|
|
Konu Araçları |
harfiile, harfiosmanlıca, ilgili, kelimeler, osmanlıca, sözlük |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SA' Çiy, rutubet, şebnem * Kur'an-ı Kerim alfabesindeki dördüncü harfin adı SÂ-İ MÜSELLES Üç noktalı sâ' harfi (Se harfi de denir) SA' 1040 dirhemlik hububat ölçeği Kile SA' Vakitler, saatler, zamanlar SA (-Sây) f Sürücü, süren SA f Benzetme edâtı olan "âsâ" nın hafifletilmişidir Meselâ: Anber-sâ $ : Anber gibi SAAB Zor, güç, çetin SAADE Yokuş başı SAÂDET Mes'ud oluş Talihi iyi olmak Mutluluk Said olmak Allah'ın rızasına ermiş olmak Her istediğine kavuşmuş olmak SAÂDET-İ DÂREYN İki cihan saadeti, dünya ve âhiret saadeti SAÂDET-İ EBEDİYE Büyük ve ebedî saâdet Âhiret saâdeti(Saâdet-i ebediye iki kısımdır Birinci ve en birinci kısmı: Allah'ın rızasına, lütfuna, tecellisine, kurbiyetine mazhar olmaktır İkinci kısmı ise; saâdet-i cismaniyedir Bunun esasları; mesken, ekl, nikâh olmak üzere üçtür Ve bu üç esasın derecelerine göre saâdet-i cismaniye tebeddül eder Ve bu kısım saâdeti ikmal ve itmam eden hulud ve devâmdır Çünkü saâdet devam etmezse, zıddına inkılab ederCennet'te lezzetin devamı mes'elesi ise: Evet, lezzetin hakiki lezzet olması zeval görmeyip devam etmesindendir Zira elemin zevali lezzet olduğu gibi, lezzetin zevali de elemdir; hatta zevalinin tasavvuru bile elemdir Evet bütün mecazî âşıkların eninleri, bağırıp çağırmaları, bu kısım elemdendir Ve bütün divanlarıyla yaptıkları ağlamalar, vaveylâlar hep mahbubların firak ve zevallerinin tasavvurundan neş'et eden elemdendir Evet pek çok muvakkat lezzetler var ki, zevâlleri daimi elemleri intac ettiği gibi, çok elemlerin zevali de leziz lezzetlere bâis olur Lezzet ve nimet ise, devam etmek şartiyle lezzet ve nimet sayılabilir İİ)(Saâdet-i ebediyyeye muktazi vardır Ve o saâdeti verecek Fâil-i Zülcelâl de muktedirdir Hem harab-ı âlem, mevt-i dünya mümkündür Hem vâki' olacaktır Yeniden ihya-yı âlem ve haşir mümkündür hem vâki' olacaktır S)(Dikkat edilse şu kâinatın umumunda bir nizam-ı ekmel, bir intizam-ı kasdî vardır Her cihette reşahat-ı ihtiyar ve lemaat-ı kasd görünür Hattâ her şeyde bir nur-u kasd, her şe'nde bir ziya-yı irade, her harekette bir lem'a-yı ihtiyar, her terkibde bir şule-i hikmet, semeratının şehadetiyle nazar-ı dikkate çarpıyor İşte eğer saâdet-i ebediyye olmazsa, şu esaslı nizam, bir suret-i zaife-i vâhiyeden ibaret kalır Yalancı, esassız bir nizam olur Nizam ve intizamın ruhu olan mâneviyat ve revabıt ve niseb, heba olup gider Demek nizamı nizam eden, saâdet-i ebediyedir Öyle ise, nizam-ı âlem saâdet-i ebediyeye işaret ediyor S) SAÂDET-İ UZMA Büyük saâdet Âhiret saâdeti, saâdet-i ebediye SAÂDET-ÂVER Saâdet verici SAÂDET-BAHŞ f Saâdet veren, sevindiren, ferahlandıran SAÂDET-HAH Saâdet isteyen Saâdet dileyen SAÂDET-HANE f Büyük bir kimsenin evi SAÂDET-MEÂB f Saâdet sâhibi Saâdet bulan SAÂDET-MEND f Bahtiyar, mutlu Saâdet bulmuş olan SAÂDET-MENDÎ f Mutluluk, bahtiyarlık SAÂDET-RESAN f Saâdete ulaştıran Saâdet bulan SAÂDET-SARAY Saâdetli saray SAÂDET-SARAY-I EBEDİYYE Ebediyyetin saâdetli sarayı (Cennet kastediliyor) SAÂDET-SARAY-I İSTİKBAL İstikbalin saâdetli sarayı SAÂDET-SARAY-I MEDENİYET Hakikî ve İslâmî bir medeniyet vasıtasıyla olan bir hayat saâdeti SAAK Bir şiddet sebebi ile helâk olmak, ölmek, bayılmak * Aklın gitmesi SAAL Dikkat SAALİB (Sa'lebC) Tilkiler SAALİK Dilenciler * Serseriler * Kalenderler * Dervişler SAAN Suya yakın yerde develerin yattığı yer SAAT Bir günün yirmi dörtte biri, saat Zaman, vakit Muayyen, belli bir vakit Altmış dakikalık zaman * Kıyâmet SAAT-İ İCABE Duaların kabul olduğu ve insanlarca gizli ve gaybî olan, Cuma gününde bir vakit SAAT-İ MUHTAR Uğurlu vakit SAAT Saatler Vakitler SA'B(E) (C: Sıâb) (Suubet den) Zor, güç, çetin * Zorlu, güçlü kuvvetli SAB' Parmakla işaret etmek SAB Bir acı otun suyu SABA Gün doğusundan esen hoş ve lâtif rüzgâr SABA Hevâ ve nefsine meyletme Delikanlılık SABA-BERABER f Sabâ rüzgârı gibi lâtif ve hafif SABABET Şiddetli sevgi Âşıklık SABAE Bir dinden bir dine geçmek SABAH Gün doğmasına yakın vakitten, öğle vaktine kadar olan zaman SABAHAT Yüz güzelliği Güzellik, hüsün ve cemâl SABAHAT-I SİMA Yüz güzelliği SABAHGÂH f Sabah vakti SABAREFTAR f (En fazla at için kullanılan bir tâbirdir) Rüzgâr gibi çabuk ve hafif giden * Hoş ve lâtif yürüyüşlü SABARET Kefalet SABAT (C: Sevâbıt-Sâbâtât) Pazar sokağı, iki duvar arasının örtüsü (altı yol olur) SABAVET Çocukluk, sabilik SABAYA (Sabiyye C) Büluğ çağına varmamış küçük kızlar Kız çocukları SABB Dökmek, akıtmak, boşaltmak Dökülmek * Aşık, tutkun SABBAG Boyayan, boyacı * Deri altındaki boyalı madde SABBAR Çok sabırlı, sabur (Bak: Sabr) SABBARE Soğukluk SABBUR Katı, şiddetli, şedid SABEB (C: Asbâb) Çukur yer, iniş yer SA'BER Sedir gibi bir ağaç SABG Boyama Boyanma SABGA' Kuyruğunun ucu beyaz olan koyun SABHİD Bey, emir SÂBIK(A) Geçmiş Önceki * Zamanca veya rütbece ileride olan * Eskiden işlenmiş suç SÂBIK-UL BEYÂN Yukarıda söylenillmiş, zikri geçmiş SÂBIKA-İ MÜKERRERE Birden fazla suç işleme SÂBIKAN Bundan önce, evvelce SÂBIKÛN (SÂBIKÎN ) (Sâbık C) Sâbıklar Öncekiler Geçmişler SÂBIKÎN-I İSLÂM En evvel müslüman olan sahabeler (Bak: Ashab-ı Suffa, Saff-ı evvel) SABIR-ŞİKEN f Sabrı kıran, sabrı bozan SABİ Henüz süt emen çocuk * Büluğ çağına gelmemiş olan çocuk * Üç yaşını tamamlamayan erkek çocuk SÂBİ' (Sabi'a) Yedi, yedinci SÂBİAN Yedinci olarak SÂBİ'AŞER Onyedinci SABİ' Yavru sesi * Fil, hınzır ve fâre sesi SABİB Susam yaprağının suyu * Kına yaprağının suyu SÂBİG (Sâbiga) Tam Tafsilâtlı Uzun Bol SABİH (Sabiha) Güzel, latif, şirin SÂBİH Yüzen, yüzücü SÂBİHA (C: Sâbihât) Gemi * Yüzen SÂBİHÂT Yüzücü olanlar, yüzenler Gemiler * Ehl-i imânın ruhları * Yıldızlar SABİHA Fecir vakti SABİÎ İtaattan ayrılmakla bâtıla meyleden * Yıldıza tapan sapkınlar veya yıldıza tapan ehl-i dalâlet kimselerden olanlar SABİÎN (Sâbiî C) (Aslı: Sâbiiyyun) Yıldıza tapanlar Sapıklardan olanlar SABİKÎN (Bak: Sâbıkûn) SABİL Gezkere denilen nesne (Onunla ters, balçık ve gayri ne olursa taşırlar) * Yolcu kimse SABİR(E) Tahammül eden, sabreden, bekleyen Zorluğa karşı göğüs geren, hâlinden şikâyet etmeyip acı ve sızıya katlanan Belâ ve musibete karşı şikâyet etmeyip Allah'a (CC) şükreden SABİR (C: Sıber) Kefil * Yağmursuz beyaz bulut SABİR Altın ismi SABİRÎ Bir çeşit ince giyim eşyası * Bir cins hurma SABİRÎN (SÂBİRÛN) Sabredenler (Bak: Sabr) SABİT Duran, yerinde durup hareket etmeyen * Doğruluğu isbat edilmiş olan SABİTE Yerinde durur gibi olan yıldız * Yerinde durup hareket etmeyen herhangi bir şey (Seyyare'nin zıddı) SABİT-KADEM Mizacı oynak olmayıp işine ve sözünde kararlı olan, yerinde direnen Sözünde duran SABİYY (C: Sıbye-Sıbyan) Oğlan * Meyl ve muhabbet eden kimse SABİYYE Büluğa ermemiş veya memeden kesilmemiş kız çocuk SABSAB Irak, uzak, baid SABN Men'etmek, engel olmak SABR (SABIR) Acıya ve zorluğa katlanmak * Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması * Muharebede şecaat gösterme * Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak * Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek(Cenab-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada bir merdivenin basamakları gibi bir tertib vaz'etmiş Sabırsız adam teenni ile hareket etmediği için, basamakları; ya atlar düşer veya noksan bırakır; maksud damına çıkamaz Onun için hırs mahrumiyete sebebdir Sabır ise müşkilâtın anahtarıdır Cenab-ı Hakk'ın inayet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir Çünkü sabır üçtür Biri: Masiyetten kendini çekip sabretmektir, şu sabır takvadır İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir Üçüncü sabır: İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor En büyük makam olan ubudiyet-i kâmile cânibine sevkediyor M) |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SABR-I CEMİL Allah'tan gelen bir acıya sabretme Şükrederek sabır SABR-I EYYÜB Eyyüb'ün (AS) dillere destan olan sabrı SABIRSÛZ f Sabrı yakan, sabırsızlık veren SABSABA Dövmek * Ateş etmek * Kahramanlık göstermek, bahadırlık etmek * Çok inceltmek SABUR f Çok sabır gösteren, çok sabreden SABURÂNE f Çok sabır göstermek suretiyle SABYE (Sabi C) Küçük erkek çocukları Oğlancıklar SAC Hint vilâyetinde yetişen siyah ve büyük cins bir ağaç * Geniş, yuvarlak libas (Araplar giyerler) SACE Hatıl ağacı * Altın ve gümüş ayarını astıkları ağaç SA'CEZ Dökmek SACİ' Seci'li ve kafiyeli söz söyleyen, konuşan * Kasdedici, kasdeden SACİD Secde eden, Allah'ın (CC) huzurunda başını yere koyarak dua eden Hâdis meâli: "Bir kulun Rabbine en yakın olduğu an: O'na secde ettiği zamandır" SACİM (C: Secâm) Akıcı, akan, sâil SACİR Selin gelip su ile doldurduğu yer SACUR Köpeğin boynuna takılan tasma SAD f Yüz sayısı SAD Kur'an alfabesinin onyedinci harfi olup, ebcedî değeri 90'dır Noktası olmadığından sâd-ı mühmele adı da verilir SAD SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 38 Suredir Dâvud Suresi de denir Mekkîdir SA'D Uğur, uğur getiren şey, iyilik, mübareklik, kuvvetlilik * Kutlu, uğurlu SAD Göz hastalığı, göz ağrısı SAD' Yarılmak, yarmak * Kesmek, kat'etmek * Göstermek İzhar etmek * Beyân ve meyl etmek, açıklamak SAD Bakır * Toprağa ağnayan horoz * Devenin başında olan bir hastalık SA'D Mihnet, meşakkat, zahmet SADÂ Seda Ses Avaz Savt * Erkek baykuş * Bir böcek adı * Susuzluk * Yankı SADÂ-YI BASİT Sesin, bir defa tekrarı SADÂ-YI MÜREKKEB Sesin bir çok defalar tekrarı SADA' Kasd ve teveccüh eyleme * Bir şeyi âşikâre söylemek * Mevkiine tevcih ve isabet ettirmek * Kat'etmek * İzhar ve beyan etmek * Yarık ve çatlak Bir şeyi ikiye yarmak SADA' Baş ağrısı ("Suda"' diye de okunur) SADAGA Zayıflık SADAK Okları koymağa mahsus torba veya kutu şeklindeki kılıfın adıdır Boyuna asılan bu âlete "tirkeş" veya "tirdan" da denilirdi SADAKA Allah rızâsı için fakirlere verilen mal, para, ilim gibi insanın muhtaç olduğu her hangi bir şey (Asr-ı Saâdette fukara-i müslimîn için toplanan zekâta dahi bu nâm verilirdi) (Bak: Belâ)(Ehl-i keşiften rivayeten bu geçen Ramazanda Ehl-i Sünnet ve Cemaat için bir ferec, bir fütuhat olacağını haber verdikleri halde zuhur etmedi Böyle ehl-i velâyet ve keşif, neden hilâf-ı vâki haber veriyorlar? Benden sordular Ben de birden sünuhat kabilinden olarak verdiğim cevabın muhtasarı şudur:Hadis-i Şerifte vârid olmuştur ki: "Bazen belâ nazil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir " Şu hadisin sırrı gösteriyor ki: Mukadderat, bazı şeraitle vukua gelirken geri kalır Demek ehl-i keşfin muttali olduğu mukadderat mutlak olmadığını, belki bazı şeraitle mukayyed bulunduğunu ve o şeraitin vuku bulmamasiyle o hâdise de vukua gelmiyor Fakat o hâdise, ecel-i muallak gibi levh-i ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İsbat'ta mukadder olarak yazılmıştır Gayet nadir olarak Levh-i Ezelî'ye kadar keşif çıkar Ekseri oraya çıkamıyor İşte bu sırra binaen, geçen Ramazan-ı Şerifte ve Kurban Bayramında ve daha başka vakitlerde istihrâca binaen veya keşfiyat nev'inden verilen haberler, muallak oldukları şerâiti bulamadıkları için, vukua gelmemişler ve haber verenleri tekzib etmiyorlar Çünkü: Mukadder imiş, fakat şartı gelmeden o da vukua gelmemiş Evet Ramazan-ı Şerifte bid'aların ref'ine Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ekseriyetle hâlis duası bir şart ve bir sebeb-i mühim idi Maalesef câmilere Ramazan-ı Şerifte bid'alar girdiğinden, duâların kabulüne sed çekip ferec gelmedi Nasılki sâbık hadisin sırriyle: Sadaka belâyı ref' eder Ekseriyetin hâlis duası dahi, ferec-i umumîyi cezbeder Kuvve-i câzibe vücuda gelmediğinden, fütuhat da verilmedi L) SADAKA-İ CÂRİYE Hayrı, sevabı dâimî olan sadaka Sevabı öldükten sonra da devam eden hayırlı ameller (Kur'an ve iman hizmeti gibi) SADAKA-İ FITR Ramazan bayramından evvel fıtra olarak verilen sadaka Zengin (nisaba mâlik) her müslümanın (ihtiyar, genç, çocuk ve hattâ bunak da olsa) fakirlere vermeye mükellef olduğu sadakadır, vâcibdir Nisaba mâlik olan bir müslüman, hem kendi nefsi için, hem de çocukları, hizmetçisi için sadaka-i fıtır verir Fıtra: Fıtrat sadakası, yaratılış atiyyesi demektir Sadaka-i fıtr: Buğday veya buğday unundan 1667 gram veyahut da arpa, kuru üzüm, hurmadan 3334 gram kadar yahut verildiği zamandaki rayice göre bedellerinin muhtaç olanlara verilmesidir SADAKAT (Sadaka C) Sadakalar SADAKAT (Sıdk dan) Dostluk Bir kimseye Allah (CC) için kalbden bağlılık, kalbi ve samimi doğrulukla olan dostluk * Dostlukta sebat, vefadarlık SADAKATKÂR f Sâdık, sadakat sahibi SADAKTE "Doğru söyledin, sâdıksın" mânasına karşısındakine söylenilen söz SA'DANE (C: Sâdân) Develerin yediği dikenli ot * Devenin göğsü * Tırnak dibinin siniri * Terâzi kefesinin iplerinin altındaki düğme * Kadın memesinin etrafı SADARE Rücu etmek, geri dönmek * Doğmak SADARET Vezirlik, başvezirlik Osmanlı Devleti zamanında Başvekillik makamına verilen isim * Öne geçme, başta bulunma SADARET-PENAH f Sadrazam bulunan kimse SADAT (Seyyid C) Seyyidler Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın soyundan gelenler ve onun izinden gidenler Hususen Hazret-i Hasan neslinden gelenlere seyyid; Hazret-i Hüseyin neslinden gelenlere de Şerif denmektedir SADAT-I KABİLE Kabilenin ileri gelenleri SADBAR f Yüz kere SAD-BERK Yüz yaprak SA'D BİN EBİ VAKKAS (R A) Aşere-i Mübeşşere'den ve ilk İslâm olanların yedincisidir Peygamberimiz (ASM) ile beraber bütün gazalarda bulundu Müslüman olduğunda 17 yaşlarında idi Hz Ömer zamanında İran'a gönderilen ordunun başkumandanı oldu Medayin şehrinin fethinde ve Kadsiye meydan muharebesinde muvaffak oldu Kufe şehrinin kurulmasına vesile oldu Kufe ve Irak vâliliklerinde bulundu Vefatı 55 Hicri yılındadır SADD (Sedd den) Örten, kapıyan, mâni olan engel olan SADD Yüz çevirmek, men eylemek, bir şeyden birini vazgeçirmek * Fikir, niyet, kasd * Yakınlık, civar * Konuşulan husus SADDA' Suyu lezzetli olan örülmüş kuyu SADE (Sayd dan) Mâzi fiilidir "Avlandı" mânâsındadır ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur * Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir SADE f Basit, karışık olmayan, katıksız * Saf, gösterişsiz, lüzumsuz bulunmayan * Tek katlı * Ancak, yalnız * Süssüz * Derin düşünemiyen, saf adam SADE (Seyyid C) Seyyidler SA'DE Dişi eşek * Süngü ağacı SA'DE (C: Siad) Yumuşak hurma SADE' Demir pası SADED Asıl mevzu, maksad, asıl konuşulan şey, fikir * Niyet, kasıd Teşebbüs * Yakınlık, civar SA'DEDDİN-İ TAFTAZANÎ (Hicr: 722-792) Horasan taraflarında Teftazan'da doğdu İslâmiyete kıymetli eserleriyle hizmet eden büyük âlimlerdendir Asıl ismi Ömer oğlu Mes'ud'dur |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SADED HARİCİ Konuşulan mevzudan dışarı çıkmak Hududdan dışarı çıkmak SADEDİL f Kalb sâfi, derin mes'elelere aklı ermeyen insan Temiz kalbli olup, kolayca aldatılabilen kimse SADEDİLÂNE f Saflıkla, bönlükle SADEDİLÎ f Bönlük, saflık SADEF Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılan şeyler * Sert, parlak ve şeffafa yakın madde İnci kabuğu