Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Kişisel Gelişim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
enerjinin, etkin, kullanımı, ruhsal, zanshin

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı I

Zanshin'i incelemek ve onu batı terbiye sistemleri ile yetiştirilmiş kimselere anlatabilmek amacıyla ve esas olarak da bir savaş sanatı veya bir sporla ilgili değil de tamamiyle ruhsal gelişmelerle ilgili olarak hazırlanan bu yazı ve araştırma Iaido esasları çerçevesindedir

Aşağıdaki anlatılar Iaido öğretmek amacıyla yapmayıp, ruhsal gelişmeleri hedef aldığı için okuyacak olan kimselerin de herhangi bir Uzak doğu savaş sanatı öğrencisi ya da bir Iaido öğrencisi olması gerekli değildir Hatta asıl hitap edilmek istenen kimseler Iaido öğrencileri değil, Savaş sanatlarıyla ilgisiz kimselerdir Buyüzden de kendimi, yazının başına Iaido hakkında bazı şeyler yazmak zorunda hissediyorum çünkü konunun Savaş sanatları ile ilgili olmayan kimseler tarafından anlaşılabilmesi için bu kişilerin Iaido'un ne olduğunun birazcık da olsa bilmeleri gerekiyor

Iaido nedir?

Iaido, Japonya'nın geleneksel kılıç kullanma sanatıdır Iaido isminin anlamında kılıcı çağırıştıran bir söz yoktur

"İ" kanjisi (japon harfi) "Durum" ya da "Varlık" anlamlarına gelir "Ai" Uyum, "Do" ise Yol anlamındadır

Tarihsel dönemlerde Iaido'ya, Iaijutsu denilirdi Günümüzde yerine göre iki ismin de kullanıldığı görülmekle beraber yaygın isin Iaido'dur "Jutsu" Sanat, beceri anlamında bir kelimedir Daha ziyade teknik ve fiziksel uygulama ve becerileri ifade eder "Do" ise en kaba çeviri ile "Yol" anlamına gelir Tabii bu düpedüz, üzerinde yürünen yolu anlatmaz Do terbiye sistemini, felsefi ve mistik yaklaşımları, ruhsal gelişmeyi ve bunların yanısıra bir çok farklı fakat benzer kavramı ifade eden bir kelimedir Türkçe'de tam olarak bilinip, anlaşılabilen bir kavram aranırsa Do kelimesini "Tarikat" ile eşanlamlı görebiliriz "Tarik" kelimesi de de tıpkı Do gibi, yol anlamına gelen bir kelimedir Tarikat, Yollar anlamına gelir Mistik ve felsefi anlamlar ve uygulamalarla birleştirilip kaynaştırılan bütün Japon "Do" sanatlarının terbiye sistemi ve kendi konularına yaklaşımları, eğitimleri be hatta çeşitli Ryu (Ekol)'ları olması tamamen, yurdumuzdaki bildiğimiz dinsel tarikatlarla aynıdır Şu fark vardır İslam tarikatları dinsel esaslıdır Do sanatları ise Savaş sanatları esaslı olmakla beraber Budist felsefe ve ruhsal gelişme ile yakın ilişkilidir Şayet ruhsal gelişme, konsantre ve benzeri açılardan ele alırsak Iaido öğrencilerinin kılıç savurması ile Mevlevi dervişlerinin fır fır dönmeleri arasında şekilsel olarak görünür farklılıktan başka hiç bir fark yoktur

Savaş sanatları genel olarak isimlerinden ve daha doğrusu isimlerinin, batı dillerine çevrilişlerindeki gelişi güzellikten dolayı yanlış anlaşılan ve arkalarındaki derin anlamları gözden kaçırılan şeylerdir Mesela Bir Kyu do için Okçuluk dersek bilinen okçuluğun Japon kıyafet ve Yaylarıyla yapılan şeklinden başka şey düşünülemez Ne çare ki, bu isimleri başka şekilde çevirebilmek de pek mümkün değildir Bu duruma bir örnek de çok bilinen "Karate" dir "Kara" Boş, "Te" el anlamındadır Karate "Boş el" olarak çevrilir ve basit şekilde silahsız, boş elle döğüş sanatı olarak anlaşılır ve anlatılır Halbuki buradaki "Kara" içinde hiç birşey olmayan boş bir eli veya kabı ifade etmez Buradaki boşluk, Zen'deki zihinsel boşluktur Bir ruhsal ve zihinsel durumu ifade eder Zen ve söz konusu boşluk durumundan aşağıda geniş şekilde bahsedilecektir Bu açıdan bakarsak Karate isminin Boş el şeklinde değil de "Boşluğun eli" ya da "Boşluğun elleri" şeklinde çevirmek çok daha uygun olur

Aynı şey Iaido ismi için geçerli değildir çünkü şükürler olsun ki, Iaido isminin saçma sapan şekillerde çevrilmesi pek mümkün değildir Bu ismi Türkçe'de anlamı olan bir şekle çevirmemiz gerekirse, Iaido: "Varoluşla uyum, bir oluş yolu" veya "Evrensel enerji ile birlik yolu" şeklinde çevrilebilir Iaijutsu ise tabii aynı şekilde "Varoluşla ya da Evrenin varlığı ile bir oluş veya uyumlu oluş sanatı" şeklinde çevrilir Derin felsefi anlamları olan çevirme gayretlerimizi bir yana bırakır da avam arasındaki anlayış ve çeviriye göre bakarsak, bazı kimseler Iaido'yu "Kılıç çekme sanatı" ya da aslında pek doğru sayılmasa da "Hızlı kılıç çekme sanatı" şeklinde de tarif ederlerse de Iaido kılıcı çekmekten başka bilinen bütün kesiş ve savunma tekniklerini, vücut ve ayak haraketlerini ihtiva eder ve bunların hepsi de kılıcı çekmek kadar önemlidir

Iaido çalışmlarının büyük bir kısmı bir eşle değil de, tek başına yapılır Birbirlerine kombine edilmiş değişik çekiş, kesiş, oturuş ve doğruluş, kalkış, ilerleme ya da savuşturma tekniklerinden oluşan bir çok haraket serisi Iaido'nun esasıdır Hayali bir rakiple karşılaşma olan bu serilere "Kata" veya "Waza" ismi verilir Öğrenci bu Kata'ları devamlı olarak tekrarlar Teknikleri giderek daha mükemmelleştirmeye çalışır İlk başlarda tam fakat şekilsel olarak öğrenilen Katalar giderek daha derinlik kazanırlar Bir Iaido öğrencisinin aynı Kata'yı yıllarca talim etmesi ve devamlı olarak daha da derinlik kazanması mümkündür Kata çalışması yapan yetişkin bir Iaido öğrencisinin yaptığı haraketleri gerçekten yaşaması, konsantresini daima koruması, bir savaşı yaşaması ve ruhsal enerjisini açığa çıkartması gerekir Haraketlerin büyük bir kesinlikle ve düzgün şekilde yapması şarttır Her Iaido ekolünde on veya oniki katadan oluşan eşli çalışma yani iki kişinin karşılıklı olarak yaptığı kata serileri de vardır

Iaido'da da diğer bir çok Japon kökenli savaş sanatı gibi değişik Ryu'lar yani değişik ekoller vardır Her ekolün ya da Ryu'nun kendi anlayışına göre bir çok ufaklı büyüklü teknik farklılığı olabilir Kataları oluşturan haraketlerin sıralaması faklı olabilir fakat temel haraketler pek fazla değişik değildir Başka bir ifade ile teknik hep aynıdır fakat yorumlama farklıdır Burada örnek olarak dünya dinlerini kulanabiliriz Mesela, Iaido'yu bir din olarak kabul edersek, Ryu'ları o dinin değişik mezhepleri, Ryu'ların kendi içindeki ustaların, kendi aralarındaki yorum farklılıklarını da aynı mezhebin tarikatları olarak kabul edilebilir

Iaido için bir savaş sanatı ya da bir spor demek pek kolay birşey değildir Iaido eski günlerde bir savaş sanatıydı fakat günümüzde savaş sanatı olarak fazla bir değeri olmayabilir Iaido günümüzde bir savaş sanatı olarak ancak bir şekilde faydalı olabilir ki, o da askeri okullarda ya da Polis okullarında resmi bir uygulama olarak kabul edilirse ve tabii hakkı tam olarak verilerek talim edilirse, kişinin öz disiplin kazanmasına, daha sakin bir ruhsal yapı elde etmesine, beklenmedik durumlarda çabuk ve doğru tepki göstermesine, sezgilerinin gelişmesinde ve benzeri şeylerde faydalı olabilir

Iaido'yu bir spor olarak görmeye çalışırsak, bu sefer de onun tam bir spor olmadığını farkedebiliriz Tabii ki, bedensel aktivite ile uygulanan herşey bir spor olabilir ve Iaido da diğer sporlar gibi kendi adele gurubunu geliştirir, insanı terletir fakat bu genel yapının haricinde düşünsel yapısı ve fiziksel gelişme kadar ruhsal enerjiye de gerek duyması onu alışılmış spor anlayışının dışına çıkartır

Iaido'yu, son elli yıl içinde diğer savaş sanatlarının yozlaşmış yani batılılaşmış hali ile, bir döğüş sanatı olarak görebilmek de pek mümkün değildir çünkü aklıbaşında hiç kimse "Belki birisi ile kavga ederim" düşüncesi ile sırtına bir metreden uzun bir kılıç alıp sokağa çıkmaz Ayrıca Iaido'yu bir döğüş sanatı olarak görmek isteyen kimselere söylenecek bir tek şey vardır Kılıç tehlikeli ve kesici, öldürücü bir araçtır Şayet birisini kesmek için kılıç kullanmayı düşünen birisi varsa o kimsenin gidip bir tabanca alması hem daha ucuz, hem daha kolaydır Ayrıca yıllar süren talimlere ve bazıları da ağrılı sızılı yorgunluklara sebep olan çalışmalara da gerek kalmaz Aslında bu nasihat Karate, Tae kwon do, Kung fu, Judo ve akla gelen her savaş sanatını bir döğüş aracı olarak gören herkese söylenebilir

Burada güzel bir deyişten yapmam gerekmektedir Modern Judo'nun kurucusu olan Üstat Jigaro Kano demiştir ki, "İnsanın başka bir insanı yenmesi onun kendi gücünü gösterir İnsnın kendisini yenmesi Judo'nun gücünü gösterir" Bu sözü Iaido'ya uyarlayarak değiştirmemin Jigaro Kano'ya karşı saygısızlık sayılmamasını umarak şöyle söyleyebilirim "İnsanın başka bir insanı kesmesi onun kendi gücünü gösterir fakat insanın kendi ruhunu kesebilmesi Iaido'nun gücünü gösterir" Dikkat edilire görülür ki, burada insanın kendisini yenmesinden veya kesmesinden değil, kendi ruhunu kesebilmesinden söz ediliyor Bunu açıklaması aşağıdaki "Niçin Iaido çalışırız" başlıklı bölümde görülecektir

Niçin Iaido çalışırız?

Iaido hakkında kitap ya da makaleler yazan her Iaido ustasının sonunda bir gün mutlaka birşeyler yazdığı bir noktaya geldik Bu neredeyse gelenekselleşmiş duruma uymaktan kaçmanın yolu yok Herne kadar kendimi bir Iaido ustası hatta yetişmiş bir Iaido öğrencisi olarak ve hatta Iaido'yu anlamış birisi olarak dahi görmesem bile ben de, madem yukardaki kadarını yazdım o zaman, ustaların kaçamadıkları konu hakkında birşeyler anlatmak zorundayım

Yukarda Iaido'nun bir savaş sanatı yani bir askeri uygulama olarak günümüzde fazla bir değer taşımadığından bahsettik Ayrıca onun spor olarak (En azından bütünüyle spor olarak) kabul edilmesinin zor olduğu ve döğüş yöntemi olarak düşünülemeyeceğini söyledik O zaman Iaido çalışılmasının sebebi nedir ve nasıl bir pratik faydası vardır? Iaido geleneksel Japon Savaş sanatıdır Japon geleneği ise onu yaşatmak ve öğrenmek Japonların işi Bizler ya da dünyanın heryerinde Iaido çalışan kimseler Japon geleneklerinin yaşatılmasna çok mu meraklıyız? Kaldı ki biz, kendi geleneklerini bile unutmaya meyilli bir milletiz Yoksa küçük çocukların sokak aralarında kovboyculuk yeya korsancılık oynamaları gibi, Iaido öğrencileri de Samuraicilik mi oynuyorlar?

Tabii ki, Iaido çalışmak için çok akılcı nedenler vardır Bu nedenleri en belirsizlerinden başlayıp gittikçe daha ciddiye inerek aşağıdaki gibi sıralayabiliriz

Iaido çalışmaları değişik ve karizmatik birşeyler yapmak isteyen ve Savaş sanatlarından olmasa bile Uzak doğu kültüründen hoşlanan kimselere cazip gelebilir Bu gibi kimseler hem hoşlandıkları ambians içinde yaşayabilirler hem de mesela Karate veya Judo gibi sanatlarda olduğu gibi hiç kimse ile döğüşmek ya da boğuşmak, eklemlerini acıtmak veya kemiklerini zedelemek zorunda kalmazlar Özet olarak Iaido Savaş sanatlarına meraklı olmayan hatta bu gibi şeylerden özellikle hoşlanmayan kimselerin de ilgisini çekebilir

Bazı kimseler de Bıçak ve Kılıç gibi kesici ve delici aletlerden hoşlanırlar İçinde kriminal bir yapı olmadan ya da başka bir ifade ile insan kesmeye, kan dökmeye meraklı bir psikopat olmadan da Kılıç ve benzeri şeylerden hoşlanan, bu gibi şeyleri toplayan, duvarına asan bir sürü insan vardır Bu gibi kimselere Kendo ya da Batı Eskirim'i yapıp, birileri ile kılıç döğüşü yapmak çekici gelmeyebilir fakat Iaido hem böyle değildir hem de dışardan bakınca son derece asil bir görünüm sergiler

Eskiden herhangi bir Uzak doğu savaş sanatı ile ilgilenmiş ya da hala ilgilenmekte olan kimseler de Iaido'yu çekici bulabilirler Kendo yapan hemen hemen herkes de az ya da çok Iaido öğrenir Şunu söylemek mümkündür ki, "Her Iaido öğrencisi Kendo çalışmaz fakat her Kendo öğrencisi Iaido çalışır" Kendo özellikle batıya yayıldıktan sonra kılıç döğüşü olma niteliğini kaybedip, eskirim benzeri bir spor halini almıştır Bambu kılıçlar kullanan Kendocular kafa, el, önkol ve göğüs koruyucuları kuşanmış olarak birbirlerinin ellerine, bileklerine, vücutlarına ve kafalarına dokunarak puan alıp, maç kazanmaya çalışırlar Amaç maç kazanmak ve puan almak olunca da kılıç teknikleri git gide kısırlaşır ve hedefler de sınırlanır Hiç Iaido çalışmamış olan bir Kendocu ne derece yüksek dereceli olursa olsun kılıç tekniğine yabancı birisidir Buyüzden Japon Kendo Federasyonu bir seri Iaido katası (ZNKR Zen Nippon Kendo Renmei Iaido Kata ya da Seitei kata) hazırlayarak Kendocuların, tekniği yaşatabilmeleri için, bunların bilinmesini şart koşmuştur

Buraya kadar ne tür kimselerin Iaido'yu çekici bulduklarını ya da ne gibi sebeplerle Iaido çalışıldığını kısmen gördük Fakat Iaido çalışılmasının gerçek gerekliliği ve öğrencilerine gerçek kazandırdıkları bunlar değildir Iaido ile gerçekten ilgilenilmesinin iki ana sebebi vardır Aslında bunların ikisi de aynı noktada buluşurlar fakat daha iyi anlayabilmek için iki ayrı nedenmiş gibi inceliyoruz

Iaido bir Savaş sanatı, bir döğüş yöntemi, bir spordan fazla olarak bir yaşam tarzıdır Yukarda sayılan nedenlerin hangisi için olursa olsun, Iaido yapmaya başlayan ve bir süre devam eden, benimseyen her kimse zamanla bu noktaya gelir Bu noktaya gelip, Iaido'yu anlayamazsa zaten o kimse ya devam etmez ya da sanki tenis veya binicilik klübüne gider gibi arada bir uğrar ki, bunun da hiç bir sakıncası yoktur Isteyen bu şekilde de devam edebilir Belli bir noktayı aşıp, Iaido ile bütünleşebilen ya da içine giren kimseler ise hayatlarını Iaido ve Iaido prensipleri ile sürdürmeye başlayabilirler Iaido ile birlikte yaşamak içinse, elde kılıç olması gerekli değildir Gereken felsefeyi edinen ve ruhsl enerjilerini geliştiren bir kimse bunu hayatın her açısında olumlu bir ruhsal durum ve enerji olarak kullanabilirler Iaido fiziksel disiplin sağlar Bir çok tiyato oyuncusu sadece normal yürüyüşlerini daha zarif, daha kıvrak hale getirmek için Eskirim çalışırlar Iaido da bunun gibi zarif bir beden ifadesi, omurgaya dik bir duruş, fiziksel disiplin, oturup kalkma zerafeti kazandırır Kişi bunu bir defa elde edince hayat boyu yanında taşır Bunun dışında nefes kontrolü, adele esnekliği gibi şeyleri de sağlar Burada yazılanlar Iaido'nun reklamı değil onun neden yapılmak istenmesi gerektiğinin cevabıdır

Bunlardan sonra da asıl Iaido'nun altında yatan güç gelir Bu da onun felsefi yanı, Evrensel enerji ile bütünleşmesi ve bütünleştirmesidir Hakkıyla talim edilirse Iaido, Aktif bir Yoga'dır (Yoga, hangiekol olursa olsun pasif bir uygulamadır Bu ifade sadece fiziksel esneklik ve haraketlere dayanan Hatha Yoga için de geçerlidir Ayrıca burada fiziksel aktiviteden değil, zihinsel bir durumdan bahsetmekteyiz Aktif Yoga tarifi, Iaido'nun hiç bir Yoga ekolünün olmadığı bir durumda olduğunu ifade etmek için kullanılmıştır Bu konu aşağıdaki sayfalardaki "Zihnin Etkin ve edilgen durumları" ara başlıklı kısımda ele alınacaktır) Zen meditasyon'u ve Zihinsel gücü içinde taşır ki, bu yazının asıl bütünü olan aşağıdaki kısımların amacı da Iaido'nun sadece bu yanını incelemektir Iaido çalışan kimse başka kimseleri değil aslında kendi ruhunu keserek, bir terzinin kumaşı biçmesi gibi biçip şekillendirir Zamanla kendi ruhu da elindeki çelik (Ya da herhangi bir metal) kılıcı gibi olur Ruh ve kılıç bütünleşmesi aşağıda görülecek olan "Neden kılıç samuri'nin ruhudur" başlıklı bölümde detaylı olarak incelenecektir Ruhsal güçleri uyanır Hem Yoga ya da Budizm ekolleri gibi ruhsal dinginliğe ulaşır, hem de bu tür çalışmalarda olmayan bir sonuca ulaşarak enerjisini etkin, aktif bir biçimde kullanmayı öğrenir Hem bedensel, Hem zihinsel hem de spiritüel terbiyeye ulaşır Kişi kendi ruhunu keserek şekillendirirken komplekslerinden arınabilir, hayata daha iyimser ve cesur bakar, daha olumlu bir kişilik halini alır fakat paradokslarla dolu olan Iaido'nun başka bir paradoksu da buradadır ki, kişi isterse daha saldırgan ve savaşçı da olabilir

ZANSHIN

Iaido ve benzeri bir çok Uzak Doğu ve daha doğru bir ifade ile Japon kaynaklı savaş sanatı ile ilgilenen bir kimse, ilgisi ister pratik olarak o sanatı talim etme seviyesinde olsun isterse sadece entellektüel bir inceleme içinde olsun bir noktada mutlaka kendisine son derece esrarengiz görünen bir isimle karşılaşır "Zanshin" Aslında batılılar bunun fazla üzerinde durmazlar Hatta bir çok kişi Zanshin kavramını şöyle böyle anlar ve gerisine aldırmaz Batılıların bir çoğu söz konusu Savaş sanatlarını bir döğüş yöntemi veya marjinal bir spor olark kabul ederler ve işin ruhsal yanıyla da pek ilgilenmezler Bir kısım batı insanıysa Bu sanatları ruhsal bir gelişim yolu olarak kabul eder ve bu açıdan talim ederler Buna en iyi örnek Tai Chi'dir (Bununla beraber aşağıda daha detaylı olarak inceleyeceğimiz gibi, Tai Chi'de Zanshin yoktur) Iaido, Kendo, Karate, Kyudo ve Zanshin'le direk ilgili diğer savaş sanatlarını talim edenlerin bir çoğu ise Zanshin'i pek anlamazlar fakat anladıklarını zannederler Aslında belki de bu insanların bir çoğu Zanshin'i tam olarak anlatabilecek gibi bir bütün olarak anlayıp, anlatamazlar fakat içsel olarak gerçekten anlayıp, algılayıp, uyguluyor olabilirler Burada konumuz batılıların Zanshini nasıl ve ne kadar anladıkları değil, Zanshin'in ne olduğu ve daha çok da neden alaşılamadığı ya da kelimelere dökerek anlatılacak şekilde anlaşılamadığıdır

Ana konumuz, hedefimiz ve amacımız Iaido olduğu için diğer savaş sanatlrına pek fazla eğilmeden Zanshin konusunu ilk anda Iaido üzerinden ele alıyoruz Doğulu ya da batılı değişik ustalar zaman zaman Zanshin hakkında birşeyler yazmışlar ve onu açıklamaya çalışmışlardır Bu yazılanların ya da genele anlatılanların hemen hemen hepsinin yetersiz kaldığını ya da Batı'ya, dolayısıyla da batı dünyasından bize yetersiz yansıdığını görüyoruz Bazı Iaido ustalarının kitaplarında ve değişik dergilerde ya da Internette yayınlanan yazılarında Zanshin'den hiç bahsedilmediğini, Iaido'nun sadece şekilsel olarak ele alındığını görüyoruz Aslında dünyada Iaido hakkında batı dillerinde yayınlanmış fazla sayıda kitap da yok Web sayfalarında da konunun felsefi yanlarına eğilmek yerine daha ziyade bir, iki Waza'nın resimlendiğini ve tekniklerin fiziksel yanlarının incelendiğini görüyoruz Mesela Iaido hakkında hazırlanmış olan en detaylı kitaplardan biri, Nicklaus Suino tarafından yazılan "The Art of Japanese Swordmanship" isimli kitaptır Eishin Ryu ekolünün el kitabı gibi olan bu kitap mevcut bütün Waza ya da Kata'ları (Tabii sadece Eishin Ryu'daki kataları) bir bir vermekte, her haraketi şematik olarak anlatmaktadır Eishin Ryu sistemini pratik olarak bir dojo'da çalışmış, öğrenmiş olan bir kimse için mükemmel bir el kitabı ya da hatırlama kitabıdır fakat içinde Iaido'nun ruhsal yanlarını anlatan pek birşey bulunmaz

Bazı Ustalar da belki de Iaido'nun olan bir şeyini unutmuş olmamak için Zanshin'den bahsetmek gereğini duyarlar Zanshin konusunu anlatıp, izah etmeye çalışan ustaların yazı ve anlatıları ana anlatı ve fikir olarak hemen hemen daima birbirinin aynıdır Konuyu daha fazla derinleştirmeden önce, bunlara bir örnek olarak Masayaki Shimabukuro'nun anlatımını özet olarak görmemizde fayda vardır

-Savaşçı Ruhu -

Zanshin kelimesi birebir tercüme edilirse "Kalan ruh" veya "Artakalan ruh" şeklinde çevrilebilir denilmektedir Fakat genellikle şu şekilde açıklanmaktadır "Ruhunu rakibinin üzerinde yoğunlaşmış olarak bırakmak" Bu ifadelerin hiçbirisi Zanshin'i tam olarak açıklayamaz fakat onu açıklayabilmenin kolay bir yolu da yoktur Basit bir anlatımla Zanshin, zihinsel bir durumdur Sadece deneylerle anlaşılabilir ve bir defa anlaşılınca doğru izahla açıklanabilir



Bir batılıya Zanshin kavramını anlatabilmek için "Savaşçı ruhu" ifadesi kolay bir anlatım olabilir Zanshin, Savaş ruhu'nun dışarıya projekte edilişidir Rakibin hücumuna cevap vermek ve hemen ardından korku ve endişenin olmadığı sakin bir duruma girmek mental ve fiziksel hızlılık gerektirir Zanshin mümkün olan bütün kavgacılık ruhu ile sakin zihin durumunun kombinesi olan ve kendi kendisiyle çelişkili olan bir durumdur

Iaijutsu tekniklerinin talim edilişi sırasında, Kokyu temizleyici nefesleri yapılmaya başlarken Zanshin uyanır Bu an, gerçek hayattaki bir tehdit altında kalındığı anla uyumludur Zihnin bu derin durumu Çekiş ve yatay kesiş, Aşağıya kesiş, Kılıçtan kan silkelemek ve hatta kılıcı kına koymak ( Nukitsuki, Kirioroshi, Chiburi ve hatta Noto) sırasında sürdürülecektir

Noto (Kılıcı kına koymak), Zanshin'in bırakılması için çok kritik bir andır Hemen hemen herkes için, kılıcı çekerken, bir vuruşu veya kesişi bloke ederken kavga ruhunu devam ettirmek çok tabii bir durumdur Fakat bir savaşçı için en yaralanılabilir anlardan birisi de savaşın bittiği ve kılıcın kına koyulduğu andır Bu an, yaralı bir rakibin, Noto'nun orta noktasında, tam Kılıcın ucu (Kissaki) kına girince, son bir gayretle saldırması için en uygun andır Tam bu noktada iken kuvvetli ve etkili bir çekiş yapılamaz Noto'yu tamamlamaya ve yeniden çekiş yapabilmeye zaman yoktur Buyüzden Kan silkeleme (Chuburi) ve kılıcın kına geri koyuluşu (Noto) anları, Zanshin'in en güçlü olması gereken anlardır

Noto yapılırken, Kabza bariyerinin (Tsuba) sol ele temas ettiği anda Zanshin duygusu çok güçlü olmalıdır çünkü kılıç hala tam olarak Kında (Saya) değildir Tsuba, Saya'ya tam olarak intibak edip,Habaki, Kouguchi'ye sıkısıkıya oturmadan Kılıç kına girmiş sayılamaz Sonuç olarak, sağ el Kabza dibine (Tsukagashira) kaydırılana kadar (Sağ elin, kılıç kına tamamen yerleştirildikten sonra kabzayı bırakıp, kabza dibine kaydırılması Eishin Ryu ekolüne has sembolik bir el jestidir) Zanshin devam ettirilmelidir

Rakip safdışı bırakıldıktan sonra Zanshin'e çok fazla dikkat ayrılır Bundan dolayı da pekçok kişi Zanshin hakkında yanlış fikir edinir "Kalan ruh" çevirisi ile Zanshin'in sadece kavgadan sonra kalan savaş ruhunu gösterdiği zannedilir Zanshin Kan silkeleme sırasında (Chiburi) ve kılıcın kına sokulmasında (Noto) çok dikkate değerdir ki, bunlar da aslında savaş sonrasıdır, halbuki Zanshin tekniğin başladığı anda var olmalıdır

Söz konusu zihinsel durumu tarif için basit bir yol yoktur ve o ancak devamlı çalışılarak var edilir Eski Samuri'ler için Zanshin'i talim etmek kolaydı çünkü onların çalışmalarında çok gerçekçi olan imkanlar vardı Modern Samuri'ler için ise, Zanshin'i geliştirebilmek için önce biraz imajinasyon geliştirmek gerekir Visualizasyon bir çok kişinin Savaşçı ruhunu talim edebilmesine ve geliştirebilmesine yardımcı olabilir Iaijutsu teknikleri çalışılırken bir rakiple yüzyüze olunduğunu imajine etmekle gereken mental duruma daha rahat girilir

Zanshin hakkındaki son şey de şudur O, Iaijutsu'num her açısının altında yatar Bütün fiziksel tekniklerin arkasındaki itici güçtür

Yukardaki anlatım dikkatle gözden geçirildiği takdirde fark edilir ki, Zanshin sadece dış açıdan anlatılmış ve sadece, "Zanshin diye bir şey vardır" denilmiştir Bunun dışında Zanshin gerçekten nedir, Nasıl kullanılır, Ne şekilde geliştirilir? gibi sorulara hiç dokunulmamıştır Shimabukuro'nun yukardaki açıklamasına benzer açıklamalardan dolayı da, Iaido ile ilgisi olan ya da olmayan kimselerin kafasında, aşağıdaki yanlış düşünceler uyanır

"Zanshin insanın bir tür bir ruhsal durumudur Öyle bir şeydir ki, kişi kendi bilinci, isteği ve konsantresi ile kendisini o duruma sokar Bir tür rol oynar ve kendi kendisini de oynadığı role inandırır Kişi konsantre olur, bütün dikkatini rakibinin üzerinde yoğunlaştırır, rakibinden başka herşeyle zihinsel ve hatta görsel ilgisini keser Kendisini, rakibini keseceğine inandırır Bir dreceye kadar ilkel ve yırtıcı güdülerini uyandırır Bu konsantre durumunu da gerçek bir rakiple çarpışma ya da tek başına yapılan Kata bitene kadar muhafaza eder Bu arada yüzünü de ezip, büzerek kararlı ve korkunç bir döğüşçü yüz görünümü takınır Başka bir ifade ile savaş içindeki bir savaşçının yüz ifadesinin taklidini yapar ama yaparken kendisini de yaptığı taklide inandırır Tabii bu durumda onun kararlı ve sert yüz ifadesi rakibinin motivasyonunu bozarak onu sindirir Ayrıca rakibin hücum ve karşı hücumları dikkat altında tutulur"

Yukardaki ifade aslıda tamamiyle yanlıştır Çünkü Zanshin, oynan bir rol, kendi kendini birşeye inandırmak, sadece dikkatini rakibin üzerine toplamak ve yüzünü buruşturmak değildir O, neredeyse maddesel olan bir gerçektir En doğru ifade ile Zanshin'in tarfifi aşağıdaki gibidir

"Zanshin, savaşçı ruhu (Haleti ruhiyesi) veya Savaş ruhu değildir Zanshin psikolojik değil ruhsaldır Zanshin tam olarak kişinin ruhsal enerjisinin rakibi bir zarf gibi kapladığı, içine aldığı, bir durum, bir ruhsal enerjinin kullanım şeklidir İki savaşçı karşılaşınca önce onların Zanshin'leri kapışır ve birisi bastırılınca enerji alanı rakibin zihinsel aktivitesini dumura uğratır, onu bir miktar fiziksel uyuşukluğa ya da şaşkın veya sarsak fiziksel duruma sokar Zanshin rakibin, fiziksel bedeni gibi ruhsal enerjisini de aynı zarfın içine alarak bastırmak, kısıtlamak, haraket edemez hale getirmektir"

Pekiyi bu ruhsal enerji sözü ile ne kastetmekteyiz? Bu enerji Sadece Iaido'ya has bir şeymidir? Nasıl uyandırılır ve nasıl geliştirilir? Sadece Japonya'ya has bir ruhsal yapımıdır Batı dünyası ve Orta dünya yani bizim ülkemizin de içinde olduğu Orta doğu, bu enerjiden haberdarmıdır? Bütün bu sorulara cevap verebilmek için konuyu Iaido'dan biraz uzaklaştırarak ilk bakışta Iaido'ya ve Zanshin kavramına yabancı zannedilecek bazı şeyleri incelememiz gerekmektedir

Aşağıdaki konular hem ilgisiz, hem gereksiz ve hem de çok uzun görülebilir fakat Chi, Ki, Tai Chi, Zen Budizim ve benzeri bir çok şey iyice anlaşılmadan zihnin edilgen hali tam olarak anlaşılamaz Zihnin edilgen hali hakkında tam bir fikir sahibi olunmadan, Zihnin etkin hali bilinemez Zihnin etkin hali bilinmeden de Zanshin anlaşılamaz Ayrıca Iaido'nun, Zihnin etkin ve edilgen durumlarını nasıl kullandığı anlatılamaz

Aşağıdaki bölümlere geçmeden önce söylenmesi gereken son şey de şudur: Yukarda görülen, Üstad Shimabukuro'nun Zanshin tarifi eleştirmek için ele alınmadı Usta'nın yanlış fikirler verdiği ya da konuya tam olarak hakim olmadağı da vurgulanmak istenmedi Burada anlatılmak istenen şey sadece, zannımıza göre, batı dillerine Zanshi'i anlaşılır şekilde çevirmenin zorluğu ve daha da önemlisi konunun karmaşıklığı, uzunluğu, anlayabilmek için daha pek çok şeyin bilinmesinin gerekmesi gibi şeylerden dolayı Zanshin hakkında bazı şeyler söylemeye çalışan ustaların fazla derine inmeye gerek görmedikleridir

KI VEYA CHI

Hem Zanshin'i tam olarak anlamak, hem de en azından neyin içinde olup, ne olmadığını anlayabilmek için Chi veya Ki sözünün ifade ettiği kavramı anlayabilmemiz gerekir Chi ve Ki kelimeleri aslında aynı şeyi anlatırlar Chi eski Çince, Ki Japonca'dır Burada ikisinin birden kullanılmasının sebebi her iki kelimenin de dünyada çok yaygın olmasıdır Türkiye'de bile Chi'yi bilip, Ki'yi hiç duymamış, Ki'yi bilip, Chi'yi hiç duymamış insanlar vardır Kelimenin ya da daha doğru bir ifade ile ismin özgün şekli Çince Chi'dir Zen Budizm, Kung Fu ekolleri, spiritüel felsefeler Çin'den, Japonya'ya geçtikten sonra zamanla Japon'ların telaffuzlarına uyarak Chi sözü değişti Bu durum tıpkı Farsça "Merdübaan" kelimesinin, Türkçe'ye geçtikten sonra "Merdiven" şeklini alması gibi bir durumdur

Chi, Evren'in her yanını dolduran enerjidir Herşeyle diğer herşey arasında Chi vardır Uzay boşluğu da boşluk değildir Aslında Chi ile doludur Yıldızlar ve galaksiler arasında da Chi vardır Elimizin parmakları arasında, çevremizde hatta ciğerlerimizde Chi vardır Chi evrensel enerjidir, aynı zamanda evrenin kendisidir Burada "Evren" derken sadece bildiğimiz evreni de kastetmiyoruz Var olduğu iddia edilen değişik boyutlarıyla bütün alemleri kastediyoruz Chi hayattır ve hayatı sürdüren enerjidir Onun kendisine has bir zeka ve bilinci de vardır fakat bu zeka ve bilinç bizim algılama sınırlarımızın ötesindedir Kendisine has bir durumdur Hayatımızı sürdürürken evrensel uyuma ters düşmemek, daha gelişmiş bir varlık olabilmek ve üstün bilince ulaşabilmek için Chi ile ve onun devamlı olarak devinen akımlarıyla uyum içinde yaşamalıyız Taoist felsefe ve yaşam biçiminin özü tamamen Chi ve yukarda bahsedildiği gibi Chi ile uyumlu olmak üzerine kuruludur Taoist felsefenin tam olarak ele alınması, anlatılması buradaki konumuzun dışındadır ve zaten bu çok uzun bir konudur fakat konumuzun gereği kadarını da, yarım yamalak bile olsa, ele almak da gereklidir

Taoizm çok çok eski bir felsefedir Burada felsefe sözü tabii ki, hafif kalmaktadır Taoizm hayatın tamamına etki yapan bir yaşam biçimidir fakat burada anlatım kolaylığı için felsefe deyip geçmeyi daha uygun buluyoruz Taoizmin ilk ortaya çıkış şekli bir sürü efsaneye konu olmuştur dolayısıyla onun gerçek kökeni ve geçirdiği aşamalar hakkında gerçeğe yakın birşeyler söylememiz mümkün değil Bilinen en kesin şeyler, onun çok çok eski olduğu, Konfiçyüs'ün de Taoizmin bazı açıları ile ilgilendiğidir Hatta Konfiçyüs, Taoist felsefenin bir ürünü olan ya da Taoizm ile kaynaşıp, onun bir parçası gibi görünen Yi King (Ya da I Ching) için de bir seri yorum yazmıştır Daha sonraki dönemlerde bir imparator Taoizmi ve kendisinden önceki bütün felsefi ekolleri yasakladı ve Taoist rahipler sıkı takibat altında tutuldular Ele geçirilebilen bütün Taoist tekstler imha edildiler ve Yi King sadece Konfiçyüs'e duyulan saygı yüzünden bu katliamdan kurtuldu

Tekrar Chi kavramına dönersek, Chi, Taoizmin bir ürünü değildir Tersine Taoizm Chi ile uyumlu olmak adına kurulu bir felsefe, din, mezhep, tarikat ve/veya yaşam biçimidir Chi'yi duyabilmek, onun içinde onunla uyumlu olabilmek için tasarlanmış ve zamanla gittikçe gelişmiş bir çok pratik etme yöntemi de vardır Aslında hemen hemen herşey Chi ile bütünleşmek amacıyla kullanılabilir Seks, yemek yemek, yürümek hemen herşey zihinsel boşluk sağlamak ve Chi'yi önce idrak edebilmek, sonra onu istek doğrultusunda kullanabilmek fakat aynı zamanda ve aslında onun istek ve doğrultusunda yaşamak için kullanılabilir Mesela chi ile bütünleşmek için bir tür meditasyon yaptığımızı düşünelim Zihinsel boşluğu sağlamaya çalışarak bir masaya oturuyoruz Önümüze bir tabaka beyaz kağıt koyup, elimize de bir kalem alıyoruz Düz beyaz kağıdın üzerine boydan boya birbirine paralel çizgiler çizmeye başlıyoruz Kesin ve düşünmeden yapılan haraketlerle çizilen çizgilerin tam olarak, sanki bir cetvelle çizilmiş gibi düz olmaları istenmektedir Zihin gerçekten boşalınca ve yapılan iş düşünülmeden yapılmaya başlayınca istenilen düzlükte çizgiler ortaya çıkmaya başlar İşte bu durumda Chi akımlarıyla uyumlu davranılmaya başlanılmış demektir Çizgiyi çizen ve tabii kolumuzu kağıt üzerinde haraket ettiren şey bizim bilinç ve komutlarımız değil, Chi akımıdır

Burada hemen belirtmek gerekir ki, yukarda anlatılan çizgi çizme yöntemi bilinen bir çalışma tarifi, tavsiye ettiğimiz bir yöntem değildir Bu sadece konuya örnek verebilmek için hemen uydurulmuş bir anlatımdır Fakat gene de belirtmek gerekir ki, bir fırçanın yaptığı şekil, bir kalemin çizdiği düz çizgiler, bir vazoya düşünmeden, konsantre halinde yerleştirilerek artistik bir tasarım oluşturan çiçekler, bir müzik aleti ile, herhangi bir notaya bağlı olmadan irticali olarak yapılan empravizasyon ya da bizdeki ismiyle taksim, ve bir kılıcın rakibi kesmesi aynı şeydir Şekilsel olarak arada büyük farklılıklar olabilir fakat öz aynıdır Başka bir anlatımla, Shaolin rahiplerinin bakır bir gonga yıllarca tek bir teknik kullanarak yumruk atmaları, ya da Kung Fu yapmaları ile bizdeki Mevlevi dervişlerinin Sema ayinlerinde fırfır dönmeleri ya da Tibet rahiplerinin dua değirmelerini döndürerek mantra söylemeleri aynı amaca hizmet eden, aynı çalışmadır Hiç bir farklılık yoktur

Alıntı Yaparak Cevapla

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



Tai Chi


Tai Chi son yıllarda batıda da oldukça yaygınlaşmış bir Chi ile uyumlu olma sanatıdır Şekilsel olarak bir döğüş tekniğine benzer Aslında bir döğüş tekniği denilemez Bir Savaş sanatı hiç değildir Fakat haraketler tekmeler, yumruklar, savuşturmalar, ve benzeri faktörler döğüş teknikleridir Hemen belirtmek gerekir ki, bir Tai Chi öğrencisi istediği takdirde tabii ki, Tai Chi'yi bir döğüş yöntemi olarak mükemmelen kullanabilir fakat burada amacımız Tai Chi'nin döğüş sanatı olup, olmadığı ve ne derece kullanılışlı olduğu değil, onun gerçek uygulanma amacıdır Tai Chi tek başına ya da gurup halinde çalışılabilir Ama kişisel fikrime göre Tıpkı Müslümanlıkta kılınan namazların camiide ve gurup halinde kılınmasının daha makbul olması gibi Tai Chi'nin de gurup halinde yapılmasının ayrı bir lezzeti vardır Haraketlerin uygulanma amacı Chi ile bütünleşmektir Zihin boşaltılır, Haraketler akıcı bir şekilde, kesintisiz olarak ve yavaş yavaş, kendini sıkmadan veya adeleler zorlanmadan yapılır


Tai Chi haraketlerinin birleşmesinden uzunca bir Kata oluşur Tabii burada Kata sözü, yukarda, Iaido konusunun gözden geçirilişi sırasında kullanıldığı ve ne olduğu kısmen açıklandığı için kullanıldı Kata Japonca bir kelimedir ve Tai Chi kalıbının ismi değildir Tai Chi'de yapılan kalıbın en iyi ismi de zaten "Kalıp"tır Batı dillerindeki Tai Chi dökümanlarının hemen hemen hepsinde isim ingilizce "Form: Şekil, Kalıp" şeklindedir Tai Chi katası yapılırken Chi ile bütünleşilir Chi'nin akımları, dalgalanmaları ve dostluğu hissedilir Kişi iyi şekilde konsantre olup, bu akımları gerçekten hissederek yaşamaya başlayınca artık haraketleri yapan o değildir Onu haraket ettiren Chi'nin gücüdür Yumruk atarken eli iten, vücudu döndüren, zıplatan, yer değiştiren Chi'dir


Yukarda da belirtildiği gibi Tai Chi çalışması tek olarak yapılabilir fakat onun gurup halinde yapılması ve Chi'nin gurupça hissedilmesi muhteşem bir duygudur İnsan bunun içinde bir süre yaşadıktan sonra hissedilen titreşimlerin ve duyguların tiryakisi olabilir Burada psikolojik bir sanrı söz konusu değildir Anlatılan durum zihnin bir canlandırısı ya da hayali değildir Chi fiziksel bir gerçektir ve duyulan, onun fiziksel varlığıdır Alışmış bir insan için çalışmalardan çok uzun bir süre uzak kalabilmek zor olabilir çünkü vücut alıştığı titreşimi arar


Tekrar çalışmalalara dönersek Tai Chi çalışmasını seyretmek denizdeki ya da büyükçe bir akvaryumdaki balıkların yüzmesini seyretmeye benzer Haraketler tıpkı balıkların kuyruklarını ahenkli bir şekilde dalgalandırarak yüzmeleri gibidir Aslında bu balık örneği Chi akımları ve onun yönetimi için çok güzel bir örnek olabilir


Bir Şnorkel ve maske ile yüzüp ya da fazla derin olmayan ve berrak bir yerde durup dışardan, yüzlerce, binlerce minik balıktan oluşan sürüyü seyeden herkes mutlaka görmüştür, ahenkli bir şekilde aynı yönde, aynı şekilde yüzen balıkların bir anda hemen hepsi aynı yöne dönerler ve yeni yönde ilerlemeye başlarlar Şayet aynı sürü bir şekilde ürkütülürse bu sapmayı çok hızlı şekilde yaparlar ve sürüden sadece bir, iki balık değişik yönlere sapar Diğerleri kütle halinde aynı yönde kaçarlar Şimdi şöyle düşünelim Söz konusu olan bir, birbuçuk santim boyundaki balıklardan birisi yöneticidir Balıkların zihin ve akılları çok gelişmiştir ve yönetici balık yüzgecine sıkıştrdığı megafonla bağırmaktadır "Dikkat arkadaşlar Üç salise sonra herkes birden doksan derece sağa sapacak" Böylebir durum olamayacağına göre bütün balıkları hatta ağaçlar arasındaki birbirini görmeyen kuşları ya da sürü halinde uçan kuşları aynı anda haraket ettiren nedir Burada bir iddiada bulunmuyoruz Sadece soruyoruz


Tabii Tai Chi çalışmasının balık haraketlerine benzetilmesi yapılan haraketin ahangi ile ilgilidir fakat herkes gerekli konsantre ve duyarlılığı sağlayabilirse herşey, hiç düşünmeden tıpkı yukarda anlatılan balık sürüsü haraketi gibi de olabilir


Tai Chi haraketlerinden aşağıdaki "Zihnin etkin ve edilgen durumları" bölümünde tekrar bahsedilecektir Burada Tai Chi'den bu kadar bahsetmek yeterlidir


Tekrar Chi'ye dönersek, ister Tai Chi, ister başka bir yöntem kullanarak, insan Chi ile iletişim halinde olmayı ve ona teslim olarak yaşamayı öğrenince hayatında bir çok şey değişmeye başlar Bir Chi ustası istediği zaman bedenini hafifletebilir Islak bir kumsalda yürüyüp, kumların üzerinde hiç ayak izi bırakmayan kimselerden bahsedilir Ayrıca uzak doğu savaş sanatları çalışmalarında, karşılıklı döğüş çalışmasında, zeminin bir kenarını kaplayan keskin kiremit ve cam parçalarının üzerine farkında olmadan çıkan, dört beş adım atan ve ayaklarında kesilme, kanama olmayan kimseler görülmüştür Zihinsel dinginliğini sürdürebilen kimseler vahşi hayvanlardan zarar görmeyebilirler Mesela şunu bir örnek olarak söyleyebiliriz ki, henüz yavrularının gözü açılmamış durumda olan bir dişi sokak kedisinin yavrularını ellerini uaztıp alırlar ve tırmalanmazlar Bir yılanı elleri ile tutup onun sakin durumda kalmasını da sağlayabilirler Hayvanlarla yapılabilen çok kolay bir deneme de güvercinler arasında yürümektir Güvercinlerle dolu bir meydanda ya da parkta normal yürüyüş hızıyla yürünür Bu yapılırken zihinsel sakinlik durumuna geçilir ve sanki bir Tai Chi çalışması yapılıyormuş gibi Chi ile senkronize olunur Zihin durdurulur ve kişi kendisini Chi'nin yönetimie açar Bu başarılırsa güvercinler kişinin ayağına bir santim mesafede bile olsalar, ayak onlara çarpmadıkça havalanmazlar


Bu gibi şeylerin dışında mesela kişi geleceği bilebilir Burada söz konusu olan geleceği bilmek, günler ya da saatler sonrası olacak bir olayı bazı detaylarıyla bilmek demek değildir Bir, üç veya en fazla beş saniye sonra olabilecek bir şeyi sezmektir Kısaca söylemek gerekirse insan bir virajdan çıkarken karşılaşabileceği durumu ya da sırtından bir darbe alacağını veya boynuna ya da yan bölgesine doğru bir kılıcın geldiğini görmeden ve olaydan bir saniye önce hissedebilir


