırlar Böyle bir varsayım olmaksızın, her iki tür etkinliğin de varoluş nedenleri ortadan kalkar

Ama birinci türden tarih felsefesi, yani geçmişin felsefesi, çoğu kez, tarihte "tarihin felsefi anlamı" diyebileceğimiz bir genel anlam bulunduğu gibi bir başka varsayımla da hareket ederek, yine çoğu kez, geçmişi, tüm insanlığın geçmişini bir bütün" olarak açıklama girişimleri ile doludur

İkinci türden tarih felsefesi, yani tarih biliminin felsefesi ise, özellikle günümüzde, birinci türden tarih felsefesi karşısında belli bir septisizm içindedir Bir bilim felsefesi olarak bu ikinci tarih felsefesi için, birinci ve geleneksel anlamıyla tarih felsefesinin türettiği genel felsefi tarih yorumları büyük ölçüde sorunsal kalmaktadır Ama öbür yandan, tarih biliminin felsefesi de, bir disiplin o1arak dayandığı temel ve eleştirici görüşlerin pek çoğunu, "genel felsefi tarih yorumları" yapmış olan filozoflardan miras almıştır Başka bir deyişle, tarih biliminin felsefesi de, ortaya çıkış ve gelişimi bakımından, birinci türden tarih felsefesinin içinden gelen bir disiplin ‘ her iki türden tarih felsefesi arasında, ikincisinde bazen görülen aşırı bağımsızlaşma isteklerine rağmen, kopmaz bir bağ vardır

Öbür yandan günümüzde tarih biliminin felsefesinin giderek genişleyen bir düzlemde çalıştığı ve bu düzlemden kalkarak birinci anlamıyla tarih felsefesine yoğun eleştiriler yönelttiği görülmekle birlikte; yine günümüzde birinci anlamıyla tarih felsefesinin eskiyi aratmayacak bir yoğunlukta sürdüregeldiği saptanabilir Bilim felsefesi açısından septik bir bakış altında eleştiri konusu olan bu türden tarih felsefesinin yine de yoğun biçimde sergilenmeye devam etmesinin nedeni ise, bize göre, geçmişin ve bu arada bağlı olarak, geleceğin, insan için, Kant’ın dediği gibi, sormaktan ve yanıt aramaktan vazgeçmeyeceği birer konu olmalarıdır

İnsanların geçmiş--şimdi-gelecek üçlemesi içinde, en gündelik deyimiyle "nereden geldik, neredeyiz, nereye gidiyoruz?" türünden sorulara yanıt getirme girişimlerinin hiç dinmediği görülür

Sade bir gözle baktığımızda böyle bir sorunun ilk bölümüne ( nereden geldik?") elden geldiğince bir yanıt getirme uğraşımızı sürdürüyorsak da, sorunun son bölümüne ("nereye gidiyoruz?" getirebileceğimiz doyurucu nitelikte hiçbir "tam yanıt" yoktur

İşte geleneksel tarih felsefesinde karşılaştığımız "tarih felsefeleri"nin büyük çoğunluğu, bu türden sorulara yanıt verme ihtiyacının ürünleri olmuşlardır Ama bu türden sorulara verilen yanıtlar çok çeşitli olduğu gibi, kendi aralarında da çoğu kez karşıtlık içindedirler Bazı yanıtlara göre, tarihte bir erek vardır ve bu erek geçmişe bakarak saptayabilirsek geleceği de önceden görebiliri gelecek hakkında öndeyiler (Prognose) ortaya atabiliriz

Bazı yanıtlar ise, tam tersine, tarihte tam bir ereksizlik olduğunu bu yüzden gelecek hakkında konuşamayacağımızı belirtirler Bazı filozoflar, tarihte tam bir ilerleme olduğunu söylerler bazıları ise, tarihte belli dönemlerde adına ilerleme diyebileceğimiz bir gelişme olsa bile tarihin tümüyle ilerleyen bir süreç olduğunu söyleyemeyeceğimizi anlatırlar

İlerleme ve ereklilik, çoğu filozofta bir aradadırlar ve onlar tarihi çizgisel olarak bir ereğe doğru ilerleyen bir süreç olarak görürler; başka bazıları ise, tam tersine, tarihte belli dönemlere göre devinip duran döngüsel bir süreç olduğunu iddia ederler,

Tüm bu yanıtları birbirleriyle bağdaştırma olanağı ise hiçbir zaman tam olarak yoktur ve tarihe çoğu kez bir "bütün" olarak bakan bu çabaların tarihte bulduklarını iddia ettikleri "tarihin genel felsefi anlamı"nın ne olduğu, bu yüzden hep sorunsal kalır

