Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Sanat Tarihi / Arkeoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
karagöz, oyununun, tarihi

Karagöz Oyununun Tarihi..

Eski 06-06-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Karagöz Oyununun Tarihi..



Karagöz, bir «gölge oyunu» dur Bu oyun, deriden kesilmiş birtakım şekillerin (insan, hayvan, bitki, eşya vb), arkadan ışık verilerek beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır






Doğu ülkelerine özgü bir sanat olduğu anlaşılan «gölge oyunu»nun ilkin Çin'den çıktığı söylentisi vardır Bu Çin söylentisine göre, imparator Wu (hük mö 140-87), çok sevdiği karısının ölümü üzerine derin bir üzüntüye kapılır; Şav-Wöng adlı bir Çinli, imparatorun üzüntüsünü hafifletmek için, ölen kadının hayalini bir perde arkasından gösterebileceğini söyler; sarayın bir odasına gerdirdiği beyaz bir perdenin arkasından geçirdiği bir kadının perde üzerine düşen gölgesini, ölen kadının hayali diye sunar (mö 121) Ms XI yüzyılda yazılmış bir Çin ansiklopedisinde bu olaydan söz edilmekte ve ansiklopedinin yazıldığı çağda gölge oyununun deriden yapılmış şekillerle pazar yerlerinde oynatıldığı belirtilmekte



imişı Batıda bu oyuna «Çin gölgeleri» adı verilmektedir Bir başka söylentiye göre, gölge oyunu Hint'ten çıkmış, IV, V yüzyıllarda Cava'ya geçmiştir; Cava'da Wayang adı verilen ve gerek şekilleri, gerek konuları bugüne değin korunan bu oyunlarda Hint efsanelerinin etkisi açıkça görülmekte imiş Yapılan incelemelerden öğrendiğimize göre, Cava edebiyatında, evren, bir Wayang sahnesine, insanlar ve doğa da Wayang tasvirlerine benzetilmiştir2



İslâm dünyasında, bu oyuna hayâl-el-zıll (hayâl-i zil) [= gölge hayali], zıll-el-hayâl (zill-i hayâl) [ = hayal gölgesi], hayâl-el-sitâre [= perde hayali] vb adları verilmiştir XI yüzyıldan bu yana, İbni Hazm (994-1064?), İmam Gazzalî (1058-1111), Muhiddin-i Arabi (1165-1240), İbnülfâriz (1182-1235) vb gibi kelâmcı ve tasavvufçuların eserlerinde hayal sahnesi evrene, insanlar ve bütün varlıklar, perdedeki geçici hayallere benzetilmiş; oyundaki hayaller nasıl perde arkasındaki bir sanatçı tarafından oynatılıyorsa, evrendeki varlıkları da görünmeyen bir yaratıcının hareket ettirdiği anlatılmıştır İslâm felsefesinin temel ilkelerinden biri olan bu dünya görüşünün kaynağı, Eflâtun'un ünlü «mağara» benzetmesine dayanmaktadır Karagöz perdesinin bir «ibret perdesi» olduğu inancı, bu oyunun Türkiye'de gerçekçi ve toplumsal bir nitelik kazandığı devirlerde dahi sürüp gitmiş; oyun başlarken okunan «perde gazeli»,


tasavvuftan gelme mistik havayı korumuştur XII yüzyılın ikinci yarısında Selâhaddin-i Eyyubî (hük 1175-1193) nin sarayında hayal oynatıldığı Guzûlî (? - 1412) nin M e-tâli-el-Büdûr fi Menâzü-el-Sürûr adlı eserinden öğre-niliyors Muhiddin-i Arabî Fütûhât-el-Mekkiyye (yazılışı: 1203) adlı eserinde tasavvuf inançlarını anlatırken, hayâl-el-sitâre diye andığı gölge oyununu örnek diye ele alır ve: «İlkin perdeye Vassâf [= anlatıcı] denen kişi çıkar, Tanrının ululuğunu saygı ile anar; sonra, kendisinin ardından perdeye gelen türlü türlü suretlerle konuşur»4 der ki; bu sözlerden, hayal oyununun o tarihlerde nasıl oynatıldığı aşağıyukarı anlaşılmaktadır Musullu yazar İbni Danyal (? - 1310), Mısır'da Memlûk hükümdarı Baybars (hük 1260-1277) devrinde yazdığı Tayf-el-Hayâl adlı oyun kitabının önsözünde, hayâl-el-zıll denen gölge oyununun o tarihlerde Mısır'da pek çok oynandığını, aynı şeylerin tekrarlanmasının seyirciye bıkkınlık verdiğini, yeni şeyler arayan usta bir hayal oyuncusunun isteği üzerine bu kitabı yazdığını, eserinin eski oyunlara üstün olduğunu bildirmiştir