Bunlar günlük hayat içinde sıksık yaşanabilen şeylerdir Asla bir keramet niteliğinde değildirler ve isteyen herkes bunları yapabilir Ayrıca bu gibi şeyler mutlaka Chi ile uyumlu hale gelinmiş demek de değildir Bunlar, bu tür çalışmalar olmadan da yapılabilir durumlardır Yukardaki örnekler Chi ile ilgili tezahürler olmayabilirler Bunlar örnek olarak yazıldılar Yani Chi akımlarıyla ilgili bir durum da olsa böyle olurdu demek istiyorum


Tabii geleceği bilmek konusunda gelişmiş bir sistem de vardır O da yukardaki satırlardan birinde adı geçen Yi King ya da I Ching'dir



Yi King Ya da I Ching


Yi King bazı kaynakların iddiasına göre dörtbin, bazı kaynakların iddiasına göre beşbin yıllık ve bazı kaynaklara göre de çok daha eski olan eski Çin kehanet sanatıdır Burada da hemen "Kehanet" sözüne açıklık getirmek gerekmektedir Kehanet geleceği söylemek kavramını çağırıştıran bir kelimedir Kısaca Falcılık ve faldan bir farkı pek yoktur Nedense Yi King için batı dillerinde hep kehanet denilir fakat gerçekte Yi King'in geleceği söylemekle pek ilgisi yoktur ve asla bir falcılık yöntemi değildir Yi King insanın kendisinden daha gelişmiş bir zeka ile kontak kurarak geleceğe yönelik tavsiyeler alma sanatıdır Gelecekte ne olacağını söylenmez sadece yapılması düşünülen bir şey için uygun zamanda olunup, olunmadığı söylenir "Bu iş şu şekilde yapılırsa daha iyi sonuç alınır, bu şekilde yapılırsa tepki görür" tarzında nasihat verir Yi King'in tavsiyeine uymak veya uymamak kişiye kalmıştır


Yi King'in tavsiyesine baş vurmak için havaya atılan üç tane madeni para ya da altı tane tahta parçası veya elle karıştırılıp, bölünen elli tane çubuk kullanılır Yi King'in pratikteki kullanımına en iyi örnek ise II Dünya savaşında, Japonlar'ın Pearl Harbor baskınının zamanlaması için Yi King'e baş vurmalarıdır


Yi King'i kullanabilmek için de yukardaki Tai Chi bahsindeki gibi tam bir konsantre ve evrensel enerji ile kontak kurmak gereklidir Modern psikiyatrinin babalarından birisi olan Carl Gustav Jung, Yi King'i, kendi geliştirdiği senkronizasyon teorisi çerçevesi içinde incelemiş ve elde edilen sonuçların son derece mantıklı olduğu sonucuna varmıştır


Yi King sadece evrensel enerjinin tezahürlerine bir örnektir Zanshin ve Iaido ile "Zihnin edilgen hali" içinde olmaya örnek olmasından başka ilgisi olmadığı için burada ondan daha fazla bahsetmemize de gerek yoktur



ZEN BUDİZM


Yukarda Chi ve Tai Chi konularından oldukça uzun bahsettik Halbuki Chi ve/veya Tai Chi Japon savaş sanatlarını ve Samuri'nin kendisine has felsefesini ve tabii dolayısıyla da Iaido'yu çok fazla etkilemiş değildir Japon savaş sanatlarını en fazla etkileyen ruhsal gelişme yöntemi aslında Zen Budizm'dir


Zen Budizm, Çin kökenli bir Budizm ekolüdür fakat Çin'e Hindistan'dan gelmiştir Daha doğrusu Çin'e, Çinlilere Budizm öğretmek için gelen bir Hintli Budist rahip tarafından, Çin'de geliştirilmiştir Zen Budizm'in ve Kung Fu'nun doğuşu ile ilgili efsanelerin bir çoğu aşağıdaki özetin akışındadır


Çok çok uzun zaman önce Hindistan'da, Savaş sanatlarına çok meraklı bir Mihrace yaşarmış O zamanın bilinen bütün döğüş sistemlerini ve araçlarını toplamış fakat elindeki veriler ona yetersiz görünmüş Mihrace konuyla ilgili araştırmalarını derinleştirerek vahşi hayvanların kavga tekniklerini incelemiş ve bunlardan aldığı ilhamla daha güçlü döğüş teknikleri ve kendisine göre bir sistem geliştirmiş Aynı mihracenin esir ve kölelerin vücutlarına iğneler batırarak vurulacak sinir merkezleri üzerinde de çalıştığı söylenir


Aynı dönemlerde Budizm de oldukça yaygındı ve değişik yerlerde bir çok Budist manastırı vardı Bir rivayete göre bazı mihraceler saraylarını, hazinelerini saklamak için pek güvenli görmezler ve Budistlerin manastırlarına emanet ederler Zamanla Budist rahiplerin ellerinde çok büyük bir servet birikir ve sonunda bir gün, rivayete inanılırsa, rahipler hazineleri, sahiplerine vermeyi redderler Uzun ve kanlı savaşlar çıkar ve sonunda rahipler yenilirler Bu olaydan sonra rahiplerin silah kullanmaları, taşımaları, bulundurmaları yasaklanır Budizmi yaymak için ülkede dolaşan Budist rahipler kısa zamanda, çok fazla sayıda olan soyguncuların kurbanı olmaya başlarlar ve sonunda silahsız kavga yöntemlerini öğrenip, geliştirmek zorunda kalırlar


Günlerden bir gün Bodhidharma adındaki bir rahip, Budizm öğretmek üzere Çin'e gidip, Honan eyaletindeki Shaolin'e yerleşip, bir manastır kurar Bir süre sonra Bodhidharma Çinlilerin zihinsel olarak fazlasıyla uyuşuk olduğuna ve Budizmi tam olarak anlayıp uygulayamayacaklarına karar verir ve Budizm'de bazı tadilatlar yaparak yeni bir sistem geliştirir Bu yeni Budizm tarzına Zen Budizim ismi verilir


Tabii rivayetlerden, daha mantıklı düşünmeye geçersek, Zen Budizm'in geliştirilme sebebi olarak Bodhidharma'nın kendi tecrübe, sezgi ve bilgileri doğrultusunda çok daha işlek bir sistem geliştirmek istemiş olması daha akla yakındır Budizm öğrenemeyecek kadar miskin Çin halkı ve onlara hitap edebilecek uydurma bir Budizim fikri pek akla yakın gelmiyor Fakat gene de konuyu aynı doğrultuda izlememizde bir zarar yoktur


Bodhidharma geliştirdiği sistemin de Çinlilere ağır geldiğini, onların fiziksel ve zihinsel disiplinden uzak olduğunu düşünür ve Çinlileri daha sağlıklı bir yapıya ulaştırmak için döğüş sanatlarını talim ettirmeye başlar ve kısa zamanda döğüş sanatları Zen Budizm'in ya da Shaolin tapınağının resmi uygulaması halini alır


Shaolin Kung Fu ekolü aşağıda görülecektir Burada Bodhidharma konusuna son noktayı koyabiliriz



Zen Budizm uygulamaları


Zen Budizm, uygulama tarzı olarak klasik Budizm, Tibet Budizm'i ve benzer ekollerden çok farklıdır Başta Shaolin Kung Fu olmak üzere bir çok döğüş ve savaş sanatının tercih ettiği zihinsel disiplin olmasının ana nedeni de onun uygulama farklılığıdır


Zen Budizm'de de diğer Budizm ve Yoga ekolleri gibi yapılan meditasyon vardır fakat Zen meditasyon Diğer Budizm ekolleri gibi ve mesela Tantrik Yoga ve diğer Yoga ekolleri gibi mandala'lara, mantralara, Buda heykellerine ve daha bir sürü şekilsel duruma gerek görmez Dua, mantra zikir, gibi şeyler tamamen gereksizdir İlahlara veya ruhlara tapınmak yoktur Bir tapınağa da ihtiyacı yoktur İnsan bir duvarın önüne oturup meditasyon yapabilir Meditasyon için Lotüs oturuşu veya bildiğimiz bağdaş kurarak oturma tavsiye edilirse de insan bir sandalyede de oturarak ve hatta uyuyakalma riski yoksa yatağına uzanarak da Zen meditasyon yapabilir Meditasyonun esası da üç, beş satırla anlatılabilir Çok kaba olarak özetlememiz gerekirse, Zihin boşaltılır (Bu zihin boşaltma ve zihin durdurma, hiç birşey düşünmemek konuları bütün dünyadaki kitaplarda daima yanlış anlatılmıştır Özellikle de yurdumuzda basılan kitaplarda ya çeviri yetersizliği, ya çeviriyi yapanın Budizm'i bilmemesi, ya da özgün kitabın da eksik ve yanlış olmasından dolayı "Zihin durdurması" saçma sapan izahlardan ibarettir Bunları sadece okuyan değil, yazan da anlamaz Şimdilik, insan ya da hayvan, bir zihnin tamamen durdurulmasının ya da boşaltılmasının ölüm haricinde imkansız olduğunu belirtmemiz yeterli olur) Bu durumda iken bir süre sonra ani patlamalar halinde ya da yavaş yavaş, gözün önündn bazı imajlar geçmeye başlar Bunlar bir şarkının görüntü klibine benzer şeyler olabilirler, ani patlamalarla (Flaş patlaması gibi) gelip geçen resimler olabilirler, bazı olaylar da olabilirler, renk tayfları olabilirler kısaca herşey olabilirler Burada önemli olan söz konusu görüntülere müdahele etmemek, hayallere dalmamak sadece tarafsız olarak bakmak ve görüntünün değişmesini beklemektir Bu şekilde zamanla insan kendi bilinçilatını tamamen boşaltıp ona hakim bile olabilir


Bir ikinci Zen uygulamasıysa "Koan" ismi verilen anlamsız sorulardır mesela Guru, öğrencisine saçma sapan bir soru sorar "Sen yolda gidiyorsan yol nereye gider" gibi (Bu soru örnek olsun diye şu anda, bu satırlar yazılırken uyduruldu Gerçek Koan'lar bundan daha anlamsızdır) Öğrenci sorunun üzerinde günlerce düşünür, konsantre olur Zihnini buna o derece takar ki sonunda Hintçe Nirvana, Japonca Satori denilen durumu yaşar


Bunlar, herne kadar diğer ekollere göre farklı şeylerse de asıl farklılık yapılan her işin ve her eylemin bir Zen meditasyon haline getirilebilmesidir Mesela tarla çapalamak Devamlı olarak aynı rutin haraketi yapmak, Bu yapılırken zihni boşaltmak ve haraketlerin bir noktada otomatizmaya bağlanması ve evrensel enerji ile bütünleşmek, Satori yaşamak Aynı durum yürüyüşle, eline fırçayı alıp, konsantre olup, bir anda hiç düşünmeden bir desen çizmekle de yapılabilir İşte Zen Budizm'in Savaş sanatları uygulayıcıları tarafından büyük kabul görmesi onun bu uygulama tarzıdır Tabii bu tarz uygulamalarda, meditasyon konusunda bahsedilen haraketsizlik ve/veya bazı vizyonların seyredilmesi gibi bir durum yok Burada farklı bir zihinsel boşluk gerekir ki, o da kaba tarifi ile zihnin, sadece yapılan eylemle fakat düşünmeden işgal edilmesidir Burada, ilk sayfalardaki Karate isminin açıklanışının hatırlanması yerinde olur



Shaolin Kung Fu


Uzak Doğu döğüş sanatlarıyla ilgilenen herkes ve ek olarak bu gibi şeylerle ilgilenmeyip, sadece bazı filmleri ve Tw dizilerini izleyen herkes Saholin Kung Fu ekolünü duymuştur Türkiye'deki siyah beyaz televizyon döneminde (Yaklaşık olarak 1978 - 1979), TRT1'de siyah beyaz olarak ve daha sonra da bazı özel televizyonlarda renkli olarak gösterilen Kung Fu dizisini çoğu kimse hatırlayabilir Dizinin bazı bölümlerinde vurgulanmışsa da bir çok kimse, dizideki manastırın Zen Budizm ve Saholin Kung Fu'nun doğum yeri olan, Bodhidharma'nın kurduğu Saholin manastırı olduğunu pek bilmez 2003 yılında da National Geographic televizyonu Sholin Kung Fu ile ilgili uzun bir program yaptı Sholin manastırı Kung Fu yüzünden oldukça meşhur olmuş olmakla beraber onun asıl önemi Zen Budizm'den gelir Kung Fu bir uygulama ve yan üründür


Saholin Kung Fu öğrencilerine göre, Kung Fu Saholin kaynaklıdır ve bütün Çin'e oradan yayılmıştır Çin'deki döğüş sanatlarının atasıdır Fakat bu iddia çok gerçekçi görünmemektedir Çin'de o dönemlerde de değişik döğüş yöntemleri vardı Gene de konumuz Kung Fu ekollerinin gerçek kaynağını aramak olmadığı için bunu, olaya karizmatik bir yan kazandırdığından dolayı kabul edebiliriz


Kung Fu, Sholin manastırının vazgeçilmez eğitim sistemlerinden birisiydi fakat gerçekte manastır bir döğüş okulu değildi Kung Fu manastırın terbiye sistemlerinden birisiydi ve dinsel eğitimimden başka, döğüş sanatlarını isteyen gençleri de tapınağa çekiyordu


Gençleri çekiyordu dedik ama Tapınağın tercihi çocuk yaşta müridler kazanmaktı Çok küçük yaşta alınan çocuklar özenle yetiştiriliyorlardı Tapınak öyle her isteyenin hemen kabul edildiği bir okul da değildi Adaylar uzun ve bıktırıcı sınavlardan geçiriliyor ve ancak hem fiziksel olarak hem de zeka açısından güçlü olanlar kabul ediliyorlardı


Sholin tapınağının aday kabulü, eğitim aşamaları ve felsefesi burada ele alınamayacak kadar geniştir Aslında bunları tek bir ciltte toplayan bir kitap yazmak da mümkün değildir


Rahip adayları sabır ve fiziksel direnç gerektiren ve geliştiren eğitim seviye ve şekillerinden geçiyorlardı Bunlardan özel çalışma sayılabilecek bir tanesini örnek vermemiz gerekirse: Bu çalışmayı yapacak olan rahip ya da rahip adayı bakırdan yapılmış büyük ve ağır bir gongun karşısında, Karate'de Kiba Dachi ismi verilen duruşun daha geniş ve alçak olan bir şekline geçer Bu duruşu bozmadan her gün saatlerce gonga yumruğun önü ile vuruş yapar Bu durum aylarca ve hatta yıllarca sürer Bu süre zarfında başka hiç bir duruş ve teknik yapılmaz Rahip yumruk attıkça gongun sesi ile senkronize olur Zihnini boşaltır ve evrensel enerji ile bir olur Sonunda evrensel bilince ulaşır


Burada çok basit ve kaba şekilde anlatmamıza rağmen uygulama çok daha zor, acı verici, bıktırıcı ve anlamlıdır Bu gong çalışması aşağıdaki bölümde tekrar hatırlatılacaktır


Eğitimlerini tamamlayan rahip adayları en sonunda bir bitirme sınavına girerlerdi Bu sınav uzun bir koridordan geçmekti Koridorda aniden saldıran tahta heykeller ve çeşitli bubi tuzakları vardı Bazı kaynaklara göre bunların sayısı 108'dir (108 Tibet budizmindeki tanrı isimleri ve tespihlerindeki tane sayısıdır Sayı bununla ilgili olabilir) Koridorun sonundaki çıkış kapısının önünde alev alev yanan bir soba ve üzerinde kaynayan büyük bir çaydanlık bulunurdu Rahip adayı bu çaydanlığı iki bileğinin içi yani damarlı kısmı ile kıstırarak tutup, yandaki başka bir yere bırakırdı Tabii bu yapılırken bileklerin iç tarafları kötü şekilde yanardı Bazı film ve animasyon törenlerde bu olay büyük bir kazanla yapılırmış gibi canlandırılsa da özgün olarak bir çaydanlık kullanılırdı Kollardaki yanıklar iyileşince bu yanık yerlerin üzerine, bir kola kaplan, diğerine ejderha dövmesi yapılırdı Bu dövmeler de rahibin diplomasıydı


Bu zamana kadar manastırı terketmesine izin verilmeyen rahip bundan sonra istediği takdirde ülkede dolaşırdı Herhangi bir yerde soyguncularla veya herhangi bir tür zorbalıkla karşılaşırlarsa sadece kollarını kaldırarak geniş yenlerinin aşağıya sarkıp, dövmeleri göstermesine izin verirlerdi Bunu gören rakipleri de çoğunlukla onlara bulaşmaktan vazgeçerlerdi


Şimdi Zen Budizm ve Chi konularını, döğüş sanatlarının ve felsefelerin Japonya'ya geçmesiyle ilgili bölüme kadar bir yana bırakarak insan bedenindeki ruhsal enerjiyi incelememizin ve böylece de Zanshin konusuna biraz daha yaklaşmamızın zamanı geldi fakat bunu yapmadan önce Sholin uygulamalarıyla İslami Tasavuf arasındaki benzerliklere de kısaca temas etmemiz gerekiyor



Tasavvuf ve ruhsal enerji


Bu bölümün başlığı Tasavvuf ve ruhsal enerji olmakla beraber aslında sadece İslam tasavvufunu kastetmiyoruz Burada söz konusu olan şeyler, İslami Tasavvuf, Yahudi Kabala'sı (Bugün hemen hemen sadece Israil'de uygulanan ve klasik Kabalada denilen tasavvufi ve majikal ekol Avrupa ve Amerika'da uygulanan ve modern Kabala da denilen uygulamalara pek ilgisi yoktur), Eski Avrupa'daki bazı Pagan dinlerin ritüelleri, Kızılderili dinsel ve majikal uygulamaları, Avustralya'nın Aborgin'lerinin ritüelleri , çok şaşırtıcı olarak Orta Amerika'nın Vudu ayinleri ve akla gelen her benzer uygulamadır İslami tasavvufun ana örnek olarak ele alınmasının nedeni


Yaşadığımız ülkede yaygın olması ve hemen herkesin az çok bir fikir sahibi olmasıdır Bütün bu uygulamalar şekilsel olarak da, edilen dualarla da, yapılan zikirlerle de birbirinden inanılmaz derecede farklı olabilirler fakat özde, yapılan ve amaçlanan şey hep aynıdır


İslam geleneğinde değişik mezheplerin değişik tarikatları vardır Bunların ana yapılarını, birbirlerinden ayrılıklarını, kullandıkları zikirleri ve zikir tarzlarını tek tek saymamız? Evet mümkündür fakat o zaman bir tasavvuf ansiklopedisi yazmış oluruz En iyisi burada sadece Zikir yapılmasını ve ne gibi bir anlam ve amaç taşıdığını görmeye çalışmaktır


Derviş kendi ait olduğu tarikatın gereken şeylerini yerine getirdikten sonra (Bunlar tabii ki, abdest almak, namaz kılmak, tövbe istiğfar gibi şeyler ve rutin dualardır) oturup zikir yapmaya başlar ya da başlarlar Zikir kişinin evinde yapılıyorsa yani yapan tek başınaysa bir tespihle sayarak zikri belli adette yapar Yeri gelmişken açıklamak gerekir ki, "Zikir", Anmak, adını anmak, söylemek anlamına gelen bir kelimedir ve tasavvuf ve Havas terminolojisinde Tanrı'nın isimlerini söylemek anlamındadır Belli bir tanrı ismi seçilir Bu isim müride şeyh tarafından, onunla vibrasyonel olarak uyumlu kabul edilerek tavsiye edilmiş bir isim olabilir Her zikrin bir adedi vardır Mesela Allah isminin değeri 66, Kahhar isminin değeri 306'dır Bu isimler kendi değerleri kadar değil tabii daha da fazlasıyla zikredilirler 1000 defa 10 000 defa ya da sayısız olarak Gurup halinde yapılan zikirlerde genellikle tekke'nin devamlı yaptığı zikirler yapılır


Şekil olarak ne olduğu anlaşıldıktan sonra zikrin iç anlamını anlamaya çalışabiliriz Kişi mesela Rahman isminin zikrini yapıyorsa gereken şartlar diğer isimlerin zikrinde olduğu gibi, zihni dünyasal şeylerden arındırmak, ismi sadece kelime olarak söyleyip, teleaffuz etmemek, onunla bütünleşmeye çalışmak gibi şeylerdir Kişi sadece Tanrı'yı ve onun, zikrini yaptığı isminin taşıdığı enerji ve anlama konsantre olmalıdır Günlük olaylar düşünülerek, dağınık bir zihinle yapılan zikir geçersizdir


Zamanla kişi aynı kelimeyi tekrarlaya tekrarlaya ne söylediğini farketmez hale gelir Kendi sesi kendi kulağına sanki bir sürü kişi tarafından koro halinde söyleniyormuş gibi duyulmaya başlar Zihin uyuşur, değişik vınlamalar ve çeşitli sesler duyulur Hatta bulunulan odada fiziksel tezahürler, çatırtılar, cisimlerin kımıldaması gibi şeyler de olabilir Bunlar sadece aşağıda göreceğimiz bedensel enerjinin genleşmesidir ve öyle cinlerle, perilerle, meleklerle filan ilgili değildir Zikir yapmakla asıl amaçlanan şey bir süre sonra gerçekleşir ve kişi söylediği isimden başka birşeyi ne düşünür ve ne de zihninde birşey vardır İşte bu durumda Chi uygulamalarının veya Sholin rahibinin bir gonga yumruk atarak ulaştığı duruma girilmiş olunur Tabii bunun devamı da vardır Bundan sonraki aşama zikrin de durdurulmasıdır Kişi ismi sadece zihnen tekrarlar ve sonunda o da durur ve kişi kendisini bilmeden bir enerji akımının içinde kalır Bu enerji akımı zikir yaparken kullandığı ismin temsil ettiği bilgilendirici, koruyucu, kahredici vs, türden olabilir O anda kişi çeşitli hayaller görmeye de başlayabilir Mesela melekler gibi, şeytanlar gibi Ama bunlar bilincin bastırılmasından dolayı, bilinçaltından uyanıp, yüzeye çıkan şeylerdir (Çoğunlukla) Bu durumun en pratik faydası kişinin evrensel enerjiye bir olma halini, Hintçe Nirvana, Japonca Satori yaşaması, blinçaltındaki pislikleri ve düğümleri temizlemesi ve zamanla da insanüstü sayılan bazı vasıflar kazanmasıdır Bunlardan yukardaki, Chi hakkındaki bölümde bahsettik Genellikle tekkelerde yapılan toplu zikirlerde bu duruma giren bazı kişiler çırpınıp epilepsi nöbeti geçirirmiş gibi kendilerini sağa sola atmaya başlarlar Ağızları köpürür, tuhaf sesler çıkartırlar Bu duruma Cezbe ismi verilir (Günümüzde genellikle rol yapılır Amaç tekkeye müşteri, pardon mürid çekmektir) Tuhaftır ki bu durumda sağa sola fırlayıp, yerlerde yuvarlanan, sağa sola sert şekilde çarpan kimseler hemen hemen hiç fiziksel hasar görmezler Bu durumda iken şeyhin yaptığı manyetik etki (Manyetik etkiler ve manyatizasyon çalışmalrı aşağıda ele alınacaktır) yardımcı olabilir


Burada anlatılan durum, içinde yaşanılan zihinsel yapı ve kişisel tecrübe yukardaki sayfalarda anlatılan durumlardan hiç farklı değildir Bundan çıkan sonuç şudur: "Enerji tektir Her din, felsefe ve kültür ona kendi elbisesini giydirir"


Bu konudaki son söz olarak şunu belirtmekte fayda vardır: Bu bölümü okuyup, bu tür şeyler deneyimlemek isteyen kimseler hiç heveslenmemelidirler Günümüzde artık keramet sahibi gerçek bir şeyh kalmamıştır ve mevcut olanlar, kendileri ne iddia ederlerse etsinler, şayet müridlerinin sırtından geçinen dolandırıcılar değilseler, İslam folklöründen başka birşey de değildirler



KİŞİSEL ENERJİ


Konumuzun bu noktasında Evrensel enerjiden, Kişisel enerjiye geçerek Zanshin kavramına biraz daha yaklaşmış oluyoruz Hemen hemen bütün Okült ve mistik ekoller, insanın görülüp, bilinen bedeninden daha başka bedenlere de sahip olduğundan bahsederler Okült ve mistik konuların yabancısı olan ve bu gibi şeyleri sadece sinemada görüp bilen kimseler bu bedenleri doğa üstü şeyler ve fiziksel yaradılışın dışında zannederler buna karşılık Okült ve mistik yolların öğrencileri söz konusu olan bu bedenler hiçbir zaman fizik planın ötesinde ya da doğaüstü şeyler olarak düşünmezler Bu iddialar içinde bilimin kabul ettiği sadece insan Aura'sıdır Tabii bilim Aura'yı da tam olarak kabul etmez sadece bu konuda suskun kalmayı tercih eder Burada söz konusu olacak olan diğer şeyler ise bilimsel düşüncenin dışında kalır




Neden, "Zanshin'i batılılara anlatmak zordur" denir?


Burda hemen her türlü gizemli konuyla ilgilenen ve bu konularda birşeyler yazmaya çalışan kimselerin düştükleri bir hataya ve içinde bulundukları aşağılık kompleksine temas etmemiz lazımdır Bu duruma eğilmemizin nedeni ise Japon Iaido ustalarının batılılara Zanshin kavramını açıklamayı çok zor bulmalarıyla ilgili bir durum olmasıdır Iaido ustalarının içinde oldukları psikolojik durumu biraz daha sonra ele almaya bırakarak önce genel yapıyı görelim




- Materyalist akımlar -


1940'lı yıllardan sonra dünyada tuhaf bir materyalist akım başladı Bu akım 1950'lerin sonlarına hatta 60'ların ortalarına kadar insanlara hakim oldu Söz konusu dönemlerin sinema filmlerini veya macera romanlarını inceleyen bir kimse de bunu açıkça görebilir Bu dönemlerde Bilim kurgu türünde yapılan bir, iki tane çok zayıf film vardır Bunlar da Bazı kötü uzaylıların dünyaya gelip, dünyayı ele geçirmek için savaşmalarıyla sınırlı şeylerdir Özet olarak o filmlerde ne bilim vardı ne de Kurgu Gerçi aynı dönemlerde Amerika'da, Sovyetler birliğinde ve bazı Avrupa ülkelerinde hatırı sayılır bir Bilim kurgu okuyucusu vardı fakat nedense bunlar hiç dikkate alınmazlardı Aynı şekilde sinemada görülen o dönemin siyah beyaz korku filmlerinde de söz konusu canavar, vampir, kurt adam çoğu zaman filmin sonunda mutlaka bir yalan, uydurma, bir katilin kurbanını korkutmak için oynadığı bir rol olarak ortaya çıkardı En azından bizim ülkemize gelebilen roman ve filmler bu çerçeve içindeydi 1960'lı yıllarda ilk defa "Hayat mecmuası" yayınlarından çıkan "Dokuz düğümlü ip" isimli romanın sonunda olaylar bir düzmeceye değil de gerçek büyücülere bağlanıyordu O dönemin okuyucuları romanın konusundan çok sonunda bazı şeylerin gerçek olarak gösterilmesine hayret etmişlerdi


Tabii burada, yukarda söz edilen Uzaylılar, vampirler, kurt adamlar gibi şeylerin gerçek olduğunu söylemiyoruz Sadece o dönemi yaşamamış olan ve yaşayıp da bu konulara dikkat etmemiş olan kimselerin asla bilemeyecekleri o yasaklayıcı zihniyeti anlatmaya çalışıyoruz Uzun sözün kısası, kendisinin medyum olduğunu iddia eden, fiziksel planın ötesindeki şeylerden, kabul ederek bahseden herkes derhal aptal, cahil, hurafeprest olarak kabul ediliyordu Dolayısıyla evinde oturup, en aptalca şekilde ruh çağıran ve buna inanan insanlar basın karşısında veya toplum içinde kendilerini bu gibi şeyleri inkar etmek ve hatta alay etmek zorunda hissediyorlardı "Ya bana aptal ve cahil derlerse" korkusu Türk ceza kanununa bakmak bile bu durumu görmek için yeterlidir Türk kanunlarına göre, herkesin zannettiğinin aksine falcılık ve benzeri şeylerin cezası yoktur Kanun bu gibi şeyleri yok sayar ve bunları para karşılığında yapanları dolandırıcılık suçundan cezalandırır Özellikle bizim gibi geri kalmış ya da bırakılmış ülkelerde bu durum çok katı olarak görülür bunların üzerinde fazla durmamız gerekli değildir Sonuç olarak Türkiye'de Okült ve mistik konuları ciddi bir şekilde araştırmaya çalışmak mümkün değildi Dünyanın diğer ülkelerindeyse bizdeki gibi zihinsel ve kağıt üzerinde yazılı olmayan sınırlamalar çok katı olmamakla beraber vardı


Okült ve Mistik konularla ilgilenen hemen hemen herkes şayet kendisini adam yerine koydurmak istiyorsa olaya bilimsel bir çerçeve vermek zorundaydı Toplum tarafından çok aşağılandıkları için zamanla bu aşağılık kompleksi kemikleşmiş bir durum halini aldı Günümüzde de bu vardır Örnek olarak Astroloji'yi ele alalım


Günümüzde kendisini Astrolog sayan herkes bir, bilimsel olabilmek kompleksi içindedir Hele de kişi bir kitap yazmak niyetindeyse mutlaka kitabın bir yerinde Astroloji'nin bilimsel temele dayandığından, bir istatistik bilimi olduğundan, Yıllarca araştırıldığından bahsetmek zorundadır Ancak bu şekilde kendisine toplum içinde bir yer sağlayacağına ve ciddiye alınacağına inanır Halbuki iddia ettikleri bilimselliğin hepsi de kocaman bir yalandır Şimdi şöyle düşünelim Astroloji, Sümerler zamanından beri mevcuttur Daha doğrusu elimizdeki tarihsel veriler Sümerlere kadar dayanır Bu arada Güney Amerika'da Aztek'ler, Maya'lar tarafından yapılan Astoloji'yi hiç söz konusu etmediğimiz gibi binlerce yıldan beri Çin'de, Tibet'te ve diğer Asya ülkelerinde olan uygulamalardan da bahsetmiyoruz bile Sümerlerden sonra, İkici dünya savaşına kadar geçen zamanda olan genel bilimsel gelişmeleri biliyoruz İkinci dünya savaşı sırasındaki dünyanın genel durumu ortada Savaş sonrası olan bilimsel yapı belli Kim, hangi dönemde, hangi araçları kullanarak bu istatistikleri yapmış Son on yıla kadar elimizde küreselleşmiş bilgi ağı olan internet bile yoktu En meşhur, en bilimsel kabul edilen, diğer Astrologlar tarafından geniş ölçüde kabul gören Astrologların bile ancak bir iki tanesi istatistik araştırma yapabilmiş ve bunların deneklerinin sayısı da asla elli kişiyi geçmemiştir Üstelik bu istatistikler de Astrologların iddia ettikleri ve çoğu zaman da tutarlı olan yorumlara uymaz Buna dayanarak Astrolojinin, nasıl bir bilimsellik olduğu palavrasını atarlar Hatta yurdumuzdakilerin çoğu buna yani Astrolojinin bilimsel bir yanı olduğuna inanır da Hiç kimse ortaya çıkıp, "Bu bilgiler tarihten gelir, büyük ölçüde sezgisel şeylerdir Kardeşim bu budur İnanan gelsin, inanmayan canı ne isterse yapsın" demek cesareteni gösteremez


İşte Astrologların bu durumu tipik bir toplumsal baskı ve zihinsel kısıtlamadan gelen aşağılık kompleksine en iyi örnektir


Bu gibi durumların sonucu olarak büyücü kendisine Okült araştırmacı dedi, Parapsikolog dedi ve aklınca saygınlık kazandı Buna rağmen söz konusu konular kendini ciddi ve aklıbaşında saydırmak isteyen otorite makamları tarafından, geniş ölçüde reddedilmekle birlikte kapalı kapılar ardında araştırılıyorlardı da mesela 1970'li yıllarda Sovyetler birliğinde Parapsikolojik araştırmalara, medyumlara ve Astrologlara tahsis edilen para onyedi milyon ruble idi


Batılılara Zanshin'i anlatmanın en zor tarafı buydu Şimdi bu nokta çok önemlidir: Zanshin hakkındaki tezimiz doğrudur veya yanlıştır Bir Iaido ustası ya da başka bir Savaş sanatının ustası veya bunların hepsi birden ortaya çıkıp bu tez yanlıştır diyebilirler Fakat bunu söyleyenlerin getireceği açıklama tarzı ne olursa olsun, Batılılara açıklamakta zorluk çekmelerinin nedeni sadece burada anlatıldığı gibidir


Japonlar savaştan yenik çıktılar ve uzun zaman Amerikalıların aşağılamalarına katlandılar Diğer Asya ülkeleri için de durum farklı değildir Hindistan'ın batı kompleksi kadar diğerleri de ezilmişlerdi Dolayısıyla Batılılara mistik bir şey izah ederken olayı, batılılara göre bilimsel tabana oturtarak kendilerini adam yerine saydırtma politikası içindeydiler


Bir Iaido ustası ilk önce bunu kırmak zorundaydı Hala da öyledirler Bazı felsefi ve inanca dayalı kabul edilen şeyler asla açıkça anlatılmaz Uzun zaman sonra bunları anlayabileceğine inanılan ve yetenekli öğrencilere, dil sorunuyla da uğraşarak kıt kanaat anlatmaya çalışıyorlar Günümüzde yazılan Iaido kitaplarında ya da yazılarındaki nefes konusuna bakalım




- Kokyu nefesi -


Nefes burundan derin fakat zorlayıcı olmadan, tabii şekilde çekilir Havanın burun deliklerinden yukarıya doğru çıktığı, kafatasının tepesine ulaştığı hisedilir Hava buradan kafa tasının arkasından, bel kemiği üzerinden aşağıya iner kasıklardan yukarıya dönerek solar plexüs hizasında durur, bundan sonra tabii şekilde burundan verilir


Kabaca anlattığımız kadarıyla bu şekilde, nefes tarif edilir ve sonunda telaşla eklenir:


Tabii, biz havanın bu yollardan geçmediğini, direk aşağıya, ciğerlere indiğini biliyoruz Fakat bunu bu şekilde düşünerek yapınca ciğerlere daha fazla hava ve oksijn istiflenip, daha motive edici olur


Adamların bir tek, "Bu babalarımızın inandığı hurafe Aman kusura bakmayın Zaten biz asla inanmıyoruz Hata edip burada bahsettik N'olur bunu unutun" demedikleri kalıyor Bir çocuk bile Modern Japonya'dan gelen ya da Japonya'daki yetişkin bir insanın, havanın nefes alırken kafadan, belkemiğinden ve kasıklardan geçeceğine ciddi olarak inanmadığını bilir O zaman Iaido ustalarının değişik konularda "Aman biz aslında bunun böyle olmadığını biliyoruz" şeklindeki hatırlatmaları neden? Bunun cevabı da en kestirmeden batıya duyulan aşağılık kompleksi, müşteri kaçırmama telaşı, "Aman bize cahil demesinler" korkusudur Ya da daha gerçekçi olarak savaş sonrası, babalarının duyduğu eziklik ve korkunun, kendisini batıya karşı bilgili ve batılı gibi düşünür göstermek isteğinin bilinçaltına kadar inmiş olan genetik şartlanmasıdır çünkü günümüz Japonya'sındaki, bir yerlere gelmiş bir kimsenin bilinçli olarak böyle bir duygu taşıması ve farkında olarak böyle davranması da saçma bir düşüncedir


Halbuki konunun aslında Yoga ile ilgilenenlerin açıkça bildiği, başka bir bedeni, Yoga'da seyyal beden ismi verilen bir Astral bedeni (Astral beden aşağıda incelenecektir) beslediği bir gerçektir Evet Kim ne derse desin bunlar hurafe veya doğaüstü değil, gerçektir


Şimdi Zanshin'i anlatmak için bütün yukarıdaki sayfalarda bahsedilen konuların az veya çok bilinmesi, Chi veya Ki hakkında fikir sahibi olunması bunların dışında da, aşağıda inceleyecek olduğumuz enerji bedenleri anlatmak gerekiyor Hangi Japon usta Amerika'ya gelip, tam maddesel magandalar olarak gördüğü, "Bize kesip biçmeyi, adam dövmeyi öğret" diyen bir topluluğa bunları anlatabilir Haydi herşeyi göze alıp anlatsın kim anlar Tabii her yüz kişiden beşi bunları bilebilir ve anlayabilir ama hangi usta sadece bunları vermek için saatler harcayabilir Hatta yazı ve kitaplarında değil, Iaido derslerinde bu konulardan ne derece bahsedilebilir Bunların anlatılması için saatler hatta günler geçer Üstelik her yeni başlayan öğrenci gurubuna baştan anlatmak gerekir Teknik ya da daha doğrusu tekniğin dış görünümünü öğrenmeyi bekleyen, bir sürü öğrenci dersin kesilip, saatlerce konuşulmasını, dilden gelen zorluklarla bir sürü yanlış anlamadan sonra bunların öğretilmesini beklermi? Tabii ki, hayır Kısa zamanda o dojo iflas eder Kirasını ödeyemez hale gelir Dolayısıyla bu gibi şeyler ancak ilerlemiş olan, özel sayılan öğrencilere ki, o da kendi merak, kabiliyet ve bilgisi olursa aktarılabilir


Avrupa ve Amerika'da durum bu iken, Japonya'da çok mu farklıdır? Hayır Durum orada da öyledir Sadece olmayan tek zorluk dil zorluğudur Orada da büyük kitle de bu konuları az bilir, az merak eder ve az değer verir sadece ileri seviyedeki elit bir kesim bilgi ve felsefenin derini ile uğraşır


İşte bütün bunlardan dolayı da "Batılılara Zanshin'i anlatmak zordur" derler ki, bu sözün doğrusunun "İnsanlara Zanshin'i anlatmak zordur" şeklinde olması gerekir



Aura


Gene bölüm başlığımızdaki, insanın kişisel enerjisi bahsine dönersek, insanın gözle görünmeyen farklı bedenleri olduğunu yukarda söylemiştik Aslında bunların tamamına beden adı vermek de hatadır fakat burada anlatım kolaylığı için beden deyip geçiyoruz Aura insan, hayvan veya bitkilerin bedenini saran bir zarftır Tam olarak tarif etmek gerekirse yumurta şeklinde bir zarftır Denilene göre bu yumurta şeklinin erkeklerde omuz kısmı, kadınlarda kalça kısmı daha genişmiş Aura'yı görmek mümkündür Aura kişinin fiziksel ve ruhsal durumlarına göre değişik renklerde olur Her renk özel bir durumu anlatır Mesela karaciğeri rahatsız olan birisinin Aura'sının, karaciğer üzerindeki kısmının kirli sarı renkte olduğu ve hastalığın ağırlığına göre renkteki kirliliğin arttığı söylenir İnsanın yorgunluk, hastalık veya dinleniklik, enerjik durumuna göre Aura'nın kalınlaşıp, inceldiği de söylenir En yoğun ve kalın durum kişinin ruhsal ve fiziksel olarak en formda olduğu durumdur Tibet Lamaları Aura ile çok ilgilenip, bu konuda çok şey söylemişlerdir Özellikle ölüm ve reenkarnasyon konusu ile ilgilendikleri için görücü medyum Lamaların bir çok gözlem yaptıklarını ve buna dayanarak da insan ölünce aura'sının da söndüğünü söylerler


Tabii, Aura konusundaki araştırmalar Tibet Lamalarıyla sınırlı değil Batıda da bir çok görücü medyum Aura'dan bahseder Bu konuda bilimsel araştırmalar da yapılıp, bazı ispatlar getirilmiştir Krilan cihazı denilen bir tür fotograf makinası yapıldı Bu alet esas olarak üç yüzlü ve siyah bir piramittir Yan yüzlerden birinin ortasında bir delik vardır Herhangi bir cisim piramitin merkezine yükseltilerek, delik hizasına yerleştirilir ve resmi çekilir Resmi çekilen cismim yani canlı bir bitkinin, bir insan elinin ya da bütün bedeninin çevresindeki Aura ve aşağıda "Enerji beden" ismiyle inceleyeceğimiz enerji resimlerde açıkça görülür Ortasından kesilmiş bir yaprak bu şekilde resimlendiği zaman çok ilginç bir şekilde bütün olarak görülmektedir Yaprağın kesilip atılmış kısmı daha saydam olarak görülmekle birlikte eski hali açıkça belli olmaktadır Daha ileriye giderek, eli veya kolu olmayan bir insanın resmi çekildiği zaman da o kimsenin eksik organı saydam bir hayalet gibi resimlere yansımaktadır Bu aletten bir tane yurdumuzda da vardır 1976 yılında Cerrahpaşa tıp fakültesi labaratuarında böyle bir alet gördük Kullanılmıyordu ve bir köşeye atılıp, çürümeye terkedilmişti Büyük bir ihtimalle yurt dışından araç gereç ısmarlayan bir ahmak, katalogda "Parapsikoloji" başlığını görünce onu Psikoloji ile ilgili birşey zannederek ısmarlamıştır


Uzun sözün kısası bilimsel olarak en azından, burada bahsettiğimiz Aura ve Enerji beden konuları kısmen kabul edilmiş şeylerdir Tam bir gizem olansa, beden tarifine gerçekten uyan tek şey, Astral bedendir



Astral Beden ve Astral alem


Bu yazıdaki her konunun içinde Zanshin kavramı ile en ilgisiz şey Astral bedendir Burada da sadece, adı geçtiği için kısaca bahsedilecektir Fakat gene de söylememiz gerekir ki, Astral alem en azından zihnin edilgen durumuyla ilgilidir Astral alem içinde yaşadığımız fiziksel planın bir basamak daha ötesinde olan ve tabir caizse ince olan bir boyuttur Aslında Astral alem başka bir boyut olduğu için onunla aynı anda, aynı zaman ve makan içinde bulunuruz Astral alemi ve Astral maddeyi yukarda söz edilen Chi ile karıştırmamak gerekir Astral alemde çok değişik seviyeler ve varlıklar olmakla berber yaşadığımız fizik planın bir kopyası da vardır Astral alemi oluşturan Astral madde o derece hafif ve seyyal bir yapıdadır ki düşünce ile şekillendirilebilir Örnek olarak şunu söylememiz mümkündür Eski Yunan Mitolojisinden bir tanrı formunu ele alalım Mesela Zeus'u düşünelim İnsan çok çok uzun yıllar Zeus'a tapmışlar, onun için kurbanlar kesip, ayinler düzenleyip, sunaklar ve tapınaklar inşaa etmişlerdir Bunları da ona gerçekten inanarak yapmışlardır Dolayısıyla insanların düşünce formları Astral aleme yansıya yansıya orada bir Zeus formu oluşturmuştur Bu form aynı zamanda insanların Zeus'tan beklediği gibi fonksiyon gösterir ve tepki verir olmuştur Öyle ki, zamanının medyumları onunla irtibat kurup, bekledikleri emirleri de alabilirdi Görüldüğü gibi burada bir tanrı yaratmaktan bahsediyoruz İnsanların kendi ümit, inanç, düşünce ve korkularıyla yoğurarak yarattıkları bir tanrı


Tabii anlaşılacağı gibi insanların düşünce formları Astral aleme yansıyarak orada bir şeyler şekillendirmektedir Daha sonra da oradan madde alemine yansıyarak burada birşeyleri gerçekleştirmektedir Aslında bu anlattığımız şey Maji'nin esasıdır Bir besteci partisyonunu yazmadan önce daha önce hiç çalınmamış bir parçayı zihinsel olarak duyar Başka bir ifade ile Astral alemde gerçekleştirebilecek kadar üzerine konsantre olur o müzik parçası Ya da bir mimarın yapmayı tasarladığı inşaat veya bir ressamın yapacağı resim ve benzeri şeyler önce orada gerçekleşir sonra madde alemine yansır Tabii ki, Astral alemde en korkunç kabuslarımız da vardır Mesela komik bir örnek olsun diye yazıyorum dizi film haline gelen Freddy Krueger bile artık Astral alemin bir yerlerinde şekillenmiştir Astral aleme değişik bir isim olarak "Tanrı'nın bilinçaltı" denilmesi de pek yanlış olmaz Tabii artık anlaşılmış olacağı gibi Astral beden de, Astral alemdeki bedenimizdir Bazı çalışmalarla insan kendi bilincini Astral bedenine geçirebilir ve Astral alemde tıpkı fizik dünymızdaki gibi gezip, oradan bilgi alabilir Bu beden Astral maddeden yapılmıştır Her insanın bir Astral bedeni vardır ve Astral beden fizik bedene göbekten çıkan gümüş renkli bir koronla bağlıdır İnsan ölünce bu kordon da kopar



Enerji beden


Enerji beden ismini verdiğimiz güce gelince Bu enerji, konumuzun şahdamarıdır Aslında buna enerji beden demek doğru değildir Söz konusu şey kişinin çevresinde, onu aynen yukarda söz edilen Aura gibi kaplayan bir enerji tabakasıdır Burada söz konusu olan enerji Aura kadar geniş değildir Normal şartlar altında Aura on, yirmi santimden bir, bir buçuk metreye kadar kalınlaşabilirken enerji beden gene normal şartlar altıda bir buçuk, iki santim kadar fizik bendenden açılabilir Aura bazı medyumlar tarafında görülebilir veya görüldüğü iddia edilir Enerji beden ise bir çok kimse ve özellikle de çocuklar tarafından görülebilir Ayrıca enerji beden renksizdir


Güneşli havalarda ya da ışığın iyi fotograf çekmeye uygun olduğu durumlarda (Yapay ışıkta değil Sadece Güneş ışığında) bazı kimseler, canlılara baktıkları zaman onların siluetlerinin kenarında görülmeyen bir kaynaşma, renksiz, ısı dalgası gibi birşeyler görebilirler ve çoğu kimse bunu kendi göz yanılgısı veya bozukluğu zannedip dikkate almaz Enerji beden işte budur Enerji beden gerçekte beden şeklinde değildir Aslında şekilsiz ve bu yüzden de şayet bir canlıdan ayrı olarak görülmesi mümkün olsa küre şeklinde görülecek olan ve renksiz bir enerjidir Tabii küre şeklinde olması onun kendi şekli olmamasından dolayı yapılan bir tahmindir Boşluktaki şeyler mesela uzaydaki bir su kütlesi küre şeklini alır Kendi manyetik enerjisi olan şeyler tıpkı yer çekimi gibi kendi kendisini toplar ve küre biçimi alır Manyetik enerjisi az olan şeyler ve mesela bir duman tabakası dağılıp bulut gibi görünür Bu yüzden zaten başlı başına bir manyetik enerji olan enerji beden de bağımsız olarak mevcut olsaydı herhalde küre şeklinde olurdu diye fikir yürütüyoruz Bu şekilsiz enerji insanın çevresindeyken onun her yanını kapladığı için beden şeklini alır


Enerji bedenin, tarifini yaptığımız bu şekli de aslında onun kendisi değildir Burada tarif edilen onun sebep olduğu bir enerji yoğunlaşmasıdır Enerji beden dediğimiz şeyin aslı insanın ruhsal enerjisi, psikokinetik gücüdür