Ne var ki bir sorunun ("tarihin genel anlamı") çözülemezliğini kavramış olmak o sorunun insan düşüncesinden sokulup atılması için bir bahane de olamaz Hele bu sorun doğrudan doğruya insanın kendi yaşamına ve geçmişine ait bir sorun ise bu yüzden insan düşüncesinin felsefe tarihinin çoğu döneminde "tarihin felsefi anlamı" gibi bir soruna gösterdiği ilgi daima çok yoğun olmuştur Geçmiş hakkındaki bilgimizin eksikliği geçmişe anlam- verme çabalarını zaman zaman (günümüzde olduğu gibi) bir ölçüde dizginlese de, hiçbir zaman tam olarak engelleyemiyor En kuşkucu filozoflarda hatta geleneksel anlamıyla tüm "geçmişin felsefeleri"ni, tüm "tarih felsefeleri"ni yadsıyan filozoflarda bile, tarihe bir anlam verme çabasına rastlanabiliyor Hatta ve hatta, tarih biliminin felsefesiyle yetinmek isteyen bilim felsefecilerinde bile, değişik bir boyutta da olsa, bazı "genel tarih yorumları"na başvurulduğu da saptanabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : » Felsefe

Eski 04-24-2009   #50
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : » Felsefe



Varoluşçuluk Felsefesi Nedir?
Varoluşçuluk (egzistansiyalizm) bireyin deneyimini, ve bu deneyimin tekilliğini ve biricikliğini insan doğasını anlamanın temeli olarak gören bir felsefe akımıdır Varoluşçuluk, insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık türü arasındaki karşıtlığı büyük bir güçle vurgulayan, iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren bir düşünce okuludur Bu akım insan özgürlüğüne inanır ve insanların davranışlarından sorumlu olduğunu öne sürer

Genel Manada Varoluşçuluk

Varoluşçuluk yirminci yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıktı En önemli temsilcileri Martin Heidegger, Karl Jaspers, Jean-Paul Sartre, Gabriel Marcel ve Maurice Merleau-Ponty olmuştur Felsefi bakımdan temelleri ise bunlardan önce Nietzsche ve Sören Aabye Kierkegaard gibi düşünürler tarafından atılmıştır

Varoluşçuluğu belirleyen temel özellik ve tavırlar şöyle sıralanabilir:

1) Varoluşçuluk, herşeyden önce varoluşun hep tikel ve bireysel, yani benim ya da senin veya onun varoluşu olduğunu öne sürer Bundan dolayı, o insanı mutlak ya da sonsuz bir tözün tezahürü olarak gören her tür öğretiye, gerçekliğin Tin, Akıl, Zeka, Bilinç, İde ya da Ruh olarak varolduğunu öne süren idealizme karşı çıkar

2) Akım, varoluşun öncelikle bir varlık problemi, varoluşun kendi varlık tarzıyla ilgili bir problem olduğunu dile getirir ve varlığın anlamına ilişkin bir araştırmaya karşılık gelir Bu çerçeve içinde, her tür bilimci, nesnel ve analitik yaklaşıma şiddetle karşı çıkan varoluşçuluk, özellikle varoluşun zamansal yapısına ilişkin analiz yoluyla, Varlığın genel anlamıyla ilgili bir öğreti, belli bir ontoloji üzerinde yoğunlaşır

3) Varoluşçuluğa göre, varlığa ilişkin araştırma, varolanın aralarından bir seçim yapmak durumunda olduğu çeşitli imkanlarla karşı karşıya gelmeyi gerektirir Başka bir deyişle, varoluşçu felsefe, geleneksel felsefenin öne sürdüğü gibi, özün varoluştan önce değil de, varoluşun özden önce geldiğini öne sürer; insanın önce varolduğunu daha sonra kendisini tanımlayıp, özünü yarattığını dile getirir Başka bir deyişle varoluşçuluk, insanın dünyaya fırlatılmış bulunduğunu, dolayısıyla kendisini nasıl oluşturursa öyle olacağını; insanın özünü kendisinin belirleyeceğini; bireysel insan varlığının sabit ya da değişmez, özsel bir doğası bulunmadığını öne sürer Bu bağlamda her tür determinizm ya da zorunlulukçuluğa büyük bir güçle karşı çıkan varoluşçuluk, bireylerin mutlak bir irade özgürlüğüne sahip bulunduğunu, insanın özgürlüğe mahkum olduğunu ve olduğundan tümüyle farklı biri olabileceğini dile getirir