Gölge oyununun Türk toplumunda ne zaman kullanılmağa başlandığı kesin olarak belli değildir Bu konuda ilkin Georg Jacob tarafından Ueriye sürülen bir görüşe göre, gölge oyunu Çinli'lerden Moğol'lara, Moğol'lardan Türk'lere geçmiştir; Orta-Asya Türk'leri arasında kullanılan kaburcak, kavurcak, kağurcuk terimleri «gölge oyunu» anlamına gelmektedir, fi Daha sonraki incelemelerde de, Türkistan'da kullanılan koğurcak, kavurcak, kaburcak, kolkurçak, çadır-hayal, hayme-şebbâzi sözcüklerinin «gölge oyunu» anlamım taşıdığı —çeşitli kaynaklara dayanılarak— açıklanmış, «Anadolu Türkleri arasında yayılan hayal oyununun, Türk akınlarının istikametini takip ederek şarktan garba geldiği» varsayımı ileriye sürül-müştür7 Son yıllarda yapılan incelemelerden öğrendiğimize göre hayal sözcüğünün «gölge oyunu» anlamına alınması, söz konusu varsayımın bir yanılgı üzerine kurulduğunu ortaya çıkarmıştır Şöyle ki: eski metinlerdeki hayal sözcüğü «mücessem şekil» anlamına gelmekte, ve genel olarak hem «kukla oyunu», hem de «gölge oyunu» kavramlarını içine almakta; gölge oyunları içinse, ayrıca, zill-i hayâl [= hayalin gölgesi] ya da hayâl-i zil terimi kullanılmaktadır Hayal sözcüğünün «gölge oyunu» anlamına kullanılması çok sonradır Türkistan'daki çadkr-hayal, İran'daki hayme-şebbâzî oyunlarının bir «gölge oyunu» değil, «ipli kukla oyunu» olduğu bu


incelemelerle ortaya konmuştur Bu konuda sözü edilen kurçak, koğurçak, kavurçak, kaburcak vb sözcükleri «bebek, kukla» anlamlarına gelmektedir9 Kolkurçak (kol-kurçak) da «el kuklası» demektir Metin And, Leningrad Etnografya Müzesi'nde korunmakta olan kol-kurçak ve ça-dır-hayal'in türlü örneklerini 1962 Martında Rusya'ya yaptığı gezide incelemiş, bunların «el kuklası» ve «ipli kukla» olduklarını görmüştür1') Kukla oyunları da perde


arkasında gizlenen bir sanatçı tarafından oynatıldığı için, kanıt diye ileri sürülen yazılardaki «perde» sözcüğü de, anlatılan oyunun gölge oyunu olduğuna kesin işaret sayılamaz Sözgelimi, tarihçi Cüveynî (? - 1283) nin eserinde," Çin'den gelen sanatçıların Moğol imparatoru Oktay (hük 1227-1241) in önünde oynattıkları oyun anlatılırken, «kendi memleketlerinin acaip oyunlarını perdeden dışarı getirdiler» denmektedir ki, «perdeden dışarı getirmek» sözü, bunun bir kukla oyunu olduğunu düşündürmektedir; 12 Pars şairi Attar'm Üştür-nâme adlı eserinde raslanan bir parçada13 «Usta bir perde oyuncusu vardı, bilgin bir kişiydi, aslı da Türk'tü; nakkaşlıkta benzeri yoktu, her nereye gitse orada iş bulurdu; şaşılası renklerle süslü suretler yapar, daima kendikendine oynatır dururdu; yaptığı her suret zamanla bozulur, o da bir başkasını ortaya çıkarırdı; bütün suretler rengârenk nakışlı idi, her birini başka bir tarzda yapardı; oyun için yedi perde kurmuştu, hepsi rengârenk, nakışlı, boyalı idi» denmektedir; oyuncunun beyaz bir perde değil de, «renkli ve nakışlı yedi perde kurmuş» olması, söz konusu oyunun da kukla oyunu olması gerektiğini akla getirmektedir



