Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Sanat Tarihi / Arkeoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hacivat, karagöz, oyunları, tarihcesi

Karagöz Ve Hacivat Oyunları Tarihçesi

Eski 06-06-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Karagöz Ve Hacivat Oyunları Tarihçesi



KARAGÖZ VE HACIVAT OYUNLARININ TARİHÇESİ

Deriden yapılan tasvirlere arkadan vuran ışığın tasvirlerin gölgesini
beyaz bir perde üzerine yansıtması temeline dayanan gölge oyunu doğu
kültürlerine özgü bir sanattır ve ortaya çıkışı hakkında değişik rivayetler
vardır Bir rivayete göre Çin hükümdarı Wu (MÖ 140-87) karısının ölümü
üzerine derin bir üzüntüye kapılır Şav Wong adlı bir çinli, hükümdarın
üzüntüsünü hafifletmek için sarayın bir odasına gerdiği beyaz bir perdenin
arkasından geçirdiği bir kadının perde üzerine düşen gölgesini ölen kadının
hayali diye sunar (Bizdeki Karagöz <http://wwwkaragoznet/karagozhtm> ve
Hacıvat <http://wwwkaragoznet/hacivathtm> efsanesine benzerlik dikkat
çekicidir) [image: Ferhat ile Şirin oyununda Şirin'in köşkü - Emin Şenyer
yapımı] Bir başka rivayete göre ise Hint'ten çıkmış 4 ve 5 yüzyıllarda
Java'ya geçmiş ve buradan da batı dünyasına yayılmıştır



Gölge oyunu tekniğinin Türk toplumunda ne zaman kullanılmaya başlandığı
hakkında kesin bir bilgi yoktur Bir görüşe göre Çinlilerden Moğollara
onlardan da Türklere geçmiştir Daha sonra da Türk akınlarının istikametine
paralel olarak batıya geçmiştir Bu tekniğin Türk halk kültüründe ortaya
çıkışı ve ne zaman Karagöz ve hacıvat olarak biçimlendiği hakkında değişik
görüşler vardır Bunlardan en yaygın olanı Sultan Orhan devrinde (1324-1362)
Ulucami'nin inşaatı sırasında Bursa'da geçmiştir Cami inşaatında çalışan
demirci ustası Kambur Bâli Çelebi ( Karagöz ) ile duvarcı ustası Halil Hacı
İvaz ( Hacıvat ) arasında geçen nükteli konuşmaları dinlemek isteyen işçiler
işi gücü bırakıp onların etrafında toplanır, bu yüzden de inşaat yavaş
ilerlermiş Bu durumu öğrenen padişah her ikisini de idam ettirmiş(Bir
rivayete göre ise Karagöz idam edilmiş, Hacıvat ise hacca giderken yolda
ölmüştür) Daha sonra çok pişman olan padişahı teselli etmek isteyen Şeyh
Küşterî başından beyaz sarığını çıkarıp germiş ve arkasına bir şema(ışık)
yakarak ayağından çıkardığı çarıkları ile de Karagöz ve Hacıvat'ın
tasvirlerini canlandırıp nükteli konuşmalarını tekrar etmiş O tarihten
sonra da Karagöz oyunları değişik mekanlarda oynanır olmuş Günümüzde de
Karagöz perdesine Şeyh Küşterî meydanı denir ve Şeyh Küşterî Karagözcülüğün
pîri kabul edilir



ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLER İÇİN<http://wwwkaragoznet/ogretmenlerimiz_icinhtm>