SADEFÇE f Küçük sadef SADEF (SUDUF) Yüksek büyük dağ * Her yüksek nesne * Devenin her dört ayağı * Bir yöne ğilmek SADEFE (C: Suduf-Esdâf) İnci kabuğu * Kulak içi SADEGÎ f Sâdelik, süssüzlük, düzlük SADEGÎ-İ İFADE İfade sadeliği SADEGÎ-İ LİBAS Giyim sadeliği SADELEVH Saf, bön SADEMAT (Sadme C) Vuruşlar, patlamalar * Ansızın başa gelen belâlar SADERU (C: Sâderuyân) f Yüzünde tüy bitmemiş genç delikanlı SADGUNE f Çeşitli Yüz türlü SADH Horozun ötmesi SADHA Şarabın iyisi Kendine nisbet olunan bir yerin adı SADHEZAR f Yüzbin SADHEZARÂN Yüzbinlerce SADIH Kavi, sağlam, kuvvetli SADIHA Teganni eden SADIK(A) Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst SADIK-UL KAVL Doğru sözlü SADIK-UL KELÂM Doğru söyleyen Doğru konuşan Sözü doğru SADIK-UL VA'D Va'dinde duran, söz verdiği şeyi yerine getiren, ahdine sâdık olan Cenab-ı Hak SADIKAN f Sâdıklar, sâdık dostlar SADIKANE f Sâdık kimseye yakışır şekilde Sadakatle(Hem o delil-i sâdık ve musaddak madem umum enbiyanın fevkinde binler mu'cizât ve neshedilmeyen bir şeriat ve umum cin ve inse şâmil bir davet sâhibi olduğundan elbette umum enbiyanın reisidir Öyle ise umum enbiyanın mu'cizatlarının sırrını ve ittifaklarını câmidir Demek bütün enbiyanın kuvvet-i icmaı ve mu'cizatlarının şehadeti, Onun sıdk ve hakkaniyetine bir nokta-i istinad teşkil eder M) SADIKIYYET Sâdık oluş, sâdıklık SADIR Sudur eden, çıkan, meydana gelen SA'D-I TAFTAZANÎ (M 1322-1389) Horasan'da doğmuş büyük bir İlm-i Kelâm âlimidir En meşhur eseri, "Makasıd" adlı kelâm kitabıdır (Bak: Sa'deddin-i Taftazanî) SA'DÎ (M 1193-1291) Şiraz'da doğmuş büyük bir İran şâiridir Gülistan ve Divan'ında bol bol temsilî hikâyeler kullanmıştır (Bak: Sa'di-i Şirazî) * Saadete, uğura mensub SADİ' Sabah vakti * Koyun ve deve bölüğü * Yedi günlük oğlan SA'Dİ-İ ŞİRAZÎ (Hicrî: 587-691) Şiraz'da doğdu 30 yıl ilme, 30 yıl seyahate, 30 yıl da inzivada ibadetle çalıştı En meşhur eserleri Bostan ve Gülistan adındaki ahlâkî ve imanî kitaplarıdır SADİC Nakışı olmayan, nakışsız * Çıplak * Temiz, pak SADİD Tıb: Yaradan akan sarı su İrin SADİDEL Yaprağı katmerli olan gül SADİG Zayıf SADİH Erkek baykuş SADİHA Bulutun kat kat olması SADİK Çok sâdık, içten ve dıştan sadakatlı dost Doğru sözlü SADİK-I AHMAK Ahmak dost SADİK-I KADİM Eski dost SADİN (C: Sedene) Kapıcı Perdedar * Kâbe hizmetçisi SADİR Şaşan, hayrette kalan SADİS(E) Altıncı (6) SADİS-AŞER Onaltı Onaltıncı SADİSEN Altıncı olarak SADK Akmak, seyelan SADK Berk, sağlam, muhkem süngü SADM Def'etmek, kovmak * Güç işe giriftar etmek SADME Bir vuruş, çarpma, vurma, çatma * Birden bire patlama * Ansızın başa gelen musibet SADPARE f Yüz parça Parça parça olmuş SADR Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi * Kalb, göğüs, ön * Meclisin önü ve en muteber yeri Reisin oturduğu yer * Rücu * Bir aruz kalıbı * Baş, reis, başkan * Oturulacak yerlerin en iyisi SADR-I ÂLİ Vezirlerin veya vekillerin başkanı Sadrâzam SADR-I AZAM Baş vezir, padişahın vekili, başvekil SADR-I İSLÂM Baş vezir, padişahın vekili, başvekil SADREYN Rumeli ve Anadolu kazaskerliği SADRGÂH f Tam orta yer * En mühim yer SADRÎ (Sadriye) Göğüsle ilgili, göğüse ait SADRNİŞİN f Bir toplantıda baş sedirde oturan SADSAL f Asır, yüzyıl SADTU(Y) Çok katlı, yüz katmerli SADUK Çok sâdık SADUKAT Mehir Evlenirken erkeğin kadına vereceği para (Bak: Mehr) SADY Taarruz eden kimse * Bedeni, endamı hoş olan * Dimağ Başın içini dolduran haşev * Ölü insan cesedi * Baykuş SAET Doğumdan sonra koyunun rahminden çıkan madde SAF (SÂFİ) Katışıksız, berrâk, temiz * Zeki olmayan, derin düşünmeyen, dikkatsiz SAF (Bak: Saff) SAF Tüylü ve yünlü hayvan SAF' Sille vurmak, tokat atmak SA'F Bir şarap cinsi SAF Bir adam boyu yüksekliğindeki duvar SAFA Gönül şenliği, eğlence * Duru olmak, itmi'nan ve meserret üzere olmak Temiz, sâfi olmak * Hava açık ve ayaz olmak * Mekke-i Mükerreme'de bir yerin ismi SAFA-YI GÜLŞEN Gülşen safası Gül bahçesi eğlencesi SAFA-YI SADR f Gönül şenliği, kalbin itmi'nan ve sevinç içerisinde olması, meserret üzere olmak SAFA Yüzü beyaz olan düz taş SAFA-BAHŞ f Eğlendiren, rahatlandıran, kederi def'eden, hatırı hoş eden SAFA-CU (C: Safacuyân) f Rahat ve eğlence arıyan SAFA-ENGİZ Safa koparan Neşe, sevinç yapan SAFAHAT (Safha C) Safhalar * İstiklâl Marşı şâiri Merhum Mehmed Akif'in manzum eserinin adı SAFAİH (Safiha C) Düz şeyler Levhalar SAFAK Yeni kırba içine konulmuş su SAFAK Kıllı derinin altında olan ince deri SAF'AN (C: Safâıne) Sille vurulmuş kişi SAFAPERVER f Safa veren İç açan, safalı SAFARE Zurna SAFAYAB f Safa bulmuş, huzur ve sükûna kavuşmuş SAFBESTE Saf bağlamış, saf olmuş SAFBESTE-İ HAREKET Harekete geçmek üzere saf bağlayıp hazır olan SAFD Yağlamak * Sağlamlaştırmak, muhkem etmek SAFDERUN f Safi, içi temiz, kolay aldanabilen SAFDERUNAN (Safderun C) f Kalbi temiz, içi saf olanlar SAFDERUNANE f Kalbi safi olanlara ve kolay aldananlara yakışır surette SAFDİL f Saf, ahmak, bön, kolay aldatılan kimse SAFDİLÂNE f Bönlükle, saflıkla Safdillikle SAFE (C: Savaf-Sâfât) Kanatlarını havada yayıp uçan kuş SA'FE Çocuğun başında çıkan çıban * Kel SAFED (C: Esfâd) Esirlerin eline ve ayağına bağlanan bağ *Atâ, bahşiş, hediye SAFEN (C: Esfan) Haya derisi SAFER (C: Esfâr) Boş ve hâli olmak * Arabi aylardan ikincisi * Karın içinde durabilen bir yılanın adı SAFEVİLER DEVLETİ (1499-1737) Safeviler adında bir hanedana mensub olan Şah İsmail'in kurduğu bir devlettir İran'da kurulmuş olan bu devlet şii idi Osmanlılarla münasebetleri iyi değildi Çaldıran'da 1514'de Yavuz Sultan Selim tarafından büyük bir mağlubiyete uğratıldılar Nihayet 1737'de bir ayaklanma neticesinde Afganistan padişahı Nadir Şah tarafından ortadan kaldırıldılar SAFF Bir sıra dizilmiş şey, bir şeyi sıra ile uzun uzadıya dizmek * Câmide cemâatın sırası SAFF-I EVVEL İlk saf, birinci saf * İlk sahabeler * Bir hareket ve cereyanın ilk sahipleri SAFF SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 61 suredir İsa, Havariyyun Suresi de denir Medenîdir SAFFAT (Saff C) Saf olanlar, saf yapanlar SAFFAT SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 37 suresidir Mekkîdir SAFFAT (C: Sıfâ-Esfâ-Sufâ) Düz kaygan taş SAFF-BESTE f Saf bağlamış, saf olmuş SAFF-DER (C: Saff-derân) f Düşman saflarını yaran yiğit SAFF-DERÂNE f Yiğitçesine SAFFEYN İki sıra * Muharebede karşılaşan iki taraf SAFF-SAFF Dizi dizi Sıra sıra SAFF-ŞİKAF f Düşman saflarını yararak bozan yiğit SAFF-ZEN f Düşman saflarını vurup yaran yiğitler |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAFH Suç bağışlama, dostluk etme Günah ve cürmü afveyleme * Bir şeyin bir tarafı * Bir şey içirme * Yüz çevirme SAFHA Aynı şey üzerinde görülen değişik hâllerden her biri * Bir şeyin gözle görülen yüzlerinden her biri * Kısım * Bir şeyin düz yüzü * El ayası * Bir hâdisede birbiri ardınca görülen hâllerin beheri * Yazılmış ve yazılabilir sahife SAFİ Katışıksız Temiz, süzülmüş ve temiz * Bozuk olmayan Hâlis SAFİF Kuru ot SAFİH Gökyüzü, semâ * Yassı veya düz olan şey SAFİH Men eden, engel olan SAFİHA (C: Safayih) Yüzün derisi * Kapı tahtası * Kâğıdın bir tarafı * Yassı ve düz nesne * Enli kılıç (Bu mânâya C: Sıfâh) SAFİL Sefil olan, düşük ahlâklı ve karaktersiz SAFİL Tortu SAFİL Alçak yer SAFİLE Dip, alt taraf Bir şeyin aşağısı SAFİLÎN Alçaklar, aşağılar, sefiller Allah'tan (CC) uzak olanlar * Aşağı taraflar SAFİLİYYET Alçaklık, aşağılık SAFİN (C: Sâfinât) Cins at * Üç ayağı üstünde durup dördüncü ayağının tırnağını yerde dikip duran at SAFİNE (C: Sevâfin) Yel, rüzgâr, riyh SAFİR (Sefir) Sefere çıkan * Elçi * Kâtib SAFİR Islık veya kuş sesi * İnce ve güzel ses * Tecvidde: Harfin ıslık sesine benzemesidir Bu vasıfta olan harfler: Ze, sin, sâd SAFİYE Temiz, katışıksız, bozuk olmayan * İçinde yapmacık ve uydurma bir şey, fazladan kelime ve kafiye bulunmayan söz SAFİYE (C: Sevâfi) Toz * Rüzgâr, yel SAFİYET Saflık, hâlislik, temizlik SAFİYULLAH Peygamberimiz Hz Muhammed'in (ASM) bir ismidir Bütün mahlukatta efdal ve Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ile onlardan seçilip çıkarılmış tertemiz mânâsına Safiyullâh denilmiştir Hz Adem'in de (AS) bir ismidir SAFİYY Temiz, pak Hâlis, saf, katıksız SAFİYY-ÜD DİN Dini temiz Dini pak SAFİYY-ÜL KALB Kalbi temiz SAFK Sesi işitilen vuruş * Sarfetmek * Reddetmek * Kanatlarını hareket ettirmek Deprenmek * Kullanmak SAFKA Bir satış anında müşteri ile satıcının tokalaşarak, "hayrını gör" demeleri * Yapılan satış SAFRA Sarı * Karaciğere bağlı öd kesesi içindeki yeşilimsi sarı ve acı su ki, yağların hazmına hizmet eder SAFRA Dengeyi sağlamak için yelkenli gemilerin sintinelerine konan mâden, taş, kum gibi ağırlıklar SAFRAGUN Bir cins serçe kuşu SAFRE Açlık SAFRİYE Güz mevsiminden önce biten ot SAFSAF (C: Safâsıf) Yüksek düz yer * Serçe kuşu SAFSAF (C: Safsâfe) Her nesnenin kemi, kötüsü, hor ve hakiri * Döğülmüş yumuşak toprak * Mâkul olmayan kelimeler * Mânâsız şiir * Yaramaz ve kötü işler SAFSAF Söğüt ağacı SAFSAFA Elemek * Asılsız yapmak * İşe yaramaz hâle getirmek, yaramaz etmek Hor ve hakir etmek SAFSAFE Ekşi aş * Ekşili nesne SAFSATA Hezeyan, yalan, uydurma Zâhirde doğru, hakikatte yanlış ve yalan olan kıyas (Bak: Dimağ) SAFSATAPERDAZ f Safsata kabilinden söz söyliyen adam SAFSATİYÂT Safsatalar, yalan ve yanlış şeytâni sözler SAFVAN (Safvâ) Yumuşak, düz ve kaygan taş veya kaya parçası * Çok soğuk ve açık olan gün SAFVE Hâlis ve seçkin * Katı yüzlü merhametsiz kimse SAFVET Sâfilik, temizlik, pâklık Hâlislik SAFVET-İ KALB Fikir ve niyetinde hiçbir garazı ve kötü gâyesi olmamak, temiz kalbli olmak SAFVET-İ VİCDAN Vicdan saflığı SAGA (C: Sayâg) Kuyumcu SAGAİR (Sagire C) Küçük günahlar SAGAN Mâverâünnehir diyarında bir şehir adı SAGAR f İçki bardağı Kadeh SAGAR Zelillik, alçaklık, âdilik SAGAR Küçük olmak SAGAT Aslı "sagavet" olup, bir cihete meyil demek olan "sagav" masdarından fiil-i mâzi müfred müennesdir Muzarisi : "tasgi" gelir " Velitasgi ileyh"; söz dinlemek veya dikkat edip kulak vermek, imâle-i guş etmek demek olan ısga da, bundan müştaktır (ET) SAGG Meyletmek, yönelmek, eğilmek SAGIB (SAGBÂN) Aç kimse (Müe: Sagbâ) SAGIR Zelil ve aşağılık kimse SAGIYE Koyun * Umumu nefy için ehad mânâsına da kullanılır SAGİR(E) Küçük, ufak Büluğa ermemiş çocuk SAGİR-ÜS SİNN Yaşı küçük SAGİRE (C: Sagair) Küçük günah SAĞNAK Birdenbire ve çok fazla yağıp geçen yağmur SAGR (Sügur C) Etrafı kale ile çevrili şehir * Sahil şehri * Tepe veya başka bir yerde mağara * Ağız Ön dişler SAGSAG Galat kelâm konuşmak SAGSAGA Dişi çıkmamış küçük oğlan * Bir şeyi ısırmak SAGSEGA Toprak içine bir şey gömmek * Yemeği yağlı ve iyi pişirmek * Dişi depretmek SAGY (Sagv) Meyletmek, yönelmek * Güneşin batmaya meyletmesi SAHA' (Bak: Sehâ) SAHA Meydan, yer, avlu, geniş yer SAHA-İ ZUHUR Görünme meydanı SAHA Kirli ve paslı olmak SAHABE (Sahâbi) Sâhibler Sâhib çıkanlar * Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (ASM) sağ iken mü'min olarak görmüş, mü'min olarak vefat etmiş erkek müslüman (Bak: Ashab, Sohbet)(Eğer desen : "Sahabeler de insandırlar, hatâdan, hilâftan hâli olmazlar Halbuki, içtihadın ve ahkâm-ı şeriatın medarı, sahabelerin adaleti ve sıdkıdır ki, hattâ ümmet "Sahabeler umumen âdildirler, doğru söylerler " diye, ittifak etmişlerElcevab: Evet, sahabeler ekseriyet-i mutlaka itibariyle hakka âşık, sıdka müştak, adalete hâhişgerdirler Çünki, yalanın ve kizbin çirkinliği, bütün çirkinliğiyle ve sıdkın ve doğruluğun güzelliği, bütün güzelliğiyle o asırda öyle bir tarzda gösterilmiş ki, ortalarındaki mesafe, Arş'tan Ferş'e kadar açılmış Esfel-i sâfilîndeki Müseylime-i Kezzâb'ın derekesinden Alâ-yı İlliyyinde olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın derece-i sıdkı kadar bir ayrılık görülmüştür Evet, Müseylime'yi esfel-i sâfilîne düşüren kizb olduğu gibi, Muhammed-ül Emin Aleyhissalâtü Vesselâm'ı âlâ-yı iliyyîne çıkaran sıdktır ve doğrulukturİşte hissiyat-ı ulviyeyi taşıyan ve mehâsin-i ahlâkiyeye perestiş eden ve Şems-i Nübüvvet'in ziya-i sohbetiyle nurlanan sahabeler, o derece çirkin ve sukuta sebep ve Müseylime'nin maskara-âlud müzahrefat dükkânındaki kizbe, ihtiyariyle ellerini uzatmamak ve küfürden çekindikleri gibi, küfrün arkadaşı olan kizbden çekinmeleri ve o derece güzel ve medar-ı fahr ve mübahat ve mi'râc-ı suud ve terakki ve Fahr-i Risalet'in, hazine-i âliyesinden en revaçlı bulunan ve şa'şaa-i cemaliyle, içtimaat-ı insaniyyeyi nurlandıran sıdka ve doğruluğa ve hakka -ve bilhassa ahkâm-ı şer'iye rivayetinde ve tebliğinde- elbette ellerinden geldiği kadar talip ve muvafık ve âşık olmaları kat'idir, zaruridir, şüphesizdir Halbuki şu zamanda, kizb ve sıdkın ortasındaki mesafe o kadar kısalmış ki, âdeta omuz omuza vermişler Sıdktan yalana (geçmek) pek kolay gidiliyor Hattâ siyaset propagandası vasıtasıyla yalancılık, doğruluğa tercih ediliyor İşte, en çirkin şey, en güzel şeylerle beraber bir dükkânda, bir fiatla satılsa; elbette pek âli olan ve hakikat cevherine giden sıdk ve hak pırlantası o dükkâncının mârifetine ve sözüne itimad edip, körü körüne alınmaz S)(Ehl-i Sünnet Velcemaat, sahabeler zamanındaki fitnelerden bahis açmayı men'etmişler Çünki Vâkıa-i Cemel'de Aşere-i Mübeşşere'den Zübeyr ve Talha ve Aişe-i Sıddıka (RAnhüm) bulunmasıyla Ehl-i Sünnet Velcemaat, o harbi, içtihad neticesi deyip: Hazret-i Ali (RA) haklı, öteki taraf haksız; fakat içtihad neticesi olduğu cihetle afvedilir Hem Vehhabîlik damarı, hem müfrit Râfızîlerin mezhebleri İslâmiyete zarar vermesin diye Sıffîn Harbindeki bâgilerden de bahis açmayı zararlı görüyorlarHaccac-ı Zâlim, Yezid ve Velid gibi heriflere İlm-i Kelâm'ın büyük allâmesi olan Sa'deddin-i Taftazanî, "Yezid'e lânet câizdir" demiş; fakat "Lânet vâcibdir" dememiş "Hayırdır ve sevabı vardır" dememiş Çünki, hem Kur'anı, hem peygamberi, hem bütün sahabelerin kudsi sohbetlerini inkâr eden hadsizdir Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur Şer'an bir adam, hiç mel'unları hatıra getirmeyip lânet etmese, hiçbir zararı yok Çünki zem ve lânet ise, medih ve muhabbet gibi değil; onlar, amel-i salihde dahil olamaz Eğer zararı varsa daha fena RN)(İmam-ı Ali (kerremallahü veche)nin şahsına ve hayatına ve adalet-i hakiki üzerine giden siyasetine ilişmek, darbe vurmak başkadır Şahsiyet-i zâhirîsinden ve hayat-ı dünyeviyesinden ve siyaset-i içtimaiyesinden binler derece daha yüksek olan şahsiyet-i mânevîsine ve kemalât-ı ilmiyesine ve makamat-ı velâyetine ve varisliğine darbe gelmez ve gelmemiş ve gelemiyor Kimin haddi var? Onun için, iki ciheti birleştirmek tevehhümüyle karşısında muarazaya çalışanların taarruzu pek dehşetli görünüyor Ehl-i iman ortasında nasıl böyle vukuat olabilir? diye hayret veriyor Halbuki Yezid ve Velid gibi habis herifler müstesna, ötekilerin kısm-ı azamı, İmam-ı Ali'nin (RA) hârika kemalâtına ve kerametlerine ve verasetine ilişmek değil; belki yalnız hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye ait idaresine darbe vurmağa çalışmışlar, hatâ etmişler RN) |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAHABET Sâhib olma, sâhib çıkma * Sohbetinde bulunmuş olma * Yardım etme, koruma, arka olma SAHABETKÂR f Koruyan, sahib çıkan, arka olan SAHABİ (Bak: Sahâbe) SAHABİYE Peygamberimiz Hz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı sağ iken görmüş olan ve mü'mine olarak vefat etmiş bulunan kadın müslüman (Bak: Ashab) SAHAD Yakmak SAHAFET Zayıflık, bozukluk * Hafiflik SAHAİF (Sahife C) Sahifeler SAHA-KÂR f Eli açık, cömert, sahi SAHAM (Bir kimse) güneşte yanma SAHANET Kızgınlık, sıcaklık SAHARÎ (Sahrâ C) Sahrâlar Çöller SAHARÎ Kaya cinsinden Kaya ile alâkalı SAHARİ (Sahrâ C) Çöller, sahrâlar, kırlar SAHAT (Sâha C) Sâhalar, meydanlar, açık yerler, alanlar SAHAVET Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek(İhsan ihsandır Eğer nev'e olsa; veya muhtaca ve fakire olsa, sahavet o vakit tam sahavettir Eğer, millet için olsa, yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir Şayet muhtaç olmayan şahsa olsa, şahsı tenbel eder, çingeneliğe alıştırır Elhâsıl, millet bâkidir, fert fâni Münazarât) SAHAVETKÂR f Eli açık, cömert olan Herkese ihsan eden SAHB (Sahab) Figan, seslerin birbirine karışması, gürültü, patırtı SAHB (Sâhib C) Yakın dostlar Sâhipler SAHB(ET) Şarabın kırmızı olması * Saç kılının kırmızıya yakın olması SAHC Bağırsağın yaş olup cerahat vermesi * Kaşımak * Tırmalamak SAHE İnce ve zayıf deve SAHF Süngü demirinin keskin olması * Soymak * Yüzmek SAHFE Zayıf akıllılık ve az fikirlilik SAHFE Arka derisine yapışan yağ SAHFE (C: Sıhâf) Küçük çanak SAHH (Sıhhat den) Eskiden resmi yazılara konulan ve "doğrudur, yanlışsızdır" mânasına gelen bir işâretti SAHH şiddetinden kulaklar tutulan çığlık * Sağlam bir şeyle vurmak * Cemetmek, toplamak SAHHA Kulakları sağır eden şiddetli bağırış ve çığlık SAHHAB Gürültücü, patırtıcı SAHHAF (Sahf dan) Eski kitap alıp satan kimse SAHHAKA Sevici kadın SAHIB Yoldaş, yol arkadaşı *Gözcü (C: Sıhab-suhban) (Sahıb'in C: Sahb Sahb'ın C: Eshab-Eshab'ın C: (Esâhıb)) SAHIRE (C: Savahır) Topraktan yapılmış bir kap SAHIT Dargın, kırgın SAHİ (Sehv den) Hata işleyen SAHİ Cömert, eli açık, herkese iyilik etmek isteyen SÂHİB (Sohbet den) Sohbet edilen kimse * Bir şeyi koruyan ve ona mâlik olan * Bir iş yapmış olan * Bir vasfı olan SÂHİB-İ ARZ Devleti temsil eden zât SÂHİB-İ HÂNE Ev sâhibi Sahib-ül beyt SÂHİB-İ HAYRÂT Câmi, yol, çeşme vs gibi hayırlı işler yapıp bırakmış kimse Hayrat sâhibi SÂHİB-İ HURUC f İsyan edip ayaklanarak idareyi ele geçirmiş olan kimse * Büyük kahraman * Şarktan zuhuru beklenen mehdi SÂHİB-İ İMTİYAZ İmtiyaz sahibi SÂHİB-İ KEMÂL Kemal sahibi, olgun insan SÂHİB-İ NUN (Sâhib-i Zünnun) Hz Yunus Peygamber'in (AS) bir nâmı SÂHİB-İ TAHRİC (Bak: Tahric) SÂHİB-ÜL BEYT Ev sâhibi SÂHİB-ÜL HUT Peygamber Hazret-i Yunus'un (AS) bir nâmı (Bak: Yunus) SÂHİB-ÜL YED Mal sahibi, malı elinde tutan kimse SÂHİB-ÜS SEYF Kılınç sahibi Maddeten kuvvetli olup, maddi cihad ile vazifeli olan SÂHİB-ÜT TÂC Tâc, sâhibi, İncil'de mezkur Hz Muhammed'in (ASM) ismi SÂHİB-ÜZ ZAMAN Zamânın sahibi Zamânında İnd-i İlâhide en makbul insan Müceddid *Mehdi-i zaman SÂHİBAT (Sâhibe C) Kadın sâhibler SÂHİBE (Müe) Bir şeyin sahib ve mâliki olan kadın SÂHİBE-İ CEMÂL Güzellik sahibi kadın Güzelliği olan kadın SÂHİBE-İ HÂNE Ev sahibi kadın SÂHİBET-ÜL BEYT Ev sâhibesi * Kadın ev sâhibi SAHİB-FIRAŞ f Hasta Yatağa düşmüş SAHİB-HURUC f Ayaklanmış, isyân etmiş, âsi Ayaklanıp isyân ederek idâreyi ele geçirmiş kimse SAHİB-KEMAL f Olgun, kemal sahibi SAHİB-KIRAN f Her zaman muvaffak olan ve üstünlük kazanan hükümdar SAHİB-NAZAR f Görüşü, tecrübesi ve düşüncesi kuvvetli olan SAHİBU BİL-CENB Arkadaş Refik SAHİB-VÜCUD Sözü geçer, mevki sâhibi kimse SAHİB-ZUHUR Baş kaldıran, isyan eden, ayaklanan Başa geçen SAHİD Uyanık SAHİF (Sahâfet den) Zayıf akıllı Az fikirli kimse * Gevşek dokunmuş Boş SAHİFE Sayfa, kitap sayfası *Mc: Bir mâna ifade eden her hangi bir şeyin hâli SAHİFE-İ HÂLİYE Boş sahife SAHİH Fık: Rükünleri ve şartları tamam olan herhangi bir ibâdet ve muâmele * Hâlis, kusursuz, şüphesiz * Edb: Gerek söz bakımından ve gerek mânâca noksanları bulunmayan ifade * Gr: Kelimenin kök harfleri (Huruf-u asliye) : 1- Hemzeden; 2- İki aynı harf yanyana geldiği zaman, yalnız biri yazılıp üzeri şeddelenmekten; 3- Harf-i illet "vay-ye" ve bunlardan dönen "elif"den sâlim bulunursa kelime sahih olur SAHİH-İ MÜSLİM (Bak: Kütüb-ü sitte-i hadisiyye) SAHİHAN Doğru olarak, cidden, hakikaten, gerçekten SAHİHAN Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'in birlikte adı SAHİK Uzak * Müretteb olan söz * Hemen anlaşılmaz derece * Çok karışık ve anlaşılmaz söz SAHİK Ezip döğen SAHİL Deniz, göl veya akarsu kenarı Kıyı, yalı SAHİL Kişneyen Kişneyici SAHİL At kişnemesi SAHİLHANE f Yalı evi SAHİLNİŞİN f Sâhilde oturan SAHİLRESİDE f Sâhile varmış, kıyıya ulaşmış |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAHİLSARAY Deniz kenarındaki kâşâne, büyük yalı SAHİME Zayıf dişi deve SAHİMET Kin, çekememezlik * Hased SAHİN(E) (Suhunet den) Sıcak, kızgın, ısınmış SAHİN(E) (Sihan dan) Sık * Kalın, sıkı * Katı, pek SAHİR (Seher den) Uykusuz kalan Uyuyamayan SAHİR Maskaralık eden, maskara eden SAHİR Büyücü, büyü yapan, sihir yapan SAHİRÂNE f Büyülercesine olan Büyüleyici gibi SAHİRE Yer yüzü, arz * Kıyamet günü, Cenab-ı Hakk'ın haşir meydanı için tecrid edeceği Arz-ı Beyza * Aslâ insan ve hayvan ayak basmadık yer yüzü Çöl * Cehennem SAHİRE Büyücü kadın SAHİRE İçine kızmış taş koyup kaynatılan ve üstüne yağ döküp içilen süt SAHİR-PİŞE f Sihirbazlığı meslek edinmiş olan SAHK Döğüp yumuşatma Döğme, döğülme * Kırma, kırılma * Sürtme SAHK Dövmek * Ezmek * Eski kaftan, eski elbise SAHL Ses kısıklığı Ses bozukluğu * Boğazını boğup şiddetle çağırmak SAHL Az az vermek SAHLE (C: Sühul-sihâl) Koyun kuzusuna ve keçi oğlağına derler (Doğduğu vakitten dört aylık olana kadar) SAHMEM (SAHMİM) Hâlis (hayırda ve şerde kullanılır) *Yaramaz huylu deve SAHN Kırma Kesr SAHN Sıcaklık, harâret SAHN Evin ortasındaki açıklık, avlu, oyuk * Boşluk Boş yer Orta, meydan, aralık * Sahne * Cami ve medreselerdeki umumun toplanmasına âit üstü kubbeli ve örtülü yer * Büyük kâse Sahan * Zil SAHN-İ DURENG Dünya SAHN-İ GÜLŞEN Gül bahçesinin ortası SAHN-İ LÂLE-ZÂR Lâle bahçesinin ortası SAHNAN Çifte zil SAHNE Manzara * Tiyatro oynandığı yer Oyun yeri SAHNE Cerahat, yara SAHR (Sahar - Saharat - Suhur) Kaya Büyük taş * Maden kütlesi * Hazret-i Süleyman (AS)'in mühürünü çalan ifrit SAHR Masharaya almak SAHR Örtmek SAHRA (C: Sahârâ-Sahravât) Kır, ova, çöl * Yazı * Kızıl dişi eşek (Müz-Eshar) SAHRA-YI KEBİR Büyük çöl Cezayir, Tunus ve Libya'nın güneyinden Çat Çölü hizasına kadar uzanan Afrika'nın en büyük çölü SAHRA-NEVERD f Çölde dolaşan Göçebe SAHRA-NİŞİN f Çölde oturan Sahrada hayat geçiren SAHRAVAT (Sahra C) Sahralar, çöller Ovalar Kırlar SAHRE(T) Büyük ve sert taş SAHRETULLAH Kudüs'te, Beyt-i Mukaddes'te çok eski ve tarihî bir kaya Hazret-i Peygamber (ASM), Mir'ac gecesinde bu kayadan uruc ettiği hakkında rivayet vardır Bu kayaya "Hacer-i Muallak" da denir(Felsefenin ruhsuz kanunları pek karanlık ve vahşetli gösterdikleri hilkat-i arziye ve vaziyet-i fıtriyesini bu meyve ile nurlu, ünsiyetli bir tarzda, "Sevr ve Hut" namlarındaki iki meleğin omuzlarında, yani nezaretlerinde ve Cennet'ten getirilen ve fâni Küre-i Arz'ın bâki bir temel taşı olmak, yani ileride baki Cennet'e bir kısmını devr etmeğe bir işaret için Sahret nâmında uhrevî bir madde, bir hakikat gönderilip "Sevr ve Hut" meleklerine bir nokta-i istinad edilmiş, diye Benî-İsrail'in eski peygamberlerinden rivayet var ve İbn-i Abbas'tan dahi mervidir Maatteessüf bu kudsi mânâ, mürur-u zamanla bu teşbih, avamın nazarında hakikat telâkki edilmekle aklın hâricinde bir suret almış Madem melekler havada gezdikleri gibi, toprakta ve taşta ve yerin merkezinde de gezerler, elbette onların ve Küre-i Arz'ın, üstünde duracak cismanî taş ve balığa ve öküze ihiyaçları yoktur Ş) SAHRINÇ Yağmur sularını biriktirmek için bina altında ve toprak içinde yapılan etrafı duvarlı veya çimento sıvalı su mahzeni SAHSAH (C: Sahâsıh) Düz yer SAHSAH Yağmurun sert ve katı yağması SAHSAH Geniş, düz yer SAHSAH(A) Döndürmek * Evin ortası SAHSALİK Katı, şiddetli, şedid * Yaşlanmış, ihtiyar kadın * Şiddetli ses SAHT Zor güç, * Sert, katı, çetin * Güçlü, kuvvetli, sağlam SAHTDİL f Katı yürekli SAHT Boğazlamak SAHT (SUHT) Hışım, hiddet, kızgınlık, gadap SAHTE f Düzme, yapmacık, yalandan, taklit * Kalp, karışık SAHTEGÎ f Sahtelik, yalan, düzme SAHTEKÂR f Sahte iş yapan, hilekâr Kalpazan SAHTEKÂRÎ f Hilekârlık, sahtekârlık SAHTEVEKAR f Yapmacık tavırlar takınan, kendini satmaya çalışan SAHTGİR f Bir şeyi sıkıca tutan SAHTİ f Sertlik, katılık * Güçlük * Sıkıntı SAHTİYAN f Boyanmış, cilâlanmış deri Tabaklanmış deri SAHT-LİGAM f Gem almaz, sert başlı at SAHTRU f Suratı asık, dargın, kırgın SAHUN Gafiller Allah'ın (C C) emrinden gaflet edenler SAHUN Adım tutan eşek SAHUR Temcid yemeği Ramazan'da şafaktan önce yenen yemekr SAHUR Gece uyanıklığı, uykusuzluk * Ayın etrafındaki hâle * Yer yüzünün gölgesi SAHV(E) Ayılma, ayıklık, aklı başında olmak * Hastanın iyileşmesi * Tas: Kendinden geçme hâlinin sona ermesi, his âlemine tekrar dönmek * Uyanıklık SAHV Ateş ve ocaktan kül çıkarmak SAHVA' (C: Sehâvât) Yumuşak, geniş, bol yer SAHVE En yüksek dağ * Atın sırtı, eğer konulan yeri * Su menbaı SAHY Nemli olmak * Islaklık, rutubet SAİ Çalışan * Devletçe posta idaresinin kurulmasından evvel mektup ve emanet götürüp getiren kimseler * Bir yere vâli olan * Cemaat başı * Yan yan giden * Hızlı yürüyen * Koğuculuk yapan SAİB Bir yerle veya bir şeyle ilişiği ve alâkası olmayan SAİB (Savab dan) Maksada uygun * Hedefe doğru ulaşan * Doğru Yanlışsız Yanlışlık yapmayan SAİB Yağmur getiren bora SAİB Ak saçlı, beyaz saçlı SAİBE Başı boş bırakılmış hayvan Sâime SAİD (Sa'd dan) Saadetli Allah (CC) kendisini sevmiş O'nun rızasına ermiş olan Ahireti için çalışan kimse Mes'ud Mübarek Bahtiyar SAİD (Suud dan fâil) Yukarı çıkan, yükselen, kalkan SAİD Kolun, bilek ile dirseği arasındaki kısmı Mirfak SAİD Yukarıdaki temiz toprak, pislikten uzak pâk toprak Yeryüzü * Yol, tarik * Mezar, kabir * Yüksek * Yukarı çıkan SAİDAN Kol ve bacak SAİD BİN ZEYD (RA) Hz Ömer'in (RA) amcasının oğluydu Aşere-i Mübeşşere'den ve Ashabın ileri gelenlerindendi Vazifeli olarak Habeşistan'a hicret edenlerdendi Şam'ın fethine ve bir çok mühim muharebelere iştirak etti Hicri 51 yılında vefat etti |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAİD-İ NURSÎ (Bediüzzaman) (Mi: 1876 - 1960, Hi: 1293 - 1379) Babası Mirza, Annesi Nuriye olan bu büyük mütefekkir zât, Bitlis vilâyetimizin Hizan kazası, Nurs köyünde doğmuştur Ateşîn zekâsı ve takvası ve dinine sadakatı kısa zamanda etrafta tanınmasına sebeb olmuştur Bir müddet Van'da kaldı Başta Vâli Tahir Paşa olmak üzere bütün halk kendisine hürmet ediyordu Kısa zamanda ilmi ile hocalarına ders verecek hale gelmişti İslâmiyete bütün varlığıyla hizmet etmek cehdi içerisinde idi İhsan-ı İlâhî olan hârika kabiliyeti ile mütâlaa ettiği kitapları kısa zamanda ezberden okuyabiliyordu Cesaret ve şecaatta da hârikaydı Rusların Şark vilâyetlerimize tecavüzü sırasında Enver Paşa Kumandasında Milis Teşkilâtı Gönüllü Alay Kumandanı olarak talebeleriyle birlikte harbe iştirak etti Büyük fedakârlıklar gösterdi Hiçbir zaman birlik ve İslâmî beraberlikten ayrılmadığı gibi dâima millî vahdetimiz için bütün gücüyle çalışıyordu31 Mart isyan hareketinde yatıştırıcı ve müsbet rol oynamış; bir nutukla, isyan eden sekiz taburu itaate getirmişti (31 Mart Olayı, 1970 SBF Yayınları sh: 129 - 253 Doktor Sina Akşin'in eserinden)Kendisini verdikleri Divan-ı Harb-i Örfî'de Mahkeme Reisi Hurşid Paşa'nın "Sen de şeriat istemişsin" sualine karşı şöyle cevap veriyordu:"Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda etmeğe hazırım Zira şeriat sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!"1327 (Mi: 1911) tarihinde Şam'da Cami-ül Emevî'deki hutbesinde İslâm Âlemindeki hastalıkları teşhis ederek anlatıyor ve bir bir tedavi çarelerini söylüyordu O hutbede hülâsa olarak İslâmî uyanışı ve çarelerini anlatmıştır O hutbeden birkaç satır:"Hâsıl-ı kelâm : Biz Kur'an şakirdleri olan müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-ı imaniyeye giriyoruz Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz Onun için akıl ve ilim ve fennin hükmettiği istikbalde elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur'an hükmedecek"Aynı zamanda şark vilâyetlerinde müsbet ilimlerle ve dinî bilgilerle mücehhez Medreset-üz Zehra nâmında büyük bir üniversite açılmasına çalışıyordu ve Sultan Reşad kendisine bu iş için 19 bin altun lira vermeyi kabul etmişti Van Gölü kenarında Artemid'de temeli atılan bu müessese 1 Cihan Harbi sebebi ile geri kalmıştıBediüzzaman Said Nursî, İstanbul'da 25 Ağustos 1918'de kurulan Dar-ul Hikmet-il İslâmiye'ye Erkân-ı Harbiye-yi Umumiyye'nin teklifi neticesinde âzâ kabul edildiBu yüksek ilmî hey'ette bütün İslâm Âlemini alâkadar eden mes'eleler görüşülüyordu Devrin hastalığını ve milletin maddî, manevî ihtiyaçlarını o zamanda bilen ve teşhis eden bu zat, eserlerini neşretmeğe başladı İşârât-ül İ'caz, Münâzarat, Muhâkemât, Tuluât, Lemaât, Nokta, Rumuz, Hutuvât-ı Sitte, Sünühât, Şuâât gibi eserlerinde ecnebilerin İslâm Âlemini parçalamak, mânen ve maddeten yıpratmak için ortaya attıkları bâtıl fikirleri çürüten, Kur'anî İslâmî hakikatleri neşrediyor, ilân ediyorduMillî hükümetin Ankara'da teşkiline ve İstanbul'daki kuvvetlerin bu hükümete yardımlarına bütün gücüyle çalışıyordu İngiliz ve Fransız gibi emperyalistlerin ye's verecek fikirlerine, neşriyatlarına karşı milleti uyandıracak faaliyette bulunarak, "Hutuvât-ı Sitte" gibi neşriyatıyla millî birlik ve beraberlik, İslâmî gayret ve şecaate kuvvet vermeğe çalışıyorduEn büyük tehlikenin ilim nâmı altında Avrupa emperyalistlerinin ortaya attıkları, milleti birbirine düşürecek, imanı zedeleyecek, Kur'an'dan ve imandan, millî birlik ve beraberlikten ayıracak fikirler olduğunu biliyor ve bunların ilmî esaslarla, müsbet delillerle çürütülmesi yolunda çalışıyordu (Tarih Sohbetleri 1966, Cilt: 4)Diyarbekir havalisinde din nâmına ihtilâle teşebbüs eden (15 Şubat 1925) Şeyh Said, Bediüzzaman'ın büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake davet ettiğinde cevaben onlara mektubunda şöyle demişti:"Türk milleti asırlardan beri İslâmiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir Bunların torunlarına kılınç çekilmez, siz de çekmeyiniz Teşebbüsünüzden vazgeçiniz Millet irşad ve tenvir edilmelidir" (Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı)Ecnebilerin propagandasının te'siri altında kalanlar bu büyük mücahide çeşitli iftiralarda bulundular Fakat O, hakikatları ilândan, milli birlik ve beraberliği te'mine çalışmaktan aslâ vaz geçmedi 130 parçadan fazla olan bütün eserlerinde, siyasetten tecerrüd ederek ve bilhassa menfî ve tarafgir siyasetçiliklerden, şeytandan kaçar