Gölge oyununun Anadolu'ya ne zaman girdiği konusunda çeşitli söylentiler vardır:

Evliya Çelebi (1611-1682) ye göre, Karagöz ile Hacivat, Anadolu Selçukluları zamanında yaşamış, bunların birbirleriyle tartışma ve çatışmaları «hayâl-i zıll»e konup oynatılmıştır Evliya Çelebi, Hacivat ile Karagöz üzerine şunları söyler:



Hacı Ayvad —ki Bursa'h Hacı İvaz'dır— Selçukîler zamanında Yorkça Halil ismiyle müsemmâ peyk-i Resûlullah idi ki yetmiş yedi sene müddet Mekke'den Bursa'ya gidüb gelirdi Efeli-oğullan namıyle ecdad-lart şöhret bulmuşdu () Bu Efeli-oğlu, Mekke'den Bursa'ya gelirken beyn-el-Haremeyn eşkıyâ-yi Urban Efeli-oğlu Yorkça Halil Hacı Ayvad'ı şehîd idüb Bedr-i Huneyn'de defn eylediler () Karagöz ise, İstanbul tekfuru «Kostantbmin sâîsi idi Edirne kurbündeki Kırkkilise'den bir mlr-i sâhib-kemâl, ayyâr-i cihan Kıbtî idi Adına «Sofyozlu Karagöz Bâli Çelebi» derlerdi Tekfur Kostanti yılda bir kere Alâeddin-i Sel-çukî'ye gönderdikde Hacivat ile Karagöz'ün biribir-leriyle mübâhase ve mücâdelelerini o zamanın peh-levanları hayâl-i zılla koyub oynatırlar idiM



Anadolu Selçuklu tarihinde üç tane Alaeddin vardır: I Alaeddin Keykubat (hük 1192-1237), II Alaeddin Keykuhat (hük 1239-1254), III Alaeddin Keykubat (hük 1277-1302) Söz konusu «Alâeddin-i Selçuk!» nin hangi Alaeddin olduğu anlaşılmıyor



Halk ve karagözcüler arasındaki bir söylentiye göre ise, Sultan Orhan (hük 1324-1362) devrinde Bur-sa'da bir cami yapımında Karagöz demirci, Hacivat da duvarcı olarak çalışıyormuş; ikisi arasında her gün sürüp giden nükteli konuşmaları dinlemek isteyen işçiler, işlerini güçlerini bırakıp onların çevresinde toplanır, bu yüzden de yapım işi ilerlemezmiş Bunu öğrenen Sultan Orhan, Karagöz'le Hacivat'ı öl-dürtmüşse de, bir süre sonra iç-acısı çekmeğe başlamış; padişahın acısını dindirmek isteyen Şeyh Küşte-rî, bir perde kurdurmuş, Hacivat'la Karagöz'ün deriden yapılmış tasvirlerini (ya da, kendisinin sarı çedik pabuçlarını) perde arkasında oynatıp onların şakalarını tekrarlıyarak padişahı avutmuş15 (Çin söylentisinde, ölen karısına acınan imparator Wu'yu avutmak için perde arkasından bir kadın geçirme olayı ile bu Türk söylentisi arasındaki benzerlik, ayrıca dikkate değer)