DTCF Tiyatro kürsüsü eski başkanlarından Prof Metin And'a göre ise,
1517 yılında Mısır'ı fetheden Yavuz Sultan Selim'in Memlük sultanı
Tumanbay'ın Nil nehri üzerindeki Roda adasında asılışını hayal perdesinde
canlandıran bir hayal sanatçısını, oğlu Kanuni Sultan Süleyman'ın da
görmesini arzu ederek İstanbul'a getirmesiyle gölge oyunu Anadolu'ya
girmiştir: "*Türkler 16 yüzyılın başında perde gerisinden gölge yansıtma
tekniğini Mısır'dan almışlardır Mısır oyunlarında birbirinden kopuk
sahneler bulunduğu için ilk başlarda Türk gölge oyunlarında da buna
uyulmuştur Ayrıca, Mısır gölge oyunlarında belirli, kalıplaşmış kişilere
pek rastlanmaz Nitekim 16 yüzyılda Karagöz ve Hacıvat'ın adını pek
duymayız Böylece, Mısır'dan alınmış olan bu yeni oyuna zamanla Türk
yaratıcılığı katılmış, çok renkli, hareketli bir biçim verilmiş, kesin,,


biçimini aldıktan sonra da Osmanlı İmparatorluğunun etki alanı çevresinde
yayılmıştır Böylece gölge oyunu Mısır'a yani geldiği yere bu yeni biçimiyle
dönüp yerleşmiştir Nitekim bir çok gezgin, 19 yüzyılda Mısır'daki gölge
oyununu anlatırken, bunun karagöz olduğunu, Mısır'a Türkler tarafından
sokulduğunu ve çoğunlukla Türkçe oynatıldığını belirtmişlerdir"**(1)*



[image: Gösteride herkes oynuyor]
*Yaptığım bir gösteri sırasında tüm seyirciler Karagöz ile birlikte oynuyor*
Sayın Prof Metin And'ın bu görüşüne karşılık olarak ise Cevdet Kudret şöyle
yanıt vermektedir; "*Geleneksel tiyatromuz üzerindeki çalışmalarıyla konuya
yeni belgeler ve görüşler kazandıran değerli incelemeci Metin And,
Geleneksel Türk Tiyatrosu adlı büyük eserinde gölge oyununun Türkiye'ye 16
yüzyılda gelmiş olduğunu ve Türkiye'de gölge oyununun varlığını kesin olarak
gösteren kaynaklara da 16 yüzyılda rastlanmakta olduğunu ileri sürmüştür
Kitabımızın ön yazısında da sözünü ettiğimiz üzere İbni İlyas adlı bir Arap
tarihçinin eserinden öğrendiğimize göre (2)1Selim (Yavuz) Mısır'ı aldığı
yıl (1517), Cize'de seyrettiği bir gölge oyununu çok beğenmiş, Memluk
Sultanı 2 Tumanbay'ı nasıl idam ettirdiğini gösteren bu oyunu oğlu veliahd
Süleyman (Kanuni)'ın da görüp eğlenmesi için Mısır'lı hayalciyi İstanbul'a
götürmek istediğini bildirmiştir Metin And, bu belgeyi "gölge oyununun
Türkiye'ye 16 yüzyılda Mısır'dan gelmiş olduğu üzerine kesin bir kanıt"


olarak görmekte ve "Türkler 16 yüzyılın başında perde gerisinden gölge
yansıtma tekniğini Mısır'dan almışlardır demekte; 13 yüzyıldaki Mısır gölge
oyunlarıyla 16 yüzyıldaki Türk gölge oyunları arasında "ortak noktalar"
bulunduğunu belirttikten ve Mısır gölge oyunu tasvirleriyle Türk gölge oyunu
tasvirleri arasındaki benzerliklere de işaret ettikten sonra "16 yüzyılda
Türkiye'de gölge oyunu üzerine belgelerin birden bire artmış olması ve kukla
için kullanılan hayal'i gölge oyunundan ayırmak için hayal-i zıll veya