Söz konusu bu psikokinetik enerji bütün doğaüstü kabul edilen olaylarda kullanılan, işi yapan, etkin güçtür Telapati, psikokinezi, durugörü, psikometri, levitasyon ve akla gelen her tür parapsikolojik tezahür bu psikokinetik güç sayesinde gerçekleştirilir Bir noktada Maji'nin etkin gücü de budur İnsan bilerek veya bilmeyerek kendi enerjisinden bir miktarını uzatabilir ya da uzağa gönderebilir veya birisinin üzerinde yoğunlaştırabilir ve hatta kalıcı olarak onun üzerinde bırakabilir Yukardaki Psikokinezi ve benzeri deyimlere bir açıklık getirmek gerekirse bazı kendiliğinden oluşan olaylarda veya bilinçli denemelerde cisimleri uzaktan oynatan, havalandıran, kişinin kendisinin havalanmasına sebep olan, düşünce nakli yapan, insanları etki altına alıp bir fikri empoze eden ve ona bazı şeyleri yaptırtan etkin güç enerji beden dediğimiz psikokinetik enerjidir Daha doğrusu insanın bu gibi şeyler yapabilmek için bilinçli veya bilinçsiz olarak kullandığı araç enerji bedendir


Enerji beden herkeste vardır fakat tabii bazı kişilerde çok daha güçlüdür Doğuştan gelen bu yetenek tıpkı bazı kimselerin adele yapılarında daha çok lif sayısı ile doğmaları gbidir fakat tıpkı fiziksel adele yapısının ağırlık çalışmaları ve değişik sporlarla güçlendirilmesi gibi enerji bedeni güçlendirip, etkinleştirecek çalışmalar da vardır Bu çalışmalardan aşağıda geniş şekilde bahsedilecektir



Sonunda gene Zanshin


Şimdi buraya kadar toparladığımız bilgilerin ışığında, yukardaki ilk sayfalarda yaptığımız Zanshin tarifini bir defa daha tekrarlayalım


"Zanshin, savaşçı ruhu (Haleti ruhiyesi) veya Savaş ruhu değildir Zanshin psikolojik değil ruhsaldır Zanshin tam olarak kişinin ruhsal enerjisinin rakibi bir zarf gibi kapladığı, içine aldığı, bir durum, bir ruhsal enerjinin kullanım şeklidir İki savaşçı karşılaşınca önce onların Zanshin'leri kapışır ve birisi bastırılınca enerji alanı rakibin zihinsel aktivitesini dumura uğratır, onu bir miktar fiziksel uyuşukluğa ya da şaşkın veya sarsak fiziksel duruma sokar Zanshin rakibin, fiziksel bedeni gibi ruhsal enerjisini de aynı zarfın içine alarak bastırmak, kısıtlamak, haraket edemez hale getirmektir"


Yukardaki enerji beden açıklamalarından sonra bu tarif daha anlaşılır hale gelmiştir "Zanshin kişinin kendi psikokinetik enerjisini rakibinin üzerine yoğunlaştırarak onu kısıtlayıp, sınırlamasıdır" Bunu yapabilmek için de öyle uzun konsantrelere, zihinsel yoğunlaşmalara gerek yoktur Mesela bir samurai kılıcını çekerken, kendisi farkında bile olmadan Zanshin'i uyanır yani bir anda yoğunlaşıp, genişler ve gereken konumu alır Çünkü talimli bir Samuri'nin Ruhsal enerjisi, fiziksel disiplini buna şartlanmıştır ve meselenin yaşamak ve ölmek olması da onu motive eder Tabii bunun için hem ruhsal açıdan hem fiziksel açıdan önceden yapımış olan ve kişiyi bu duruma sokabilen uzun, ağır ve belki de acı ve usanç verici çalışmaların gerektiği unutulmamalıdır Gerçek bir savaşçının sadece dış görünümü ve fiziksel haraketleri değil ruhu ve ruhsal haraketleri de savaşçıdır


Zanshin konusuna gene zaman zaman temas etmek üzere ara veriyoruz Bunu diyoruz fakat aslında işin gerçeği aranırsa yazımızın başından beri Zanshin konusundan bir milim bile ayrılmadık Sedece konuyu tam olarak bilmeyen kimselere göre değişik şeylerden bahsettik sayılır fakat buraya kadar yazılanların hepsi de Zanshin ile ilgiliydi


Nihayet yazımızın başından beri atıfta bulunduğumuz "Zihnin etkin ve edilgen durumları" konusuna bakmaya sıra geldi Buraya kadar olan bölümlerde, konuların yabancısı olan kimselere, zihnin bu ikiz durumu ve onların Uzak doğu savaş sanatlarındaki kullanımları hakkında birşeyler anlatabilmek için yeteri kadar bilgi aktardık

Alıntı Yaparak Cevapla

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



Bölüm 2 (Bölüm 1'den devam)


Yazan Bülent Kısa

ZİHNİN ETKİN VE EDİLGEN DURUMLARI


Burada "Etkin ve Edilgen" sözleri ile "Aktif ve Pasif" durumları anlatmaya çalıştığımız zannedilmemelidir Gerçi anlatmak istediğimiz durumlar için altif ve pasif deyimlerinin kullanılması da olasıdır fakta aşağıda da anlaşılacağı gibi aktif ve pasif sözleri söz konusu durumları tam olarak anlatamazlar



Edilgen durum


Edilgen durumdan kastımız tabii zihinsel sakinlik ve pasifliktir fakat pasif sözünde tam olarak çekimser kalmak gibi bir hava var halbuki burada edilgen sözü ile çok daha başka şeyler kastetmekteyiz Edilgen durumu önce ana konumuz olan döğüş sanatları açısından ele almamız gerekmektedir Chi konusundan bahsederken Tai Chi çalışmasını kısmen anlatmıştık Tai Chi aslında pasif bir durum değildir Tai Chi yapmak kendini evrensel enerji akılmlarına bırakmak, başka bir ifade ile kendi zihinsel zorlamalarını bir yana bırakıp zihni ve ruhu çok çok daha büyük bir gücün yönetimine bırakmaktır Biran için ülkemizde denizlerimiz uygun olmadığı için bilinmeyenn fakat hemen herkesin film ve resimlerde gördüğü kadarıyla bir fikre sahip olduğu Sörf'ü düşünelim Sörfçü denize açılır ve uygun bir yerde sörf tahtasının üzerine çıkarak, büyük bir dalgaya binip, sahile doğru süzülmeye başlar Gerekirse bir dalgadan diğerine geçmek için kendi istek ve ustalığını kullanır Zarif ve akıma uygun beden haraketleri ile dengesini sağlar çünkü akım zaman zaman onun dengesine ters de olabilir Burada tabii akıntı yerine akım sözünün kullanılması rasgele değildir Durumu Chi akımları ile uyumlu davranan Tai Chi uygulayıcısı ile mukayese ettiğimiz için akım denildi Tabii aynı örnek bir yelkenli için de verilebilir Sörfçü veya yelkenli akımlarla uyumlu gitmek zorundadırlar Başka bir anlatımla, edilgen haldedirler Ama dikkatle düşünülürlerse onlar asla pasif değildirler Yelkenli rüzgara bağlıdır, rüzgara ters yönde de gider fakat bunun için de rüzgarın akımını kullanır Yelkenlerini ona göre ayarlar ve yandan rüzgar aldığı halde dümdüz gider Akımları anlamak ve onlarla uyumlu davranarak kendi istediğini yapmak için gayret ve aktivite içindedir Bu durum pasif olmadan edilgen olmayı çok güzel anlatır Denizde dalgalar ve rüzgarla sürüklenen bir kütük pasif durumdadır fakat süzülüp giden bir yelkenli edilgen durumdadır


Tai chi ve benzeri şeylerde "Edilgen durum" kendini sakin ve Chi'ye teslim olmuş olarak bırakmak fakat ondan aldığı öngörü ile akımla uygun olarak bir darbeyi savuşturmak, karşı hücum yapabilmektir Bütün davranış kalıbına rakibin, Chi akımında oluşturduğu dalgalanmaya cevap vermek durumu hakimdir Kişi asla saldırgan değildir Öyle ki, mesela döğüştüğü kimsenin kötü şekilde incinmesine bile sebep olsa bunu kendi saldırganlık duygularıyla yapmamıştır Rakibinden çok Chi'ye konsantredir ve saldırma haraketi aslında saldırma haraketi değildir Fakat kendisini bir manken gibi pasif olarak da bırakmamıştır


Edilgenlik hali budur Karşıdan gelen itilimlere cevap verebilmek, sezgi ve düşünmeden yapılan davranışlara kendini açmak İşte bu yüzden de yukarıdaki tariflerde Tai Chi için döğüş sanatı demek de pek doğru değildir demiştik Tai Chi bir felsefenin ve inancın uygulamasıdır




- Aikido -


Bu noktada da henüz Japon sistemlerinden bahsetmeye başlamış olmamakla beraber Aikido'dan bahsetmemiz gerekiyor çünkü Aikido, Tai Chi'ye benzer bir düşünce yapısına sahiptir ve Gerçek Aikido da aslında bir döğüş sanatı değil bir felsefe ve inancın uygulanışıdır Tabii Aikido'dan bahsederken artık "Chi" değil "Ki" sözünü kullanmamız gerekmektedir


Aikido Japon döğüş sanatları içinde edilgen durumda uygulanan bildiğimiz tek uygulama Tabii ki bizim bilgi sahibi olmadığımız başka uygulamalar da olabilir Özet olarak Aikido rakibin uzattığı veya saldırdığı elini, kolunu, bileğini yakalayarak kıvırıp, bükerek onu düşürmek ve etkisiz hale getirmek sanatıdır diyebiliriz Tabii ki, Aikido öğrencileri bu kaba anlatına bir çok farklı açılar katabilirler Burada sadece hiç bilmeyen birisinin dışardan bakınca edineceği kanaati anlatıyoruz


Son yıllarda Aikido bazı değişikliklere uğratıldı Felsefi bir uygulamadan çok bir döğüş sanatına döndürüldü ya da bu gayret içine girildi fakat özgün hali anlattığımız gibi ruhsal ve evrensel enerjiye bağlı bir şeydir


Aikido öğrencisi da kendisini evrensel enerji akımına bağlar ya da bırakır Bu konumda olmayı günlük hayatın bir parçası haline getirmeye çalışır Kendisine arkadan yapılan bir saldırıyı da, bir köşeyi döndüğü zaman ani bir saldırı ile karşılaşacağını da Ki akımlarındaki dalgalanmalardan anlar, bilir Rakibinin elini kolunu yakaladığı zaman aslında ona, o eli yakalattıran Ki'dir Rakibini düşürürken onu kaba kuvvet kullanmadan savurur Aslında rakibi savuran Ki'dir Aikido'cu sadece Ki akımını ve rakibinin çevresindeki Ki'yi yönlendirmektedir Yani en azından teorik olarak bu böyledir Bu başarılırsa Aikido çalışmaları da dünyanın en lezzetli (Güzel veya zevkli demiyoruz Burada en iyi tarif edebilecek kelime Lezzet'tir) şeylerinden biridir


Fakat bilinmelidir ki Aikido da tıpkı Tai Chi gibi bir edilgen durumdur Aikido'da aşağıda söz edeceğimiz Etkin durum yoktur Aikido ustaları ne derler bilemeyiz ama ne derlerse desinler, Aikido'da Zanshin kavramına fazla yer yoktur Uzun zaman Aikido yapan ve zihnin edilgen durumuna şartlanan, ustalaşan ve sonradan Iaido yapmak isteyen Aikido öğrencileri Zanshin'i yani etkin durumu anlamak ve uygulamakta zorluk çekebilirler




Etkin durum


Etkin duruma gelince Etkin durum da Aktif durum değildir Etkin durum, Edilgen durumun içinde olur ve bu yüzden zaten bütün olarak aktif bir durum olmaktan çıkar Aslında, zihnin ya da ruhsal enerjinin etkin durumu, zihnin veya ruhsal enerjinin saldırgan durumudur Tabii burada kastedilen saldırganlık körce saldırmak, imha etme arzuları içinde olmak değildir Zihinsel sakinlik ve Ki akımlarıyla sörf yaparken ruhsal enerjinin saldırgan halidir Saldırgan ruhsal enerji durumu tabii ki, burada ele aldığımız Uzak doğu savaş ve döğüş sanatlarıyla sınırlı bir olgu değildir Zaten öyle olsaydı bu kadar şeyi yazmamıza da gerek kalmadan konuyu çok daha kestirmeden anlatabilirdik Saldırgan ruhsal enerji çok uzun zamandan beri batıda da biliniyordu Tabii şimdiye kadar hiç kimse çıkıp da buna saldırgan ruhsal enerji demedi Aslında buna özel bir isim takan ve başlıbaşına savaş durumuna uyarlayan Japonlardır Bu yüzden dünyanın diğer yerlerindeki ve hayatın diğer alanlarında saldırgan ruhsal enerjinin nasıl kullanıldığını ve nelere yaradığını görmeden önce Japonya'daki ve savaş sanatlarındaki kullanımı görmemiz yerinde olur


Zen Budizm Japonya'ya geçtikten sonra hayret verici bir durum oluştu Bu tuhaf gelen durum Samurai anlayışına ve Zen Budizm'e uzaktan bakan, yüzeysel bir kültürle inceleyen batılı kimseler için tuhaf olan bir durumdur İnsan ilk bakışta sakinlik, dinginlik, barış ve uyum halinde olmayı gerektiren daha doğrusu sağlamaya çalışan bir uygulamanın, bize ufak görünen her hatada Harakiri (Seppuku) yapan, Ölüm ve öldürmeyi hayatın bir parçası ve en doğal durumu olarak kabul eden (Uzaktan bakan kişinin görüş açısına göre bu böyledir) Samurai terbiye sistemi ile son derece ters olacağını düşünür Halbuki Zen Budizm Samuri kültürü tarafından çok büyük bir kabul gördü Bugün de Zen Budizm'in kalesi Japonya'dır dersek çok doğru bir şey söylemiş oluruz Samurai'lerin Zen Budizmi benimsemiş olmaları şüphesiz ki onun zaten savaş sanatları ile olan ilgi ve iletişiminden dolayıdır (Shaolin Kung Fu) Ama tabii ki, ana neden bu değil, Zen Budizm'in, Samurai terbiye sistemine uygun olmasıdır Kısa zamanda Zen Budizm uygulamaları Budo sanatları ile birleştirildi Çin'de, başta Shaolin Kung Fu olarak bazı Kung Fu ekolleri varken Japonya'da bütün savaş sanatları Zen Budizm'le bütünleşti Herşeye rağmen Japonlar ve daha doğrusu Budo dallarının ustaları Zen Budizm'e bazı şeyler eklediler Zen'in Kung Fu'daki edilgen durumunu tam olarak benimsemediler Edilgen durum tabii ki, reddilmedi hatta herşeyin tabanı, iskeleti edilgen durumdur fakat bunu içine savaş zamanında devreye giren bir etkin durum kattılar Belki de Budo sanatlarının kendi ana yapısı veya daha şiirsel bir ifade ile kendi ruhu bunu gerektiriyordu Sırası gelmişken, Savaş sanatlarıyla ilgili olmayan kimseler için Burada Budo sözünü biraz açalım (Bu yazıda dip not ve eklemeler kullanılmadığı için)


Budo: Savaş sanatları anlamına gelir Askeri sanatlar Judo, Okçuluk, Kılıç sanatları gibi askeri sanatlar Daha iyi bir fikir verebilmek için yazıyoruz ki, mesela Karate bir Budo sanatı değildir Halbuki Karate ve özellikle bazı Ryu'lar (Mesela Uechi Ryu) Zen'i çok ön planda tutarlar


Japonya'da ön plana alınan, söz konusu saldırgan ruhsal enerji veya zihnin ya da ruhsal enerjinin etkin durumu ise bu yazının ana konusu olan Zanshin ismini almaktadır Bu durumun savaş sanatlarında kullanılması ise yukarda bahsedilen enerji beden ya da daha bilimsel olsun diye insanın psikokinetik enerjisinin aktive edilişidir



Tekrar Zanshin


Ruhsal enerjinin saldırgan hali belki Samurailer, belki rahipler, belki de bir iki Budo ustası tarafından keşfedildi ya da ayrı bir bütün olarak toparlandı ve bir yere oturtuldu


Bu durum nasıl olmaktadır? Yani tabir caizse, dış görünüm olarak neler oluşmaktadır? Savaşçı rakibi ile karşılaşır Ya da normal, günlük hayatta iken aniden hücuma uğrar Veya daha olası olarak, günlük hayatın herhangi bir safhasında aniden hücuma uğrayacağını ya da negatif etkiler altında olduğunu yani, kötü niyetli kimselerin etki veya görüş alanı içinde olduğunu hisseder


Bu önsezi duygusu bir abartı değildir Yani savaşçının, siste yol alan bir uçak veya geminin radarının olması gibi bir ruhsal radarın oluşması ve daima çalışır durumda olması hatta savaşçı uykudayken bile çalışması bir efsane ya da romantik bir abartı değildir İnsan kendisine uzaktan, arkadan ya da gizlice bakıldığını, ya da ilerdeki köşenin ardında kötü niyetli bir ya da birkaç kişinin olduğunu hissedebilir Pusu kurulan bir bölgede bulunulduğunu aniden düşünebilir Bu duygu kişiden kişiye değişen bir fiziksel tepkiye yol açar Bazı kimselerde sanki kafa derisinin her milimetre karesi hafifçe yukarıya çekilirmiş gibi olur Bazı kimselerin kulaklarında hafif bir uğultu ya da çınlama olur, el veya yüzde ürpertiler oluşabilir ve en yaygın olarak da kişinin karın bölgesinde, göbek etrafında kasılma, ürperti ya da hafif bulantı olabilir Veya hiç bir fiziksel uyarı olmaz da sadece his olarak kişi durumu anlar


Bu duygunun oluşabilmesi için bazı şartlar gereklidir Herşeyden önce savaşçının "Ruhsal enerjinin edilgen hali" olarak tarif ettiğimiz evrensel enerji akımları ile uyum içinde olması, Zen'i ve Zen'in boşluğunu günlük hayatına yansıtabilmiş olması, her zaman zihinsel dinginlik içinde olması dolayısıyla zihnini edilgen durumda tutarak dıştan gelenleri algılayabilir olması gereklidir Bunu sağlayabilmek bir Zen öğrencisi için zor olmayabilir fakat "Tehlikenin öngörüsü" diyebileceğimiz bu tetiktelik ve tabii, gayret sarfetmeden, konsantre olmadan hatta farkında olunmadan daima içinde yaşanılan bu tetiktelik durumu ve sezgi ile algının kombine olarak çalışması ve gelişmesi için bazı şartlar gerekir Sadece Zen, sadece zihinsel dinginlik buna yetmeyebilir Bunu sağlayacak olan özel çalışmalar vardır Mesela bunlara bir örnek de aşağıda göreceğimiz "Kuji In" tekniklerindeki "Kai" isimli El kesmesi ya da el jesti ve onun mantrası ile yapılan çalışmalardır


Zihnin ve ruhsal enerjinin edilgen ve barışçı halinde olan Savaşçı gerekli uyarıyı aldığı anda ya da rakibi ile karşılaşmak için kılıcını çekip, onunla yüzyüze geldiği anda onda faklı birşeyler uyanır Yukarda söz ettiğimiz ve enerji beden ismi verilen kendi öz ruhsal enerjisi uyanır Bu uyanış sözü de fazla abartılı olabilir çünkü bu enerji her zaman mevcuttur Burada sadece genişlemiş bir anda açılıp yayılmış ve tabir caizse bir patlama yapmıştır


Uyanan enerji direk olarak rakibe yönelir ve onu bir zarf gibi sarmalamaya çalışır Çalışır diyoruz çünkü aynı anda rakibin enerjisi de aynı şeyi yapmaya çalışmaktadır Dolayısıyla iki enerji birbirlerini keserler Bunlardan birisi daha güçlüyse ya da birisi zafiyet gösterip zayıflarsa diğeri aniden onu kaplar


Şimdi şu çok bellidir ki, kişiye savaşı kazandıran sadece burada anlatılan ruhsal enerji değildir ve savaşı kazanmak için fiziksel yetenek, iyi bir silah, o silahı kullanma tecrübe ve bilgisi ve zeka da gereklidir Ruhsal enerji biraz arka planda kalabilir bile Ancak kazanma yolunda Ruhsal enerji de önemli bir etkendir ve iki rakipten birisi bunu biliyor ve kullanabiliyorsa, diğeri ise kullanamıyorsa veya böyle birşeyden haberi bile yoksa, diğer bütün şartların eşit olması durumunda enerjiyi kullanabilen kazanır


Herne kadar Zanshin'in hayatın diğer alanlarında ve dünyanın diğer bölgelerindeki kullanımları aşağıda incelenecek bir konuysa da burada hemen bir örnek vermemiz yerinde olur Bir Futbol maçında, penaltı çekilirken Kaleci ve penaltıcı arasında bir Zanshin ilişkisi vardır İnsanı iyi kaleci veya iyi penaltıcı yapan budur Aynı zamanda penaltı vuruşu yapılmadan önce bazı kalecilerin tam topun geleceği noktaya sıçramaları bazılarının ters yönlere atlamaları veya şaşkın şaşkın duralamalarının, bazı penaltıcıların, kalecinin atlayacakları yönü önceden anlayıp, ters yöne vurmalarının nedeni de Zihnin edilgen hali içinde olarak elde ettikleri algıdır


Tekrar yukarda bahsettiğimiz savaşçımıza dönelim Rakipler karşılaşmış ve ruhsal enerjileri yayılmıştır Burada anlatılanlar da belki yarım saniye içind olup bitmiştir, düello yarım saniyede de bitmiş olabilir Ama anlatılan şeylerin gerçekleşmiş olması için süre önemli değildir Zanshin'leri uyanmış durumdaki savaşçılar aynı zamanda da ruhsal enerjinin edilgen hali içinde bulunmak zorundadırlar Çünkü bu şekilde yaparak rakibin bir salise sonra yapacağı hücumun yönünü ve gücünü, onun ilerleyip, gerileyeceğini sezmek zorundadırlar


Burada Iaido öğrencisi olan okuyucular için bir örnek vermek mümkündür Bazı Kata'lar birden fazla rakibe karşı savaş şeklinde tasarlanmışlardır Mesela Sanpo giri veya Shiho giri yapılırken çevrede bulunan birden fazla rakip düşünülür Gerek modern dünyanın Iaido öğrencisi, Kata içinde ve gerekse eski günlerdeki gerçek bir savaştaki benzeri durumlar içindeyken savaşçının zihinsel durumu hem edilgen, hem etkin şekildedir


Edilgen şekildedir çünkü kendisi bir rakiple ilgilenirken diğerlerinin haraket ve niyetlerini, onlara bakmak için gözlerini kullanacak zaman bulamasa bile bilmelidir Aynı zamanda ilgilendiği rakibin de yapacağı şeyleri bir salise önce sezmek durumundadır


Etkin durumda olmalıdır çünkü ruhsal enerjisi ya da kinetik enerjisi ile ilgilendiği rakibini bastırmak, şaşkınlığa düşürmek, hatta hipnotik bir hale getirmek ve bir an önce onu kesmek zorundadır Aynı zamanda arkasında veya yanlarında olan rakiplerin yaklaştığını sezerse onları yavaşlatabilmek (Ne kadar yavaşlatabilmek? Çeyrek salise bir hayat kurtaır veya öldürür!) için gene Zanshin'i yani etkin hali, yani ruhsal enerjinin saldırgan halini kullanmak zorundadır


Bu anlatılanlar belki saçma ve akla sığmaz görünebilir Fakat bir savaşçının üç veya dört kişi ile karşılaşarak sağ çıkmasının başka nasıl bir yolu olabilir Böyle bir durum olamaz Sadece filmerde olabilir mi diyorlar Pekiyi Tarihte Miyamoto Musashi'nin bu gibi düellolar yapıp kazandığı, Musashi'nin 1612 yılında karşılaşıp, sadece bir tahta kılıçla öldürdüğü, gene ünlü bir savaşçı ve silahşör olan Sasaki Kojiro'nun benzeri, çoklu düellolar yapıp kazandığı kayıtlara geçmiş bir şeydir Yazımızın bir çok yerinde söz konusu ruhsal enerjilerin sadece Japonlara has bir yetenek olmadığını fakat onların bunu sistematize edip, talimi yapılabilir hale getirdiklerini ve isimlendirdiklerini belirttik Şimdi de buna bir örnek olarak "Cezayirli Hasan Paşa" hakkında birşeyler yazabiliriz


Cezayirli Hasan paşa Türk donanma okulunu ilk kuran kimsedir Hasan paşa gençliğinde donanmaya Levent yani deniz piyadesi olarak katılır Girdiği gemi ile Cezayir'e gönderilir Cezayir yakınlarında bir korsan gemisi ile karşılaşırlar Hasan paşa'nın gemisi, korsan gemisine rampa eder ve tabii o zamanlar paşa değil de basit bir er olan Hasan yalın kılıç korsan gemisine atlar Tam o sırada sert ve ters bir rüzgar nedeni ile iki gemi birbirinden ayrılır, Levent Hasan düşman gemisinde tek başına kalır Geminin açılıp, yeniden korsan gemisine yanaşması ise bir saate yakın bir zaman alır Herkes Levent Hasan ölmüştür diye düşünürken gemiye girince, Levent Hasan'ın korsanların yirmi kadarını kestiğini ve kalanları da teslim aldığını görürler Bunun üzerine ona rütbeler verilir, sonunda Cezayir'e vali olur ve en sonunda da İstanbul'a dönüp o zamana kadar usta çırak ilişkisi şeklinde giden denizcilik için bir Donanma okulu kurar


Yukardaki örneklerde görülen savaşçıların, bahsedilen şeyleri güçlü bir Zanshin ve gelişmiş bir edilgen ruh olmadan yapabilmeleri ne derece mümkün olabilir


İşte anlatılması zor olan, Dojo çalışmalrı içinde zaten anlatılmasına zaman da olmayan Zanshin budur


Şimdi bir şeyi daha sormanın ve cevaplamanın zamanıdır Ruhsal enerjinin etkin veya saldırgan haline bir isim takılmıştır "Zanshin" Pekiyi neden ruhsal enerjinin edilgen haline özel bir isim verilmemiştir? Bunun cevabı çok kolay olmakla beraber ilk bakışta akla gelmeyebilir


Bir Zen rahibi hatta öğrencisi, bütün budist okulların izleyicileri ve tabii ki, Samurai'ler normal hayatları içinde her zaman zihnin ve ruhun edilgen durumunda olmalıydılar Bütün Budizm ve Yoga ekollerinin ana amacı zaten insanı böyle bir dinginlik durumuna getirmektir Anlaşılacağı gibi Edilgen durum isim verilmesine gerek olmayan normal durumdur Sıradışı olan ve ancak birisini etki altına almak istenince uyanan ve sonra bırakılıp, normale dönülen durum Zanshin durumudur



Zanshin'i savaş durumu içinde uyarmak için ne gerekir?


Yukardaki sorunun cevabı çok basittir "Hiçbir şey" Aşağıda Zanshin durumunun güçlenmesi, ruhsal enerjinin gelişmesi, evrensel enerjiden daha fazla enerji çekilebilmesi için yapılması gereken hem Uzak doğuda hem de Batıda yapılan bazı uygulama ve meditasyonlardan bahsedilecektir Fakat bunlar özel çalışma durumlarıdır ve herkes yapmak istemeyebilir Yukarda verilen Penaltıcı ve kaleci örneği düşünülürse, Futbol takımlarının, bu çalışmaları yapmaları bir yana dünyada hatta evrende böyle şeylerin mevcut olduğunu bilmeleri bile akla yakın değildir Yani Zanshin herkeste vardır ve kişi bunu farkında olmadan, kendi yaptığı şeye önem verdiği ve konsantre olduğu şekilde kullanır Ama üzerinde çalışıp alt yapıyı hazırlarsa çok daha güçlü kullanır İnsanlar bunu doğuştan sahip oldukları kadar kullanırlar Herkes şarkı söyleyemez Bazı insanlar doğuştan kabiliyetlidirler ve şarkı söylerler fakat dilsiz olmayan herkes konservatuvar eğitimi ile, doğuştan sesi olan kimselerden çok daha iyi şarkı söyleyebilir


Zanshin alt yapı olarak hazırlanan ve uyandıktan sonra bilinçli olarak tutulan bir durumdur fakat onun uyandırılması bilinçli olarak bir pedala basılıp, bir mekanizmayı harakete geçirir gibi değil, otomatik olarak, gerektiği anda kendiliğinden olmalı ve bu, bu şekilde olana kadar yapılan çalışmalarla alt yapı hazırlanmalıdır


Bir savaşçı veya Kılıç öğrencisini ele alırsak Özellikle yaşamak ve ölmek arasında kalmak gibi güçlü bir motivasyona sahip olan bir savaşçı oturup çok uzun ruhsal hazırlık çalışmaları yapmasa, ne olduğunu bilmese ve yarım yamalak bir fikre sahip olsa bile zamanla ruhsal enerjinin etkin ve edilgen halleri onda gelişir Hatta Zanshin denilince son derece yanlış izahlar yapsa bile farketmez İnsanın kendi üst benliği bu enerjinin ne olduğunu ve nasıl uyarılacağını bilir Tabii ki, savaşçı ruhsal çalışmalar yaparsa ve duruma bilerek konsantre olursa daha iyi olur


Bir karşılaşma anında savaşçının Zanshin'i düşünmesine uyarmaya çalışmasına özel bir konsantreye zaman ve imkan yoktur Tıpkı sıcak bir çaydanlığa elimizi dokundurduğumuz zaman hiç düşünmeden anında şimşek gibi geriye çekmemiz gibi ilk uyarıları alınca Zanshin uyanır İşlevini yerine getirir Ancak bunun Kılıç sanatlarına yeni başlayan yani bir, iki yıllık, modern zamanların kılıç öğrencileri için mümkün olması da beklenemez Modern Kılıç öğrencisi bunu düşünmek, Zanshin'in ne olduğunu bilmeseler bile dikkat ve konsantre geliştirmeye çalışmak zorundadırlar


Japonya ve Japonya'nın eski savaşçılarına gelince Bu durum onların zaten günlük hayatlarıydı Ve unutulmasın ki, gereken bütün meditasyon çalışmaları, onların günlük ibadetleri idi Ayrıca bir zaman ayırmalarına, bilgi edinmelerine gerek yoktu Mesela bir Kılıç öğrencisi ibadeti ile Kılıç sanatını birleştirmiş durumdaydı Tabii ki, o zamanlarda bazı şeyler daha kolaydı Günümüzde ise hem biraz bilmek hem de zaman ayırıp, biraz gayret göstermek gerekiyor Ayrıca günümüzde genellikle hayali rakiplere karşı Zanshin geliştirmek gerekiyor ki, bu da zorlaştırıcı bir faktördür



Zanshin neden savaş sonrasında sürdürülür?


İki savaşçı karşılaşır Birisi yığılıp kalır O an için savaş dışı kaldığı kesin olmakla beraber ölüp ölmediği belli değildir Kazanan savaşçı Zanshin'i devam ettirir Ruhsal enerjisi hala rakibini sarmalamış şekildedir Bunu kılıcını kınına koyup, iyice geriye çekilene kadar ya da bir şekilde rakibin gerçekten öldüğünü anlayana kadar sürdürür Iaido Kata veya Waza'larında da, hangi Ryu olursa olsun bu durum vardır Son teknik yapılır, hayali rakip yere serilir ve kılıç kına koyulur Geriye çekilinir Bu durumda da iyice geriye çekilip, iki el kılıcı ve kını bırakıp, yanlara sarkana kadar Zanshin sürdürülür


Bu durumun hep yapılan bir açıklaması vardır Aslında çok haklı ve gerçekçi olan bu açıklamaya göre rakip yaşıyor olabilir ve ölüm anında bile son bir hamle yaparak kılıcıyla ya da kılıcını da düşürmüşse kısa kılıcını çekerek veya bir bıçakla saldırabilir, savaçının aşil kirişini kesebilir veya öldürücü bir vuruş yapabilir Bunu engellemek için dikkat rakibin bedeninde tutulur Ancak iyice uzaklaştıktan sonra Zanshin bırakılır


Aslında bu ifade son derece haklı ve doğrudur fakat bunun yüzünden de bir çok kişi de Zanshin'in sadece rakip yere serildikten sonra üzerine yoğunlaştırılan dikkat olduğunu zannetmesine sebep olur İkinci olarak bu durumun yani Zanshin'in savaş sonrasında, rakibin bedeninden iyice uzaklaşana kadar veya onun ölümünün kesin olarak anlaşılmasında bir süre sonrasına kadar sürdürülmeinin bir de ezoterik sebebi vardır




- Ölüm den sonra alınan intikam -


Yukarda anlatıldığı gibi iki savaşçı karşılaşınca hatta bunlardan birisi savaşçı olmasa da, ya eğitimle ya doğuştan Zanshini güçlü olan, hatta silahsız bir kişi bile olsa iki kişinin Zanshin'i karşılaşır Biri yığılıp kalır Belki o anda ölmüştür bile Fakat ruhsal enerjisi kısa bir süre için hala sürecektir ve önceki savaş veya katliam durumundan dolayı ölen kişinin enerjisi zaten kendisini öldürene odaklanmıştır Ona yönlendirilmiştir Zaten amacı onu boğmak, kısıtlamak, ruhsal enerjilerini sarıp sarmalayıp, işlemez hale getirmektir İşte bu ölüm anında kazanan savaşçı kendi Zanshin'ini bırakıp da "Laylaylom" gibi bir zihinsel duruma girerse bir anda öldürdüğü kişinin ruhsal enerjisi ile kaplanır çünkü bunu önleyen zaten onun kendi Zanshin durumudur İşte bu durum da bir tür lanetlenmek gibidir


Bundan sonra söz konusu enerji kazanan savaşçıya bulaşıcı bir hastalık gibi yapışıp, bulaşır ve uzun bir süre de kalıcı olur Bu arada savaşçının, kendi zanshin'ini de kullanamaz, uyaramaz ya da yayıp genişletemez durumda olmasından dolayı muhtemelen başka bir savaşçı onu öldürür Ya da en azında kişi sebebi meçhul, depresif durumlara girer Eski günlerde bu durum ölenin laneti, intikamı gibi düşünülebilirdi Bu durumlardan doğan bir çok eski hikaye vardır Hatta söz konusu durum bizde de bilinir Halk arasında "Kan tutması" denilen bir durum vardır İnsan öldüren bazı kişiler, haklı veya haksız olmaları farketmeksizin tuhaf durumlara girerler, Kımıldayamazlar, aptallaşırlar, oldukları yerde kalakalırlar Anadolu'da bazı bölgelerde ve özellikle Karadeniz çevresinde garip bir inanç da vardır Bu durumda kalan ya da böyle bir durumda kalmasa bile birisini öldüren (Tabii ki, bıçak gibi bir yakın mesafe silahıyla Tabanca, tüfek gibi uzaktan öldüren bir araçla değil) kimsenin kurtulabilmesi için hemen parmağını ölen kimsenin kanına batırıp, ya da kanlı bıçaklarını yalamaları gerektiğine inanılır Kan tutması durumu bazı kimselerde bir iki saat bazılarındaysa günlerce sürebilir Sonunda kişi ağır bir depresyonla karşılaşabilir, ölürdüğü kişinin hayalini görebilir, hatta çıldırabilir Katilin kurbanını görmesi ve aklının devamlı ona takılıp kalmasının nedeni de söz konusu kinetik enerjinin, onun bilinçaltına kadar işlemesidir Tabii hemen söyleyelim ki, Kinetik enerji ya da enerji beden bunu bir zeka ve bilinçle yapar demek istemiyoruz Sadece belli bir kişiye ait olduğu için o kişinin enerjik yapısı, enerji bedeni, kişinin bilinçaltına enerjinin sahibi olan kimseyle ilgili rahatsızlıklar uyanmasına sebep olur


İşte Samuri ya da Ninja'nın öldürme işleminden sonra da Zanshin'i sürdürmelerinin nedeni özet olarak, Ölen kimsenin ruhsal ya da kinetik enerjisini veya Zanshin'ini, kendilerinden uzak tutmak için, itici güç olarak kullanmalarıdır Bu durum gerileyip zaten eriyip yok olmakta olan enerjinin menzil alanından çıkana veya enerji tamamen dağılıp, yok olana kadar sürdürülür Ninja kültüründe bu tür şeyler ruhsal yani ölen kimsenin bilinçli ruhu tarafından yapılan lanetlenme durumları olarak hurafe seviyesinde büyütülmüştür Bazı Ninja'la yüzlerini bile, kurbanların ruhlarının ölümden sonra kendilerini arayıp bulamaması için, öldürdükleri kimselere göstermek istemezlerdi


Bu olguyu işleyen fakat herşeyin çok fazla sinamatize edildiği, Chritopher Lambert, John Lone ve joan Vhen'in oynadığı ve yurdumuzda da gösterilen "The Hunted" isimli bir film de yapılmıştır Yazık ki, filmde yeterli açıklama yapılamadığı için durum, yani Ninja'nın lanetlenmesi seyirciler tarfından tam olarak anlaşılamamış, film basit bir vur, kır, kes seviyesindeki macera filmi olarak kalmıştır Tabii bu film zaten burada anlatıldığı şekilde ruhsal enerjiler hakkında birşeyler anlatmak, mesaj vermek için yapılmayıp, sadece hurafe olarak görülen bir olgudan, heyecanlı bir aksiyon filmi yapmak için çekilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



Kılıç neden Samurai'nin ruhudur?


Japon kültürü ile şöyle böyle ilgilenen bir kimse, kendisi, Iaido ve benzeri savaş sanatları ile hiç ilgili olmasa bile bir yerde, bir şekilde mutlaka, Kılıcın Samurai'nin ruhu olduğunu, Samurailerin buna inanıp, kılıcı ruhları olarak gördüklerini duymuştur


Bu olgu böyle alınır ve olduğu gibi bırakılıp geçilir Sadece Samurai düşüncesinin bir ürünü, samurainin kılıcına saygısının belirtisi olarak görülür Halbuki dış görünümün ardında çok daha derin anlamlar vardır İnsanların çoğunda belli tarihlerden önce yaşamış olan insanları aptal ve son derece cahil, ilkel hurafeprest olarak görmek eğilimi vardır Hele batılılar, II Dünya savaşından sonra Japonya'yı yarım yamalak tanımaya başladılar Ama kafalarının içinde onları genel olarak aşağılıyorlardı Savaşı kendileri kazanmışlardı Demek ki efendi onlardı ve savaşı kaybeden Japonların da bir çok şeyi ilkel ve cahilce olabilirdi O zaman yerleşen anlayışlar daha sonra bu bakış açısı değişse de, yüzeyselliklerini korudular Kılıç konusunda da kılıcın Samurainin ruhu olarak kabul edilmesini olduğu gibi alıp, duygusal ve romantik bir yaklaşım olarak gördüler Tabii doğu ile ilgili bilgi ve yaklaşımlar bize de batının süzgecinden geçerek geldiği için bizde de aynı yüzeysel anlayışla ele alınmışlardır


Yukarıdaki bölümlerin birinde de söylendiği gibi eskinin insanları bizden sadece teknolojik olarak geriydiler Otomobil ve televizyon yapamıyorlardı Hatta Ozon tabakasını yırtmaya bile muvaffak olamamışlardı fakat bu kimseler cahil değildiler Hele aptal hiç değildiler Aynı dönem içindeki Avrupalıların ve Amerikalıların rüyalarında bile göremeyecekleri kadar uygardılar


Şimdi şöyle mi düşünmek gerekir? Samurai'ler ve hatta bütün Japonlar o kadar aptaldılar ki, doğdukları zaman ruhlarının olmadığına inanıyorlardı Büyüyüp Samurai olunca da "Eh bu güne kadar ruhum yoktu Bari kendime bir ruh satın alayım" deyip, gidip bir kılıç alıyorlardı Bir kılıç savaş veya eğitim sırasında kaçınılmaz şekilde bir gün kırılabilir Böyle bir şey olduğu zaman Samurai "Aman ruhum kırıldı, gidip başka bir ruh alayım bari" şeklinde mi düşünüyordu?