Bu ikinci söylentiye göre, Karagöz ile Hacivat, XIV yüzyılda yaşamış kişilerdir; hayâl-i zil [= karagöz] oyunu ilkin Bursa'da çıkmıştır; bu oyunun kurucusu Şeyh Küşterî'dir (Kaynaklarda verilen bilgiye göre,111 Şeyh Muhammed Küşterî, İran'da Hozis-tan'm merkezi olan «Şuster», ya da «Küşter» —Arap'ların söyleyişine göre «Tüster»— kasabasından Bur-sa'ya gelmiş, orada ölmüştür Bursa'da, Şeyh Küşte-rî'nin olduğu söylenen bir mezar da vardır Geleneğe göre, karagöz oyununun kurucusu ve karagözcülerin «pîr»i sayılan Şeyh Küşterî'nin adı, perde gazellerinde sık sık geçer İbni İsa Akhisarî (? —


1559/1560) nin yazdığı bir «perde gazeli»nde de gölge oyununu Şeyh Küşterî'nin kurduğu ve bu oyunun tasavvufî bir anlam tanıdığı anlatılmıştır ki, bu gazel, hem eldeki en eski perde gazeli, hem de Şeyh Küşterî hakkındaki söylentilerin en eski belgesidir" Karagöz oyunlarında, olayların geçtiği perdeye «Küşterî meydanı» denir) Söz konusu söylenti, karagöz oyununun Anadolu'da XIV yüzyılda meydana geldiğini anlatmakta ise de, şair Mesut bin Ahmet [ = Hoca Mesut] in aynı yüzyıl ortalarında yazdığı (1350) ünlü Süheyl ü Nevbahâr adlı mesnevisinde şöyle bir beyte ras-lanmaktadır:

Kişi kim hayal-bâz oyunun bilür Çadır tutuban gice oynar olur «Hayal-bâz oyununun çadır kurularak geceleri oynatıldığı» m anlatan bu beyitteki «hayal-bâz oyunu» eğer «çadır-hayal» yani kukla oyunu değil de «zıll-i hayal» yani gölge oyunu anlamına geliyorsa, o zaman, karagöz oyununun XIV yüzyıl ortalarında Anadolu'da herkesçe bilindiği, bu bakımdan, Anadolu'da daha eski bir geçmişi olması gerektiği; — Evliya Çelebi'nin sözlerini de gözönünde bulundurarak — Selçuklular devrine çıkmanın uygun olacağı düşünülebilir



Karagöz oyununun XV yüzyılda Türkiye'de nasıl bir gelişme gösterdiğini anlatan belgeler elimizde yoksa da, Hamdullah Hamdi (1449-1503) nin Yusuf ü Züleyha mesnevisinde «iûTj-i hayal» e [ = hayal oyunu'na] «telmih» yoluyla değinen bir beyit vardır1» Bir şeye «telmih» yapılabilmesi için o şeyin çok tanınmış olması gerektiği gözönünde bulundurularak, hayal oyununun XV


yüzyılın ikinci yarısında herkesçe bilinen yaygın bir oyun olduğu düşünülebilir XVI yüzyılda «hayal-i zil» oyununun yaygınlığını ve Türkiye'de eğlence sanatlarının başlıcalarmdan biri olduğunu gösteren epey belge vardır Şeyhülislâm Ebüssuut Efendi (1490-1574) nin, «hayal-i zil oyunu» nu «ibret gözüyle» seyretmenin cezayı gerektirmeyeceği yolundaki bir fetvası, bunların en önemlisidir1» İbni İyâs (1448-1521 den sonra) adlı bir Arap tarihçisinin yazdığına göre,20 I Selim (Yavuz) (hük 1512-1520) Mısır'ı aldığı yıl (1517), Cize'de seyrettiği hayal oyununu beğenmiş, oğlunun eğlenmesi için, Mısır'lı hayalciyi İstanbul'a götürmek istediğini bildirmiş (O yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bir Mısır hayal takımındaki tasvirlerden iki tanesinin Karagöz ve Hacivat'a benzerliği ayrıca dikkate değeni) Bu yüzyılda şehzadelerin sünnet düğünlerinde (1530, 1539, 1582) çeşitli eğlenceler arasında karagöz oynatıldığı da bili-niyor22 Bazı belgelerden öğrenildiğine göre, «hayal-i zılcı Kör Hasan » bu yüzyılın sonlarında en ünlü karagöz sanatçılarındandır23 Yine bu yüzyılda yetişmiş Evliya Çelebi'nin aktardığı bir söylentiye göre, «Yıldırım Bayezid Han asrında 'Kör Hasan' namıyle yâd olunur, bir rind-i cihan ve onusâhib-i Yıldırım Han» (Seyahatname, c I, s 652) olduğu ileriye sürülen bu sanatçının, son yıllarda bulunan iki belgeye göre, Yıldırım Beyazıt (hük 1389-1402) devrinde değil, XVI yüzyılın sonlarıyle XVII yüzyılın bağlarında yaşadığı ve 1616 da sag olduğu anlaşılıyor (A K Tecer, ad gec makale)



