Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfiile, harfiosmanlıca, ilgili, kelimeler, osmanlıca, sözlük

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler
Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler

Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SA' Çiy, rutubet, şebnem * Kur'an-ı Kerim alfabesindeki dördüncü harfin adı
SÂ-İ MÜSELLES Üç noktalı sâ' harfi (Se harfi de denir)
SA' 1040 dirhemlik hububat ölçeği Kile
SA' Vakitler, saatler, zamanlar
SA (-Sây) f Sürücü, süren
SA f Benzetme edâtı olan "âsâ" nın hafifletilmişidir Meselâ: Anber-sâ $ : Anber gibi
SAAB Zor, güç, çetin
SAADE Yokuş başı
SAÂDET Mes'ud oluş Talihi iyi olmak Mutluluk Said olmak Allah'ın rızasına ermiş olmak Her istediğine kavuşmuş olmak
SAÂDET-İ DÂREYN İki cihan saadeti, dünya ve âhiret saadeti
SAÂDET-İ EBEDİYE Büyük ve ebedî saâdet Âhiret saâdeti(Saâdet-i ebediye iki kısımdır Birinci ve en birinci kısmı: Allah'ın rızasına, lütfuna, tecellisine, kurbiyetine mazhar olmaktır İkinci kısmı ise; saâdet-i cismaniyedir Bunun esasları; mesken, ekl, nikâh olmak üzere üçtür Ve bu üç esasın derecelerine göre saâdet-i cismaniye tebeddül eder Ve bu kısım saâdeti ikmal ve itmam eden hulud ve devâmdır Çünkü saâdet devam etmezse, zıddına inkılab ederCennet'te lezzetin devamı mes'elesi ise: Evet, lezzetin hakiki lezzet olması zeval görmeyip devam etmesindendir Zira elemin zevali lezzet olduğu gibi, lezzetin zevali de elemdir; hatta zevalinin tasavvuru bile elemdir Evet bütün mecazî âşıkların eninleri, bağırıp çağırmaları, bu kısım elemdendir Ve bütün divanlarıyla yaptıkları ağlamalar, vaveylâlar hep mahbubların firak ve zevallerinin tasavvurundan neş'et eden elemdendir Evet pek çok muvakkat lezzetler var ki, zevâlleri daimi elemleri intac ettiği gibi, çok elemlerin zevali de leziz lezzetlere bâis olur Lezzet ve nimet ise, devam etmek şartiyle lezzet ve nimet sayılabilir İİ)(Saâdet-i ebediyyeye muktazi vardır Ve o saâdeti verecek Fâil-i Zülcelâl de muktedirdir Hem harab-ı âlem, mevt-i dünya mümkündür Hem vâki' olacaktır Yeniden ihya-yı âlem ve haşir mümkündür hem vâki' olacaktır S)(Dikkat edilse şu kâinatın umumunda bir nizam-ı ekmel, bir intizam-ı kasdî vardır Her cihette reşahat-ı ihtiyar ve lemaat-ı kasd görünür Hattâ her şeyde bir nur-u kasd, her şe'nde bir ziya-yı irade, her harekette bir lem'a-yı ihtiyar, her terkibde bir şule-i hikmet, semeratının şehadetiyle nazar-ı dikkate çarpıyor İşte eğer saâdet-i ebediyye olmazsa, şu esaslı nizam, bir suret-i zaife-i vâhiyeden ibaret kalır Yalancı, esassız bir nizam olur Nizam ve intizamın ruhu olan mâneviyat ve revabıt ve niseb, heba olup gider Demek nizamı nizam eden, saâdet-i ebediyedir Öyle ise, nizam-ı âlem saâdet-i ebediyeye işaret ediyor S)
SAÂDET-İ UZMA Büyük saâdet Âhiret saâdeti, saâdet-i ebediye
SAÂDET-ÂVER Saâdet verici
SAÂDET-BAHŞ f Saâdet veren, sevindiren, ferahlandıran
SAÂDET-HAH Saâdet isteyen Saâdet dileyen
SAÂDET-HANE f Büyük bir kimsenin evi
SAÂDET-MEÂB f Saâdet sâhibi Saâdet bulan
SAÂDET-MEND f Bahtiyar, mutlu Saâdet bulmuş olan
SAÂDET-MENDÎ f Mutluluk, bahtiyarlık
SAÂDET-RESAN f Saâdete ulaştıran Saâdet bulan
SAÂDET-SARAY Saâdetli saray
SAÂDET-SARAY-I EBEDİYYE Ebediyyetin saâdetli sarayı (Cennet kastediliyor)
SAÂDET-SARAY-I İSTİKBAL İstikbalin saâdetli sarayı
SAÂDET-SARAY-I MEDENİYET Hakikî ve İslâmî bir medeniyet vasıtasıyla olan bir hayat saâdeti
SAAK Bir şiddet sebebi ile helâk olmak, ölmek, bayılmak * Aklın gitmesi
SAAL Dikkat
SAALİB (Sa'lebC) Tilkiler
SAALİK Dilenciler * Serseriler * Kalenderler * Dervişler
SAAN Suya yakın yerde develerin yattığı yer
SAAT Bir günün yirmi dörtte biri, saat Zaman, vakit Muayyen, belli bir vakit Altmış dakikalık zaman * Kıyâmet
SAAT-İ İCABE Duaların kabul olduğu ve insanlarca gizli ve gaybî olan, Cuma gününde bir vakit
SAAT-İ MUHTAR Uğurlu vakit
SAAT Saatler Vakitler
SA'B(E) (C: Sıâb) (Suubet den) Zor, güç, çetin * Zorlu, güçlü kuvvetli
SAB' Parmakla işaret etmek
SAB Bir acı otun suyu
SABA Gün doğusundan esen hoş ve lâtif rüzgâr
SABA Hevâ ve nefsine meyletme Delikanlılık
SABA-BERABER f Sabâ rüzgârı gibi lâtif ve hafif
SABABET Şiddetli sevgi Âşıklık
SABAE Bir dinden bir dine geçmek
SABAH Gün doğmasına yakın vakitten, öğle vaktine kadar olan zaman
SABAHAT Yüz güzelliği Güzellik, hüsün ve cemâl
SABAHAT-I SİMA Yüz güzelliği
SABAHGÂH f Sabah vakti
SABAREFTAR f (En fazla at için kullanılan bir tâbirdir) Rüzgâr gibi çabuk ve hafif giden * Hoş ve lâtif yürüyüşlü
SABARET Kefalet
SABAT (C: Sevâbıt-Sâbâtât) Pazar sokağı, iki duvar arasının örtüsü (altı yol olur)
SABAVET Çocukluk, sabilik
SABAYA (Sabiyye C) Büluğ çağına varmamış küçük kızlar Kız çocukları
SABB Dökmek, akıtmak, boşaltmak Dökülmek * Aşık, tutkun
SABBAG Boyayan, boyacı * Deri altındaki boyalı madde
SABBAR Çok sabırlı, sabur (Bak: Sabr)
SABBARE Soğukluk
SABBUR Katı, şiddetli, şedid
SABEB (C: Asbâb) Çukur yer, iniş yer
SA'BER Sedir gibi bir ağaç
SABG Boyama Boyanma
SABGA' Kuyruğunun ucu beyaz olan koyun
SABHİD Bey, emir
SÂBIK(A) Geçmiş Önceki * Zamanca veya rütbece ileride olan * Eskiden işlenmiş suç
SÂBIK-UL BEYÂN Yukarıda söylenillmiş, zikri geçmiş
SÂBIKA-İ MÜKERRERE Birden fazla suç işleme
SÂBIKAN Bundan önce, evvelce
SÂBIKÛN (SÂBIKÎN ) (Sâbık C) Sâbıklar Öncekiler Geçmişler
SÂBIKÎN-I İSLÂM En evvel müslüman olan sahabeler (Bak: Ashab-ı Suffa, Saff-ı evvel)
SABIR-ŞİKEN f Sabrı kıran, sabrı bozan
SABİ Henüz süt emen çocuk * Büluğ çağına gelmemiş olan çocuk * Üç yaşını tamamlamayan erkek çocuk
SÂBİ' (Sabi'a) Yedi, yedinci
SÂBİAN Yedinci olarak
SÂBİ'AŞER Onyedinci
SABİ' Yavru sesi * Fil, hınzır ve fâre sesi
SABİB Susam yaprağının suyu * Kına yaprağının suyu
SÂBİG (Sâbiga) Tam Tafsilâtlı Uzun Bol
SABİH (Sabiha) Güzel, latif, şirin
SÂBİH Yüzen, yüzücü
SÂBİHA (C: Sâbihât) Gemi * Yüzen
SÂBİHÂT Yüzücü olanlar, yüzenler Gemiler * Ehl-i imânın ruhları * Yıldızlar
SABİHA Fecir vakti
SABİÎ İtaattan ayrılmakla bâtıla meyleden * Yıldıza tapan sapkınlar veya yıldıza tapan ehl-i dalâlet kimselerden olanlar
SABİÎN (Sâbiî C) (Aslı: Sâbiiyyun) Yıldıza tapanlar Sapıklardan olanlar
SABİKÎN (Bak: Sâbıkûn)
SABİL Gezkere denilen nesne (Onunla ters, balçık ve gayri ne olursa taşırlar) * Yolcu kimse
SABİR(E) Tahammül eden, sabreden, bekleyen Zorluğa karşı göğüs geren, hâlinden şikâyet etmeyip acı ve sızıya katlanan Belâ ve musibete karşı şikâyet etmeyip Allah'a (CC) şükreden
SABİR (C: Sıber) Kefil * Yağmursuz beyaz bulut
SABİR Altın ismi
SABİRÎ Bir çeşit ince giyim eşyası * Bir cins hurma
SABİRÎN (SÂBİRÛN) Sabredenler (Bak: Sabr)
SABİT Duran, yerinde durup hareket etmeyen * Doğruluğu isbat edilmiş olan
SABİTE Yerinde durur gibi olan yıldız * Yerinde durup hareket etmeyen herhangi bir şey (Seyyare'nin zıddı)
SABİT-KADEM Mizacı oynak olmayıp işine ve sözünde kararlı olan, yerinde direnen Sözünde duran
SABİYY (C: Sıbye-Sıbyan) Oğlan * Meyl ve muhabbet eden kimse
SABİYYE Büluğa ermemiş veya memeden kesilmemiş kız çocuk
SABSAB Irak, uzak, baid
SABN Men'etmek, engel olmak
SABR (SABIR) Acıya ve zorluğa katlanmak * Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması * Muharebede şecaat gösterme * Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak * Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek(Cenab-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada bir merdivenin basamakları gibi bir tertib vaz'etmiş Sabırsız adam teenni ile hareket etmediği için, basamakları; ya atlar düşer veya noksan bırakır; maksud damına çıkamaz Onun için hırs mahrumiyete sebebdir Sabır ise müşkilâtın anahtarıdır Cenab-ı Hakk'ın inayet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir Çünkü sabır üçtür Biri: Masiyetten kendini çekip sabretmektir, şu sabır takvadır İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir Üçüncü sabır: İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor En büyük makam olan ubudiyet-i kâmile cânibine sevkediyor M)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SABR-I CEMİL Allah'tan gelen bir acıya sabretme Şükrederek sabır
SABR-I EYYÜB Eyyüb'ün (AS) dillere destan olan sabrı
SABIRSÛZ f Sabrı yakan, sabırsızlık veren
SABSABA Dövmek * Ateş etmek * Kahramanlık göstermek, bahadırlık etmek * Çok inceltmek
SABUR f Çok sabır gösteren, çok sabreden
SABURÂNE f Çok sabır göstermek suretiyle
SABYE (Sabi C) Küçük erkek çocukları Oğlancıklar
SAC Hint vilâyetinde yetişen siyah ve büyük cins bir ağaç * Geniş, yuvarlak libas (Araplar giyerler)
SACE Hatıl ağacı * Altın ve gümüş ayarını astıkları ağaç
SA'CEZ Dökmek
SACİ' Seci'li ve kafiyeli söz söyleyen, konuşan * Kasdedici, kasdeden
SACİD Secde eden, Allah'ın (CC) huzurunda başını yere koyarak dua eden Hâdis meâli: "Bir kulun Rabbine en yakın olduğu an: O'na secde ettiği zamandır"
SACİM (C: Secâm) Akıcı, akan, sâil
SACİR Selin gelip su ile doldurduğu yer
SACUR Köpeğin boynuna takılan tasma
SAD f Yüz sayısı
SAD Kur'an alfabesinin onyedinci harfi olup, ebcedî değeri 90'dır Noktası olmadığından sâd-ı mühmele adı da verilir
SAD SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 38 Suredir Dâvud Suresi de denir Mekkîdir
SA'D Uğur, uğur getiren şey, iyilik, mübareklik, kuvvetlilik * Kutlu, uğurlu
SAD Göz hastalığı, göz ağrısı
SAD' Yarılmak, yarmak * Kesmek, kat'etmek * Göstermek İzhar etmek * Beyân ve meyl etmek, açıklamak
SAD Bakır * Toprağa ağnayan horoz * Devenin başında olan bir hastalık
SA'D Mihnet, meşakkat, zahmet
SADÂ Seda Ses Avaz Savt * Erkek baykuş * Bir böcek adı * Susuzluk * Yankı
SADÂ-YI BASİT Sesin, bir defa tekrarı
SADÂ-YI MÜREKKEB Sesin bir çok defalar tekrarı
SADA' Kasd ve teveccüh eyleme * Bir şeyi âşikâre söylemek * Mevkiine tevcih ve isabet ettirmek * Kat'etmek * İzhar ve beyan etmek * Yarık ve çatlak Bir şeyi ikiye yarmak
SADA' Baş ağrısı ("Suda"' diye de okunur)
SADAGA Zayıflık
SADAK Okları koymağa mahsus torba veya kutu şeklindeki kılıfın adıdır Boyuna asılan bu âlete "tirkeş" veya "tirdan" da denilirdi
SADAKA Allah rızâsı için fakirlere verilen mal, para, ilim gibi insanın muhtaç olduğu her hangi bir şey (Asr-ı Saâdette fukara-i müslimîn için toplanan zekâta dahi bu nâm verilirdi) (Bak: Belâ)(Ehl-i keşiften rivayeten bu geçen Ramazanda Ehl-i Sünnet ve Cemaat için bir ferec, bir fütuhat olacağını haber verdikleri halde zuhur etmedi Böyle ehl-i velâyet ve keşif, neden hilâf-ı vâki haber veriyorlar? Benden sordular Ben de birden sünuhat kabilinden olarak verdiğim cevabın muhtasarı şudur:Hadis-i Şerifte vârid olmuştur ki: "Bazen belâ nazil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir " Şu hadisin sırrı gösteriyor ki: Mukadderat, bazı şeraitle vukua gelirken geri kalır Demek ehl-i keşfin muttali olduğu mukadderat mutlak olmadığını, belki bazı şeraitle mukayyed bulunduğunu ve o şeraitin vuku bulmamasiyle o hâdise de vukua gelmiyor Fakat o hâdise, ecel-i muallak gibi levh-i ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İsbat'ta mukadder olarak yazılmıştır Gayet nadir olarak Levh-i Ezelî'ye kadar keşif çıkar Ekseri oraya çıkamıyor İşte bu sırra binaen, geçen Ramazan-ı Şerifte ve Kurban Bayramında ve daha başka vakitlerde istihrâca binaen veya keşfiyat nev'inden verilen haberler, muallak oldukları şerâiti bulamadıkları için, vukua gelmemişler ve haber verenleri tekzib etmiyorlar Çünkü: Mukadder imiş, fakat şartı gelmeden o da vukua gelmemiş Evet Ramazan-ı Şerifte bid'aların ref'ine Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ekseriyetle hâlis duası bir şart ve bir sebeb-i mühim idi Maalesef câmilere Ramazan-ı Şerifte bid'alar girdiğinden, duâların kabulüne sed çekip ferec gelmedi Nasılki sâbık hadisin sırriyle: Sadaka belâyı ref' eder Ekseriyetin hâlis duası dahi, ferec-i umumîyi cezbeder Kuvve-i câzibe vücuda gelmediğinden, fütuhat da verilmedi L)
SADAKA-İ CÂRİYE Hayrı, sevabı dâimî olan sadaka Sevabı öldükten sonra da devam eden hayırlı ameller (Kur'an ve iman hizmeti gibi)
SADAKA-İ FITR Ramazan bayramından evvel fıtra olarak verilen sadaka Zengin (nisaba mâlik) her müslümanın (ihtiyar, genç, çocuk ve hattâ bunak da olsa) fakirlere vermeye mükellef olduğu sadakadır, vâcibdir Nisaba mâlik olan bir müslüman, hem kendi nefsi için, hem de çocukları, hizmetçisi için sadaka-i fıtır verir Fıtra: Fıtrat sadakası, yaratılış atiyyesi demektir Sadaka-i fıtr: Buğday veya buğday unundan 1667 gram veyahut da arpa, kuru üzüm, hurmadan 3334 gram kadar yahut verildiği zamandaki rayice göre bedellerinin muhtaç olanlara verilmesidir
SADAKAT (Sadaka C) Sadakalar
SADAKAT (Sıdk dan) Dostluk Bir kimseye Allah (CC) için kalbden bağlılık, kalbi ve samimi doğrulukla olan dostluk * Dostlukta sebat, vefadarlık
SADAKATKÂR f Sâdık, sadakat sahibi
SADAKTE "Doğru söyledin, sâdıksın" mânasına karşısındakine söylenilen söz
SA'DANE (C: Sâdân) Develerin yediği dikenli ot * Devenin göğsü * Tırnak dibinin siniri * Terâzi kefesinin iplerinin altındaki düğme * Kadın memesinin etrafı
SADARE Rücu etmek, geri dönmek * Doğmak
SADARET Vezirlik, başvezirlik Osmanlı Devleti zamanında Başvekillik makamına verilen isim * Öne geçme, başta bulunma
SADARET-PENAH f Sadrazam bulunan kimse