Hiç kimse bu açıdan düşünmeye bile gerek görmedi ve fikir genel tarafından olduğu gibi alıp, otantik ve romantik bir inanç, bir hurafe olarak kabul edildi Halbuki benzeri herşeyde olduğu gibi bu inancın da arkasında bazı derin şeyler vardır


Şimdi Japon kılıç geleneğini bir yana bırakarak Orta çağ Avrupa'sına bir bakalım Yurdumuzda sinemaya gitme imkanı bulan hemen herkes "Yüzüklerin efendisi" isimli filmi gördü Sinemaya gitme imkanı olmayanlar ya da fantastik filmlerden hoşlanmayanlar da çeşitli Tw programlarında filmle ilgili bir sürü şey gördüler Söz konusu filmdeki büyücüler ve onların kendi aralarındaki savaşlar bir çok kişinin ilgisini çekti Herkes bu büyücülerin koca koca asalar taşıdıklarını ve bu asaları değişik şekillerde enerji yönlendirmek için kullandıklarını gördü Tabii ki, filmin herşeyi fantastik bir hikayeden kaynaklanıyordu fakat bir çok şey gibi büyücülerin davranış tarzları ve enstrumanları da tarihten alınmış ve sinematize edilerek abartılmış şeylerdi


Gerçekten de Ortaçağ Grimoire'larını yani büyücülerin kendi tecrübe ve uygulamalarını yazdıkları çalışma notları kitaplarını incelediğimiz zaman Asa'ya büyük önem verildiğini görürüz Bu insanlar kendi inançları doğrultusunda mesela bir cismi manyetize ederken, kutsar veya lanetlerken hep asalarını bir namlu ya da bir yönlendirici olarak kullanıyorlar Kendilerini kötü etkilerden korumak için zemine bir daire çizerken bunu asalarıyla yapıyorlar Günlük hayatlarında asalarını yanlarında taşıyorlar ve kendilerinden başka kimsenin dokunmasına izin vermiyorlar Gerçi yaptıkları şeyler filmlerdeki gibi muhteşem görselliğe sahip değil Asalarıyla işaret ettikleri cisimler öyle hemen havalanıp uçmuyorlar Hatta çoğu zaman gözle görülür bir tezahür de olmuyor fakat gene de bu kimseler yaptıkları şeyleri bir şekilde ruhsal enerji yönlendirmesi olarak yapıyorlardı Bu işte kullanılan araç da "Asa"larıydı


Majikal asaların yapımı için değişik ağaçlar tercih edilirdi Bu durum ekole göre değişirdi Mesela Drüidler için kutsal ağaç Meşeydi Bazı yerlerde Ardıç bazı bölgelerde de Dişbudak ağacı tercih edileblirdi Daha köksüz tam Ortaçağ döneminin ortalarının Avrupa majisyenleri fındık ağacını tercih ederlerdi Bu asa geleneği kutsal kitaplara kadar girmiştir Mesela Musa'nın asası ve benzeri şeyler Tevrat, Incil ve Kur-an'da söz konusu edilirler


Tabii gerek tarihi büyüsel belgelerde, gerekse masallarda bol bol, sihirli kılıçlardan da bahsedilir sonuç olarak hepsi aynı kapıya çıkmaktadır Gene Islami tarikatlara ve İslami Havas'a dönersek (Havas: İslami büyücülük geleneği Yahudi Kabalası ve Islami tasavvuf karışımı birşeydir Kabala'dan çok etkilenmiştir Büyücülük denilince akla gelen şarlatanlıklardan çok daha derin anlamları olan yarı tasavvuf yarı büyü karışımıdır)


Bilindiği gibi bu sistemlerde tespih kullanılır Tespih, yapılan zikirlerde sayısal bütünlüğü sağlamak için kullanılan bir sayma aracıdır Devamlı zikir ve majikal uygulama yapan kimselerin uzun zaman kullandıkları tespihlerde belli bir manyetik akım biriktiği bilinir Hatta ruhsal enerjisi güçlü birisinin uzun zaman kullandığı bir tespih küçük bir çocuğun ya da zayıf birisinin boynuna gerdanlık gibi takıldığı zaman kişinin ya da çocuğun bunaldığı, uykusunun geldiği ya da aptallaştığı gözlemlenmiştir Tabi böyle bir manyetik birikimin olabilmesi için kullanılan enstrumanın yani Asa veya tespihin organik bir cisim olması gerekmektedir Yani Tahta veya kehribar veya zeytin ya da hurma çakirdeği tespihler, tahta asalar Plastik malzeme manyetik etki taşımaz Buna karşılık demir ve çelik zaten doğal olarak mıknatıs etkisine sahip olan şeylerdir ve burada söz konusu olan ruhsal enerjiyi de mükemmelen özümseyebilirler


Şimdi kullanılan bu gibi enstrumanları bir yana bırakarak enstrumansız yapılan bir iki uygulamaya bakalım Şifacı medyumlar hasta kısmın ya da bütün bedenin üzerinden, bir, iki santimlik mesafeden ellerini geçirerek şifa verirler Enerjinin ellerden, hastaya aktığına inanılır Konuyu bilmeyen ya da inanmayanlara şaşırtıcı gelecek bir şey de şudur: Bu şekilde tedavi edilen hastaların çoğu, gözleri kapalı olsa da, hiç bir medyumsal yanları olmasa da, vücutlarında duydukları basınç veya ürperti ya da ısınma ile şifacının ellerinin vücutlarının hangi bölgesi üzerinde olduğunu anlarlar


Değişik batılı ve doğulu araştırmacı ve deneyci yazarların ruhsal enerjinin deşarj edilişi yani etkin kullanımı hakkında yazdıkları makele ve kitaplar ile görücü medyum olan ya da en azından öyle olduğunu iddia eden kimselerin anlattıklarına göre, yukarda enerji beden dediğimiz ruhsal enerjinin ya da Kinetik enerjinin insan bedeninden bir hedefe doğru uzaması, bedenin çıkıntılı yerlerinden daha yoğun şekilde olmaktadır Önce eller, sonra gözler ve bundan sonra da omuz başları, dizler, ayak uçları gibi vücut çıkıntıları enerjiyi yönlendirmektedir Bu gibi bir aktivite içinde bulunurken elde tutulan bir cisim, bir sopa, bir bıçak veya kılıç, hatta bir kalem enerjiyi daha güçlü yoğunlaştırmaya ve bir namlu gibi daha iyi yönlendirmeye yaramaktadır Bu durumda Ortaçağ majisyeninin elindeki asanın da bir yönlendirici olduğu anlaşılmaktadır Büyücü, kendisi ne zannederse zannetsin elindeki asa sihirli bir güce sahip değildir Onu manyetize eden şey herhangi bir tanrının ya da demonun kutsayıp güç vermesi değil, bizzat kendisinin asayı imal edişi sırasında ve kutsama törenleri ile verdiği, daha doğrusu üzerine yüklediği kendi kinetik enerjisidir


Bu şekilde, cisimlere enerji yüklenmesine dair en iyi örnek de batı terminolojisinde Amulet ismi verilen büyü objeleridir Amulet uğur getiren ve koruyan bir majikal objedir Bizdeki benzer karşılığı mesela nazar boncuğu olabilir Amulet ismi verilen şey herhangi birşey olabilir Bir boncuk, anahtarlık, kalem ve akla gelen herşey Onu hazırlayan kişi bir süre elinde tutar ve üzerine yoğunlaşıp, enerji yüklediğini düşünür ve yükler de Tabii burada kişi derken Ortaçağ büyücüsünü kastediyoruz


Gene Samurai ve Kılıca dönersek Zanshin konusunun anlatılışı sırasında savaşçının kendi ruhsal enerjisini yoğunlaştırıp, rakibinin üzerine gönderdiğini söylemiştik Tabii ki, bu işlemdeki en önemli yönlendirici savaşçının gözleri ve arkasında durup gard aldığı kılıcıdır Kılıç bazı istisnai durumlar haricinde daima rakibe doğrudur Savaşçı farkında olsa da olmasa da enerji, kılıcı namlu olarak kullanmaktadır Ya da en yoğun şekilde kılıç üzerinden akmaktadır Bu durumda zamanla kılıç, sahibinin enerjisi ile dolmaktadır Bu kişisel enerji ile manyetize ediş, sahibi kılıcı kullanmaya devam ettiği sürece yıllarca artar Bu durumdaki bir kılıç kısa bir zamandan beri kullanılıyor olsa da bir kılıç olduğu kadar bir majikal enstruman ve sahibinin ruhsal enerjisinin bir parçası olur


Bu durumdaki bir objeye ki, bu kılıç değilde yukarda anlatıldığı gibi bir asa da olabilir, savaşçı veya büyücü farketmeksizin bu durumdaki bir objeye sahibinden başkası dokunmamalıdır Yabancı dokunuşlar hem kılıç veya asanın üzerindeki enerjiyi dalgalandırır ve kullanılırlığını bozar hem de dokunan kimsenin kendi dengesini bozabilir Söz konusu obje bir Samurainin kılıcı ise, Samurai kılıcını yanından asla ayırmak istemez Çünkü ondan uzak olduğu zaman kılıcın enerjisinin azaldığını hisseder


Son olarak şunu söylemeliyiz ki, bir cismin mesela bir kılıcın savaşçı tarafından manyetize edilmesi, yukarda bahsettiğimiz Ortaçağ Avrupa'sı büyücüsünün asasının manyetize edilişinden çok daha kolaydır Çünkü Samurai enerji deşarjını yani Zanshin uygulamasını hiç bir büyücünün sahip olamayacağı kadar motive edici bir ortamda yapmaktadır Kendisinin veya rakibinin ölmesinin söz konusu olduğu bir ortam Yaşamak ve ölmek arasındaki sınır


Şimdi artık, Zanshin ve spiritüel güçleri geliştirmek için kullanılan bazı çalışmaları görebiliriz Samuri'lerin ve Ninja'ların uyguladıkları bir konsantre ve çalışma yöntemi vardır Bu yönteme yanlış olarak "Kuji Kiri" ismi verilir Aşağıda da göreceğimiz gibi Kuji kiri farklı bir şeyi anlatır



Ninja büyüsü - Kuji No In ve Kuji kiri


Eski Japonya'daki mistik uygulamalar ve ruhsal enerjinin etkin kullanım yöntemleri batı dünyasında hem çok fazla bilinir hem de çok az Bu büyüsel uygulamalardan en fazla bilinenleden birisi de Kuji In ya da Kuji No In ve Kuji Kiri'dir Burada evrensel ve kişisel enerjilerin bütünleşip, etkin kullanılmalarına en iyi örnek Kuji In'dir Batı dillerine "Dokuz el kesmesi" gibi acayip bir isimle çevrilmiştir Tabii bu isim Kuji Kiri açısından bakarsak haklı sayılabilir Aşağıda çok kısa olarak göreceğimiz Kuji Kiri, sağ elin iki parmağının, bıçak gibi kullanılması ile de yapılan bir uygulamadır El kesmesi tabiri buradan çıkartılmış olabilir Buna karşılık asıl ilgi alanımız olan Kuji In'deki el jestleri diyebileceğimiz, iki elin kombine olarak yaptıkları mistik haraketler ve kenetlenmeler kesişe benzemezler Kuji Kiri ve Kuji In genellikle batılılar tarafından birbirine karıştırılırlar Hatta Ninja'lar hakkında yazılan bazı yalan yanlış makalelerde veya kitaplarda da Kuji In'den bahsedilirken ve Kuji Kiri'den hiç söz edilmezken genel başlık olarak "Kuji Kiri" isminin kullanıldığı olmuştur


Kuji In batıda hem çok bilinir hem az Bir çok filmde bu el hareketlerinin yapıldığı, sesli olarak mantralar telaffuz edildiği görülür Filmler, çizgi filmler romanlar ve daha bir çok şey Kuji In'i bir aksesuar olarak kullanırlar fakat onun hakkında tamamlayıcı açıklama çok azdır Kuji In ve Kuji Kiri hakkında yazılan bazı kitaplar da vardır fakat bunlarda da, ya bazı safsata sayılabilecek bilgiler ya da Budist uygulamalar vardır Dişe dokunur bilgi taşıyan kitap sayısı oldukça azdır Bu kitaplar da genellikle batılılar tarafından yazılmış şeylerdir İşin en zor tarafı, söz konusu kitapları yazan kimseler de Kuji In ya da Kuji Kiri ile ya budizm açısından ilgilenen ya da Savaş sanatları açısından bakanlardır Yazarlar arasında Okült açıdan bakan veya ruhsal enerjinin etkin kullanımının uyandırılması açısından düşünen azdır


Kuji In yukarıdaki başlıkta Ninja büyüsü olarak belirtildi fakat bu, genelin onu günümüzde böyle tanımasından dolayıdır Bu da bir yanlış bir fikirdir Kuji In feodal dönemlerde Samurailer tarafından da geniş ölçüde kullanılmıştır Mesela Yagy Shinkage Ryu ve Tenshin Shoden Katori Shinto Ryu'nun Kuji Kiri ve Kuji In talim ettiklerine dair kayıtlar vardır


Kuji In ve Kuji Kiri Ninja ve Samurai'nin mistik güçlerini başka bir ifade ile ruhsal enerjisini uyandıran ve güçlendiren el jestleridir Bu el jestleri esas olarak Seksenbir tane olmakla berber en fazla bilineni ve önemlileri Dokuz tanedir Bu haraketlerin kaynağı tam olarak bilinmemektedir fakat bazı kaynaklar onların, Japonya'ya ilk defa, Tantrik Budizm ekolleri olan Shingon ve Tendai Mikkyo'nun girişleri ile geldiklerini söylerler


Budizm'in bir çok şeklinde Mudra ismi verilen el jestleri meditasyon sırasında kullanılır Hemen hemen bütün Budha heykel ve tasvirlerinde de Budha değişik el jestleri ile gösterilir Bu haraketlerin hepsinin birer anlam ve özel güçleri vardır Tantrik Yoga ve Tantrik Budizm'de ise Mudralar da, meditasyon ya da fiziksel uygulamalar gibi ayrı bir tapım şeklidirler Budizm'in herhangi bir şeklinin Japonya'ya girişinden sonra Mudra'ların da girmesi zaten kaçınılmaz bir şeydi


Gene de şunu belirtmekte fayda vardır Burada söz konusu olan dokuz el jesti yani Kuji In, anlam olarak benzerlikler taşısalar da Budist ekollerin uygulama sebeplerinden oldukça farklı amaçlar taşırlar Bazı el jetslerinin de özgün budist uygulamaların tersi olduğu görülebilir Japonlar ve daha doğrusu Ninja ve Samurai'ler esas olarak ruhsal enerjinin edilgen kullanım şekli olan Budist uygulamaları kendi temayül ve anlayışlarına göre zihnin ya da ruhsal enerjinin etkin kullanım haline çevirmişler ve zihinsel dinginlik kadar saldırgan bir yapı da kazandırmışlardır


Kuji In ve Kuji kiri arasındaki farklılığa gelince Kuji In ve Kuji Kiri aslında çok yakın ilişkilidirler Kuji In, evrensel enerjinin dokuz seviyesini davet etmeye hizmet eder Zihni bu güçlere odaklar ve kişisel enerjiyi bu güçlerle birleştirerek aktive eder Kuji Kiri ise Türkçe'ye kabaca Muska, Vefk, Tılsım (En uygunu Tılsım'dır) şeklinde çevirebileceğimiz pratik büyücülük şekline benzer bir uygulamadır


Kuji In uygulandığı zaman yapılan şeyin dış görünümü, iç anlayışa göre daha az önemlidir Dokuz el haraketinin herbirinin kendisine has bir ismi, majikal anlamı, mantrası ve tarifi varır Bunlar aşağıda görülmektedir Kuji In ile çağırılan ya da daha doğru bir ifade ile uyandırılan güçlerin gelişmesi ve gerektiği anda uyandırılması için sadece bu el haraketlerinin yapılmasının yeterli olacağını ya da bir savaş sırasında Samurai veya Ninja'nın silahını bırakıp bu el haraketlerini yapıp konsantre olacağını düşünmek safdillik olur O zamanın insanları teknolojik olarak bizden ilkeldiler bunu kabul edebiliriz fakat bizden aptal değillerdi Üstelik ölüm ve hayat arasındaki ince sınırda duran bu kimselerin döğüş sırasında bu gibi şeyler yapacağını akla getirmek bile zordur Kuji In normal meditasyon halinde ellere gerekli pozu aldırarak ve mantrası tekrlanarak çalışılır ya da söz konusu enerji ile senkronize olunur Tabii savaş öncesi kısa bir zaman ayırıp birer defa yapılmaları ve bu şekilde bazı zihinsel kilitlerin açılması da olasıdır Hatta bu minik ayin ya da tören savaş hazırlıkları tamamlanıp, evden çıkmadan hemen önce de yapılabilir Batı dünyasında bu durum Majikal Kişilik veya Majikal Persona olarak bilinir



Majikal Persona


Majikal Persona Batılı okültistler ve hatta Psikologlar tarafından bilinen bir durumdur Majikal sanatlarla ile ilgilenen birisi belli bir çalışma yapmak isterse önceden bazı uygulamalar yapar Mesela Müslümansa abdest alır Önceden bir kaç rekat namaz kılar, bohurlar yakar, Batılı bir majisyense cüppeler giyer, özel yapılmış asalarla yere daireler ya da majikal işaretler çizer ve benzeri aktivitelerde bulunur Aslında pratik açıdan bakılırsa yapılan bu uygulamaların hiç bir etkisi yoktur Önemli olan kişinin oturup zihinsel konsantreyi sağlaması ve ne yapacaksa yapmasıdır fakat kişi yaptığı işi bu şekilde öğrenmiştir ve yaptığı ön hazırlıkları yaparken bilinçaltında bunları yaparak kendisini hazırladığına ve istediği enerjiyi çağırabileceğine inanır "Bunları yaptım, öyleyse istenilen şeyi başaracağım" inancı


Yapılan ön çalışmalar sadece motive edici şeylerdir fakat kişi bunu bilmeyebilir Aynı şeyi mesela bir Iaido öğrencisi için de söylemek olasıdır Hakama giymek, kılıcı törensel bir şekilde kuşanmak, hazırlık konsantresi ve nefesler de majikal ya da bu duruma daha uygun olması için enerji zihni kişiliğine girişi sağlar


Gene Dokuz el haraketi ya da Dokuz el kesmesi ile ilgili çalışmalardan bahsedersek Bunlar savaş öncesi ayaküstü belki uygulanabilir fakat! Bu gibi şeylerin uygulama açısından bir tapınakta tütsü dumanları içinde yapılması ile , bir belediye otobüsünde giderken yapılması arasında teoride hiç bir faklılık olmamasına rağmen insan, kendi insan psikolojisinin yapısından dolayı herhangi bir yerde konsantre olup patır kütür yapılabilen bu tür çalışmalardan büyük bir fayda göremez Fayda görmesi için önce kendisini yaptığı işin tam olduğuna ve ciddi davrandığına inandırmalıdır Yani bir Samurai veya Ninja, bu töreni, dojosunda ya da evinde ya da bir tapınakta bu gibi işler için hazırlanmış bir altarın karşısında yani Japonya karşılığı olarak bir Kamiza'nın karşısında, son derece ciddi, terbiyeli, usulune uygun olarak oturup, bazı tütsüler yakıp, büyük bir inanç ve ciddiyetle yapmalıdır Ancak bunları sağlayınca majikal kişilik dediğimiz durum bilinçaltını kaplar ve istediği enerjileri daha törene başlarken bile çekmiş olur Bunlara benzer örnekleri çok sayıda sıralamamız mümkündür fakat buna gerek yoktur Burada ne denmek istendiği bu kadarla da anlaşılır


İşte bir Ninja veya bir Samurai'nin savaş öncesi kısa bir zaman mesela otuz saniye içinde el haraketlerini yapıp matraları söylemesi de onu ruhsal enerjileri uyandırabilir hale sokabilir Fakat yukarda belirtildiği gibi unutulmamalıdır ki, buun olabilmesi için önceden yapılan ve uzun yıllar sürebilen eğitim ve çalışmalarla sağlanan alt yapı gereklidir

Savaş Sanatları dışında Zanshin


Buraya kadar olan bölümlerde ele aldığımız kadarıyla, Ruhsal enerjinin etkin kullanım şekline ya da saldırgan kullanımına savaş sanatları terminolojisinde Zanshin isminin verildiğini anladık Bundan sonraki konularda artık Ruhsal enerji, Kinetik enerji, Etkin kullanım, Zihnin etkin durumu gibi uzun tariflerin hepsini birden kullanmaya gerek görmeden sadece Zanshin kelimesi ile bu enerjinin batıda ve doğudaki bütün kullanım alanlarındaki durumunu anlatacağız Burada okuyucunun unutmaması gereken şey Batıdaki ugulamalardan bahsederken Zanshin dediğimiz zaman, Batılı bir okültistin de aynı enerjik duruma Zanshin demediği hatta bu ismi hiç bilmediğidir Biz, Zanshin sözü ile ne anlatıldığını bildiğimiz için yazım kolaylığı açısından kullanıyoruz


Avrupa'da Zanshin'in tarih boyunca kullanım şekillerini görmeden önce Zanshin'in ne olup, nasıl kullanılıp, nasıl geliştirildiği bilinmese bile değişik derecelerde de olsa bütün insanlarda mevcut olduğunu bir daha vurgulamalıyız Dolayısıyla ne olduğunu bilmeseler de bir çok insan onu kullanıyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



Manyetizma ve Hipnotizma


Ortaçağın sonlarından itibaren Avrupa'da Manyetizma ve insan manyetizması gibi şeylerden bahsedilmeye başlanmıştı Şüphesiz ki, manyetizma denilen şey Hindistan'da ve Orta Doğu'da çok daha eski dönemlerden beri bilinen birşeydi ve uygarlığın her şekli gibi Manyetizma bilgi ve uyguylamaları da Avrupa'ya doğudan gelmişti Bu aslında doğru birşeydir fakat manyetizma kullanılışı ve deneme yanılma yoluyla edinilen bazı bilgiler Avrupa'da da eski çok eski dönemlerden beri bilinirdi Mesela Hıristiyanlık öncesi Ingiltere'de Pagan dinlerin rahip ve rahibeleri bu enerjik durumun farkındaydılar Druidler konuya hakimdiler fakat Hıristiyan kilisesi Avrupa'ya hakim olup eski dinlerin izleyicilerini şeytana tapma bahanesi ile yakıp, bütün bilgileri yok ettikten sonra elde pek birşey kalmadı ki, yazılı belge zaten ya yoktu ya da yok denecek kadar azdı Çok daha sonra aynı bilgiler doğudan bir daha geldiler (İnsanlık olarak en büyük şansımız, Hırıstiyanlık ve Müslümanlığın Japonya, Çin, Tibet ve Hindistan gibi ülkelere, Avrupa ve Orta Doğudaki kadar hızlı ve yaygın şekilde girmemesidir Öyle olsaydı Hıristiyanlar bütün Rahip ve bilim adamlarını Şeytan'a tapıyor diye yakıp, Eski tanrıları demon ilan edip, eski tapınakları yıkarken, Müslümanlar da bulabildikleri bütün belgeleri "İçindekiler Kur-an'da varsa gereksizdir, yoksa hepsi batıldır" diye imha edip insanları kılıç zoruyla Müslüman yaparlardı ve kabul etmeyenleri de günümüzdeki gibi öldürürlerdi ve sonuç olarak, elimizde bugün bulunan hiç bir bilgi ve belge kalmazdı) Bizim buradaki ele alış amacımıza göre bu gibi şeyleri kim ne zaman yapmış, nasıl öğrenmiş konunun tarihçesi nedir gibi şeyler önem taşımamaktadır ve konuları daha derin ve özgün şekilde öğrenmek isteyen herkes bir sürü kaynak bulabilir Bize göre önemli olan Zanshin'in nasıl ve ne amaçlarla kullanıldığıdır


Manyetizma, ilk önceleri Büyücülerin insanları etki altına almak, manyetik uyku durumuna sokmak ya da uyku durumuna sokmadan da, kendi isteklerini kabul ettirmek için kullandıkları bir şeydi Daha sonraları insan manyetizması ismiyle incelenmeye başlandı Tedavi amacıyla kullanıldı Mesela olayın ilk ciddi araştırmacılarından birisi (1800'lerde) bir fıçıya su doldurup, suyun içine de bir çok demir çubuk koyup, suyu manyetize ediyordu Yani ellerini suya sokarak ya da üzerinde tutarak konsantre olup suya enerji veriyordu Sonra bu fıçıdan uzatılan bazı bakır çubuklar çevresine toplanan hastalara tuturuluyordu Bu tedaviyi izleyen hastaların sağlıklarına kavuşma yüzdesi de oldukça yüksekti Tabii bu deneyi yapan doktor daha önceleri hastaları tek tek manyetize ederek şifa verme deneyleri yapmış, sonunda bir klinik açmış ve kalabalığa aynı anda manyetik etki verebilmek amacıyla su ve demir çubukları manyetize etme yöntemini geliştirmişti


Burada anlatılan, su ve içindeki demir çubukların manyetize edilip, manyetik enerjiyi tutabilmeleri deyim yerindeyse bir tür psikokinetik akü haline gelmesini yukarda bahsedilen, Samuri'nin kılıcını kendi ruhsal enerjisi ile doldurması durumuyla karşılaştırırsak arada fazla bir fark olmadığını görürüz


Hemen hemen aynı dönemlere manyetizma ile isanların uyku durumuna ve telkine açık hale sokuldukları bilimsel çevreler tarafından kabul edilip, incelenmeye başlandı (Bak: "Tatbikat ve Nazariyatı ile Hipnotizma" Nöro Psikiyatr Dr Recep Doksat Kader basımevi İsatnbul 19662 "İpnotizma ve Telkin" Ergün Arıkdal Ruh ve Madde yayınları İstanbul 1963) Bu işlem şu şekilde uygulanıyordu: Denek bir koltuğa rahat bir şekilde oturtuluyor, manyetizör karşısında duruyordu Manyetizör önce ellerini açıp deneğin başının üzerinde tutuyor, sonra "Pas" (Geçiş, anlamında Fransızca'dan alınmış bir terim) yapmak olarak tabir edilen şekilde ellerini deneğin göğsünün üzerinden geçirip, dizlerine kadar indiriyordu Tabii eller hastaya temas etmiyordu Söz konusu pas yapmanın çeşitli teknikleri vardı Gerekirse deneğin elleri de tutulabiliyordu Sonuçta bir süre sonra denek, manyetik uykuya girip telkinlere açık hale geliyordu


Daha sonraları uyutma işlemi sırasında, pas yaparken aynı zamanda sesli telkinler de verilerek denenmeye başlandı ve bu da başarılı oldu Zamanla bazı manyatizörler sahneye çıkıp, gösteri sanatçısı olarak çalıştılar, gösteriler yapmaya, seyircilerin arasından seçtikleri gönüllüleri uyutmaya başladılar Aynı zamanlarda da doktorlar manyetizmayı daha ciddi olarak ele aldılar ve hastaların, ellerle pas yapılmadan da uyutulabildiğini farkettiler Hastanın karşısında oturuluyor ve sadece konuşarak telkin verip, uyutuluyordu Bundan da modern Hipnotizma yöntemleri doğdu


Psikiytri Hipnoz olgusuna değişik izahlar getirdi İddiaya göre Hipnotizör sadece konuşup yol gösteriyor ve hasta da telkin altında kalıp, psikolojik olarak uyuyor yani bir noktada Hipnozu kendi kendine yapıyordu Durum sadece psikolojik bir olguydu Tabii ki, bu izahlar bilim adamlarının bilimsel yobazlıkları ile, bilmedikleri birşeyler olduğunu kabul etmeme kompleksindendi Kabul ederlerse maddenin dışında ruhsal şeylerin olduklarnı da kabul edecekler ve sonuçta olay mistisizme kayacaktı


Aslında manyetizma sırasında ellerle pas yapılması ya da kişinin yanına oturup kişiye sözlü telkin yapılması önemli değildi çünkü olayı gerçekleştirmekte en büyük rolü oynayan şey, hastayı ele geçirip, sarmalayan ve uyuşturup, Hipnoza sokan, Hipnotizörün Zanshin'i idi Bazı kimseler çeşitli amaçlarla Hipnoz olmayı kendileri isterler Bazı kişiler aptalca bir meydan okuma içine girip, Hipnoz olmayacaklarını ileriye sürerler ve uyumama gayreti içinde olurlar Bazı kimseler de uyumak isterler fakat korkudan bir türlü uyuyamazlar Bu durumlarda meydan okuyanın Zanshin'i uyanıp, Hipnotizörün Zanshin'ini durdurmaya çalışıyordu Korkan kişi de kendi korkusundan motive olarak aynı şeyi yapmış oluyordu ya da oluyor Sonuçta bu gibi kimselerin bazıları zayıf bir Zanshin sahibi oldukları için uyuyorlar, bazılarıysa direnebiliyorlar Ancak kesin birşey var ki o da Hipnotik durumu sağlayan şey, Hipnotizörün Zanshin'idir


Bu noktada, Yukardaki sayfalarda neden Zanshin için "Saldırgan ruhsal enerji" dediğimizi açıklayabiliriz Zanshin durumunun saldırganlığının sadece savaşla durumuyla ilgili olmadığını söylemiştik Burada görüldüğü gibi Hipnoz yapılması da, başka bir insanın zihnine ve ruhsal enerjisine dışarıdan yapılan bir etkidir Hipnoza giren kişi bu işi kendisi gönüllü olarak istemiş ve kendini buna açmış bile olsa dıştan gelen her durum ister şifa niyeti ile ister başka bir niyetle olsun hiç farketmeksizin saldırgan bir durumdur Çünkü birisi pasif kalırken birisi ne ne niyetle olursa olsun ona baskı yapmakta ve hakim olmaktadır Anlaşılacağı gibi saldırgan durum savaş durumlarını anlatan bir deyim değildir



Manyetizasyonun pratik kullanımları


Manyetik etkilerin kullanımları tabii ki, Hipnozla sınırlı değildi Bazı kimseler ve özellikle bazı Okültistler manyetik enerji dedikleri durumu çok öncelerden beri biliyorlar ve kandi dünyasal amaçları doğrultusunda kullanıyorlardı Bu işlemler de aşağıda anlatılacağı gibi yapılıyordu ve hala da çok geniş ölçüde yapılmaktadır


Manyetik etkileri ya da bizim anlayacağımız şekilde, Zanshin'i kullanarak birilerini etkileme yöntemleri kişiden kişiye değişebilir fakat en genel yöntem aşağıdadır


Bir insan etkilenmek istenildiği zaman, etkilenecek olan kimse hafifçe sağa alınır yani uygulayıcı yirmi, otuz derece kadar, belli etmeden sola dönerek kurbanını sağ yanına alır Konuşurken söylemek istediklerini tane tane söylerken gözler hiç kırpılmadan kurbanın iki kaşı arasına odaklanır Bu sırada gözler iri iri garip şekilde açılmamalı normal tutulmalıdır Konuşurken bir yandan da istenilen fikirlerin kurbana itildiği imajine edilir Onun bunları kabul ettiği, kabul etmekten mutlu olduğu gibi şeyler hayal edilir Şayet bakışların direk olarak iki kaş arasına odaklanmasının yakışık almayacağı bir durum varsa karşıdaki kimsenin solar pleksüsüne ve hatta dizlerine bakmak da yeterli olabilir


Konuşurken söz karşı tarafa geçtiği zamanlarda, onu dinlerken asla manyetik noktalara bakmamak lazımdır Manyetik noktalar yerine mesela onun bir kaşına veya yüzündeki herhangi bir noktaya bakmak mümkündür


Bu konuda ciltler dolusu yazı yazmanın mümkün olmasına rağmen manyetik enerjinin kullanılması burada ve geliştirilmesi de aşağıdaki bölümlerde yazılanlardan ibarettir Bundan sonrası sadece bu konuda kitap yazıp para kazanmak isteyenlerin cilt doldurmak için yazacakları gereksiz detaydır


Tabii ki, burada sadece bir fikri empoze etmek olarak anlattığımız işlem karşı tarafta, şaşkınlık, aptallaşma, beğeni, korku, saygı, sırları açıklamak isteği gibi akla gelen değişik duyguları uyandırmak için de kullanılır


Dikkatli bir okuyucu bu noktada, yukarda anlatılan insanı etkilemek yöntemi ve yapılan şeyin amacı ile bir Kılıç öğrencisinin Zanshin'i kullanması arasında şekilsel olarak görünür farklılıktan başka hiç bir fark olmadığını anlayacaktır


Zanshin hayat içinde insanları bilinçli etkilemek amacının dışında da fakat tabii gene etkileme şeklinde kullanılabilir Bazı kimseler kendi fikirlerini yukarda anlatılan yöntemleri hiç bilmeden de hemen hemen herkese çok rahat empoze edebilirler Bir işçi veya satıcı ile fiyat konusunda çok daha başarılı pazarlık yapabilirler İnsanların dostluk ve beğenilerini elde edebilirler Hatta karşı cins üzerinde çok başarılı olduğu kabul edilen insanlar da farkında olmadan aynı gücü kullanırlar Zaman zaman gözümüze oldukça çirkin görünen ya da çekici bir yanı olmayan bazı kimselerin karşı cinsten son derece çekici olan kimseleri elde ettiklerini, istedikleri kimseyi baştan çıkartabildiklerini görürüz Bu da Zanshin'in bilinçsiz bir kullanımıdır



ZANSHİN'İ GELİŞTİRİCİ ÇALIŞMALAR


Buraya kadar incelenen konularla Zanshin'i anlayabilmek ve kullanmakla ilgili gereken hemen hemen her şeye değinmiş olduk Bir bakış açısında göre Zanshin yazısının burada bitmesi yerinde olur Netice itibarı ile burada bazı kimselere mistik sistemler, Okült çalışmalar ya da herhangi bir savaş sanatı öğretmeye çalışmıyoruz Amaç Zanshin'in değişik bir görünümünü ortaya sermekse bundan sonrasına devam etmek yersiz olur Bununla beraber, konuşulan, Uzak doğu savaş sanatlarıyla ilgisiz fakat mistik sistemlere ilgi duyan ya da ilk defa benzeri konularla tanışıp da merak eden kimseler, söz konusu enerjilerin nasıl hissedilip, tanınıp, geliştirilebileceği hakkında da sorular sordukları için aşağıdaki bölümleri ekleme gereği duydum Uzun sözün kısası burada aşağısı sadece konuyu ilginç bulup, merak edenler içindir



Basit çalışma


Zanshin'in güçlenmesi ve geliştirilebilmesi için yapılabilecek en basit çalışma, Japonya'da ve/veya Samurai'ler döneminde uygulanırmıydı, uygulanmazmıydı bir fikrimiz yok fakat Uzak Doğu'nun bir çok bölgesinde hatta Batı'da da uygulanan basit bir çalışmadır


Rahat ve sessiz bir ortamda zemine yayılan bir örtü, kilim, battaniye, halı, minder gibi bir şeyin üzerine bağdaş kurarak oturulur Oturma şekli için genel olarak çevredeki herhangi bir eşyadan yani koltuk, masa sandalye gibi şeylerden en az bir metre uzak olunması gerektiği söylenir fakat aslında rahat bir koltuk üzerinde arkaya yaslanarak da uygulamak mümkündür Işıklar söndürülür Çalışmayı yapan kimse önüne yanan bir mum koyar Mumun bir sehpa üzerinde ve göz veya en az solar pleksüs yüksekliğinde olması daha iyi sonuç verebilir Mumun gözden uzaklığı yarım metre civarında olabilir Eller dizlerin üzerindedir Adeleler gevşetilir fakat bel kemiği dik durumdadır Omuzlar kısılmamış ve alçak, kafa öne eğilmemiş fakat arkaya da yatmamıştır kafanın arkası bel kemiğinin uzantısı gibidir Bakışlar mumun alevine odaklanır ve gözler kırpılmadan bakılır Aleve konsantre olurken bütün, günlük düşünceler zihinden uzaklaştırılır ya da bunu yapabilmeye çalışılır Şayet gözlerde yanma veya sulanma durumları başlar gibi olursa buna izin vermeyip, fazla zorlamadan gözler kırpılır ve tekrar olabildiği kadar göz kırpmadan bakmaya devam edilir Bu durumda, Yoga vs gibi sistemlerdeki, bilinen herhangi bir nefes tekniğinin yapılması da uygundur fakat en uygun olan iki nefes tekniği vardır


1 - Burundan, normal hızda fakat bütün ciğeri dolduracak kadar derin bir nefes alınır Ciğerler tamamen dolunca nefes ağızdan ve yavaş yavaş verilir Nefesin tamamen verilmesi sürdürülebildiği kadar uzun sürdürülür Ciğerler boşalınca alt karın kasları sıkıştırılıp, içe çekilerek diyaframın akciğerleri sıkıştırması ve içerdeki havanın tamamen boşalması sağlanır Nefes bitince kısa bir süre nefes tutulur ve sonra tekrar yukarda anlatıldığı şekilde alınır


Bu nefeste dikkat edilecek şey, nefesi alırken de verirken de asla zorlama olmaması, tabii bir şekilde alınıp verilmesidir Yorucu bir nefes tekniğidir ve en fazla onbeş veya yirmi defa tekrarlandıktan sonra bir süre normal nefes alıp verme durumuna girip dinlenmek daha iyi olur


2 - Aynı şekilde oturulur Bu nefes fiziksel bir aktivite gerektirmez Sadece zihinsel bir uygulamadır Yukarda "Kokyu" nefesinden bahsedildiği gibi nefes tabii bir şekilde burundan alınır Havanın, kafanın ön tarafından yukarıya çıktığı imajine edilir Bunun aynı zamanda hissedilmesi de gerekir Hava kafatasının tepe noktasındaki eklem yerine kadar (Korteks) yükselir ve oradan kafatasının arkasına doğru gidip, ense ve belkemiği üzerinden aşağıya iner Kuyruk sokumuna ulaşınca öne kıvrılır, cinsel organlardan geçer ve miğdede topanır Özet olarak dairesel bir yol izler Nefes alındıktan sonra herhangi bir özel işlem yapılmadan veya özel bir imajinasyona baş vurmadan burundan tabii bir şekilde verilir Bu nefeste ciğerleri ve adeleleri zorlayıcı birşey yoktur ve istenirse günlük hayatta da devamlı olarak kullanılabilir


Her ne kadar başta iki tip nefesten bahsettiysek de bir üçüncü şeklin daha eklenmesi mümkündür Bu da yukardaki iki nefes şeklinin birbirine kombine edilmesidir Nefes alınırken ikinci şekildeki gibi alınır ve verilirken birinci şekilde anlatıldığı gibi diyaframı kasarak dışa atılır Nefes veriş gene zorlayıcı olacağı için dinlenme döneminde sadece ikinci tip nefesin sürdürülmesi olasıdır


Bir süre bu durumda nefes alış verişi yapılıp, aleve konsantre olduktan sonra nefes çalışması bırakılır ve mümkün olduğu kadar az nefes almaya geçilir Nefes burundan yavaş yavaş ve az az alınıp verilir Önce derin bir nefes çekilir sonra dayanılabildiği kadar az az alınıp verilir ve arada bir nefes boşaltılıp, yeniden alınarak tazelenir


Zamanla konsatre artıp, düşünceler iyice uyuşunca ve kişi Hipnotik durumlara benzer bir duruma girince sadece alevin haraketleri düşünülerek, yukarda enerji beden ismiyle bahsettiğimiz kinetik enerjinin genişleyip, yayıldığı hissedilmeye başlanır Bunun için, düşünülür veya imajine edilir kelimelerinin kullanılmadığına ayrıca dikkat edilmelidir Kişi bu durumu gerçekten hissetmelidir İlk başlarda sadece imajinatif olan bu duygu zamanla tam bir gerçeklik kazanır ve insan, enerjinin yayıldığını gerçekten duymaya başlayabilir Çalışmalara olan alışkanlık arttıkça kişi bir tür zihinsel ustalık kazanır Vücudundan hafif bir elektirik akımı geçermiş gibi hisler duyar Çeverde bazı çatırtı, çıtırtılar oluşabilir Çalışma süresi isteğe göre yirmi dakikadan, bir saate kadar uzayabilir


Burada anlatılan yöntem konunun yabancısı olan kimseler tarafından meditasyon zannedilebilir halbuki, bu çok benzemekle birlikte bir meditasyondan ziyade bir çalışmadır



İkinci çalışma şekli


Bu yöntemin tarifi çok daha kısadır Bu çalışma şekli yukardaki basit şeklin gelişmiş veya daha güçlü, daha ileri seviyede olan bir hali değildir İki yöntem de eşit derecede tarcih edilebilir Önemli olan yapacak kişiye hangisinin daha sempatik geldiğidir


Bu çalışma basit olarak yukarda anlatılan Kuji In haraketlerinin ve mantralarının uygulanışıdır Yukarda anlatıldığı şekilde oturulur El kombinasyonları sırayla, isimleri bir kere telaffuz edilerek yapılır Yukarda anlatrılan nefes teknikleri ile konsantre olunur ve aynı şekilde, yapılan el kombinesinin amacına göre gereken enerjisel genleşme sağlanır Aynı anda normal veya alçak sesle el haraketinin mantrası devamlı olarak söylenir Mantraların söylenişlerinin kendilerine has birer tınıları, terennüm ediliş şekilleri vardır fakat bunları tam olarak bilmediğimiz gibi yazılı olarak verilmeleri de imkansız gibidir Bu yüzden mantraların düz bir şekilde okunmaları caizdir El kombineleri isteğe göre, sırayla hepsi birden, her biri beşer, onar dakika sürdürülerek bir tek çalışmada ya da her çalışmada bir teki ele alınarak yapılabilirler


Bu çalışmanın yukarıdaki Basit çalışmada anlatıldığı şekilde bir mumla yapılması yani iki çalışmanın birbirine kombine edilmesi de mümkündür




Iaido öğrencileri için bir hatırlatma


Herne kadar anlatılan yöntemler genel uygulamalar olsalar da burada Iaido öğrencileri için bazı hatırlatmalar yapılabilir Iaido öğrencisi olan bir kimse bu gibi çalışmalar yapmak isterse, Hakama'sını giyerek tıpkı Seiza'da başlayan (İki diz üzerine oturarak) bir kata'nın başındaki gibi oturması, kılıcını kuşanmış veya Boken'ini uygun şekilde yani kata başındaki gibi eline veya yanına almış olması ya da Torei'deki (Torei: Iaido çalışmalarının başında ve sonunda yapılan kılıca selam töreni İki diz üzerine oturulur Kılıç zemine, yaklaşık olarak kırk santim kadar ileriye, omuzlara paralel olarak bırakılır ve törensel bir şekilde selamlanır) gibi önüne koynuş olması ve çalışmaları bu şekilde sürdürmesi hem daha motive edici olabilir hem de Iaido çalışmalarıyla elde etmiş olduğu zihinsel ciddiyeti ve dispilinini uyandırabilir ve bu yüzden de yaptığı zihinsel çalışmadan daha çok randıman alabilir Ayrıca yukada bahsedildiği gibi çalıştığı enstrumanı da bilerek veya farkında olmadan manyetize edebilir



Üçüncü Çalışma şekli


Bu son çalışma sistemimiz yukardaki "Manyetizasyonun pratik kullanımları" isimli bölümde anlatılan uygulamalarla daha yakın ilişkilidir fakat döğüş sanatları için de uygulanabilir Esas olarak Batı ülkelerindeki okültistlerce uygulanmış ve uygulanan bir sistemdir


Manyetik enerji bedenin her noktasından deşarj olabilir fakat en güçlü fışkırdığı yer gözlerdir Daha doğrusu manyetik enerjinin fışkırdığı nokta iki kaşın arasındaki şakradır fakat bu enerji bakışlarla yönlendirilir Bakış ve etkili gözler manyetik enerjinin kullanılması için en verimli araçlardır Buyüzden de manyetik enerjinin güçlenmesi gözlerin etkili bir bakışa sahip olması ile mümkün olabilir


Manyetik enerjinin kullanılabilir olması için gereken fiziksel idmanladan daha önemli olan şey kişinin buna inanması, başaracağından şüphe duymaması ve çalışmalarından hiç kimseye bahsetmemesidir Bir kimse böyle bir enerji sağlamak için çalışmalar yaptığını anlattığı zaman çevresinden gelen inanmazlık ve istemezlik dalgaları onun manyatizmasını bozar ve başarıya ulaşmasını engeller İnsan esas olarak kıskanç bir varlık olduğu için kişinin en yakınları bile onun böyle bir güce sahip olmasından hoşlanmazlar Bu da kişinin çevresinde ağır bir negatif manyetik alan yaratır Ayrıca bir kimsenin bu gibi çalışmalar yaptığı bilindiği takdirde çevresindeki insanlar, böyle şeylere inanmasalar bile bilinçaltı olarak, ona karşı bir kalkan açacaklardır Dolayısı ile manyetik enerjiyi geliştirmenin ilk şartı kesin bir gizlilik, ikinci şartı ise, er veya geç başarılı olunacağına kesin bir inançtır


Gözlerden fışkıran manyetik enerjinin kesintiye uğramadan hedefine gitmesi ve onu adeta bir laser ışını gibi kesmesi, delmesi gerekir Bunu sağlamanın en emin yolu ise, gözlerin mümkün olduğu kadar az kırpılmasıdır Her göz kırpışı manyetik akımı bölen bir gecikmedir Gözleri uzun zaman kırpmadan tutmaya ve etkili bakışlara sahip olmaya yarayan en önemli idman sabit bir noktaya bakmaktır


Rahat bir şekilde oturulur Karşıda bir duvar olması ve duvarda da dikkat çekecek bir şeyin bulunmaması tercih edilir Bir kibrit çöpü baş ve işaret parmakları arasına, yanıcı ucu yukarda olacak şekilde, dibinden tutulur Kol uzanabildiği kadar ileriye uzatılır Kibrit çöpü zemine doksan derece dik ve gözlerden çok az daha yüksekte bir durumdadır Bu durumda bütün dikkat kibrit çöpünün ucuna toplanır ve gözler kırpılmadan bakılabildiği kadar bakılır Bir süre sonra gözler sulanır, dayanamaz ve kırpılır Bu olunca gözler bir iki kırpılarak dinlendirilir ve tekrar başlanır Uzun çalışmalardan sonra gözler yanmaya başlarsa soğuk suyla yıkanırlar ve ister çalışmaya devam edilir, ister bırakılır Zamanla gözlerin açık tutulabilme süresi uzar Bu süre on, onbeş dakikaya kadar çıkartıldığı zaman manyetik enerji kullanılabilir hale gelmiş demektir Tabii ki, bu açıklık süresi, hiç bir gayret sarfetmeden ve zorlamadan, zihin ona takılmadan, tabii olarak tutulabilme süresi olmalıdır Bu çalışmalarda kibrit çöpü yerine duvardaki bir desene bakmak da mümkündür


Manyetik enerjiyi güçlendiren ve zayıflatan yiyeceklerde vardır Her tür konserve gıda, kuru bakliyat, sucuk, pastırma, alkollü içkiler ve özellikle de mayalı içkiler, pasta ve çukulata, işkembe çorbası ve sair sakatat, sığır eti manyetik enerjinin süratle deşarj olarak zayıflamasına sebep olurlar


Buna karşılık beyaz etler, tavuk, balık, taze sebzeler, kuruyemiş türü şeyler av etleri manyetik enerjiyi güçlendirir İçki konusunda bazı istisnalar vardır Normal bir içki içme alışkanlığının manyetik enerjiyi ziyan etmesine karşılık bir uygulama ya da yukarda anlatılan türde hazırlık idmanı yapmadan önce az miktarda içki almak manyetik enerjinin deşarjına sebep olması açısından iyi olabilir çünkü o zamanlar enerjinin zaten deşarj olması istenilen zamanlardır


Tabii yukardaki içki bahsi, manyetik enerjiyi günlük hayatında kullanmak isteyen kimseler içindir



Meditasyon


Son olarak da bir, iki satırla meditasyondan bahsetmemiz gerekir İlk sayfalarda, Meditasyon'un ve zihni durdurmak denilen olgunun kitaplarda tam olarak tarif edilmediğinden ve bilinmediğinden bahsetmiştik Burası, meditasyonun doğru şeklini tarif etme yeri olmadığı için bu konuya girmiyoruz Ayrıca zaten değişik meditasyon şekilleri vardır ve meditasyon yapmak isteyen birisi düzgün bir yöntemi bulabilir Meditasyon konusunda söylenebilecek şey, Zanshin için bilinen ya da bilindiği zannedilen herhangi bir tür meditasyonun çok iyi sonuç vereceği ve yukarda anlatılan çalışmaların en önemli tamamlayıcısı olduğudur

Alıntı Yaparak Cevapla

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



RUHSAL ENERJİNİN ETKİN KULLANIMI


- ZANSHIN -


Yazan Bülent Kısa


Bölüm 1 (devamı Bölüm 2'de)





Copyright © M Bülent Kısa - 7/12/2003


Zanshin'i incelemek ve onu batı terbiye sistemleri ile yetiştirilmiş kimselere anlatabilmek amacıyla ve esas olarak da bir savaş sanatı veya bir sporla ilgili değil de tamamiyle ruhsal gelişmelerle ilgili olarak hazırlanan bu yazı ve araştırma Iaido esasları çerçevesindedir


Aşağıdaki anlatılar Iaido öğretmek amacıyla yapmayıp, ruhsal gelişmeleri hedef aldığı için okuyacak olan kimselerin de herhangi bir Uzak doğu savaş sanatı öğrencisi ya da bir Iaido öğrencisi olması gerekli değildir Hatta asıl hitap edilmek istenen kimseler Iaido öğrencileri değil, Savaş sanatlarıyla ilgisiz kimselerdir Buyüzden de kendimi, yazının başına Iaido hakkında bazı şeyler yazmak zorunda hissediyorum çünkü konunun Savaş sanatları ile ilgili olmayan kimseler tarafından anlaşılabilmesi için bu kişilerin Iaido'un ne olduğunun birazcık da olsa bilmeleri gerekiyor




Iaido nedir?