zıll-i hayal deyimlerinin gene bu yüzyılda kullanılmış olması"nın "bu görüşü
destekleyen kanıtlar" olduğunu söylemektedir Gerçekten de, eski Mısır gölge
oyunlarıyla Türk gölge oyunları arasındaki benzerlik, bu oyunun Türkiye'ye
Mısır yoluyla geldiğini gösteriyor; fakat bunun 1517 de geldiği yolundaki
kanıtlar yeterli görünmemektedirBir kere, Anadolu ile Mısır arasındaki
siyaset ve askerlik ilişkileri 13 yüzyılın ikinci yarısına kadar
çıkmaktadır: Mısır'da kurulan (1250) Memlûk İmparatorluğu'nun Anadolu'daki
Dulkadiroğulları ve Ramazanoğulları beyliklerinin "metbû"u olduğu, hatta
başka beylikler üzerinde de hak iddia ettiği; 1 baybars (hük 1260-1277)'ın
Anadolu'yu İlhanlı egemenliğinden kurtarmak üzere, bir kısım Anadolu Türk
beylerinin çağrısı üzerine Anadolu'ya gittiği, İlhanlı ordusunu yedikten
sonra Kayseri'ye kadar ilerlediği (1277) biliniyor Anadolu'nun Mısır'la
olan siyaset ilişkileri daha sonraki yüzyıllarda da sürmüştür Bundan başka,
Memlûkler devrinde Mısır, İslam dünyasının en büyük kültür merkezlerinden
biri idi Bütün İslam memleketlerinden, bu arada Anadolu'dan da bir çok
öğrenciler Mısır'a gitmekte idi (sözgelimi, Simavna Kadısı-oğlu Şeyh


Bedrettin 1359-1417 Kahire medresesinde okumuş, sonra da Sultanın oğluna
hocalık etmişti) Siyaset ve askerlik ilişkileri yanında bu kültür
ilişkileri, Mısır gölge oyununun Anadolu'ya daha önceki yüzyıllarda gelme
olanağı bulunduğunu gösterir Nitekim, Mısır'la Anadolu arasındaki
ilişkilerin özellikle 13-14 yüzyıllardaki yoğunluğu ve Mısır'da gölge
oyununun 13 yüzyılda varlığını bildiren belgelerin yanı sıra, Anadolu'da
gölge oyununun Sultan Orhan (hük 1324-1362) devrinde meydana geldiği yolunda
bir söylentinin bulunması dikkate değer Kaldı ki, halk arasında kuşaktan
kuşağa sürüp giden söylenti ve mekabelerde çoklukla bir gerçek payı vardır
Son Memlûk sultanının idamını perdeye yansıtan Mısır'lı hayalciyi Yavuz'un
İstanbul'a götürmek istemesini, gölge oyununun o tarihte Türkiye'ye girdiği
anlamında değil, padişahın yaptığı işleri canlandıran bir oyunu oğluna ve
İstanbul seyircisine gösterme göstermek istemesi yolunda yorumlayabiliriz
Nitekim bugün bir hükümet ya da devlet başkanının yabancı bir tiyatro
topluluğunu Türkiye'ye çağırması, Türkiye'de daha önce tiyatro bulunmadığı
anlamına gelmez"**(3)*



Evliya Çelebi'ye göre ise; Efelioğlu Hacı Eyvad, Selçuklular çağında
Mekke'den Bursa'ya gidip gelen Yorkça Halil diye tanınmış biridir Bu
yolculuklardan birinde kendisini eşkiyalar öldürmüştür Karagöz ise Bizans
Tekfuru Kostantin'in seyisi olup Edirne dolaylarında Kırk Kilise'den kıptî
Sofyozlu Balî Çelebidir Yılda bir kez Tekfur kendisini Alaeddin Selçuki'ye
gönderdiğinde Hacıvat ile buluşup konuşurlardı Gölge oyunu sanatçıları
onların söyleşmelerini gölge oyunu olarak oynatırlardı Ancak bilindiği gibi
Anadolu Selçuklu devleti 1308-1318 yıllarında son bulmuştur, Evliya Çelebi
ise 1611 yılında doğmuştur Evliya Çelebi'nin kendi doğumundan yaklaşık 300
yıl önceki bir olay hakkındaki görüşlerinin güvenilirliği yoruma açıktır



Karagöz sanatının Hindistandan batıya göç eden çingeneler yoluyla ya da
İspanya'dan göç eden Yahudiler yoluyla Anadolu'ya geldiğini söyleyenler de
çıkmıştır ancak bu tür görüşleri ortaya atanlar sağlam bir kanıt
gösterememektedirler