SADAT (Seyyid C) Seyyidler Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın soyundan gelenler ve onun izinden gidenler Hususen Hazret-i Hasan neslinden gelenlere seyyid; Hazret-i Hüseyin neslinden gelenlere de Şerif denmektedir
SADAT-I KABİLE Kabilenin ileri gelenleri
SADBAR f Yüz kere
SAD-BERK Yüz yaprak
SA'D BİN EBİ VAKKAS (R A) Aşere-i Mübeşşere'den ve ilk İslâm olanların yedincisidir Peygamberimiz (ASM) ile beraber bütün gazalarda bulundu Müslüman olduğunda 17 yaşlarında idi Hz Ömer zamanında İran'a gönderilen ordunun başkumandanı oldu Medayin şehrinin fethinde ve Kadsiye meydan muharebesinde muvaffak oldu Kufe şehrinin kurulmasına vesile oldu Kufe ve Irak vâliliklerinde bulundu Vefatı 55 Hicri yılındadır
SADD (Sedd den) Örten, kapıyan, mâni olan engel olan
SADD Yüz çevirmek, men eylemek, bir şeyden birini vazgeçirmek * Fikir, niyet, kasd * Yakınlık, civar * Konuşulan husus
SADDA' Suyu lezzetli olan örülmüş kuyu
SADE (Sayd dan) Mâzi fiilidir "Avlandı" mânâsındadır ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur * Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir
SADE f Basit, karışık olmayan, katıksız * Saf, gösterişsiz, lüzumsuz bulunmayan * Tek katlı * Ancak, yalnız * Süssüz * Derin düşünemiyen, saf adam
SADE (Seyyid C) Seyyidler
SA'DE Dişi eşek * Süngü ağacı
SA'DE (C: Siad) Yumuşak hurma
SADE' Demir pası
SADED Asıl mevzu, maksad, asıl konuşulan şey, fikir * Niyet, kasıd Teşebbüs * Yakınlık, civar
SA'DEDDİN-İ TAFTAZANÎ (Hicr: 722-792) Horasan taraflarında Teftazan'da doğdu İslâmiyete kıymetli eserleriyle hizmet eden büyük âlimlerdendir Asıl ismi Ömer oğlu Mes'ud'dur

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SADED HARİCİ Konuşulan mevzudan dışarı çıkmak Hududdan dışarı çıkmak
SADEDİL f Kalb sâfi, derin mes'elelere aklı ermeyen insan Temiz kalbli olup, kolayca aldatılabilen kimse
SADEDİLÂNE f Saflıkla, bönlükle
SADEDİLÎ f Bönlük, saflık
SADEF Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılan şeyler * Sert, parlak ve şeffafa yakın madde İnci kabuğu
SADEFÇE f Küçük sadef
SADEF (SUDUF) Yüksek büyük dağ * Her yüksek nesne * Devenin her dört ayağı * Bir yöne ğilmek
SADEFE (C: Suduf-Esdâf) İnci kabuğu * Kulak içi
SADEGÎ f Sâdelik, süssüzlük, düzlük
SADEGÎ-İ İFADE İfade sadeliği
SADEGÎ-İ LİBAS Giyim sadeliği
SADELEVH Saf, bön
SADEMAT (Sadme C) Vuruşlar, patlamalar * Ansızın başa gelen belâlar
SADERU (C: Sâderuyân) f Yüzünde tüy bitmemiş genç delikanlı
SADGUNE f Çeşitli Yüz türlü
SADH Horozun ötmesi
SADHA Şarabın iyisi Kendine nisbet olunan bir yerin adı
SADHEZAR f Yüzbin
SADHEZARÂN Yüzbinlerce
SADIH Kavi, sağlam, kuvvetli
SADIHA Teganni eden
SADIK(A) Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst
SADIK-UL KAVL Doğru sözlü
SADIK-UL KELÂM Doğru söyleyen Doğru konuşan Sözü doğru
SADIK-UL VA'D Va'dinde duran, söz verdiği şeyi yerine getiren, ahdine sâdık olan Cenab-ı Hak
SADIKAN f Sâdıklar, sâdık dostlar
SADIKANE f Sâdık kimseye yakışır şekilde Sadakatle(Hem o delil-i sâdık ve musaddak madem umum enbiyanın fevkinde binler mu'cizât ve neshedilmeyen bir şeriat ve umum cin ve inse şâmil bir davet sâhibi olduğundan elbette umum enbiyanın reisidir Öyle ise umum enbiyanın mu'cizatlarının sırrını ve ittifaklarını câmidir Demek bütün enbiyanın kuvvet-i icmaı ve mu'cizatlarının şehadeti, Onun sıdk ve hakkaniyetine bir nokta-i istinad teşkil eder M)
SADIKIYYET Sâdık oluş, sâdıklık
SADIR Sudur eden, çıkan, meydana gelen
SA'D-I TAFTAZANÎ (M 1322-1389) Horasan'da doğmuş büyük bir İlm-i Kelâm âlimidir En meşhur eseri, "Makasıd" adlı kelâm kitabıdır (Bak: Sa'deddin-i Taftazanî)
SA'DÎ (M 1193-1291) Şiraz'da doğmuş büyük bir İran şâiridir Gülistan ve Divan'ında bol bol temsilî hikâyeler kullanmıştır (Bak: Sa'di-i Şirazî) * Saadete, uğura mensub
SADİ' Sabah vakti * Koyun ve deve bölüğü * Yedi günlük oğlan
SA'Dİ-İ ŞİRAZÎ (Hicrî: 587-691) Şiraz'da doğdu 30 yıl ilme, 30 yıl seyahate, 30 yıl da inzivada ibadetle çalıştı En meşhur eserleri Bostan ve Gülistan adındaki ahlâkî ve imanî kitaplarıdır
SADİC Nakışı olmayan, nakışsız * Çıplak * Temiz, pak
SADİD Tıb: Yaradan akan sarı su İrin
SADİDEL Yaprağı katmerli olan gül
SADİG Zayıf
SADİH Erkek baykuş
SADİHA Bulutun kat kat olması
SADİK Çok sâdık, içten ve dıştan sadakatlı dost Doğru sözlü
SADİK-I AHMAK Ahmak dost
SADİK-I KADİM Eski dost
SADİN (C: Sedene) Kapıcı Perdedar * Kâbe hizmetçisi
SADİR Şaşan, hayrette kalan
SADİS(E) Altıncı (6)
SADİS-AŞER Onaltı Onaltıncı
SADİSEN Altıncı olarak
SADK Akmak, seyelan
SADK Berk, sağlam, muhkem süngü
SADM Def'etmek, kovmak * Güç işe giriftar etmek
SADME Bir vuruş, çarpma, vurma, çatma * Birden bire patlama * Ansızın başa gelen musibet
SADPARE f Yüz parça Parça parça olmuş
SADR Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi * Kalb, göğüs, ön * Meclisin önü ve en muteber yeri Reisin oturduğu yer * Rücu * Bir aruz kalıbı * Baş, reis, başkan * Oturulacak yerlerin en iyisi
SADR-I ÂLİ Vezirlerin veya vekillerin başkanı Sadrâzam
SADR-I AZAM Baş vezir, padişahın vekili, başvekil
SADR-I İSLÂM Baş vezir, padişahın vekili, başvekil
SADREYN Rumeli ve Anadolu kazaskerliği
SADRGÂH f Tam orta yer * En mühim yer
SADRÎ (Sadriye) Göğüsle ilgili, göğüse ait
SADRNİŞİN f Bir toplantıda baş sedirde oturan
SADSAL f Asır, yüzyıl
SADTU(Y) Çok katlı, yüz katmerli
SADUK Çok sâdık
SADUKAT Mehir Evlenirken erkeğin kadına vereceği para (Bak: Mehr)
SADY Taarruz eden kimse * Bedeni, endamı hoş olan * Dimağ Başın içini dolduran haşev * Ölü insan cesedi * Baykuş
SAET Doğumdan sonra koyunun rahminden çıkan madde
SAF (SÂFİ) Katışıksız, berrâk, temiz * Zeki olmayan, derin düşünmeyen, dikkatsiz
SAF (Bak: Saff)
SAF Tüylü ve yünlü hayvan
SAF' Sille vurmak, tokat atmak
SA'F Bir şarap cinsi
SAF Bir adam boyu yüksekliğindeki duvar
SAFA Gönül şenliği, eğlence * Duru olmak, itmi'nan ve meserret üzere olmak Temiz, sâfi olmak * Hava açık ve ayaz olmak * Mekke-i Mükerreme'de bir yerin ismi
SAFA-YI GÜLŞEN Gülşen safası Gül bahçesi eğlencesi
SAFA-YI SADR f Gönül şenliği, kalbin itmi'nan ve sevinç içerisinde olması, meserret üzere olmak
SAFA Yüzü beyaz olan düz taş
SAFA-BAHŞ f Eğlendiren, rahatlandıran, kederi def'eden, hatırı hoş eden
SAFA-CU (C: Safacuyân) f Rahat ve eğlence arıyan
SAFA-ENGİZ Safa koparan Neşe, sevinç yapan
SAFAHAT (Safha C) Safhalar * İstiklâl Marşı şâiri Merhum Mehmed Akif'in manzum eserinin adı
SAFAİH (Safiha C) Düz şeyler Levhalar
SAFAK Yeni kırba içine konulmuş su
SAFAK Kıllı derinin altında olan ince deri
SAF'AN (C: Safâıne) Sille vurulmuş kişi
SAFAPERVER f Safa veren İç açan, safalı
SAFARE Zurna
SAFAYAB f Safa bulmuş, huzur ve sükûna kavuşmuş
SAFBESTE Saf bağlamış, saf olmuş
SAFBESTE-İ HAREKET Harekete geçmek üzere saf bağlayıp hazır olan
SAFD Yağlamak * Sağlamlaştırmak, muhkem etmek
SAFDERUN f Safi, içi temiz, kolay aldanabilen
SAFDERUNAN (Safderun C) f Kalbi temiz, içi saf olanlar
SAFDERUNANE f Kalbi safi olanlara ve kolay aldananlara yakışır surette
SAFDİL f Saf, ahmak, bön, kolay aldatılan kimse
SAFDİLÂNE f Bönlükle, saflıkla Safdillikle
SAFE (C: Savaf-Sâfât) Kanatlarını havada yayıp uçan kuş
SA'FE Çocuğun başında çıkan çıban * Kel
SAFED (C: Esfâd) Esirlerin eline ve ayağına bağlanan bağ *Atâ, bahşiş, hediye
SAFEN (C: Esfan) Haya derisi
SAFER (C: Esfâr) Boş ve hâli olmak * Arabi aylardan ikincisi * Karın içinde durabilen bir yılanın adı
SAFEVİLER DEVLETİ (1499-1737) Safeviler adında bir hanedana mensub olan Şah İsmail'in kurduğu bir devlettir İran'da kurulmuş olan bu devlet şii idi Osmanlılarla münasebetleri iyi değildi Çaldıran'da 1514'de Yavuz Sultan Selim tarafından büyük bir mağlubiyete uğratıldılar Nihayet 1737'de bir ayaklanma neticesinde Afganistan padişahı Nadir Şah tarafından ortadan kaldırıldılar
SAFF Bir sıra dizilmiş şey, bir şeyi sıra ile uzun uzadıya dizmek * Câmide cemâatın sırası
SAFF-I EVVEL İlk saf, birinci saf * İlk sahabeler * Bir hareket ve cereyanın ilk sahipleri
SAFF SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 61 suredir İsa, Havariyyun Suresi de denir Medenîdir
SAFFAT (Saff C) Saf olanlar, saf yapanlar
SAFFAT SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 37 suresidir Mekkîdir
SAFFAT (C: Sıfâ-Esfâ-Sufâ) Düz kaygan taş
SAFF-BESTE f Saf bağlamış, saf olmuş
SAFF-DER (C: Saff-derân) f Düşman saflarını yaran yiğit
SAFF-DERÂNE f Yiğitçesine
SAFFEYN İki sıra * Muharebede karşılaşan iki taraf
SAFF-SAFF Dizi dizi Sıra sıra
SAFF-ŞİKAF f Düşman saflarını yararak bozan yiğit
SAFF-ZEN f Düşman saflarını vurup yaran yiğitler

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAFH Suç bağışlama, dostluk etme Günah ve cürmü afveyleme * Bir şeyin bir tarafı * Bir şey içirme * Yüz çevirme
SAFHA Aynı şey üzerinde görülen değişik hâllerden her biri * Bir şeyin gözle görülen yüzlerinden her biri * Kısım * Bir şeyin düz yüzü * El ayası * Bir hâdisede birbiri ardınca görülen hâllerin beheri * Yazılmış ve yazılabilir sahife
SAFİ Katışıksız Temiz, süzülmüş ve temiz * Bozuk olmayan Hâlis
SAFİF Kuru ot
SAFİH Gökyüzü, semâ * Yassı veya düz olan şey
SAFİH Men eden, engel olan
SAFİHA (C: Safayih) Yüzün derisi * Kapı tahtası * Kâğıdın bir tarafı * Yassı ve düz nesne * Enli kılıç (Bu mânâya C: Sıfâh)
SAFİL Sefil olan, düşük ahlâklı ve karaktersiz
SAFİL Tortu
SAFİL Alçak yer
SAFİLE Dip, alt taraf Bir şeyin aşağısı
SAFİLÎN Alçaklar, aşağılar, sefiller Allah'tan (CC) uzak olanlar * Aşağı taraflar
SAFİLİYYET Alçaklık, aşağılık
SAFİN (C: Sâfinât) Cins at * Üç ayağı üstünde durup dördüncü ayağının tırnağını yerde dikip duran at
SAFİNE (C: Sevâfin) Yel, rüzgâr, riyh
SAFİR (Sefir) Sefere çıkan * Elçi * Kâtib
SAFİR Islık veya kuş sesi * İnce ve güzel ses * Tecvidde: Harfin ıslık sesine benzemesidir Bu vasıfta olan harfler: Ze, sin, sâd
SAFİYE Temiz, katışıksız, bozuk olmayan * İçinde yapmacık ve uydurma bir şey, fazladan kelime ve kafiye bulunmayan söz
SAFİYE (C: Sevâfi) Toz * Rüzgâr, yel
SAFİYET Saflık, hâlislik, temizlik
SAFİYULLAH Peygamberimiz Hz Muhammed'in (ASM) bir ismidir Bütün mahlukatta efdal ve Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ile onlardan seçilip çıkarılmış tertemiz mânâsına Safiyullâh denilmiştir Hz Adem'in de (AS) bir ismidir
SAFİYY Temiz, pak Hâlis, saf, katıksız
SAFİYY-ÜD DİN Dini temiz Dini pak
SAFİYY-ÜL KALB Kalbi temiz
SAFK Sesi işitilen vuruş * Sarfetmek * Reddetmek * Kanatlarını hareket ettirmek Deprenmek * Kullanmak
SAFKA Bir satış anında müşteri ile satıcının tokalaşarak, "hayrını gör" demeleri * Yapılan satış
SAFRA Sarı * Karaciğere bağlı öd kesesi içindeki yeşilimsi sarı ve acı su ki, yağların hazmına hizmet eder
SAFRA Dengeyi sağlamak için yelkenli gemilerin sintinelerine konan mâden, taş, kum gibi ağırlıklar
SAFRAGUN Bir cins serçe kuşu
SAFRE Açlık
SAFRİYE Güz mevsiminden önce biten ot
SAFSAF (C: Safâsıf) Yüksek düz yer * Serçe kuşu
SAFSAF (C: Safsâfe) Her nesnenin kemi, kötüsü, hor ve hakiri * Döğülmüş yumuşak toprak * Mâkul olmayan kelimeler * Mânâsız şiir * Yaramaz ve kötü işler
SAFSAF Söğüt ağacı
SAFSAFA Elemek * Asılsız yapmak * İşe yaramaz hâle getirmek, yaramaz etmek Hor ve hakir etmek
SAFSAFE Ekşi aş * Ekşili nesne
SAFSATA Hezeyan, yalan, uydurma Zâhirde doğru, hakikatte yanlış ve yalan olan kıyas (Bak: Dimağ)
SAFSATAPERDAZ f Safsata kabilinden söz söyliyen adam
SAFSATİYÂT Safsatalar, yalan ve yanlış şeytâni sözler
SAFVAN (Safvâ) Yumuşak, düz ve kaygan taş veya kaya parçası * Çok soğuk ve açık olan gün
SAFVE Hâlis ve seçkin * Katı yüzlü merhametsiz kimse
SAFVET Sâfilik, temizlik, pâklık Hâlislik
SAFVET-İ KALB Fikir ve niyetinde hiçbir garazı ve kötü gâyesi olmamak, temiz kalbli olmak
SAFVET-İ VİCDAN Vicdan saflığı
SAGA (C: Sayâg) Kuyumcu
SAGAİR (Sagire C) Küçük günahlar
SAGAN Mâverâünnehir diyarında bir şehir adı
SAGAR f İçki bardağı Kadeh
SAGAR Zelillik, alçaklık, âdilik
SAGAR Küçük olmak
SAGAT Aslı "sagavet" olup, bir cihete meyil demek olan "sagav" masdarından fiil-i mâzi müfred müennesdir Muzarisi : "tasgi" gelir " Velitasgi ileyh"; söz dinlemek veya dikkat edip kulak vermek, imâle-i guş etmek demek olan ısga da, bundan müştaktır (ET)
SAGG Meyletmek, yönelmek, eğilmek
SAGIB (SAGBÂN) Aç kimse (Müe: Sagbâ)
SAGIR Zelil ve aşağılık kimse
SAGIYE Koyun * Umumu nefy için ehad mânâsına da kullanılır
SAGİR(E) Küçük, ufak Büluğa ermemiş çocuk
SAGİR-ÜS SİNN Yaşı küçük
SAGİRE (C: Sagair) Küçük günah
SAĞNAK Birdenbire ve çok fazla yağıp geçen yağmur
SAGR (Sügur C) Etrafı kale ile çevrili şehir * Sahil şehri * Tepe veya başka bir yerde mağara * Ağız Ön dişler
SAGSAG Galat kelâm konuşmak
SAGSAGA Dişi çıkmamış küçük oğlan * Bir şeyi ısırmak
SAGSEGA Toprak içine bir şey gömmek * Yemeği yağlı ve iyi pişirmek * Dişi depretmek
SAGY (Sagv) Meyletmek, yönelmek * Güneşin batmaya meyletmesi
SAHA' (Bak: Sehâ)
SAHA Meydan, yer, avlu, geniş yer
SAHA-İ ZUHUR Görünme meydanı
SAHA Kirli ve paslı olmak