kimi edebiyat sanatçıları (Hayalî, Baki, Lâmiî vb) bir benzetme öğesi olarak hayal oyununa değinmişlerdir XVII yüzyılda belgeler daha da çoğalmakta, oyunun yapısı, bellibaşlı kişileri, birkaç konusu ve ünlü karagöz oynatıcılarından bazıları üzerinde bilgi edinilmektedir Evliya Çelebi, Naima, Abdi vb gibi yerli yazarların eserlerinden, ve o çağda İstanbul'da bulunmuş Avrupalıların anı ve gezi kitaplarından öğrenildiğine göre,24 Ramazan ayında kahvehanelerde, başka zamanlarda da evlenme, doğum, sünnet düğünü vb dolayısıyle saray, konak ve evlerde yapılan şenliklerde oynatılan bu oyunlar, Osmanlı toplumunun bellibaşlı eğlencelerinden biri sayılmaktadır Evliya


Çelebi'nin Seyahatname'shıden anlaşıldığına göre, yalnız İstanbul'da değil, Türkiye'nin başka şehirlerinde de (sözgelimi Erzurum'da) kahvehanelerde karagöz oynatılmaktadır Gene Evliya Çelebi'nin bildirdiğine göre, bu yüzyılda İstanbul'da Kör Hasan-zade Mehmet Çelebi ile Şengül Çelebi, Erzurum'da Kandillioğlu, o çağın ünlü karagözcüleridir XVIII yüzyılda da, Seyyid Vehbi (? - 1736), Haşmet (?-1768), Kani (1712-1791), Sürurî (?-1814) gibi şairlerin eserlerine (Sûrnâme, Velâdetnâme, Hezeliy-yât, ebced'le söylenen tarih), ve yabancı yazarların verdikleri bilgilere göre,25 sultanların doğumu, evlenmesi, şehzadelerin sünnet olması dolayısıyle yapılan genel şenliklerde, ayrıca, kahvehanelerde ve hali vakti yerinde olanların evlerinde oynatılan karagöz, İstanbul'un yine en önemli eğlencelerinden biridir Söz konusu yerli kaynaklara göre, Bekçi Mehmet (?-1777), Sarı Ahmet, Şerbetçi Emin (?-1796/1797),


Kasımpaşalı Hafız (III Selim devri: 1789-1807) bu yüzyılın ikinci yarısmda İstanbul'da yetişen karagözcülerin en ünlüleridir O çağda İstanbul'da olup da eserlerinde karagöze değinen yabancılar, gördükleri oyunların niteliği, kişileri ve konulan üzerine bilgi vermektedirler Karagöz oyununun XIX yüzyılda da yine sarayın ve halk toplantılarının gözde eğlencelerinden biri olduğunu yerli ve yabancı çeşitli kaynakların tanıklığından öğreniyoruz2') Söz konusu yerli