gibi kaçıp, müslümanlar arasında kardeşlik şuuruyla ve bîtaraf bir makamda Kur'an'a hizmet etmeyi bu zamanda en mühim bir vazife olarak kabul etmiş ve bu hakikatı iman hizmetindeki talebelerine değişmez bir düstur halinde tesbit etmiştirEserlerinin muhtelif yerlerinde tekrarla üzerinde durduğu mesleğinin bu düsturuna dair birkaç bahsi nümune olarak aşağıya dercediyoruzşöyle ki:"Risale-i Nur şakirdlerinin mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir Çünki hâlisane hizmet-i Kur'aniye, onlara her şeye bedel, kâfi geliyor Hem milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve amisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar Risale-i Nur şakirdleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş" Şualar: 362"Nur şakirdleri hiç siyasete karışmadılar, hiç bir partiye girmediler Çünki iman, mal-ı umumîdir Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır Tarafgirlik giremez Yalnız küfre, zendekaya, dalâlete karşı cephe alır" Emirdağ Lâh: 180"Ben de Nur-u Kur'anı elde tutmak için euzubillahi mineşşeytani vessiyaseti deyip, siyaset topuzunu atarak iki elim ile nura sarıldımGördüm ki: Siyaset cereyanlarında; hem muvafıkta hem muhalifte o Nurların âşıkları var Bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fevkinde ve onların garazkârane telâkkiyatlarından müberra ve sâfi olan bir makamda verilen ders-i Kur'an ve gösterilen envar-ı Kur'aniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kısım çekinmemek ve ittiham etmemek gerektirElhamdülillâh siyasetten tecerrüd sebebiyle, Kur'anın elmas gibi hakikatlarını propaganda-i siyaset ittihamı altında cam parçalarının kıymetine indirmedim" Mektubat : 49" Otuz seneden beri siyaseti terkettiğime sebep; bir mübarek âlimin tâkib ettiği cereyanın tarafgirlik damarı ile sâlih ve büyük bir âlimin onun fikrine muhalif olmasından tefsik derecesinde tahkir edip ve cereyanına ve kendi fikrine muvafık meşhur ve mütecaviz bir münafığı gayet medh ü senâ etti Ben de bütün ruhumla ürktüm Demek tarafgirlik hissine siyasetçilik de karışsa, böyle acib hatalara sebebiyet veriyor diye Eûzü billahi mineşşeytani vessiyaseti dedim, o zamandan beri siyaseti terkettim" Emirdağ Lâh: 272Bediüzzaman siyasetten bu kadar çekinmesine rağmen yine de gizli din düşmanlarının iftira ve iğfalatiyle (siyasî maksad taşımak ve cemiyet kurmak) gibi iddialarla müteaddid defalar mahkemeye verilmiş ve zamanımıza kadar bine yakın mahkeme ve beraet teselsülen olagelmiştir ki, dünya hukuk tarihinde böyle bir hâdise mevcud değildirSon derece mütevazi ve fakirane bir hayat yaşadığı, maddî manevî hiçbir makam iddia etmediği halde, yabancıların te'siri altında ve hariçten içimize girmiş cereyanlar sebebiyle muhtelif yerlere nefyedildi Fakat yine, o felsefecilerin ve kendisini münevver telâkki edenlerin bâtıl fikirlerini köküyle ortadan kaldıracak ilmî, aklî, müsbet delilleri yazmak ve neşretmekten bir an bile geri durmadı Eserleri köy odalarından başlıgirsin bir tarafına !!! üniversite muhitlerine kadar elden ele, dilden dile dolaştı Kur'an-ı Kerim ve onun tefsiri etrafında bir Hizb-ül Kur'an meydana geldiBu lügatta Bediüzzaman Said Nursî'ye geniş yer verilmesinin sebepleri şunlardır:Bu zât eserlerinde Âmentü'nün altı esasını ilmî ve delilli olarak izah etmiştir Bu sebeple pek çok kimsenin Sünnet-i Seniyyeyi yaşamasına sebep olmuştur Din büyüklerini tanımak ve tanıtmak, şahıslara bağlanmak için değil, İslâmiyete bağlanmak yönünden önemlidirDin düşmanları dine hizmet eden âlimleri, mürşidleri çürüterek halkı dinden uzak bırakmak istediklerinden, dindar kimseler de İslâmiyete hizmet edenleri tanımak, onlardan faydalanmak zorundadır İslâmiyet ilim dinidir, âlimler sayesinde devam eder Âlimleri yok kabul edersek, din de nazariyede kalır Bunun için âlimlerimize sahip çıkmalıyızHer İslam âlimine geniş geniş yer vermek isterdik Fakat Said Nursî herkesten daha fazla hücuma uğramış Kendisi, talebeleri ve eserleri hakkında bine yakın mahkeme açılmış, 780 beraet kararı alınmıştır Elbette ki en çok hücum edileni, en fazla tanıtmak, hakikatı ortaya çıkarmak için lüzumludurBiz, Bediüzzaman Said Nursî'yi övmedik Sadece hayatının ve eserlerinin bir kısmına ayna tuttuk Daha geniş bilgi almak isteyenler, onun hayatı hakkında yazılmış kitapları ve Risale-i Nur Külliyatını tetkik edebilirlerDin büyüklerini tanıtmak, bir bakıma İslâmiyeti tanıtmak demektir Din büyüklerini tanıtmak, Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'i takdimdir Çünkü İki Cihan Serveri Peygamberimiz olmasaydı, din büyükleri de olamazdı Meyvayı övmek, ağacı tanıtmaktır Peygamberimizin övdüğü âlimleri övmemek, Peygamberimizin sevdiği âlimleri sevmemek, İslâmiyetten uzaklaşmaktır En çok hücum edileni en çok korumak, aklın ve ilmin gereğidirBir İslam büyüğü buyuruyor ki: Ya Rabbi ne hikmettir ki, Sen'i sevenleri bulmak, Sen'i sevmektir Sen'i sevmek ise, Sen'i sevenleri bulmaktır SAİG Boğazdan kolay ve hoş geçen yiyecek veya içecek SAİGAN Boğazdan kolayca geçerek SAİH Seyahat eden * Çok zaman oruçla veya ibadetle meşgul olan SAİK (Bak: Saak) SAİK Dürten, sevkeden, sürükleyen, götüren * Sebep SAİK Kırağı, çiğ SAİKA Yıldırım Ölüm, mevt * Nüzul ateşi * Semadan gelen şiddetli ses * Mühlik ve azab * Bulutları sevke vazifeli melek SAİKA-VARİ f Yıldırım gibi Şiddetli korkutarak SAİKA-ZEDE f Yıldırım çarpmış SAİKA Sürükleyen, sevkeden, götüren hal, sebep SAİL (Savlet den) Saldıran Kibirli olup başkasına tecavüz eden SAİL(E) (Sual den) Dilenci * Fakir * Soran * İsteyen * Akan, seyelan eden SAİLİYET Akıcılık * Dilencilik SAİM (Savm dan) Oruçlu, oruç tutan SAİME Çayıra başı boş olarak salıverilen hayvan SAİMÎN (Sâim C) Oruç tutan kimseler SAİR Seyreden, harekette olan * Bir şeyden geri kalan * Maadâ Geçen, dolaşan * Yolcu Seyyar * Başkası, diğeri SAİT (Savt dan) Sesli Ses çıkartan SAİYAN (Sâi C) Haberciler, haber götürenler * Çalışanlar SAK Bir şeyin aslı * Topuktan baldıra doğru bacağın incik yeri * Mc: Şiddet SAK' Kuşun, kanadını çırparak öttürüp uçması SAK' Horozun ötmesi Bir kimseye vurmak * Udul etmek, geri dönmek, vazgeçmek SA'K(A) Ansızın düşmek * Çağırmak * Helâk olmak SA'KA Bayılma Baygınlık SA'KA-İ ŞEDİDE Şiddetli baygınlık SAKA Ordunun gerisi, ordunun gerisinde bulunan asker takımı * Üzengi kayışı SAK'A Güneş * Başın ortası * Beyaz renkli tavşancıl kuşu SAK'AB Uzun, tavil SAKALAN (Sakaleyn) İnsanlar ve cinler SAKAM (Sekam) İllet, hastalık, dert * Hata ve yanlış * Zillet SAKAMET Bozukluk, ziyan, noksan, zarar, eksiklik * Keyifsizlik * Dert SAKAR Cehennem'in bir ismi (Bak: Cehennem) SAKAR (C: Sükur-Sakâr-Sıkâre-Sukure-Eskur) Çakır kuşu * Çok ekşimiş süt ve pekmez * Bir şeyi kırmak SAKARE Kâfir * Koğucu, dedikoducu, nemmam * Müstehak olmayana lânet eden * Pekmezci SAKAT Bir tarafı bozuk, eksik veya asla bir işe yaramaz olan * Yanlışlık (yazıda veya sözde) SAKATÎ Yanlışları çok olan muharrir veya şâir SAKAYN İkizkenar SAKB (C: Sukub) Delinme, delme * Bir taraftan diğer tarafa kadar açık olan delik * Sütü çok olan deve * Çok kırmızı, koyu kırmızı SAKB (C: Sukub) İnce, uzun * Ev ortasında olan direk * İçi boş olmayan kuru cisme vurmak * Yakınlık SAKBE Çadır direği * Oklava SAKEK At kusurlarından bir kusur SAKF Dam, çatı, tavan Asuman, gökyüzü SAKF-I MERFU' Yükseltilmiş dam, tavan SAKF-I MUALLÂ Yüksek gökyüzü SAKF Hızla almak Sür'atle ahzetmek SAKIA (C: Savâkı) Yıldırım SAKIB Parlak * Bir yandan bir yana delip geçen SAKIT Düşen, düşük Kıymetsiz, sukut eden Ölü olarak düşmüş çocuk SAKIYE (C: Sevâki) Su arkı, su dolabı SAKIYY (C: Eskiye, Sakiyye) İri taneli yağmurlu bulut * Hurma ağacı SAKİ (Saky dan) Sulayan, içecek su veren, sucu * Kadeh sunan İçki sunanSAKİ' : Kırağı, şebnem, çiğ SAKİB (Sâkibe) Dökülen SAKİF Nüfuz eden, sözünü dinletip geçiren SAKİL (Sıklet den) Ağır, can sıkan, sıkıcı Çirkin kaba SAKİL Ağır, can sıkıcı Çirkin * Gr: Ağır ve kalın okunur harf veya hece SAKİL Cilâ yapan, parlatan SAKİM Hasta, keyifsiz, sağlam olmayan * Yanlış SAKİN Hareketsiz, kendi hâlinde Bir yerde oturan Kararlı * Gr: Harekesi olmayıp cezimli (sakin okunan) harf SAKİNAN (Sâkin C) Bir yerde oturanlar Sâkinler SAKİNÂNE f Sâkin olana yakışır şekilde Sessizce SAKİT(E) Susan, ses çıkarmayan SAKİTÂNE f Ses çıkarmayarak, sessizce SAKK Kin tutmak SAKK (C: Sukuk-Sıkâk-Esak) Kitap * Kapı yapmak * Vurmak, darbetmek SAKKA Çok su dağıtan, çok sulayan, sucu SAKKA' Kulağı çok küçük olan koyun SAKL Törpü ile eğeleme Cilâlama SAKME şiddetle ve kakarak vurmak SAKN Timsah derisi gibi katı ve sert olan deri SAKO Üst tarafa giyilen elbise (Ceket, aba, palto gibi) SAKRE Güneşin çok olan tesiri * Çakır kuşunun dişisi SAKSAKA Sığırcık kuşunun ötmesi * Çok söylemek, çok konuşmak * Serçenin terslemesi SAKTA (C: Sakatât) Sözdeki bozukluk veya yanlışlık SAKTA (SIKAT) Kapmak * Düşmek SAKUR Sivri burunlu büyük balta Külünk SAKUR Deyyus SAKY Sulamak Su içirmek * Bedende su toplamak SAKY-I MÂ Su dağıtma SAL f Sene, yıl SAL-İ HAL İçinde bulunulan yıl SA'L Başı küçük olan kimse * Başı küçük deve kuşu * Tüyü gitmiş eşek SAL' Baş tepesinin saçsız oluşu, kellik SALÂ Namaza davet için çağırmak Minarede okunan salavat, dua (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır) SAL'A Belâ, âfet * Ağaç olmayan kumlu yerSALA' : Kuyruğun sağı veya solu SALA' Kellik Baş tepesinin saçı dökülüp açık olması SA'LA Küçük başlı kadınSA'LA : Zâid dişli kadın (Müz: Es'al) SALAA Tepenin saçı dökülüp açık kalan yeri |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SALABET Metanet, katılık, sulbiyet * Peklik, dayanma Sağlamlık * Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak (Bunun zıddı: Lâübalilik) (Bak: Dimağ) SALABET-İ DİNİYE Dinini ve dinin emirlerini korumak ve tatbik etmekteki ciddiyet ve sağlamlık SALAET (C: Salâât) Ezme işindeki kullanılan yassı düz taş SALAH Bir şeyin en iyi hâli Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik Dine olan bağlılık Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat (Mukabili fesad ve fücurdur) SALAH-İ HAL Durumun düzelmesi SALAH-ÜD DİN Salâhattin şeklinde yaygın olan bu kelime, "dine bağlı" mânasına gelir SALAHADDİN-İ EYYUBÎ (Doğumu: Hi: 532, Mi: 1137) Ehl-i Salib zihniyetinin İslâm dünyasına açtığı Haçlı seferlerini maddeten durduran şarkın en kahraman kumandanlarından ve sultanlarından olan bu zât hakkında bir Avrupalı tarihçi: "İslâmın en saf kahramanı" diye bahsederDüşmanın çokluğundan bahsederek geri dönmek isteyen kumandanlarına şöyle hitab etmiş ve az bir kuvvetle Haçlı kuvvetlerini perişan etmiştir- Madem ölümden korkuyoruz, niçin evlerimizde oturup da çocuklarımızla keyfimize bakmadık, askerliğe girdik Bizim borcumuz, düşmanın azlığını çokluğunu kıyaslamak değil, ona karşı durmaktırSultan Salahaddin, Eyyübiye Devletinin başında 24 sene kaldı Avrupa'nın Haçlı ordularını iman ve şecaatla çok defa perişan hale getirdi Onlara mağlub olmadı Namazını vaktinde ve cemaatla kılardı Kerim, sabur, halim ve mütevazi idi 57 yaşında Şam'da vefat etti (R Aleyh) SALÂ-HAN f Minarede cuma veya cenaze namazına davet için salâvat okuyan kimse * Meydan okuyan kişi SALAHAT Sâlihlik, günahsız ve temiz oluş, dindarlıkta çok ileri olmak hâli SALAHATTİN (Bak: Salah-üd din) SALAHDEM Katı, şiddetli, şedid SALAHDİ Kavi, sağlam, dayanıklı ve muhkem SALAHİYET Bir işe karışmağa veya o işi yapmağa hakkı olmak, vazifeli olmak, bir iş için emir almış olmak * Bir dâvaya bakabilmek SALAHİYETDAR f Vazifeli, salahiyet sâhibi SÂLÂR f Kafile veya kabile reisi Baş Başkan Reis En büyük âmir Başkumandan SÂLÂR-I BEYT-ÜL HARAM Beyt-ül Haram'ın reisi ve başkumandanı olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm SÂLÂR-I RUSÜL Resüller kafilesinin reisi, kumandanı Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm SALAT Namaz Belirli vakitlerde Kur'an'da emredildiği tarzda ve Hz Peygamber'in tarifi vechi ile yapılan ibadet * Tebrik, tezkiye * Dua Peygamberimize (ASM) yapılan dua * İstiğfar * Rahmet (Bak: Namaz)(Namaz, dinin direği ve kıvamı olduğu gibi, bütün hasenata fihrist ve örnektir Kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvi bir münasebet ve nezih bir hizmettir İİ) SALÂT-I FECR Sabah namazı SALÂT-I HAMSE Beş vakit namaz SALÂT-I HAVF Muharebeden evvel kılınan iki rekât namaz SALÂT-I İSTİHÂRE İstihareden evvel kılınan iki rekât namaz SALÂT-I İSTİSKA Yağmur duasına çıkıldığı zaman kılınan namaz SALÂT-I SEFER Yola çıkıldığı zaman kılınan iki rekât namaz SALÂT-I VUSTA (Bak: Vusta) SALÂT-ÜL ASR İkindi namazı SALÂT-ÜL FECR Sabah namazı SALÂT-ÜL ÎD Bayram namazı SALÂT-ÜL İŞÂ Yatsı namazı SALÂT-ÜL MAĞRİB Akşam namazı SALÂT-ÜL VİTR Vitir namazı SALÂT-ÜZ ZUHR Öğle namazı SALATÎN (Sultan C) Sultanlar SALAVAT (Salât C) Namazlar * Bütün dualar İhtiyaçtan gelen ricalar * Nimetten çıkan şükürler İbadetler * Hazret-i Muhammed'e (ASM) memnuniyet ve bağlılık için yapılan dualar * Nasârâ kilisesi SALAVATULLAH Allah'ın rahmet ve inayeti, kusur ve günahları aff u mağfiret etmesi SALAYE (C: Salâyât) Bir şey ezmede kullanılan yassı düz taş SALAYIK Yufka yapmak SALB Asmak Darağacına çekmek Çarmıha germek * Kemikten yağ çıkarmak SALBEN Asarak, asmakla öldürmek suretiyle SALBETMEK Asarak öldürmek SALD Kaypak taş * Taş gibi çok dayanıklı şey * Dağa çıkmak * Şiddetle ellerini yere vurmak SALDAH Sağlam ve katı nesne SAL-DİDE f Yaşlı, ihtiyar * Tecrübeli, gün görmüş SALE f Yıllık, senelik SA'LE Eğri hurma ağacı * Küçük başlı dişi devekuşu SALE Âfet, belâ, musibet, dâhiye SA'LEB(E) (C: Seâlib) Tilki * Süngü demirinin ağaç geçirecek yeri SALEF (SALF) Kibirlilik Tekebbürlük hali * Kin tutmak, buğz etmek * Zevci indinde zevcenin kadri olmamak * Misafir için olan yemeğin yetmemesi SALEHBA Dayanıklı ve kuvvetli deve (Müe: Salehebât) SALENBAC Uzun ince balık SALFA' Sağlam ve sert yer SALHA (Sâl C) f Yıllar Seneler SALHHANE f (Bak: Selhhane) SALHURDE f Çok yaşlı, pek ihtiyar SALİB Titreten * Hareketli SALİB (C: Sulub-Salbân) Haç * Şiddetli, şedit * Heybetli SALİB(E) Bir şeyin vücudunu veya vukuunu inkâr eden * Kapıp götüren, zorla alan * Alan * Bir şeyin vücudunun olmadığını veya meydana gelmediğini söyleyip isbat eden SALİBE-İ KÜLLİYE Man: Bir şeyin nefyine delâlet eden kaziye Bir şeyin bütün bütün olmadığını veya mevcudattan hiç birisine hâkim ve müessir olmadığını iddia ve isbat eden hüküm(Halk-ı eşya hakkında "mucibe-i külliye" sâdık olmadığı takdirde "salibe-i külliye" sâdık olur Yâni ya bütün eşyanın Hâlikı Allah'tır veya Allah hiçbir şeyin Hâlikı değildir Çünkü: Eşyanın arasında muntazam tesanüd ile halk ve yaratmak, tecezziyi kabul etmez bir küldür Baziyet yoktur Ya "mucibe-i külliye" olacaktır veya "salibe-i külliye" olacaktır Başka ihtimal yok Her şeyde illetin ademini tevehhüm eden vehmin vâhi hükmünde bir kıymet yok Binaenaleyh, ednâ bir şeyde Hâlıkiyet eseri göründüğü zaman, bütün eşyada tahakkuk eder Ve keza Hâlık ya birdir veya gayr-ı mütenahîdir, evsat yoktur Zira sani' vâhid-i hakiki olmazsa, kesir-i hakiki olacaktır Kesir-i hakiki ise gayr-i mütenahîdir