SAHABE (Sahâbi) Sâhibler Sâhib çıkanlar * Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (ASM) sağ iken mü'min olarak görmüş, mü'min olarak vefat etmiş erkek müslüman (Bak: Ashab, Sohbet)(Eğer desen : "Sahabeler de insandırlar, hatâdan, hilâftan hâli olmazlar Halbuki, içtihadın ve ahkâm-ı şeriatın medarı, sahabelerin adaleti ve sıdkıdır ki, hattâ ümmet "Sahabeler umumen âdildirler, doğru söylerler " diye, ittifak etmişlerElcevab: Evet, sahabeler ekseriyet-i mutlaka itibariyle hakka âşık, sıdka müştak, adalete hâhişgerdirler Çünki, yalanın ve kizbin çirkinliği, bütün çirkinliğiyle ve sıdkın ve doğruluğun güzelliği, bütün güzelliğiyle o asırda öyle bir tarzda gösterilmiş ki, ortalarındaki mesafe, Arş'tan Ferş'e kadar açılmış Esfel-i sâfilîndeki Müseylime-i Kezzâb'ın derekesinden Alâ-yı İlliyyinde olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın derece-i sıdkı kadar bir ayrılık görülmüştür Evet, Müseylime'yi esfel-i sâfilîne düşüren kizb olduğu gibi, Muhammed-ül Emin Aleyhissalâtü Vesselâm'ı âlâ-yı iliyyîne çıkaran sıdktır ve doğrulukturİşte hissiyat-ı ulviyeyi taşıyan ve mehâsin-i ahlâkiyeye perestiş eden ve Şems-i Nübüvvet'in ziya-i sohbetiyle nurlanan sahabeler, o derece çirkin ve sukuta sebep ve Müseylime'nin maskara-âlud müzahrefat dükkânındaki kizbe, ihtiyariyle ellerini uzatmamak ve küfürden çekindikleri gibi, küfrün arkadaşı olan kizbden çekinmeleri ve o derece güzel ve medar-ı fahr ve mübahat ve mi'râc-ı suud ve terakki ve Fahr-i Risalet'in, hazine-i âliyesinden en revaçlı bulunan ve şa'şaa-i cemaliyle, içtimaat-ı insaniyyeyi nurlandıran sıdka ve doğruluğa ve hakka -ve bilhassa ahkâm-ı şer'iye rivayetinde ve tebliğinde- elbette ellerinden geldiği kadar talip ve muvafık ve âşık olmaları kat'idir, zaruridir, şüphesizdir Halbuki şu zamanda, kizb ve sıdkın ortasındaki mesafe o kadar kısalmış ki, âdeta omuz omuza vermişler Sıdktan yalana (geçmek) pek kolay gidiliyor Hattâ siyaset propagandası vasıtasıyla yalancılık, doğruluğa tercih ediliyor İşte, en çirkin şey, en güzel şeylerle beraber bir dükkânda, bir fiatla satılsa; elbette pek âli olan ve hakikat cevherine giden sıdk ve hak pırlantası o dükkâncının mârifetine ve sözüne itimad edip, körü körüne alınmaz S)(Ehl-i Sünnet Velcemaat, sahabeler zamanındaki fitnelerden bahis açmayı men'etmişler Çünki Vâkıa-i Cemel'de Aşere-i Mübeşşere'den Zübeyr ve Talha ve Aişe-i Sıddıka (RAnhüm) bulunmasıyla Ehl-i Sünnet Velcemaat, o harbi, içtihad neticesi deyip: Hazret-i Ali (RA) haklı, öteki taraf haksız; fakat içtihad neticesi olduğu cihetle afvedilir Hem Vehhabîlik damarı, hem müfrit Râfızîlerin mezhebleri İslâmiyete zarar vermesin diye Sıffîn Harbindeki bâgilerden de bahis açmayı zararlı görüyorlarHaccac-ı Zâlim, Yezid ve Velid gibi heriflere İlm-i Kelâm'ın büyük allâmesi olan Sa'deddin-i Taftazanî, "Yezid'e lânet câizdir" demiş; fakat "Lânet vâcibdir" dememiş "Hayırdır ve sevabı vardır" dememiş Çünki, hem Kur'anı, hem peygamberi, hem bütün sahabelerin kudsi sohbetlerini inkâr eden hadsizdir Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur Şer'an bir adam, hiç mel'unları hatıra getirmeyip lânet etmese, hiçbir zararı yok Çünki zem ve lânet ise, medih ve muhabbet gibi değil; onlar, amel-i salihde dahil olamaz Eğer zararı varsa daha fena RN)(İmam-ı Ali (kerremallahü veche)nin şahsına ve hayatına ve adalet-i hakiki üzerine giden siyasetine ilişmek, darbe vurmak başkadır Şahsiyet-i zâhirîsinden ve hayat-ı dünyeviyesinden ve siyaset-i içtimaiyesinden binler derece daha yüksek olan şahsiyet-i mânevîsine ve kemalât-ı ilmiyesine ve makamat-ı velâyetine ve varisliğine darbe gelmez ve gelmemiş ve gelemiyor Kimin haddi var? Onun için, iki ciheti birleştirmek tevehhümüyle karşısında muarazaya çalışanların taarruzu pek dehşetli görünüyor Ehl-i iman ortasında nasıl böyle vukuat olabilir? diye hayret veriyor Halbuki Yezid ve Velid gibi habis herifler müstesna, ötekilerin kısm-ı azamı, İmam-ı Ali'nin (RA) hârika kemalâtına ve kerametlerine ve verasetine ilişmek değil; belki yalnız hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye ait idaresine darbe vurmağa çalışmışlar, hatâ etmişler RN)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAHABET Sâhib olma, sâhib çıkma * Sohbetinde bulunmuş olma * Yardım etme, koruma, arka olma
SAHABETKÂR f Koruyan, sahib çıkan, arka olan
SAHABİ (Bak: Sahâbe)
SAHABİYE Peygamberimiz Hz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı sağ iken görmüş olan ve mü'mine olarak vefat etmiş bulunan kadın müslüman (Bak: Ashab)
SAHAD Yakmak
SAHAFET Zayıflık, bozukluk * Hafiflik
SAHAİF (Sahife C) Sahifeler
SAHA-KÂR f Eli açık, cömert, sahi
SAHAM (Bir kimse) güneşte yanma
SAHANET Kızgınlık, sıcaklık
SAHARÎ (Sahrâ C) Sahrâlar Çöller
SAHARÎ Kaya cinsinden Kaya ile alâkalı
SAHARİ (Sahrâ C) Çöller, sahrâlar, kırlar
SAHAT (Sâha C) Sâhalar, meydanlar, açık yerler, alanlar
SAHAVET Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek(İhsan ihsandır Eğer nev'e olsa; veya muhtaca ve fakire olsa, sahavet o vakit tam sahavettir Eğer, millet için olsa, yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir Şayet muhtaç olmayan şahsa olsa, şahsı tenbel eder, çingeneliğe alıştırır Elhâsıl, millet bâkidir, fert fâni Münazarât)
SAHAVETKÂR f Eli açık, cömert olan Herkese ihsan eden
SAHB (Sahab) Figan, seslerin birbirine karışması, gürültü, patırtı
SAHB (Sâhib C) Yakın dostlar Sâhipler
SAHB(ET) Şarabın kırmızı olması * Saç kılının kırmızıya yakın olması
SAHC Bağırsağın yaş olup cerahat vermesi * Kaşımak * Tırmalamak
SAHE İnce ve zayıf deve
SAHF Süngü demirinin keskin olması * Soymak * Yüzmek
SAHFE Zayıf akıllılık ve az fikirlilik
SAHFE Arka derisine yapışan yağ
SAHFE (C: Sıhâf) Küçük çanak
SAHH (Sıhhat den) Eskiden resmi yazılara konulan ve "doğrudur, yanlışsızdır" mânasına gelen bir işâretti
SAHH şiddetinden kulaklar tutulan çığlık * Sağlam bir şeyle vurmak * Cemetmek, toplamak
SAHHA Kulakları sağır eden şiddetli bağırış ve çığlık
SAHHAB Gürültücü, patırtıcı
SAHHAF (Sahf dan) Eski kitap alıp satan kimse
SAHHAKA Sevici kadın
SAHIB Yoldaş, yol arkadaşı *Gözcü (C: Sıhab-suhban) (Sahıb'in C: Sahb Sahb'ın C: Eshab-Eshab'ın C: (Esâhıb))
SAHIRE (C: Savahır) Topraktan yapılmış bir kap
SAHIT Dargın, kırgın
SAHİ (Sehv den) Hata işleyen
SAHİ Cömert, eli açık, herkese iyilik etmek isteyen
SÂHİB (Sohbet den) Sohbet edilen kimse * Bir şeyi koruyan ve ona mâlik olan * Bir iş yapmış olan * Bir vasfı olan
SÂHİB-İ ARZ Devleti temsil eden zât
SÂHİB-İ HÂNE Ev sâhibi Sahib-ül beyt
SÂHİB-İ HAYRÂT Câmi, yol, çeşme vs gibi hayırlı işler yapıp bırakmış kimse Hayrat sâhibi
SÂHİB-İ HURUC f İsyan edip ayaklanarak idareyi ele geçirmiş olan kimse * Büyük kahraman * Şarktan zuhuru beklenen mehdi
SÂHİB-İ İMTİYAZ İmtiyaz sahibi
SÂHİB-İ KEMÂL Kemal sahibi, olgun insan
SÂHİB-İ NUN (Sâhib-i Zünnun) Hz Yunus Peygamber'in (AS) bir nâmı
SÂHİB-İ TAHRİC (Bak: Tahric)
SÂHİB-ÜL BEYT Ev sâhibi
SÂHİB-ÜL HUT Peygamber Hazret-i Yunus'un (AS) bir nâmı (Bak: Yunus)
SÂHİB-ÜL YED Mal sahibi, malı elinde tutan kimse
SÂHİB-ÜS SEYF Kılınç sahibi Maddeten kuvvetli olup, maddi cihad ile vazifeli olan
SÂHİB-ÜT TÂC Tâc, sâhibi, İncil'de mezkur Hz Muhammed'in (ASM) ismi
SÂHİB-ÜZ ZAMAN Zamânın sahibi Zamânında İnd-i İlâhide en makbul insan Müceddid *Mehdi-i zaman
SÂHİBAT (Sâhibe C) Kadın sâhibler
SÂHİBE (Müe) Bir şeyin sahib ve mâliki olan kadın
SÂHİBE-İ CEMÂL Güzellik sahibi kadın Güzelliği olan kadın
SÂHİBE-İ HÂNE Ev sahibi kadın
SÂHİBET-ÜL BEYT Ev sâhibesi * Kadın ev sâhibi
SAHİB-FIRAŞ f Hasta Yatağa düşmüş
SAHİB-HURUC f Ayaklanmış, isyân etmiş, âsi Ayaklanıp isyân ederek idâreyi ele geçirmiş kimse
SAHİB-KEMAL f Olgun, kemal sahibi
SAHİB-KIRAN f Her zaman muvaffak olan ve üstünlük kazanan hükümdar
SAHİB-NAZAR f Görüşü, tecrübesi ve düşüncesi kuvvetli olan
SAHİBU BİL-CENB Arkadaş Refik
SAHİB-VÜCUD Sözü geçer, mevki sâhibi kimse
SAHİB-ZUHUR Baş kaldıran, isyan eden, ayaklanan Başa geçen
SAHİD Uyanık
SAHİF (Sahâfet den) Zayıf akıllı Az fikirli kimse * Gevşek dokunmuş Boş
SAHİFE Sayfa, kitap sayfası *Mc: Bir mâna ifade eden her hangi bir şeyin hâli
SAHİFE-İ HÂLİYE Boş sahife
SAHİH Fık: Rükünleri ve şartları tamam olan herhangi bir ibâdet ve muâmele * Hâlis, kusursuz, şüphesiz * Edb: Gerek söz bakımından ve gerek mânâca noksanları bulunmayan ifade * Gr: Kelimenin kök harfleri (Huruf-u asliye) : 1- Hemzeden; 2- İki aynı harf yanyana geldiği zaman, yalnız biri yazılıp üzeri şeddelenmekten; 3- Harf-i illet "vay-ye" ve bunlardan dönen "elif"den sâlim bulunursa kelime sahih olur
SAHİH-İ MÜSLİM (Bak: Kütüb-ü sitte-i hadisiyye)
SAHİHAN Doğru olarak, cidden, hakikaten, gerçekten
SAHİHAN Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'in birlikte adı
SAHİK Uzak * Müretteb olan söz * Hemen anlaşılmaz derece * Çok karışık ve anlaşılmaz söz
SAHİK Ezip döğen
SAHİL Deniz, göl veya akarsu kenarı Kıyı, yalı
SAHİL Kişneyen Kişneyici
SAHİL At kişnemesi
SAHİLHANE f Yalı evi
SAHİLNİŞİN f Sâhilde oturan
SAHİLRESİDE f Sâhile varmış, kıyıya ulaşmış

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAHİLSARAY Deniz kenarındaki kâşâne, büyük yalı
SAHİME Zayıf dişi deve
SAHİMET Kin, çekememezlik * Hased
SAHİN(E) (Suhunet den) Sıcak, kızgın, ısınmış
SAHİN(E) (Sihan dan) Sık * Kalın, sıkı * Katı, pek
SAHİR (Seher den) Uykusuz kalan Uyuyamayan
SAHİR Maskaralık eden, maskara eden
SAHİR Büyücü, büyü yapan, sihir yapan
SAHİRÂNE f Büyülercesine olan Büyüleyici gibi
SAHİRE Yer yüzü, arz * Kıyamet günü, Cenab-ı Hakk'ın haşir meydanı için tecrid edeceği Arz-ı Beyza * Aslâ insan ve hayvan ayak basmadık yer yüzü Çöl * Cehennem
SAHİRE Büyücü kadın
SAHİRE İçine kızmış taş koyup kaynatılan ve üstüne yağ döküp içilen süt
SAHİR-PİŞE f Sihirbazlığı meslek edinmiş olan
SAHK Döğüp yumuşatma Döğme, döğülme * Kırma, kırılma * Sürtme
SAHK Dövmek * Ezmek * Eski kaftan, eski elbise
SAHL Ses kısıklığı Ses bozukluğu * Boğazını boğup şiddetle çağırmak
SAHL Az az vermek
SAHLE (C: Sühul-sihâl) Koyun kuzusuna ve keçi oğlağına derler (Doğduğu vakitten dört aylık olana kadar)
SAHMEM (SAHMİM) Hâlis (hayırda ve şerde kullanılır) *Yaramaz huylu deve
SAHN Kırma Kesr
SAHN Sıcaklık, harâret
SAHN Evin ortasındaki açıklık, avlu, oyuk * Boşluk Boş yer Orta, meydan, aralık * Sahne * Cami ve medreselerdeki umumun toplanmasına âit üstü kubbeli ve örtülü yer * Büyük kâse Sahan * Zil
SAHN-İ DURENG Dünya
SAHN-İ GÜLŞEN Gül bahçesinin ortası
SAHN-İ LÂLE-ZÂR Lâle bahçesinin ortası
SAHNAN Çifte zil
SAHNE Manzara * Tiyatro oynandığı yer Oyun yeri
SAHNE Cerahat, yara
SAHR (Sahar - Saharat - Suhur) Kaya Büyük taş * Maden kütlesi * Hazret-i Süleyman (AS)'in mühürünü çalan ifrit
SAHR Masharaya almak
SAHR Örtmek
SAHRA (C: Sahârâ-Sahravât) Kır, ova, çöl * Yazı * Kızıl dişi eşek (Müz-Eshar)
SAHRA-YI KEBİR Büyük çöl Cezayir, Tunus ve Libya'nın güneyinden Çat Çölü hizasına kadar uzanan Afrika'nın en büyük çölü
SAHRA-NEVERD f Çölde dolaşan Göçebe
SAHRA-NİŞİN f Çölde oturan Sahrada hayat geçiren
SAHRAVAT (Sahra C) Sahralar, çöller Ovalar Kırlar
SAHRE(T) Büyük ve sert taş
SAHRETULLAH Kudüs'te, Beyt-i Mukaddes'te çok eski ve tarihî bir kaya Hazret-i Peygamber (ASM), Mir'ac gecesinde bu kayadan uruc ettiği hakkında rivayet vardır Bu kayaya "Hacer-i Muallak" da denir(Felsefenin ruhsuz kanunları pek karanlık ve vahşetli gösterdikleri hilkat-i arziye ve vaziyet-i fıtriyesini bu meyve ile nurlu, ünsiyetli bir tarzda, "Sevr ve Hut" namlarındaki iki meleğin omuzlarında, yani nezaretlerinde ve Cennet'ten getirilen ve fâni Küre-i Arz'ın bâki bir temel taşı olmak, yani ileride baki Cennet'e bir kısmını devr etmeğe bir işaret için Sahret nâmında uhrevî bir madde, bir hakikat gönderilip "Sevr ve Hut" meleklerine bir nokta-i istinad edilmiş, diye Benî-İsrail'in eski peygamberlerinden rivayet var ve İbn-i Abbas'tan dahi mervidir Maatteessüf bu kudsi mânâ, mürur-u zamanla bu teşbih, avamın nazarında hakikat telâkki edilmekle aklın hâricinde bir suret almış Madem melekler havada gezdikleri gibi, toprakta ve taşta ve yerin merkezinde de gezerler, elbette onların ve Küre-i Arz'ın, üstünde duracak cismanî taş ve balığa ve öküze ihiyaçları yoktur Ş)
SAHRINÇ Yağmur sularını biriktirmek için bina altında ve toprak içinde yapılan etrafı duvarlı veya çimento sıvalı su mahzeni
SAHSAH (C: Sahâsıh) Düz yer
SAHSAH Yağmurun sert ve katı yağması
SAHSAH Geniş, düz yer
SAHSAH(A) Döndürmek * Evin ortası
SAHSALİK Katı, şiddetli, şedid * Yaşlanmış, ihtiyar kadın * Şiddetli ses
SAHT Zor güç, * Sert, katı, çetin * Güçlü, kuvvetli, sağlam
SAHTDİL f Katı yürekli
SAHT Boğazlamak
SAHT (SUHT) Hışım, hiddet, kızgınlık, gadap
SAHTE f Düzme, yapmacık, yalandan, taklit * Kalp, karışık
SAHTEGÎ f Sahtelik, yalan, düzme
SAHTEKÂR f Sahte iş yapan, hilekâr Kalpazan
SAHTEKÂRÎ f Hilekârlık, sahtekârlık
SAHTEVEKAR f Yapmacık tavırlar takınan, kendini satmaya çalışan
SAHTGİR f Bir şeyi sıkıca tutan
SAHTİ f Sertlik, katılık * Güçlük * Sıkıntı
SAHTİYAN f Boyanmış, cilâlanmış deri Tabaklanmış deri
SAHT-LİGAM f Gem almaz, sert başlı at
SAHTRU f Suratı asık, dargın, kırgın
SAHUN Gafiller Allah'ın (C C) emrinden gaflet edenler
SAHUN Adım tutan eşek
SAHUR Temcid yemeği Ramazan'da şafaktan önce yenen yemekr
SAHUR Gece uyanıklığı, uykusuzluk * Ayın etrafındaki hâle * Yer yüzünün gölgesi
SAHV(E) Ayılma, ayıklık, aklı başında olmak * Hastanın iyileşmesi * Tas: Kendinden geçme hâlinin sona ermesi, his âlemine tekrar dönmek * Uyanıklık
SAHV Ateş ve ocaktan kül çıkarmak
SAHVA' (C: Sehâvât) Yumuşak, geniş, bol yer
SAHVE En yüksek dağ * Atın sırtı, eğer konulan yeri * Su menbaı
SAHY Nemli olmak * Islaklık, rutubet