kaynaklara göre, II Mahmut (hük 1808-1839) devrinde şehzadelerin sünnet düğününde (1836) «geceleri on bir mahalde hayal oynatılmıştır; ser-hayalî Sait Efendi, Galatasaray ağalarından hayalî Hamit, hayali berber Sait Efendi (?-1815/1816) bu devrin ünlü karagözcüleridir Abdülaziz (hük 1861-1876) ve II Abdülhamit (hük 1876-1909) devirlerinde Rıza Efendi, Mehmet Efendi, Nazif Bey vb gibi birtakım karagözcüler saraya aldırılmıştır;27 bu dönemde son ustalarını yetiştiren karagöz oyunu, XX yüzyılın ilk çeyreğinde bir süre daha yaşamış, Cumhuriyet devrinde yerini tiyatro ve sinemaya bırakmıştır XIX yüzyılın ikinci yarısında ve XX yüzyılın ilk çeyreğinde yetişen karagöz sanatçılarından bazılarının adları bilinmektedir2^ Söz konusu kaynaklarda adlanyle birlikte bazılarının meslekleri de bildirilen bu sanatçılardan kimisinin tekkelerden (Şeyh Fehmi Efendi, Peder Mustafa Efendi, Müştak Baba), kimisinin medreseden (Kör İmam, Darpha-neli Hafız Efendi, Hafız Mehmet Efendi),


kimisinin Enderun'dan (Enderunlu Hakkı Bey, Enderunlu Tevfik Efendi, Enderunlu Hamit Efendi), kimisinin kâtiplikten (Kâtip Salih, Kâtip Mahmut vb), kimisinin cerrahlık vb gibi mesleklerden (Cerrah Salih Efendi), pek çoğunun esnaflıktan (Yorgancı Abdullah Efendi, Püskülcü Hüsnü Efendi, Kantarcı Hakkı Efendi, Şekerci Derviş Efendi, Aktar Rıza Efendi, Hamamcı Süleyman Efendi, Usturacı Mustafa Efendi, Yemenici Andon Efendi, Çilingir Ohannes Efendi vb) geldiği görülür


Karagöz oyununun kaynağı konusunda kimi Batılı yazarların29 ileriye sürdükleri bir görüş de, kara-göz'ün Bizans aracılığıyle eski Yunan ve Roma mi-mus oyunlarına bağlanmasıdır Bu yazarlara göre, Türk'ler İstanbul'u alınca, Bizans mimus'u dilini, yenenlerin diline uydurmak zorunda kalmıştır, bu bakımdan, karagöz, Bizans mimus'unun ardılıdır; Türk'ler Bizans'lıların başı kel, karnı şişkin mimus'-unu Pişekâr'la Hacivat, eli şakşaklı Maccus'unu da Kavuklu ile Karagöz yapmışlardır; karagöz'ün de, mi-mus'un da temeli taklide dayanmaktadır; bu oyunlar, İstanbul'daki çeşitli ulusları ve bu ulusların tuhaf tuhaf konuşmalarını taklit ederler; ikisinde de meyhaneci, tacir, dilenci, Yahudi, Ermeni, Arap vb tipleri bulunur; her iki oyunda da phallus( yun phallos:


erkeklik uzvu) vardır; her ikisinde de danslar, şarkılar, açık-saçık cinaslar, kaba deyişler, tokat atmalar, itişip kakışmalar ve siyasal taşlamalar vardır; konular arasında da benzerlikler görülür vb (Bu yazarlar, bir sahne oyunu olan mimus'un perdeye nasıl çıktığını açıklamamışlardır) Türk incelemeciler,


karagöz'ün mimus'tan çıktığı görüşüne katılmamaktadırlar30 Bununla birlikte, Metin And, söz konusu yakınlıkları gözönünde bulundurarak, «kanıtların yetersizliği karşısında etkileşme yerine benzeşmelere değinmek daha sakıntılı olur» demiş, bu benzeşmeleri 7 maddede toplamıştır3i ayrıca, karagöz'le mimus arasındaki benzerlikleri inceleyen Alman bilgini Reich'ın eserini


özetledikten sonra da şöyle demiştir: «Reich'ın açtığı bu çalışma alanı bir incelemeci beklemektedir Mimus'u en az Reioh kadar tanıyan bir incelemeci bugün elimizde geniş sayıda bulunan karagöz metinleriyle ya Reich'ın görüşlerini doğrulayacak, ya da onları çürütecektir»32 İranlıların kukla kişisi «Keçel Pehlevan» ile Karagöz arasında, başlarının kel oluşu bakımından benzerlik kuran incelemeciler de vardır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Karagöz Oyununun Tarihi..

Eski 08-10-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Karagöz Oyununun Tarihi..