Maahaza nuru neşredenin nursuz, icad edenin vücudsuz, icab ettirenin vücubsuz olması muhaldirVe keza ilim sıfatını ihsan edenin ilimsiz, şuuru ihsân edenin şuursuz, ihtiyarı verenin ihtiyarsız, iradeyi verenin iradesiz, kâmil şeylerin sani'i gayr-ı kâmil olduğunu telâkki etmek muhaldirVe keza, aynı tersim, basarı tasvir ve nazarı tenvir edenin basarsız olduğunu düşünmek, ancak basar ve basiretten mahrum olan adamın işidir Maahaza, masnu'daki kemalât tamamen Sâni'deki kemalden akan bir feyizdir Fakat kuşlardan yalnız sineği gören, tanıyan bir mikrop, kartalı gördüğü zaman "bu kuş değildir" der Çünkü, sinekteki şeyler onda yoktur MN) SALİBE Ayakları yarık olan kadın SALİBİYYUN Hristiyanlar SALİD Pak, temiz SALİF(E) Evvelce geçen, geçmiş Mukaddem SALİF-ÜL ARZ Dünyanın ve arzın evveli veya geçmiş zamanı * Evvelce arz olunan SALİF-ÜL BEYAN Bildirilmiş, beyanı geçmiş SALİF-ÜZ ZİKR Bildirilen, zikri geçen, mezkûr Yukarıda ismi geçen Yukarıda, daha evvel söylenen SALİF Boynun genişliği, kalınlığı SALİG (C: Sulag) Altı yaşındaki sığır SALİH Kara yılan SALİH (AS) Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı Salih (AS) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden mu'cize istemeleri üzerine; Allah, bir kayadan bir dişi deve çıkarmış ve deve derhal yavrulamış; bu hayvanla yavrusuna bakılması Salih Peygamber tarafından kavmine tavsiye olunduğu halde, bunlar deveyi dahi öldürdüklerinden Allah'ın gazabına uğramışlardı İmana gelen küçük bir kısmın gerisi, mahv ve helâk olmuştu Hz Salih (AS), bir rivayette Mekke'ye ve bir rivayette de Kudüs'e çekilip orada vefat etmiştir Enbiya-i Arab'dan olduğu halde Tevrat'ta zikredilmiştir |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SALİH(A) (Salâh dan) İşe yarar, elverişli, uygun, iyi Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan * Faziletli, ehl-i takva olan SALİHA Safi gümüş * İyi, sâlih kimse SALİHAT Dine uygun iyi hareketler Cenab-ı Hakk'ın ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın beğeneceği işler, iyilikler * Hayır ve hasenat sâhibi müslüman kadınlar SALİHÛN Salih kimseler, günahkâr olmayanlar, salihler SÂLİK (Sülûk dan) Bir yolda giden Belli bir yol tutup giden * Bir tarikat yolunda olan SÂLİKÂN (Sâlik C) Sâlikler Bir tarikata girmiş veya bir şeyhe bağlanmış kimseler SÂLİKÛN (SÂLİKÎN) (Sâlik C) Sâlikler Sülûk edenler SALİL Demirden çıkan ses Demir sesi SÂLİM(E) Sağlam * Sıhhatli Sağ Noksansız, eksiksiz * Her türlü tehlikeden uzak olan Emin ve korkusuz olan * Gr: Kelimelerdeki harfler bozulmadan cemi' eki katılarak yapılan çoğul hali Sâlimûn, sâlihât, sâdıkûn, sâdıkât gibi yapılan cemiler * İçinde harf-i illet bulunmayan kelime SÂLİMEN Sağ, sağlam ve sıhhatta olarak * Emin olarak, emniyetle SÂLİMÎN (Sâlim C) Sağ, sağlam ve sıhhatta olanlar Sâlimler SÂLİS(E) Üçüncü * Sâniyenin altmışta biri SÂLİSÂT (Sâlise C) Sâliseler Sâniyenin altmışta biri kadar olan vakitler SÂLİSEN Üçüncü olarak SALİYE Edb: Yeni yılı tebrik maksadıyla sene başında yazılan tarihli medhiye SALK Şiddetli ses * Vurmak * Hâmile kadının ağrısı tutup bağırması SALKAME Azı dişlerinin birbirine dokunması SALL Demirlerin birbirlerine sürtünmelerinden çıkan ses SALL (C: Sellât) Dar su yolu SALLA (Salli) Duâ olsun, şânı yücelsin meâlinde söylenir SALLALLÂHÜ TEÂLÂ ALEYH "Allah (CC) onun şanını yüceltsin; duasını, isteklerini kabul etsin; her isteğini versin" meâlinde Peygamberimiz (ASM) hakkında söylenilen duadır SALLE (C: Sılât) Kuru yer * Deri, cild SALM Kesmek SALMA' Kesmek SALNAME f Yıllık, senelik SALSAL Kuru balçık Kumla karışıp kurumuş olan balçık * Çok anırgan eşek SALSALE Demirlerin birbirine dokunmaktan ses çıkarmaları SALT Bileyi taşı * Kişinin kendi öz kızı * Erkek ismi * Geniş alın * Vurmak mânâsına mastar SALTANAT Kudret, kuvvet * Hâkimiyet, padişahlık * Tantana, gösteriş, debdebe * Şatafatlı hayat Bolluk Zenginlik (Bak: Siyaset) SALTANAT-I SENİYYE Osmanlı İmparatorluğunun bir adı SALUS f İkiyüzlü, riyakâr SALUSÎ f İkiyüzlülük, riyakârlık SALV Uyluk SALVELE Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'a okunan salavat ve dua SALY Pişirmek * Yakmak SAM Ölüm, mevt * Yer altındaki altın damarı * Gök kuşağı * Ateş * Sersemlik hastalığı * Hazret-i Nuh'un (AS) oğullarından birinin ismi SA'M Soymak SAM'A Küçük kulaklı kadın (Müz: Asmâ) * Kuvvetlenip olgunlaşan ot SAMAHMAH Uzun ve çok yoğun olan madde SAMAM Belâ * Zahmet, meşakkat SÂMÂN f Servet Zenginlik * Rahmet * Dinçlik * Düzen, tertip * Bir kimsenin varı-yoğu, serveti SÂMÂNSUZ f Rahat ve huzuru bozan SAM'AR Katı şiddetli, şedid SAM'ARE Sağlam ve dayanıklı, sert SAMD Kasdetmek * Yüksek yer * Galiz, yoğun SAMECE (C: Samec) Kandil SAMED Her şeyin kendine muhtaç olup, kendisi hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan (Allah) *Pek yüksek, dâim * Refi' ve âli ve içi dolu şey * Kavmin ulusu SAMEDANÎ Samed olan Allah (CC) ile alâkalı İlahî Allah'a mahsus SAMEDİYET Allah'ın (CC) hiç bir şeye muhtaç olmadığı gibi hazinesinden hiçbir şey eksilmemesi ve kudretine de hiç bir şey ağır gelmemesi SAMEKMEK Çok kuvvetli adam SAMEM Sağırlık SAMER Bozulup fena kokmak SAMEYAN Sıçramak * Kalkmak * Yürekli, cesaretli, kahraman, bahadır kişi SAMG Zamk, ağaç sakızı SAMGÎ Zamk gibi, zamk halinde olan SAMHA Kolaylık Asânlık Sühulet SAMİ Yüksek, yüce, refi' SAMİ Sertlik, katılık Kuruluk SAMİ' İşiten, duyan, dinleyen SAMİA Duyma, işitme duygusu, işitme kuvveti SAMİD Yükselen, başını kaldırıp göğsünü kabartan * Hayrette kalan * Gafil SAMİH Cömert, eli açık sahavet sahibi ve civanmert olan SAMİÎN (Samiûn) Dinleyiciler * Bir nevi icraatta alâkadar olmayıp dinleyici olanlar, devam edenler SAMİL Kuru, yâbis SAMİM İç, asıl, öz SAMİM-ÜL KALB Kalbin içi SAMİMÂNE f Samimi olarak İçten duyarak, riyasızlıkla SAMİMÎ İçten, gönülden, candan * İçli, dışlı SAMİMİYET İçten ve kalbden olan sevgi ve bağlılık(Niyet-i hâlisenin dahi kerameti vardır Samimiyetin dahi kerameti vardır Bahusus lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde; ciddi, samimi tesanüdün çok kerametleri olabilir Hatta şöyle bir cemaatın şahs-ı manevîsi bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir İnayata mazhar olur M) SAMİN(E) Sekizinci SAMİN Semiz, yağlı, besili SAMİNEN Sekizinci olarak Sekizinci derecede SAMİR Gece toplantıları SAMİR Yemişli, meyvalı ağaç SAMİRÎ Hz Musa Peygamber zamanında Yahudileri şirke sevk eden Hz Musa'nın (AS) bulunmadığı yerde kavmini yaptığı buzağı heykeline taptırmağa çalışan bir yahudi SAMİT(E) Susan, sükût eden * Ses çıkarmaz, sessiz * Gr: Sessiz harf SAMİTE-İ MEYYİTE Ses çıkarmayan ölü * Hareketsiz * Haksızlıklar karşısında gayrete gelmeyen, ölü gibi sükût eden SAMİTANE f Sessizce, ses çıkarmaksızın, sâkitane SAMİT Tatsız bayat süt * Tuzsuz ekmek SAMKUK Kaba adam SAML Katılık, sertlik * Dimdik olmak * Pekişip kaskatı olmak SAMLAH Kulak deliği * Kulak kiri SAMM(E) Zehirleyen Ağulu * Sam Yeli denen öldürücü rüzgâr SAMM Sağır olmak * Şişenin ağzını tıkamak * Katı, sağlam ve sert madde * Vurmak SAMMA Sesi çıkmayan, sessiz * Sağır ve dilsiz * Katı ve son kaya * Sağlam ve sert yer * Belâ * Zahmet, meşakkat SAMME (C: Sevvâm) Zehirli hayvan SAMSAM Keskin olmak * Keskin kılıç Seyf-ü sârim SAMSAME Cemaat, topluluk * Bölük SAMT Susma, sükût SAMU İyi olma, afiyet bulma SAMUT (Samt dan) Az konuşan * Susmuş Surat asarak susan SAMYELİ Sıcak memleketlerde esen bunaltıcı rüzgâr SAN f "Benzer, andırır" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler yapılır SAN' Sağlam ve muhkem yer SAN'A Yemen diyarında bir şehrin adı SANABİR Şiddet SANADİD Bahadır ve şeci' olanlar Kahramanlar İleri gelenler, reisler, padişahlar SANADİD-İ KUREYŞ Kureyş'in ileri gelenleri, seraskerleri, büyükleri SANADİK (Sunduk C) Sandıklar SANAİ' (Sania C) Tertibli, uydurma işler Tuzaklar * Sanayi SAN'AT Ustalık, hüner, mârifet SAN'AT-ÜT TEDELLİ İlm-i belagatın bir kaidesi En âlâdan başlayıp ednaya doğru gitme, yukarıdan aşağıya inme san'atı (Bak: Tedelli) SAN'ATGER f San'atçı SAN'ATKÂR f Usta, san'atçı SAN'ATKÂRANE f San'atlı olarak, özenip meharetle yapılmak suretiyle, sanatkâra yakışır şekilde SAN'ATNÜMA San'atkârlığını gösteren, san'at gösteren SAN'ATPERVERANE f San'atkârcasına, san'atkârlığına çok kıymet vererek SANAVBER Çam fıstığı kozalağı veya onun şeklinde olan Çam fıstığı SANAVBERÎ Kozalak biçiminde Koni şeklinde SAN'AVÎ (San'aviye) San'atlı oluş San'ata mensub Muntazam yapılı SANAYİ San'atlar |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SANAYİ-İ LAFZİYE Söz ile, lâfızla yapılan san'at şekilleri (Cinas, tenasüb ve tezad gibi) SANAYİ-İ MANEVİYE Mâna delâletiyle olan san'at (Teşbih ve istiâre gibi) SANAYİ-İ NEFİSE Güzel san'atlar insanın çok hoşuna giden ve çok üstün san'atkârlıkla yapılmış eserler SANBUR Yalnız olan hurma ağacı * Oğlu, kızı, kavmi ve kabilesi olmayan kişi SANC Zil SANCAK BEYİ Eyalet teşkilâtıyla timar usulünün cari olduğu zamanlarda beş on kazalık yerin mutasarrıfı ile sipahisinin kumandanına verilen addır Osmanlıların ilk zamanlarında beylere yahut hükümdar evlâtlarına has olarak verilen mıntıkalara "Sancak" denilir, bu sancaklara tasarruf edenlere de "Sancak Beyi" adı verilirdi SANCAKDAR f Sancak taşıyan Alemdar SANCE (C: Sanecât) Terazi * Taş SAND Bendetmek, bağlamak SANDAL (C: Sanâdil) Büyük başlı deve * Güzel kokulu bir ağaç SANDİD Bela * Meşakkat, zahmet * Şiddetli yağmur ve rüzgâr SANDUK (C: Sanadik) Sandık SANDUKA Türbelerde mezarların üzerine tahtadan sandık şeklinde yapılan ve üstüne yeşil çuha örtülen yerin adıdır Kadın sandukaları düz olduğu halde, erkek sandukalarının baş tarafına bir ağaç konarak üzerine kavuk, taç, sikke gibi sağlığında giydikleri başlık konurdu Açık mezarlıklarda sandukalar taştan yapılır, baş ve ayak uçlarına taş dikilerek baştakinin üzerine kitabe yazılırdı (OTDS) SANDUKÇE f Küçük sandık SANDUKKAR Veznedar SA'NEB Başı küçük olan kimse Küçük başlı kişi SANEM Kâfirlerin, önünde ibadet ettikleri heykel, put * Mc: Çok güzel olan * Putperestlerin İlâhı SANEM-HANE f Tapınak, puthane SANEM-PEREST f Puta tapan(Sanem-perestliği şiddetle Kur'an men'ettiği gibi, sanem-perestliğin bir nevi taklidi olan suret-perestliği de meneder Medeniyet ise; suretleri kendi mehasininden sayıp Kur'ana muaraza etmek istemiş Halbuki gölgeli, gölgesiz suretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riya-yı mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki; beşeri zulme ve riyaya ve hevaya, hevesi kamçılayıp teşvik eder S) SA'NET Et yağı * Yağ SANEVBER (Bak: Sanavber) SANEVÎ İkinci İkinci derecede SANİ' (Sun' dan) Sanatkârca yapan Yaratan San'at eseri olarak meydana getiren İşleyen, yapan (Allah) SANİ'-İ HAKİKÎ Doğrudan doğruya, hiç bir şeye muhtaç olmadan her şeyin aslını, esasını ve teferruatını yapan, yaratan Allah (CC) SÂNİ'-İ HAKÎM Hikmet sâhibi olan yaratıcı Allah (CC) SANİ' Görülen iş SANİ İkinci SÂNİ AŞER Onikinci SANİA Uydurma, düzme Tuzak, hile * İş, amel, fiil SANİFE Bez kenarı SANİH Mübarek fiil, iyi iş SANİHA Zihne gelen fikir Mütâlâa Çok düşünmeden gelen fikir SANİHA-ÂRÂ f Hatıra gelen, akla gelen SANİHÂT (Sâniha C) Çok düşünmeden akla, fikre gelen şeyler (Bak: Sünuh) SANİ'İYYET Ustaca ve tertibli yapıcı oluş Sâni'lik(Eğer eşya kendi nefislerine isnad edilirse, herbir zerreye bir uluhiyet lâzımdır Meselâ, Ayasofya'nın bânisi inkâr edildiği takdirde her bir taşı Mimar Sinan olması lâzım geliyor Öyle ise kâinatın Sânia olan delâleti, kendi nefsine olan delâletinden daha vâzıh, daha zâhir, daha evlâdır Öyle ise kâinatın inkârı mümkün olsa bile, Sâniin inkârı mümkün değildir MN) SANİYE Dakikanın altmışta birisi Çok kısa bir zaman SA'NİYE Takkenin tepesi SANİYE (C: Sevâni) Su taşıyan deve Su yükledikleri ve su çektirdikleri deve SANİYEN İkinci olarak İkinci derecede SANSÜR Fr Neşr olacak şeylerin (kitap, film veya mektubların) hükümetçe kontrol edilmesi işi SANTİT Ulu, kerim kişi SANTRİFÜJ yun Merkezden uzaklaşan kuvvet Merkezkaç kuvvet (Bak: Kuvve-i an-il merkeziye) SANVAN (Sunvân) (C: Esvane) Kaftan * Giyecek eşyaların muhafaza edildiği dolap veya sandık SAR f Yer, mekân bildiren, birleşik kelimeler yapılan bir ek'tir Bir şeyin kesretle bulunduğunu gösterir Meselâ: Kühsar $ : Çok dağlık yer SAR İntikam, öç SAR' Düşmek * Yıkıp yere çalmak * Edb: Şiirin beytini iki mısra' veya iki kafiyeli yapmak * Tıb: Bir hastalık ki, teneffüs cihâzını his ve hareketten meneder SA'R Katil zehiri * Kısa boylu adam * Küçük hıyar * Yaban soğanının kökü SA'R Ateşin alevlenmesi SARA f Hâlis, saf, katıksız *Hz İbrahim'in (AS) birinci zevcesinin ismi SAR'A Tıb : Bir nevi baygınlık hastalığı SARA Rengi değişmiş olan su SARA' Sararmış hanzal otu SARAD Yer bağırsağı SARAH Her şeyin hâlis ve safisi SARAHAT Sarih olmak, zâhir olmak Açıklık * Kaymağı alınmış süt SARAHATEN Açık ve sarih olarak Açıktan açığa SARAMET Yiğitlik, mertlik SA'RAN (SA'REVÂN) Koyunun memesinin etrafında olan ve memeye benzeyen sivilceler SARARÎ (C: Sarariyyûn) Gemici SARASIR (Sarsar C) şiddetli ve gürültülü rüzgârlar SARASIRA Şam vilâyetinde yetişen bir otun adı SARAT Suyun çok durmaktan dolayı renginin ve kokusunun değişmesi SARAY (Seray) f Büyük kimselerin veya padişahların oturduğu yüksek ve büyük bina Büyük, muntazam ve tantanalı konak, ev SARB (SAREB) Sütü birbiri üstüne sağmak * Bevlini hapsetmek * Çok ekşimiş süt * "Zamk-ı talh" denilen ağaç sakızı SARBAN f Deve sürücüsü Deveci SARD Nüfuz etmek, sözü geçer olmak * Katıksız, saf, hâlis * Soğuk SARDAH (SIRDÂH) Düz yer * Sahrâ, çöl SARE (Sayr : Olmak dan) Oldu (meâlinde fiil) SARE Cemaat, topluluk SARE (C: Savâr) Hâcet, ihtiyaç * Susuzluk SARF (C: Süruf) Harcama, masraf, gider * Fazl * Hile * Men etme Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme * Farz * Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi Kelime bilgisi Kelime şekli bilgisi Morfoloji Tasrif çeşitlerini, isim ve fiil nevilerini öğreten ilim * Para bozma SARF-I MEHÂRET Maharet sarfetme SARF-I NAZAR Bir şeyden vazgeçme, cayma * Nazar-ı itibare almama SARF-I ZİHN Akıl sarfetme, akıl harcama SARFE Boncuk * Nurlu bir yıldız ismi SARFE MEZHEBİ Kur'an-ı Kerim'in mu'cize olduğuna dair ikinci mercuh bir mezheb ismi(İ'caz-ı Kur'an'da iki mezheb var Mezheb-i ekser ve râcih odur ki, Kur'an'daki letaif-i belâgat ve mezaya-yı meâni, kudret-i beşerin fevkindedirİkinci mercuh mezheb odur ki:Kur'an'ın bir suresine muâraza, kudret-i beşer dâhilindedir Fakat Cenab-ı Hak, mu'cize-i Ahmediye (ASM) olarak men etmiş Nasıl ki bir adam ayağa kalkabilir, fakat eser-i mu'cize olarak bir Nebi dese ki: "Sen kalkamıyacaksın" O da kalkamazsa, mu'cize olur Şu mezheb-i mercuha, Sarfe Mezhebi denilir Yâni Cenab-ı Hak cin ve insi men'etmiş ki; Kur'an'ın bir suresine mukabele edemesinler Eğer men'etmeseydi, cin ve ins bir suresine mukabele ederdi İşte bu mezhebe göre "Bir kelimesine de muâraza edilmez" diyen ulemânın sözleri hakikattır Çünkü mâdem Cenab-ı Hak i'caz için onları men'etmiş, muârazaya ağızlarını açamazlar Ağızlarını açsalar da, izn-i