SAİ Çalışan * Devletçe posta idaresinin kurulmasından evvel mektup ve emanet götürüp getiren kimseler * Bir yere vâli olan * Cemaat başı * Yan yan giden * Hızlı yürüyen * Koğuculuk yapan
SAİB Bir yerle veya bir şeyle ilişiği ve alâkası olmayan
SAİB (Savab dan) Maksada uygun * Hedefe doğru ulaşan * Doğru Yanlışsız Yanlışlık yapmayan
SAİB Yağmur getiren bora
SAİB Ak saçlı, beyaz saçlı
SAİBE Başı boş bırakılmış hayvan Sâime
SAİD (Sa'd dan) Saadetli Allah (CC) kendisini sevmiş O'nun rızasına ermiş olan Ahireti için çalışan kimse Mes'ud Mübarek Bahtiyar
SAİD (Suud dan fâil) Yukarı çıkan, yükselen, kalkan
SAİD Kolun, bilek ile dirseği arasındaki kısmı Mirfak
SAİD Yukarıdaki temiz toprak, pislikten uzak pâk toprak Yeryüzü * Yol, tarik * Mezar, kabir * Yüksek * Yukarı çıkan
SAİDAN Kol ve bacak
SAİD BİN ZEYD (RA) Hz Ömer'in (RA) amcasının oğluydu Aşere-i Mübeşşere'den ve Ashabın ileri gelenlerindendi Vazifeli olarak Habeşistan'a hicret edenlerdendi Şam'ın fethine ve bir çok mühim muharebelere iştirak etti Hicri 51 yılında vefat etti

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAİD-İ NURSÎ (Bediüzzaman) (Mi: 1876 - 1960, Hi: 1293 - 1379) Babası Mirza, Annesi Nuriye olan bu büyük mütefekkir zât, Bitlis vilâyetimizin Hizan kazası, Nurs köyünde doğmuştur Ateşîn zekâsı ve takvası ve dinine sadakatı kısa zamanda etrafta tanınmasına sebeb olmuştur Bir müddet Van'da kaldı Başta Vâli Tahir Paşa olmak üzere bütün halk kendisine hürmet ediyordu Kısa zamanda ilmi ile hocalarına ders verecek hale gelmişti İslâmiyete bütün varlığıyla hizmet etmek cehdi içerisinde idi İhsan-ı İlâhî olan hârika kabiliyeti ile mütâlaa ettiği kitapları kısa zamanda ezberden okuyabiliyordu Cesaret ve şecaatta da hârikaydı Rusların Şark vilâyetlerimize tecavüzü sırasında Enver Paşa Kumandasında Milis Teşkilâtı Gönüllü Alay Kumandanı olarak talebeleriyle birlikte harbe iştirak etti Büyük fedakârlıklar gösterdi Hiçbir zaman birlik ve İslâmî beraberlikten ayrılmadığı gibi dâima millî vahdetimiz için bütün gücüyle çalışıyordu31 Mart isyan hareketinde yatıştırıcı ve müsbet rol oynamış; bir nutukla, isyan eden sekiz taburu itaate getirmişti (31 Mart Olayı, 1970 SBF Yayınları sh: 129 - 253 Doktor Sina Akşin'in eserinden)Kendisini verdikleri Divan-ı Harb-i Örfî'de Mahkeme Reisi Hurşid Paşa'nın "Sen de şeriat istemişsin" sualine karşı şöyle cevap veriyordu:"Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda etmeğe hazırım Zira şeriat sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!"1327 (Mi: 1911) tarihinde Şam'da Cami-ül Emevî'deki hutbesinde İslâm Âlemindeki hastalıkları teşhis ederek anlatıyor ve bir bir tedavi çarelerini söylüyordu O hutbede hülâsa olarak İslâmî uyanışı ve çarelerini anlatmıştır O hutbeden birkaç satır:"Hâsıl-ı kelâm : Biz Kur'an şakirdleri olan müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-ı imaniyeye giriyoruz Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz Onun için akıl ve ilim ve fennin hükmettiği istikbalde elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur'an hükmedecek"Aynı zamanda şark vilâyetlerinde müsbet ilimlerle ve dinî bilgilerle mücehhez Medreset-üz Zehra nâmında büyük bir üniversite açılmasına çalışıyordu ve Sultan Reşad kendisine bu iş için 19 bin altun lira vermeyi kabul etmişti Van Gölü kenarında Artemid'de temeli atılan bu müessese 1 Cihan Harbi sebebi ile geri kalmıştıBediüzzaman Said Nursî, İstanbul'da 25 Ağustos 1918'de kurulan Dar-ul Hikmet-il İslâmiye'ye Erkân-ı Harbiye-yi Umumiyye'nin teklifi neticesinde âzâ kabul edildiBu yüksek ilmî hey'ette bütün İslâm Âlemini alâkadar eden mes'eleler görüşülüyordu Devrin hastalığını ve milletin maddî, manevî ihtiyaçlarını o zamanda bilen ve teşhis eden bu zat, eserlerini neşretmeğe başladı İşârât-ül İ'caz, Münâzarat, Muhâkemât, Tuluât, Lemaât, Nokta, Rumuz, Hutuvât-ı Sitte, Sünühât, Şuâât gibi eserlerinde ecnebilerin İslâm Âlemini parçalamak, mânen ve maddeten yıpratmak için ortaya attıkları bâtıl fikirleri çürüten, Kur'anî İslâmî hakikatleri neşrediyor, ilân ediyorduMillî hükümetin Ankara'da teşkiline ve İstanbul'daki kuvvetlerin bu hükümete yardımlarına bütün gücüyle çalışıyordu İngiliz ve Fransız gibi emperyalistlerin ye's verecek fikirlerine, neşriyatlarına karşı milleti uyandıracak faaliyette bulunarak, "Hutuvât-ı Sitte" gibi neşriyatıyla millî birlik ve beraberlik, İslâmî gayret ve şecaate kuvvet vermeğe çalışıyorduEn büyük tehlikenin ilim nâmı altında Avrupa emperyalistlerinin ortaya attıkları, milleti birbirine düşürecek, imanı zedeleyecek, Kur'an'dan ve imandan, millî birlik ve beraberlikten ayıracak fikirler olduğunu biliyor ve bunların ilmî esaslarla, müsbet delillerle çürütülmesi yolunda çalışıyordu (Tarih Sohbetleri 1966, Cilt: 4)Diyarbekir havalisinde din nâmına ihtilâle teşebbüs eden (15 Şubat 1925) Şeyh Said, Bediüzzaman'ın büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake davet ettiğinde cevaben onlara mektubunda şöyle demişti:"Türk milleti asırlardan beri İslâmiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir Bunların torunlarına kılınç çekilmez, siz de çekmeyiniz Teşebbüsünüzden vazgeçiniz Millet irşad ve tenvir edilmelidir" (Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı)Ecnebilerin propagandasının te'siri altında kalanlar bu büyük mücahide çeşitli iftiralarda bulundular Fakat O, hakikatları ilândan, milli birlik ve beraberliği te'mine çalışmaktan aslâ vaz geçmedi 130 parçadan fazla olan bütün eserlerinde, siyasetten tecerrüd ederek ve bilhassa menfî ve tarafgir siyasetçiliklerden, şeytandan kaçar gibi kaçıp, müslümanlar arasında kardeşlik şuuruyla ve bîtaraf bir makamda Kur'an'a hizmet etmeyi bu zamanda en mühim bir vazife olarak kabul etmiş ve bu hakikatı iman hizmetindeki talebelerine değişmez bir düstur halinde tesbit etmiştirEserlerinin muhtelif yerlerinde tekrarla üzerinde durduğu mesleğinin bu düsturuna dair birkaç bahsi nümune olarak aşağıya dercediyoruzşöyle ki:"Risale-i Nur şakirdlerinin mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir Çünki hâlisane hizmet-i Kur'aniye, onlara her şeye bedel, kâfi geliyor Hem milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve amisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar Risale-i Nur şakirdleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş" Şualar: 362"Nur şakirdleri hiç siyasete karışmadılar, hiç bir partiye girmediler Çünki iman, mal-ı umumîdir Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır Tarafgirlik giremez Yalnız küfre, zendekaya, dalâlete karşı cephe alır" Emirdağ Lâh: 180"Ben de Nur-u Kur'anı elde tutmak için euzubillahi mineşşeytani vessiyaseti deyip, siyaset topuzunu atarak iki elim ile nura sarıldımGördüm ki: Siyaset cereyanlarında; hem muvafıkta hem muhalifte o Nurların âşıkları var Bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fevkinde ve onların garazkârane telâkkiyatlarından müberra ve sâfi olan bir makamda verilen ders-i Kur'an ve gösterilen envar-ı Kur'aniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kısım çekinmemek ve ittiham etmemek gerektirElhamdülillâh siyasetten tecerrüd sebebiyle, Kur'anın elmas gibi hakikatlarını propaganda-i siyaset ittihamı altında cam parçalarının kıymetine indirmedim" Mektubat : 49" Otuz seneden beri siyaseti terkettiğime sebep; bir mübarek âlimin tâkib ettiği cereyanın tarafgirlik damarı ile sâlih ve büyük bir âlimin onun fikrine muhalif olmasından tefsik derecesinde tahkir edip ve cereyanına ve kendi fikrine muvafık meşhur ve mütecaviz bir münafığı gayet medh ü senâ etti Ben de bütün ruhumla ürktüm Demek tarafgirlik hissine siyasetçilik de karışsa, böyle acib hatalara sebebiyet veriyor diye Eûzü billahi mineşşeytani vessiyaseti dedim, o zamandan beri siyaseti terkettim" Emirdağ Lâh: 272Bediüzzaman siyasetten bu kadar çekinmesine rağmen yine de gizli din düşmanlarının iftira ve iğfalatiyle (siyasî maksad taşımak ve cemiyet kurmak) gibi iddialarla müteaddid defalar mahkemeye verilmiş ve zamanımıza kadar bine yakın mahkeme ve beraet teselsülen olagelmiştir ki, dünya hukuk tarihinde böyle bir hâdise mevcud değildirSon derece mütevazi ve fakirane bir hayat yaşadığı, maddî manevî hiçbir makam iddia etmediği halde, yabancıların te'siri altında ve hariçten içimize girmiş cereyanlar sebebiyle muhtelif yerlere nefyedildi Fakat yine, o felsefecilerin ve kendisini münevver telâkki edenlerin bâtıl fikirlerini köküyle ortadan kaldıracak ilmî, aklî, müsbet delilleri yazmak ve neşretmekten bir an bile geri durmadı Eserleri köy odalarından başlıgirsin bir tarafına !!! üniversite muhitlerine kadar elden ele, dilden dile dolaştı Kur'an-ı Kerim ve onun tefsiri etrafında bir Hizb-ül Kur'an meydana geldiBu lügatta Bediüzzaman Said Nursî'ye geniş yer verilmesinin sebepleri şunlardır:Bu zât eserlerinde Âmentü'nün altı esasını ilmî ve delilli olarak izah etmiştir Bu sebeple pek çok kimsenin Sünnet-i Seniyyeyi yaşamasına sebep olmuştur Din büyüklerini tanımak ve tanıtmak, şahıslara bağlanmak için değil, İslâmiyete bağlanmak yönünden önemlidirDin düşmanları dine hizmet eden âlimleri, mürşidleri çürüterek halkı dinden uzak bırakmak istediklerinden, dindar kimseler de İslâmiyete hizmet edenleri tanımak, onlardan faydalanmak zorundadır İslâmiyet ilim dinidir, âlimler sayesinde devam eder Âlimleri yok kabul edersek, din de nazariyede kalır Bunun için âlimlerimize sahip çıkmalıyızHer İslam âlimine geniş geniş yer vermek isterdik Fakat Said Nursî herkesten daha fazla hücuma uğramış Kendisi, talebeleri ve eserleri hakkında bine yakın mahkeme açılmış, 780 beraet kararı alınmıştır Elbette ki en çok hücum edileni, en fazla tanıtmak, hakikatı ortaya çıkarmak için lüzumludurBiz, Bediüzzaman Said Nursî'yi övmedik Sadece hayatının ve eserlerinin bir kısmına ayna tuttuk Daha geniş bilgi almak isteyenler, onun hayatı hakkında yazılmış kitapları ve Risale-i Nur Külliyatını tetkik edebilirlerDin büyüklerini tanıtmak, bir bakıma İslâmiyeti tanıtmak demektir Din büyüklerini tanıtmak, Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'i takdimdir Çünkü İki Cihan Serveri Peygamberimiz olmasaydı, din büyükleri de olamazdı Meyvayı övmek, ağacı tanıtmaktır Peygamberimizin övdüğü âlimleri övmemek, Peygamberimizin sevdiği âlimleri sevmemek, İslâmiyetten uzaklaşmaktır En çok hücum edileni en çok korumak, aklın ve ilmin gereğidirBir İslam büyüğü buyuruyor ki: Ya Rabbi ne hikmettir ki, Sen'i sevenleri bulmak, Sen'i sevmektir Sen'i sevmek ise, Sen'i sevenleri bulmaktır
SAİG Boğazdan kolay ve hoş geçen yiyecek veya içecek
SAİGAN Boğazdan kolayca geçerek
SAİH Seyahat eden * Çok zaman oruçla veya ibadetle meşgul olan
SAİK (Bak: Saak)
SAİK Dürten, sevkeden, sürükleyen, götüren * Sebep
SAİK Kırağı, çiğ
SAİKA Yıldırım Ölüm, mevt * Nüzul ateşi * Semadan gelen şiddetli ses * Mühlik ve azab * Bulutları sevke vazifeli melek
SAİKA-VARİ f Yıldırım gibi Şiddetli korkutarak
SAİKA-ZEDE f Yıldırım çarpmış
SAİKA Sürükleyen, sevkeden, götüren hal, sebep
SAİL (Savlet den) Saldıran Kibirli olup başkasına tecavüz eden
SAİL(E) (Sual den) Dilenci * Fakir * Soran * İsteyen * Akan, seyelan eden
SAİLİYET Akıcılık * Dilencilik
SAİM (Savm dan) Oruçlu, oruç tutan
SAİME Çayıra başı boş olarak salıverilen hayvan
SAİMÎN (Sâim C) Oruç tutan kimseler
SAİR Seyreden, harekette olan * Bir şeyden geri kalan * Maadâ Geçen, dolaşan * Yolcu Seyyar * Başkası, diğeri
SAİT (Savt dan) Sesli Ses çıkartan
SAİYAN (Sâi C) Haberciler, haber götürenler * Çalışanlar
SAK Bir şeyin aslı * Topuktan baldıra doğru bacağın incik yeri * Mc: Şiddet
SAK' Kuşun, kanadını çırparak öttürüp uçması
SAK' Horozun ötmesi Bir kimseye vurmak * Udul etmek, geri dönmek, vazgeçmek
SA'K(A) Ansızın düşmek * Çağırmak * Helâk olmak
SA'KA Bayılma Baygınlık
SA'KA-İ ŞEDİDE Şiddetli baygınlık
SAKA Ordunun gerisi, ordunun gerisinde bulunan asker takımı * Üzengi kayışı
SAK'A Güneş * Başın ortası * Beyaz renkli tavşancıl kuşu
SAK'AB Uzun, tavil
SAKALAN (Sakaleyn) İnsanlar ve cinler
SAKAM (Sekam) İllet, hastalık, dert * Hata ve yanlış * Zillet
SAKAMET Bozukluk, ziyan, noksan, zarar, eksiklik * Keyifsizlik * Dert
SAKAR Cehennem'in bir ismi (Bak: Cehennem)
SAKAR (C: Sükur-Sakâr-Sıkâre-Sukure-Eskur) Çakır kuşu * Çok ekşimiş süt ve pekmez * Bir şeyi kırmak
SAKARE Kâfir * Koğucu, dedikoducu, nemmam * Müstehak olmayana lânet eden * Pekmezci
SAKAT Bir tarafı bozuk, eksik veya asla bir işe yaramaz olan * Yanlışlık (yazıda veya sözde)
SAKATÎ Yanlışları çok olan muharrir veya şâir
SAKAYN İkizkenar
SAKB (C: Sukub) Delinme, delme * Bir taraftan diğer tarafa kadar açık olan delik * Sütü çok olan deve * Çok kırmızı, koyu kırmızı
SAKB (C: Sukub) İnce, uzun * Ev ortasında olan direk * İçi boş olmayan kuru cisme vurmak * Yakınlık
SAKBE Çadır direği * Oklava
SAKEK At kusurlarından bir kusur
SAKF Dam, çatı, tavan Asuman, gökyüzü
SAKF-I MERFU' Yükseltilmiş dam, tavan
SAKF-I MUALLÂ Yüksek gökyüzü
SAKF Hızla almak Sür'atle ahzetmek
SAKIA (C: Savâkı) Yıldırım
SAKIB Parlak * Bir yandan bir yana delip geçen
SAKIT Düşen, düşük Kıymetsiz, sukut eden Ölü olarak düşmüş çocuk
SAKIYE (C: Sevâki) Su arkı, su dolabı
SAKIYY (C: Eskiye, Sakiyye) İri taneli yağmurlu bulut * Hurma ağacı
