Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Sanat Tarihi / Arkeoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arkeolojinin, bilimi, halk, ilişkisi

Arkeolojinin Halk Bilimi Ile İlişkisi

Eski 08-12-2009   #1
[KAPLAN]
Varsayılan

Arkeolojinin Halk Bilimi Ile İlişkisi



Kültürler doğar, gelişir ve kaybolur Bazısı yiter gider bazısı ise kalır ama varolan kültürler hep bir gelişim içerisindedir Toplum içindeki siyasi, kültürel, bilimsel olaylar, değişimler, gelişmeler ve evrimler üstüste binerek kültürü oluşturur Bir kültürün o anki durumunu anlamak için onun geçmişini de bilmek gerekir

Halkbilimi bilindiği üzere bir ülke ya da belirli bir bölge halkına ilişkin maddi ve manevi alandaki kültürel ürünleri konu edinen, bunları kendine özgü yöntemleriyle derleyen, sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan ve son aşamada da bir birleşime vardırmayı amaçlayan bir bilimdir Dolayısıyla halkbilimi bir toplumu her yönden inceler Neredeyse tüm bilimlerdeki gelişmelerin sonuçları halkbiliminde toplanır ve halkbilimi bunları kendine göre sentezler Sonuçta sadece o toplumun veya bölgenin bugünü ile değil geçmişi ile de ilgilenir Dolayısıyla iilgilendiği noktalardan biri de hiç kuşkusuz o toplumun veya bölgenin tarihidir Arkeoloji işte bu noktada devreye girer Daha önce belirtildiği gibi (bkz Bölüm 1:Arkeolojinin Tanımı) gerek yazılı gerekse de yazısız tarihin incelenmesinde halkbilimine yardımcı olur

Bir ulusun, bir halkın , bir yörenin ya da bir etnik grubun yaşamıyla ilgili çeşitli yanlarını, adetlerini, geleneklerini, göreneklerini, inanmalarını, becerilerini vb yazıya geçirmiş kimselerin yazma ya da basılı yapıtları, yazıya dökülmüş anıları, gezi notları, gözlemleri izlenimleri yazılı kaynakları oluşturur Yakın tarihlerin yazılı kaynakları hiç şüphesiz çoğunlukla tarih bilimi sayesinde kolaylıkla ulaşılabilecek kaynaklar haline gelmişlerdir Ama örneğin çok daha eski tarihlerdeki toplum yaşamıyla şimdikini kaşılaştırmak istersek Bu noktada arkeoloji yardımcı olacaktır

Şu an hala dünyanın değişik yerlerinde Cilalı Taş Çağı'nı yaşamakta olan toplumların var olduğunu biliyoruz Peki bu toplumları çok daha eski çağlarda Cilalı Taş Çağı yaşayamış ve şu an modern bir toplum statüsüne erişmiş toplumlarkla karşılaşmak istersek Bu noktada yine arkeoloji bize yardımcı olacaktır

Örneğin Konya yakınındaki Çatalhöyük yerleşmesinde Neolitik devire (MÖ8000 - MÖ 4500) ait bulunan duvar resimlerinde ölen aile bireylerinin yine aile bireyleri tarafından, cesedin kafasının kesilip, kanının bi kuyuya akıtlıp, vücudun derisinin yüzülüp daha sonra akbabalara yedirildiği ortaya çıkarılmıştır Yapılan kazılarda o devire ait konutlarda bulunan seki denilen oturma sıralarının altında gömülü kafataskarı ve insan keimlerine rastlanmıştır Burdan anlıyoruz ki cesetler tanrı olarak saydıkları akbabalar tarafından etten arındırılıp sadece kemik haline getiriliyor ve bu kemikler evin altına gömülüyordu Böylece hem tanrıya bir sunu yapılmış olunuyor hem de cesedin çürüyüp kokması önleniyordu Bu uygulamanın hala Budapeşte'nin bazı bölgelerinde uygulandığını görüyoruz Bu iki toplumun ilişkisini ve belki de tek toplumun evrimini açıklamakta önemli bir gelişmedir Belki iki toplum geçmiş zamanda kültür alışverişinde bulunmuşlardı belki de Anadolu'dan Macaristan'a doğru bir göç olmuştu Sonuçta ikisi de halkbiliminin ilgi alanına girer