Karagöz oyunu, geleneksel Türk gölge oyununun en çok bilinenidir Eskiden hayal oyunu da denen Karagöz oyununun başka adları da vardır
Karagöz oyununun kökenine ilişkin araştırmalar bugün de sürmektedir Ama kesin olarak bilinen 16 yüzyılda Mısır'dan Anadolu'ya geçtiği ve 17 yüzyılda da Karagöz oyunu adını aldığıdır Bununla birlikte Karagöz oynatanlar arasında yaygın olan ve birçok Karagöz oyununda da çeşitli yönleriyle sık sık anılan iki ayrı söylenti oyunun kökenini Anadolu olarak açıklar



Bunlardan birincisine göre oyunun iki temel tipi olan Karagöz ile Hacivat gerçek kişilerdir ve Orhan Gazi döneminde (132661) yaşamışlardır Bursa'daki bir cami yapımında çalışırlarken konuşmalarıyla herkesi o kadar güldürürlermiş ki, bu yüzden caminin yapımı bir türlü bitmezmiş Durumu öğrenen Orhan Gazi de her ikisini öldürtmüş Sonradan bu hareketinden ötürü çok pişmanlık duymuş ve onları tanıyan Şeyh Küşteri adlı kişiden öykülerini dinlemek istemiş Bunun üzerine Şeyh Küşteri de deriden birer tasvirlerini yaparak konuşmalarını hareketleriyle bir perde arkasından yansıtmış Sonraları yeni konuşmalar, yeni tipler eklenerek yaygınlık kazanan bu oyun en güldürücü tip olan Karagöz'ün adıyla anılır olmuş

İkinci söylenti Karagöz oyununun ortaya çıkışını daha eskiye götürür Buna göre Karagöz ile Hacivat Anadolu Selçukluları döneminde (10751318) yaşamışlardır Karagöz İstanbul tekfurunun Çingene asıllı seyisidir ve adı Sofyozlu Karagöz Bali Çelebi'dir Hacivat ise Bursalı'dır ve Anadolu Selçuklu sultanının habercisidir; adı da Hacı İvaz'dır Bunlar her yıl birkaç kez görevli olarak gelip giderken yolda karşılaşırlar, konuşmalarıyla etraftaki

leri güldürürlermiş Hacı İvaz bir Mekke yolculuğu sırasında öldürülünce bu söyleşilerden yoksun kalan dostları onun anısını yaşatmak için bir tasvir yapıp perdede canlandırmışlar ve böylece Karagöz oyunu doğmuş Bu söylentilerden birincisi çok daha yaygındır Bursa'da Karagöz'ün mezarı olarak bilinen yere sonraları bir KaragözHacivat anıtı yapılmıştır

Karagöz oyunu ortalama 1x1,20 metre boyutlarında beyaz bir perde arkasından oynatılır Yarı saydamlaştınhp boyanmış 3540 cm boyutundaki tasvirler oynatıcının elindeki sopalara takılıp perdeye değdirilerek konuşmalara göre hareket ettirilir Tasvirler tiplerin özelliklerine göre kol, bacak, baş, diz gibi eklem yerleri oynak olarak yapılır Perde arkada yakılan bir ışıkla aydınlatılır "Hayali" adı verilen Karagöz oynatıcısının tasvirleri hazırlayan kalabalık sahnelerde göstermelikleri tutan "yardak" denen bir de yardımcısı vardır

Karagöz oyununun asıl tipleri Karagöz ile Hacivat'tır; en çok perdede gözükeni ise Karagöz'dür Öbür tipler genellikle Karagöz'le bazen de Hacivat'la konuşmak için perdeye gelirler ve çoğunlukla konuşmaları bittikten sonra bir daha görünmezler Öbür tipler mesleklerine göre Anadolu ve Rumeli' nin çeşitli bölgelerini, giyimleri ve İstanbul ağzından farklı konuşmalarıyla temsil ederler Rum, Ermeni, Yahudi gibi yerli azınlıklarla Frenk gibi tipler de oyunlarda yer alır Bunların dışında birçok oyunun sonunda ortaya çıkan sarhoş (Tuzsuz Deli Bekir, Bekri Mustafa, Matiz, Efe gibi adlarla) ile Tiryaki, Beberuhi, kekeme, deli, aptal gibi hastalıklı tipler hemen her oyunda vardır Kadın tipler zenne, köçek ve Arap bacıdır Bazı oyunlarda cin, cadı gibi doğaüstü yaratıklar, çeşitli hayvanlar, araba, sandal, gemi gibi binek araçları, ev, bahçe, meyhane, dükkân gibi göstermelik denen tasvirler de bulunur