Karagöz ile Hacıvat'ın gerçekten yaşayıp yaşamadıkları ise hiçbir şekilde
ispat edilememiştir Bir dönem basında köşe yazarları Karagöz ve Hacıvat'ın
gerçek birer kişi mi yoksa bir hayal ürünü mü olduğu hakkında uzun süreli
yazılar yazmışlarsa da bu konu hiç bir zaman açıklık kazanamamıştır Bu
konuyla ilgili olarak Selim Nüzhet gerçek, Türk temâşası adlı kitabında
şöyle diyor "*Tarihlerde, karagözün yaşadığına veya yaşamadığına dair
kati hiç bir vesika olmadığına ve gördüğümüz veçhile mevcut malumatın indi
bir takım mülahazalardan ibaret bulunduğuna göre bir hükmü birlikte vermeye
çalışalım: Karagözün varlığını, yokluğunu hars noktai nazarından layık
olduğu ehemmiyetle düşünürsek onun fâni bir mevcut olmadığını kabul etmek
daha makul olur O şahsi yokluğuna rağmen remzî bir varlıkla asırlarca Türk
ruhunda, Türk vicdanında yaşamış mâşeri bir mevcuttur Böyle bir mevcut ise
tecelli sırrına mazhar olurken hakiki ferd gibi ete, kemiğe ve sinire muhtac
değildirBuddha, İsa hatta Şekspir gibi mâşerî mevcudların şahsı daima
münakaşa mevzuu olmuştur fakat bu yokluk iddiasından, bunların hiç birinin
kıymeti ve ehemmiyeti azalmamıştır Karagöz de renkli bir deve derisine
bürünerek tecessüm ettiği zaman hakikatten daha canlı bir hayal şeklindedir
Ezelî ve ebedî bir hüviyettir Türk, Karagözü bulmamış, almamış: onu
dehasından yaratmış ve ona kendi özünden ölmez bir can vermiştir Onu bir
fanî zannetmek, ona bir mezar düşünmek onu küçültmek, onu öldürmektir*"




Sahne arkası







İslam dünyasında bu oyuna zıll-i hayâl (hayal gölgesi), hayâl-el sitare
(perde hayâli) gibi adlar verilmiştirBazı islam tasavvufçularının
eserlerinde hayâl sahnesi Dünya'ya, insanlar ve diğer varlıklar perdedeki
geçici hayallere benzetilmiş,oyundaki hayaller nasıl perde arkasındaki
sanatçı tarafından oynatılıyorsa, evrendeki varlıkları da görünmeyen bir
yaratıcının hareket ettirdiği anlatılmıştır

16 yüzyılda hayâl oyununun yaygınlığını ve Osmanlı eğlence sanatlarının
başlıcalarından olduğunu gösteren pek çok belge vardır Şeyhülislam Ebussuut
Efendi'nin (1490-1574) hayâl oyununu ibret gözüyle seyretmenin cezayı
gerektirmeyeceği yolundaki fetvası bunların en önemlisidirEbussuut Efendi;

*Rayetu hayâl al-zılli ekbera ibrâtın
Limen huva fi ilmil-hakikatı râkı
Şuhusun ve eşbahun temerru ve tankadî
Vatefna serian vel-muhariku bakî*

(Gerçek biliminde yükselmek isteyenler için gölge oyununda büyük ibretler
olduğunu gördüm Kişiler, kalıplar gölge gibi gelip geçiyor ve çabucak yok
oluyor, onları oynatan ise durucu kalıyor) demiştir

17 yüzyılda belgeler daha da çoğalmaktadır Evliya Çelebi, Naima gibi
yerli yazarların eserlerinden ve o çağda İstanbul'da bulunmuş Avrupalıların
anı ve gezi kitaplarından öğrenildiğine göre ramazan ayında kahvehanelerde,
başka zamanlarda da evlenme, doğum, sünnet düğünü vs dolayısıyla saray,
konak ve evlerde yapılan şenliklerde oynatılan bu oyunlar Osmanlı toplumunun
belli başlı eğlencelerinden biriydi