4) İnsana özünü oluşturma şansı veren bu imkanlar, onun şeylerle ve başka insanlarla olan ilişkileri tarafından yaratıldığı için, varoluş her zaman dünyadaki bir varlık olmak veya seçimi sınırlayan ya da koşullayan somut ve tarihsel olarak belirlenmiş bir durumda ortaya çıkmak durumundadır Bu ise, varoluşçuluğun tekbenciliğe ve epistemolojik idealizmle taban tabana zıt bir felsefe akımı olduğu anlamına gelir

5) Varoluşçuluk, nesneden yola çıkan, varlıkla ilgili nesnel doğrulara ulaşmaya çalışan görüşlere karşı, özneden hareket ve öznel hakikatlerin önemini vurgular Felsefenin, varlık ve tümeller gibi konularla uğraşıp nesnelliği araması yerine, korkuyu, yabancılaşmayı, hiçlik duygusunu, insanlık halini ele alıp, öznelliğe yönelmesi gerektiğini; hakikatin tümüyle öznel olup, hiçbir soyutlamanın bireysel varoluşun gerçekliğini kavrayamayacağını ve ifade edemeyeceğini söyler

6) Varoluşçuluk, özellikle de hümanist ya da ateist boyutu içinde, evrenin akılla anlaşılabilir olan bir gelişme doğrultusu olmayıp, özü itibariyle saçma ve anlamsız olduğunu, evrenin rasyonel bir tarafı bulunmadığını, evrene anlamın insan tarafından verildiğini öne sürer

7) Böyle bir evrende, insanın hazır bulduğu ahlak kuralları olmadığından; varoluşçuluk, ahlaki ilkelerin, kendi eylemleri dışında, başka insanların eylemlerinden de sorumlu olan insan tarafından yaratıldığını savunur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : » Felsefe

Eski 04-24-2009   #51
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : » Felsefe



Yapısalcılık Nedir?
Yapısalcılık Batı dünyasında Structuralism olarak bilinir 20 yüzyılın ikinci yarısında dil, kültür, matematik felsefesi ve toplumun analizinde en fazla kullanılan yaklaşım olmuştur Yapısalcılığın çok belirgin bir okulu olmamasına rağmen Ferdinand de Saussure'ün çalışmaları genellikle bir başlangıç noktası olarak kabul edilir Yapısalcılığı birçok çeşitlemesi olan genel bir yaklaşım olarak görmek en doğrusudur

Yapısalcılık temelde büyük yapılar, sistemler ve oluşumlarla ilgilidir Yapısalcı hareket çerçevesinde insan davranışları ve olgular bu büyük sistem ve yapılar aracığıyla (örneğin: psikanaliz, marksizm, darvinizm) incelenmeye ve açıklanmaya çalışılmıştır Yapısalcılığın en etkili olduğu alanlar dilbilim, göstergebilim ve antropoloji olmuştur

Yapısalcılık bir kültürde anlamı ortaya çıkaran alt birimler arasındaki ilişkileri inceler Yapısalcılığın ikinci bir kullanımı matematik felsefesinde ortaya çıkmıştır Yapısalcılık teorisine göre bir kültürdeki mana (anlam) önem sistemleri olarak çalışan çeşitli pratikler, olgular ve aktivitelerle tekrar ve tekrar üretilir Bir yapısalcı, bir kültürde üretilen ve tekrar üretilen anlamın derin yapılarını keşfedebilmek için yemek hazırlanması ve sunulması ritüelleri, dini ayinler, oyunlar, edebi ve edebi olmayan yazılar ve diğer eğlence formları gibi çok geniş bir aktivite çeşidini çalışır Örneğin, yapısalcılığın öncülerinden kültür antropoloğu ve etnograf Claude Levi-Strauss kültür olgusunu mitoloji, akrabalık ve yemek hazırlamasını içine alacak şekilde analiz etmiştir

Dilbilim Modeli

Saussure, dilbilime bilimsel bir statü kazandırmaya özen göstererek, dil kavramına ilişkin anlam belirsizliğini gidermek için bir terminoloji belirlemişti Gerçekten de ondan önce dil, ifade ve söz yazardan yazara değişen özelliklerde kullanılıyordu Bu da gerçek dilbilim teorisinin oluşturulmasını imkansız kılan bir terminoloji belirsizliğini doğuruyordu