SAKİ (Saky dan) Sulayan, içecek su veren, sucu * Kadeh sunan İçki sunanSAKİ' : Kırağı, şebnem, çiğ
SAKİB (Sâkibe) Dökülen
SAKİF Nüfuz eden, sözünü dinletip geçiren
SAKİL (Sıklet den) Ağır, can sıkan, sıkıcı Çirkin kaba
SAKİL Ağır, can sıkıcı Çirkin * Gr: Ağır ve kalın okunur harf veya hece
SAKİL Cilâ yapan, parlatan
SAKİM Hasta, keyifsiz, sağlam olmayan * Yanlış
SAKİN Hareketsiz, kendi hâlinde Bir yerde oturan Kararlı * Gr: Harekesi olmayıp cezimli (sakin okunan) harf
SAKİNAN (Sâkin C) Bir yerde oturanlar Sâkinler
SAKİNÂNE f Sâkin olana yakışır şekilde Sessizce
SAKİT(E) Susan, ses çıkarmayan
SAKİTÂNE f Ses çıkarmayarak, sessizce
SAKK Kin tutmak
SAKK (C: Sukuk-Sıkâk-Esak) Kitap * Kapı yapmak * Vurmak, darbetmek
SAKKA Çok su dağıtan, çok sulayan, sucu
SAKKA' Kulağı çok küçük olan koyun
SAKL Törpü ile eğeleme Cilâlama
SAKME şiddetle ve kakarak vurmak
SAKN Timsah derisi gibi katı ve sert olan deri
SAKO Üst tarafa giyilen elbise (Ceket, aba, palto gibi)
SAKRE Güneşin çok olan tesiri * Çakır kuşunun dişisi
SAKSAKA Sığırcık kuşunun ötmesi * Çok söylemek, çok konuşmak * Serçenin terslemesi
SAKTA (C: Sakatât) Sözdeki bozukluk veya yanlışlık
SAKTA (SIKAT) Kapmak * Düşmek
SAKUR Sivri burunlu büyük balta Külünk
SAKUR Deyyus
SAKY Sulamak Su içirmek * Bedende su toplamak
SAKY-I MÂ Su dağıtma
SAL f Sene, yıl
SAL-İ HAL İçinde bulunulan yıl
SA'L Başı küçük olan kimse * Başı küçük deve kuşu * Tüyü gitmiş eşek
SAL' Baş tepesinin saçsız oluşu, kellik
SALÂ Namaza davet için çağırmak Minarede okunan salavat, dua (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır)
SAL'A Belâ, âfet * Ağaç olmayan kumlu yerSALA' : Kuyruğun sağı veya solu
SALA' Kellik Baş tepesinin saçı dökülüp açık olması
SA'LA Küçük başlı kadınSA'LA : Zâid dişli kadın (Müz: Es'al)
SALAA Tepenin saçı dökülüp açık kalan yeri

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SALABET Metanet, katılık, sulbiyet * Peklik, dayanma Sağlamlık * Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak (Bunun zıddı: Lâübalilik) (Bak: Dimağ)
SALABET-İ DİNİYE Dinini ve dinin emirlerini korumak ve tatbik etmekteki ciddiyet ve sağlamlık
SALAET (C: Salâât) Ezme işindeki kullanılan yassı düz taş
SALAH Bir şeyin en iyi hâli Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik Dine olan bağlılık Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat (Mukabili fesad ve fücurdur)
SALAH-İ HAL Durumun düzelmesi
SALAH-ÜD DİN Salâhattin şeklinde yaygın olan bu kelime, "dine bağlı" mânasına gelir
SALAHADDİN-İ EYYUBÎ (Doğumu: Hi: 532, Mi: 1137) Ehl-i Salib zihniyetinin İslâm dünyasına açtığı Haçlı seferlerini maddeten durduran şarkın en kahraman kumandanlarından ve sultanlarından olan bu zât hakkında bir Avrupalı tarihçi: "İslâmın en saf kahramanı" diye bahsederDüşmanın çokluğundan bahsederek geri dönmek isteyen kumandanlarına şöyle hitab etmiş ve az bir kuvvetle Haçlı kuvvetlerini perişan etmiştir- Madem ölümden korkuyoruz, niçin evlerimizde oturup da çocuklarımızla keyfimize bakmadık, askerliğe girdik Bizim borcumuz, düşmanın azlığını çokluğunu kıyaslamak değil, ona karşı durmaktırSultan Salahaddin, Eyyübiye Devletinin başında 24 sene kaldı Avrupa'nın Haçlı ordularını iman ve şecaatla çok defa perişan hale getirdi Onlara mağlub olmadı Namazını vaktinde ve cemaatla kılardı Kerim, sabur, halim ve mütevazi idi 57 yaşında Şam'da vefat etti (R Aleyh)
SALÂ-HAN f Minarede cuma veya cenaze namazına davet için salâvat okuyan kimse * Meydan okuyan kişi
SALAHAT Sâlihlik, günahsız ve temiz oluş, dindarlıkta çok ileri olmak hâli
SALAHATTİN (Bak: Salah-üd din)
SALAHDEM Katı, şiddetli, şedid
SALAHDİ Kavi, sağlam, dayanıklı ve muhkem
SALAHİYET Bir işe karışmağa veya o işi yapmağa hakkı olmak, vazifeli olmak, bir iş için emir almış olmak * Bir dâvaya bakabilmek
SALAHİYETDAR f Vazifeli, salahiyet sâhibi
SÂLÂR f Kafile veya kabile reisi Baş Başkan Reis En büyük âmir Başkumandan
SÂLÂR-I BEYT-ÜL HARAM Beyt-ül Haram'ın reisi ve başkumandanı olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm
SÂLÂR-I RUSÜL Resüller kafilesinin reisi, kumandanı Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm
SALAT Namaz Belirli vakitlerde Kur'an'da emredildiği tarzda ve Hz Peygamber'in tarifi vechi ile yapılan ibadet * Tebrik, tezkiye * Dua Peygamberimize (ASM) yapılan dua * İstiğfar * Rahmet (Bak: Namaz)(Namaz, dinin direği ve kıvamı olduğu gibi, bütün hasenata fihrist ve örnektir Kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvi bir münasebet ve nezih bir hizmettir İİ)
SALÂT-I FECR Sabah namazı
SALÂT-I HAMSE Beş vakit namaz
SALÂT-I HAVF Muharebeden evvel kılınan iki rekât namaz
SALÂT-I İSTİHÂRE İstihareden evvel kılınan iki rekât namaz
SALÂT-I İSTİSKA Yağmur duasına çıkıldığı zaman kılınan namaz
SALÂT-I SEFER Yola çıkıldığı zaman kılınan iki rekât namaz
SALÂT-I VUSTA (Bak: Vusta)
SALÂT-ÜL ASR İkindi namazı
SALÂT-ÜL FECR Sabah namazı
SALÂT-ÜL ÎD Bayram namazı
SALÂT-ÜL İŞÂ Yatsı namazı
SALÂT-ÜL MAĞRİB Akşam namazı
SALÂT-ÜL VİTR Vitir namazı
SALÂT-ÜZ ZUHR Öğle namazı
SALATÎN (Sultan C) Sultanlar
SALAVAT (Salât C) Namazlar * Bütün dualar İhtiyaçtan gelen ricalar * Nimetten çıkan şükürler İbadetler * Hazret-i Muhammed'e (ASM) memnuniyet ve bağlılık için yapılan dualar * Nasârâ kilisesi
SALAVATULLAH Allah'ın rahmet ve inayeti, kusur ve günahları aff u mağfiret etmesi
SALAYE (C: Salâyât) Bir şey ezmede kullanılan yassı düz taş
SALAYIK Yufka yapmak
SALB Asmak Darağacına çekmek Çarmıha germek * Kemikten yağ çıkarmak
SALBEN Asarak, asmakla öldürmek suretiyle
SALBETMEK Asarak öldürmek
SALD Kaypak taş * Taş gibi çok dayanıklı şey * Dağa çıkmak * Şiddetle ellerini yere vurmak
SALDAH Sağlam ve katı nesne
SAL-DİDE f Yaşlı, ihtiyar * Tecrübeli, gün görmüş
SALE f Yıllık, senelik
SA'LE Eğri hurma ağacı * Küçük başlı dişi devekuşu
SALE Âfet, belâ, musibet, dâhiye
SA'LEB(E) (C: Seâlib) Tilki * Süngü demirinin ağaç geçirecek yeri
SALEF (SALF) Kibirlilik Tekebbürlük hali * Kin tutmak, buğz etmek * Zevci indinde zevcenin kadri olmamak * Misafir için olan yemeğin yetmemesi
SALEHBA Dayanıklı ve kuvvetli deve (Müe: Salehebât)
SALENBAC Uzun ince balık
SALFA' Sağlam ve sert yer
SALHA (Sâl C) f Yıllar Seneler
SALHHANE f (Bak: Selhhane)
SALHURDE f Çok yaşlı, pek ihtiyar
SALİB Titreten * Hareketli
SALİB (C: Sulub-Salbân) Haç * Şiddetli, şedit * Heybetli
SALİB(E) Bir şeyin vücudunu veya vukuunu inkâr eden * Kapıp götüren, zorla alan * Alan * Bir şeyin vücudunun olmadığını veya meydana gelmediğini söyleyip isbat eden
SALİBE-İ KÜLLİYE Man: Bir şeyin nefyine delâlet eden kaziye Bir şeyin bütün bütün olmadığını veya mevcudattan hiç birisine hâkim ve müessir olmadığını iddia ve isbat eden hüküm(Halk-ı eşya hakkında "mucibe-i külliye" sâdık olmadığı takdirde "salibe-i külliye" sâdık olur Yâni ya bütün eşyanın Hâlikı Allah'tır veya Allah hiçbir şeyin Hâlikı değildir Çünkü: Eşyanın arasında muntazam tesanüd ile halk ve yaratmak, tecezziyi kabul etmez bir küldür Baziyet yoktur Ya "mucibe-i külliye" olacaktır veya "salibe-i külliye" olacaktır Başka ihtimal yok Her şeyde illetin ademini tevehhüm eden vehmin vâhi hükmünde bir kıymet yok Binaenaleyh, ednâ bir şeyde Hâlıkiyet eseri göründüğü zaman, bütün eşyada tahakkuk eder Ve keza Hâlık ya birdir veya gayr-ı mütenahîdir, evsat yoktur Zira sani' vâhid-i hakiki olmazsa, kesir-i hakiki olacaktır Kesir-i hakiki ise gayr-i mütenahîdir Maahaza nuru neşredenin nursuz, icad edenin vücudsuz, icab ettirenin vücubsuz olması muhaldirVe keza ilim sıfatını ihsan edenin ilimsiz, şuuru ihsân edenin şuursuz, ihtiyarı verenin ihtiyarsız, iradeyi verenin iradesiz, kâmil şeylerin sani'i gayr-ı kâmil olduğunu telâkki etmek muhaldirVe keza, aynı tersim, basarı tasvir ve nazarı tenvir edenin basarsız olduğunu düşünmek, ancak basar ve basiretten mahrum olan adamın işidir Maahaza, masnu'daki kemalât tamamen Sâni'deki kemalden akan bir feyizdir Fakat kuşlardan yalnız sineği gören, tanıyan bir mikrop, kartalı gördüğü zaman "bu kuş değildir" der Çünkü, sinekteki şeyler onda yoktur MN)
SALİBE Ayakları yarık olan kadın
SALİBİYYUN Hristiyanlar
SALİD Pak, temiz
SALİF(E) Evvelce geçen, geçmiş Mukaddem
SALİF-ÜL ARZ Dünyanın ve arzın evveli veya geçmiş zamanı * Evvelce arz olunan
SALİF-ÜL BEYAN Bildirilmiş, beyanı geçmiş
SALİF-ÜZ ZİKR Bildirilen, zikri geçen, mezkûr Yukarıda ismi geçen Yukarıda, daha evvel söylenen
SALİF Boynun genişliği, kalınlığı
SALİG (C: Sulag) Altı yaşındaki sığır
SALİH Kara yılan
SALİH (AS) Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı Salih (AS) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden mu'cize istemeleri üzerine; Allah, bir kayadan bir dişi deve çıkarmış ve deve derhal yavrulamış; bu hayvanla yavrusuna bakılması Salih Peygamber tarafından kavmine tavsiye olunduğu halde, bunlar deveyi dahi öldürdüklerinden Allah'ın gazabına uğramışlardı İmana gelen küçük bir kısmın gerisi, mahv ve helâk olmuştu Hz Salih (AS), bir rivayette Mekke'ye ve bir rivayette de Kudüs'e çekilip orada vefat etmiştir Enbiya-i Arab'dan olduğu halde Tevrat'ta zikredilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SALİH(A) (Salâh dan) İşe yarar, elverişli, uygun, iyi Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan * Faziletli, ehl-i takva olan
SALİHA Safi gümüş * İyi, sâlih kimse
SALİHAT Dine uygun iyi hareketler Cenab-ı Hakk'ın ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın beğeneceği işler, iyilikler * Hayır ve hasenat sâhibi müslüman kadınlar
SALİHÛN Salih kimseler, günahkâr olmayanlar, salihler
SÂLİK (Sülûk dan) Bir yolda giden Belli bir yol tutup giden * Bir tarikat yolunda olan
SÂLİKÂN (Sâlik C) Sâlikler Bir tarikata girmiş veya bir şeyhe bağlanmış kimseler
SÂLİKÛN (SÂLİKÎN) (Sâlik C) Sâlikler Sülûk edenler
SALİL Demirden çıkan ses Demir sesi
SÂLİM(E) Sağlam * Sıhhatli Sağ Noksansız, eksiksiz * Her türlü tehlikeden uzak olan Emin ve korkusuz olan * Gr: Kelimelerdeki harfler bozulmadan cemi' eki katılarak yapılan çoğul hali Sâlimûn, sâlihât, sâdıkûn, sâdıkât gibi yapılan cemiler * İçinde harf-i illet bulunmayan kelime
SÂLİMEN Sağ, sağlam ve sıhhatta olarak * Emin olarak, emniyetle
SÂLİMÎN (Sâlim C) Sağ, sağlam ve sıhhatta olanlar Sâlimler
SÂLİS(E) Üçüncü * Sâniyenin altmışta biri
SÂLİSÂT (Sâlise C) Sâliseler Sâniyenin altmışta biri kadar olan vakitler
SÂLİSEN Üçüncü olarak
SALİYE Edb: Yeni yılı tebrik maksadıyla sene başında yazılan tarihli medhiye
SALK Şiddetli ses * Vurmak * Hâmile kadının ağrısı tutup bağırması
SALKAME Azı dişlerinin birbirine dokunması
SALL Demirlerin birbirlerine sürtünmelerinden çıkan ses
SALL (C: Sellât) Dar su yolu
SALLA (Salli) Duâ olsun, şânı yücelsin meâlinde söylenir
SALLALLÂHÜ TEÂLÂ ALEYH "Allah (CC) onun şanını yüceltsin; duasını, isteklerini kabul etsin; her isteğini versin" meâlinde Peygamberimiz (ASM) hakkında söylenilen duadır
SALLE (C: Sılât) Kuru yer * Deri, cild
SALM Kesmek
SALMA' Kesmek
SALNAME f Yıllık, senelik
SALSAL Kuru balçık Kumla karışıp kurumuş olan balçık * Çok anırgan eşek
SALSALE Demirlerin birbirine dokunmaktan ses çıkarmaları
SALT Bileyi taşı * Kişinin kendi öz kızı * Erkek ismi * Geniş alın * Vurmak mânâsına mastar
SALTANAT Kudret, kuvvet * Hâkimiyet, padişahlık * Tantana, gösteriş, debdebe * Şatafatlı hayat Bolluk Zenginlik (Bak: Siyaset)
SALTANAT-I SENİYYE Osmanlı İmparatorluğunun bir adı
SALUS f İkiyüzlü, riyakâr
SALUSÎ f İkiyüzlülük, riyakârlık
SALV Uyluk
SALVELE Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'a okunan salavat ve dua
SALY Pişirmek * Yakmak
SAM Ölüm, mevt * Yer altındaki altın damarı * Gök kuşağı * Ateş * Sersemlik hastalığı * Hazret-i Nuh'un (AS) oğullarından birinin ismi
SA'M Soymak
SAM'A Küçük kulaklı kadın (Müz: Asmâ) * Kuvvetlenip olgunlaşan ot
SAMAHMAH Uzun ve çok yoğun olan madde
SAMAM Belâ * Zahmet, meşakkat
SÂMÂN f Servet Zenginlik * Rahmet * Dinçlik * Düzen, tertip * Bir kimsenin varı-yoğu, serveti
SÂMÂNSUZ f Rahat ve huzuru bozan
SAM'AR Katı şiddetli, şedid
SAM'ARE Sağlam ve dayanıklı, sert
SAMD Kasdetmek * Yüksek yer * Galiz, yoğun
SAMECE (C: Samec) Kandil
SAMED Her şeyin kendine muhtaç olup, kendisi hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan (Allah) *Pek yüksek, dâim * Refi' ve âli ve içi dolu şey * Kavmin ulusu
SAMEDANÎ Samed olan Allah (CC) ile alâkalı İlahî Allah'a mahsus
SAMEDİYET Allah'ın (CC) hiç bir şeye muhtaç olmadığı gibi hazinesinden hiçbir şey eksilmemesi ve kudretine de hiç bir şey ağır gelmemesi
SAMEKMEK Çok kuvvetli adam
SAMEM Sağırlık
SAMER Bozulup fena kokmak
SAMEYAN Sıçramak * Kalkmak * Yürekli, cesaretli, kahraman, bahadır kişi
SAMG Zamk, ağaç sakızı
SAMGÎ Zamk gibi, zamk halinde olan
SAMHA Kolaylık Asânlık Sühulet
SAMİ Yüksek, yüce, refi'
SAMİ Sertlik, katılık Kuruluk
SAMİ' İşiten, duyan, dinleyen
SAMİA Duyma, işitme duygusu, işitme kuvveti
SAMİD Yükselen, başını kaldırıp göğsünü kabartan * Hayrette kalan * Gafil
SAMİH Cömert, eli açık sahavet sahibi ve civanmert olan
SAMİÎN (Samiûn) Dinleyiciler * Bir nevi icraatta alâkadar olmayıp dinleyici olanlar, devam edenler
SAMİL Kuru, yâbis
SAMİM İç, asıl, öz
SAMİM-ÜL KALB Kalbin içi
SAMİMÂNE f Samimi olarak İçten duyarak, riyasızlıkla
SAMİMÎ İçten, gönülden, candan * İçli, dışlı