İlâhî olmazsa, kelimeyi çıkaramazlar M) |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SARFÎ (Sarfiye) Masrafa, sarfa ait, gidere dair * Gr: Sarf kaidesine dair, gramere ait, dilbilgisiyle ilgili SARFİYYAT Masraflar, giderler SARF U NAHİV Dilbilgisi Gramer SARH (C: Suruh) Büyük köşk, yüksek yapı SARHA Çağırmak, bağırmak, feryad etmek SÂRIK (Sârıka) Çalan, hırsızlık yapan Hırsız SÂRIKANE f Hırsız gibi, hırsızcasına SARİ (Sâriye) Sirayet eden, bulaşıcı, geçici olan Genişleyip başkasına da geçmeğe, yayılmağa müstaid olan SARİ f Süren, sürücü SARİ' Düşmüş Yere düşmüş sar'alı kimse SAR'Î Sar'a hastalığı ile ilgili SARÎ (C: Surrâ) Gemici SARİB Yol, tarik SARİF (Sarf dan) Değiştiren * Harcayan, sarf eden SARİF Kapı gıcırtısı * Diş gıcırtısı * Makara sesi SARİFE (C: Savârif) Değişiklik Değişme SARİH Kurtaran, maded veren İmdad eden * Çağırılan, kendisinden meded beklenen * Meded isteyen SARİH Açık, belirli âşikâr Sâf ve hâlis olan SARİHAN Açık ve belirli olarak Açıkça Meydanda ve âşikâr olarak SARİK (Bak: Sârık) SARİM Kesen, kesici * Şecaatlı SARİM Kesilmiş * Biçilmiş ekin, döğülmemiş harman SARİME Ekini biçilmiş yer SARİR (Kapı, kalem vs de) Cızırtı, gıcırtı SARİR-İ HÂME Kalem cızırtısı SARİYE (C: Sevari) Direk * Gece yağmur yağdıran bulut SARM (Surm) Bağ kesmek Meyve toplamak Bir şeyi kökünden ayırmak SARMA' Susuz sahra Suyu olmayan çöl SARNIÇ (Bak: Sahrınç) SARR Sevindiren, sürura sebeb olan SARR Kesenin ağzını bağlamak * Hıfzetmek * Cem'etmek, toplamak * Yukarı kaldırmak * Zammetmek, artırmak SARRAF Sarfeden Para işleri ile uğraşan * Cevherci, kuyumcu Cevherin kıymetini san'atı ile azaltan veya çoğaltan SARRAFÂN (Sarraf C) Sarraflar SARRAM Ham deri satıcısı SARRAR Orak kuşu denilen ve yaz sıcaklarında öten bir hayvan SARRE Kapı, kalem ve semer cızıldaması * Çağırıp söylemek * Sayha, yüksek ses SARSAR Gürültü ile gelen pek soğuk rüzgâr, yel Kasırga * Ağustos böceği SARSARA Doğan sesi * Horoz sesi SARSARANİ (C: Sarsaraniyyât) Bir deve cinsi * Bir cins balık SARUC Alçı * Hamam otu SARY Kalem ve kapı cızıltısı SA'SA Dağılmış develer SA'SA İnci, sedef SA'SAA Keçiyi sağmak için çağırmak SA'SAA Perakende etmek, dağıtmak SA'SAE Köpek eniğinin gözü açılmadan gözünü depretip bakmak istemesi SASANİLER İran'da ikibin yıl önce devlet kuran bir sülâledirler İlk meşhur hükümdarları Erdeşir'dir Devleti kuvvetlendirdi ve Doğu Anadolu'yu Romalılardan aldı Ünlü pâdişahlarından ve âdil ismi ile tanınan Nuşirevan İslâmiyetten önce yaşamıştır Altıyüz seneden ziyade devletleri devam eden Sâsâniler, İslâmiyetin karşısında sarsılmışlar, nihayet 636'da Nihavend muharebesi ile ortadan kaldırılmışlardır SA'SEA Âciz olmak * Sözünde kasır olmak SASİM Kara ağaç * Abnus ağacı SAT' Yüksek olmak Kesmek, kat'etmek SA'TER Güvey otu * Kekik otu SA'TERÎ şen ve keyifli kimse * Kekik otu ile alâkalı * Soytarı SATH (Bak: Satıh) SATH-I ARZ Yer yüzü Ruy-i zemin SATH-I DERYA Denizin yüzü SATHEN Dış yüzden, dıştan SATHÎ Görünüşe göre, derinliğine dalmadan, üstünkörü olarak, satha dâir ve âit SATHİYÂT Sathi ve âdi şeyler SATHİYYEN Dıştan, dış yüzden * Üstten Derinleştirmeden SATI' (Sâtı'a) Yükselerek meydana çıkan * Yükselerek görünen Nur saçan Parlak SATIH Düz Bir şeyin dış yüzü, üstü * Evin damı * Yayıp döşemek * Genişlik SATİ Adımlarını geniş atan at SATİH (Bak: Şıkk) SATİM (C: Sutem) Galiz, kaba SATİR Setreden, örten, kapatan * Günahları, kusurları örten SATİT Ses * Topluluk, cemaat SATL Kova, tas, küçük leğen SATR (C: Sutur) Satır Yazı sırası SATRANÇ 32 taşla, 64 haneli bir tahta üzerinde, iki kişi arasında muhakemeye dayanılarak oynanan ve meşru olmayan bir oyundur SATT Cemaat, topluluk * Cesediyle tokuşmak * Kovmak, def'etmek * Zor bir işe giriftar etmek SATUR (C: Sevâtir) Satır, büyük bıçak SATUR Satır SATV Yürürken sıçramak SATVET Ezici kuvvet Hışım ve şiddetle kavrayıp almak Birisinin üzerine şiddetle sıçramak ve hamle etmek * Zorluluk SAUD İnişli ve yokuşlu yer SAUR Ocak Fırın SAUT Enfiye gibi burna çekilen ilâçlar SAV Vatan * Niyyet SAV' Perâkende etmek, dağıtmak, parça parça yapmak SA'V Duymak İşitmek * Zayıf adam * Serçeden küçük bir kuş SAVAB Doğruluk Yanlış olmayan Doğru dürüst SAVABDİDE f Doğru ve haklı görülmüş Beğenilmiş SAVAB-ENDİŞ Düşünce ve görüşü doğru olan SAVAB-NÜMA f Doğruyu gösteren SAVAFIK Havadis * Yeni meydana gelen şeyler SAVAİK Saikalar, yıldırımlar SAVAİK-İ RAHMET Rahmet yağmur ve yıldırımları SAVALİC Cirit oynanan eğri sopalar SAVARIM (Sârım C) Keskin kılıçlar SAVARİF (Sârife C) Değişmeler Değişiklikler SAVARİF-İ DEHR Dünya değişiklikleri |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAVAT (Aslı: Sevâd'dır) Gümüş üstüne kurşunla yapılan kara kalem nakışlar * Derede hayvanlara su içirilen yer SA'VAT (Sa've C) Kuyruk sallıyan kuşlar SAVB Taraf, cihet, yön * Dökülmek, nüzul etmek * Savab Doğruluk, dürüstlük SAVB-I ÂLÎ Yüksek taraf SAVB-I HAK Hak ciheti SA'VE (C: Sa'vât) Kuyruk sallıyan kuş SAVER Eğri boyunlu olmak SAVG Batmak, * Kuyumculuk yapmak SAVH Yarmak * Ayırmak * İşitmek, duymak SAVİ Kuru, yâbis SAVL Saldırma, atılma Saldırış, atılış SAVLEC Misk * Gümüş SAVLECAN (C: Savâlic) Cirit oynanılan eğri sopa SAVLET Saldırma Ani ve şiddetli atılış SAVM Oruç İkinci fecirden başlıgirsin bir tarafına !!! güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet SAVM-I DAVUDÎ Bir gün oruç tutup bir gün iftar etmek SAVM-I DEHR Aralıksız, bir sene mütemadiyen nehyedilen bayram günlerinde dahi iftar edilmeksizin oruç tutmağa denir Bu nevi oruç bayram günleri tutulmazsa câizdir SAVM-I VİSAL İki gün iftar etmeden oruç tutmak (Bu, zaruret olmadan mekruhtur) SAVMAA (Savmea) (C: Savâmi') İbadet yeri, hususan Yahudilerin ibadet ettikleri yer * Hücre SAVN Koruma, muhafaza, sıyanet SAVR (C: Savâri) Hamle yapmak * Parçalamak, pâre pâre etmek * Bir yerde toplanmış küçük hurma ağaçları SAVRE Uyuza benzer bir hastalık SAVT Ses Bağırmak(Şeriatça bazı savtlar helâl, bazıları da haram kılınmıştır Evet ulvi hüzünleri, Rabbani aşkları iras eden sesler helâldir Yetimâne hüzünleri, nefsanî şehevâtı tahrik eden sesler, haramdır Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı te'sire göre hüküm alır! İİ) SAVT-I BÜLEND Yüksek ses SAVT-I HAZİN Hüzünlü ses SAVT (C: Siyât-Esvât) Kamçı, kırbaç * Bir şeyi diğerine karıştırmak SAVT-I AZAB Daima elem verici azab SAVTAL Havuç cinsinden çöğender adı verilen bir bitki SAVVAG Kuyumcu SAVVANE (C: Savân) Bir cins çakmak taşı SA'Y Çalışma, Çalışıp çabalama Gayret sarfetme Bir maksadın meydana gelmesi için elden geleni yapma * Hızlı yürüme * Cür'et etme * Ziyaret etme * Gammazlık yapma * Ist: Hac veya Umre'de Safâ ile Merve arasında usulüne göre yedi defa gelip gitmektir (Bak: Himmet) SA'Y-İ BELİĞ Emek harcayarak gereği gibi çalışma SA'Y-İ DİMAĞÎ Kafa çalışması, fikrî çalışma SAY' Suyun akması SAYADİD Belâ * Zahmet, meşakkat SAYAKILE (Saykal C) Cilâ yapanlar, cilâcılar * Cilâ âletleri SAYARİF (Sayrefî C) Sarraflar * Kurnaz ve işini bilir kimseler SAY'ARİYYE Boyunda olan işaret SAYASİ (Sisâ C) Dağın uçları * Herhangi bir şeyin asılları * Çulha tarakları * Muhkem ve yüksek kaleler SAYB İnmek SAYD Av Avlanmak, sayda gitmek, ava gitmek SAYD-I MAHÎ Balık avı SAYDA' Çömlek yapılan toprak * Kaba ve galiz yer * Belde ismi SAYDANİ Bir küçük canlı * Tilki * Mülk SAYDELAN (C: Sayâdile) Boncuk ve hırdavat satan çerçi SAYDELANÎ Boncukçu, çerçi SAYDELE Eczahane SAYDELÎ Eczacı SAYDENANİ Bir küçük canlı SAYDGÂH f Av yeri SAYDGER f Avcı Sayyad SAYE f Gölge * Mc: Himaye, sahip çıkma, koruma * Muavenet, yardım SAYE-İ MEDİD Uzun gölge SAYE (C: Sâyât) Koyun yatağı Nişan için dikilen taş Yolun tanınması için bir yere yığıp höyük yapılan taş SAYE-BAN Gölgelik Büyük çadır Şemsiye * Mc: Koruyan, himaye eden SAYED Başını yukarı kaldırıp kibirlenmek ve sağına soluna iltifat etmemek SAYE-DAR f Gölge eden, gölgesi olan, gölgeli * Sâhip çıkan, koruyan, himâye eden SAYE-ENDAZ f Gölge salan * Mc: Koruyuculuk eden, himâyecilik yapan SAYE-FİKEN Gölge düşüren SAYE-GÂH f Gölgeli yer Gölgelik SAYE-GÜSTER f Gölge eden * Koruyan, muhafaza ve himaye eden SAYE-HAH Koruma ve himaye isteyen SAYEHAN Çağırmak SAYE-NİŞİN f Gölgede oturan * Bir şeyin gölgesine sığınan Korunan, himaye gören SAYE-PUŞ Ağaçlık, gölgelik SAYE- ZAR f Gölgelik SAYF Yaz, yaz mevsimi SAYFÎ Yaza ait Yaz mevsimiyle alâkalı SAYFİYE Yazlık Gezinecek ve yazın yaşanacak yer SAYFUFET Udûl etmek Yoldan çıkmak, vazgeçmek SAYH(A) (C: Siyâh) Çağırış Çığlık Feryad Nâra * Azab, eziyet SAYHA-İ GURÂB Karga bağırışı SAYHED Uzun SAYHUD Çok sıcak olan gün SAYİBE (C: Siyeb) Adak için ayrılıp üstüne binilmeyen ve sütü içilmeyen dişi deve * "Ümm-ül bahire" adı verilen ve peşpeşe üç dişi deve doğuran deve Bu deveye de binilmez, sütü sağılmaz Yabana salarlar, ölünceye kadar gezer SAYİDE f Eskimiş, yıpranmış * Ezilmiş, sürülmüş SAYİFE (C: Sayifât) Ufak, yumuşak kum SAYİFET Rum gazası (Çünki çok yağmurlu ve karlı yer olduğundan yaz günlerinde gaza yaparlardı) SAYİL Alında olan beyazlık * Burun kamışı SAYİME (C: Sevâyim) Yılın ekserinde yabanda yürüyen davar SAYİR Bakan, seyreden Seyredici SAYİS (Siyaset den) At uşağı, seyis Koyun güdücü SAYİS-HANE f Üzerine yük yüklenip yolcunun da bindiği hayvan SAYK (Bak: Sıyk) SAYKAL Cilâ Cilâ yapan âlet Parlatan * Kılıç bileyen SAYKAL VURMAK Cilâ vurmak, parlatmak SAYKALZEDE f Cilâlı Cilâlanmış SAYKALZEN f Yaldızcı SAYLEM Zorluk, meşakkat SAYREF (C: Seyârif) Sarraf * İşini, çıkarını, hesabını bilir, kurnaz kimse SAYREFÎ (C: Sayârife) Sarraf SAYREM Bir lokma yemek SAYRURET (Sayr dan) Bir hâlden diğer hâle intikal etmek Bir şeyin bir şeye dönmesi * Olmak, edilmek * Vücud, kevn SAYSA Ham hurma çekirdeği * İçi boş olan hanzal tanesi SAYYAD Avcı, avcılık yapan SAYYAD-I BÎ-İNSAF f İnsafsız avcı SAYYAG (Sıyâgat dan) Kuyumcu SAYYERE (Sayruretin fiili) Oldu, olur (meâlinde) SAYYİB Yağmur veren bulut SAYYİHANÎ Medine hurmalarından bir cins SAYYUR Bir işin âkibeti, sonu, neticesi, serencâmı * Akıl, fikir SAZ f (Sâhten: Yapmak mastarından emir köküdür) Eden, yapan, uyduran, düzen mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Evham-saz $ : Evham veren SAZ f Kamış * Bir çalgı âleti * Takım, silâh, edevat * Ustalık * At takımı * Düzen, tertip, sıra * Öğrenme * Kuvvet, kudret * Menfaat * Benzer, misil, eş * Hile SAZEC (C: Sevâzic) Sâde, basit SAZENDE (C: Sâzendegân) f Çalgıcı * Düzenleyici, yapıcı SAZÎ f Düzenleyicilik, yapıcılık SAZKÂR f Uygun, muvafık SAZKÂRÎ f Uygunluk, muvafakat SE Kur'an alfabesinin dördüncü harfidir Ebced hesabında 500 sayısının karşılığıdır SE f Üç SEA Güç, iktidar SEAB (C: Sâbân) Sel yolu Su akıtmak mânasına mastar SEABİB Salya SEABİB (Su'bub C) Saf su akan yerler SEABİN (Su'bân C) Büyük yılanlar, ejderhalar SEAF Devenin ağzında olan bir hastalıktır ve burnunun ve gözlerinin kılları dökülür O devenin erkeğine esaf, dişisine nâfâ denir * Tırnağın çevresinin kopup ayrılması SEALİL (Sü'lul C) Memeler * Vücudda meydana gelen siğiller SEAM Bir çeşit deve yürüyüşü SEARİR Bir ot cinsi * Burun içinde olan yarık SEAT Kokmak SEB' (Seb'a) Yedi(7) SEB'A-İ SEYYARE Yedi seyyar yıldız SEB' İçmek için şarap satın almak * Yakmak * Bir kimseyi değnek veya kamçı ile dövmek SEB' Yırtmak * Parçalamak * Kahretmek * Sökmek SE'B Tuluk * Genişletmek * Boğmak SEBAHAT (Bak: Sibâhat) SEBAİK (Sebika C) Eritilip kalıplara dökülmüş mâdenler Külçeler SEBAK (C: Esbâk) Ders * Yarış * Koşu yapanların aralarında koydukları ödül SEBAK-ÂMUZ f Ders arkadaşı SEBAK-DAŞ f Ders arkadaşı SEBAK-GÂH f Ders öğrenilen yer Mekteb, medrese SEBAK-HÂN f Ders okuyan, talebe SEB'A SEMAVAT Yedi kat gökler(Üçüncü Mes'ele: kelimesi hakkındadırEy arkadaş! Semavatın dokuz tabakadan ibaret olduğu, eski hikmetin hurafelerinden biridir Onların o hurafe-vâri fikirleri, efkâr-ı âmmeyi istilâ etmişti Hattâ bazı müfessirler, bazı âyetlerin zâhirini onların mezheblerine meylettirmişlerdir Hikmet-i cedide ise, feza denilen şu boşlukta yalnız yıldızların muallâk bir vaziyette durmakta olduklarına kaildir Bunların mezhebinden semavatın inkârı çıkıyor Ve bu iki hikmetin birisi ifrata varmışsa da, ötekisi tefritte kalmıştır Şeriat ise, Cenab-ı Hakk'ın yedi tabakadan ibaret semavatı halketmiş olduğuna hâkimdir ve yıldızların da balık gibi o semalar denizlerinde yüzmekte olduklarına kaildir Hadis ise, semanın $ den ibaret bulunduğunu emrediyor Şu hak olan mezhebin, "Altı Mukaddeme" ile tahkikatını yapacağızBirinci mukaddeme: Şu geniş boşluğun Esir ile dolu olduğu, fennen ve hikmeten sâbittirİkinci Mukaddeme : Ecram-ı ulviyenin kanunlarını rabteden ve ziya ve hararetin emsalini neşr ve nakleden fezayı doldurmuş bir madde mevcuddurÜçüncü Mukaddeme: Madde-i Esiriyenin, yine Esir olarak kalmak şartiyle, sâir maddeler gibi muhtelif teşekkülâtı ve ayrı ayrı nevi'leri vardır Buhar ile su ve buzun teşekkülâtları gibiDördüncü Mukaddeme: Ecram-ı ulviyeye dikkat edilirse, tabakaları arasında muhalefet görünür Evet, yeni teşekküle ve in'ikada başlamış milyarlarca yıldızlardan ibaret Kehkeşan ile anılan tabaka-i Esiriye, sabit yıldızların tabakasına muhaliftir Bu da, manzume-i şemsiyenin tabakasına ve hâkeza yedi tabakaya kadar birbirine muhalif tabakalar vardırBeşinci Mukaddeme: Araştırmalar neticesinde sâbit olmuştur ki: Bir maddede teşkil, tanzim, tesviyeler vâki olursa, birbirine muhalif tabakalar husule gelir Bir mâdenden kül, kömür, elmas meydana gelir; ateşden alev, duman husule gelir Müvellidülmâ' ile Müvellidülhumuzanın imtizacından su, buz, buhar tevellüd ederAltıncı Mukaddeme: Şu müteaddid emarelerden anlaşıldı ki; semavat müteaddittir; şeriat sahibi de, yedidir demiştir; öyle ise yedidir Maahaza yedi, yetmiş, yediyüz sayıları arab üslublarında kesret için kullanılırArkadaş! Pek geniş bulunan Kur'an-ı Kerimin hitablarına, mânalarına, işaretlerine dikkat edilmekle bir âmiden tut bir veliye kadar bütün tabakat-ı nâsa ve umum efkâr-ı âmmeye olan müraatları, okşamaları fevkalâde hayrete, taaccübe mucibdirMeselâ: $ kelimesinden bazı insanlar havâ-i nesimiyyenin tabakalarını fehmetmiştir; öbür bazı da, arzımız ile arkadaşları olan hayattar küreleri ihata eden nesimî küreleri fehmetmiştir; bir kısım da seyyarât-ı seb'ayı fehmetmiştir; bir kısmı da, manzume-i şemsiye içinde Esirin yedi tabakasını fehmetmiştir; bir kısım da, şu bildiğimiz manzume-i şemsiye ile beraber altı tane daha manzume-i şemsiyeyi fehmetmiştir; bir kısım da Esirin teşekkülâtı yedi tabakaya inkısam ettiğini fehmetmiştirHülâsa : Herbir kısım insanlar, istidatlarına göre feyz-i Kur'an'dan hisselerini almışlardır Evet Kur'an-ı Kerim, bütün şu mefhumlara şâmildir diyebiliriz İİ) |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SEBAT Yerinden oynamamak, dayanmak Kararlı olmak * Sözde durmak, ahde vefâ etmek İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak * Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek SEBATA Saçın kıvırcık olmayıp sarkık olması SEBATÎ Sebatlılık Sözünde ve kararında durma SEBATKÂR f Sağlam, yerinden oynamaz * Ahdine, vefakârlığına sâdık ve sağlam olan SEBAYA (Sebbî C) Harbde esir düşenler SEBB Küfür, küfran Sövüp saymak SEBBAB (Sebb den) Çok küfür eden Küfürbaz SEBBABE Şehâdet parmağı Sağ elin baştan ikinci parmağı SEBBABEGEZÂ f Şaşarak parmağını ısıran SEBBAH (Sibahat dan) Suda yüzen, yüzücü * Yüzgeç SEBBAHE Yüzücü kuşlar sınıfı SEBBAK Eritip kalıba döken, eritici SEBBETMEK Söğmek, sövüp saymak SEBC (C: Esbâc) Orta vasat SEBCA' (C: Sübuc) Karnı büyük olan kadın (Müz: Esbec) SEBE' (Sebâ) Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'ın mucizesi sonunda imana gelen ve onunla evlenen Belkıs'ın Yemen'de hükmü altında bulundurduğu mâmur şehrinin ismi * Bir Arab kavminin adı * Bir devlet ismi * Bir şahıs adı SEBE' SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 34 Suresi olup Mekkîdir SEBE Yaşlılıktan dolayı bunamak SEBEB Vâsıta Âlet * Alâka * Bahane * Edb: Harekeli bir harf ile sâkin bir harften veya iki harekeli harften meydana gelen parça (Bak: Esbab, Esbabperest) SEBEB-İ HİLKAT Yaratılışa sebeb ve gaye, yaratılışa vâsıta ve âlet olan( Nasıl ki O Zât, hidayetiyle saadet-i ebediyenin sebeb-i husulü ve vesile-i vüsulüdür Öyle de duasıyla, niyazıyla o saadetin sebeb-i vücudu ve vesile-i icadıdır S) SEBEB-İ VÜCUD Varlık sebebi Var olmanın sebebi ve gayesi SEBEBİYET İcab ettirme, sebep olma SEBED Sepet * Az saç, kıl Başta az tüy olması SEBEHLEL Bâtıl, boş, abes SEBEL Tıb: Bulanık görme hastalığı * Göze inen perde * Buluttan çıkıp da henüz yere ulaşmamış yağmur * Buğday başı SEBELE Bıyık SEBENTA Çeri, öncü * Ayı SEBET Kıvırcık olmayan saç SEBET Hüccet, delil SEBETE (C: Sebât) Ot, nebat, bitki * Otu çok olan yer SEBG (SÜBUG) Nimet bolluğu * Olgunlaşmak, kemâle yetişmek Tamam olmak SEBH Genişlik * Hafiflik SEBH Atın seğirtmesi * Sür'atle gitmek * Maaşında tasarruf etmek * Suda yüzme SEBHA Ot yetişmeyen yer * Şap taşının çıktığı yer * Tuzla SEBHALE " Sübhânallah" demek SEBİ (C: Sebâyâ) Savaşta esir düşen kimse SEBİBE (C: Sebâib) Atın alın kılı, yele ve kuyruğu * İnce keten bezi parçası SEBİC(E) Yatık veya sekik adı verilen, ağzı dar şarap testisi * Gecelik SEBİD Başa yağ sürmeyi terketmek SEBİH Kuş yeleğinin kopup düşeni * Pamuk ve yün atıldıktan sonra dürüp eğirmek için koydukları bez parçası SEBİHA Gecelik Geceleyin giyilen elbise SEBİKE Eritilerek kalıba dökülmüş şey, külçe Kalıba dökülmüş altın veya gümüş * Hafif, küçük SEBİKE-İ HAK Hak külçesi * Mc: İşlenmemiş külçe halindeki altın kıymetinin zâhiren görünmemesi gibi; hakkın bâtıl ile mücadelesinin olmadığı zamanda, hakkın kıymet ve lüzumu derecesinin bir cihette bilinememesi SEBİKE-İ ZEHEBİYE Altun külçesi SEBİL Açık ve büyük yol Büyük cadde * Allah rızası için su dağıtılan yer SEBİLHANE f Sebil olarak su dağıtılan yer SEBİLULLAH Allah (CC) yolu Karşılıksız Allah rızası SEB'ÎN Yetmiş SEB'ÎNE MERRE Yetmiş defa SEBİN Bir dağın adı SEBİR Mekke civarında bir dağın adıdır(Resul-i Ekrem (ASM), Mekke'den hicret ettiği ve küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebir namındaki dağa çıktılar Sebir dedi: "Yâ Resulallah, benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa Allah beni tâzib eder Onun için korkarım" Cebel-i Hira çağırdı: "Yâ Resulallah ileyye: Bana gel" Bu sır içindir ki ehl-i kalb Sebir'de havf ve Hira'da da emniyeti hissederler Bu misalden anlaşılır ki: O koca dağlar birer müstakil abddir, müsebbihdir ve vazifedardırlar Peygambe'ri (ASM) tanır ve severler, başıboş değillerdir M) SEBİR Suret * Renk * Asıl * Heyet SEBİT Aklın sabit olması, aklın durması SEBK İleri geçme, ilerleme Öne göçme * Vâki olma * Koşuda kazanan hayvan SEBK Bir şeyi eritme Kalıba dökme * Edb: İbarenin tarz ve terkibi SEBK-İ MEFSUL Edb: Ayrı ayrı, kesik kesik yazma tarzı SEBK-İ MEVSUL Edb: Cümleleri bağlayarak birleştirme tarzı SEBK-İ MÜREKKEB Edb: Hem kısa, hem uzun ifâde tarzı SEBKAT Geçmek, ilerlemek SEBLA' Uzun kirpikli göz SEBLET (C: Sibâl) Bıyık SEBR Denemek, imtihan * Yara, kuyu vesâirenin derinliğini anlamak için yoklamak SEBR VE TAKSİM Mantıkta bir isbatlama tarzı ve usulüdür Bu iki kelime beraber kullanıldığı gibi, "delil-i taksim, delil-i münkasım" gibi tâbirlerle de söylenir Bu isbatlamada bir şeyin aslında bulunan vasıflar, illet olmaktan birer birer ibtal edildikten sonra, tam illet olmaya elverişli olan tesbit edilir (Lât: Residu: Arkada kalan, bâkiye) Taksim: Man: Bir bütünü hariçte hiç artmamak şartıyla bölmek SEBR Men'etmek, engel olmak * Helâk etmek * Hapsetmek SEBRE (C: Seberât) Pek soğuk olan erken vakit SEBSEB (C: Sebâsib) Issız büyük çöl * Kâfirlerin bayramı SEBT Yazma, deftere geçirme, bir yere kaydetme SEBT-İ DEFTER Deftere geçirme, deftere yazma SEBT (C: Esbât-Sübut-Esbüt) Rahat etmek * Boyun vurmak * Saç sarkıtmak Bir çeşit deve yürüyüşü * Cumartesi günü * Şaşırmak, hayrette kalmak * Çok zeki, dâhiye * Başı tıraş etmek SEBTANE Tüfek SEBTEL Çürük yumurta SEBTEL Ot tohumundan bir tohum SEBTEL Satıl adı verilen kab (At bakıcıları onunla davara su verirler) * Susak (Pınarlarda su içilir) SEBU' (C: Sebâ') Yırtıcı hayvan Canavar SEBU f Testi SEBUÇE f Küçük testi * Küçük kap SEBUH (Sibh den) Yüzgeç SEBUHA Mekke şehri SEBUİYE Yırtıcıya mensub, canavarlıkla ilgili SEBUİYET Yırtıcılık, parçalayıcılık Yırtıcı hayvanın fıtri hassası SEB'ÛN (Bak: Seb'în) SEBÜK f Hafif Ağırbaşlılığı ve ağırlığı olmayan SEBÜKBÂR f Yükü hafif Ağırlıksız, eşyası az olan * Derdi, düşüncesi olmayan SEBÜK-ENDİŞ f Derin düşünmeyen, sathi düşünen SEBÜKHÎZ f Çabuk kalkan, hareket eden SEBÜKÎ f Hafiflik SEBÜK-İNÂN f Çabuk koşan SEBÜKMAĞZ f Hafif beyinli, düşüncesiz Ahmak Akılsız SEBÜKMÂYE f İtibarsız, değersiz, kıymetsiz SEBÜKMİZAC f Hafif mizaçlı SEPÜKPÂY f Ayağına çabuk olan SEBÜKREV f Çabuk giden SEBÜKRE'Y f Düşüncesiz, hafif fikirli SEBÜKRUH f Hafif ruhlu * Zarif ve şen olan Hoşa giden, hoş sohbet * Mc: Lâübâli SEBÜKSER (C: Sebükserân) f Hafif düşünceli * Sefih, aşağılık SE'BÜL (C: Sevâbil) Aş havucu * Pirinç, buğday, nohut, mercimek SEB'-ÜL MESANİ İki defa nazil olan ve yedi âyetten ibaret bulunan Fâtiha Suresi * Mükerrer okunup tekrarlanan SEBY Harpte esir alınma * Uzaklaştırma * Bir yerden başka bir yere sürüp giderme SEBZ f Yeşil, yeşil renkli SEBZEVAT f Yeşil bitkiler, yeşil nebatlar SEBZEZAR f Çayırlık, çimenlik, yeşillik * Bostan, sebze tarlası SEBZFAM f Yeşil renkli SEBZİN f Rengi yeşil Yeşil renkli SEBZPUŞ f Yeşil elbiseli, yeşil örtülü SEC' (C: Escâ-Esâci) Kumru sesi * Kafiyeli söz SECA' Yarasa SEC'A Kuşların cıvıltısı gibi olan ses * Edb: Nesir hâlindeki kafiyeli yazı SECAÂT Kuşların ötüşleri, sec'aları * Nesir halindeki yazının kafiyeleri SECAH Letafet, güzellik Rıfk Adl * Yumuşak yer SECAHAT Mülâyemet, rıfk Cemalin tenasüp içindeki kemali SECAVEND f Kur'an-ı Kerim'de doğru okunması için yapılan işaretlerKur'an-ı Azîmüşşan'ı okurken durularak nefes alınacak yerler, âyet sonları ile secavend mahalleridir Secavend denilen huruf-u rumuziye ise şunları ifade ederler: $ Durmanın lüzumunu gösterir Bu lüzum şer'î bir lüzum olmayıp, ıstılahî bir lüzumdur Meselâ: $ Tilâvet eden $ da durur Sonra $ den devam eder SECAYA (Seciye C) Karakterler, huylar, seciyeler, ahlâk ve tabiatlar SECAYA-YI SÂMİYE Yüksek ve kıymetli seciyeler SECC Gayet ince olan nesne * Duvar sıvamak * Hoş kokulu nesne ezmek SECC (Sücuc) Akıcı bir şeyin kesretle dökülüp akması, akıtılması Su akmak SECCAC Çağlayan Şarıltı ile akan SECCAC Suyu çok olan süt SECCADE Genellikle üzerinde secdeye varmakta yâni namaz kılmakta kullanılan küçük halı, kilim cinsinden sergi SECCAN (Sicn den) Gardiyan, zindancı, hapishane memuru SECDE Allah'ın (CC) huzurunda yere kapanış İbadet ve Allah'a (CC) memnuniyetini ve itaatini bildirmek veya şükretmek için yere kapanarak alın, burun ucu, eller, dizler ve ayak uçları yere gelecek şekilde yapılan en büyük tazim ifade eden hareket Namazın bir rüknü SECDE-İ ŞÜKRAN Şükür secdesi Şükretmek maksadıyla yapılan secde SECDE-İ ŞÜKÜR Bir lütf-u İlâhîden dolayı veya bir musibetin izn-i İlâhi ile kaldırılmasından sonra hamd ve şükür için edilen secde SECDE-İ TİLÂVET Kur'an okurken veya dinlerken secde âyeti dinlenir veya okunursa secdeye kapanmak vâcibdir Okuma secdesi mânasiyle bu isim verilmiştir Abdestli ve bulunduğu yer temiz olmak şartiyle kıbleye müteveccihen secde edilir (Kur'an-ı Kerim'de, 7, 13, 16, 17, 19, 22, 25, 27, 32, 38, 41, 53, 84 ve 96 Surelerde olmak üzere 14 yerinde secde âyeti vardır) SECDE SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 32 Suresidir Mekkîdir SECDE-BER-ZEMİN-İ HAYRET VE MUHABBET Hayret ve muhabbetle yere secde etmek SECDEGÂH f Namaz kılınıp secde edilecek yer İbadet yapılacak yer SECDETEYN Birbiri arkası yapılan iki secde SECEC Dökülmüş su SECEDE (Sâcid C) Secde edenler SECEL Genişlik, vüs'at * Büyüklük, azamet SECENCEL (Secencele) Ayna SECER Yassı ve enli |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SECES Bozuk ve bulanık su SECFAN Ev önünde olan perdenin iki kanadı SECH Tırmalama * Bir şeyin kabuğunu veya derisini soyup sıyırma SECİ' Edb: Nesrin kafiyesidir Seci'ler, ya cümlelerin sonunda yahut arasında bulunur Sondaki seci'ler bir kelime vasıtasiyle birbirine bağlanır, onlara "Seci'-i mukayyed" denilir Aradaki seci'ler ise yekdiğerlerine bağlı olmadıklarından onlara sec'i-i mutlak tâbir olunur İçiçe olan seci'lere "Seci' ender seci" denir SECİC Asan, kolay * Yumuşak yer SECİC Su sesi SECİF Perde, setre * Bir kapıya birbiri üstüne iki perde asmak SECİHA Tabiat * Miktar SECİL Uzun, tavil SECİLE Büyük kova * Dökülmüş su SECİR Posa SECİR-İ İNEB Üzüm posası SECİR Dost SECİS Yılın ve zamanın sonu SECİYE Huy, karakter Huy güzelliği Ahlâk durumu SECİYE-İ AVRÂ Tek gözlü seciye Dünyaperestlik SECİYE-İ UVERÂ Tek gözlülerin -yâni sadece bu dünyayı düşünenlerin, âhireti görmeyenlerin- seciyesi SECL (Sicâl) İçi su dolu kova SECLA' Emziği uzun dişi deve SECLA' Karnı büyük kadın (Müz: Escel) * Her büyük cisim SECR Kızdırmak * Doldurmak * İnleyerek çağırmak SECSEC Ne yumuşak ne sert olan yer SECUR Tennur kızdırılan nesne SE'D Zayıf yağan yağmur * Yaz gecelerinde olan rutubet * Boğaz ıslatan her cins nesne SEDA (Bak: Sadâ) SEDA' (C: Esdiye) Bezin hatâsı SEDA Çiy denilen yaşlık, kırağı SEDACET Sâdelik SEDACET-İ KELÂM Söz sadeliği SEDAD İstikamet ve kasd * Haklı ve doğru şey * Akıl SEDAİL (Sedil C) Askılar Perdeler Zarlar Örtüler SEDANE Etlilik, semizlik, besililik SEDARE Sıcaklığın fazlalığından dolayı tenbelleşmek SEDAYA (Sedâ C) Memeler SEDC Yalan SEDD Tıkamak, kapamak, mâni olmak * Baraj * Perde, Mânia * Rıhtım * Set, tümsek SEDD-İ ÂHENİN Demirden yapılan set SEDD-İ BÂB Kapı örtme SEDD-İ NUTK Susma SED-İ RÂH Yol kapayan, yola mâni olan SEDD-İ RASİN Sağlam set SEDD-İ REMAK Ölmeyecek kadar yeyip içmek SEDD-İ SEDİD Yıkılması zor olan, sağlam sed Yıkılmayacak derecede sağlam sedd SEDD-İ ZERAİ' Şer'an memnu olan bir şeye vesile teşkil eden mübah fiillerin de men edilmesi "Def-i mefasid, celb-i menafiden evlâdır" Buna binaen insan, şer'an memnu olan herhangi bir şeye sâik olacak şeylerden sakınması icab eder, o şeyler hadd-i zâtında mennu olmasa da Bu husus Mâlikî Mezhebinde delil kabul edilen bir mes'eledir SEDD-İ ZÜLKARNEYN (Bak: Zü-l karneyn) SEDDAD Tıpa Şişe tıpası * Tampon SEDEF (Bak: Sadef) SEDEF Karanlık ve aydınlığın karışması * Gece ve sabah * Sabahın evveli SEDEL (C: Südul-Esdâl-Esdül) Bir kuş adı * Örtmek, setretmek SEDEM Hüzün, keder, tasa * Nedâmet, pişmanlık SEDEN (Sedâne) Hizmet SEDENE (Sâdin C) Kapıcılar Perdedarlar Kâbe-i Mükerremenin kapıcıları SEDG Baş yarığı * Baş yarma SEDH Döşemek * Uçuk hastalığı * Bir nesneyi açıp yaymak ve arkası üstüne bırakmak * Deve çökertmek * Kırba doldurmak SEDİD Doğru Yanlış ve yalan olmayan * Müstakil * Muhkem Metin SEDİF Deve hörgücü * Her canlının sırtı SEDİL (C: Sedâil) Askı Perde Örtü Zar SEDİN Semiz, besili, etli ve cüsseli kimse SEDİR Köşk * Nehir * Karyola * Odanın baş köşesine konulan döşenmiş kerevet SEDK Lâzım olmak, icab etmek, lüzum SEDL İrsal etmek, göndermek, yollamak SEDM Dik fışkıran su SEDN Tapınak * Puthane SEDN Vücut organlarının anormal biçimde gelişmesi SEDR Tenbel olmak * İrsal, gönderme * Gözü hareket ettirmek SEDUM Peygamber Lut Aleyhisselâm'ın kavminin şehri SEDV El uzatmak SEDY Meme SEDYA' Büyük memeli kadın SEELE (Sâil C) Dilenciler SEF' Alâmet İşaret * Yandırmak * Kara etmek * Çekmek SEFA' Buğday başının kılçığı * Orak * Kuyu içinden çıkan toprak SEFAHET (Sefeh) Zevk ve eğlenceye ve yasak şeylere düşkünlük Akılsızlık edip lüzumsuz yere, sonunu düşünmeden, hazz-ı nefs için masraf etmek SEFAİN (Sefine C) Gemiler SEFAİN-İ HARBİYE Harp gemileri SEFAKA Katılık * Sıklık SAFAL Alçaklık * Rüzgârın dokunduğu yer SEFALET Fakirlik, yoksulluk Fakirlikten gelen sıkıntı Sefillik SEFARE Süprüntü * Islah etmek, düzeltmek SEFARET Sefirlik, elçilik SEFARETHANE f Sefirlik, elçilik Elçilik konağı SEFARİC (Sefercel C) Ayvalar SEFASİF (Sefsâf C) Yerden toz kaldırarak esen rüzgârlar SEFAT (C: Esfât) Sele, sepet * Ağaç veya balık pulu SEFE Kepek SEFEH Akılsızlık SEFELE (Sâfil C) Alçak kimseler Aşağı kimseler Alçaklar SEFEN Nasır * Sertlik, katılık, huşunet SEFENC Yeyni, hafif SEFER (Safer) Arabi ayların ikincisinin ismi SEFER Yolculuk * Muharebe Harb Muharebeye hazır bulunma hali * Def'a, kerre * Fık: Muayyen bir mesafeye gitmek (Bak: Mukim) SEFERBER f Harbe hazırlık hali * Sefere hazırlık içinde olan asker ve bu askerin durumu SEFERCEL (C: Sefâric) Ayva SEFERGÜZİN f Yolculuk yapan, seyahat eden SEFERE Yazıcılar SEFERÎ Seferde olma hali Harbe ait, muharebe ile alâkalı * Namazı kısaltmak veya oruç tutmak gibi sefere ait bir hâlde bulunmak Fık: Ortalama 90 km lik bir mesafeyi veya daha fazlasını giden seferi (müsafir) sayılır Zıddı mukimdir (Bak: Mukim) SEFF Dokumak * Yapmak * Ahzetmek, almak * Toz haline getirilmiş ilâç * İlâcı toz haline getirme SEFFAH Cömert, eliaçık, civanmerd * Güzel konuşan, hatip * Kan dökücü, gaddar SEFFAK (Sefk den) Kan döken, kan dökücü SEFFUD (C: Sefafid) Kebap pişirilen demir SEFH (C: Süfuh) Dağ eteği * Su dökmek * Kan dökmek SEFİ' Şiddetle tutup çekme SEFİD (Sepid) f Ak, beyaz SEFİDÎ Beyazlık, aklık SEFİF Deve beline çekilen kolan SEFİH Zevk ve eğlenceye düşkün Sefahete düşmüş Malını düşünmeden harcayan SEFİHAN Heybe gibi çatıp içine birşeyler konulan iki çuval SEFİHANE f Eğlenceye ve lüzumsuz masraflara düşkün olarak SEFİK (C: Sefâsik) Katı, şiddetli, şedid * Sık dokunmuş bez SEFİL Sefalet çeken, muhtaçlık içinde olan Çok sıkıntıda bulunan * Uslu huy sahibi SEFİLE Mc: Fâhişe Namussuz kadın SEFİNE Gemi * Çeşitli mevzulara dair kitap * Göğün güney yarım küresinde bir burç adı SEFİNE-İ NUH Hz Nuh'un (AS) gemisi (Bak: Nuh) SEFİR Elçi Bir devletten diğer devlete bazı işler için gönderilen memur * Islık sesi SEFİR-İ KEBİR Büyük elçi SEFİT Keremli, cömert kimse SEFİYY Saçılmış toprak * Bulut SEFK Dökme, akıtma SEFK-İ DEM Kan dökme SEFK-İ DİMÂ' Kan dökme, kan dökücülük SEFN Keser * Timsah derisi gibi olan sert deri * Yutmak * Kazık SEFNE (SİFNE) (C: Sifen-Sifnât) Devenin çöktüğünde