Iaido, Japonya'nın geleneksel kılıç kullanma sanatıdır Iaido isminin anlamında kılıcı çağırıştıran bir söz yoktur


"İ" kanjisi (japon harfi) "Durum" ya da "Varlık" anlamlarına gelir "Ai" Uyum, "Do" ise Yol anlamındadır


Tarihsel dönemlerde Iaido'ya, Iaijutsu denilirdi Günümüzde yerine göre iki ismin de kullanıldığı görülmekle beraber yaygın isin Iaido'dur "Jutsu" Sanat, beceri anlamında bir kelimedir Daha ziyade teknik ve fiziksel uygulama ve becerileri ifade eder "Do" ise en kaba çeviri ile "Yol" anlamına gelir Tabii bu düpedüz, üzerinde yürünen yolu anlatmaz Do terbiye sistemini, felsefi ve mistik yaklaşımları, ruhsal gelişmeyi ve bunların yanısıra bir çok farklı fakat benzer kavramı ifade eden bir kelimedir Türkçe'de tam olarak bilinip, anlaşılabilen bir kavram aranırsa Do kelimesini "Tarikat" ile eşanlamlı görebiliriz "Tarik" kelimesi de de tıpkı Do gibi, yol anlamına gelen bir kelimedir Tarikat, Yollar anlamına gelir Mistik ve felsefi anlamlar ve uygulamalarla birleştirilip kaynaştırılan bütün Japon "Do" sanatlarının terbiye sistemi ve kendi konularına yaklaşımları, eğitimleri be hatta çeşitli Ryu (Ekol)'ları olması tamamen, yurdumuzdaki bildiğimiz dinsel tarikatlarla aynıdır Şu fark vardır İslam tarikatları dinsel esaslıdır Do sanatları ise Savaş sanatları esaslı olmakla beraber Budist felsefe ve ruhsal gelişme ile yakın ilişkilidir Şayet ruhsal gelişme, konsantre ve benzeri açılardan ele alırsak Iaido öğrencilerinin kılıç savurması ile Mevlevi dervişlerinin fır fır dönmeleri arasında şekilsel olarak görünür farklılıktan başka hiç bir fark yoktur




Savaş sanatları genel olarak isimlerinden ve daha doğrusu isimlerinin, batı dillerine çevrilişlerindeki gelişi güzellikten dolayı yanlış anlaşılan ve arkalarındaki derin anlamları gözden kaçırılan şeylerdir Mesela Bir Kyu do için Okçuluk dersek bilinen okçuluğun Japon kıyafet ve Yaylarıyla yapılan şeklinden başka şey düşünülemez Ne çare ki, bu isimleri başka şekilde çevirebilmek de pek mümkün değildir Bu duruma bir örnek de çok bilinen "Karate" dir "Kara" Boş, "Te" el anlamındadır Karate "Boş el" olarak çevrilir ve basit şekilde silahsız, boş elle döğüş sanatı olarak anlaşılır ve anlatılır Halbuki buradaki "Kara" içinde hiç birşey olmayan boş bir eli veya kabı ifade etmez Buradaki boşluk, Zen'deki zihinsel boşluktur Bir ruhsal ve zihinsel durumu ifade eder Zen ve söz konusu boşluk durumundan aşağıda geniş şekilde bahsedilecektir Bu açıdan bakarsak Karate isminin Boş el şeklinde değil de "Boşluğun eli" ya da "Boşluğun elleri" şeklinde çevirmek çok daha uygun olur





Aynı şey Iaido ismi için geçerli değildir çünkü şükürler olsun ki, Iaido isminin saçma sapan şekillerde çevrilmesi pek mümkün değildir Bu ismi Türkçe'de anlamı olan bir şekle çevirmemiz gerekirse, Iaido: "Varoluşla uyum, bir oluş yolu" veya "Evrensel enerji ile birlik yolu" şeklinde çevrilebilir Iaijutsu ise tabii aynı şekilde "Varoluşla ya da Evrenin varlığı ile bir oluş veya uyumlu oluş sanatı" şeklinde çevrilir Derin felsefi anlamları olan çevirme gayretlerimizi bir yana bırakır da avam arasındaki anlayış ve çeviriye göre bakarsak, bazı kimseler Iaido'yu "Kılıç çekme sanatı" ya da aslında pek doğru sayılmasa da "Hızlı kılıç çekme sanatı" şeklinde de tarif ederlerse de Iaido kılıcı çekmekten başka bilinen bütün kesiş ve savunma tekniklerini, vücut ve ayak haraketlerini ihtiva eder ve bunların hepsi de kılıcı çekmek kadar önemlidir


Iaido çalışmlarının büyük bir kısmı bir eşle değil de, tek başına yapılır Birbirlerine kombine edilmiş değişik çekiş, kesiş, oturuş ve doğruluş, kalkış, ilerleme ya da savuşturma tekniklerinden oluşan bir çok haraket serisi Iaido'nun esasıdır Hayali bir rakiple karşılaşma olan bu serilere "Kata" veya "Waza" ismi verilir Öğrenci bu Kata'ları devamlı olarak tekrarlar Teknikleri giderek daha mükemmelleştirmeye çalışır İlk başlarda tam fakat şekilsel olarak öğrenilen Katalar giderek daha derinlik kazanırlar Bir Iaido öğrencisinin aynı Kata'yı yıllarca talim etmesi ve devamlı olarak daha da derinlik kazanması mümkündür Kata çalışması yapan yetişkin bir Iaido öğrencisinin yaptığı haraketleri gerçekten yaşaması, konsantresini daima koruması, bir savaşı yaşaması ve ruhsal enerjisini açığa çıkartması gerekir Haraketlerin büyük bir kesinlikle ve düzgün şekilde yapması şarttır Her Iaido ekolünde on veya oniki katadan oluşan eşli çalışma yani iki kişinin karşılıklı olarak yaptığı kata serileri de vardır


Iaido'da da diğer bir çok Japon kökenli savaş sanatı gibi değişik Ryu'lar yani değişik ekoller vardır Her ekolün ya da Ryu'nun kendi anlayışına göre bir çok ufaklı büyüklü teknik farklılığı olabilir Kataları oluşturan haraketlerin sıralaması faklı olabilir fakat temel haraketler pek fazla değişik değildir Başka bir ifade ile teknik hep aynıdır fakat yorumlama farklıdır Burada örnek olarak dünya dinlerini kulanabiliriz Mesela, Iaido'yu bir din olarak kabul edersek, Ryu'ları o dinin değişik mezhepleri, Ryu'ların kendi içindeki ustaların, kendi aralarındaki yorum farklılıklarını da aynı mezhebin tarikatları olarak kabul edilebilir




Iaido için bir savaş sanatı ya da bir spor demek pek kolay birşey değildir Iaido eski günlerde bir savaş sanatıydı fakat günümüzde savaş sanatı olarak fazla bir değeri olmayabilir Iaido günümüzde bir savaş sanatı olarak ancak bir şekilde faydalı olabilir ki, o da askeri okullarda ya da Polis okullarında resmi bir uygulama olarak kabul edilirse ve tabii hakkı tam olarak verilerek talim edilirse, kişinin öz disiplin kazanmasına, daha sakin bir ruhsal yapı elde etmesine, beklenmedik durumlarda çabuk ve doğru tepki göstermesine, sezgilerinin gelişmesinde ve benzeri şeylerde faydalı olabilir


Iaido'yu bir spor olarak görmeye çalışırsak, bu sefer de onun tam bir spor olmadığını farkedebiliriz Tabii ki, bedensel aktivite ile uygulanan herşey bir spor olabilir ve Iaido da diğer sporlar gibi kendi adele gurubunu geliştirir, insanı terletir fakat bu genel yapının haricinde düşünsel yapısı ve fiziksel gelişme kadar ruhsal enerjiye de gerek duyması onu alışılmış spor anlayışının dışına çıkartır


Iaido'yu, son elli yıl içinde diğer savaş sanatlarının yozlaşmış yani batılılaşmış hali ile, bir döğüş sanatı olarak görebilmek de pek mümkün değildir çünkü aklıbaşında hiç kimse "Belki birisi ile kavga ederim" düşüncesi ile sırtına bir metreden uzun bir kılıç alıp sokağa çıkmaz Ayrıca Iaido'yu bir döğüş sanatı olarak görmek isteyen kimselere söylenecek bir tek şey vardır Kılıç tehlikeli ve kesici, öldürücü bir araçtır Şayet birisini kesmek için kılıç kullanmayı düşünen birisi varsa o kimsenin gidip bir tabanca alması hem daha ucuz, hem daha kolaydır Ayrıca yıllar süren talimlere ve bazıları da ağrılı sızılı yorgunluklara sebep olan çalışmalara da gerek kalmaz Aslında bu nasihat Karate, Tae kwon do, Kung fu, Judo ve akla gelen her savaş sanatını bir döğüş aracı olarak gören herkese söylenebilir


Burada güzel bir deyişten yapmam gerekmektedir Modern Judo'nun kurucusu olan Üstat Jigaro Kano demiştir ki, "İnsanın başka bir insanı yenmesi onun kendi gücünü gösterir İnsnın kendisini yenmesi Judo'nun gücünü gösterir" Bu sözü Iaido'ya uyarlayarak değiştirmemin Jigaro Kano'ya karşı saygısızlık sayılmamasını umarak şöyle söyleyebilirim "İnsanın başka bir insanı kesmesi onun kendi gücünü gösterir fakat insanın kendi ruhunu kesebilmesi Iaido'nun gücünü gösterir" Dikkat edilire görülür ki, burada insanın kendisini yenmesinden veya kesmesinden değil, kendi ruhunu kesebilmesinden söz ediliyor Bunu açıklaması aşağıdaki "Niçin Iaido çalışırız" başlıklı bölümde görülecektir




Niçin Iaido çalışırız?


Iaido hakkında kitap ya da makaleler yazan her Iaido ustasının sonunda bir gün mutlaka birşeyler yazdığı bir noktaya geldik Bu neredeyse gelenekselleşmiş duruma uymaktan kaçmanın yolu yok Herne kadar kendimi bir Iaido ustası hatta yetişmiş bir Iaido öğrencisi olarak ve hatta Iaido'yu anlamış birisi olarak dahi görmesem bile ben de, madem yukardaki kadarını yazdım o zaman, ustaların kaçamadıkları konu hakkında birşeyler anlatmak zorundayım


Yukarda Iaido'nun bir savaş sanatı yani bir askeri uygulama olarak günümüzde fazla bir değer taşımadığından bahsettik Ayrıca onun spor olarak (En azından bütünüyle spor olarak) kabul edilmesinin zor olduğu ve döğüş yöntemi olarak düşünülemeyeceğini söyledik O zaman Iaido çalışılmasının sebebi nedir ve nasıl bir pratik faydası vardır? Iaido geleneksel Japon Savaş sanatıdır Japon geleneği ise onu yaşatmak ve öğrenmek Japonların işi Bizler ya da dünyanın heryerinde Iaido çalışan kimseler Japon geleneklerinin yaşatılmasna çok mu meraklıyız? Kaldı ki biz, kendi geleneklerini bile unutmaya meyilli bir milletiz Yoksa küçük çocukların sokak aralarında kovboyculuk yeya korsancılık oynamaları gibi, Iaido öğrencileri de Samuraicilik mi oynuyorlar?


Tabii ki, Iaido çalışmak için çok akılcı nedenler vardır Bu nedenleri en belirsizlerinden başlayıp gittikçe daha ciddiye inerek aşağıdaki gibi sıralayabiliriz


Iaido çalışmaları değişik ve karizmatik birşeyler yapmak isteyen ve Savaş sanatlarından olmasa bile Uzak doğu kültüründen hoşlanan kimselere cazip gelebilir Bu gibi kimseler hem hoşlandıkları ambians içinde yaşayabilirler hem de mesela Karate veya Judo gibi sanatlarda olduğu gibi hiç kimse ile döğüşmek ya da boğuşmak, eklemlerini acıtmak veya kemiklerini zedelemek zorunda kalmazlar Özet olarak Iaido Savaş sanatlarına meraklı olmayan hatta bu gibi şeylerden özellikle hoşlanmayan kimselerin de ilgisini çekebilir


Bazı kimseler de Bıçak ve Kılıç gibi kesici ve delici aletlerden hoşlanırlar İçinde kriminal bir yapı olmadan ya da başka bir ifade ile insan kesmeye, kan dökmeye meraklı bir psikopat olmadan da Kılıç ve benzeri şeylerden hoşlanan, bu gibi şeyleri toplayan, duvarına asan bir sürü insan vardır Bu gibi kimselere Kendo ya da Batı Eskirim'i yapıp, birileri ile kılıç döğüşü yapmak çekici gelmeyebilir fakat Iaido hem böyle değildir hem de dışardan bakınca son derece asil bir görünüm sergiler


Eskiden herhangi bir Uzak doğu savaş sanatı ile ilgilenmiş ya da hala ilgilenmekte olan kimseler de Iaido'yu çekici bulabilirler Kendo yapan hemen hemen herkes de az ya da çok Iaido öğrenir Şunu söylemek mümkündür ki, "Her Iaido öğrencisi Kendo çalışmaz fakat her Kendo öğrencisi Iaido çalışır" Kendo özellikle batıya yayıldıktan sonra kılıç döğüşü olma niteliğini kaybedip, eskirim benzeri bir spor halini almıştır Bambu kılıçlar kullanan Kendocular kafa, el, önkol ve göğüs koruyucuları kuşanmış olarak birbirlerinin ellerine, bileklerine, vücutlarına ve kafalarına dokunarak puan alıp, maç kazanmaya çalışırlar Amaç maç kazanmak ve puan almak olunca da kılıç teknikleri git gide kısırlaşır ve hedefler de sınırlanır Hiç Iaido çalışmamış olan bir Kendocu ne derece yüksek dereceli olursa olsun kılıç tekniğine yabancı birisidir Buyüzden Japon Kendo Federasyonu bir seri Iaido katası (ZNKR Zen Nippon Kendo Renmei Iaido Kata ya da Seitei kata) hazırlayarak Kendocuların, tekniği yaşatabilmeleri için, bunların bilinmesini şart koşmuştur


Buraya kadar ne tür kimselerin Iaido'yu çekici bulduklarını ya da ne gibi sebeplerle Iaido çalışıldığını kısmen gördük Fakat Iaido çalışılmasının gerçek gerekliliği ve öğrencilerine gerçek kazandırdıkları bunlar değildir Iaido ile gerçekten ilgilenilmesinin iki ana sebebi vardır Aslında bunların ikisi de aynı noktada buluşurlar fakat daha iyi anlayabilmek için iki ayrı nedenmiş gibi inceliyoruz


Iaido bir Savaş sanatı, bir döğüş yöntemi, bir spordan fazla olarak bir yaşam tarzıdır Yukarda sayılan nedenlerin hangisi için olursa olsun, Iaido yapmaya başlayan ve bir süre devam eden, benimseyen her kimse zamanla bu noktaya gelir Bu noktaya gelip, Iaido'yu anlayamazsa zaten o kimse ya devam etmez ya da sanki tenis veya binicilik klübüne gider gibi arada bir uğrar ki, bunun da hiç bir sakıncası yoktur Isteyen bu şekilde de devam edebilir Belli bir noktayı aşıp, Iaido ile bütünleşebilen ya da içine giren kimseler ise hayatlarını Iaido ve Iaido prensipleri ile sürdürmeye başlayabilirler Iaido ile birlikte yaşamak içinse, elde kılıç olması gerekli değildir Gereken felsefeyi edinen ve ruhsl enerjilerini geliştiren bir kimse bunu hayatın her açısında olumlu bir ruhsal durum ve enerji olarak kullanabilirler Iaido fiziksel disiplin sağlar Bir çok tiyato oyuncusu sadece normal yürüyüşlerini daha zarif, daha kıvrak hale getirmek için Eskirim çalışırlar Iaido da bunun gibi zarif bir beden ifadesi, omurgaya dik bir duruş, fiziksel disiplin, oturup kalkma zerafeti kazandırır Kişi bunu bir defa elde edince hayat boyu yanında taşır Bunun dışında nefes kontrolü, adele esnekliği gibi şeyleri de sağlar Burada yazılanlar Iaido'nun reklamı değil onun neden yapılmak istenmesi gerektiğinin cevabıdır


Bunlardan sonra da asıl Iaido'nun altında yatan güç gelir Bu da onun felsefi yanı, Evrensel enerji ile bütünleşmesi ve bütünleştirmesidir Hakkıyla talim edilirse Iaido, Aktif bir Yoga'dır (Yoga, hangiekol olursa olsun pasif bir uygulamadır Bu ifade sadece fiziksel esneklik ve haraketlere dayanan Hatha Yoga için de geçerlidir Ayrıca burada fiziksel aktiviteden değil, zihinsel bir durumdan bahsetmekteyiz Aktif Yoga tarifi, Iaido'nun hiç bir Yoga ekolünün olmadığı bir durumda olduğunu ifade etmek için kullanılmıştır Bu konu aşağıdaki sayfalardaki "Zihnin Etkin ve edilgen durumları" ara başlıklı kısımda ele alınacaktır) Zen meditasyon'u ve Zihinsel gücü içinde taşır ki, bu yazının asıl bütünü olan aşağıdaki kısımların amacı da Iaido'nun sadece bu yanını incelemektir Iaido çalışan kimse başka kimseleri değil aslında kendi ruhunu keserek, bir terzinin kumaşı biçmesi gibi biçip şekillendirir Zamanla kendi ruhu da elindeki çelik (Ya da herhangi bir metal) kılıcı gibi olur Ruh ve kılıç bütünleşmesi aşağıda görülecek olan "Neden kılıç samuri'nin ruhudur" başlıklı bölümde detaylı olarak incelenecektir Ruhsal güçleri uyanır Hem Yoga ya da Budizm ekolleri gibi ruhsal dinginliğe ulaşır, hem de bu tür çalışmalarda olmayan bir sonuca ulaşarak enerjisini etkin, aktif bir biçimde kullanmayı öğrenir Hem bedensel, Hem zihinsel hem de spiritüel terbiyeye ulaşır Kişi kendi ruhunu keserek şekillendirirken komplekslerinden arınabilir, hayata daha iyimser ve cesur bakar, daha olumlu bir kişilik halini alır fakat paradokslarla dolu olan Iaido'nun başka bir paradoksu da buradadır ki, kişi isterse daha saldırgan ve savaşçı da olabilir




ZANSHIN


Iaido ve benzeri bir çok Uzak Doğu ve daha doğru bir ifade ile Japon kaynaklı savaş sanatı ile ilgilenen bir kimse, ilgisi ister pratik olarak o sanatı talim etme seviyesinde olsun isterse sadece entellektüel bir inceleme içinde olsun bir noktada mutlaka kendisine son derece esrarengiz görünen bir isimle karşılaşır "Zanshin" Aslında batılılar bunun fazla üzerinde durmazlar Hatta bir çok kişi Zanshin kavramını şöyle böyle anlar ve gerisine aldırmaz Batılıların bir çoğu söz konusu Savaş sanatlarını bir döğüş yöntemi veya marjinal bir spor olark kabul ederler ve işin ruhsal yanıyla da pek ilgilenmezler Bir kısım batı insanıysa Bu sanatları ruhsal bir gelişim yolu olarak kabul eder ve bu açıdan talim ederler Buna en iyi örnek Tai Chi'dir (Bununla beraber aşağıda daha detaylı olarak inceleyeceğimiz gibi, Tai Chi'de Zanshin yoktur) Iaido, Kendo, Karate, Kyudo ve Zanshin'le direk ilgili diğer savaş sanatlarını talim edenlerin bir çoğu ise Zanshin'i pek anlamazlar fakat anladıklarını zannederler Aslında belki de bu insanların bir çoğu Zanshin'i tam olarak anlatabilecek gibi bir bütün olarak anlayıp, anlatamazlar fakat içsel olarak gerçekten anlayıp, algılayıp, uyguluyor olabilirler Burada konumuz batılıların Zanshini nasıl ve ne kadar anladıkları değil, Zanshin'in ne olduğu ve daha çok da neden alaşılamadığı ya da kelimelere dökerek anlatılacak şekilde anlaşılamadığıdır


Ana konumuz, hedefimiz ve amacımız Iaido olduğu için diğer savaş sanatlrına pek fazla eğilmeden Zanshin konusunu ilk anda Iaido üzerinden ele alıyoruz Doğulu ya da batılı değişik ustalar zaman zaman Zanshin hakkında birşeyler yazmışlar ve onu açıklamaya çalışmışlardır Bu yazılanların ya da genele anlatılanların hemen hemen hepsinin yetersiz kaldığını ya da Batı'ya, dolayısıyla da batı dünyasından bize yetersiz yansıdığını görüyoruz Bazı Iaido ustalarının kitaplarında ve değişik dergilerde ya da Internette yayınlanan yazılarında Zanshin'den hiç bahsedilmediğini, Iaido'nun sadece şekilsel olarak ele alındığını görüyoruz Aslında dünyada Iaido hakkında batı dillerinde yayınlanmış fazla sayıda kitap da yok Web sayfalarında da konunun felsefi yanlarına eğilmek yerine daha ziyade bir, iki Waza'nın resimlendiğini ve tekniklerin fiziksel yanlarının incelendiğini görüyoruz Mesela Iaido hakkında hazırlanmış olan en detaylı kitaplardan biri, Nicklaus Suino tarafından yazılan "The Art of Japanese Swordmanship" isimli kitaptır Eishin Ryu ekolünün el kitabı gibi olan bu kitap mevcut bütün Waza ya da Kata'ları (Tabii sadece Eishin Ryu'daki kataları) bir bir vermekte, her haraketi şematik olarak anlatmaktadır Eishin Ryu sistemini pratik olarak bir dojo'da çalışmış, öğrenmiş olan bir kimse için mükemmel bir el kitabı ya da hatırlama kitabıdır fakat içinde Iaido'nun ruhsal yanlarını anlatan pek birşey bulunmaz


Bazı Ustalar da belki de Iaido'nun olan bir şeyini unutmuş olmamak için Zanshin'den bahsetmek gereğini duyarlar Zanshin konusunu anlatıp, izah etmeye çalışan ustaların yazı ve anlatıları ana anlatı ve fikir olarak hemen hemen daima birbirinin aynıdır Konuyu daha fazla derinleştirmeden önce, bunlara bir örnek olarak Masayaki Shimabukuro'nun anlatımını özet olarak görmemizde fayda vardır


-Savaşçı Ruhu -

Zanshin kelimesi birebir tercüme edilirse "Kalan ruh" veya "Artakalan ruh" şeklinde çevrilebilir denilmektedir Fakat genellikle şu şekilde açıklanmaktadır "Ruhunu rakibinin üzerinde yoğunlaşmış olarak bırakmak" Bu ifadelerin hiçbirisi Zanshin'i tam olarak açıklayamaz fakat onu açıklayabilmenin kolay bir yolu da yoktur Basit bir anlatımla Zanshin, zihinsel bir durumdur Sadece deneylerle anlaşılabilir ve bir defa anlaşılınca doğru izahla açıklanabilir


Bir batılıya Zanshin kavramını anlatabilmek için "Savaşçı ruhu" ifadesi kolay bir anlatım olabilir Zanshin, Savaş ruhu'nun dışarıya projekte edilişidir Rakibin hücumuna cevap vermek ve hemen ardından korku ve endişenin olmadığı sakin bir duruma girmek mental ve fiziksel hızlılık gerektirir Zanshin mümkün olan bütün kavgacılık ruhu ile sakin zihin durumunun kombinesi olan ve kendi kendisiyle çelişkili olan bir durumdur


Iaijutsu tekniklerinin talim edilişi sırasında, Kokyu temizleyici nefesleri yapılmaya başlarken Zanshin uyanır Bu an, gerçek hayattaki bir tehdit altında kalındığı anla uyumludur Zihnin bu derin durumu Çekiş ve yatay kesiş, Aşağıya kesiş, Kılıçtan kan silkelemek ve hatta kılıcı kına koymak ( Nukitsuki, Kirioroshi, Chiburi ve hatta Noto) sırasında sürdürülecektir


Noto (Kılıcı kına koymak), Zanshin'in bırakılması için çok kritik bir andır Hemen hemen herkes için, kılıcı çekerken, bir vuruşu veya kesişi bloke ederken kavga ruhunu devam ettirmek çok tabii bir durumdur Fakat bir savaşçı için en yaralanılabilir anlardan birisi de savaşın bittiği ve kılıcın kına koyulduğu andır Bu an, yaralı bir rakibin, Noto'nun orta noktasında, tam Kılıcın ucu (Kissaki) kına girince, son bir gayretle saldırması için en uygun andır Tam bu noktada iken kuvvetli ve etkili bir çekiş yapılamaz Noto'yu tamamlamaya ve yeniden çekiş yapabilmeye zaman yoktur Buyüzden Kan silkeleme (Chuburi) ve kılıcın kına geri koyuluşu (Noto) anları, Zanshin'in en güçlü olması gereken anlardır


Noto yapılırken, Kabza bariyerinin (Tsuba) sol ele temas ettiği anda Zanshin duygusu çok güçlü olmalıdır çünkü kılıç hala tam olarak Kında (Saya) değildir Tsuba, Saya'ya tam olarak intibak edip,Habaki, Kouguchi'ye sıkısıkıya oturmadan Kılıç kına girmiş sayılamaz Sonuç olarak, sağ el Kabza dibine (Tsukagashira) kaydırılana kadar (Sağ elin, kılıç kına tamamen yerleştirildikten sonra kabzayı bırakıp, kabza dibine kaydırılması Eishin Ryu ekolüne has sembolik bir el jestidir) Zanshin devam ettirilmelidir


Rakip safdışı bırakıldıktan sonra Zanshin'e çok fazla dikkat ayrılır Bundan dolayı da pekçok kişi Zanshin hakkında yanlış fikir edinir "Kalan ruh" çevirisi ile Zanshin'in sadece kavgadan sonra kalan savaş ruhunu gösterdiği zannedilir Zanshin Kan silkeleme sırasında (Chiburi) ve kılıcın kına sokulmasında (Noto) çok dikkate değerdir ki, bunlar da aslında savaş sonrasıdır, halbuki Zanshin tekniğin başladığı anda var olmalıdır


Söz konusu zihinsel durumu tarif için basit bir yol yoktur ve o ancak devamlı çalışılarak var edilir Eski Samuri'ler için Zanshin'i talim etmek kolaydı çünkü onların çalışmalarında çok gerçekçi olan imkanlar vardı Modern Samuri'ler için ise, Zanshin'i geliştirebilmek için önce biraz imajinasyon geliştirmek gerekir Visualizasyon bir çok kişinin Savaşçı ruhunu talim edebilmesine ve geliştirebilmesine yardımcı olabilir Iaijutsu teknikleri çalışılırken bir rakiple yüzyüze olunduğunu imajine etmekle gereken mental duruma daha rahat girilir


Zanshin hakkındaki son şey de şudur O, Iaijutsu'num her açısının altında yatar Bütün fiziksel tekniklerin arkasındaki itici güçtür

Yukardaki anlatım dikkatle gözden geçirildiği takdirde fark edilir ki, Zanshin sadece dış açıdan anlatılmış ve sadece, "Zanshin diye bir şey vardır" denilmiştir Bunun dışında Zanshin gerçekten nedir, Nasıl kullanılır, Ne şekilde geliştirilir? gibi sorulara hiç dokunulmamıştır Shimabukuro'nun yukardaki açıklamasına benzer açıklamalardan dolayı da, Iaido ile ilgisi olan ya da olmayan kimselerin kafasında, aşağıdaki yanlış düşünceler uyanır


"Zanshin insanın bir tür bir ruhsal durumudur Öyle bir şeydir ki, kişi kendi bilinci, isteği ve konsantresi ile kendisini o duruma sokar Bir tür rol oynar ve kendi kendisini de oynadığı role inandırır Kişi konsantre olur, bütün dikkatini rakibinin üzerinde yoğunlaştırır, rakibinden başka herşeyle zihinsel ve hatta görsel ilgisini keser Kendisini, rakibini keseceğine inandırır Bir dreceye kadar ilkel ve yırtıcı güdülerini uyandırır Bu konsantre durumunu da gerçek bir rakiple çarpışma ya da tek başına yapılan Kata bitene kadar muhafaza eder Bu arada yüzünü de ezip, büzerek kararlı ve korkunç bir döğüşçü yüz görünümü takınır Başka bir ifade ile savaş içindeki bir savaşçının yüz ifadesinin taklidini yapar ama yaparken kendisini de yaptığı taklide inandırır Tabii bu durumda onun kararlı ve sert yüz ifadesi rakibinin motivasyonunu bozarak onu sindirir Ayrıca rakibin hücum ve karşı hücumları dikkat altında tutulur"

Yukardaki ifade aslıda tamamiyle yanlıştır Çünkü Zanshin, oynan bir rol, kendi kendini birşeye inandırmak, sadece dikkatini rakibin üzerine toplamak ve yüzünü buruşturmak değildir O, neredeyse maddesel olan bir gerçektir En doğru ifade ile Zanshin'in tarfifi aşağıdaki gibidir


"Zanshin, savaşçı ruhu (Haleti ruhiyesi) veya Savaş ruhu değildir Zanshin psikolojik değil ruhsaldır Zanshin tam olarak kişinin ruhsal enerjisinin rakibi bir zarf gibi kapladığı, içine aldığı, bir durum, bir ruhsal enerjinin kullanım şeklidir İki savaşçı karşılaşınca önce onların Zanshin'leri kapışır ve birisi bastırılınca enerji alanı rakibin zihinsel aktivitesini dumura uğratır, onu bir miktar fiziksel uyuşukluğa ya da şaşkın veya sarsak fiziksel duruma sokar Zanshin rakibin, fiziksel bedeni gibi ruhsal enerjisini de aynı zarfın içine alarak bastırmak, kısıtlamak, haraket edemez hale getirmektir"

Pekiyi bu ruhsal enerji sözü ile ne kastetmekteyiz? Bu enerji Sadece Iaido'ya has bir şeymidir? Nasıl uyandırılır ve nasıl geliştirilir? Sadece Japonya'ya has bir ruhsal yapımıdır Batı dünyası ve Orta dünya yani bizim ülkemizin de içinde olduğu Orta doğu, bu enerjiden haberdarmıdır? Bütün bu sorulara cevap verebilmek için konuyu Iaido'dan biraz uzaklaştırarak ilk bakışta Iaido'ya ve Zanshin kavramına yabancı zannedilecek bazı şeyleri incelememiz gerekmektedir


Aşağıdaki konular hem ilgisiz, hem gereksiz ve hem de çok uzun görülebilir fakat Chi, Ki, Tai Chi, Zen Budizim ve benzeri bir çok şey iyice anlaşılmadan zihnin edilgen hali tam olarak anlaşılamaz Zihnin edilgen hali hakkında tam bir fikir sahibi olunmadan, Zihnin etkin hali bilinemez Zihnin etkin hali bilinmeden de Zanshin anlaşılamaz Ayrıca Iaido'nun, Zihnin etkin ve edilgen durumlarını nasıl kullandığı anlatılamaz


Aşağıdaki bölümlere geçmeden önce söylenmesi gereken son şey de şudur: Yukarda görülen, Üstad Shimabukuro'nun Zanshin tarifi eleştirmek için ele alınmadı Usta'nın yanlış fikirler verdiği ya da konuya tam olarak hakim olmadağı da vurgulanmak istenmedi Burada anlatılmak istenen şey sadece, zannımıza göre, batı dillerine Zanshi'i anlaşılır şekilde çevirmenin zorluğu ve daha da önemlisi konunun karmaşıklığı, uzunluğu, anlayabilmek için daha pek çok şeyin bilinmesinin gerekmesi gibi şeylerden dolayı Zanshin hakkında bazı şeyler söylemeye çalışan ustaların fazla derine inmeye gerek görmedikleridir




KI VEYA CHI


Hem Zanshin'i tam olarak anlamak, hem de en azından neyin içinde olup, ne olmadığını anlayabilmek için Chi veya Ki sözünün ifade ettiği kavramı anlayabilmemiz gerekir Chi ve Ki kelimeleri aslında aynı şeyi anlatırlar Chi eski Çince, Ki Japonca'dır Burada ikisinin birden kullanılmasının sebebi her iki kelimenin de dünyada çok yaygın olmasıdır Türkiye'de bile Chi'yi bilip, Ki'yi hiç duymamış, Ki'yi bilip, Chi'yi hiç duymamış insanlar vardır Kelimenin ya da daha doğru bir ifade ile ismin özgün şekli Çince Chi'dir Zen Budizm, Kung Fu ekolleri, spiritüel felsefeler Çin'den, Japonya'ya geçtikten sonra zamanla Japon'ların telaffuzlarına uyarak Chi sözü değişti Bu durum tıpkı Farsça "Merdübaan" kelimesinin, Türkçe'ye geçtikten sonra "Merdiven" şeklini alması gibi bir durumdur


Chi, Evren'in her yanını dolduran enerjidir Herşeyle diğer herşey arasında Chi vardır Uzay boşluğu da boşluk değildir Aslında Chi ile doludur Yıldızlar ve galaksiler arasında da Chi vardır Elimizin parmakları arasında, çevremizde hatta ciğerlerimizde Chi vardır Chi evrensel enerjidir, aynı zamanda evrenin kendisidir Burada "Evren" derken sadece bildiğimiz evreni de kastetmiyoruz Var olduğu iddia edilen değişik boyutlarıyla bütün alemleri kastediyoruz Chi hayattır ve hayatı sürdüren enerjidir Onun kendisine has bir zeka ve bilinci de vardır fakat bu zeka ve bilinç bizim algılama sınırlarımızın ötesindedir Kendisine has bir durumdur Hayatımızı sürdürürken evrensel uyuma ters düşmemek, daha gelişmiş bir varlık olabilmek ve üstün bilince ulaşabilmek için Chi ile ve onun devamlı olarak devinen akımlarıyla uyum içinde yaşamalıyız Taoist felsefe ve yaşam biçiminin özü tamamen Chi ve yukarda bahsedildiği gibi Chi ile uyumlu olmak üzerine kuruludur Taoist felsefenin tam olarak ele alınması, anlatılması buradaki konumuzun dışındadır ve zaten bu çok uzun bir konudur fakat konumuzun gereği kadarını da, yarım yamalak bile olsa, ele almak da gereklidir


Taoizm çok çok eski bir felsefedir Burada felsefe sözü tabii ki, hafif kalmaktadır Taoizm hayatın tamamına etki yapan bir yaşam biçimidir fakat burada anlatım kolaylığı için felsefe deyip geçmeyi daha uygun buluyoruz Taoizmin ilk ortaya çıkış şekli bir sürü efsaneye konu olmuştur dolayısıyla onun gerçek kökeni ve geçirdiği aşamalar hakkında gerçeğe yakın birşeyler söylememiz mümkün değil Bilinen en kesin şeyler, onun çok çok eski olduğu, Konfiçyüs'ün de Taoizmin bazı açıları ile ilgilendiğidir Hatta Konfiçyüs, Taoist felsefenin bir ürünü olan ya da Taoizm ile kaynaşıp, onun bir parçası gibi görünen Yi King (Ya da I Ching) için de bir seri yorum yazmıştır Daha sonraki dönemlerde bir imparator Taoizmi ve kendisinden önceki bütün felsefi ekolleri yasakladı ve Taoist rahipler sıkı takibat altında tutuldular Ele geçirilebilen bütün Taoist tekstler imha edildiler ve Yi King sadece Konfiçyüs'e duyulan saygı yüzünden bu katliamdan kurtuldu


Tekrar Chi kavramına dönersek, Chi, Taoizmin bir ürünü değildir Tersine Taoizm Chi ile uyumlu olmak adına kurulu bir felsefe, din, mezhep, tarikat ve/veya yaşam biçimidir Chi'yi duyabilmek, onun içinde onunla uyumlu olabilmek için tasarlanmış ve zamanla gittikçe gelişmiş bir çok pratik etme yöntemi de vardır Aslında hemen hemen herşey Chi ile bütünleşmek amacıyla kullanılabilir Seks, yemek yemek, yürümek hemen herşey zihinsel boşluk sağlamak ve Chi'yi önce idrak edebilmek, sonra onu istek doğrultusunda kullanabilmek fakat aynı zamanda ve aslında onun istek ve doğrultusunda yaşamak için kullanılabilir Mesela chi ile bütünleşmek için bir tür meditasyon yaptığımızı düşünelim Zihinsel boşluğu sağlamaya çalışarak bir masaya oturuyoruz Önümüze bir tabaka beyaz kağıt koyup, elimize de bir kalem alıyoruz Düz beyaz kağıdın üzerine boydan boya birbirine paralel çizgiler çizmeye başlıyoruz Kesin ve düşünmeden yapılan haraketlerle çizilen çizgilerin tam olarak, sanki bir cetvelle çizilmiş gibi düz olmaları istenmektedir Zihin gerçekten boşalınca ve yapılan iş düşünülmeden yapılmaya başlayınca istenilen düzlükte çizgiler ortaya çıkmaya başlar İşte bu durumda Chi akımlarıyla uyumlu davranılmaya başlanılmış demektir Çizgiyi çizen ve tabii kolumuzu kağıt üzerinde haraket ettiren şey bizim bilinç ve komutlarımız değil, Chi akımıdır


Burada hemen belirtmek gerekir ki, yukarda anlatılan çizgi çizme yöntemi bilinen bir çalışma tarifi, tavsiye ettiğimiz bir yöntem değildir Bu sadece konuya örnek verebilmek için hemen uydurulmuş bir anlatımdır Fakat gene de belirtmek gerekir ki, bir fırçanın yaptığı şekil, bir kalemin çizdiği düz çizgiler, bir vazoya düşünmeden, konsantre halinde yerleştirilerek artistik bir tasarım oluşturan çiçekler, bir müzik aleti ile, herhangi bir notaya bağlı olmadan irticali olarak yapılan empravizasyon ya da bizdeki ismiyle taksim, ve bir kılıcın rakibi kesmesi aynı şeydir Şekilsel olarak arada büyük farklılıklar olabilir fakat öz aynıdır Başka bir anlatımla, Shaolin rahiplerinin bakır bir gonga yıllarca tek bir teknik kullanarak yumruk atmaları, ya da Kung Fu yapmaları ile bizdeki Mevlevi dervişlerinin Sema ayinlerinde fırfır dönmeleri ya da Tibet rahiplerinin dua değirmelerini döndürerek mantra söylemeleri aynı amaca hizmet eden, aynı çalışmadır Hiç bir farklılık yoktur




Tai Chi


Tai Chi son yıllarda batıda da oldukça yaygınlaşmış bir Chi ile uyumlu olma sanatıdır Şekilsel olarak bir döğüş tekniğine benzer Aslında bir döğüş tekniği denilemez Bir Savaş sanatı hiç değildir Fakat haraketler tekmeler, yumruklar, savuşturmalar, ve benzeri faktörler döğüş teknikleridir Hemen belirtmek gerekir ki, bir Tai Chi öğrencisi istediği takdirde tabii ki, Tai Chi'yi bir döğüş yöntemi olarak mükemmelen kullanabilir fakat burada amacımız Tai Chi'nin döğüş sanatı olup, olmadığı ve ne derece kullanılışlı olduğu değil, onun gerçek uygulanma amacıdır Tai Chi tek başına ya da gurup halinde çalışılabilir Ama kişisel fikrime göre Tıpkı Müslümanlıkta kılınan namazların camiide ve gurup halinde kılınmasının daha makbul olması gibi Tai Chi'nin de gurup halinde yapılmasının ayrı bir lezzeti vardır Haraketlerin uygulanma amacı Chi ile bütünleşmektir Zihin boşaltılır, Haraketler akıcı bir şekilde, kesintisiz olarak ve yavaş yavaş, kendini sıkmadan veya adeleler zorlanmadan yapılır


Tai Chi haraketlerinin birleşmesinden uzunca bir Kata oluşur Tabii burada Kata sözü, yukarda, Iaido konusunun gözden geçirilişi sırasında kullanıldığı ve ne olduğu kısmen açıklandığı için kullanıldı Kata Japonca bir kelimedir ve Tai Chi kalıbının ismi değildir Tai Chi'de yapılan kalıbın en iyi ismi de zaten "Kalıp"tır Batı dillerindeki Tai Chi dökümanlarının hemen hemen hepsinde isim ingilizce "Form: Şekil, Kalıp" şeklindedir Tai Chi katası yapılırken Chi ile bütünleşilir Chi'nin akımları, dalgalanmaları ve dostluğu hissedilir Kişi iyi şekilde konsantre olup, bu akımları gerçekten hissederek yaşamaya başlayınca artık haraketleri yapan o değildir Onu haraket ettiren Chi'nin gücüdür Yumruk atarken eli iten, vücudu döndüren, zıplatan, yer değiştiren Chi'dir


Yukarda da belirtildiği gibi Tai Chi çalışması tek olarak yapılabilir fakat onun gurup halinde yapılması ve Chi'nin gurupça hissedilmesi muhteşem bir duygudur İnsan bunun içinde bir süre yaşadıktan sonra hissedilen titreşimlerin ve duyguların tiryakisi olabilir Burada psikolojik bir sanrı söz konusu değildir Anlatılan durum zihnin bir canlandırısı ya da hayali değildir Chi fiziksel bir gerçektir ve duyulan, onun fiziksel varlığıdır Alışmış bir insan için çalışmalardan çok uzun bir süre uzak kalabilmek zor olabilir çünkü vücut alıştığı titreşimi arar


Tekrar çalışmalalara dönersek Tai Chi çalışmasını seyretmek denizdeki ya da büyükçe bir akvaryumdaki balıkların yüzmesini seyretmeye benzer Haraketler tıpkı balıkların kuyruklarını ahenkli bir şekilde dalgalandırarak yüzmeleri gibidir Aslında bu balık örneği Chi akımları ve onun yönetimi için çok güzel bir örnek olabilir


Bir Şnorkel ve maske ile yüzüp ya da fazla derin olmayan ve berrak bir yerde durup dışardan, yüzlerce, binlerce minik balıktan oluşan sürüyü seyeden herkes mutlaka görmüştür, ahenkli bir şekilde aynı yönde, aynı şekilde yüzen balıkların bir anda hemen hepsi aynı yöne dönerler ve yeni yönde ilerlemeye başlarlar Şayet aynı sürü bir şekilde ürkütülürse bu sapmayı çok hızlı şekilde yaparlar ve sürüden sadece bir, iki balık değişik yönlere sapar Diğerleri kütle halinde aynı yönde kaçarlar Şimdi şöyle düşünelim Söz konusu olan bir, birbuçuk santim boyundaki balıklardan birisi yöneticidir Balıkların zihin ve akılları çok gelişmiştir ve yönetici balık yüzgecine sıkıştrdığı megafonla bağırmaktadır "Dikkat arkadaşlar Üç salise sonra herkes birden doksan derece sağa sapacak" Böylebir durum olamayacağına göre bütün balıkları hatta ağaçlar arasındaki birbirini görmeyen kuşları ya da sürü halinde uçan kuşları aynı anda haraket ettiren nedir Burada bir iddiada bulunmuyoruz Sadece soruyoruz


Tabii Tai Chi çalışmasının balık haraketlerine benzetilmesi yapılan haraketin ahangi ile ilgilidir fakat herkes gerekli konsantre ve duyarlılığı sağlayabilirse herşey, hiç düşünmeden tıpkı yukarda anlatılan balık sürüsü haraketi gibi de olabilir


Tai Chi haraketlerinden aşağıdaki "Zihnin etkin ve edilgen durumları" bölümünde tekrar bahsedilecektir Burada Tai Chi'den bu kadar bahsetmek yeterlidir


Tekrar Chi'ye dönersek, ister Tai Chi, ister başka bir yöntem kullanarak, insan Chi ile iletişim halinde olmayı ve ona teslim olarak yaşamayı öğrenince hayatında bir çok şey değişmeye başlar Bir Chi ustası istediği zaman bedenini hafifletebilir Islak bir kumsalda yürüyüp, kumların üzerinde hiç ayak izi bırakmayan kimselerden bahsedilir Ayrıca uzak doğu savaş sanatları çalışmalarında, karşılıklı döğüş çalışmasında, zeminin bir kenarını kaplayan keskin kiremit ve cam parçalarının üzerine farkında olmadan çıkan, dört beş adım atan ve ayaklarında kesilme, kanama olmayan kimseler görülmüştür Zihinsel dinginliğini sürdürebilen kimseler vahşi hayvanlardan zarar görmeyebilirler Mesela şunu bir örnek olarak söyleyebiliriz ki, henüz yavrularının gözü açılmamış durumda olan bir dişi sokak kedisinin yavrularını ellerini uaztıp alırlar ve tırmalanmazlar Bir yılanı elleri ile tutup onun sakin durumda kalmasını da sağlayabilirler Hayvanlarla yapılabilen çok kolay bir deneme de güvercinler arasında yürümektir Güvercinlerle dolu bir meydanda ya da parkta normal yürüyüş hızıyla yürünür Bu yapılırken zihinsel sakinlik durumuna geçilir ve sanki bir Tai Chi çalışması yapılıyormuş gibi Chi ile senkronize olunur Zihin durdurulur ve kişi kendisini Chi'nin yönetimie açar Bu başarılırsa güvercinler kişinin ayağına bir santim mesafede bile olsalar, ayak onlara çarpmadıkça havalanmazlar


Bu gibi şeylerin dışında mesela kişi geleceği bilebilir Burada söz konusu olan geleceği bilmek, günler ya da saatler sonrası olacak bir olayı bazı detaylarıyla bilmek demek değildir Bir, üç veya en fazla beş saniye sonra olabilecek bir şeyi sezmektir Kısaca söylemek gerekirse insan bir virajdan çıkarken karşılaşabileceği durumu ya da sırtından bir darbe alacağını veya boynuna ya da yan bölgesine doğru bir kılıcın geldiğini görmeden ve olaydan bir saniye önce hissedebilir


Bunlar günlük hayat içinde sıksık yaşanabilen şeylerdir Asla bir keramet niteliğinde değildirler ve isteyen herkes bunları yapabilir Ayrıca bu gibi şeyler mutlaka Chi ile uyumlu hale gelinmiş demek de değildir Bunlar, bu tür çalışmalar olmadan da yapılabilir durumlardır Yukardaki örnekler Chi ile ilgili tezahürler olmayabilirler Bunlar örnek olarak yazıldılar Yani Chi akımlarıyla ilgili bir durum da olsa böyle olurdu demek istiyorum


Tabii geleceği bilmek konusunda gelişmiş bir sistem de vardır O da yukardaki satırlardan birinde adı geçen Yi King ya da I Ching'dir




Yi King Ya da I Ching


Yi King bazı kaynakların iddiasına göre dörtbin, bazı kaynakların iddiasına göre beşbin yıllık ve bazı kaynaklara göre de çok daha eski olan eski Çin kehanet sanatıdır Burada da hemen "Kehanet" sözüne açıklık getirmek gerekmektedir Kehanet geleceği söylemek kavramını çağırıştıran bir kelimedir Kısaca Falcılık ve faldan bir farkı pek yoktur Nedense Yi King için batı dillerinde hep kehanet denilir fakat gerçekte Yi King'in geleceği söylemekle pek ilgisi yoktur ve asla bir falcılık yöntemi değildir Yi King insanın kendisinden daha gelişmiş bir zeka ile kontak kurarak geleceğe yönelik tavsiyeler alma sanatıdır Gelecekte ne olacağını söylenmez sadece yapılması düşünülen bir şey için uygun zamanda olunup, olunmadığı söylenir "Bu iş şu şekilde yapılırsa daha iyi sonuç alınır, bu şekilde yapılırsa tepki görür" tarzında nasihat verir Yi King'in tavsiyeine uymak veya uymamak kişiye kalmıştır


Yi King'in tavsiyesine baş vurmak için havaya atılan üç tane madeni para ya da altı tane tahta parçası veya elle karıştırılıp, bölünen elli tane çubuk kullanılır Yi King'in pratikteki kullanımına en iyi örnek ise II Dünya savaşında, Japonlar'ın Pearl Harbor baskınının zamanlaması için Yi King'e baş vurmalarıdır


Yi King'i kullanabilmek için de yukardaki Tai Chi bahsindeki gibi tam bir konsantre ve evrensel enerji ile kontak kurmak gereklidir Modern psikiyatrinin babalarından birisi olan Carl Gustav Jung, Yi King'i, kendi geliştirdiği senkronizasyon teorisi çerçevesi içinde incelemiş ve elde edilen sonuçların son derece mantıklı olduğu sonucuna varmıştır


Yi King sadece evrensel enerjinin tezahürlerine bir örnektir Zanshin ve Iaido ile "Zihnin edilgen hali" içinde olmaya örnek olmasından başka ilgisi olmadığı için burada ondan daha fazla bahsetmemize de gerek yoktur


Devam Edecek


dır

Alıntı Yaparak Cevapla

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



DEVAMI

ZEN BUDİZM

Yukarda Chi ve Tai Chi konularından oldukça uzun bahsettik Halbuki Chi ve/veya Tai Chi Japon savaş sanatlarını ve Samuri'nin kendisine has felsefesini ve tabii dolayısıyla da Iaido'yu çok fazla etkilemiş değildir Japon savaş sanatlarını en fazla etkileyen ruhsal gelişme yöntemi aslında Zen Budizm'dir

Zen Budizm, Çin kökenli bir Budizm ekolüdür fakat Çin'e Hindistan'dan gelmiştir Daha doğrusu Çin'e, Çinlilere Budizm öğretmek için gelen bir Hintli Budist rahip tarafından, Çin'de geliştirilmiştir Zen Budizm'in ve Kung Fu'nun doğuşu ile ilgili efsanelerin bir çoğu aşağıdaki özetin akışındadır

Çok çok uzun zaman önce Hindistan'da, Savaş sanatlarına çok meraklı bir Mihrace yaşarmış O zamanın bilinen bütün döğüş sistemlerini ve araçlarını toplamış fakat elindeki veriler ona yetersiz görünmüş Mihrace konuyla ilgili araştırmalarını derinleştirerek vahşi hayvanların kavga tekniklerini incelemiş ve bunlardan aldığı ilhamla daha güçlü döğüş teknikleri ve kendisine göre bir sistem geliştirmiş Aynı mihracenin esir ve kölelerin vücutlarına iğneler batırarak vurulacak sinir merkezleri üzerinde de çalıştığı söylenir

Aynı dönemlerde Budizm de oldukça yaygındı ve değişik yerlerde bir çok Budist manastırı vardı Bir rivayete göre bazı mihraceler saraylarını, hazinelerini saklamak için pek güvenli görmezler ve Budistlerin manastırlarına emanet ederler Zamanla Budist rahiplerin ellerinde çok büyük bir servet birikir ve sonunda bir gün, rivayete inanılırsa, rahipler hazineleri, sahiplerine vermeyi redderler Uzun ve kanlı savaşlar çıkar ve sonunda rahipler yenilirler Bu olaydan sonra rahiplerin silah kullanmaları, taşımaları, bulundurmaları yasaklanır Budizmi yaymak için ülkede dolaşan Budist rahipler kısa zamanda, çok fazla sayıda olan soyguncuların kurbanı olmaya başlarlar ve sonunda silahsız kavga yöntemlerini öğrenip, geliştirmek zorunda kalırlar