SAMİMİYET İçten ve kalbden olan sevgi ve bağlılık(Niyet-i hâlisenin dahi kerameti vardır Samimiyetin dahi kerameti vardır Bahusus lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde; ciddi, samimi tesanüdün çok kerametleri olabilir Hatta şöyle bir cemaatın şahs-ı manevîsi bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir İnayata mazhar olur M)
SAMİN(E) Sekizinci
SAMİN Semiz, yağlı, besili
SAMİNEN Sekizinci olarak Sekizinci derecede
SAMİR Gece toplantıları
SAMİR Yemişli, meyvalı ağaç
SAMİRÎ Hz Musa Peygamber zamanında Yahudileri şirke sevk eden Hz Musa'nın (AS) bulunmadığı yerde kavmini yaptığı buzağı heykeline taptırmağa çalışan bir yahudi
SAMİT(E) Susan, sükût eden * Ses çıkarmaz, sessiz * Gr: Sessiz harf
SAMİTE-İ MEYYİTE Ses çıkarmayan ölü * Hareketsiz * Haksızlıklar karşısında gayrete gelmeyen, ölü gibi sükût eden
SAMİTANE f Sessizce, ses çıkarmaksızın, sâkitane
SAMİT Tatsız bayat süt * Tuzsuz ekmek
SAMKUK Kaba adam
SAML Katılık, sertlik * Dimdik olmak * Pekişip kaskatı olmak
SAMLAH Kulak deliği * Kulak kiri
SAMM(E) Zehirleyen Ağulu * Sam Yeli denen öldürücü rüzgâr
SAMM Sağır olmak * Şişenin ağzını tıkamak * Katı, sağlam ve sert madde * Vurmak
SAMMA Sesi çıkmayan, sessiz * Sağır ve dilsiz * Katı ve son kaya * Sağlam ve sert yer * Belâ * Zahmet, meşakkat
SAMME (C: Sevvâm) Zehirli hayvan
SAMSAM Keskin olmak * Keskin kılıç Seyf-ü sârim
SAMSAME Cemaat, topluluk * Bölük
SAMT Susma, sükût
SAMU İyi olma, afiyet bulma
SAMUT (Samt dan) Az konuşan * Susmuş Surat asarak susan
SAMYELİ Sıcak memleketlerde esen bunaltıcı rüzgâr
SAN f "Benzer, andırır" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler yapılır
SAN' Sağlam ve muhkem yer
SAN'A Yemen diyarında bir şehrin adı
SANABİR Şiddet
SANADİD Bahadır ve şeci' olanlar Kahramanlar İleri gelenler, reisler, padişahlar
SANADİD-İ KUREYŞ Kureyş'in ileri gelenleri, seraskerleri, büyükleri
SANADİK (Sunduk C) Sandıklar
SANAİ' (Sania C) Tertibli, uydurma işler Tuzaklar * Sanayi
SAN'AT Ustalık, hüner, mârifet
SAN'AT-ÜT TEDELLİ İlm-i belagatın bir kaidesi En âlâdan başlayıp ednaya doğru gitme, yukarıdan aşağıya inme san'atı (Bak: Tedelli)
SAN'ATGER f San'atçı
SAN'ATKÂR f Usta, san'atçı
SAN'ATKÂRANE f San'atlı olarak, özenip meharetle yapılmak suretiyle, sanatkâra yakışır şekilde
SAN'ATNÜMA San'atkârlığını gösteren, san'at gösteren
SAN'ATPERVERANE f San'atkârcasına, san'atkârlığına çok kıymet vererek
SANAVBER Çam fıstığı kozalağı veya onun şeklinde olan Çam fıstığı
SANAVBERÎ Kozalak biçiminde Koni şeklinde
SAN'AVÎ (San'aviye) San'atlı oluş San'ata mensub Muntazam yapılı
SANAYİ San'atlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SANAYİ-İ LAFZİYE Söz ile, lâfızla yapılan san'at şekilleri (Cinas, tenasüb ve tezad gibi)
SANAYİ-İ MANEVİYE Mâna delâletiyle olan san'at (Teşbih ve istiâre gibi)
SANAYİ-İ NEFİSE Güzel san'atlar insanın çok hoşuna giden ve çok üstün san'atkârlıkla yapılmış eserler
SANBUR Yalnız olan hurma ağacı * Oğlu, kızı, kavmi ve kabilesi olmayan kişi
SANC Zil
SANCAK BEYİ Eyalet teşkilâtıyla timar usulünün cari olduğu zamanlarda beş on kazalık yerin mutasarrıfı ile sipahisinin kumandanına verilen addır Osmanlıların ilk zamanlarında beylere yahut hükümdar evlâtlarına has olarak verilen mıntıkalara "Sancak" denilir, bu sancaklara tasarruf edenlere de "Sancak Beyi" adı verilirdi
SANCAKDAR f Sancak taşıyan Alemdar
SANCE (C: Sanecât) Terazi * Taş
SAND Bendetmek, bağlamak
SANDAL (C: Sanâdil) Büyük başlı deve * Güzel kokulu bir ağaç
SANDİD Bela * Meşakkat, zahmet * Şiddetli yağmur ve rüzgâr
SANDUK (C: Sanadik) Sandık
SANDUKA Türbelerde mezarların üzerine tahtadan sandık şeklinde yapılan ve üstüne yeşil çuha örtülen yerin adıdır Kadın sandukaları düz olduğu halde, erkek sandukalarının baş tarafına bir ağaç konarak üzerine kavuk, taç, sikke gibi sağlığında giydikleri başlık konurdu Açık mezarlıklarda sandukalar taştan yapılır, baş ve ayak uçlarına taş dikilerek baştakinin üzerine kitabe yazılırdı (OTDS)
SANDUKÇE f Küçük sandık
SANDUKKAR Veznedar
SA'NEB Başı küçük olan kimse Küçük başlı kişi
SANEM Kâfirlerin, önünde ibadet ettikleri heykel, put * Mc: Çok güzel olan * Putperestlerin İlâhı
SANEM-HANE f Tapınak, puthane
SANEM-PEREST f Puta tapan(Sanem-perestliği şiddetle Kur'an men'ettiği gibi, sanem-perestliğin bir nevi taklidi olan suret-perestliği de meneder Medeniyet ise; suretleri kendi mehasininden sayıp Kur'ana muaraza etmek istemiş Halbuki gölgeli, gölgesiz suretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riya-yı mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki; beşeri zulme ve riyaya ve hevaya, hevesi kamçılayıp teşvik eder S)
SA'NET Et yağı * Yağ
SANEVBER (Bak: Sanavber)
SANEVÎ İkinci İkinci derecede
SANİ' (Sun' dan) Sanatkârca yapan Yaratan San'at eseri olarak meydana getiren İşleyen, yapan (Allah)
SANİ'-İ HAKİKÎ Doğrudan doğruya, hiç bir şeye muhtaç olmadan her şeyin aslını, esasını ve teferruatını yapan, yaratan Allah (CC)
SÂNİ'-İ HAKÎM Hikmet sâhibi olan yaratıcı Allah (CC)
SANİ' Görülen iş
SANİ İkinci
SÂNİ AŞER Onikinci
SANİA Uydurma, düzme Tuzak, hile * İş, amel, fiil
SANİFE Bez kenarı
SANİH Mübarek fiil, iyi iş
SANİHA Zihne gelen fikir Mütâlâa Çok düşünmeden gelen fikir
SANİHA-ÂRÂ f Hatıra gelen, akla gelen
SANİHÂT (Sâniha C) Çok düşünmeden akla, fikre gelen şeyler (Bak: Sünuh)
SANİ'İYYET Ustaca ve tertibli yapıcı oluş Sâni'lik(Eğer eşya kendi nefislerine isnad edilirse, herbir zerreye bir uluhiyet lâzımdır Meselâ, Ayasofya'nın bânisi inkâr edildiği takdirde her bir taşı Mimar Sinan olması lâzım geliyor Öyle ise kâinatın Sânia olan delâleti, kendi nefsine olan delâletinden daha vâzıh, daha zâhir, daha evlâdır Öyle ise kâinatın inkârı mümkün olsa bile, Sâniin inkârı mümkün değildir MN)
SANİYE Dakikanın altmışta birisi Çok kısa bir zaman
SA'NİYE Takkenin tepesi
SANİYE (C: Sevâni) Su taşıyan deve Su yükledikleri ve su çektirdikleri deve
SANİYEN İkinci olarak İkinci derecede
SANSÜR Fr Neşr olacak şeylerin (kitap, film veya mektubların) hükümetçe kontrol edilmesi işi
SANTİT Ulu, kerim kişi
SANTRİFÜJ yun Merkezden uzaklaşan kuvvet Merkezkaç kuvvet (Bak: Kuvve-i an-il merkeziye)
SANVAN (Sunvân) (C: Esvane) Kaftan * Giyecek eşyaların muhafaza edildiği dolap veya sandık
SAR f Yer, mekân bildiren, birleşik kelimeler yapılan bir ek'tir Bir şeyin kesretle bulunduğunu gösterir Meselâ: Kühsar $ : Çok dağlık yer
SAR İntikam, öç
SAR' Düşmek * Yıkıp yere çalmak * Edb: Şiirin beytini iki mısra' veya iki kafiyeli yapmak * Tıb: Bir hastalık ki, teneffüs cihâzını his ve hareketten meneder
SA'R Katil zehiri * Kısa boylu adam * Küçük hıyar * Yaban soğanının kökü
SA'R Ateşin alevlenmesi
SARA f Hâlis, saf, katıksız *Hz İbrahim'in (AS) birinci zevcesinin ismi
SAR'A Tıb : Bir nevi baygınlık hastalığı
SARA Rengi değişmiş olan su
SARA' Sararmış hanzal otu
SARAD Yer bağırsağı
SARAH Her şeyin hâlis ve safisi
SARAHAT Sarih olmak, zâhir olmak Açıklık * Kaymağı alınmış süt
SARAHATEN Açık ve sarih olarak Açıktan açığa
SARAMET Yiğitlik, mertlik
SA'RAN (SA'REVÂN) Koyunun memesinin etrafında olan ve memeye benzeyen sivilceler
SARARÎ (C: Sarariyyûn) Gemici
SARASIR (Sarsar C) şiddetli ve gürültülü rüzgârlar
SARASIRA Şam vilâyetinde yetişen bir otun adı
SARAT Suyun çok durmaktan dolayı renginin ve kokusunun değişmesi
SARAY (Seray) f Büyük kimselerin veya padişahların oturduğu yüksek ve büyük bina Büyük, muntazam ve tantanalı konak, ev
SARB (SAREB) Sütü birbiri üstüne sağmak * Bevlini hapsetmek * Çok ekşimiş süt * "Zamk-ı talh" denilen ağaç sakızı
SARBAN f Deve sürücüsü Deveci
SARD Nüfuz etmek, sözü geçer olmak * Katıksız, saf, hâlis * Soğuk
SARDAH (SIRDÂH) Düz yer * Sahrâ, çöl
SARE (Sayr : Olmak dan) Oldu (meâlinde fiil)
SARE Cemaat, topluluk
SARE (C: Savâr) Hâcet, ihtiyaç * Susuzluk
SARF (C: Süruf) Harcama, masraf, gider * Fazl * Hile * Men etme Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme * Farz * Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi Kelime bilgisi Kelime şekli bilgisi Morfoloji Tasrif çeşitlerini, isim ve fiil nevilerini öğreten ilim * Para bozma
SARF-I MEHÂRET Maharet sarfetme
SARF-I NAZAR Bir şeyden vazgeçme, cayma * Nazar-ı itibare almama
SARF-I ZİHN Akıl sarfetme, akıl harcama
SARFE Boncuk * Nurlu bir yıldız ismi
SARFE MEZHEBİ Kur'an-ı Kerim'in mu'cize olduğuna dair ikinci mercuh bir mezheb ismi(İ'caz-ı Kur'an'da iki mezheb var Mezheb-i ekser ve râcih odur ki, Kur'an'daki letaif-i belâgat ve mezaya-yı meâni, kudret-i beşerin fevkindedirİkinci mercuh mezheb odur ki:Kur'an'ın bir suresine muâraza, kudret-i beşer dâhilindedir Fakat Cenab-ı Hak, mu'cize-i Ahmediye (ASM) olarak men etmiş Nasıl ki bir adam ayağa kalkabilir, fakat eser-i mu'cize olarak bir Nebi dese ki: "Sen kalkamıyacaksın" O da kalkamazsa, mu'cize olur Şu mezheb-i mercuha, Sarfe Mezhebi denilir Yâni Cenab-ı Hak cin ve insi men'etmiş ki; Kur'an'ın bir suresine mukabele edemesinler Eğer men'etmeseydi, cin ve ins bir suresine mukabele ederdi İşte bu mezhebe göre "Bir kelimesine de muâraza edilmez" diyen ulemânın sözleri hakikattır Çünkü mâdem Cenab-ı Hak i'caz için onları men'etmiş, muârazaya ağızlarını açamazlar Ağızlarını açsalar da, izn-i İlâhî olmazsa, kelimeyi çıkaramazlar M)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SARFÎ (Sarfiye) Masrafa, sarfa ait, gidere dair * Gr: Sarf kaidesine dair, gramere ait, dilbilgisiyle ilgili
SARFİYYAT Masraflar, giderler
SARF U NAHİV Dilbilgisi Gramer
SARH (C: Suruh) Büyük köşk, yüksek yapı
SARHA Çağırmak, bağırmak, feryad etmek
SÂRIK (Sârıka) Çalan, hırsızlık yapan Hırsız
SÂRIKANE f Hırsız gibi, hırsızcasına
SARİ (Sâriye) Sirayet eden, bulaşıcı, geçici olan Genişleyip başkasına da geçmeğe, yayılmağa müstaid olan
SARİ f Süren, sürücü
SARİ' Düşmüş Yere düşmüş sar'alı kimse
SAR'Î Sar'a hastalığı ile ilgili
SARÎ (C: Surrâ) Gemici
SARİB Yol, tarik
SARİF (Sarf dan) Değiştiren * Harcayan, sarf eden
SARİF Kapı gıcırtısı * Diş gıcırtısı * Makara sesi
SARİFE (C: Savârif) Değişiklik Değişme
SARİH Kurtaran, maded veren İmdad eden * Çağırılan, kendisinden meded beklenen * Meded isteyen
SARİH Açık, belirli âşikâr Sâf ve hâlis olan
SARİHAN Açık ve belirli olarak Açıkça Meydanda ve âşikâr olarak
SARİK (Bak: Sârık)
SARİM Kesen, kesici * Şecaatlı
SARİM Kesilmiş * Biçilmiş ekin, döğülmemiş harman
SARİME Ekini biçilmiş yer
SARİR (Kapı, kalem vs de) Cızırtı, gıcırtı
SARİR-İ HÂME Kalem cızırtısı
SARİYE (C: Sevari) Direk * Gece yağmur yağdıran bulut
SARM (Surm) Bağ kesmek Meyve toplamak Bir şeyi kökünden ayırmak
SARMA' Susuz sahra Suyu olmayan çöl
SARNIÇ (Bak: Sahrınç)
SARR Sevindiren, sürura sebeb olan
SARR Kesenin ağzını bağlamak * Hıfzetmek * Cem'etmek, toplamak * Yukarı kaldırmak * Zammetmek, artırmak
SARRAF Sarfeden Para işleri ile uğraşan * Cevherci, kuyumcu Cevherin kıymetini san'atı ile azaltan veya çoğaltan
SARRAFÂN (Sarraf C) Sarraflar
SARRAM Ham deri satıcısı
SARRAR Orak kuşu denilen ve yaz sıcaklarında öten bir hayvan
SARRE Kapı, kalem ve semer cızıldaması * Çağırıp söylemek * Sayha, yüksek ses
SARSAR Gürültü ile gelen pek soğuk rüzgâr, yel Kasırga * Ağustos böceği
SARSARA Doğan sesi * Horoz sesi
SARSARANİ (C: Sarsaraniyyât) Bir deve cinsi * Bir cins balık
SARUC Alçı * Hamam otu
SARY Kalem ve kapı cızıltısı
SA'SA Dağılmış develer
SA'SA İnci, sedef
SA'SAA Keçiyi sağmak için çağırmak
SA'SAA Perakende etmek, dağıtmak
SA'SAE Köpek eniğinin gözü açılmadan gözünü depretip bakmak istemesi
SASANİLER İran'da ikibin yıl önce devlet kuran bir sülâledirler İlk meşhur hükümdarları Erdeşir'dir Devleti kuvvetlendirdi ve Doğu Anadolu'yu Romalılardan aldı Ünlü pâdişahlarından ve âdil ismi ile tanınan Nuşirevan İslâmiyetten önce yaşamıştır Altıyüz seneden ziyade devletleri devam eden Sâsâniler, İslâmiyetin karşısında sarsılmışlar, nihayet 636'da Nihavend muharebesi ile ortadan kaldırılmışlardır
SA'SEA Âciz olmak * Sözünde kasır olmak
SASİM Kara ağaç * Abnus ağacı
SAT' Yüksek olmak Kesmek, kat'etmek
SA'TER Güvey otu * Kekik otu
SA'TERÎ şen ve keyifli kimse * Kekik otu ile alâkalı * Soytarı
SATH (Bak: Satıh)
SATH-I ARZ Yer yüzü Ruy-i zemin
SATH-I DERYA Denizin yüzü
SATHEN Dış yüzden, dıştan
SATHÎ Görünüşe göre, derinliğine dalmadan, üstünkörü olarak, satha dâir ve âit
SATHİYÂT Sathi ve âdi şeyler
SATHİYYEN Dıştan, dış yüzden * Üstten Derinleştirmeden
SATI' (Sâtı'a) Yükselerek meydana çıkan * Yükselerek görünen Nur saçan Parlak
SATIH Düz Bir şeyin dış yüzü, üstü * Evin damı * Yayıp döşemek * Genişlik
SATİ Adımlarını geniş atan at
SATİH (Bak: Şıkk)
SATİM (C: Sutem) Galiz, kaba
SATİR Setreden, örten, kapatan * Günahları, kusurları örten
SATİT Ses * Topluluk, cemaat
SATL Kova, tas, küçük leğen
SATR (C: Sutur) Satır Yazı sırası
SATRANÇ 32 taşla, 64 haneli bir tahta üzerinde, iki kişi arasında muhakemeye dayanılarak oynanan ve meşru olmayan bir oyundur
SATT Cemaat, topluluk * Cesediyle tokuşmak * Kovmak, def'etmek * Zor bir işe giriftar etmek
SATUR (C: Sevâtir) Satır, büyük bıçak
SATUR Satır
SATV Yürürken sıçramak
SATVET Ezici kuvvet Hışım ve şiddetle kavrayıp almak Birisinin üzerine şiddetle sıçramak ve hamle etmek * Zorluluk
SAUD İnişli ve yokuşlu yer
SAUR Ocak Fırın
SAUT Enfiye gibi burna çekilen ilâçlar
SAV Vatan * Niyyet