19 yüzyılda da yine sarayın ve halk toplantılarının gözde eğlencelerinden
olan olduğunu yerli ve yabancı kaynaklardan öğreniyoruz Söz konusu yerli
kaynaklara göre, II Mahmut devrinde şehzadelerin sünnet düğününde geceleri
on bir ayrı yerde Karagöz oynatılmıştır Abdülaziz ve II Abdülhamit
devirlerinde bazı Karagöz sanatçıları Mızıkayı Hümayun himayesine
alınmışlardır Bu dönemde yetişen karagöz sanatçılarının kimisinin
tekkelerden (Şeyh Fehmi efendi, Müştak Baba), kimisinin medreseden
(Darphaneli Hafız efendi, Hafız Mehmet efendi) Kimisinin Enderundan
(Enderunlu Hakkı bey, Enderunlu Tevfik efendi), kimisinin katiplikten (Katip
Salih efendi), kimisinin cerrahlıktan (Cerrah Salih efendi), pek çoğunun da
esnaflıktan (Yorgancı Abdullah Efendi, Püskülcü Hüsnü Efendi, Kantarcı Hakkı
Efendi, Hamamcı Süleyman Efendi, Yemenici Andon Efendi, Çilingir Ohannes
Efendi) olduğu görülür



Esnek yapısı itibariyle doğaçlamaya ve güncel olayların işlenmesine son
derece açık olan Karagöz perdesi, zamanının en önemli toplumsal yergi
vasıtasıydı Halkın beğenmediği hükümet kararlarını eleştirdiği ve kamuoyunu
temsil ettiği dönemler vardır Osmanlı'nın son dönemlerinde Karagöz
sanatçıları devlet ileri gelenlerinden bazılarının hırsızlığını,
rüşvetçiliğini vs perdede canlandırdıkları için bu taşlamalar çok keskin
bulunmuş, oyunlar yasaklanmış, devlet ileri gelenlerinin perdeye
yansıtılmaları ağır cezalara bağlanmış, bu yasaklamalardan sonra Karagöz
sıradan, kaba saba bir güldürü durumuna düşmüştür 20 yüzyılın ilk
çeyreğinde bir süre daha yaşayan Karagöz, zaman içinde tiyatronun, sinemanın
daha sonra da televizyonun hayata girmesiyle tamamen etkisini kaybetmiştir
Ancak Karagöz oyunlarının etkisini kaybetmesindeki sebep sadece teknoloji
alanındaki gelişmeler olmamıştır 17 yüzyılda başlayan batılılaşma çabaları
yirminci yüzyılın başlarında etkisini göstermeye başlamış, geleneksel Türk
tiyatrosunun en önemli özelliği olan doğaçlama geleneği terkedilmiş bunun






yerini batı tiyatrolarında olduğu gibi yazılı metinler almıştır Yazılı
metne bağlı kalarak oynatılan Karagöz oyunları, yeni oyunlar yazılamadığı
için çağa ve insanların kültürel gelişimlerine ayak uyduramamış, eskiden
oynatılan oyunların aynısının tekrar tekrar perdeye getirilmesi insanların
ilgisini çekmez olmuştur Ancak doğaçlama geleneğine geri dönülmesi
durumunda Karagöz eskiden olduğu gibi saygın ve yaygın bir duruma
gelebilecektir, aksi takdirde önümüzdeki on yıllar içinde Karagöz sanatımız
tarih kitaplarının arasında kalıp yok olmaya mahkumdurNe yazık ki günümüzde
artık bir avuç gönüllü tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır

Umuyoruz ki devletimiz kültür politikalarını yeniden gözden geçirir ve
ölmek üzere olan Karagöz sanatımızın yaşaması için gerekli yasal
düzenlemeleri yapar

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Karagöz Ve Hacivat Oyunları Tarihçesi

Eski 06-09-2009   #2
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Karagöz Ve Hacivat Oyunları Tarihçesi



geleneksel tiyatrolarımızdan belkide en sevilenpaylaşım için teşekkürler sayın Şengül
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.