yere değen yerleri SEFR Ev süpürmek * Yüzünü açmak * Yazı yazmak * Islâh etmek, düzeltmek SEFR Arslan * Deve ferci * Eyer kuskunu * Yavaş yürüyen deve SEFSAF (C: Sefâsif) Alçak, kemter şey, hakir iş * Un elerken elekten kalkan toz SEFSEFE Nişasta, un gibi şeyleri eleme SEFT Kabir üstüne koyulan taş * Tabut SEFUF İlâçlar, devâlar, mâcunlar SEFUH Dökülmüş su SEFVA' Hızlı yürüyen katır SEFY Savurmak Saçmak SEG f Köpek, kelb SEG-İ KUY Sokak, mahalle köpeği SEGA' Koyun ve keçi sesi SEGAB Açlık SEGAB (C: Sügbân) Kesmek * Dere içinde yağmurdan biriken su * İyi ve tatlı su SEGABET Açlık SEGAME (C: Sigâm) Beyaz çiçekli bir ot SEGAR (C: Süğür) Ön dişler * Ağız (Dar geçit ağızlarına ve diğer yerlerin boş olan korku yerlerine de denir) * Yaş hıyar SEGBAN (Bak: Sekbân) SEGİL Yaramaz huylu kimse * Cüssesi küçük, ayakları ince olan kimse SEGPEÇE f Köpek yavrusu SEHA Büyük cüsseli Azim-ül cüsse SEHA' Tıb: Beyin zarı SEHA Cömertlik, el açıklığı SEHA (C: Sihâ) Ev içi Her nesnenin kabuğu * Yarasa kuşu SEHAB (C: Sehâib) Bulut * Karanlık * Bulut gibi uçuşan böcekler SEHAB-I MATİR Yağmur bulutu SEHAB-I RAHMET Rahmet bulutu SEHAB-ÜS SİKAL Ağır yağmur bulutları SEHAB Çağırgan, gürültücü kişi SEHAB-ALUD f Bulutlu SEHABE Tek bulut SEHABÎ Bulut ile alâkalı SEHAH Yumuşak ve sıcak yer SEHAİB (Sehâbe C) Bulutlar SEHALE Altın, gümüş gibi değerli maddelerin kırıntıları SEHAM Yaş ağaç * Demir SEHAM Sıcak günlerde havada iplik iplik olduğu hayâl edilen nesneler * Sıcak esen rüzgâr SEHANE Heyet * Süs, ziynet * Renk SEHANET Kalınlık * Sıklık * Katılık, peklik SEHANET Sıcaklık SEHAR Bir havuç cinsi SEHAVET (Bak: Sahavet) SEHAY Nâme üstüne nesne bağlamak * Keşf etmek * Kabuk soymak SEHAYA (Sehâ C) Beyin zarları SEHB Çekmek * şiddetle yemek ve içmek SEHB Sahra, çöl Düz yer * Çok söylemek, çok konuşmak SEHBA Üç ayaklı küçük masa * İdama mahkûm olanların idam edildiği üç ayaklı âlet SEHBEL Büyük, iri vücutlu, şişman deve * Büyük ve geniş tuluk * Büyük keler SEHC Seyretmek * Ezmek SEHEF Çok susamak SEHEK Balık kokusu * Demir pası * Rüzgârın yerden savurduğu toprak * Bir şeyin pis pis kokması SEHEM (C: Sihâm-Eshüm-Sehmân) Ok * Nâsib SEHER Geceleri uyumayıp uyanık durma hastalığı SEHER Tan Sabah olmağa başladığı vakit * Fık: İkinci fecirden biraz evvel olan vakit"Seherlerde eser bâd-ı tecelliUyan ey gözlerim vakt-i seherde" (S) SEHERGÂH f Sabahlık Sabah zamanı Sabah vaktine âit SEHERHÎZ f Sabahları erken kalkan Erkenci * Sabahleyin esen SEHF Maktulün can çekişirken olan ıztırabı, acısı SEHH Dökmek SEHHA' (Sehh'ten mübalağa sigası) "Çok dökücü" mânasına gelir SEHHAC Yeri eliyle veya ayağıyla sıyıran kimse SEHHAH (Mübalağa ile) Semiz ve besili nesne SEHHAR (Sihir den) Büyü gibi bir kuvvetle çeken Büyü yapan * Çok aldatıcı SEHİ f Düz, doğru * Fidan gibi boy SEHİ-KAMET f Düzgün boy SEHİL Bükülmemiş iplik * Bir kat bükülmüş iplik * İpliği bir kat olan bez * Eşeğin göğsünden gelen hırıltı SEHİM Hisse sâhibi Hissedar SEHİN Altı görünmeyen sık ve kalın nesne SEHİNE Bulamaç aşı SEHL Kolay * Toprağı yumuşak düz yer * Sâde |
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler.... |
09-10-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SEHL-İ MÜMTENİ' Edb: "Hem kolay, hem güç" mânasına bir tâbirdir Yazılışı veya söylenişi kolay göründüğü hâlde taklidine kalkışınca, taklidi imkânsız eser demektir SEHL-ÜL ME'HAZ Kolay olarak alıncak ve elde edilecek şey SEHL Yere yayılmak, döşenmek SEHL (C: Sühul) Beyaz pamuk bezinden olan elbise * Nakit, para nakit akçe * İpliği bir kat bükmek * Ezmek * Dövmek SEHLEN Kolaylıkla, kolay surette SEHLTER f En kolay, çok kolay SEHM Ok * Hisse nasib * Kısım * Hazine geliri * Korku, dehşet * Hazz * Yay SEHM f Dehşet, korku SEHM-GİN f Korkunç, korkulu SEHM-NÂK f Korkunç, korkulu SEHMA' Dübür, mak'ad, kıç * Ağaç SEHME Karalık, siyahlık SEHNA' Heyet * Suret SEHRAN Geceleri uyanık duran SEHUK (C: Sühuk) Uzun * Çok uzun hurma ağacı SEHUM Hâlin ve durumun değişmesi Yüzün renginin değişmesi SEHV Hata, yanlış, yanılma SEHV-İ KALEM Yanlış yazılış, kalem yanlışı SEHV-İ MÜRETTİB Mürettibin matbaada yaptığı yanlışlık SEHV-İ SARİH Pek açık yanlış SEHV-İ TERTİB Tertib yanlışı, dizme yanlışı SEHV Keşfetmek, bulmak * İzâle etmek * Kabuk soymak SEHVA' Geceden bir saat SEHVE Ev önünde yapılan sofa * Gevşek yürüyüşlü deve SEHVEN Yanlışlıkla, yanılmak suretiyle SEHVİYAT (Sehv C) Yanlışlar, yanlışlıklar, sehivler SEK' Gitmek SEKA' Kulağı olmayan dişi hayvan SEKAB Dayanıp itimat edilen, güvenilen SEKAB Yakınlık SEKAF Kabile, soy Nisbet SEKAF Uzunluk SEKAFE Akıllılık SEKAL (C: Eskâl) Misafir * Mal, mülk, metâ * Ev metaı, ev eşyası * İns ve cinnin bir ünvanı (Bak: Sakalân)(Sekal, -i beyt yani ev eşyasıdır Ayrıca sekal: Misafirin yani yolcunun ağırlık tabir olunan ve ailesine ve sahibinin çok zaman kullanmayıp sakladığı kıymetli şeye denirİns ü cinne sekaleyn denilmesi, arzın içinde ve üzerinde bulunmaları itibariyle onun sekali, ağırlığı gibi olmalarından, yahut amellerinin günahlarının ağırlığındandır denilmiştir) (ET) SEKAM Hastalık İllet Bozukluk (Bak: Sakam) SEKB Su dökmek Su dökülme SEKBAN f Köpek besleyicisi * Padişahın köpeklerini av yerine götüren seyman * Vaktiyle Yeniçeri Ordusunda bir asker sınıfının ismi * Köy düğününde silâhlı ve oyun yapan gençler kafilesi (Türkçede seğmen denir) SEKBE (C: Sekebât) Başta olan kepek * Takke SEKEBE Güzel kokulu bir ağaç SEKEL Musibet, belâ * Çocuğun ölümü SEKEM Yolun orta yeri * Lâzım olmak, icab etmek SEKEN Ev ahâlisi * Mesken, ev * Kalbin teskin olduğu nesne SENETA Sekenler Durmalar, duruşlar Davranışlar SEKENE Sâkin olanlar, oturanlar Bir yerde devamlı oturanlar SEKENE-İ ARZ Yeryüzünde bulunan mahlûkat SEKENE-İ KARYE Köyde oturanlar Köyün sâkinleri SEKER Hurma şarabı SEKERAT Sarhoşluk * Hayretler şiddetler * Mestlikler SEKERAT-ÜL MEVT Ölüm halindeki kimsenin kendinden geçmesi, can çekişmesi hali SEKF Bulmak SEKİ Direğin altında konulan taş ayak, kürsü taşı, kapıların yanlarında ve bahçelerde havuzların etrafında yapılan sed ve peyke, odaların zeminden yüksekçe olarak bir kısmına yapılan döşeme yerlerinde kullanılır bir tabirdir * Atın ayağındaki beyaz nişana da bu ad verilir (OTDS) SEKİNE(T) Sükûn ve itmi'nan, temkin Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti * Telâş ve hafifliğin zıddıdır * Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde ondokuz harfli ondokuz âyet bulunan çok mühim, sükûnet ve itmi'nan veren bir duâdır Hizb-ül Envar-ül Hakaik-ın Nuriye'de mevcuttur) SEKİT Kırağı SEKK Seyahat etmek, gezmek SEKK (C: Sukûk-Sikâk) Çuvaldız Çivi * Alçaklık * Dar nesne SEKKA' Su ulaştıran SEKKAB Delici, delen SEKKAK Bıçakçı, çakıcı SEKKAKÎ (Hi: 555-626) Harzem'li olup edebiyat ve kelâm ilminde çok kıymetli ve mühim bir İslâm âlimidir "Miftâh-ül Ulûm" isminde sarf ve nahivden ve aruz kafiyesinden bahseden eseri vardır Sadeddin-i Taftazanî bu kitabı şerhetmiştir SEKKAR Lânet eden kişi SEKKARE şarap yapan SEKLA Çocuğunu kaybeden kadın SEKN Sâkin olmak SEKR (Sekir) Sarhoşluk SEKRAN Sarhoş, mest olan adam SEKR-ÂVER f Sarhoş eden, sarhoşluk veren, baş döndüren SEKRE Sarhoşluk * Şaşkınlık * Şiddet SEKSEKE Hamakat, ahmaklık SEKTE Durma, kısılma * Kanın birdenbire durması * Bir işin görülmesinde kesiklik, durgunluk hâsıl olmak * Tecvidde: Kıraat esnasında nefes almadan sesi kesmeğe denir SEKTE-İ KALB Kalbin durması Kalbin sekteye uğraması SEKTEDÂR Susan, sesini kesen * Zarara uğramış olan * Aheng ve düzeni bozulmuş SEKUB (Bak: Sükub) SEKUB (Sekabe) Ateşin alevlenmesi * Yıldızın parlaması * Işıklı, ışık veren * Parlamak SEKUN Yemen vilâyetinde bir kabile adı SEL' Baş yarmak SELA' Bir acı ağaç * Medine'de bir dağ * Yarmak Parçalamak * Ayak yarığı (Bu mânâya C: Sülu) SELA (C: Eslâ) Çocuğun ana karnında iken içinde bulunduğu ince deri SEL'A Hıyarcık hastalığı * Yarmak SELA' Pişirmek * Eritmek SELACİKA (Selçuk C) Selçuklular SEL'AF Yutmak SELAH (C: Selhân) Keklik yavrusu SELAHİF (Sulahfât C) Kaplumbağalar SELAHİYET (Bak: Salâhiyet) SELAİK (Selika C) Güzel söz söyleme ve yazma kabiliyetleri SELAK (C: Selekân) Yüksek, düz yer Deve yanırının onulmuş ve yeri ağarmış olan izi * Çuval kulpunun birisini birisine koymak SELALE Çanak içinde yalanan nesne SELALİM (Süllem C) Merdivenler SELAM Ayıplardan, âfetten sâlim oluş Selâmet, emniyet Sulh Asâyiş Bütün korktuklarından emin olma * Allah'ın (CC) rızasına erişmek için mü'minlerin birbirlerine yaptığı dua Mü'minler birbirleriyle karşılaştıklarında büyük küçüğe; yürüyen durana; azlık çokluğa; hayvan veya vasıta üzerinde olan yerde yürüyene; yüksekteki aşağıdakine "Selâmün aleyküm" der Selâmı alan "Ve Aleykümüsselâm ve Rahmetullâhi ve Berekâtühu" diyerek cevap verir Evvelâ selâm veren daha çok sevap kazanır Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır İki cemaat birbiri ile karşılaşırsa; onlardan birisinin selâm vermesi sünnet-i kifaye, selâm alacak taraftan birisinin selâm alması farz-ı kifayedir SELAMAN Bir mekânın adı * Büyük ağaç SELAMET Kurtuluş, tehlikeden sâlim olmak Korktuklarından, fenalıklardan kurtulmak * Neticede imân ile kabre girmek * Edb: Doğruluk, sağlamlık SELAMLIK (Bak: Harem) SELASE Üç SELASE-AŞER Onüç SELASET Edb: Anlatıştaki kolaylık ve rahatlık Açık, kolay, akıcı ve âhenkli ifade SELASİL (Silsile C) Silsileler * Zincir gibi olanlar Zincirler * Sıradağlar SELASÛN (Selâsîn) Otuz, 30 SELATA Kahır, galebe, hiddet * Kötü konuşan, gönül inciten, kalb kıran * Merhametsiz olmak * Acı söz söylemek SELATİN (Sultan C) Sultanlar SELB Ayıp * "Noksan etmek ve çekmek" mânalarına da mastardır SELB Zorla alma, kapma, soyma * Nefy ve inkâr etme * Kaldırma, giderme, izale * Man: İki şey arasında nisbet-i vücudiyenin kalkması SELBEN İnkâr yoluyla, * Gidererek, kaldırarak, yok ederek SELBÎ Nefiy ile alâkalı, nefye mensub olan SELBUB Bir dere SELC (C: Süluc) Kar SELC Yutmak SELCEM (C: Selâcim) Uzun, tavil* Uzun ok şalgam SELEB Yemen vilâyetinde yetişen bir ağacın kabuğudur Ondan ipler ve urganlar yaparlar * Kişinin malı mülkü ve metâı SELECAN Yutmak SELEF (Self) Eskiden olan Evvelce bulunmuş olan * Yerine geçilen * Önde olmak, ileri geçmek * Eski adam SELEF-İ SÂLİHÎN Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in ilk rehberleri: Tabiîn ile Ashabın ileri gelenleri ve Tebe-i Tabiînden olan müslümanlar SELEFİYE İtikadca Ehl-i Sünnet Mezhebi üzerinde olan Sahabe ve Tâbiîn'in gittikleri yol Ve bu yolda giden fakihler, muhaddisler ve bu mezhebden olanlar * Cenab-ı Hakk'ın varlığında ve diğer hususlarda Kur'an-ı Kerim aşikâr ne söylemiş ise aynen kabul edenler Bunlara "Eseriyye" de denir SELEL Helâk olmak, mahvolmak SELEM Diş gediği SELEM Teslim etmek * Ayıplardan uzak olmak * Selef * Peşin para ile veresiye mal alma SELENKA' Yıldırım SELENTAH Geniş, açık yer SELF Yeri düzeltmek *Büyük dağarcık SELFA' Bahadır Kahraman ve cesâretli kimse * Yüzsüz, utanmaz, hayâsız, kötü kadın * Kuvvetli deve SELFE Ahmak * Kurt SELG Ayırmak * Yarmak SELH Soyma, deri soymak * Her ayın son günü * Bir yerden bir şeyi çıkarmak SELHA Kıyamet günü SELH-HANE f Hayvan kesilip yüzülen yer Mezbâha (Bu kelime galat olarak, "salhâne" şeklinde kullanılır) SELİB Soyulmuş, giderilmiş, alınmış * Tıraş olunmuş * Aklı başından alınmış SELİF Eski zamanda geçmiş olan SELİHA Kabuk * Soyulmuş veya bozulmuş şey * Tarçın yerine kullanılan bir ağacın adı SELİK Arpa, buğday ve bunlara benzer hububatın yarması SELİKA Güzel söz söyleme ve yazma istidadı SELİKA Üstüne binen kişinin, ayaklarını sallamasından dolalyı, devenin yanlarında meydana gelen ayak izleri * Tabiat SELİL Netice, semere * Yeni doğmuş erkek çocuk * Büyük, geniş dere SELİL-İ MEYYİT Ölü olarak doğmuş çocuk SELİLE Yeni doğmuş kız çocuğu SELİM(E) (Selâmet den) Sağlam, kusursuz Refah ve selâmet üzere bulunan SELİM-ÜL KALB Temiz kalbli SELİS Selâsetli Fasih ve beliğ olan Düzgün ve akıcı ifade SELİS Kolay, yumuşak * Boyun eğmiş, bağlı SELİT Kahredici, galebe edici * Susam yağı * Kötü sözlü şerli kimse Ağzı bozuk * Zeytinyağı SELK Çekmek veya çekilmek * Gitmek * İthal etmek, içeri sokmak, girdirmek SELK Bir yerden haber getirmek * Yumurtayı rafadan pişirmek Bir kimseyi başı üstüne bırakmak * Katı ve sert söylemek * Çağırmak SELKA' (C: Selâki) Otsuz, susuz ve ıssız yer SELL Yavaşça çekip sıyırma Sıyrılma * Çıkarma, çıkarılma Çekme, çekilme SELL-İ SEYF Kılıç çekme SELLAC Buzcu, buz satan adam SELLAH (Selh den) Kasaplık hayvan kesen veya yüzen SELLAT (Selle C) Sepetler, seleler SELLE Koyun ve keçi sürüsü * Yıkmak, hedm * Kuyu içinden çıkartılan toprak SELLE (C: Sellât - Silâl) Sepet, sele SELLEBÂF f Sepet, küfe vs ören kimse Sepetçi SELLEME "Selâm ve selâmet versin, kusur ve ayıptan hâli ve beri eylesin" meâlinde duâ SELLEMEHÜSSELAM Gelişi-güzel Rastgele SELM Barış, sulh İtaat Tek kulplu kova (Bak: Silm) SELMAN-I FARİSÎ İran'ın İsfahan şehrinde doğmuş olan büyük bir sahâbe Evvelce ateşperestti, sonra Hristiyan oldu Daha sonra papazların nasihatiyle İslâmiyetin geleceğini anlamıştı ve arıyordu Yeni Peygamber'e (ASM) kavuşmak için Şam'dan Hicaz'a geldi ve orada kendisini köle yaptılar Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Medine'ye geldiğinde müslüman oldu ve Resulullah onu satın alıp azad etti İslâmiyete çok hizmetleri vardır (RA) SELME Rahne, gedik SELMEC (C: Selâmic) İnce uzun demir SELMET (SİLMET) Taş SELS Akmak, seyelân SELS Beyaz boncuk dizilen iplik SELSAL Hafif soğuk, tatlı ve lezzetli su SELSEBİL Cennet'te bir çeşme veya ırmak * Mc: Tatlı, lâtif, leziz su SELSEL Tatlı ve yumuşak su SELSELE Ulaştırmak, vardırmak * Zincir örmek SELT Karın gürüldemesi SELUB (C: Süleb) Müddeti tamam olmadan yavrusunu düşüren deve SELUC Rahat olmak Mutmain olmak SELUF Suya gelen develerin dâima önlerinde gelen deve SELUK Yemen vilâyetinde bir köydür ve "kilâb-ı selukiyye" denilen büyük köpekleriyle meşhurdur SELUKİYYE Kaptan kamarası SELUL Ölü olarak doğmuş çocuk SELV Kanaat vermek SELVA Bal, asel * Bıldırcının büyüğü SELVET Kalb rahatı Gönül rahatı SEM' İşitmek Kulak ile dinlemek * Kurdun sırtlandan olan eniği SEM'-İ HAMİYET Hamiyet kulağı, insaf ve hakperestlikle dinleyiş SEM'-İ HİKMET Hikmetli sözleri dinlemek Hikmetten ibret ve ders almak En hayırlısına tabi olmak SEMA Gök yüzü Asuman Gök * Her şeyin sakfı * Gölgelik * Bulut ve emsali örtü(Resul-i Ekrem'den (ASM) şöyle rivayet olunmuştur Sema'ya uruç buyurdukları zaman kale burçları gibi bir mevkide bir takım melâike görmüştü Bunlar birbirlerinin yüzüne doğru, mütekabilen yürüyüp gidiyorlardı Bunlar nereye gidiyorlar diye Resul-i Ekrem (ASM) Cebrâil'e (AS) sordu Cebrâil: Bilmiyorum Ancak yaratıldığımdan beri ben bunları görürüm ve evvel gördüğümün bir tânesini bir daha görmem dedi Onlardan birine, ikisi birden: "Sen ne zaman halk olundun" diye sordular O da: "Bilmiyorum Ancak Cenab-ı Hak her dörtyüz bin senede bir yıldız halk eder Ben yaratıldığımdan beri de dörtyüz bin yıldız halk etti" diye cevap verdi Melâikenin kesretini ve kudret-i ezeliyenin vüs'at-ı tecelliyatını anlamalı ET) |
|