SAV' Perâkende etmek, dağıtmak, parça parça yapmak
SA'V Duymak İşitmek * Zayıf adam * Serçeden küçük bir kuş
SAVAB Doğruluk Yanlış olmayan Doğru dürüst
SAVABDİDE f Doğru ve haklı görülmüş Beğenilmiş
SAVAB-ENDİŞ Düşünce ve görüşü doğru olan
SAVAB-NÜMA f Doğruyu gösteren
SAVAFIK Havadis * Yeni meydana gelen şeyler
SAVAİK Saikalar, yıldırımlar
SAVAİK-İ RAHMET Rahmet yağmur ve yıldırımları
SAVALİC Cirit oynanan eğri sopalar
SAVARIM (Sârım C) Keskin kılıçlar
SAVARİF (Sârife C) Değişmeler Değişiklikler
SAVARİF-İ DEHR Dünya değişiklikleri

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAVAT (Aslı: Sevâd'dır) Gümüş üstüne kurşunla yapılan kara kalem nakışlar * Derede hayvanlara su içirilen yer
SA'VAT (Sa've C) Kuyruk sallıyan kuşlar
SAVB Taraf, cihet, yön * Dökülmek, nüzul etmek * Savab Doğruluk, dürüstlük
SAVB-I ÂLÎ Yüksek taraf
SAVB-I HAK Hak ciheti
SA'VE (C: Sa'vât) Kuyruk sallıyan kuş
SAVER Eğri boyunlu olmak
SAVG Batmak, * Kuyumculuk yapmak
SAVH Yarmak * Ayırmak * İşitmek, duymak
SAVİ Kuru, yâbis
SAVL Saldırma, atılma Saldırış, atılış
SAVLEC Misk * Gümüş
SAVLECAN (C: Savâlic) Cirit oynanılan eğri sopa
SAVLET Saldırma Ani ve şiddetli atılış
SAVM Oruç İkinci fecirden başlıgirsin bir tarafına !!! güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet
SAVM-I DAVUDÎ Bir gün oruç tutup bir gün iftar etmek
SAVM-I DEHR Aralıksız, bir sene mütemadiyen nehyedilen bayram günlerinde dahi iftar edilmeksizin oruç tutmağa denir Bu nevi oruç bayram günleri tutulmazsa câizdir
SAVM-I VİSAL İki gün iftar etmeden oruç tutmak (Bu, zaruret olmadan mekruhtur)
SAVMAA (Savmea) (C: Savâmi') İbadet yeri, hususan Yahudilerin ibadet ettikleri yer * Hücre
SAVN Koruma, muhafaza, sıyanet
SAVR (C: Savâri) Hamle yapmak * Parçalamak, pâre pâre etmek * Bir yerde toplanmış küçük hurma ağaçları
SAVRE Uyuza benzer bir hastalık
SAVT Ses Bağırmak(Şeriatça bazı savtlar helâl, bazıları da haram kılınmıştır Evet ulvi hüzünleri, Rabbani aşkları iras eden sesler helâldir Yetimâne hüzünleri, nefsanî şehevâtı tahrik eden sesler, haramdır Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı te'sire göre hüküm alır! İİ)
SAVT-I BÜLEND Yüksek ses
SAVT-I HAZİN Hüzünlü ses
SAVT (C: Siyât-Esvât) Kamçı, kırbaç * Bir şeyi diğerine karıştırmak
SAVT-I AZAB Daima elem verici azab
SAVTAL Havuç cinsinden çöğender adı verilen bir bitki
SAVVAG Kuyumcu
SAVVANE (C: Savân) Bir cins çakmak taşı
SA'Y Çalışma, Çalışıp çabalama Gayret sarfetme Bir maksadın meydana gelmesi için elden geleni yapma * Hızlı yürüme * Cür'et etme * Ziyaret etme * Gammazlık yapma * Ist: Hac veya Umre'de Safâ ile Merve arasında usulüne göre yedi defa gelip gitmektir (Bak: Himmet)
SA'Y-İ BELİĞ Emek harcayarak gereği gibi çalışma
SA'Y-İ DİMAĞÎ Kafa çalışması, fikrî çalışma
SAY' Suyun akması
SAYADİD Belâ * Zahmet, meşakkat
SAYAKILE (Saykal C) Cilâ yapanlar, cilâcılar * Cilâ âletleri
SAYARİF (Sayrefî C) Sarraflar * Kurnaz ve işini bilir kimseler
SAY'ARİYYE Boyunda olan işaret
SAYASİ (Sisâ C) Dağın uçları * Herhangi bir şeyin asılları * Çulha tarakları * Muhkem ve yüksek kaleler
SAYB İnmek
SAYD Av Avlanmak, sayda gitmek, ava gitmek
SAYD-I MAHÎ Balık avı
SAYDA' Çömlek yapılan toprak * Kaba ve galiz yer * Belde ismi
SAYDANİ Bir küçük canlı * Tilki * Mülk
SAYDELAN (C: Sayâdile) Boncuk ve hırdavat satan çerçi
SAYDELANÎ Boncukçu, çerçi
SAYDELE Eczahane
SAYDELÎ Eczacı
SAYDENANİ Bir küçük canlı
SAYDGÂH f Av yeri
SAYDGER f Avcı Sayyad
SAYE f Gölge * Mc: Himaye, sahip çıkma, koruma * Muavenet, yardım
SAYE-İ MEDİD Uzun gölge
SAYE (C: Sâyât) Koyun yatağı Nişan için dikilen taş Yolun tanınması için bir yere yığıp höyük yapılan taş
SAYE-BAN Gölgelik Büyük çadır Şemsiye * Mc: Koruyan, himaye eden
SAYED Başını yukarı kaldırıp kibirlenmek ve sağına soluna iltifat etmemek
SAYE-DAR f Gölge eden, gölgesi olan, gölgeli * Sâhip çıkan, koruyan, himâye eden
SAYE-ENDAZ f Gölge salan * Mc: Koruyuculuk eden, himâyecilik yapan
SAYE-FİKEN Gölge düşüren
SAYE-GÂH f Gölgeli yer Gölgelik
SAYE-GÜSTER f Gölge eden * Koruyan, muhafaza ve himaye eden
SAYE-HAH Koruma ve himaye isteyen
SAYEHAN Çağırmak
SAYE-NİŞİN f Gölgede oturan * Bir şeyin gölgesine sığınan Korunan, himaye gören
SAYE-PUŞ Ağaçlık, gölgelik
SAYE- ZAR f Gölgelik
SAYF Yaz, yaz mevsimi
SAYFÎ Yaza ait Yaz mevsimiyle alâkalı
SAYFİYE Yazlık Gezinecek ve yazın yaşanacak yer
SAYFUFET Udûl etmek Yoldan çıkmak, vazgeçmek
SAYH(A) (C: Siyâh) Çağırış Çığlık Feryad Nâra * Azab, eziyet
SAYHA-İ GURÂB Karga bağırışı
SAYHED Uzun
SAYHUD Çok sıcak olan gün
SAYİBE (C: Siyeb) Adak için ayrılıp üstüne binilmeyen ve sütü içilmeyen dişi deve * "Ümm-ül bahire" adı verilen ve peşpeşe üç dişi deve doğuran deve Bu deveye de binilmez, sütü sağılmaz Yabana salarlar, ölünceye kadar gezer
SAYİDE f Eskimiş, yıpranmış * Ezilmiş, sürülmüş
SAYİFE (C: Sayifât) Ufak, yumuşak kum
SAYİFET Rum gazası (Çünki çok yağmurlu ve karlı yer olduğundan yaz günlerinde gaza yaparlardı)
SAYİL Alında olan beyazlık * Burun kamışı
SAYİME (C: Sevâyim) Yılın ekserinde yabanda yürüyen davar
SAYİR Bakan, seyreden Seyredici
SAYİS (Siyaset den) At uşağı, seyis Koyun güdücü
SAYİS-HANE f Üzerine yük yüklenip yolcunun da bindiği hayvan
SAYK (Bak: Sıyk)
SAYKAL Cilâ Cilâ yapan âlet Parlatan * Kılıç bileyen
SAYKAL VURMAK Cilâ vurmak, parlatmak
SAYKALZEDE f Cilâlı Cilâlanmış
SAYKALZEN f Yaldızcı
SAYLEM Zorluk, meşakkat
SAYREF (C: Seyârif) Sarraf * İşini, çıkarını, hesabını bilir, kurnaz kimse
SAYREFÎ (C: Sayârife) Sarraf
SAYREM Bir lokma yemek
SAYRURET (Sayr dan) Bir hâlden diğer hâle intikal etmek Bir şeyin bir şeye dönmesi * Olmak, edilmek * Vücud, kevn
SAYSA Ham hurma çekirdeği * İçi boş olan hanzal tanesi
SAYYAD Avcı, avcılık yapan
SAYYAD-I BÎ-İNSAF f İnsafsız avcı
SAYYAG (Sıyâgat dan) Kuyumcu
SAYYERE (Sayruretin fiili) Oldu, olur (meâlinde)
SAYYİB Yağmur veren bulut
SAYYİHANÎ Medine hurmalarından bir cins
SAYYUR Bir işin âkibeti, sonu, neticesi, serencâmı * Akıl, fikir
SAZ f (Sâhten: Yapmak mastarından emir köküdür) Eden, yapan, uyduran, düzen mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Evham-saz $ : Evham veren
SAZ f Kamış * Bir çalgı âleti * Takım, silâh, edevat * Ustalık * At takımı * Düzen, tertip, sıra * Öğrenme * Kuvvet, kudret * Menfaat * Benzer, misil, eş * Hile
SAZEC (C: Sevâzic) Sâde, basit
SAZENDE (C: Sâzendegân) f Çalgıcı * Düzenleyici, yapıcı
SAZÎ f Düzenleyicilik, yapıcılık
SAZKÂR f Uygun, muvafık
SAZKÂRÎ f Uygunluk, muvafakat
SE Kur'an alfabesinin dördüncü harfidir Ebced hesabında 500 sayısının karşılığıdır
SE f Üç
SEA Güç, iktidar
SEAB (C: Sâbân) Sel yolu Su akıtmak mânasına mastar
SEABİB Salya
SEABİB (Su'bub C) Saf su akan yerler
SEABİN (Su'bân C) Büyük yılanlar, ejderhalar
SEAF Devenin ağzında olan bir hastalıktır ve burnunun ve gözlerinin kılları dökülür O devenin erkeğine esaf, dişisine nâfâ denir * Tırnağın çevresinin kopup ayrılması
SEALİL (Sü'lul C) Memeler * Vücudda meydana gelen siğiller
SEAM Bir çeşit deve yürüyüşü
SEARİR Bir ot cinsi * Burun içinde olan yarık
SEAT Kokmak
SEB' (Seb'a) Yedi(7)
SEB'A-İ SEYYARE Yedi seyyar yıldız
SEB' İçmek için şarap satın almak * Yakmak * Bir kimseyi değnek veya kamçı ile dövmek
SEB' Yırtmak * Parçalamak * Kahretmek * Sökmek
SE'B Tuluk * Genişletmek * Boğmak
SEBAHAT (Bak: Sibâhat)
SEBAİK (Sebika C) Eritilip kalıplara dökülmüş mâdenler Külçeler
SEBAK (C: Esbâk) Ders * Yarış * Koşu yapanların aralarında koydukları ödül
SEBAK-ÂMUZ f Ders arkadaşı
SEBAK-DAŞ f Ders arkadaşı
SEBAK-GÂH f Ders öğrenilen yer Mekteb, medrese
SEBAK-HÂN f Ders okuyan, talebe
SEB'A SEMAVAT Yedi kat gökler(Üçüncü Mes'ele: kelimesi hakkındadırEy arkadaş! Semavatın dokuz tabakadan ibaret olduğu, eski hikmetin hurafelerinden biridir Onların o hurafe-vâri fikirleri, efkâr-ı âmmeyi istilâ etmişti Hattâ bazı müfessirler, bazı âyetlerin zâhirini onların mezheblerine meylettirmişlerdir Hikmet-i cedide ise, feza denilen şu boşlukta yalnız yıldızların muallâk bir vaziyette durmakta olduklarına kaildir Bunların mezhebinden semavatın inkârı çıkıyor Ve bu iki hikmetin birisi ifrata varmışsa da, ötekisi tefritte kalmıştır Şeriat ise, Cenab-ı Hakk'ın yedi tabakadan ibaret semavatı halketmiş olduğuna hâkimdir ve yıldızların da balık gibi o semalar denizlerinde yüzmekte olduklarına kaildir Hadis ise, semanın $ den ibaret bulunduğunu emrediyor Şu hak olan mezhebin, "Altı Mukaddeme" ile tahkikatını yapacağızBirinci mukaddeme: Şu geniş boşluğun Esir ile dolu olduğu, fennen ve hikmeten sâbittirİkinci Mukaddeme : Ecram-ı ulviyenin kanunlarını rabteden ve ziya ve hararetin emsalini neşr ve nakleden fezayı doldurmuş bir madde mevcuddurÜçüncü Mukaddeme: Madde-i Esiriyenin, yine Esir olarak kalmak şartiyle, sâir maddeler gibi muhtelif teşekkülâtı ve ayrı ayrı nevi'leri vardır Buhar ile su ve buzun teşekkülâtları gibiDördüncü Mukaddeme: Ecram-ı ulviyeye dikkat edilirse, tabakaları arasında muhalefet görünür Evet, yeni teşekküle ve in'ikada başlamış milyarlarca yıldızlardan ibaret Kehkeşan ile anılan tabaka-i Esiriye, sabit yıldızların tabakasına muhaliftir Bu da, manzume-i şemsiyenin tabakasına ve hâkeza yedi tabakaya kadar birbirine muhalif tabakalar vardırBeşinci Mukaddeme: Araştırmalar neticesinde sâbit olmuştur ki: Bir maddede teşkil, tanzim, tesviyeler vâki olursa, birbirine muhalif tabakalar husule gelir Bir mâdenden kül, kömür, elmas meydana gelir; ateşden alev, duman husule gelir Müvellidülmâ' ile Müvellidülhumuzanın imtizacından su, buz, buhar tevellüd ederAltıncı Mukaddeme: Şu müteaddid emarelerden anlaşıldı ki; semavat müteaddittir; şeriat sahibi de, yedidir demiştir; öyle ise yedidir Maahaza yedi, yetmiş, yediyüz sayıları arab üslublarında kesret için kullanılırArkadaş! Pek geniş bulunan Kur'an-ı Kerimin hitablarına, mânalarına, işaretlerine dikkat edilmekle bir âmiden tut bir veliye kadar bütün tabakat-ı nâsa ve umum efkâr-ı âmmeye olan müraatları, okşamaları fevkalâde hayrete, taaccübe mucibdirMeselâ: $ kelimesinden bazı insanlar havâ-i nesimiyyenin tabakalarını fehmetmiştir; öbür bazı da, arzımız ile arkadaşları olan hayattar küreleri ihata eden nesimî küreleri fehmetmiştir; bir kısım da seyyarât-ı seb'ayı fehmetmiştir; bir kısmı da, manzume-i şemsiye içinde Esirin yedi tabakasını fehmetmiştir; bir kısım da, şu bildiğimiz manzume-i şemsiye ile beraber altı tane daha manzume-i şemsiyeyi fehmetmiştir; bir kısım da Esirin teşekkülâtı yedi tabakaya inkısam ettiğini fehmetmiştirHülâsa : Herbir kısım insanlar, istidatlarına göre feyz-i Kur'an'dan hisselerini almışlardır Evet Kur'an-ı Kerim, bütün şu mefhumlara şâmildir diyebiliriz İİ)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SEBAT Yerinden oynamamak, dayanmak Kararlı olmak * Sözde durmak, ahde vefâ etmek İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak * Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek
SEBATA Saçın kıvırcık olmayıp sarkık olması
SEBATÎ Sebatlılık Sözünde ve kararında durma
SEBATKÂR f Sağlam, yerinden oynamaz * Ahdine, vefakârlığına sâdık ve sağlam olan
SEBAYA (Sebbî C) Harbde esir düşenler
SEBB Küfür, küfran Sövüp saymak
SEBBAB (Sebb den) Çok küfür eden Küfürbaz
SEBBABE Şehâdet parmağı Sağ elin baştan ikinci parmağı
SEBBABEGEZÂ f Şaşarak parmağını ısıran
SEBBAH (Sibahat dan) Suda yüzen, yüzücü * Yüzgeç
SEBBAHE Yüzücü kuşlar sınıfı
SEBBAK Eritip kalıba döken, eritici
SEBBETMEK Söğmek, sövüp saymak
SEBC (C: Esbâc) Orta vasat
SEBCA' (C: Sübuc) Karnı büyük olan kadın (Müz: Esbec)
SEBE' (Sebâ) Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'ın mucizesi sonunda imana gelen ve onunla evlenen Belkıs'ın Yemen'de hükmü altında bulundurduğu mâmur şehrinin ismi * Bir Arab kavminin adı * Bir devlet ismi * Bir şahıs adı
SEBE' SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 34 Suresi olup Mekkîdir
SEBE Yaşlılıktan dolayı bunamak
SEBEB Vâsıta Âlet * Alâka * Bahane * Edb: Harekeli bir harf ile sâkin bir harften veya iki harekeli harften meydana gelen parça (Bak: Esbab, Esbabperest)
SEBEB-İ HİLKAT Yaratılışa sebeb ve gaye, yaratılışa vâsıta ve âlet olan( Nasıl ki O Zât, hidayetiyle saadet-i ebediyenin sebeb-i husulü ve vesile-i vüsulüdür Öyle de duasıyla, niyazıyla o saadetin sebeb-i vücudu ve vesile-i icadıdır S)
SEBEB-İ VÜCUD Varlık sebebi Var olmanın sebebi ve gayesi
SEBEBİYET İcab ettirme, sebep olma
SEBED Sepet * Az saç, kıl Başta az tüy olması
SEBEHLEL Bâtıl, boş, abes
SEBEL Tıb: Bulanık görme hastalığı * Göze inen perde * Buluttan çıkıp da henüz yere ulaşmamış yağmur * Buğday başı
SEBELE Bıyık
SEBENTA Çeri, öncü * Ayı
SEBET Kıvırcık olmayan saç
SEBET Hüccet, delil
SEBETE (C: Sebât) Ot, nebat, bitki * Otu çok olan yer
SEBG (SÜBUG) Nimet bolluğu * Olgunlaşmak, kemâle yetişmek Tamam olmak
SEBH Genişlik * Hafiflik
SEBH Atın seğirtmesi * Sür'atle gitmek * Maaşında tasarruf etmek * Suda yüzme
SEBHA Ot yetişmeyen yer * Şap taşının çıktığı yer * Tuzla
SEBHALE " Sübhânallah" demek
SEBİ (C: Sebâyâ) Savaşta esir düşen kimse
SEBİBE (C: Sebâib) Atın alın kılı, yele ve kuyruğu * İnce keten bezi parçası
SEBİC(E) Yatık veya sekik adı verilen, ağzı dar şarap testisi * Gecelik
SEBİD Başa yağ sürmeyi terketmek
SEBİH Kuş yeleğinin kopup düşeni * Pamuk ve yün atıldıktan sonra dürüp eğirmek için koydukları bez parçası