Günlerden bir gün Bodhidharma adındaki bir rahip, Budizm öğretmek üzere Çin'e gidip, Honan eyaletindeki Shaolin'e yerleşip, bir manastır kurar Bir süre sonra Bodhidharma Çinlilerin zihinsel olarak fazlasıyla uyuşuk olduğuna ve Budizmi tam olarak anlayıp uygulayamayacaklarına karar verir ve Budizm'de bazı tadilatlar yaparak yeni bir sistem geliştirir Bu yeni Budizm tarzına Zen Budizim ismi verilir

Tabii rivayetlerden, daha mantıklı düşünmeye geçersek, Zen Budizm'in geliştirilme sebebi olarak Bodhidharma'nın kendi tecrübe, sezgi ve bilgileri doğrultusunda çok daha işlek bir sistem geliştirmek istemiş olması daha akla yakındır Budizm öğrenemeyecek kadar miskin Çin halkı ve onlara hitap edebilecek uydurma bir Budizim fikri pek akla yakın gelmiyor Fakat gene de konuyu aynı doğrultuda izlememizde bir zarar yoktur

Bodhidharma geliştirdiği sistemin de Çinlilere ağır geldiğini, onların fiziksel ve zihinsel disiplinden uzak olduğunu düşünür ve Çinlileri daha sağlıklı bir yapıya ulaştırmak için döğüş sanatlarını talim ettirmeye başlar ve kısa zamanda döğüş sanatları Zen Budizm'in ya da Shaolin tapınağının resmi uygulaması halini alır

Shaolin Kung Fu ekolü aşağıda görülecektir Burada Bodhidharma konusuna son noktayı koyabiliriz



Zen Budizm uygulamaları

Zen Budizm, uygulama tarzı olarak klasik Budizm, Tibet Budizm'i ve benzer ekollerden çok farklıdır Başta Shaolin Kung Fu olmak üzere bir çok döğüş ve savaş sanatının tercih ettiği zihinsel disiplin olmasının ana nedeni de onun uygulama farklılığıdır

Zen Budizm'de de diğer Budizm ve Yoga ekolleri gibi yapılan meditasyon vardır fakat Zen meditasyon Diğer Budizm ekolleri gibi ve mesela Tantrik Yoga ve diğer Yoga ekolleri gibi mandala'lara, mantralara, Buda heykellerine ve daha bir sürü şekilsel duruma gerek görmez Dua, mantra zikir, gibi şeyler tamamen gereksizdir İlahlara veya ruhlara tapınmak yoktur Bir tapınağa da ihtiyacı yoktur İnsan bir duvarın önüne oturup meditasyon yapabilir Meditasyon için Lotüs oturuşu veya bildiğimiz bağdaş kurarak oturma tavsiye edilirse de insan bir sandalyede de oturarak ve hatta uyuyakalma riski yoksa yatağına uzanarak da Zen meditasyon yapabilir Meditasyonun esası da üç, beş satırla anlatılabilir Çok kaba olarak özetlememiz gerekirse, Zihin boşaltılır (Bu zihin boşaltma ve zihin durdurma, hiç birşey düşünmemek konuları bütün dünyadaki kitaplarda daima yanlış anlatılmıştır Özellikle de yurdumuzda basılan kitaplarda ya çeviri yetersizliği, ya çeviriyi yapanın Budizm'i bilmemesi, ya da özgün kitabın da eksik ve yanlış olmasından dolayı "Zihin durdurması" saçma sapan izahlardan ibarettir Bunları sadece okuyan değil, yazan da anlamaz Şimdilik, insan ya da hayvan, bir zihnin tamamen durdurulmasının ya da boşaltılmasının ölüm haricinde imkansız olduğunu belirtmemiz yeterli olur) Bu durumda iken bir süre sonra ani patlamalar halinde ya da yavaş yavaş, gözün önündn bazı imajlar geçmeye başlar Bunlar bir şarkının görüntü klibine benzer şeyler olabilirler, ani patlamalarla (Flaş patlaması gibi) gelip geçen resimler olabilirler, bazı olaylar da olabilirler, renk tayfları olabilirler kısaca herşey olabilirler Burada önemli olan söz konusu görüntülere müdahele etmemek, hayallere dalmamak sadece tarafsız olarak bakmak ve görüntünün değişmesini beklemektir Bu şekilde zamanla insan kendi bilinçilatını tamamen boşaltıp ona hakim bile olabilir

Bir ikinci Zen uygulamasıysa "Koan" ismi verilen anlamsız sorulardır mesela Guru, öğrencisine saçma sapan bir soru sorar "Sen yolda gidiyorsan yol nereye gider" gibi (Bu soru örnek olsun diye şu anda, bu satırlar yazılırken uyduruldu Gerçek Koan'lar bundan daha anlamsızdır) Öğrenci sorunun üzerinde günlerce düşünür, konsantre olur Zihnini buna o derece takar ki sonunda Hintçe Nirvana, Japonca Satori denilen durumu yaşar

Bunlar, herne kadar diğer ekollere göre farklı şeylerse de asıl farklılık yapılan her işin ve her eylemin bir Zen meditasyon haline getirilebilmesidir Mesela tarla çapalamak Devamlı olarak aynı rutin haraketi yapmak, Bu yapılırken zihni boşaltmak ve haraketlerin bir noktada otomatizmaya bağlanması ve evrensel enerji ile bütünleşmek, Satori yaşamak Aynı durum yürüyüşle, eline fırçayı alıp, konsantre olup, bir anda hiç düşünmeden bir desen çizmekle de yapılabilir İşte Zen Budizm'in Savaş sanatları uygulayıcıları tarafından büyük kabul görmesi onun bu uygulama tarzıdır Tabii bu tarz uygulamalarda, meditasyon konusunda bahsedilen haraketsizlik ve/veya bazı vizyonların seyredilmesi gibi bir durum yok Burada farklı bir zihinsel boşluk gerekir ki, o da kaba tarifi ile zihnin, sadece yapılan eylemle fakat düşünmeden işgal edilmesidir Burada, ilk sayfalardaki Karate isminin açıklanışının hatırlanması yerinde olur



Shaolin Kung Fu

Uzak Doğu döğüş sanatlarıyla ilgilenen herkes ve ek olarak bu gibi şeylerle ilgilenmeyip, sadece bazı filmleri ve Tw dizilerini izleyen herkes Saholin Kung Fu ekolünü duymuştur Türkiye'deki siyah beyaz televizyon döneminde (Yaklaşık olarak 1978 - 1979), TRT1'de siyah beyaz olarak ve daha sonra da bazı özel televizyonlarda renkli olarak gösterilen Kung Fu dizisini çoğu kimse hatırlayabilir Dizinin bazı bölümlerinde vurgulanmışsa da bir çok kimse, dizideki manastırın Zen Budizm ve Saholin Kung Fu'nun doğum yeri olan, Bodhidharma'nın kurduğu Saholin manastırı olduğunu pek bilmez 2003 yılında da National Geographic televizyonu Sholin Kung Fu ile ilgili uzun bir program yaptı Sholin manastırı Kung Fu yüzünden oldukça meşhur olmuş olmakla beraber onun asıl önemi Zen Budizm'den gelir Kung Fu bir uygulama ve yan üründür

Saholin Kung Fu öğrencilerine göre, Kung Fu Saholin kaynaklıdır ve bütün Çin'e oradan yayılmıştır Çin'deki döğüş sanatlarının atasıdır Fakat bu iddia çok gerçekçi görünmemektedir Çin'de o dönemlerde de değişik döğüş yöntemleri vardı Gene de konumuz Kung Fu ekollerinin gerçek kaynağını aramak olmadığı için bunu, olaya karizmatik bir yan kazandırdığından dolayı kabul edebiliriz

Kung Fu, Sholin manastırının vazgeçilmez eğitim sistemlerinden birisiydi fakat gerçekte manastır bir döğüş okulu değildi Kung Fu manastırın terbiye sistemlerinden birisiydi ve dinsel eğitimimden başka, döğüş sanatlarını isteyen gençleri de tapınağa çekiyordu

Gençleri çekiyordu dedik ama Tapınağın tercihi çocuk yaşta müridler kazanmaktı Çok küçük yaşta alınan çocuklar özenle yetiştiriliyorlardı Tapınak öyle her isteyenin hemen kabul edildiği bir okul da değildi Adaylar uzun ve bıktırıcı sınavlardan geçiriliyor ve ancak hem fiziksel olarak hem de zeka açısından güçlü olanlar kabul ediliyorlardı

Sholin tapınağının aday kabulü, eğitim aşamaları ve felsefesi burada ele alınamayacak kadar geniştir Aslında bunları tek bir ciltte toplayan bir kitap yazmak da mümkün değildir

Rahip adayları sabır ve fiziksel direnç gerektiren ve geliştiren eğitim seviye ve şekillerinden geçiyorlardı Bunlardan özel çalışma sayılabilecek bir tanesini örnek vermemiz gerekirse: Bu çalışmayı yapacak olan rahip ya da rahip adayı bakırdan yapılmış büyük ve ağır bir gongun karşısında, Karate'de Kiba Dachi ismi verilen duruşun daha geniş ve alçak olan bir şekline geçer Bu duruşu bozmadan her gün saatlerce gonga yumruğun önü ile vuruş yapar Bu durum aylarca ve hatta yıllarca sürer Bu süre zarfında başka hiç bir duruş ve teknik yapılmaz Rahip yumruk attıkça gongun sesi ile senkronize olur Zihnini boşaltır ve evrensel enerji ile bir olur Sonunda evrensel bilince ulaşır

Burada çok basit ve kaba şekilde anlatmamıza rağmen uygulama çok daha zor, acı verici, bıktırıcı ve anlamlıdır Bu gong çalışması aşağıdaki bölümde tekrar hatırlatılacaktır

Eğitimlerini tamamlayan rahip adayları en sonunda bir bitirme sınavına girerlerdi Bu sınav uzun bir koridordan geçmekti Koridorda aniden saldıran tahta heykeller ve çeşitli bubi tuzakları vardı Bazı kaynaklara göre bunların sayısı 108'dir (108 Tibet budizmindeki tanrı isimleri ve tespihlerindeki tane sayısıdır Sayı bununla ilgili olabilir) Koridorun sonundaki çıkış kapısının önünde alev alev yanan bir soba ve üzerinde kaynayan büyük bir çaydanlık bulunurdu Rahip adayı bu çaydanlığı iki bileğinin içi yani damarlı kısmı ile kıstırarak tutup, yandaki başka bir yere bırakırdı Tabii bu yapılırken bileklerin iç tarafları kötü şekilde yanardı Bazı film ve animasyon törenlerde bu olay büyük bir kazanla yapılırmış gibi canlandırılsa da özgün olarak bir çaydanlık kullanılırdı Kollardaki yanıklar iyileşince bu yanık yerlerin üzerine, bir kola kaplan, diğerine ejderha dövmesi yapılırdı Bu dövmeler de rahibin diplomasıydı

Bu zamana kadar manastırı terketmesine izin verilmeyen rahip bundan sonra istediği takdirde ülkede dolaşırdı Herhangi bir yerde soyguncularla veya herhangi bir tür zorbalıkla karşılaşırlarsa sadece kollarını kaldırarak geniş yenlerinin aşağıya sarkıp, dövmeleri göstermesine izin verirlerdi Bunu gören rakipleri de çoğunlukla onlara bulaşmaktan vazgeçerlerdi

Şimdi Zen Budizm ve Chi konularını, döğüş sanatlarının ve felsefelerin Japonya'ya geçmesiyle ilgili bölüme kadar bir yana bırakarak insan bedenindeki ruhsal enerjiyi incelememizin ve böylece de Zanshin konusuna biraz daha yaklaşmamızın zamanı geldi fakat bunu yapmadan önce Sholin uygulamalarıyla İslami Tasavuf arasındaki benzerliklere de kısaca temas etmemiz gerekiyor



Tasavvuf ve ruhsal enerji

Bu bölümün başlığı Tasavvuf ve ruhsal enerji olmakla beraber aslında sadece İslam tasavvufunu kastetmiyoruz Burada söz konusu olan şeyler, İslami Tasavvuf, Yahudi Kabala'sı (Bugün hemen hemen sadece Israil'de uygulanan ve klasik Kabalada denilen tasavvufi ve majikal ekol Avrupa ve Amerika'da uygulanan ve modern Kabala da denilen uygulamalara pek ilgisi yoktur), Eski Avrupa'daki bazı Pagan dinlerin ritüelleri, Kızılderili dinsel ve majikal uygulamaları, Avustralya'nın Aborgin'lerinin ritüelleri , çok şaşırtıcı olarak Orta Amerika'nın Vudu ayinleri ve akla gelen her benzer uygulamadır İslami tasavvufun ana örnek olarak ele alınmasının nedeni

Yaşadığımız ülkede yaygın olması ve hemen herkesin az çok bir fikir sahibi olmasıdır Bütün bu uygulamalar şekilsel olarak da, edilen dualarla da, yapılan zikirlerle de birbirinden inanılmaz derecede farklı olabilirler fakat özde, yapılan ve amaçlanan şey hep aynıdır

İslam geleneğinde değişik mezheplerin değişik tarikatları vardır Bunların ana yapılarını, birbirlerinden ayrılıklarını, kullandıkları zikirleri ve zikir tarzlarını tek tek saymamız? Evet mümkündür fakat o zaman bir tasavvuf ansiklopedisi yazmış oluruz En iyisi burada sadece Zikir yapılmasını ve ne gibi bir anlam ve amaç taşıdığını görmeye çalışmaktır

Derviş kendi ait olduğu tarikatın gereken şeylerini yerine getirdikten sonra (Bunlar tabii ki, abdest almak, namaz kılmak, tövbe istiğfar gibi şeyler ve rutin dualardır) oturup zikir yapmaya başlar ya da başlarlar Zikir kişinin evinde yapılıyorsa yani yapan tek başınaysa bir tespihle sayarak zikri belli adette yapar Yeri gelmişken açıklamak gerekir ki, "Zikir", Anmak, adını anmak, söylemek anlamına gelen bir kelimedir ve tasavvuf ve Havas terminolojisinde Tanrı'nın isimlerini söylemek anlamındadır Belli bir tanrı ismi seçilir Bu isim müride şeyh tarafından, onunla vibrasyonel olarak uyumlu kabul edilerek tavsiye edilmiş bir isim olabilir Her zikrin bir adedi vardır Mesela Allah isminin değeri 66, Kahhar isminin değeri 306'dır Bu isimler kendi değerleri kadar değil tabii daha da fazlasıyla zikredilirler 1000 defa 10 000 defa ya da sayısız olarak Gurup halinde yapılan zikirlerde genellikle tekke'nin devamlı yaptığı zikirler yapılır

Şekil olarak ne olduğu anlaşıldıktan sonra zikrin iç anlamını anlamaya çalışabiliriz Kişi mesela Rahman isminin zikrini yapıyorsa gereken şartlar diğer isimlerin zikrinde olduğu gibi, zihni dünyasal şeylerden arındırmak, ismi sadece kelime olarak söyleyip, teleaffuz etmemek, onunla bütünleşmeye çalışmak gibi şeylerdir Kişi sadece Tanrı'yı ve onun, zikrini yaptığı isminin taşıdığı enerji ve anlama konsantre olmalıdır Günlük olaylar düşünülerek, dağınık bir zihinle yapılan zikir geçersizdir

Zamanla kişi aynı kelimeyi tekrarlaya tekrarlaya ne söylediğini farketmez hale gelir Kendi sesi kendi kulağına sanki bir sürü kişi tarafından koro halinde söyleniyormuş gibi duyulmaya başlar Zihin uyuşur, değişik vınlamalar ve çeşitli sesler duyulur Hatta bulunulan odada fiziksel tezahürler, çatırtılar, cisimlerin kımıldaması gibi şeyler de olabilir Bunlar sadece aşağıda göreceğimiz bedensel enerjinin genleşmesidir ve öyle cinlerle, perilerle, meleklerle filan ilgili değildir Zikir yapmakla asıl amaçlanan şey bir süre sonra gerçekleşir ve kişi söylediği isimden başka birşeyi ne düşünür ve ne de zihninde birşey vardır İşte bu durumda Chi uygulamalarının veya Sholin rahibinin bir gonga yumruk atarak ulaştığı duruma girilmiş olunur Tabii bunun devamı da vardır Bundan sonraki aşama zikrin de durdurulmasıdır Kişi ismi sadece zihnen tekrarlar ve sonunda o da durur ve kişi kendisini bilmeden bir enerji akımının içinde kalır Bu enerji akımı zikir yaparken kullandığı ismin temsil ettiği bilgilendirici, koruyucu, kahredici vs, türden olabilir O anda kişi çeşitli hayaller görmeye de başlayabilir Mesela melekler gibi, şeytanlar gibi Ama bunlar bilincin bastırılmasından dolayı, bilinçaltından uyanıp, yüzeye çıkan şeylerdir (Çoğunlukla) Bu durumun en pratik faydası kişinin evrensel enerjiye bir olma halini, Hintçe Nirvana, Japonca Satori yaşaması, blinçaltındaki pislikleri ve düğümleri temizlemesi ve zamanla da insanüstü sayılan bazı vasıflar kazanmasıdır Bunlardan yukardaki, Chi hakkındaki bölümde bahsettik Genellikle tekkelerde yapılan toplu zikirlerde bu duruma giren bazı kişiler çırpınıp epilepsi nöbeti geçirirmiş gibi kendilerini sağa sola atmaya başlarlar Ağızları köpürür, tuhaf sesler çıkartırlar Bu duruma Cezbe ismi verilir (Günümüzde genellikle rol yapılır Amaç tekkeye müşteri, pardon mürid çekmektir) Tuhaftır ki bu durumda sağa sola fırlayıp, yerlerde yuvarlanan, sağa sola sert şekilde çarpan kimseler hemen hemen hiç fiziksel hasar görmezler Bu durumda iken şeyhin yaptığı manyetik etki (Manyetik etkiler ve manyatizasyon çalışmalrı aşağıda ele alınacaktır) yardımcı olabilir

Burada anlatılan durum, içinde yaşanılan zihinsel yapı ve kişisel tecrübe yukardaki sayfalarda anlatılan durumlardan hiç farklı değildir Bundan çıkan sonuç şudur: "Enerji tektir Her din, felsefe ve kültür ona kendi elbisesini giydirir"

Bu konudaki son söz olarak şunu belirtmekte fayda vardır: Bu bölümü okuyup, bu tür şeyler deneyimlemek isteyen kimseler hiç heveslenmemelidirler Günümüzde artık keramet sahibi gerçek bir şeyh kalmamıştır ve mevcut olanlar, kendileri ne iddia ederlerse etsinler, şayet müridlerinin sırtından geçinen dolandırıcılar değilseler, İslam folklöründen başka birşey de değildirler



KİŞİSEL ENERJİ

Konumuzun bu noktasında Evrensel enerjiden, Kişisel enerjiye geçerek Zanshin kavramına biraz daha yaklaşmış oluyoruz Hemen hemen bütün Okült ve mistik ekoller, insanın görülüp, bilinen bedeninden daha başka bedenlere de sahip olduğundan bahsederler Okült ve mistik konuların yabancısı olan ve bu gibi şeyleri sadece sinemada görüp bilen kimseler bu bedenleri doğa üstü şeyler ve fiziksel yaradılışın dışında zannederler buna karşılık Okült ve mistik yolların öğrencileri söz konusu olan bu bedenler hiçbir zaman fizik planın ötesinde ya da doğaüstü şeyler olarak düşünmezler Bu iddialar içinde bilimin kabul ettiği sadece insan Aura'sıdır Tabii bilim Aura'yı da tam olarak kabul etmez sadece bu konuda suskun kalmayı tercih eder Burada söz konusu olacak olan diğer şeyler ise bilimsel düşüncenin dışında kalır



Neden, "Zanshin'i batılılara anlatmak zordur" denir?

Burda hemen her türlü gizemli konuyla ilgilenen ve bu konularda birşeyler yazmaya çalışan kimselerin düştükleri bir hataya ve içinde bulundukları aşağılık kompleksine temas etmemiz lazımdır Bu duruma eğilmemizin nedeni ise Japon Iaido ustalarının batılılara Zanshin kavramını açıklamayı çok zor bulmalarıyla ilgili bir durum olmasıdır Iaido ustalarının içinde oldukları psikolojik durumu biraz daha sonra ele almaya bırakarak önce genel yapıyı görelim



- Materyalist akımlar -

1940'lı yıllardan sonra dünyada tuhaf bir materyalist akım başladı Bu akım 1950'lerin sonlarına hatta 60'ların ortalarına kadar insanlara hakim oldu Söz konusu dönemlerin sinema filmlerini veya macera romanlarını inceleyen bir kimse de bunu açıkça görebilir Bu dönemlerde Bilim kurgu türünde yapılan bir, iki tane çok zayıf film vardır Bunlar da Bazı kötü uzaylıların dünyaya gelip, dünyayı ele geçirmek için savaşmalarıyla sınırlı şeylerdir Özet olarak o filmlerde ne bilim vardı ne de Kurgu Gerçi aynı dönemlerde Amerika'da, Sovyetler birliğinde ve bazı Avrupa ülkelerinde hatırı sayılır bir Bilim kurgu okuyucusu vardı fakat nedense bunlar hiç dikkate alınmazlardı Aynı şekilde sinemada görülen o dönemin siyah beyaz korku filmlerinde de söz konusu canavar, vampir, kurt adam çoğu zaman filmin sonunda mutlaka bir yalan, uydurma, bir katilin kurbanını korkutmak için oynadığı bir rol olarak ortaya çıkardı En azından bizim ülkemize gelebilen roman ve filmler bu çerçeve içindeydi 1960'lı yıllarda ilk defa "Hayat mecmuası" yayınlarından çıkan "Dokuz düğümlü ip" isimli romanın sonunda olaylar bir düzmeceye değil de gerçek büyücülere bağlanıyordu O dönemin okuyucuları romanın konusundan çok sonunda bazı şeylerin gerçek olarak gösterilmesine hayret etmişlerdi

Tabii burada, yukarda söz edilen Uzaylılar, vampirler, kurt adamlar gibi şeylerin gerçek olduğunu söylemiyoruz Sadece o dönemi yaşamamış olan ve yaşayıp da bu konulara dikkat etmemiş olan kimselerin asla bilemeyecekleri o yasaklayıcı zihniyeti anlatmaya çalışıyoruz Uzun sözün kısası, kendisinin medyum olduğunu iddia eden, fiziksel planın ötesindeki şeylerden, kabul ederek bahseden herkes derhal aptal, cahil, hurafeprest olarak kabul ediliyordu Dolayısıyla evinde oturup, en aptalca şekilde ruh çağıran ve buna inanan insanlar basın karşısında veya toplum içinde kendilerini bu gibi şeyleri inkar etmek ve hatta alay etmek zorunda hissediyorlardı "Ya bana aptal ve cahil derlerse" korkusu Türk ceza kanununa bakmak bile bu durumu görmek için yeterlidir Türk kanunlarına göre, herkesin zannettiğinin aksine falcılık ve benzeri şeylerin cezası yoktur Kanun bu gibi şeyleri yok sayar ve bunları para karşılığında yapanları dolandırıcılık suçundan cezalandırır Özellikle bizim gibi geri kalmış ya da bırakılmış ülkelerde bu durum çok katı olarak görülür bunların üzerinde fazla durmamız gerekli değildir Sonuç olarak Türkiye'de Okült ve mistik konuları ciddi bir şekilde araştırmaya çalışmak mümkün değildi Dünyanın diğer ülkelerindeyse bizdeki gibi zihinsel ve kağıt üzerinde yazılı olmayan sınırlamalar çok katı olmamakla beraber vardı

Okült ve Mistik konularla ilgilenen hemen hemen herkes şayet kendisini adam yerine koydurmak istiyorsa olaya bilimsel bir çerçeve vermek zorundaydı Toplum tarafından çok aşağılandıkları için zamanla bu aşağılık kompleksi kemikleşmiş bir durum halini aldı Günümüzde de bu vardır Örnek olarak Astroloji'yi ele alalım

Günümüzde kendisini Astrolog sayan herkes bir, bilimsel olabilmek kompleksi içindedir Hele de kişi bir kitap yazmak niyetindeyse mutlaka kitabın bir yerinde Astroloji'nin bilimsel temele dayandığından, bir istatistik bilimi olduğundan, Yıllarca araştırıldığından bahsetmek zorundadır Ancak bu şekilde kendisine toplum içinde bir yer sağlayacağına ve ciddiye alınacağına inanır Halbuki iddia ettikleri bilimselliğin hepsi de kocaman bir yalandır Şimdi şöyle düşünelim Astroloji, Sümerler zamanından beri mevcuttur Daha doğrusu elimizdeki tarihsel veriler Sümerlere kadar dayanır Bu arada Güney Amerika'da Aztek'ler, Maya'lar tarafından yapılan Astoloji'yi hiç söz konusu etmediğimiz gibi binlerce yıldan beri Çin'de, Tibet'te ve diğer Asya ülkelerinde olan uygulamalardan da bahsetmiyoruz bile Sümerlerden sonra, İkici dünya savaşına kadar geçen zamanda olan genel bilimsel gelişmeleri biliyoruz İkinci dünya savaşı sırasındaki dünyanın genel durumu ortada Savaş sonrası olan bilimsel yapı belli Kim, hangi dönemde, hangi araçları kullanarak bu istatistikleri yapmış Son on yıla kadar elimizde küreselleşmiş bilgi ağı olan internet bile yoktu En meşhur, en bilimsel kabul edilen, diğer Astrologlar tarafından geniş ölçüde kabul gören Astrologların bile ancak bir iki tanesi istatistik araştırma yapabilmiş ve bunların deneklerinin sayısı da asla elli kişiyi geçmemiştir Üstelik bu istatistikler de Astrologların iddia ettikleri ve çoğu zaman da tutarlı olan yorumlara uymaz Buna dayanarak Astrolojinin, nasıl bir bilimsellik olduğu palavrasını atarlar Hatta yurdumuzdakilerin çoğu buna yani Astrolojinin bilimsel bir yanı olduğuna inanır da Hiç kimse ortaya çıkıp, "Bu bilgiler tarihten gelir, büyük ölçüde sezgisel şeylerdir Kardeşim bu budur İnanan gelsin, inanmayan canı ne isterse yapsın" demek cesareteni gösteremez

İşte Astrologların bu durumu tipik bir toplumsal baskı ve zihinsel kısıtlamadan gelen aşağılık kompleksine en iyi örnektir

Bu gibi durumların sonucu olarak büyücü kendisine Okült araştırmacı dedi, Parapsikolog dedi ve aklınca saygınlık kazandı Buna rağmen söz konusu konular kendini ciddi ve aklıbaşında saydırmak isteyen otorite makamları tarafından, geniş ölçüde reddedilmekle birlikte kapalı kapılar ardında araştırılıyorlardı da mesela 1970'li yıllarda Sovyetler birliğinde Parapsikolojik araştırmalara, medyumlara ve Astrologlara tahsis edilen para onyedi milyon ruble idi

Batılılara Zanshin'i anlatmanın en zor tarafı buydu Şimdi bu nokta çok önemlidir: Zanshin hakkındaki tezimiz doğrudur veya yanlıştır Bir Iaido ustası ya da başka bir Savaş sanatının ustası veya bunların hepsi birden ortaya çıkıp bu tez yanlıştır diyebilirler Fakat bunu söyleyenlerin getireceği açıklama tarzı ne olursa olsun, Batılılara açıklamakta zorluk çekmelerinin nedeni sadece burada anlatıldığı gibidir

Japonlar savaştan yenik çıktılar ve uzun zaman Amerikalıların aşağılamalarına katlandılar Diğer Asya ülkeleri için de durum farklı değildir Hindistan'ın batı kompleksi kadar diğerleri de ezilmişlerdi Dolayısıyla Batılılara mistik bir şey izah ederken olayı, batılılara göre bilimsel tabana oturtarak kendilerini adam yerine saydırtma politikası içindeydiler

Bir Iaido ustası ilk önce bunu kırmak zorundaydı Hala da öyledirler Bazı felsefi ve inanca dayalı kabul edilen şeyler asla açıkça anlatılmaz Uzun zaman sonra bunları anlayabileceğine inanılan ve yetenekli öğrencilere, dil sorunuyla da uğraşarak kıt kanaat anlatmaya çalışıyorlar Günümüzde yazılan Iaido kitaplarında ya da yazılarındaki nefes konusuna bakalım

- Kokyu nefesi -

Nefes burundan derin fakat zorlayıcı olmadan, tabii şekilde çekilir Havanın burun deliklerinden yukarıya doğru çıktığı, kafatasının tepesine ulaştığı hisedilir Hava buradan kafa tasının arkasından, bel kemiği üzerinden aşağıya iner kasıklardan yukarıya dönerek solar plexüs hizasında durur, bundan sonra tabii şekilde burundan verilir

Kabaca anlattığımız kadarıyla bu şekilde, nefes tarif edilir ve sonunda telaşla eklenir:

Tabii, biz havanın bu yollardan geçmediğini, direk aşağıya, ciğerlere indiğini biliyoruz Fakat bunu bu şekilde düşünerek yapınca ciğerlere daha fazla hava ve oksijn istiflenip, daha motive edici olur

Adamların bir tek, "Bu babalarımızın inandığı hurafe Aman kusura bakmayın Zaten biz asla inanmıyoruz Hata edip burada bahsettik N'olur bunu unutun" demedikleri kalıyor Bir çocuk bile Modern Japonya'dan gelen ya da Japonya'daki yetişkin bir insanın, havanın nefes alırken kafadan, belkemiğinden ve kasıklardan geçeceğine ciddi olarak inanmadığını bilir O zaman Iaido ustalarının değişik konularda "Aman biz aslında bunun böyle olmadığını biliyoruz" şeklindeki hatırlatmaları neden? Bunun cevabı da en kestirmeden batıya duyulan aşağılık kompleksi, müşteri kaçırmama telaşı, "Aman bize cahil demesinler" korkusudur Ya da daha gerçekçi olarak savaş sonrası, babalarının duyduğu eziklik ve korkunun, kendisini batıya karşı bilgili ve batılı gibi düşünür göstermek isteğinin bilinçaltına kadar inmiş olan genetik şartlanmasıdır çünkü günümüz Japonya'sındaki, bir yerlere gelmiş bir kimsenin bilinçli olarak böyle bir duygu taşıması ve farkında olarak böyle davranması da saçma bir düşüncedir

Halbuki konunun aslında Yoga ile ilgilenenlerin açıkça bildiği, başka bir bedeni, Yoga'da seyyal beden ismi verilen bir Astral bedeni (Astral beden aşağıda incelenecektir) beslediği bir gerçektir Evet Kim ne derse desin bunlar hurafe veya doğaüstü değil, gerçektir

Şimdi Zanshin'i anlatmak için bütün yukarıdaki sayfalarda bahsedilen konuların az veya çok bilinmesi, Chi veya Ki hakkında fikir sahibi olunması bunların dışında da, aşağıda inceleyecek olduğumuz enerji bedenleri anlatmak gerekiyor Hangi Japon usta Amerika'ya gelip, tam maddesel magandalar olarak gördüğü, "Bize kesip biçmeyi, adam dövmeyi öğret" diyen bir topluluğa bunları anlatabilir Haydi herşeyi göze alıp anlatsın kim anlar Tabii her yüz kişiden beşi bunları bilebilir ve anlayabilir ama hangi usta sadece bunları vermek için saatler harcayabilir Hatta yazı ve kitaplarında değil, Iaido derslerinde bu konulardan ne derece bahsedilebilir Bunların anlatılması için saatler hatta günler geçer Üstelik her yeni başlayan öğrenci gurubuna baştan anlatmak gerekir Teknik ya da daha doğrusu tekniğin dış görünümünü öğrenmeyi bekleyen, bir sürü öğrenci dersin kesilip, saatlerce konuşulmasını, dilden gelen zorluklarla bir sürü yanlış anlamadan sonra bunların öğretilmesini beklermi? Tabii ki, hayır Kısa zamanda o dojo iflas eder Kirasını ödeyemez hale gelir Dolayısıyla bu gibi şeyler ancak ilerlemiş olan, özel sayılan öğrencilere ki, o da kendi merak, kabiliyet ve bilgisi olursa aktarılabilir

Avrupa ve Amerika'da durum bu iken, Japonya'da çok mu farklıdır? Hayır Durum orada da öyledir Sadece olmayan tek zorluk dil zorluğudur Orada da büyük kitle de bu konuları az bilir, az merak eder ve az değer verir sadece ileri seviyedeki elit bir kesim bilgi ve felsefenin derini ile uğraşır

İşte bütün bunlardan dolayı da "Batılılara Zanshin'i anlatmak zordur" derler ki, bu sözün doğrusunun "İnsanlara Zanshin'i anlatmak zordur" şeklinde olması gerekir



Aura

Gene bölüm başlığımızdaki, insanın kişisel enerjisi bahsine dönersek, insanın gözle görünmeyen farklı bedenleri olduğunu yukarda söylemiştik Aslında bunların tamamına beden adı vermek de hatadır fakat burada anlatım kolaylığı için beden deyip geçiyoruz Aura insan, hayvan veya bitkilerin bedenini saran bir zarftır Tam olarak tarif etmek gerekirse yumurta şeklinde bir zarftır Denilene göre bu yumurta şeklinin erkeklerde omuz kısmı, kadınlarda kalça kısmı daha genişmiş Aura'yı görmek mümkündür Aura kişinin fiziksel ve ruhsal durumlarına göre değişik renklerde olur Her renk özel bir durumu anlatır Mesela karaciğeri rahatsız olan birisinin Aura'sının, karaciğer üzerindeki kısmının kirli sarı renkte olduğu ve hastalığın ağırlığına göre renkteki kirliliğin arttığı söylenir İnsanın yorgunluk, hastalık veya dinleniklik, enerjik durumuna göre Aura'nın kalınlaşıp, inceldiği de söylenir En yoğun ve kalın durum kişinin ruhsal ve fiziksel olarak en formda olduğu durumdur Tibet Lamaları Aura ile çok ilgilenip, bu konuda çok şey söylemişlerdir Özellikle ölüm ve reenkarnasyon konusu ile ilgilendikleri için görücü medyum Lamaların bir çok gözlem yaptıklarını ve buna dayanarak da insan ölünce aura'sının da söndüğünü söylerler

Tabii, Aura konusundaki araştırmalar Tibet Lamalarıyla sınırlı değil Batıda da bir çok görücü medyum Aura'dan bahseder Bu konuda bilimsel araştırmalar da yapılıp, bazı ispatlar getirilmiştir Krilan cihazı denilen bir tür fotograf makinası yapıldı Bu alet esas olarak üç yüzlü ve siyah bir piramittir Yan yüzlerden birinin ortasında bir delik vardır Herhangi bir cisim piramitin merkezine yükseltilerek, delik hizasına yerleştirilir ve resmi çekilir Resmi çekilen cismim yani canlı bir bitkinin, bir insan elinin ya da bütün bedeninin çevresindeki Aura ve aşağıda "Enerji beden" ismiyle inceleyeceğimiz enerji resimlerde açıkça görülür Ortasından kesilmiş bir yaprak bu şekilde resimlendiği zaman çok ilginç bir şekilde bütün olarak görülmektedir Yaprağın kesilip atılmış kısmı daha saydam olarak görülmekle birlikte eski hali açıkça belli olmaktadır Daha ileriye giderek, eli veya kolu olmayan bir insanın resmi çekildiği zaman da o kimsenin eksik organı saydam bir hayalet gibi resimlere yansımaktadır Bu aletten bir tane yurdumuzda da vardır 1976 yılında Cerrahpaşa tıp fakültesi labaratuarında böyle bir alet gördük Kullanılmıyordu ve bir köşeye atılıp, çürümeye terkedilmişti Büyük bir ihtimalle yurt dışından araç gereç ısmarlayan bir ahmak, katalogda "Parapsikoloji" başlığını görünce onu Psikoloji ile ilgili birşey zannederek ısmarlamıştır

Uzun sözün kısası bilimsel olarak en azından, burada bahsettiğimiz Aura ve Enerji beden konuları kısmen kabul edilmiş şeylerdir Tam bir gizem olansa, beden tarifine gerçekten uyan tek şey, Astral bedendir



Astral Beden ve Astral alem

Bu yazıdaki her konunun içinde Zanshin kavramı ile en ilgisiz şey Astral bedendir Burada da sadece, adı geçtiği için kısaca bahsedilecektir Fakat gene de söylememiz gerekir ki, Astral alem en azından zihnin edilgen durumuyla ilgilidir Astral alem içinde yaşadığımız fiziksel planın bir basamak daha ötesinde olan ve tabir caizse ince olan bir boyuttur Aslında Astral alem başka bir boyut olduğu için onunla aynı anda, aynı zaman ve makan içinde bulunuruz Astral alemi ve Astral maddeyi yukarda söz edilen Chi ile karıştırmamak gerekir Astral alemde çok değişik seviyeler ve varlıklar olmakla berber yaşadığımız fizik planın bir kopyası da vardır Astral alemi oluşturan Astral madde o derece hafif ve seyyal bir yapıdadır ki düşünce ile şekillendirilebilir Örnek olarak şunu söylememiz mümkündür Eski Yunan Mitolojisinden bir tanrı formunu ele alalım Mesela Zeus'u düşünelim İnsan çok çok uzun yıllar Zeus'a tapmışlar, onun için kurbanlar kesip, ayinler düzenleyip, sunaklar ve tapınaklar inşaa etmişlerdir Bunları da ona gerçekten inanarak yapmışlardır Dolayısıyla insanların düşünce formları Astral aleme yansıya yansıya orada bir Zeus formu oluşturmuştur Bu form aynı zamanda insanların Zeus'tan beklediği gibi fonksiyon gösterir ve tepki verir olmuştur Öyle ki, zamanının medyumları onunla irtibat kurup, bekledikleri emirleri de alabilirdi Görüldüğü gibi burada bir tanrı yaratmaktan bahsediyoruz İnsanların kendi ümit, inanç, düşünce ve korkularıyla yoğurarak yarattıkları bir tanrı

Tabii anlaşılacağı gibi insanların düşünce formları Astral aleme yansıyarak orada bir şeyler şekillendirmektedir Daha sonra da oradan madde alemine yansıyarak burada birşeyleri gerçekleştirmektedir Aslında bu anlattığımız şey Maji'nin esasıdır Bir besteci partisyonunu yazmadan önce daha önce hiç çalınmamış bir parçayı zihinsel olarak duyar Başka bir ifade ile Astral alemde gerçekleştirebilecek kadar üzerine konsantre olur o müzik parçası Ya da bir mimarın yapmayı tasarladığı inşaat veya bir ressamın yapacağı resim ve benzeri şeyler önce orada gerçekleşir sonra madde alemine yansır Tabii ki, Astral alemde en korkunç kabuslarımız da vardır Mesela komik bir örnek olsun diye yazıyorum dizi film haline gelen Freddy Krueger bile artık Astral alemin bir yerlerinde şekillenmiştir Astral aleme değişik bir isim olarak "Tanrı'nın bilinçaltı" denilmesi de pek yanlış olmaz Tabii artık anlaşılmış olacağı gibi Astral beden de, Astral alemdeki bedenimizdir Bazı çalışmalarla insan kendi bilincini Astral bedenine geçirebilir ve Astral alemde tıpkı fizik dünymızdaki gibi gezip, oradan bilgi alabilir Bu beden Astral maddeden yapılmıştır Her insanın bir Astral bedeni vardır ve Astral beden fizik bedene göbekten çıkan gümüş renkli bir koronla bağlıdır İnsan ölünce bu kordon da kopar



Enerji beden

Enerji beden ismini verdiğimiz güce gelince Bu enerji, konumuzun şahdamarıdır Aslında buna enerji beden demek doğru değildir Söz konusu şey kişinin çevresinde, onu aynen yukarda söz edilen Aura gibi kaplayan bir enerji tabakasıdır Burada söz konusu olan enerji Aura kadar geniş değildir Normal şartlar altında Aura on, yirmi santimden bir, bir buçuk metreye kadar kalınlaşabilirken enerji beden gene normal şartlar altıda bir buçuk, iki santim kadar fizik bendenden açılabilir Aura bazı medyumlar tarafında görülebilir veya görüldüğü iddia edilir Enerji beden ise bir çok kimse ve özellikle de çocuklar tarafından görülebilir Ayrıca enerji beden renksizdir

Güneşli havalarda ya da ışığın iyi fotograf çekmeye uygun olduğu durumlarda (Yapay ışıkta değil Sadece Güneş ışığında) bazı kimseler, canlılara baktıkları zaman onların siluetlerinin kenarında görülmeyen bir kaynaşma, renksiz, ısı dalgası gibi birşeyler görebilirler ve çoğu kimse bunu kendi göz yanılgısı veya bozukluğu zannedip dikkate almaz Enerji beden işte budur Enerji beden gerçekte beden şeklinde değildir Aslında şekilsiz ve bu yüzden de şayet bir canlıdan ayrı olarak görülmesi mümkün olsa küre şeklinde görülecek olan ve renksiz bir enerjidir Tabii küre şeklinde olması onun kendi şekli olmamasından dolayı yapılan bir tahmindir Boşluktaki şeyler mesela uzaydaki bir su kütlesi küre şeklini alır Kendi manyetik enerjisi olan şeyler tıpkı yer çekimi gibi kendi kendisini toplar ve küre biçimi alır Manyetik enerjisi az olan şeyler ve mesela bir duman tabakası dağılıp bulut gibi görünür Bu yüzden zaten başlı başına bir manyetik enerji olan enerji beden de bağımsız olarak mevcut olsaydı herhalde küre şeklinde olurdu diye fikir yürütüyoruz Bu şekilsiz enerji insanın çevresindeyken onun her yanını kapladığı için beden şeklini alır

Enerji bedenin, tarifini yaptığımız bu şekli de aslında onun kendisi değildir Burada tarif edilen onun sebep olduğu bir enerji yoğunlaşmasıdır Enerji beden dediğimiz şeyin aslı insanın ruhsal enerjisi, psikokinetik gücüdür

Söz konusu bu psikokinetik enerji bütün doğaüstü kabul edilen olaylarda kullanılan, işi yapan, etkin güçtür Telapati, psikokinezi, durugörü, psikometri, levitasyon ve akla gelen her tür parapsikolojik tezahür bu psikokinetik güç sayesinde gerçekleştirilir Bir noktada Maji'nin etkin gücü de budur İnsan bilerek veya bilmeyerek kendi enerjisinden bir miktarını uzatabilir ya da uzağa gönderebilir veya birisinin üzerinde yoğunlaştırabilir ve hatta kalıcı olarak onun üzerinde bırakabilir Yukardaki Psikokinezi ve benzeri deyimlere bir açıklık getirmek gerekirse bazı kendiliğinden oluşan olaylarda veya bilinçli denemelerde cisimleri uzaktan oynatan, havalandıran, kişinin kendisinin havalanmasına sebep olan, düşünce nakli yapan, insanları etki altına alıp bir fikri empoze eden ve ona bazı şeyleri yaptırtan etkin güç enerji beden dediğimiz psikokinetik enerjidir Daha doğrusu insanın bu gibi şeyler yapabilmek için bilinçli veya bilinçsiz olarak kullandığı araç enerji bedendir

Enerji beden herkeste vardır fakat tabii bazı kişilerde çok daha güçlüdür Doğuştan gelen bu yetenek tıpkı bazı kimselerin adele yapılarında daha çok lif sayısı ile doğmaları gbidir fakat tıpkı fiziksel adele yapısının ağırlık çalışmaları ve değişik sporlarla güçlendirilmesi gibi enerji bedeni güçlendirip, etkinleştirecek çalışmalar da vardır Bu çalışmalardan aşağıda geniş şekilde bahsedilecektir



Sonunda gene Zanshin

Şimdi buraya kadar toparladığımız bilgilerin ışığında, yukardaki ilk sayfalarda yaptığımız Zanshin tarifini bir defa daha tekrarlayalım

"Zanshin, savaşçı ruhu (Haleti ruhiyesi) veya Savaş ruhu değildir Zanshin psikolojik değil ruhsaldır Zanshin tam olarak kişinin ruhsal enerjisinin rakibi bir zarf gibi kapladığı, içine aldığı, bir durum, bir ruhsal enerjinin kullanım şeklidir İki savaşçı karşılaşınca önce onların Zanshin'leri kapışır ve birisi bastırılınca enerji alanı rakibin zihinsel aktivitesini dumura uğratır, onu bir miktar fiziksel uyuşukluğa ya da şaşkın veya sarsak fiziksel duruma sokar Zanshin rakibin, fiziksel bedeni gibi ruhsal enerjisini de aynı zarfın içine alarak bastırmak, kısıtlamak, haraket edemez hale getirmektir"
Yukardaki enerji beden açıklamalarından sonra bu tarif daha anlaşılır hale gelmiştir "Zanshin kişinin kendi psikokinetik enerjisini rakibinin üzerine yoğunlaştırarak onu kısıtlayıp, sınırlamasıdır" Bunu yapabilmek için de öyle uzun konsantrelere, zihinsel yoğunlaşmalara gerek yoktur Mesela bir samurai kılıcını çekerken, kendisi farkında bile olmadan Zanshin'i uyanır yani bir anda yoğunlaşıp, genişler ve gereken konumu alır Çünkü talimli bir Samuri'nin Ruhsal enerjisi, fiziksel disiplini buna şartlanmıştır ve meselenin yaşamak ve ölmek olması da onu motive eder Tabii bunun için hem ruhsal açıdan hem fiziksel açıdan önceden yapımış olan ve kişiyi bu duruma sokabilen uzun, ağır ve belki de acı ve usanç verici çalışmaların gerektiği unutulmamalıdır Gerçek bir savaşçının sadece dış görünümü ve fiziksel haraketleri değil ruhu ve ruhsal haraketleri de savaşçıdır

Zanshin konusuna gene zaman zaman temas etmek üzere ara veriyoruz Bunu diyoruz fakat aslında işin gerçeği aranırsa yazımızın başından beri Zanshin konusundan bir milim bile ayrılmadık Sedece konuyu tam olarak bilmeyen kimselere göre değişik şeylerden bahsettik sayılır fakat buraya kadar yazılanların hepsi de Zanshin ile ilgiliydi

Nihayet yazımızın başından beri atıfta bulunduğumuz "Zihnin etkin ve edilgen durumları" konusuna bakmaya sıra geldi Buraya kadar olan bölümlerde, konuların yabancısı olan kimselere, zihnin bu ikiz durumu ve onların Uzak doğu savaş sanatlarındaki kullanımları hakkında birşeyler anlatabilmek için yeteri kadar bilgi aktardık

Devamı Bölüm 2'de

Devam Edecek

Alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



BÖLÜM -2-

ZİHNİN ETKİN VE EDİLGEN DURUMLARI

Burada "Etkin ve Edilgen" sözleri ile "Aktif ve Pasif" durumları anlatmaya çalıştığımız zannedilmemelidir Gerçi anlatmak istediğimiz durumlar için altif ve pasif deyimlerinin kullanılması da olasıdır fakta aşağıda da anlaşılacağı gibi aktif ve pasif sözleri söz konusu durumları tam olarak anlatamazlar