Bir başka örneğe bakarsak İlk zamanlar yani neolitik devir ve öncesinde insanlar tanrı olarak doğa kuvvetlerine taparlardı Ateş, su, ağaç vb Bunlara kurbanlar verir ve kendi yöntemleriyle bu tanrı dedikleri kuvvetleri hoşnut tutmak için çaba sarfederlerdi Bunlar karşılığında da onlardan bazı şeyler umarlardı Örneğin yine Çatalhöyük ve yine neolitik devirde içinde boğa başlarının bulunduğu ve boğaların resmedildiği bir çok konut bulunmuştur Bu diğer doğa kuvvetleri gibi boğanın da kutsal olduğunu gösteriyor Daha sonraları tanrı anlayışı değişti ve bir çok toplumda çok tanrılı dinler oluşmaya başladı Bu dinlerde bir tanrılar alemi (pantheon) vardı ve daha somut halde düşünülüyordu bu tanrılar Bunların başında hiç şüphesiz Mısır ve Yunan pantheonları gelmektedir Bunun dışında Babil, sümer, hitit pantheonlarını sayabiliriz (Yalnız şunu belirtmek gerekmektedir ki her toplum aynı zaman diliminde bu çok tanrılı dine geçmemiştir ve hatta bazıları hiç geçmemiştir ancak genel görünüm yani önemli uygarlıkların bu devri yaşadığı görünümündedir) Bu tanrılara da kurbanlar verilmekte, insanlar onlardan birşeyler dilemekte, hastalıkları, kıtlıkları tanrılar insanlara kızdığı için çıkardıklarına inanmaktaydı insanlar Bu tanrıların varlığını antik kaynaklardan, onlar adına yapılan tapınaklardan ve hatta basit çanak çömleklerden öğrenmekteyiz Daha sonra ise tek tanrılı dönem geldi Bunlardan ilki musevilik, ikincisi hristiyanlık ve üçüncü ve sonuncusu ise müslümanlıktı Bu dinlerde ise tek bir tanrı var ancak yine de çok şeyin değiştiğini genel bakış açısıyla söylenemez Diğer ikisinde olmasa bile Müslümanlıkta hala kurban verildiğini görmekteyiz(Şu an sadece Tevrat'ın gerçekliğini kanıtlamak için -genel olarak pek kabul görmese de- bir arkeoloji kolu vardır) Genel olarak baktığımızda bilinen tarihin başlangıcından beri bir güce inanma ve ona kurban verme olgusunu görüyoruz Toplumlar ne kadar değişip, gelişse de bazı şeylerin değişmediğini göstermekte basit ama sağlam bir örnektir kanımca Ayrıca bu ilahiyat arkeoloji ve halk bilimi ilişkisini de ortaya koymaktadır

Din konusuna değinmişken, arkeoloji için (özellikle klasik arkeoloji) tapınaklar ve anıtlar en önemli kaynaklardan biridir Çünkü tapınaklar o dönemin dinsel inanışları hakkında bilgi vermekle kalmaz o dönem mimari tarzı (kullanılan taş cinsi, taşların nasıl işlendiği vb) ve ulaşılan teknoloji hakkında da önemli bilgiler verir Bu konudaki kuşkusuz en güzel örnekler görkemli Eski Yunan tapınakları (Örneğin Efes Artemis tapınağı: 110m*55m boyunda olup mermerden yapılmıştır) ve hala nasıl yapıldığı tam olarak bilinemeyen Mısır Piramitleri'dir

Arkeoloji daha önce belirtildiği gibi sadece bu tip olayları değil en sıradan şeyleri bile ilgiyle ele alır Örneğin geçmiş toplumların yemek yeme alışkanlığı, giyimleri, süslenmeleri konutlarını nasıl düzenledikleri gibi Arkeoloji gerek yazılı kaynağın olduğu devirlerde gerekse yazılı kaynağın olmadığı devirlerde de bunu inceler Örneğin yapılan kazılarda ele geçen başlıca gereçler arasında kap-kaçak, seramikler, kumaş parçaları, süs eşyalarını (küpe, toka gib) sayabiliriz Bunlar o dönem insanın günlük yaşamını anlatan en belirleyici örneklerdir zaten


Bunun dışında mezarlar ve nekropolleri de arkeoloji ve halkbiliminin ortak konuları arasında değerlendirebiliriz Halen dünyanın çeşitli yerlerinde görülen mezar hediyeleri arkeolojinin çok önem verdiği konular arasına girmektedir veya dünyanın bazı yerlerinde görülen kremasyon dediğimiz ölü yakma ayinleri Bunlar da halklar ve bölgelerin arasındaki ilişkileri belgeleyebileceği gibi toplumların gelilşimini de anlamak için kaynak olarak gösterilebilir