Halk edebiyatından kaynaklanan Ferhad ile Şirin, Tahir ile Zühre gibi oyunlarda oyunun bu baş kahramanları da perdede gösterilir
Bir Karagöz oyunu mukaddime (giriş), muhavere (karşılıklı konuşma), fasıl ve bitiş olarak anılan dört bölümden oluşur Oyun başlamadan önce perdede gemi, ağaç, çiçek gibi bir göstermelik vardır Oyunun başlayışı nareke denen basit bir üflemeli çalgının eşliğinde bu göstermeliğin kaldırılışıyla belli edilir Ardından perdeye şarkı söyleyerek Hacivat gelir

Şarkının bitiminde sözlü olarak bir perde gazeli okur ve dua eder Sonra Karagöz'ü perdeye getirmek için türlü sözler söyler, şarkılar mırıldanır Bu patırtıya kızan Karagöz, sağ üst köşeden başını uzatarak birkaç kez Hacivat'ı uyarır Sonuç alamayınca aniden Hacivat'ın üstüne atlayarak kavgaya girişir Hacivat'ın kaçmasıyla kavga biter, Karagöz onun ardından ileri geri bazı sözler söyler Bir süre sonra Hacivat'ın yeniden perdeye gelmesiyle muhavere bölümü başlar

Muhavere çoğunlukla asıl oyunla yani fasıl bölümüyle bağı olmayan, Karagöz'ün Hacivat'ın sözlerini yanlış anlamasına dayanan güldürücü konuşmaların yer aldığı bir bölümdür ve seyirciyi gösteriye ısındırmayı amaçlar Karagöz ile Hacivat'ın karşılıklı olarak perdeden çekilmeleriyle son bulan muhavere bölümünün ardından fasıl başlar Fasılda oyunda yer alan tipler teker teker Karagöz'ün karşısına gelir ve ağız farklılığı, kültür farklılığı gibi nedenlerle ortaya güldürücü konuşmalar çıkar Zaman zaman Hacivat da perdeye gelir ve olaylara karışır İyice düğümlenen olaylar genellikle sarhoş tipinin ortaya çıkıp herkesi korkutması ve düğümü kendince çözmesiyle son bulur




Bitiş bölümü Karagöz oyununun en kısa bölümüdür ve perdede yalnızca Karagöz ile Hacivat vardır Gene karşılıklı atışmalar başlar ve Karagöz Hacivat'a saldırır Hacivat da "yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman" sözlerini söyleyerek perdeyi terk eder Oyun Karagöz'ün "her ne kadar sürçi lisan ettikse affola" diyerek izleyicilerden özür dilemesi ve gelecek oyunu bildirmesiyle son bulur


Karagöz oyunları kârı kadim (eskiden beri bilinen) ve nevicad (sonradan çıkmış) olarak ikiye ayrılır Bugüne kadar saptanan 39 oyunun 28'i kârı kadim, ll'i de nevicad'dır Bu sayıya Cumhuriyet döneminde yazılmış oyun metinleri dahil değildir Karagöz, tiyatro, sinema gibi modern gösteri sanatlarının bulunmadığı bir ortamda kukla, meddah, ortaoyunu gibi öbür geleneksel gösteri sanatlarıyla birlikte canlı biçimde yaşamıştır (bak MEDDAH; Ortaoyunu) Ama oyun konularının sınırlılığı, daha çok da tekniğinin yetersizliği yüzünden çağdaş gösteri sanatlarıyla baş edememiştir Günümüzde bazı kurumların önderliğiyle geleneksel biçimiyle tanıtılmaya ve öğretilmeye çalışılmaktadır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.