Edilgen durum

Edilgen durumdan kastımız tabii zihinsel sakinlik ve pasifliktir fakat pasif sözünde tam olarak çekimser kalmak gibi bir hava var halbuki burada edilgen sözü ile çok daha başka şeyler kastetmekteyiz Edilgen durumu önce ana konumuz olan döğüş sanatları açısından ele almamız gerekmektedir Chi konusundan bahsederken Tai Chi çalışmasını kısmen anlatmıştık Tai Chi aslında pasif bir durum değildir Tai Chi yapmak kendini evrensel enerji akılmlarına bırakmak, başka bir ifade ile kendi zihinsel zorlamalarını bir yana bırakıp zihni ve ruhu çok çok daha büyük bir gücün yönetimine bırakmaktır Biran için ülkemizde denizlerimiz uygun olmadığı için bilinmeyenn fakat hemen herkesin film ve resimlerde gördüğü kadarıyla bir fikre sahip olduğu Sörf'ü düşünelim Sörfçü denize açılır ve uygun bir yerde sörf tahtasının üzerine çıkarak, büyük bir dalgaya binip, sahile doğru süzülmeye başlar Gerekirse bir dalgadan diğerine geçmek için kendi istek ve ustalığını kullanır Zarif ve akıma uygun beden haraketleri ile dengesini sağlar çünkü akım zaman zaman onun dengesine ters de olabilir Burada tabii akıntı yerine akım sözünün kullanılması rasgele değildir Durumu Chi akımları ile uyumlu davranan Tai Chi uygulayıcısı ile mukayese ettiğimiz için akım denildi Tabii aynı örnek bir yelkenli için de verilebilir Sörfçü veya yelkenli akımlarla uyumlu gitmek zorundadırlar Başka bir anlatımla, edilgen haldedirler Ama dikkatle düşünülürlerse onlar asla pasif değildirler Yelkenli rüzgara bağlıdır, rüzgara ters yönde de gider fakat bunun için de rüzgarın akımını kullanır Yelkenlerini ona göre ayarlar ve yandan rüzgar aldığı halde dümdüz gider Akımları anlamak ve onlarla uyumlu davranarak kendi istediğini yapmak için gayret ve aktivite içindedir Bu durum pasif olmadan edilgen olmayı çok güzel anlatır Denizde dalgalar ve rüzgarla sürüklenen bir kütük pasif durumdadır fakat süzülüp giden bir yelkenli edilgen durumdadır



Tai chi ve benzeri şeylerde "Edilgen durum" kendini sakin ve Chi'ye teslim olmuş olarak bırakmak fakat ondan aldığı öngörü ile akımla uygun olarak bir darbeyi savuşturmak, karşı hücum yapabilmektir Bütün davranış kalıbına rakibin, Chi akımında oluşturduğu dalgalanmaya cevap vermek durumu hakimdir Kişi asla saldırgan değildir Öyle ki, mesela döğüştüğü kimsenin kötü şekilde incinmesine bile sebep olsa bunu kendi saldırganlık duygularıyla yapmamıştır Rakibinden çok Chi'ye konsantredir ve saldırma haraketi aslında saldırma haraketi değildir Fakat kendisini bir manken gibi pasif olarak da bırakmamıştır

Edilgenlik hali budur Karşıdan gelen itilimlere cevap verebilmek, sezgi ve düşünmeden yapılan davranışlara kendini açmak İşte bu yüzden de yukarıdaki tariflerde Tai Chi için döğüş sanatı demek de pek doğru değildir demiştik Tai Chi bir felsefenin ve inancın uygulamasıdır



- Aikido -

Bu noktada da henüz Japon sistemlerinden bahsetmeye başlamış olmamakla beraber Aikido'dan bahsetmemiz gerekiyor çünkü Aikido, Tai Chi'ye benzer bir düşünce yapısına sahiptir ve Gerçek Aikido da aslında bir döğüş sanatı değil bir felsefe ve inancın uygulanışıdır Tabii Aikido'dan bahsederken artık "Chi" değil "Ki" sözünü kullanmamız gerekmektedir

Aikido Japon döğüş sanatları içinde edilgen durumda uygulanan bildiğimiz tek uygulama Tabii ki bizim bilgi sahibi olmadığımız başka uygulamalar da olabilir Özet olarak Aikido rakibin uzattığı veya saldırdığı elini, kolunu, bileğini yakalayarak kıvırıp, bükerek onu düşürmek ve etkisiz hale getirmek sanatıdır diyebiliriz Tabii ki, Aikido öğrencileri bu kaba anlatına bir çok farklı açılar katabilirler Burada sadece hiç bilmeyen birisinin dışardan bakınca edineceği kanaati anlatıyoruz

Son yıllarda Aikido bazı değişikliklere uğratıldı Felsefi bir uygulamadan çok bir döğüş sanatına döndürüldü ya da bu gayret içine girildi fakat özgün hali anlattığımız gibi ruhsal ve evrensel enerjiye bağlı bir şeydir

Aikido öğrencisi da kendisini evrensel enerji akımına bağlar ya da bırakır Bu konumda olmayı günlük hayatın bir parçası haline getirmeye çalışır Kendisine arkadan yapılan bir saldırıyı da, bir köşeyi döndüğü zaman ani bir saldırı ile karşılaşacağını da Ki akımlarındaki dalgalanmalardan anlar, bilir Rakibinin elini kolunu yakaladığı zaman aslında ona, o eli yakalattıran Ki'dir Rakibini düşürürken onu kaba kuvvet kullanmadan savurur Aslında rakibi savuran Ki'dir Aikido'cu sadece Ki akımını ve rakibinin çevresindeki Ki'yi yönlendirmektedir Yani en azından teorik olarak bu böyledir Bu başarılırsa Aikido çalışmaları da dünyanın en lezzetli (Güzel veya zevkli demiyoruz Burada en iyi tarif edebilecek kelime Lezzet'tir) şeylerinden biridir

Fakat bilinmelidir ki Aikido da tıpkı Tai Chi gibi bir edilgen durumdur Aikido'da aşağıda söz edeceğimiz Etkin durum yoktur Aikido ustaları ne derler bilemeyiz ama ne derlerse desinler, Aikido'da Zanshin kavramına fazla yer yoktur Uzun zaman Aikido yapan ve zihnin edilgen durumuna şartlanan, ustalaşan ve sonradan Iaido yapmak isteyen Aikido öğrencileri Zanshin'i yani etkin durumu anlamak ve uygulamakta zorluk çekebilirler



Etkin durum

Etkin duruma gelince Etkin durum da Aktif durum değildir Etkin durum, Edilgen durumun içinde olur ve bu yüzden zaten bütün olarak aktif bir durum olmaktan çıkar Aslında, zihnin ya da ruhsal enerjinin etkin durumu, zihnin veya ruhsal enerjinin saldırgan durumudur Tabii burada kastedilen saldırganlık körce saldırmak, imha etme arzuları içinde olmak değildir Zihinsel sakinlik ve Ki akımlarıyla sörf yaparken ruhsal enerjinin saldırgan halidir Saldırgan ruhsal enerji durumu tabii ki, burada ele aldığımız Uzak doğu savaş ve döğüş sanatlarıyla sınırlı bir olgu değildir Zaten öyle olsaydı bu kadar şeyi yazmamıza da gerek kalmadan konuyu çok daha kestirmeden anlatabilirdik Saldırgan ruhsal enerji çok uzun zamandan beri batıda da biliniyordu Tabii şimdiye kadar hiç kimse çıkıp da buna saldırgan ruhsal enerji demedi Aslında buna özel bir isim takan ve başlıbaşına savaş durumuna uyarlayan Japonlardır Bu yüzden dünyanın diğer yerlerindeki ve hayatın diğer alanlarında saldırgan ruhsal enerjinin nasıl kullanıldığını ve nelere yaradığını görmeden önce Japonya'daki ve savaş sanatlarındaki kullanımı görmemiz yerinde olur



Zen Budizm Japonya'ya geçtikten sonra hayret verici bir durum oluştu Bu tuhaf gelen durum Samurai anlayışına ve Zen Budizm'e uzaktan bakan, yüzeysel bir kültürle inceleyen batılı kimseler için tuhaf olan bir durumdur İnsan ilk bakışta sakinlik, dinginlik, barış ve uyum halinde olmayı gerektiren daha doğrusu sağlamaya çalışan bir uygulamanın, bize ufak görünen her hatada Harakiri (Seppuku) yapan, Ölüm ve öldürmeyi hayatın bir parçası ve en doğal durumu olarak kabul eden (Uzaktan bakan kişinin görüş açısına göre bu böyledir) Samurai terbiye sistemi ile son derece ters olacağını düşünür Halbuki Zen Budizm Samuri kültürü tarafından çok büyük bir kabul gördü Bugün de Zen Budizm'in kalesi Japonya'dır dersek çok doğru bir şey söylemiş oluruz Samurai'lerin Zen Budizmi benimsemiş olmaları şüphesiz ki onun zaten savaş sanatları ile olan ilgi ve iletişiminden dolayıdır (Shaolin Kung Fu) Ama tabii ki, ana neden bu değil, Zen Budizm'in, Samurai terbiye sistemine uygun olmasıdır Kısa zamanda Zen Budizm uygulamaları Budo sanatları ile birleştirildi Çin'de, başta Shaolin Kung Fu olarak bazı Kung Fu ekolleri varken Japonya'da bütün savaş sanatları Zen Budizm'le bütünleşti Herşeye rağmen Japonlar ve daha doğrusu Budo dallarının ustaları Zen Budizm'e bazı şeyler eklediler Zen'in Kung Fu'daki edilgen durumunu tam olarak benimsemediler Edilgen durum tabii ki, reddilmedi hatta herşeyin tabanı, iskeleti edilgen durumdur fakat bunu içine savaş zamanında devreye giren bir etkin durum kattılar Belki de Budo sanatlarının kendi ana yapısı veya daha şiirsel bir ifade ile kendi ruhu bunu gerektiriyordu Sırası gelmişken, Savaş sanatlarıyla ilgili olmayan kimseler için Burada Budo sözünü biraz açalım (Bu yazıda dip not ve eklemeler kullanılmadığı için)

Budo: Savaş sanatları anlamına gelir Askeri sanatlar Judo, Okçuluk, Kılıç sanatları gibi askeri sanatlar Daha iyi bir fikir verebilmek için yazıyoruz ki, mesela Karate bir Budo sanatı değildir Halbuki Karate ve özellikle bazı Ryu'lar (Mesela Uechi Ryu) Zen'i çok ön planda tutarlar

Japonya'da ön plana alınan, söz konusu saldırgan ruhsal enerji veya zihnin ya da ruhsal enerjinin etkin durumu ise bu yazının ana konusu olan Zanshin ismini almaktadır Bu durumun savaş sanatlarında kullanılması ise yukarda bahsedilen enerji beden ya da daha bilimsel olsun diye insanın psikokinetik enerjisinin aktive edilişidir



Tekrar Zanshin

Ruhsal enerjinin saldırgan hali belki Samurailer, belki rahipler, belki de bir iki Budo ustası tarafından keşfedildi ya da ayrı bir bütün olarak toparlandı ve bir yere oturtuldu

Bu durum nasıl olmaktadır? Yani tabir caizse, dış görünüm olarak neler oluşmaktadır? Savaşçı rakibi ile karşılaşır Ya da normal, günlük hayatta iken aniden hücuma uğrar Veya daha olası olarak, günlük hayatın herhangi bir safhasında aniden hücuma uğrayacağını ya da negatif etkiler altında olduğunu yani, kötü niyetli kimselerin etki veya görüş alanı içinde olduğunu hisseder

Bu önsezi duygusu bir abartı değildir Yani savaşçının, siste yol alan bir uçak veya geminin radarının olması gibi bir ruhsal radarın oluşması ve daima çalışır durumda olması hatta savaşçı uykudayken bile çalışması bir efsane ya da romantik bir abartı değildir İnsan kendisine uzaktan, arkadan ya da gizlice bakıldığını, ya da ilerdeki köşenin ardında kötü niyetli bir ya da birkaç kişinin olduğunu hissedebilir Pusu kurulan bir bölgede bulunulduğunu aniden düşünebilir Bu duygu kişiden kişiye değişen bir fiziksel tepkiye yol açar Bazı kimselerde sanki kafa derisinin her milimetre karesi hafifçe yukarıya çekilirmiş gibi olur Bazı kimselerin kulaklarında hafif bir uğultu ya da çınlama olur, el veya yüzde ürpertiler oluşabilir ve en yaygın olarak da kişinin karın bölgesinde, göbek etrafında kasılma, ürperti ya da hafif bulantı olabilir Veya hiç bir fiziksel uyarı olmaz da sadece his olarak kişi durumu anlar

Bu duygunun oluşabilmesi için bazı şartlar gereklidir Herşeyden önce savaşçının "Ruhsal enerjinin edilgen hali" olarak tarif ettiğimiz evrensel enerji akımları ile uyum içinde olması, Zen'i ve Zen'in boşluğunu günlük hayatına yansıtabilmiş olması, her zaman zihinsel dinginlik içinde olması dolayısıyla zihnini edilgen durumda tutarak dıştan gelenleri algılayabilir olması gereklidir Bunu sağlayabilmek bir Zen öğrencisi için zor olmayabilir fakat "Tehlikenin öngörüsü" diyebileceğimiz bu tetiktelik ve tabii, gayret sarfetmeden, konsantre olmadan hatta farkında olunmadan daima içinde yaşanılan bu tetiktelik durumu ve sezgi ile algının kombine olarak çalışması ve gelişmesi için bazı şartlar gerekir Sadece Zen, sadece zihinsel dinginlik buna yetmeyebilir Bunu sağlayacak olan özel çalışmalar vardır Mesela bunlara bir örnek de aşağıda göreceğimiz "Kuji In" tekniklerindeki "Kai" isimli El kesmesi ya da el jesti ve onun mantrası ile yapılan çalışmalardır

Zihnin ve ruhsal enerjinin edilgen ve barışçı halinde olan Savaşçı gerekli uyarıyı aldığı anda ya da rakibi ile karşılaşmak için kılıcını çekip, onunla yüzyüze geldiği anda onda faklı birşeyler uyanır Yukarda söz ettiğimiz ve enerji beden ismi verilen kendi öz ruhsal enerjisi uyanır Bu uyanış sözü de fazla abartılı olabilir çünkü bu enerji her zaman mevcuttur Burada sadece genişlemiş bir anda açılıp yayılmış ve tabir caizse bir patlama yapmıştır

Uyanan enerji direk olarak rakibe yönelir ve onu bir zarf gibi sarmalamaya çalışır Çalışır diyoruz çünkü aynı anda rakibin enerjisi de aynı şeyi yapmaya çalışmaktadır Dolayısıyla iki enerji birbirlerini keserler Bunlardan birisi daha güçlüyse ya da birisi zafiyet gösterip zayıflarsa diğeri aniden onu kaplar

Şimdi şu çok bellidir ki, kişiye savaşı kazandıran sadece burada anlatılan ruhsal enerji değildir ve savaşı kazanmak için fiziksel yetenek, iyi bir silah, o silahı kullanma tecrübe ve bilgisi ve zeka da gereklidir Ruhsal enerji biraz arka planda kalabilir bile Ancak kazanma yolunda Ruhsal enerji de önemli bir etkendir ve iki rakipten birisi bunu biliyor ve kullanabiliyorsa, diğeri ise kullanamıyorsa veya böyle birşeyden haberi bile yoksa, diğer bütün şartların eşit olması durumunda enerjiyi kullanabilen kazanır

Herne kadar Zanshin'in hayatın diğer alanlarında ve dünyanın diğer bölgelerindeki kullanımları aşağıda incelenecek bir konuysa da burada hemen bir örnek vermemiz yerinde olur Bir Futbol maçında, penaltı çekilirken Kaleci ve penaltıcı arasında bir Zanshin ilişkisi vardır İnsanı iyi kaleci veya iyi penaltıcı yapan budur Aynı zamanda penaltı vuruşu yapılmadan önce bazı kalecilerin tam topun geleceği noktaya sıçramaları bazılarının ters yönlere atlamaları veya şaşkın şaşkın duralamalarının, bazı penaltıcıların, kalecinin atlayacakları yönü önceden anlayıp, ters yöne vurmalarının nedeni de Zihnin edilgen hali içinde olarak elde ettikleri algıdır

Tekrar yukarda bahsettiğimiz savaşçımıza dönelim Rakipler karşılaşmış ve ruhsal enerjileri yayılmıştır Burada anlatılanlar da belki yarım saniye içind olup bitmiştir, düello yarım saniyede de bitmiş olabilir Ama anlatılan şeylerin gerçekleşmiş olması için süre önemli değildir Zanshin'leri uyanmış durumdaki savaşçılar aynı zamanda da ruhsal enerjinin edilgen hali içinde bulunmak zorundadırlar Çünkü bu şekilde yaparak rakibin bir salise sonra yapacağı hücumun yönünü ve gücünü, onun ilerleyip, gerileyeceğini sezmek zorundadırlar

Burada Iaido öğrencisi olan okuyucular için bir örnek vermek mümkündür Bazı Kata'lar birden fazla rakibe karşı savaş şeklinde tasarlanmışlardır Mesela Sanpo giri veya Shiho giri yapılırken çevrede bulunan birden fazla rakip düşünülür Gerek modern dünyanın Iaido öğrencisi, Kata içinde ve gerekse eski günlerdeki gerçek bir savaştaki benzeri durumlar içindeyken savaşçının zihinsel durumu hem edilgen, hem etkin şekildedir

Edilgen şekildedir çünkü kendisi bir rakiple ilgilenirken diğerlerinin haraket ve niyetlerini, onlara bakmak için gözlerini kullanacak zaman bulamasa bile bilmelidir Aynı zamanda ilgilendiği rakibin de yapacağı şeyleri bir salise önce sezmek durumundadır

Etkin durumda olmalıdır çünkü ruhsal enerjisi ya da kinetik enerjisi ile ilgilendiği rakibini bastırmak, şaşkınlığa düşürmek, hatta hipnotik bir hale getirmek ve bir an önce onu kesmek zorundadır Aynı zamanda arkasında veya yanlarında olan rakiplerin yaklaştığını sezerse onları yavaşlatabilmek (Ne kadar yavaşlatabilmek? Çeyrek salise bir hayat kurtaır veya öldürür!) için gene Zanshin'i yani etkin hali, yani ruhsal enerjinin saldırgan halini kullanmak zorundadır

Bu anlatılanlar belki saçma ve akla sığmaz görünebilir Fakat bir savaşçının üç veya dört kişi ile karşılaşarak sağ çıkmasının başka nasıl bir yolu olabilir Böyle bir durum olamaz Sadece filmerde olabilir mi diyorlar Pekiyi Tarihte Miyamoto Musashi'nin bu gibi düellolar yapıp kazandığı, Musashi'nin 1612 yılında karşılaşıp, sadece bir tahta kılıçla öldürdüğü, gene ünlü bir savaşçı ve silahşör olan Sasaki Kojiro'nun benzeri, çoklu düellolar yapıp kazandığı kayıtlara geçmiş bir şeydir Yazımızın bir çok yerinde söz konusu ruhsal enerjilerin sadece Japonlara has bir yetenek olmadığını fakat onların bunu sistematize edip, talimi yapılabilir hale getirdiklerini ve isimlendirdiklerini belirttik Şimdi de buna bir örnek olarak "Cezayirli Hasan Paşa" hakkında birşeyler yazabiliriz

Cezayirli Hasan paşa Türk donanma okulunu ilk kuran kimsedir Hasan paşa gençliğinde donanmaya Levent yani deniz piyadesi olarak katılır Girdiği gemi ile Cezayir'e gönderilir Cezayir yakınlarında bir korsan gemisi ile karşılaşırlar Hasan paşa'nın gemisi, korsan gemisine rampa eder ve tabii o zamanlar paşa değil de basit bir er olan Hasan yalın kılıç korsan gemisine atlar Tam o sırada sert ve ters bir rüzgar nedeni ile iki gemi birbirinden ayrılır, Levent Hasan düşman gemisinde tek başına kalır Geminin açılıp, yeniden korsan gemisine yanaşması ise bir saate yakın bir zaman alır Herkes Levent Hasan ölmüştür diye düşünürken gemiye girince, Levent Hasan'ın korsanların yirmi kadarını kestiğini ve kalanları da teslim aldığını görürler Bunun üzerine ona rütbeler verilir, sonunda Cezayir'e vali olur ve en sonunda da İstanbul'a dönüp o zamana kadar usta çırak ilişkisi şeklinde giden denizcilik için bir Donanma okulu kurar
Yukardaki örneklerde görülen savaşçıların, bahsedilen şeyleri güçlü bir Zanshin ve gelişmiş bir edilgen ruh olmadan yapabilmeleri ne derece mümkün olabilir

İşte anlatılması zor olan, Dojo çalışmalrı içinde zaten anlatılmasına zaman da olmayan Zanshin budur

Şimdi bir şeyi daha sormanın ve cevaplamanın zamanıdır Ruhsal enerjinin etkin veya saldırgan haline bir isim takılmıştır "Zanshin" Pekiyi neden ruhsal enerjinin edilgen haline özel bir isim verilmemiştir? Bunun cevabı çok kolay olmakla beraber ilk bakışta akla gelmeyebilir

Bir Zen rahibi hatta öğrencisi, bütün budist okulların izleyicileri ve tabii ki, Samurai'ler normal hayatları içinde her zaman zihnin ve ruhun edilgen durumunda olmalıydılar Bütün Budizm ve Yoga ekollerinin ana amacı zaten insanı böyle bir dinginlik durumuna getirmektir Anlaşılacağı gibi Edilgen durum isim verilmesine gerek olmayan normal durumdur Sıradışı olan ve ancak birisini etki altına almak istenince uyanan ve sonra bırakılıp, normale dönülen durum Zanshin durumudur



Zanshin'i savaş durumu içinde uyarmak için ne gerekir?

Yukardaki sorunun cevabı çok basittir "Hiçbir şey" Aşağıda Zanshin durumunun güçlenmesi, ruhsal enerjinin gelişmesi, evrensel enerjiden daha fazla enerji çekilebilmesi için yapılması gereken hem Uzak doğuda hem de Batıda yapılan bazı uygulama ve meditasyonlardan bahsedilecektir Fakat bunlar özel çalışma durumlarıdır ve herkes yapmak istemeyebilir Yukarda verilen Penaltıcı ve kaleci örneği düşünülürse, Futbol takımlarının, bu çalışmaları yapmaları bir yana dünyada hatta evrende böyle şeylerin mevcut olduğunu bilmeleri bile akla yakın değildir Yani Zanshin herkeste vardır ve kişi bunu farkında olmadan, kendi yaptığı şeye önem verdiği ve konsantre olduğu şekilde kullanır Ama üzerinde çalışıp alt yapıyı hazırlarsa çok daha güçlü kullanır İnsanlar bunu doğuştan sahip oldukları kadar kullanırlar Herkes şarkı söyleyemez Bazı insanlar doğuştan kabiliyetlidirler ve şarkı söylerler fakat dilsiz olmayan herkes konservatuvar eğitimi ile, doğuştan sesi olan kimselerden çok daha iyi şarkı söyleyebilir

Zanshin alt yapı olarak hazırlanan ve uyandıktan sonra bilinçli olarak tutulan bir durumdur fakat onun uyandırılması bilinçli olarak bir pedala basılıp, bir mekanizmayı harakete geçirir gibi değil, otomatik olarak, gerektiği anda kendiliğinden olmalı ve bu, bu şekilde olana kadar yapılan çalışmalarla alt yapı hazırlanmalıdır

Bir savaşçı veya Kılıç öğrencisini ele alırsak Özellikle yaşamak ve ölmek arasında kalmak gibi güçlü bir motivasyona sahip olan bir savaşçı oturup çok uzun ruhsal hazırlık çalışmaları yapmasa, ne olduğunu bilmese ve yarım yamalak bir fikre sahip olsa bile zamanla ruhsal enerjinin etkin ve edilgen halleri onda gelişir Hatta Zanshin denilince son derece yanlış izahlar yapsa bile farketmez İnsanın kendi üst benliği bu enerjinin ne olduğunu ve nasıl uyarılacağını bilir Tabii ki, savaşçı ruhsal çalışmalar yaparsa ve duruma bilerek konsantre olursa daha iyi olur

Bir karşılaşma anında savaşçının Zanshin'i düşünmesine uyarmaya çalışmasına özel bir konsantreye zaman ve imkan yoktur Tıpkı sıcak bir çaydanlığa elimizi dokundurduğumuz zaman hiç düşünmeden anında şimşek gibi geriye çekmemiz gibi ilk uyarıları alınca Zanshin uyanır İşlevini yerine getirir Ancak bunun Kılıç sanatlarına yeni başlayan yani bir, iki yıllık, modern zamanların kılıç öğrencileri için mümkün olması da beklenemez Modern Kılıç öğrencisi bunu düşünmek, Zanshin'in ne olduğunu bilmeseler bile dikkat ve konsantre geliştirmeye çalışmak zorundadırlar

Japonya ve Japonya'nın eski savaşçılarına gelince Bu durum onların zaten günlük hayatlarıydı Ve unutulmasın ki, gereken bütün meditasyon çalışmaları, onların günlük ibadetleri idi Ayrıca bir zaman ayırmalarına, bilgi edinmelerine gerek yoktu Mesela bir Kılıç öğrencisi ibadeti ile Kılıç sanatını birleştirmiş durumdaydı Tabii ki, o zamanlarda bazı şeyler daha kolaydı Günümüzde ise hem biraz bilmek hem de zaman ayırıp, biraz gayret göstermek gerekiyor Ayrıca günümüzde genellikle hayali rakiplere karşı Zanshin geliştirmek gerekiyor ki, bu da zorlaştırıcı bir faktördür



Zanshin neden savaş sonrasında sürdürülür?

İki savaşçı karşılaşır Birisi yığılıp kalır O an için savaş dışı kaldığı kesin olmakla beraber ölüp ölmediği belli değildir Kazanan savaşçı Zanshin'i devam ettirir Ruhsal enerjisi hala rakibini sarmalamış şekildedir Bunu kılıcını kınına koyup, iyice geriye çekilene kadar ya da bir şekilde rakibin gerçekten öldüğünü anlayana kadar sürdürür Iaido Kata veya Waza'larında da, hangi Ryu olursa olsun bu durum vardır Son teknik yapılır, hayali rakip yere serilir ve kılıç kına koyulur Geriye çekilinir Bu durumda da iyice geriye çekilip, iki el kılıcı ve kını bırakıp, yanlara sarkana kadar Zanshin sürdürülür

Bu durumun hep yapılan bir açıklaması vardır Aslında çok haklı ve gerçekçi olan bu açıklamaya göre rakip yaşıyor olabilir ve ölüm anında bile son bir hamle yaparak kılıcıyla ya da kılıcını da düşürmüşse kısa kılıcını çekerek veya bir bıçakla saldırabilir, savaçının aşil kirişini kesebilir veya öldürücü bir vuruş yapabilir Bunu engellemek için dikkat rakibin bedeninde tutulur Ancak iyice uzaklaştıktan sonra Zanshin bırakılır

Aslında bu ifade son derece haklı ve doğrudur fakat bunun yüzünden de bir çok kişi de Zanshin'in sadece rakip yere serildikten sonra üzerine yoğunlaştırılan dikkat olduğunu zannetmesine sebep olur İkinci olarak bu durumun yani Zanshin'in savaş sonrasında, rakibin bedeninden iyice uzaklaşana kadar veya onun ölümünün kesin olarak anlaşılmasında bir süre sonrasına kadar sürdürülmeinin bir de ezoterik sebebi vardır



- Ölüm den sonra alınan intikam -

Yukarda anlatıldığı gibi iki savaşçı karşılaşınca hatta bunlardan birisi savaşçı olmasa da, ya eğitimle ya doğuştan Zanshini güçlü olan, hatta silahsız bir kişi bile olsa iki kişinin Zanshin'i karşılaşır Biri yığılıp kalır Belki o anda ölmüştür bile Fakat ruhsal enerjisi kısa bir süre için hala sürecektir ve önceki savaş veya katliam durumundan dolayı ölen kişinin enerjisi zaten kendisini öldürene odaklanmıştır Ona yönlendirilmiştir Zaten amacı onu boğmak, kısıtlamak, ruhsal enerjilerini sarıp sarmalayıp, işlemez hale getirmektir İşte bu ölüm anında kazanan savaşçı kendi Zanshin'ini bırakıp da "Laylaylom" gibi bir zihinsel duruma girerse bir anda öldürdüğü kişinin ruhsal enerjisi ile kaplanır çünkü bunu önleyen zaten onun kendi Zanshin durumudur İşte bu durum da bir tür lanetlenmek gibidir

Bundan sonra söz konusu enerji kazanan savaşçıya bulaşıcı bir hastalık gibi yapışıp, bulaşır ve uzun bir süre de kalıcı olur Bu arada savaşçının, kendi zanshin'ini de kullanamaz, uyaramaz ya da yayıp genişletemez durumda olmasından dolayı muhtemelen başka bir savaşçı onu öldürür Ya da en azında kişi sebebi meçhul, depresif durumlara girer Eski günlerde bu durum ölenin laneti, intikamı gibi düşünülebilirdi Bu durumlardan doğan bir çok eski hikaye vardır Hatta söz konusu durum bizde de bilinir Halk arasında "Kan tutması" denilen bir durum vardır İnsan öldüren bazı kişiler, haklı veya haksız olmaları farketmeksizin tuhaf durumlara girerler, Kımıldayamazlar, aptallaşırlar, oldukları yerde kalakalırlar Anadolu'da bazı bölgelerde ve özellikle Karadeniz çevresinde garip bir inanç da vardır Bu durumda kalan ya da böyle bir durumda kalmasa bile birisini öldüren (Tabii ki, bıçak gibi bir yakın mesafe silahıyla Tabanca, tüfek gibi uzaktan öldüren bir araçla değil) kimsenin kurtulabilmesi için hemen parmağını ölen kimsenin kanına batırıp, ya da kanlı bıçaklarını yalamaları gerektiğine inanılır Kan tutması durumu bazı kimselerde bir iki saat bazılarındaysa günlerce sürebilir Sonunda kişi ağır bir depresyonla karşılaşabilir, ölürdüğü kişinin hayalini görebilir, hatta çıldırabilir Katilin kurbanını görmesi ve aklının devamlı ona takılıp kalmasının nedeni de söz konusu kinetik enerjinin, onun bilinçaltına kadar işlemesidir Tabii hemen söyleyelim ki, Kinetik enerji ya da enerji beden bunu bir zeka ve bilinçle yapar demek istemiyoruz Sadece belli bir kişiye ait olduğu için o kişinin enerjik yapısı, enerji bedeni, kişinin bilinçaltına enerjinin sahibi olan kimseyle ilgili rahatsızlıklar uyanmasına sebep olur

İşte Samuri ya da Ninja'nın öldürme işleminden sonra da Zanshin'i sürdürmelerinin nedeni özet olarak, Ölen kimsenin ruhsal ya da kinetik enerjisini veya Zanshin'ini, kendilerinden uzak tutmak için, itici güç olarak kullanmalarıdır Bu durum gerileyip zaten eriyip yok olmakta olan enerjinin menzil alanından çıkana veya enerji tamamen dağılıp, yok olana kadar sürdürülür Ninja kültüründe bu tür şeyler ruhsal yani ölen kimsenin bilinçli ruhu tarafından yapılan lanetlenme durumları olarak hurafe seviyesinde büyütülmüştür Bazı Ninja'la yüzlerini bile, kurbanların ruhlarının ölümden sonra kendilerini arayıp bulamaması için, öldürdükleri kimselere göstermek istemezlerdi

Bu olguyu işleyen fakat herşeyin çok fazla sinamatize edildiği, Chritopher Lambert, John Lone ve joan Vhen'in oynadığı ve yurdumuzda da gösterilen "The Hunted" isimli bir film de yapılmıştır Yazık ki, filmde yeterli açıklama yapılamadığı için durum, yani Ninja'nın lanetlenmesi seyirciler tarfından tam olarak anlaşılamamış, film basit bir vur, kır, kes seviyesindeki macera filmi olarak kalmıştır Tabii bu film zaten burada anlatıldığı şekilde ruhsal enerjiler hakkında birşeyler anlatmak, mesaj vermek için yapılmayıp, sadece hurafe olarak görülen bir olgudan, heyecanlı bir aksiyon filmi yapmak için çekilmiştir



Kılıç neden Samurai'nin ruhudur?

Japon kültürü ile şöyle böyle ilgilenen bir kimse, kendisi, Iaido ve benzeri savaş sanatları ile hiç ilgili olmasa bile bir yerde, bir şekilde mutlaka, Kılıcın Samurai'nin ruhu olduğunu, Samurailerin buna inanıp, kılıcı ruhları olarak gördüklerini duymuştur

Bu olgu böyle alınır ve olduğu gibi bırakılıp geçilir Sadece Samurai düşüncesinin bir ürünü, samurainin kılıcına saygısının belirtisi olarak görülür Halbuki dış görünümün ardında çok daha derin anlamlar vardır İnsanların çoğunda belli tarihlerden önce yaşamış olan insanları aptal ve son derece cahil, ilkel hurafeprest olarak görmek eğilimi vardır Hele batılılar, II Dünya savaşından sonra Japonya'yı yarım yamalak tanımaya başladılar Ama kafalarının içinde onları genel olarak aşağılıyorlardı Savaşı kendileri kazanmışlardı Demek ki efendi onlardı ve savaşı kaybeden Japonların da bir çok şeyi ilkel ve cahilce olabilirdi O zaman yerleşen anlayışlar daha sonra bu bakış açısı değişse de, yüzeyselliklerini korudular Kılıç konusunda da kılıcın Samurainin ruhu olarak kabul edilmesini olduğu gibi alıp, duygusal ve romantik bir yaklaşım olarak gördüler Tabii doğu ile ilgili bilgi ve yaklaşımlar bize de batının süzgecinden geçerek geldiği için bizde de aynı yüzeysel anlayışla ele alınmışlardır

Yukarıdaki bölümlerin birinde de söylendiği gibi eskinin insanları bizden sadece teknolojik olarak geriydiler Otomobil ve televizyon yapamıyorlardı Hatta Ozon tabakasını yırtmaya bile muvaffak olamamışlardı fakat bu kimseler cahil değildiler Hele aptal hiç değildiler Aynı dönem içindeki Avrupalıların ve Amerikalıların rüyalarında bile göremeyecekleri kadar uygardılar

Şimdi şöyle mi düşünmek gerekir? Samurai'ler ve hatta bütün Japonlar o kadar aptaldılar ki, doğdukları zaman ruhlarının olmadığına inanıyorlardı Büyüyüp Samurai olunca da "Eh bu güne kadar ruhum yoktu Bari kendime bir ruh satın alayım" deyip, gidip bir kılıç alıyorlardı Bir kılıç savaş veya eğitim sırasında kaçınılmaz şekilde bir gün kırılabilir Böyle bir şey olduğu zaman Samurai "Aman ruhum kırıldı, gidip başka bir ruh alayım bari" şeklinde mi düşünüyordu?

Hiç kimse bu açıdan düşünmeye bile gerek görmedi ve fikir genel tarafından olduğu gibi alıp, otantik ve romantik bir inanç, bir hurafe olarak kabul edildi Halbuki benzeri herşeyde olduğu gibi bu inancın da arkasında bazı derin şeyler vardır

Şimdi Japon kılıç geleneğini bir yana bırakarak Orta çağ Avrupa'sına bir bakalım Yurdumuzda sinemaya gitme imkanı bulan hemen herkes "Yüzüklerin efendisi" isimli filmi gördü Sinemaya gitme imkanı olmayanlar ya da fantastik filmlerden hoşlanmayanlar da çeşitli Tw programlarında filmle ilgili bir sürü şey gördüler Söz konusu filmdeki büyücüler ve onların kendi aralarındaki savaşlar bir çok kişinin ilgisini çekti Herkes bu büyücülerin koca koca asalar taşıdıklarını ve bu asaları değişik şekillerde enerji yönlendirmek için kullandıklarını gördü Tabii ki, filmin herşeyi fantastik bir hikayeden kaynaklanıyordu fakat bir çok şey gibi büyücülerin davranış tarzları ve enstrumanları da tarihten alınmış ve sinematize edilerek abartılmış şeylerdi

Gerçekten de Ortaçağ Grimoire'larını yani büyücülerin kendi tecrübe ve uygulamalarını yazdıkları çalışma notları kitaplarını incelediğimiz zaman Asa'ya büyük önem verildiğini görürüz Bu insanlar kendi inançları doğrultusunda mesela bir cismi manyetize ederken, kutsar veya lanetlerken hep asalarını bir namlu ya da bir yönlendirici olarak kullanıyorlar Kendilerini kötü etkilerden korumak için zemine bir daire çizerken bunu asalarıyla yapıyorlar Günlük hayatlarında asalarını yanlarında taşıyorlar ve kendilerinden başka kimsenin dokunmasına izin vermiyorlar Gerçi yaptıkları şeyler filmlerdeki gibi muhteşem görselliğe sahip değil Asalarıyla işaret ettikleri cisimler öyle hemen havalanıp uçmuyorlar Hatta çoğu zaman gözle görülür bir tezahür de olmuyor fakat gene de bu kimseler yaptıkları şeyleri bir şekilde ruhsal enerji yönlendirmesi olarak yapıyorlardı Bu işte kullanılan araç da "Asa"larıydı

Majikal asaların yapımı için değişik ağaçlar tercih edilirdi Bu durum ekole göre değişirdi Mesela Drüidler için kutsal ağaç Meşeydi Bazı yerlerde Ardıç bazı bölgelerde de Dişbudak ağacı tercih edileblirdi Daha köksüz tam Ortaçağ döneminin ortalarının Avrupa majisyenleri fındık ağacını tercih ederlerdi Bu asa geleneği kutsal kitaplara kadar girmiştir Mesela Musa'nın asası ve benzeri şeyler Tevrat, Incil ve Kur-an'da söz konusu edilirler

Tabii gerek tarihi büyüsel belgelerde, gerekse masallarda bol bol, sihirli kılıçlardan da bahsedilir sonuç olarak hepsi aynı kapıya çıkmaktadır Gene Islami tarikatlara ve İslami Havas'a dönersek (Havas: İslami büyücülük geleneği Yahudi Kabalası ve Islami tasavvuf karışımı birşeydir Kabala'dan çok etkilenmiştir Büyücülük denilince akla gelen şarlatanlıklardan çok daha derin anlamları olan yarı tasavvuf yarı büyü karışımıdır)

Bilindiği gibi bu sistemlerde tespih kullanılır Tespih, yapılan zikirlerde sayısal bütünlüğü sağlamak için kullanılan bir sayma aracıdır Devamlı zikir ve majikal uygulama yapan kimselerin uzun zaman kullandıkları tespihlerde belli bir manyetik akım biriktiği bilinir Hatta ruhsal enerjisi güçlü birisinin uzun zaman kullandığı bir tespih küçük bir çocuğun ya da zayıf birisinin boynuna gerdanlık gibi takıldığı zaman kişinin ya da çocuğun bunaldığı, uykusunun geldiği ya da aptallaştığı gözlemlenmiştir Tabi böyle bir manyetik birikimin olabilmesi için kullanılan enstrumanın yani Asa veya tespihin organik bir cisim olması gerekmektedir Yani Tahta veya kehribar veya zeytin ya da hurma çakirdeği tespihler, tahta asalar Plastik malzeme manyetik etki taşımaz Buna karşılık demir ve çelik zaten doğal olarak mıknatıs etkisine sahip olan şeylerdir ve burada söz konusu olan ruhsal enerjiyi de mükemmelen özümseyebilirler

Şimdi kullanılan bu gibi enstrumanları bir yana bırakarak enstrumansız yapılan bir iki uygulamaya bakalım Şifacı medyumlar hasta kısmın ya da bütün bedenin üzerinden, bir, iki santimlik mesafeden ellerini geçirerek şifa verirler Enerjinin ellerden, hastaya aktığına inanılır Konuyu bilmeyen ya da inanmayanlara şaşırtıcı gelecek bir şey de şudur: Bu şekilde tedavi edilen hastaların çoğu, gözleri kapalı olsa da, hiç bir medyumsal yanları olmasa da, vücutlarında duydukları basınç veya ürperti ya da ısınma ile şifacının ellerinin vücutlarının hangi bölgesi üzerinde olduğunu anlarlar

Değişik batılı ve doğulu araştırmacı ve deneyci yazarların ruhsal enerjinin deşarj edilişi yani etkin kullanımı hakkında yazdıkları makele ve kitaplar ile görücü medyum olan ya da en azından öyle olduğunu iddia eden kimselerin anlattıklarına göre, yukarda enerji beden dediğimiz ruhsal enerjinin ya da Kinetik enerjinin insan bedeninden bir hedefe doğru uzaması, bedenin çıkıntılı yerlerinden daha yoğun şekilde olmaktadır Önce eller, sonra gözler ve bundan sonra da omuz başları, dizler, ayak uçları gibi vücut çıkıntıları enerjiyi yönlendirmektedir Bu gibi bir aktivite içinde bulunurken elde tutulan bir cisim, bir sopa, bir bıçak veya kılıç, hatta bir kalem enerjiyi daha güçlü yoğunlaştırmaya ve bir namlu gibi daha iyi yönlendirmeye yaramaktadır Bu durumda Ortaçağ majisyeninin elindeki asanın da bir yönlendirici olduğu anlaşılmaktadır Büyücü, kendisi ne zannederse zannetsin elindeki asa sihirli bir güce sahip değildir Onu manyetize eden şey herhangi bir tanrının ya da demonun kutsayıp güç vermesi değil, bizzat kendisinin asayı imal edişi sırasında ve kutsama törenleri ile verdiği, daha doğrusu üzerine yüklediği kendi kinetik enerjisidir

Bu şekilde, cisimlere enerji yüklenmesine dair en iyi örnek de batı terminolojisinde Amulet ismi verilen büyü objeleridir Amulet uğur getiren ve koruyan bir majikal objedir Bizdeki benzer karşılığı mesela nazar boncuğu olabilir Amulet ismi verilen şey herhangi birşey olabilir Bir boncuk, anahtarlık, kalem ve akla gelen herşey Onu hazırlayan kişi bir süre elinde tutar ve üzerine yoğunlaşıp, enerji yüklediğini düşünür ve yükler de Tabii burada kişi derken Ortaçağ büyücüsünü kastediyoruz

Gene Samurai ve Kılıca dönersek Zanshin konusunun anlatılışı sırasında savaşçının kendi ruhsal enerjisini yoğunlaştırıp, rakibinin üzerine gönderdiğini söylemiştik Tabii ki, bu işlemdeki en önemli yönlendirici savaşçının gözleri ve arkasında durup gard aldığı kılıcıdır Kılıç bazı istisnai durumlar haricinde daima rakibe doğrudur Savaşçı farkında olsa da olmasa da enerji, kılıcı namlu olarak kullanmaktadır Ya da en yoğun şekilde kılıç üzerinden akmaktadır Bu durumda zamanla kılıç, sahibinin enerjisi ile dolmaktadır Bu kişisel enerji ile manyetize ediş, sahibi kılıcı kullanmaya devam ettiği sürece yıllarca artar Bu durumdaki bir kılıç kısa bir zamandan beri kullanılıyor olsa da bir kılıç olduğu kadar bir majikal enstruman ve sahibinin ruhsal enerjisinin bir parçası olur

Bu durumdaki bir objeye ki, bu kılıç değilde yukarda anlatıldığı gibi bir asa da olabilir, savaşçı veya büyücü farketmeksizin bu durumdaki bir objeye sahibinden başkası dokunmamalıdır Yabancı dokunuşlar hem kılıç veya asanın üzerindeki enerjiyi dalgalandırır ve kullanılırlığını bozar hem de dokunan kimsenin kendi dengesini bozabilir Söz konusu obje bir Samurainin kılıcı ise, Samurai kılıcını yanından asla ayırmak istemez Çünkü ondan uzak olduğu zaman kılıcın enerjisinin azaldığını hisseder

Son olarak şunu söylemeliyiz ki, bir cismin mesela bir kılıcın savaşçı tarafından manyetize edilmesi, yukarda bahsettiğimiz Ortaçağ Avrupa'sı büyücüsünün asasının manyetize edilişinden çok daha kolaydır Çünkü Samurai enerji deşarjını yani Zanshin uygulamasını hiç bir büyücünün sahip olamayacağı kadar motive edici bir ortamda yapmaktadır Kendisinin veya rakibinin ölmesinin söz konusu olduğu bir ortam Yaşamak ve ölmek arasındaki sınır

Şimdi artık, Zanshin ve spiritüel güçleri geliştirmek için kullanılan bazı çalışmaları görebiliriz Samuri'lerin ve Ninja'ların uyguladıkları bir konsantre ve çalışma yöntemi vardır Bu yönteme yanlış olarak "Kuji Kiri" ismi verilir Aşağıda da göreceğimiz gibi Kuji kiri farklı bir şeyi anlatır

Devam Edecek

Alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



Son Bölüm


Ninja büyüsü - Kuji No In ve Kuji kiri

Eski Japonya'daki mistik uygulamalar ve ruhsal enerjinin etkin kullanım yöntemleri batı dünyasında hem çok fazla bilinir hem de çok az Bu büyüsel uygulamalardan en fazla bilinenleden birisi de Kuji In ya da Kuji No In ve Kuji Kiri'dir Burada evrensel ve kişisel enerjilerin bütünleşip, etkin kullanılmalarına en iyi örnek Kuji In'dir Batı dillerine "Dokuz el kesmesi" gibi acayip bir isimle çevrilmiştir Tabii bu isim Kuji Kiri açısından bakarsak haklı sayılabilir Aşağıda çok kısa olarak göreceğimiz Kuji Kiri, sağ elin iki parmağının, bıçak gibi kullanılması ile de yapılan bir uygulamadır El kesmesi tabiri buradan çıkartılmış olabilir Buna karşılık asıl ilgi alanımız olan Kuji In'deki el jestleri diyebileceğimiz, iki elin kombine olarak yaptıkları mistik haraketler ve kenetlenmeler kesişe benzemezler Kuji Kiri ve Kuji In genellikle batılılar tarafından birbirine karıştırılırlar Hatta Ninja'lar hakkında yazılan bazı yalan yanlış makalelerde veya kitaplarda da Kuji In'den bahsedilirken ve Kuji Kiri'den hiç söz edilmezken genel başlık olarak "Kuji Kiri" isminin kullanıldığı olmuştur

Kuji In batıda hem çok bilinir hem az Bir çok filmde bu el hareketlerinin yapıldığı, sesli olarak mantralar telaffuz edildiği görülür Filmler, çizgi filmler romanlar ve daha bir çok şey Kuji In'i bir aksesuar olarak kullanırlar fakat onun hakkında tamamlayıcı açıklama çok azdır Kuji In ve Kuji Kiri hakkında yazılan bazı kitaplar da vardır fakat bunlarda da, ya bazı safsata sayılabilecek bilgiler ya da Budist uygulamalar vardır Dişe dokunur bilgi taşıyan kitap sayısı oldukça azdır Bu kitaplar da genellikle batılılar tarafından yazılmış şeylerdir İşin en zor tarafı, söz konusu kitapları yazan kimseler de Kuji In ya da Kuji Kiri ile ya budizm açısından ilgilenen ya da Savaş sanatları açısından bakanlardır Yazarlar arasında Okült açıdan bakan veya ruhsal enerjinin etkin kullanımının uyandırılması açısından düşünen azdır