Dilin Tanımı

Saussere'e göre 'dil bireydeki konuşma yetisinin kullanılabilmesi için, toplumsal yapı aracılığıyla kabul edilmesi gereken anlaşma ve uyuşmalar bütünüdür Konuşma yetisi dilden ayrı bir olgudur ama dil olmadan kendini gösteremez' Dil nedir? Bir öğesindeki değişimin bütününde değişim yarattığı ve öğelerden herbirinin diğerinin tümünün değerinin fonksiyonu olduğu bir işaretler sistemidir Her öğe, kendinin diğerlerininn karşısına koyan bu ilişkilerden kendi özdeşliğinin çekip alır Saussure'ün yazdığına göre dilin 'en belirleyici niteliği, diğerlerinin olmadığı şey olmasıdır' Böylece sintagmatik (başka herhangi bir bir birimle birlikte tasarlanmayacak olan) birime ilişkin bir eksene göre yatay olarak paradigmatik (kendinden farklı, ama yine de bir arada düşünebildiği diğer terimler bütünü için temel oluşturan bire terime ilişkin) bir eksene göre dikey olarak eklemlenen bir 'söylem zinciri' elde edilir Sintagmatik grup ve paradigmatik birleşimler, yapısal çözümleme aracılığıyla sürekli olarak kullanılacaktır

Dili Oluşturan Öğeler

Dilin sistemini oluşturan öğeler, gösteren ve gösterilenden veya bir akustik imge ve bir kavramdan ibaret işaretlerdir Jakobson'un buna katkısı, ikili olarak ortaya çıkan ona göre tüm dillerde bulunan bir akustik(ses bilgisi) veya fonem imgeleriyle, ayrıcı işlevleri üzerinde durarak, dilbilimsel bakış açısına uygun olarak Saussure'ün olanaksız bulduğu şekilde ilgilenmiş olmasıdır 'Salt boş ayrım çizgileri' olarak tanımlanan fonemenler, bir sistem içindeki karşıtlıkları ve bilinç dışındaki etkileriyle bu işlevi yerine getirirler

Yapı Kavramı

Jakobson'a göre Saussure'ün büyük yeteneği 'dışa bağlı bir verinin bilinç dışında var olduğunu tam anlamıyla kavramış olmasıdır' Levi-Strauss da şöyle demiştir: gerçekte bu ancak dilin, diğer her toplumsal kurum gibi fenomenlerin sürekliliğinin ve 'düzenleyici ilkeler'in süreksizliğinin ötesinde ulaşmaya kalkışılan, bilinçsiz düzeyde işleyen zihin işlevlerini varsaydığının anlaşılmasına bağlıdır Yapının şu özellikleri buradan kaynaklanır: ilişki anlamlarını sistem içindeki konumlarından alan öğeler üzerine kuruludur; her yapı mediatristir ve dilin aracı olduğu simgesel düzene aittir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : » Felsefe

Eski 04-24-2009   #52
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : » Felsefe



Yeni Kantçılık

Yeni-Kantçılık 19 yüzyılın ortalarında başlayıp günümüze kadar devam etmiş olan bir felsefe akımıdır Eduard von Hartmann ile Helmholtz'un Kant'a yönelik yürüttükleri çalışmalar, Otto Liebmann'ın "Kant'a dönelim" (zurück zu Kant!) çağrısı, Friedrich Albert Lange'nin Kant'ın bilgi teorisini değerlendiren çalışması, Yeni-Kantçılığın doğuşunda etkili ve belirleyici olmuştur

Bu eğilim felsefe tarihinin en uzun süreli eğilimlerinden biri olarak kabul edilir; çünkü günümüze kadar gelen ve hala devam eden bir felsefi tutumu ifade eder Buna yanı sıra özellikle 19 yüzyılın sonu ile 20 yüzyılın başlarında etkili olduğu söylenebilir Pozitivist eğilime karşın bir tepki olarak doğup geliştiği de belirtilebilir

Doğa bilimlerinin idealleştirilmesi, Sosyal Darwinizm'in yaygınlaşması ve pozitivist bilimin giderek güçlenmesine karşı, felsefe içinde gelişen tepki kendisini yeni-kantçılık olarak ortaya koyar Yeni-Kantçılar ayrıca Hegelci idealizme olduğu gibi Marksist materyalizme de tepkilidirler Kantçı düalizm bu yeni-kantçılık eğiliminin temel ilkesidir Bu düalizm fenomen-numen ayrımı üzerine kuruludur ve yeni-kantçı okulların hepsi bu ayrımı sürdürürler

Yeni-Kantçı felsefe, kürsü felsefesi ya da akademik felsefe olarak da adlandırılır, bunun başlıca sebebi bu akımın genellikle üniversite profesörü olan filozoflar tarafından geliştirilmiş olmasıdır Yeni-Kantçılık doğa bilimleri eleştirisine paralel olarak bir kültür-bilimleri epistemolojisi geliştirir Yeni-Kantçı okulların belli başlıları şöyledir;

- Fizyolojik Okul (Helmholtz, Lange)
- Heidelberg Okulu (Windelband, Rickert)
- Magburg Okulu (Cohen, Natorp, Cassirer)
- Sosyolik Yeni Kantcılık (Georg Simmel)
- Göttingen Okulu (Nelson)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.