Ayrıca daha önce bolca değinildiği gibi arkeoloji toplumlar ve bölgeler arasındaki ilişkilerde karanlıkta kalmış yönleri açığa çıkarmaktadır Örneğin Yunanistan'a ait Girit adasındaki Knassos sarayında bulunan seramikler arasında Mısır özelliklerini açıkça taşıyan seramiklere rastlanmaktadır Bu Doğu ve Batı Akdeniz arasındaki ticari ilişkiyi ortaya koymaktadır Bunun yanında yine Knassos sarayında bulunan üzerinde bir Mısır Firavununa ait bir mühür bulunan ritüel bir seramik de bulunmuştur Bu iki toplum arasındaki dinsel ilişkiyi belgeler ve devletsel olarak da birbirlerini tanıdıklarını gösterebilir

Sonuçta halkbilmi ve arkeoloji ne kadar ayrı gözükselerde halkbilimi bir toplumun, bir bölgenin geçmişini anlamak için ilk önce tarih bilimini daha sonra arkeolojiye başvuracaktır Bunun yanında arkeolojinin de o dönemin toplumsal yönlerini tam olarak anlaması ve ona göre hareket etmesi gerektiğinden halkbiliminden yararlandığı noktalar vardır

YORUM VE ARKEOLOJİ'NİN HALK BİLİMİNE KATKISI

Halkbilimi bilindiği ve daha önce bir çok kez tekrarlandığı üzere diğer bilimlerin sonuçlarına kendinde toplayarak sentezleyen önemli bir bilim dalı Arkeoloji ise tarih biliminin ulaşamadığı noktaları açığa çıkaran bir bilim dalı Bu tanımlara bakacak olursak yine daha önce belirtildiği gibi arkeoloji kanımca halkbilimi için oldukça gereklidir Çünkü başka, belki biraz eksik bir tanımla halk bilimi insan yaşamını nerde olursa ve kim olursa olsun ele alır Ve insan yaşamı da elbette sadece günümüzle sınırlı değildir Şu an yaşadığımız toplum / toplumlar bir çok evre geçirmiş , bir çok değişimden sonra şimdiki haline ulaşmıştır Dolayısıyla halkbilimi insanın geçmiş zamanlardaki yaşamı ile de ilgilenmektedir Ve insanın geçmişteki yaşamı elbetteki sadece yazılı belgerden öğrendiklerimizle sınırlı değildir Çok daha öncesi ve belki de çok daha önemli bir geçmiş yatmaktadır yazılı belgelerin ilk ortaya çıktığı devirlertden öncesinde İşte arkeoloji bu karanlıkta kalmış diyebileceğimiz devirleri araştırarak halk bilimine değeri göz ardı edilmez bir katkı yapmaktadır

Ayrıca arkeoloji bir çok bilimle halkbilimi arasında köprü görevi görmektedir Örneğin bir önceki bölümde belirtildiği gibi ilahiyat veya mimari vb

Bir önceki bölümde belirtilen örnekleri genel olarak toparlamak gerekirse arkeoloji toplumların geçmişteki günlük yaşayışlarını, devlet ve din işlerini, birbileri ile olan ilişkilerini, birbirleri ile yaptıkları ticaretleri, o günlerden günümüze kalan adetleri incelemekte ve sonuçlar çıkarmaktadır

Ayrıca şunu da belirtmek isterim, özellikle bir üst bölümde belirtilen arkeoloji ve halkbiliminin ilişkisindeki ortak noktalar gibi, bu iki bilimin ilişkisini sağlayan bir çok küçük ama önemli bağlayıcı yön olduğuna inanmaktayım

Her alanda olduğu gibi incelenen konuların sağlam temellere oturtulması gerekmektedir Arkeoloji halkbilimi için bunu sağlamada yukarda sayılan sonuçlardan dolayı önemli bir etmendir Halkbilimi de bu yukarda sayılan sonuçlardan yararlanarak günümüzdeki toplumun temelllerinin nereye dayandığını özümsemekte ve bölgeleri, halkları, toplumları bu bilgiler ışığında incelemektedir

Kaynakça:

Sedat Veyis: Türk Halkbilimi, İş Bankası Kültür Yayınları, 1 Baskı Ankara 1977

Akurgal, Ekrem: Anadolu Uygarlıkları, Net turistik Yayınlar, 6Baskı, 1998

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.