Kuji In yukarıdaki başlıkta Ninja büyüsü olarak belirtildi fakat bu, genelin onu günümüzde böyle tanımasından dolayıdır Bu da bir yanlış bir fikirdir Kuji In feodal dönemlerde Samurailer tarafından da geniş ölçüde kullanılmıştır Mesela Yagy Shinkage Ryu ve Tenshin Shoden Katori Shinto Ryu'nun Kuji Kiri ve Kuji In talim ettiklerine dair kayıtlar vardır

Kuji In ve Kuji Kiri Ninja ve Samurai'nin mistik güçlerini başka bir ifade ile ruhsal enerjisini uyandıran ve güçlendiren el jestleridir Bu el jestleri esas olarak Seksenbir tane olmakla berber en fazla bilineni ve önemlileri Dokuz tanedir Bu haraketlerin kaynağı tam olarak bilinmemektedir fakat bazı kaynaklar onların, Japonya'ya ilk defa, Tantrik Budizm ekolleri olan Shingon ve Tendai Mikkyo'nun girişleri ile geldiklerini söylerler

Budizm'in bir çok şeklinde Mudra ismi verilen el jestleri meditasyon sırasında kullanılır Hemen hemen bütün Budha heykel ve tasvirlerinde de Budha değişik el jestleri ile gösterilir Bu haraketlerin hepsinin birer anlam ve özel güçleri vardır Tantrik Yoga ve Tantrik Budizm'de ise Mudralar da, meditasyon ya da fiziksel uygulamalar gibi ayrı bir tapım şeklidirler Budizm'in herhangi bir şeklinin Japonya'ya girişinden sonra Mudra'ların da girmesi zaten kaçınılmaz bir şeydi

Gene de şunu belirtmekte fayda vardır Burada söz konusu olan dokuz el jesti yani Kuji In, anlam olarak benzerlikler taşısalar da Budist ekollerin uygulama sebeplerinden oldukça farklı amaçlar taşırlar Bazı el jetslerinin de özgün budist uygulamaların tersi olduğu görülebilir Japonlar ve daha doğrusu Ninja ve Samurai'ler esas olarak ruhsal enerjinin edilgen kullanım şekli olan Budist uygulamaları kendi temayül ve anlayışlarına göre zihnin ya da ruhsal enerjinin etkin kullanım haline çevirmişler ve zihinsel dinginlik kadar saldırgan bir yapı da kazandırmışlardır

Kuji In ve Kuji kiri arasındaki farklılığa gelince Kuji In ve Kuji Kiri aslında çok yakın ilişkilidirler Kuji In, evrensel enerjinin dokuz seviyesini davet etmeye hizmet eder Zihni bu güçlere odaklar ve kişisel enerjiyi bu güçlerle birleştirerek aktive eder Kuji Kiri ise Türkçe'ye kabaca Muska, Vefk, Tılsım (En uygunu Tılsım'dır) şeklinde çevirebileceğimiz pratik büyücülük şekline benzer bir uygulamadır

Kuji In uygulandığı zaman yapılan şeyin dış görünümü, iç anlayışa göre daha az önemlidir Dokuz el haraketinin herbirinin kendisine has bir ismi, majikal anlamı, mantrası ve tarifi varır Bunlar aşağıda görülmektedir Kuji In ile çağırılan ya da daha doğru bir ifade ile uyandırılan güçlerin gelişmesi ve gerektiği anda uyandırılması için sadece bu el haraketlerinin yapılmasının yeterli olacağını ya da bir savaş sırasında Samurai veya Ninja'nın silahını bırakıp bu el haraketlerini yapıp konsantre olacağını düşünmek safdillik olur O zamanın insanları teknolojik olarak bizden ilkeldiler bunu kabul edebiliriz fakat bizden aptal değillerdi Üstelik ölüm ve hayat arasındaki ince sınırda duran bu kimselerin döğüş sırasında bu gibi şeyler yapacağını akla getirmek bile zordur Kuji In normal meditasyon halinde ellere gerekli pozu aldırarak ve mantrası tekrlanarak çalışılır ya da söz konusu enerji ile senkronize olunur Tabii savaş öncesi kısa bir zaman ayırıp birer defa yapılmaları ve bu şekilde bazı zihinsel kilitlerin açılması da olasıdır Hatta bu minik ayin ya da tören savaş hazırlıkları tamamlanıp, evden çıkmadan hemen önce de yapılabilir Batı dünyasında bu durum Majikal Kişilik veya Majikal Persona olarak bilinir



Majikal Persona

Majikal Persona Batılı okültistler ve hatta Psikologlar tarafından bilinen bir durumdur Majikal sanatlarla ile ilgilenen birisi belli bir çalışma yapmak isterse önceden bazı uygulamalar yapar Mesela Müslümansa abdest alır Önceden bir kaç rekat namaz kılar, bohurlar yakar, Batılı bir majisyense cüppeler giyer, özel yapılmış asalarla yere daireler ya da majikal işaretler çizer ve benzeri aktivitelerde bulunur Aslında pratik açıdan bakılırsa yapılan bu uygulamaların hiç bir etkisi yoktur Önemli olan kişinin oturup zihinsel konsantreyi sağlaması ve ne yapacaksa yapmasıdır fakat kişi yaptığı işi bu şekilde öğrenmiştir ve yaptığı ön hazırlıkları yaparken bilinçaltında bunları yaparak kendisini hazırladığına ve istediği enerjiyi çağırabileceğine inanır "Bunları yaptım, öyleyse istenilen şeyi başaracağım" inancı

Yapılan ön çalışmalar sadece motive edici şeylerdir fakat kişi bunu bilmeyebilir Aynı şeyi mesela bir Iaido öğrencisi için de söylemek olasıdır Hakama giymek, kılıcı törensel bir şekilde kuşanmak, hazırlık konsantresi ve nefesler de majikal ya da bu duruma daha uygun olması için enerji zihni kişiliğine girişi sağlar

Gene Dokuz el haraketi ya da Dokuz el kesmesi ile ilgili çalışmalardan bahsedersek Bunlar savaş öncesi ayaküstü belki uygulanabilir fakat! Bu gibi şeylerin uygulama açısından bir tapınakta tütsü dumanları içinde yapılması ile , bir belediye otobüsünde giderken yapılması arasında teoride hiç bir faklılık olmamasına rağmen insan, kendi insan psikolojisinin yapısından dolayı herhangi bir yerde konsantre olup patır kütür yapılabilen bu tür çalışmalardan büyük bir fayda göremez Fayda görmesi için önce kendisini yaptığı işin tam olduğuna ve ciddi davrandığına inandırmalıdır Yani bir Samurai veya Ninja, bu töreni, dojosunda ya da evinde ya da bir tapınakta bu gibi işler için hazırlanmış bir altarın karşısında yani Japonya karşılığı olarak bir Kamiza'nın karşısında, son derece ciddi, terbiyeli, usulune uygun olarak oturup, bazı tütsüler yakıp, büyük bir inanç ve ciddiyetle yapmalıdır Ancak bunları sağlayınca majikal kişilik dediğimiz durum bilinçaltını kaplar ve istediği enerjileri daha törene başlarken bile çekmiş olur Bunlara benzer örnekleri çok sayıda sıralamamız mümkündür fakat buna gerek yoktur Burada ne denmek istendiği bu kadarla da anlaşılır

İşte bir Ninja veya bir Samurai'nin savaş öncesi kısa bir zaman mesela otuz saniye içinde el haraketlerini yapıp matraları söylemesi de onu ruhsal enerjileri uyandırabilir hale sokabilir Fakat yukarda belirtildiği gibi unutulmamalıdır ki, buun olabilmesi için önceden yapılan ve uzun yıllar sürebilen eğitim ve çalışmalarla sağlanan alt yapı gereklidir

(Aşağıda görülen Kuji In el kombineleri, resimler ve Kuji Kiri hakkındaki, "Kuji Kiri'nin ortaya çıkışı ile ilgili varsayımımız" başlıklı bölüme kadar olan bilgiler bana ait şeyler olmayıp, tamamen internet'ten alınan bilgi ve resimlerdir)




Kuji In haraketlerinin Güçleri, mantraları ve tarifleri





RIN - Zihnin ve bedenin Kuvveti

Mantra: On bai Shira man to ya so wa ka

Bu haraket sadece fiziksel güç ve zeka ile ilgili değildir Ayrıca fiziksel olarak iyi görünüm ve davranış da kazandırır Orta parmaklar uzatılır Diğerleri kenetlenerek içe kıvrılırlar





KYO (PYO) - Enerjinin yönü

Mantra: On i sha na ya in ta ra ya so wa ka

Enerjiyi direk olarak aksiyonn içine gönderir ve ayrıca kişinin iç enerjisini arttırır

İşaret parmakları ve baş parmaklar uzatılmıştır orta parmaklar, işaret parmaklarının üzerine kıvrılmışlardır Diğerleri içe doğru kenetlenmişlerdir





TOH - Evrenle uyum

Mantra: On ji re ta ra shi i ta ra ji ba ra ta no - o so wa ka

Enerjini bilgeliğini paylaşmak Kombine, gurup zekasına ait olmak Küçük parmaklar ve yüzük parmakları (V) şeklinde uzatılır ve uçları birbirlerine dokunur Diğer parmaklar içe doğru kenetlenmişlerdir





SHA - Kendine ve başkalarına şifa vermek

Mantra: On ha ya bai shira ma ta ya so wa kaon no-o ma ku san man da

İç gücün gelişmesi ile kendine veya başkalarına şifa vermek Bulaşıcı hastalıklara karşı koruma ve hastalıklara daha fazla direnç İşaret parmakları uzatılmış, diğerleri içe kıvrılmıştır





KAI - Tehlikenin önsezisi

Mantra: Ba sa ra dan kanon a ga na ya in ma ya so wa ka

Bu haraket ve mantranın üzerinde tasarruf kazanılarak, diğer kimselerin niyetlerini keşfetmek, olası tepkilerini bilmek öğrenilir Bütün parmakalar kenetlidir





JIN - Diğerlerinin düşüncelerini bilmek

Mantra: On hi ro ta ki sha no ga ji ba ta i so wa kaon chi ri chi i ba ro

Bu haraket ve temsil ettiği enerji ile bütünleşmek düşünceleri hissetmek kabiliyeti verir Ayrıca kişi kendi düşüncelerini de diğerlerinden saklayabilir Bütün parmaklar içe kenetlidir





RETSU - Uzay ve zamanda usta olmak

Mantra: Ta ya so wa ka

Bu bir çok seviyenin algılanışıdır Algıdaki izafiyeti kavrayabilmek, algının sınırlarını aşmaktır Bu enerjinin, uzay ve zaman içindeki anlamı sırdır Sol elin işaret parmağı yukarıyı gösterir sağ elin parmakları, sol elin işaret parmağını sarmalar Sağ elin baş parmağı, sol el işaret parmağının tırnağının dış yanına basınç yapar





ZAI - Doğanın elementleri üzerinde kontrol

Mantra: On chi ri chi i ba ro ta ya so wa ka



Bu sadece doğal elementler üzerindeki kontrol değil fakat doğanın elementlerini anlamayı da gösterir Parmaklar dışa gerilimlidir Avuç içleri dışa bakar İşaret ve baş parmaklar birbirine dokunur





ZEN - Aydınlanmak

Mantra: On a ra ba sha no-o so wa ka



Kendini bilmek Rahiplerin söyledikleri gibi "Şayet on dakika reaksionsuz durumda kalabilirsen aydınlanırsın"

Sağel, sol eli kaplar Başparmak uçları birbirlerine temas ederler



Kuji-Kiri (Dokuz kesiş veya Dokuz söz)

Kuji Kiri, ana konumuzla hiç ilgili olmalakla beraber, Kuji In'in daha hurafeprest bir şekilde uygulanışı olduğu için kısaca da olsa temas etmeden geçmemiz doğru olmayabilir Kuji Kiri Japonya'daki farklı geleneleklerde kullanılan çok genel bir uygulamadır (Bunu bizdeki "Kurşun dökme" geleneği gibi görmemiz de mümkündür) Dokuz kesiş bir enerji ızgarası yaratır ve bu enerji ızgarası hemen hemen her amaca uyarlanır





Aşağıya kesiş iyiyi kötüden ayırır Ve bu uygulama ayrıca saflaştırnada, arındırmada takdis töreni benzeri şeylerde de kullanılır (Batıdaki Golden Dawn örgütünün (Order) Pentagram ritüeline benzer bir uygulama) Sağ elinin işaret ve orta parmakları bir bıçak olarak imajine edilir Enerjiyi korumak için, kullanılana kadar, sağ elin bu iki parmağı, sol elinin içinde tutulur Sonra aşağıya kesme haraketi yapılır Yukardaki ızgarada görüldüğü gibi dört defa aşağıya, beş defa yana kesilir





Dokuz söz: Rin, Pyo, Toh, Sha, Kai, Jin, Retsu, Zai, Zen Bu sözler yukarda anlatılan el haraketlerinin isimleridir ve ayrıca değişik tanrılarla birleşirler Tılsımlar gerekirse muska gibi, bir parça kağıt üzerine çizilebilir veya sol avuç içine imajinatif olarak yapılır

Görüldüğü gibi Kuji kiri bir uygulama büyücülük yöntemidir Onun nasıl ortaya çıktığına dair olan varsayımımızdan önce iki örnek görmemiz faydalı olabilir

Mesela: Bir denizci, bir parça kağıda suyun Kanji'sini çizer sonra bunun üzerinden dokuz çizgiyle geçer Bu işlemin onun gemisini batmaktan ve kendisini de boğulmaktan koruduğuna inanılır Aşağıda çizimin nasıl olduğu sırası ile görülmektedir





Tılsımın çalışması için doğru tanzim edilmesi şarttır Aşağıdaki resim her çizginin ismini gösterme amacıyla hazırlanmıştır Gerçek uyguşamada tabii ki, isimler yazılmazlar







Bu cins bir tılsımı uyandırmak, çağırmak için bir başka yol da kanji ve ızgaranın sol el avuç içine, sağ elin işaret parmağı kullanılarak çizilmesidir

Japonya'da hala kullanıldığı görülen şekilde, hastalık iyileştirmek için kullanıldığında bir parça kağıda vücudun dış hatları çizilir vücut kısmını ifade eden kanji uygun yere çizilir



Sonra tılsım hastanın, hastalıklı bölgesi üzerine sıvazlanır ve tılsım hastaya verilir Hasta da tılsımı bir nehir kıyısına bırakıp, arkasına bakmadan uzaklaşır



Kuji Kiri'nin ortaya çıkışı ile ilgili varsayımımız

Dünyadaki ve yurdumuzdaki tarihsel, benzeri durumların incelenmesinden çıkarttığımız varsayıma göre, Kuji Kiri Özgün bir Budist öğretisi değildir Kuji Kiri Budizm uygulamaları ve Kuji In gibi Japonya'ya Çin'den de gelmiş olabilir, Japonya'da da üretilmiş olabilir Bu, sonucu değiştirmez fakat Kuji Kiri'nin Budizmle birlikte gelmeyip, Japonya'da üretilmiş olması çok daha akla yakındır Dünyadaki bütün benzeri talismanik hale gelmiş olan uygulamalar konuyu tam olarak bilmeyen cahil kimseler trafından türetilmiş şeylerdir Hindistan ve Çin'de budist tapınaklarında Mudralar uygulanmaktadır Rahipler bu konuya büyük bir kutsiyet içinde yaklaşmaktadırlar Mudra'lar Japonya'ya geçip, Japonlaşınca Ninjalar ve Samuriler Kuji In çalışmlarına başlarlar

Tabii ki, bu konuların, o zamanlarda her önüne gelene anlatılmayacağı, sır olarak tutulacağı çok belli birşeydir Bu durumu uzaktan seyreden, tam olarak aklı ermeyen ve belki de okuma yazması bile olmayan köy rahip, şifacı veya büyücüleri haraketlerde ve sözlerde büyük büyüsel güçler olduğuna inanırlar Hatta isimleri de Tanrı isimleri zannedebilirler Kendilerine bir paye vermek için ya da gerçekten yapabileceklerine inanarak Kuji In haraketlerini biliçsizce taklit etmeye ve tılsımlaştırmaya başlamış olabilirler Mesela gerçekten ilkel bir kabile bulsak da o kabile ile bir arada bir süre yaşasak Bu arada mesela uydu bağlantılı dizüstü bilgisayarlar kullansak, Televizyonlardan haberleri izlesek, biz oradan ayrıldıktan sonra kabile büyücüsü arkada bıraktığımız mesela pet şişelere su doldurup, ona bakarak çevresindekilere gaipten haberler vermeye başlar Çünkü ona göre yaptığımız şey sihirdir Kendisinin yapabileceğine inanmasa bile çevreye karşı güç sağlamak için yaparmış gibi davranır ve iki nesil sonra hatta daha da kısa bir zamanda yeni bir büyü ekolü doğar

Gene dünyada ve yurdumuzda ve günümüzde olan, duruma en iyi örnek Astroloji'dir Ciddi anlamda yazılmış (Astroloji'ye inanıp, inanmamak önemli değil) bazı şeyleri inceleyen, Astronomik haraketlerden bahseden fakat! geleceğe yönelik kehanetler taşımayan, bilimsel sayılabilecek Astroloji kitaplarının yüzüne bile bakılmaz fakat gazatelerdeki, sayfa sekreterleri tarafından uydurulan "Sen Koç burcusun, Venüs'ün de İkizler'de, buyüzden sana koç gibi çifter çifter kısmet var" diyen yazılar hem büyük ilgi görür, hem de bunlara ciddi olarak inanılır (İnanılarak, inanılmaz bir durum gerçekleştirilir) Özet olarak dünyanın her yerinde avam kesimi, büyük halk kitleleri hurafeye, ciddi şeylerden fazla inanır ve geniş ölçüde uygularlar

Sonuçta, bize (Kişisel kanaatime göre) göre, Kuji In ve onun uygulanışı ile yapılan çalışmalar, psikokinetik enerjinin yoğunlaştırılması ve evrensel enerjiden enerji çekilebilmesi gibi şeyler gerçek uygulamalardır fakat Kuji Kiri türetilmiş bir hurafedir



Savaş Sanatları dışında Zanshin

Buraya kadar olan bölümlerde ele aldığımız kadarıyla, Ruhsal enerjinin etkin kullanım şekline ya da saldırgan kullanımına savaş sanatları terminolojisinde Zanshin isminin verildiğini anladık Bundan sonraki konularda artık Ruhsal enerji, Kinetik enerji, Etkin kullanım, Zihnin etkin durumu gibi uzun tariflerin hepsini birden kullanmaya gerek görmeden sadece Zanshin kelimesi ile bu enerjinin batıda ve doğudaki bütün kullanım alanlarındaki durumunu anlatacağız Burada okuyucunun unutmaması gereken şey Batıdaki ugulamalardan bahsederken Zanshin dediğimiz zaman, Batılı bir okültistin de aynı enerjik duruma Zanshin demediği hatta bu ismi hiç bilmediğidir Biz, Zanshin sözü ile ne anlatıldığını bildiğimiz için yazım kolaylığı açısından kullanıyoruz

Avrupa'da Zanshin'in tarih boyunca kullanım şekillerini görmeden önce Zanshin'in ne olup, nasıl kullanılıp, nasıl geliştirildiği bilinmese bile değişik derecelerde de olsa bütün insanlarda mevcut olduğunu bir daha vurgulamalıyız Dolayısıyla ne olduğunu bilmeseler de bir çok insan onu kullanıyordu

Manyetizma ve Hipnotizma

Ortaçağın sonlarından itibaren Avrupa'da Manyetizma ve insan manyetizması gibi şeylerden bahsedilmeye başlanmıştı Şüphesiz ki, manyetizma denilen şey Hindistan'da ve Orta Doğu'da çok daha eski dönemlerden beri bilinen birşeydi ve uygarlığın her şekli gibi Manyetizma bilgi ve uyguylamaları da Avrupa'ya doğudan gelmişti Bu aslında doğru birşeydir fakat manyetizma kullanılışı ve deneme yanılma yoluyla edinilen bazı bilgiler Avrupa'da da eski çok eski dönemlerden beri bilinirdi Mesela Hıristiyanlık öncesi Ingiltere'de Pagan dinlerin rahip ve rahibeleri bu enerjik durumun farkındaydılar Druidler konuya hakimdiler fakat Hıristiyan kilisesi Avrupa'ya hakim olup eski dinlerin izleyicilerini şeytana tapma bahanesi ile yakıp, bütün bilgileri yok ettikten sonra elde pek birşey kalmadı ki, yazılı belge zaten ya yoktu ya da yok denecek kadar azdı Çok daha sonra aynı bilgiler doğudan bir daha geldiler (İnsanlık olarak en büyük şansımız, Hırıstiyanlık ve Müslümanlığın Japonya, Çin, Tibet ve Hindistan gibi ülkelere, Avrupa ve Orta Doğudaki kadar hızlı ve yaygın şekilde girmemesidir Öyle olsaydı Hıristiyanlar bütün Rahip ve bilim adamlarını Şeytan'a tapıyor diye yakıp, Eski tanrıları demon ilan edip, eski tapınakları yıkarken, Müslümanlar da bulabildikleri bütün belgeleri "İçindekiler Kur-an'da varsa gereksizdir, yoksa hepsi batıldır" diye imha edip insanları kılıç zoruyla Müslüman yaparlardı ve kabul etmeyenleri de günümüzdeki gibi öldürürlerdi ve sonuç olarak, elimizde bugün bulunan hiç bir bilgi ve belge kalmazdı) Bizim buradaki ele alış amacımıza göre bu gibi şeyleri kim ne zaman yapmış, nasıl öğrenmiş konunun tarihçesi nedir gibi şeyler önem taşımamaktadır ve konuları daha derin ve özgün şekilde öğrenmek isteyen herkes bir sürü kaynak bulabilir Bize göre önemli olan Zanshin'in nasıl ve ne amaçlarla kullanıldığıdır

Manyetizma, ilk önceleri Büyücülerin insanları etki altına almak, manyetik uyku durumuna sokmak ya da uyku durumuna sokmadan da, kendi isteklerini kabul ettirmek için kullandıkları bir şeydi Daha sonraları insan manyetizması ismiyle incelenmeye başlandı Tedavi amacıyla kullanıldı Mesela olayın ilk ciddi araştırmacılarından birisi (1800'lerde) bir fıçıya su doldurup, suyun içine de bir çok demir çubuk koyup, suyu manyetize ediyordu Yani ellerini suya sokarak ya da üzerinde tutarak konsantre olup suya enerji veriyordu Sonra bu fıçıdan uzatılan bazı bakır çubuklar çevresine toplanan hastalara tuturuluyordu Bu tedaviyi izleyen hastaların sağlıklarına kavuşma yüzdesi de oldukça yüksekti Tabii bu deneyi yapan doktor daha önceleri hastaları tek tek manyetize ederek şifa verme deneyleri yapmış, sonunda bir klinik açmış ve kalabalığa aynı anda manyetik etki verebilmek amacıyla su ve demir çubukları manyetize etme yöntemini geliştirmişti

Burada anlatılan, su ve içindeki demir çubukların manyetize edilip, manyetik enerjiyi tutabilmeleri deyim yerindeyse bir tür psikokinetik akü haline gelmesini yukarda bahsedilen, Samuri'nin kılıcını kendi ruhsal enerjisi ile doldurması durumuyla karşılaştırırsak arada fazla bir fark olmadığını görürüz

Hemen hemen aynı dönemlere manyetizma ile isanların uyku durumuna ve telkine açık hale sokuldukları bilimsel çevreler tarafından kabul edilip, incelenmeye başlandı (Bak: "Tatbikat ve Nazariyatı ile Hipnotizma" Nöro Psikiyatr Dr Recep Doksat Kader basımevi İsatnbul 19662 "İpnotizma ve Telkin" Ergün Arıkdal Ruh ve Madde yayınları İstanbul 1963) Bu işlem şu şekilde uygulanıyordu: Denek bir koltuğa rahat bir şekilde oturtuluyor, manyetizör karşısında duruyordu Manyetizör önce ellerini açıp deneğin başının üzerinde tutuyor, sonra "Pas" (Geçiş, anlamında Fransızca'dan alınmış bir terim) yapmak olarak tabir edilen şekilde ellerini deneğin göğsünün üzerinden geçirip, dizlerine kadar indiriyordu Tabii eller hastaya temas etmiyordu Söz konusu pas yapmanın çeşitli teknikleri vardı Gerekirse deneğin elleri de tutulabiliyordu Sonuçta bir süre sonra denek, manyetik uykuya girip telkinlere açık hale geliyordu

Daha sonraları uyutma işlemi sırasında, pas yaparken aynı zamanda sesli telkinler de verilerek denenmeye başlandı ve bu da başarılı oldu Zamanla bazı manyatizörler sahneye çıkıp, gösteri sanatçısı olarak çalıştılar, gösteriler yapmaya, seyircilerin arasından seçtikleri gönüllüleri uyutmaya başladılar Aynı zamanlarda da doktorlar manyetizmayı daha ciddi olarak ele aldılar ve hastaların, ellerle pas yapılmadan da uyutulabildiğini farkettiler Hastanın karşısında oturuluyor ve sadece konuşarak telkin verip, uyutuluyordu Bundan da modern Hipnotizma yöntemleri doğdu

Psikiytri Hipnoz olgusuna değişik izahlar getirdi İddiaya göre Hipnotizör sadece konuşup yol gösteriyor ve hasta da telkin altında kalıp, psikolojik olarak uyuyor yani bir noktada Hipnozu kendi kendine yapıyordu Durum sadece psikolojik bir olguydu Tabii ki, bu izahlar bilim adamlarının bilimsel yobazlıkları ile, bilmedikleri birşeyler olduğunu kabul etmeme kompleksindendi Kabul ederlerse maddenin dışında ruhsal şeylerin olduklarnı da kabul edecekler ve sonuçta olay mistisizme kayacaktı

Aslında manyetizma sırasında ellerle pas yapılması ya da kişinin yanına oturup kişiye sözlü telkin yapılması önemli değildi çünkü olayı gerçekleştirmekte en büyük rolü oynayan şey, hastayı ele geçirip, sarmalayan ve uyuşturup, Hipnoza sokan, Hipnotizörün Zanshin'i idi Bazı kimseler çeşitli amaçlarla Hipnoz olmayı kendileri isterler Bazı kişiler aptalca bir meydan okuma içine girip, Hipnoz olmayacaklarını ileriye sürerler ve uyumama gayreti içinde olurlar Bazı kimseler de uyumak isterler fakat korkudan bir türlü uyuyamazlar Bu durumlarda meydan okuyanın Zanshin'i uyanıp, Hipnotizörün Zanshin'ini durdurmaya çalışıyordu Korkan kişi de kendi korkusundan motive olarak aynı şeyi yapmış oluyordu ya da oluyor Sonuçta bu gibi kimselerin bazıları zayıf bir Zanshin sahibi oldukları için uyuyorlar, bazılarıysa direnebiliyorlar Ancak kesin birşey var ki o da Hipnotik durumu sağlayan şey, Hipnotizörün Zanshin'idir

Bu noktada, Yukardaki sayfalarda neden Zanshin için "Saldırgan ruhsal enerji" dediğimizi açıklayabiliriz Zanshin durumunun saldırganlığının sadece savaşla durumuyla ilgili olmadığını söylemiştik Burada görüldüğü gibi Hipnoz yapılması da, başka bir insanın zihnine ve ruhsal enerjisine dışarıdan yapılan bir etkidir Hipnoza giren kişi bu işi kendisi gönüllü olarak istemiş ve kendini buna açmış bile olsa dıştan gelen her durum ister şifa niyeti ile ister başka bir niyetle olsun hiç farketmeksizin saldırgan bir durumdur Çünkü birisi pasif kalırken birisi ne ne niyetle olursa olsun ona baskı yapmakta ve hakim olmaktadır Anlaşılacağı gibi saldırgan durum savaş durumlarını anlatan bir deyim değildir



Manyetizasyonun pratik kullanımları

Manyetik etkilerin kullanımları tabii ki, Hipnozla sınırlı değildi Bazı kimseler ve özellikle bazı Okültistler manyetik enerji dedikleri durumu çok öncelerden beri biliyorlar ve kandi dünyasal amaçları doğrultusunda kullanıyorlardı Bu işlemler de aşağıda anlatılacağı gibi yapılıyordu ve hala da çok geniş ölçüde yapılmaktadır

Manyetik etkileri ya da bizim anlayacağımız şekilde, Zanshin'i kullanarak birilerini etkileme yöntemleri kişiden kişiye değişebilir fakat en genel yöntem aşağıdadır

Bir insan etkilenmek istenildiği zaman, etkilenecek olan kimse hafifçe sağa alınır yani uygulayıcı yirmi, otuz derece kadar, belli etmeden sola dönerek kurbanını sağ yanına alır Konuşurken söylemek istediklerini tane tane söylerken gözler hiç kırpılmadan kurbanın iki kaşı arasına odaklanır Bu sırada gözler iri iri garip şekilde açılmamalı normal tutulmalıdır Konuşurken bir yandan da istenilen fikirlerin kurbana itildiği imajine edilir Onun bunları kabul ettiği, kabul etmekten mutlu olduğu gibi şeyler hayal edilir Şayet bakışların direk olarak iki kaş arasına odaklanmasının yakışık almayacağı bir durum varsa karşıdaki kimsenin solar pleksüsüne ve hatta dizlerine bakmak da yeterli olabilir
Konuşurken söz karşı tarafa geçtiği zamanlarda, onu dinlerken asla manyetik noktalara bakmamak lazımdır Manyetik noktalar yerine mesela onun bir kaşına veya yüzündeki herhangi bir noktaya bakmak mümkündür

Bu konuda ciltler dolusu yazı yazmanın mümkün olmasına rağmen manyetik enerjinin kullanılması burada ve geliştirilmesi de aşağıdaki bölümlerde yazılanlardan ibarettir Bundan sonrası sadece bu konuda kitap yazıp para kazanmak isteyenlerin cilt doldurmak için yazacakları gereksiz detaydır

Tabii ki, burada sadece bir fikri empoze etmek olarak anlattığımız işlem karşı tarafta, şaşkınlık, aptallaşma, beğeni, korku, saygı, sırları açıklamak isteği gibi akla gelen değişik duyguları uyandırmak için de kullanılır

Dikkatli bir okuyucu bu noktada, yukarda anlatılan insanı etkilemek yöntemi ve yapılan şeyin amacı ile bir Kılıç öğrencisinin Zanshin'i kullanması arasında şekilsel olarak görünür farklılıktan başka hiç bir fark olmadığını anlayacaktır

Zanshin hayat içinde insanları bilinçli etkilemek amacının dışında da fakat tabii gene etkileme şeklinde kullanılabilir Bazı kimseler kendi fikirlerini yukarda anlatılan yöntemleri hiç bilmeden de hemen hemen herkese çok rahat empoze edebilirler Bir işçi veya satıcı ile fiyat konusunda çok daha başarılı pazarlık yapabilirler İnsanların dostluk ve beğenilerini elde edebilirler Hatta karşı cins üzerinde çok başarılı olduğu kabul edilen insanlar da farkında olmadan aynı gücü kullanırlar Zaman zaman gözümüze oldukça çirkin görünen ya da çekici bir yanı olmayan bazı kimselerin karşı cinsten son derece çekici olan kimseleri elde ettiklerini, istedikleri kimseyi baştan çıkartabildiklerini görürüz Bu da Zanshin'in bilinçsiz bir kullanımıdır



ZANSHİN'İ GELİŞTİRİCİ ÇALIŞMALAR

Buraya kadar incelenen konularla Zanshin'i anlayabilmek ve kullanmakla ilgili gereken hemen hemen her şeye değinmiş olduk Bir bakış açısında göre Zanshin yazısının burada bitmesi yerinde olur Netice itibarı ile burada bazı kimselere mistik sistemler, Okült çalışmalar ya da herhangi bir savaş sanatı öğretmeye çalışmıyoruz Amaç Zanshin'in değişik bir görünümünü ortaya sermekse bundan sonrasına devam etmek yersiz olur Bununla beraber, konuşulan, Uzak doğu savaş sanatlarıyla ilgisiz fakat mistik sistemlere ilgi duyan ya da ilk defa benzeri konularla tanışıp da merak eden kimseler, söz konusu enerjilerin nasıl hissedilip, tanınıp, geliştirilebileceği hakkında da sorular sordukları için aşağıdaki bölümleri ekleme gereği duydum Uzun sözün kısası burada aşağısı sadece konuyu ilginç bulup, merak edenler içindir



Basit çalışma

Zanshin'in güçlenmesi ve geliştirilebilmesi için yapılabilecek en basit çalışma, Japonya'da ve/veya Samurai'ler döneminde uygulanırmıydı, uygulanmazmıydı bir fikrimiz yok fakat Uzak Doğu'nun bir çok bölgesinde hatta Batı'da da uygulanan basit bir çalışmadır

Rahat ve sessiz bir ortamda zemine yayılan bir örtü, kilim, battaniye, halı, minder gibi bir şeyin üzerine bağdaş kurarak oturulur Oturma şekli için genel olarak çevredeki herhangi bir eşyadan yani koltuk, masa sandalye gibi şeylerden en az bir metre uzak olunması gerektiği söylenir fakat aslında rahat bir koltuk üzerinde arkaya yaslanarak da uygulamak mümkündür Işıklar söndürülür Çalışmayı yapan kimse önüne yanan bir mum koyar Mumun bir sehpa üzerinde ve göz veya en az solar pleksüs yüksekliğinde olması daha iyi sonuç verebilir Mumun gözden uzaklığı yarım metre civarında olabilir Eller dizlerin üzerindedir Adeleler gevşetilir fakat bel kemiği dik durumdadır Omuzlar kısılmamış ve alçak, kafa öne eğilmemiş fakat arkaya da yatmamıştır kafanın arkası bel kemiğinin uzantısı gibidir Bakışlar mumun alevine odaklanır ve gözler kırpılmadan bakılır Aleve konsantre olurken bütün, günlük düşünceler zihinden uzaklaştırılır ya da bunu yapabilmeye çalışılır Şayet gözlerde yanma veya sulanma durumları başlar gibi olursa buna izin vermeyip, fazla zorlamadan gözler kırpılır ve tekrar olabildiği kadar göz kırpmadan bakmaya devam edilir Bu durumda, Yoga vs gibi sistemlerdeki, bilinen herhangi bir nefes tekniğinin yapılması da uygundur fakat en uygun olan iki nefes tekniği vardır

1 - Burundan, normal hızda fakat bütün ciğeri dolduracak kadar derin bir nefes alınır Ciğerler tamamen dolunca nefes ağızdan ve yavaş yavaş verilir Nefesin tamamen verilmesi sürdürülebildiği kadar uzun sürdürülür Ciğerler boşalınca alt karın kasları sıkıştırılıp, içe çekilerek diyaframın akciğerleri sıkıştırması ve içerdeki havanın tamamen boşalması sağlanır Nefes bitince kısa bir süre nefes tutulur ve sonra tekrar yukarda anlatıldığı şekilde alınır

Bu nefeste dikkat edilecek şey, nefesi alırken de verirken de asla zorlama olmaması, tabii bir şekilde alınıp verilmesidir Yorucu bir nefes tekniğidir ve en fazla onbeş veya yirmi defa tekrarlandıktan sonra bir süre normal nefes alıp verme durumuna girip dinlenmek daha iyi olur

2 - Aynı şekilde oturulur Bu nefes fiziksel bir aktivite gerektirmez Sadece zihinsel bir uygulamadır Yukarda "Kokyu" nefesinden bahsedildiği gibi nefes tabii bir şekilde burundan alınır Havanın, kafanın ön tarafından yukarıya çıktığı imajine edilir Bunun aynı zamanda hissedilmesi de gerekir Hava kafatasının tepe noktasındaki eklem yerine kadar (Korteks) yükselir ve oradan kafatasının arkasına doğru gidip, ense ve belkemiği üzerinden aşağıya iner Kuyruk sokumuna ulaşınca öne kıvrılır, cinsel organlardan geçer ve miğdede topanır Özet olarak dairesel bir yol izler Nefes alındıktan sonra herhangi bir özel işlem yapılmadan veya özel bir imajinasyona baş vurmadan burundan tabii bir şekilde verilir Bu nefeste ciğerleri ve adeleleri zorlayıcı birşey yoktur ve istenirse günlük hayatta da devamlı olarak kullanılabilir

Her ne kadar başta iki tip nefesten bahsettiysek de bir üçüncü şeklin daha eklenmesi mümkündür Bu da yukardaki iki nefes şeklinin birbirine kombine edilmesidir Nefes alınırken ikinci şekildeki gibi alınır ve verilirken birinci şekilde anlatıldığı gibi diyaframı kasarak dışa atılır Nefes veriş gene zorlayıcı olacağı için dinlenme döneminde sadece ikinci tip nefesin sürdürülmesi olasıdır

Bir süre bu durumda nefes alış verişi yapılıp, aleve konsantre olduktan sonra nefes çalışması bırakılır ve mümkün olduğu kadar az nefes almaya geçilir Nefes burundan yavaş yavaş ve az az alınıp verilir Önce derin bir nefes çekilir sonra dayanılabildiği kadar az az alınıp verilir ve arada bir nefes boşaltılıp, yeniden alınarak tazelenir

Zamanla konsatre artıp, düşünceler iyice uyuşunca ve kişi Hipnotik durumlara benzer bir duruma girince sadece alevin haraketleri düşünülerek, yukarda enerji beden ismiyle bahsettiğimiz kinetik enerjinin genişleyip, yayıldığı hissedilmeye başlanır Bunun için, düşünülür veya imajine edilir kelimelerinin kullanılmadığına ayrıca dikkat edilmelidir Kişi bu durumu gerçekten hissetmelidir İlk başlarda sadece imajinatif olan bu duygu zamanla tam bir gerçeklik kazanır ve insan, enerjinin yayıldığını gerçekten duymaya başlayabilir Çalışmalara olan alışkanlık arttıkça kişi bir tür zihinsel ustalık kazanır Vücudundan hafif bir elektirik akımı geçermiş gibi hisler duyar Çeverde bazı çatırtı, çıtırtılar oluşabilir Çalışma süresi isteğe göre yirmi dakikadan, bir saate kadar uzayabilir

Burada anlatılan yöntem konunun yabancısı olan kimseler tarafından meditasyon zannedilebilir halbuki, bu çok benzemekle birlikte bir meditasyondan ziyade bir çalışmadır



İkinci çalışma şekli

Bu yöntemin tarifi çok daha kısadır Bu çalışma şekli yukardaki basit şeklin gelişmiş veya daha güçlü, daha ileri seviyede olan bir hali değildir İki yöntem de eşit derecede tarcih edilebilir Önemli olan yapacak kişiye hangisinin daha sempatik geldiğidir

Bu çalışma basit olarak yukarda anlatılan Kuji In haraketlerinin ve mantralarının uygulanışıdır Yukarda anlatıldığı şekilde oturulur El kombinasyonları sırayla, isimleri bir kere telaffuz edilerek yapılır Yukarda anlatrılan nefes teknikleri ile konsantre olunur ve aynı şekilde, yapılan el kombinesinin amacına göre gereken enerjisel genleşme sağlanır Aynı anda normal veya alçak sesle el haraketinin mantrası devamlı olarak söylenir Mantraların söylenişlerinin kendilerine has birer tınıları, terennüm ediliş şekilleri vardır fakat bunları tam olarak bilmediğimiz gibi yazılı olarak verilmeleri de imkansız gibidir Bu yüzden mantraların düz bir şekilde okunmaları caizdir El kombineleri isteğe göre, sırayla hepsi birden, her biri beşer, onar dakika sürdürülerek bir tek çalışmada ya da her çalışmada bir teki ele alınarak yapılabilirler

Bu çalışmanın yukarıdaki Basit çalışmada anlatıldığı şekilde bir mumla yapılması yani iki çalışmanın birbirine kombine edilmesi de mümkündür



Iaido öğrencileri için bir hatırlatma

Herne kadar anlatılan yöntemler genel uygulamalar olsalar da burada Iaido öğrencileri için bazı hatırlatmalar yapılabilir Iaido öğrencisi olan bir kimse bu gibi çalışmalar yapmak isterse, Hakama'sını giyerek tıpkı Seiza'da başlayan (İki diz üzerine oturarak) bir kata'nın başındaki gibi oturması, kılıcını kuşanmış veya Boken'ini uygun şekilde yani kata başındaki gibi eline veya yanına almış olması ya da Torei'deki (Torei: Iaido çalışmalarının başında ve sonunda yapılan kılıca selam töreni İki diz üzerine oturulur Kılıç zemine, yaklaşık olarak kırk santim kadar ileriye, omuzlara paralel olarak bırakılır ve törensel bir şekilde selamlanır) gibi önüne koynuş olması ve çalışmaları bu şekilde sürdürmesi hem daha motive edici olabilir hem de Iaido çalışmalarıyla elde etmiş olduğu zihinsel ciddiyeti ve dispilinini uyandırabilir ve bu yüzden de yaptığı zihinsel çalışmadan daha çok randıman alabilir Ayrıca yukada bahsedildiği gibi çalıştığı enstrumanı da bilerek veya farkında olmadan manyetize edebilir



Üçüncü Çalışma şekli

Bu son çalışma sistemimiz yukardaki "Manyetizasyonun pratik kullanımları" isimli bölümde anlatılan uygulamalarla daha yakın ilişkilidir fakat döğüş sanatları için de uygulanabilir Esas olarak Batı ülkelerindeki okültistlerce uygulanmış ve uygulanan bir sistemdir

Manyetik enerji bedenin her noktasından deşarj olabilir fakat en güçlü fışkırdığı yer gözlerdir Daha doğrusu manyetik enerjinin fışkırdığı nokta iki kaşın arasındaki şakradır fakat bu enerji bakışlarla yönlendirilir Bakış ve etkili gözler manyetik enerjinin kullanılması için en verimli araçlardır Buyüzden de manyetik enerjinin güçlenmesi gözlerin etkili bir bakışa sahip olması ile mümkün olabilir

Manyetik enerjinin kullanılabilir olması için gereken fiziksel idmanladan daha önemli olan şey kişinin buna inanması, başaracağından şüphe duymaması ve çalışmalarından hiç kimseye bahsetmemesidir Bir kimse böyle bir enerji sağlamak için çalışmalar yaptığını anlattığı zaman çevresinden gelen inanmazlık ve istemezlik dalgaları onun manyatizmasını bozar ve başarıya ulaşmasını engeller İnsan esas olarak kıskanç bir varlık olduğu için kişinin en yakınları bile onun böyle bir güce sahip olmasından hoşlanmazlar Bu da kişinin çevresinde ağır bir negatif manyetik alan yaratır Ayrıca bir kimsenin bu gibi çalışmalar yaptığı bilindiği takdirde çevresindeki insanlar, böyle şeylere inanmasalar bile bilinçaltı olarak, ona karşı bir kalkan açacaklardır Dolayısı ile manyetik enerjiyi geliştirmenin ilk şartı kesin bir gizlilik, ikinci şartı ise, er veya geç başarılı olunacağına kesin bir inançtır

Gözlerden fışkıran manyetik enerjinin kesintiye uğramadan hedefine gitmesi ve onu adeta bir laser ışını gibi kesmesi, delmesi gerekir Bunu sağlamanın en emin yolu ise, gözlerin mümkün olduğu kadar az kırpılmasıdır Her göz kırpışı manyetik akımı bölen bir gecikmedir Gözleri uzun zaman kırpmadan tutmaya ve etkili bakışlara sahip olmaya yarayan en önemli idman sabit bir noktaya bakmaktır

Rahat bir şekilde oturulur Karşıda bir duvar olması ve duvarda da dikkat çekecek bir şeyin bulunmaması tercih edilir Bir kibrit çöpü baş ve işaret parmakları arasına, yanıcı ucu yukarda olacak şekilde, dibinden tutulur Kol uzanabildiği kadar ileriye uzatılır Kibrit çöpü zemine doksan derece dik ve gözlerden çok az daha yüksekte bir durumdadır Bu durumda bütün dikkat kibrit çöpünün ucuna toplanır ve gözler kırpılmadan bakılabildiği kadar bakılır Bir süre sonra gözler sulanır, dayanamaz ve kırpılır Bu olunca gözler bir iki kırpılarak dinlendirilir ve tekrar başlanır Uzun çalışmalardan sonra gözler yanmaya başlarsa soğuk suyla yıkanırlar ve ister çalışmaya devam edilir, ister bırakılır Zamanla gözlerin açık tutulabilme süresi uzar Bu süre on, onbeş dakikaya kadar çıkartıldığı zaman manyetik enerji kullanılabilir hale gelmiş demektir Tabii ki, bu açıklık süresi, hiç bir gayret sarfetmeden ve zorlamadan, zihin ona takılmadan, tabii olarak tutulabilme süresi olmalıdır Bu çalışmalarda kibrit çöpü yerine duvardaki bir desene bakmak da mümkündür

Manyetik enerjiyi güçlendiren ve zayıflatan yiyeceklerde vardır Her tür konserve gıda, kuru bakliyat, sucuk, pastırma, alkollü içkiler ve özellikle de mayalı içkiler, pasta ve çukulata, işkembe çorbası ve sair sakatat, sığır eti manyetik enerjinin süratle deşarj olarak zayıflamasına sebep olurlar

Buna karşılık beyaz etler, tavuk, balık, taze sebzeler, kuruyemiş türü şeyler av etleri manyetik enerjiyi güçlendirir İçki konusunda bazı istisnalar vardır Normal bir içki içme alışkanlığının manyetik enerjiyi ziyan etmesine karşılık bir uygulama ya da yukarda anlatılan türde hazırlık idmanı yapmadan önce az miktarda içki almak manyetik enerjinin deşarjına sebep olması açısından iyi olabilir çünkü o zamanlar enerjinin zaten deşarj olması istenilen zamanlardır

Tabii yukardaki içki bahsi, manyetik enerjiyi günlük hayatında kullanmak isteyen kimseler içindir



Meditasyon

Son olarak da bir, iki satırla meditasyondan bahsetmemiz gerekir İlk sayfalarda, Meditasyon'un ve zihni durdurmak denilen olgunun kitaplarda tam olarak tarif edilmediğinden ve bilinmediğinden bahsetmiştik Burası, meditasyonun doğru şeklini tarif etme yeri olmadığı için bu konuya girmiyoruz Ayrıca zaten değişik meditasyon şekilleri vardır ve meditasyon yapmak isteyen birisi düzgün bir yöntemi bulabilir Meditasyon konusunda söylenebilecek şey, Zanshin için bilinen ya da bilindiği zannedilen herhangi bir tür meditasyonun çok iyi sonuç vereceği ve yukarda anlatılan çalışmaların en önemli tamamlayıcısı olduğudur

Alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.