SEBİHA Gecelik Geceleyin giyilen elbise
SEBİKE Eritilerek kalıba dökülmüş şey, külçe Kalıba dökülmüş altın veya gümüş * Hafif, küçük
SEBİKE-İ HAK Hak külçesi * Mc: İşlenmemiş külçe halindeki altın kıymetinin zâhiren görünmemesi gibi; hakkın bâtıl ile mücadelesinin olmadığı zamanda, hakkın kıymet ve lüzumu derecesinin bir cihette bilinememesi
SEBİKE-İ ZEHEBİYE Altun külçesi
SEBİL Açık ve büyük yol Büyük cadde * Allah rızası için su dağıtılan yer
SEBİLHANE f Sebil olarak su dağıtılan yer
SEBİLULLAH Allah (CC) yolu Karşılıksız Allah rızası
SEB'ÎN Yetmiş
SEB'ÎNE MERRE Yetmiş defa
SEBİN Bir dağın adı
SEBİR Mekke civarında bir dağın adıdır(Resul-i Ekrem (ASM), Mekke'den hicret ettiği ve küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebir namındaki dağa çıktılar Sebir dedi: "Yâ Resulallah, benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa Allah beni tâzib eder Onun için korkarım" Cebel-i Hira çağırdı: "Yâ Resulallah ileyye: Bana gel" Bu sır içindir ki ehl-i kalb Sebir'de havf ve Hira'da da emniyeti hissederler Bu misalden anlaşılır ki: O koca dağlar birer müstakil abddir, müsebbihdir ve vazifedardırlar Peygambe'ri (ASM) tanır ve severler, başıboş değillerdir M)
SEBİR Suret * Renk * Asıl * Heyet
SEBİT Aklın sabit olması, aklın durması
SEBK İleri geçme, ilerleme Öne göçme * Vâki olma * Koşuda kazanan hayvan
SEBK Bir şeyi eritme Kalıba dökme * Edb: İbarenin tarz ve terkibi
SEBK-İ MEFSUL Edb: Ayrı ayrı, kesik kesik yazma tarzı
SEBK-İ MEVSUL Edb: Cümleleri bağlayarak birleştirme tarzı
SEBK-İ MÜREKKEB Edb: Hem kısa, hem uzun ifâde tarzı
SEBKAT Geçmek, ilerlemek
SEBLA' Uzun kirpikli göz
SEBLET (C: Sibâl) Bıyık
SEBR Denemek, imtihan * Yara, kuyu vesâirenin derinliğini anlamak için yoklamak
SEBR VE TAKSİM Mantıkta bir isbatlama tarzı ve usulüdür Bu iki kelime beraber kullanıldığı gibi, "delil-i taksim, delil-i münkasım" gibi tâbirlerle de söylenir Bu isbatlamada bir şeyin aslında bulunan vasıflar, illet olmaktan birer birer ibtal edildikten sonra, tam illet olmaya elverişli olan tesbit edilir (Lât: Residu: Arkada kalan, bâkiye) Taksim: Man: Bir bütünü hariçte hiç artmamak şartıyla bölmek
SEBR Men'etmek, engel olmak * Helâk etmek * Hapsetmek
SEBRE (C: Seberât) Pek soğuk olan erken vakit
SEBSEB (C: Sebâsib) Issız büyük çöl * Kâfirlerin bayramı
SEBT Yazma, deftere geçirme, bir yere kaydetme
SEBT-İ DEFTER Deftere geçirme, deftere yazma
SEBT (C: Esbât-Sübut-Esbüt) Rahat etmek * Boyun vurmak * Saç sarkıtmak Bir çeşit deve yürüyüşü * Cumartesi günü * Şaşırmak, hayrette kalmak * Çok zeki, dâhiye * Başı tıraş etmek
SEBTANE Tüfek
SEBTEL Çürük yumurta
SEBTEL Ot tohumundan bir tohum
SEBTEL Satıl adı verilen kab (At bakıcıları onunla davara su verirler) * Susak (Pınarlarda su içilir)
SEBU' (C: Sebâ') Yırtıcı hayvan Canavar
SEBU f Testi
SEBUÇE f Küçük testi * Küçük kap
SEBUH (Sibh den) Yüzgeç
SEBUHA Mekke şehri
SEBUİYE Yırtıcıya mensub, canavarlıkla ilgili
SEBUİYET Yırtıcılık, parçalayıcılık Yırtıcı hayvanın fıtri hassası
SEB'ÛN (Bak: Seb'în)
SEBÜK f Hafif Ağırbaşlılığı ve ağırlığı olmayan
SEBÜKBÂR f Yükü hafif Ağırlıksız, eşyası az olan * Derdi, düşüncesi olmayan
SEBÜK-ENDİŞ f Derin düşünmeyen, sathi düşünen
SEBÜKHÎZ f Çabuk kalkan, hareket eden
SEBÜKÎ f Hafiflik
SEBÜK-İNÂN f Çabuk koşan
SEBÜKMAĞZ f Hafif beyinli, düşüncesiz Ahmak Akılsız
SEBÜKMÂYE f İtibarsız, değersiz, kıymetsiz
SEBÜKMİZAC f Hafif mizaçlı
SEPÜKPÂY f Ayağına çabuk olan
SEBÜKREV f Çabuk giden
SEBÜKRE'Y f Düşüncesiz, hafif fikirli
SEBÜKRUH f Hafif ruhlu * Zarif ve şen olan Hoşa giden, hoş sohbet * Mc: Lâübâli
SEBÜKSER (C: Sebükserân) f Hafif düşünceli * Sefih, aşağılık
SE'BÜL (C: Sevâbil) Aş havucu * Pirinç, buğday, nohut, mercimek
SEB'-ÜL MESANİ İki defa nazil olan ve yedi âyetten ibaret bulunan Fâtiha Suresi * Mükerrer okunup tekrarlanan
SEBY Harpte esir alınma * Uzaklaştırma * Bir yerden başka bir yere sürüp giderme
SEBZ f Yeşil, yeşil renkli
SEBZEVAT f Yeşil bitkiler, yeşil nebatlar
SEBZEZAR f Çayırlık, çimenlik, yeşillik * Bostan, sebze tarlası
SEBZFAM f Yeşil renkli
SEBZİN f Rengi yeşil Yeşil renkli
SEBZPUŞ f Yeşil elbiseli, yeşil örtülü
SEC' (C: Escâ-Esâci) Kumru sesi * Kafiyeli söz
SECA' Yarasa
SEC'A Kuşların cıvıltısı gibi olan ses * Edb: Nesir hâlindeki kafiyeli yazı
SECAÂT Kuşların ötüşleri, sec'aları * Nesir halindeki yazının kafiyeleri
SECAH Letafet, güzellik Rıfk Adl * Yumuşak yer
SECAHAT Mülâyemet, rıfk Cemalin tenasüp içindeki kemali
SECAVEND f Kur'an-ı Kerim'de doğru okunması için yapılan işaretlerKur'an-ı Azîmüşşan'ı okurken durularak nefes alınacak yerler, âyet sonları ile secavend mahalleridir Secavend denilen huruf-u rumuziye ise şunları ifade ederler: $ Durmanın lüzumunu gösterir Bu lüzum şer'î bir lüzum olmayıp, ıstılahî bir lüzumdur Meselâ: $ Tilâvet eden $ da durur Sonra $ den devam eder
SECAYA (Seciye C) Karakterler, huylar, seciyeler, ahlâk ve tabiatlar
SECAYA-YI SÂMİYE Yüksek ve kıymetli seciyeler
SECC Gayet ince olan nesne * Duvar sıvamak * Hoş kokulu nesne ezmek
SECC (Sücuc) Akıcı bir şeyin kesretle dökülüp akması, akıtılması Su akmak
SECCAC Çağlayan Şarıltı ile akan
SECCAC Suyu çok olan süt
SECCADE Genellikle üzerinde secdeye varmakta yâni namaz kılmakta kullanılan küçük halı, kilim cinsinden sergi
SECCAN (Sicn den) Gardiyan, zindancı, hapishane memuru
SECDE Allah'ın (CC) huzurunda yere kapanış İbadet ve Allah'a (CC) memnuniyetini ve itaatini bildirmek veya şükretmek için yere kapanarak alın, burun ucu, eller, dizler ve ayak uçları yere gelecek şekilde yapılan en büyük tazim ifade eden hareket Namazın bir rüknü
SECDE-İ ŞÜKRAN Şükür secdesi Şükretmek maksadıyla yapılan secde
SECDE-İ ŞÜKÜR Bir lütf-u İlâhîden dolayı veya bir musibetin izn-i İlâhi ile kaldırılmasından sonra hamd ve şükür için edilen secde
SECDE-İ TİLÂVET Kur'an okurken veya dinlerken secde âyeti dinlenir veya okunursa secdeye kapanmak vâcibdir Okuma secdesi mânasiyle bu isim verilmiştir Abdestli ve bulunduğu yer temiz olmak şartiyle kıbleye müteveccihen secde edilir (Kur'an-ı Kerim'de, 7, 13, 16, 17, 19, 22, 25, 27, 32, 38, 41, 53, 84 ve 96 Surelerde olmak üzere 14 yerinde secde âyeti vardır)
SECDE SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 32 Suresidir Mekkîdir
SECDE-BER-ZEMİN-İ HAYRET VE MUHABBET Hayret ve muhabbetle yere secde etmek
SECDEGÂH f Namaz kılınıp secde edilecek yer İbadet yapılacak yer
SECDETEYN Birbiri arkası yapılan iki secde
SECEC Dökülmüş su
SECEDE (Sâcid C) Secde edenler
SECEL Genişlik, vüs'at * Büyüklük, azamet
SECENCEL (Secencele) Ayna
SECER Yassı ve enli

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SECES Bozuk ve bulanık su
SECFAN Ev önünde olan perdenin iki kanadı
SECH Tırmalama * Bir şeyin kabuğunu veya derisini soyup sıyırma
SECİ' Edb: Nesrin kafiyesidir Seci'ler, ya cümlelerin sonunda yahut arasında bulunur Sondaki seci'ler bir kelime vasıtasiyle birbirine bağlanır, onlara "Seci'-i mukayyed" denilir Aradaki seci'ler ise yekdiğerlerine bağlı olmadıklarından onlara sec'i-i mutlak tâbir olunur İçiçe olan seci'lere "Seci' ender seci" denir
SECİC Asan, kolay * Yumuşak yer
SECİC Su sesi
SECİF Perde, setre * Bir kapıya birbiri üstüne iki perde asmak
SECİHA Tabiat * Miktar
SECİL Uzun, tavil
SECİLE Büyük kova * Dökülmüş su
SECİR Posa
SECİR-İ İNEB Üzüm posası
SECİR Dost
SECİS Yılın ve zamanın sonu
SECİYE Huy, karakter Huy güzelliği Ahlâk durumu
SECİYE-İ AVRÂ Tek gözlü seciye Dünyaperestlik
SECİYE-İ UVERÂ Tek gözlülerin -yâni sadece bu dünyayı düşünenlerin, âhireti görmeyenlerin- seciyesi
SECL (Sicâl) İçi su dolu kova
SECLA' Emziği uzun dişi deve
SECLA' Karnı büyük kadın (Müz: Escel) * Her büyük cisim
SECR Kızdırmak * Doldurmak * İnleyerek çağırmak
SECSEC Ne yumuşak ne sert olan yer
SECUR Tennur kızdırılan nesne
SE'D Zayıf yağan yağmur * Yaz gecelerinde olan rutubet * Boğaz ıslatan her cins nesne
SEDA (Bak: Sadâ)
SEDA' (C: Esdiye) Bezin hatâsı
SEDA Çiy denilen yaşlık, kırağı
SEDACET Sâdelik
SEDACET-İ KELÂM Söz sadeliği
SEDAD İstikamet ve kasd * Haklı ve doğru şey * Akıl
SEDAİL (Sedil C) Askılar Perdeler Zarlar Örtüler
SEDANE Etlilik, semizlik, besililik
SEDARE Sıcaklığın fazlalığından dolayı tenbelleşmek
SEDAYA (Sedâ C) Memeler
SEDC Yalan
SEDD Tıkamak, kapamak, mâni olmak * Baraj * Perde, Mânia * Rıhtım * Set, tümsek
SEDD-İ ÂHENİN Demirden yapılan set
SEDD-İ BÂB Kapı örtme
SEDD-İ NUTK Susma
SED-İ RÂH Yol kapayan, yola mâni olan
SEDD-İ RASİN Sağlam set
SEDD-İ REMAK Ölmeyecek kadar yeyip içmek
SEDD-İ SEDİD Yıkılması zor olan, sağlam sed Yıkılmayacak derecede sağlam sedd
SEDD-İ ZERAİ' Şer'an memnu olan bir şeye vesile teşkil eden mübah fiillerin de men edilmesi "Def-i mefasid, celb-i menafiden evlâdır" Buna binaen insan, şer'an memnu olan herhangi bir şeye sâik olacak şeylerden sakınması icab eder, o şeyler hadd-i zâtında mennu olmasa da Bu husus Mâlikî Mezhebinde delil kabul edilen bir mes'eledir
SEDD-İ ZÜLKARNEYN (Bak: Zü-l karneyn)
SEDDAD Tıpa Şişe tıpası * Tampon
SEDEF (Bak: Sadef)
SEDEF Karanlık ve aydınlığın karışması * Gece ve sabah * Sabahın evveli
SEDEL (C: Südul-Esdâl-Esdül) Bir kuş adı * Örtmek, setretmek
SEDEM Hüzün, keder, tasa * Nedâmet, pişmanlık
SEDEN (Sedâne) Hizmet
SEDENE (Sâdin C) Kapıcılar Perdedarlar Kâbe-i Mükerremenin kapıcıları
SEDG Baş yarığı * Baş yarma
SEDH Döşemek * Uçuk hastalığı * Bir nesneyi açıp yaymak ve arkası üstüne bırakmak * Deve çökertmek * Kırba doldurmak
SEDİD Doğru Yanlış ve yalan olmayan * Müstakil * Muhkem Metin
SEDİF Deve hörgücü * Her canlının sırtı
SEDİL (C: Sedâil) Askı Perde Örtü Zar
SEDİN Semiz, besili, etli ve cüsseli kimse
SEDİR Köşk * Nehir * Karyola * Odanın baş köşesine konulan döşenmiş kerevet
SEDK Lâzım olmak, icab etmek, lüzum
SEDL İrsal etmek, göndermek, yollamak
SEDM Dik fışkıran su
SEDN Tapınak * Puthane
SEDN Vücut organlarının anormal biçimde gelişmesi
SEDR Tenbel olmak * İrsal, gönderme * Gözü hareket ettirmek
SEDUM Peygamber Lut Aleyhisselâm'ın kavminin şehri
SEDV El uzatmak
SEDY Meme
SEDYA' Büyük memeli kadın
SEELE (Sâil C) Dilenciler
SEF' Alâmet İşaret * Yandırmak * Kara etmek * Çekmek
SEFA' Buğday başının kılçığı * Orak * Kuyu içinden çıkan toprak
SEFAHET (Sefeh) Zevk ve eğlenceye ve yasak şeylere düşkünlük Akılsızlık edip lüzumsuz yere, sonunu düşünmeden, hazz-ı nefs için masraf etmek
SEFAİN (Sefine C) Gemiler
SEFAİN-İ HARBİYE Harp gemileri
SEFAKA Katılık * Sıklık
SAFAL Alçaklık * Rüzgârın dokunduğu yer
SEFALET Fakirlik, yoksulluk Fakirlikten gelen sıkıntı Sefillik
SEFARE Süprüntü * Islah etmek, düzeltmek
SEFARET Sefirlik, elçilik
SEFARETHANE f Sefirlik, elçilik Elçilik konağı
SEFARİC (Sefercel C) Ayvalar
SEFASİF (Sefsâf C) Yerden toz kaldırarak esen rüzgârlar
SEFAT (C: Esfât) Sele, sepet * Ağaç veya balık pulu
SEFE Kepek
SEFEH Akılsızlık
SEFELE (Sâfil C) Alçak kimseler Aşağı kimseler Alçaklar
SEFEN Nasır * Sertlik, katılık, huşunet
SEFENC Yeyni, hafif
SEFER (Safer) Arabi ayların ikincisinin ismi
SEFER Yolculuk * Muharebe Harb Muharebeye hazır bulunma hali * Def'a, kerre * Fık: Muayyen bir mesafeye gitmek (Bak: Mukim)
SEFERBER f Harbe hazırlık hali * Sefere hazırlık içinde olan asker ve bu askerin durumu
SEFERCEL (C: Sefâric) Ayva
SEFERGÜZİN f Yolculuk yapan, seyahat eden
SEFERE Yazıcılar
SEFERÎ Seferde olma hali Harbe ait, muharebe ile alâkalı * Namazı kısaltmak veya oruç tutmak gibi sefere ait bir hâlde bulunmak Fık: Ortalama 90 km lik bir mesafeyi veya daha fazlasını giden seferi (müsafir) sayılır Zıddı mukimdir (Bak: Mukim)
SEFF Dokumak * Yapmak * Ahzetmek, almak * Toz haline getirilmiş ilâç * İlâcı toz haline getirme
SEFFAH Cömert, eliaçık, civanmerd * Güzel konuşan, hatip * Kan dökücü, gaddar
SEFFAK (Sefk den) Kan döken, kan dökücü
SEFFUD (C: Sefafid) Kebap pişirilen demir
SEFH (C: Süfuh) Dağ eteği * Su dökmek * Kan dökmek
SEFİ' Şiddetle tutup çekme
SEFİD (Sepid) f Ak, beyaz
SEFİDÎ Beyazlık, aklık
SEFİF Deve beline çekilen kolan
SEFİH Zevk ve eğlenceye düşkün Sefahete düşmüş Malını düşünmeden harcayan
SEFİHAN Heybe gibi çatıp içine birşeyler konulan iki çuval
SEFİHANE f Eğlenceye ve lüzumsuz masraflara düşkün olarak
SEFİK (C: Sefâsik) Katı, şiddetli, şedid * Sık dokunmuş bez
SEFİL Sefalet çeken, muhtaçlık içinde olan Çok sıkıntıda bulunan * Uslu huy sahibi
SEFİLE Mc: Fâhişe Namussuz kadın
SEFİNE Gemi * Çeşitli mevzulara dair kitap * Göğün güney yarım küresinde bir burç adı
SEFİNE-İ NUH Hz Nuh'un (AS) gemisi (Bak: Nuh)
SEFİR Elçi Bir devletten diğer devlete bazı işler için gönderilen memur * Islık sesi
SEFİR-İ KEBİR Büyük elçi
SEFİT Keremli, cömert kimse
SEFİYY Saçılmış toprak * Bulut
SEFK Dökme, akıtma
SEFK-İ DEM Kan dökme
SEFK-İ DİMÂ' Kan dökme, kan dökücülük
SEFN Keser * Timsah derisi gibi olan sert deri * Yutmak * Kazık
SEFNE (SİFNE) (C: Sifen-Sifnât) Devenin çöktüğünde yere değen yerleri
SEFR Ev süpürmek * Yüzünü açmak * Yazı yazmak * Islâh etmek, düzeltmek
SEFR Arslan * Deve ferci * Eyer kuskunu * Yavaş yürüyen deve
SEFSAF (C: Sefâsif) Alçak, kemter şey, hakir iş * Un elerken elekten kalkan toz
SEFSEFE Nişasta, un gibi şeyleri eleme
SEFT Kabir üstüne koyulan taş * Tabut
SEFUF İlâçlar, devâlar, mâcunlar
SEFUH Dökülmüş su
SEFVA' Hızlı yürüyen katır
SEFY Savurmak Saçmak
SEG f Köpek, kelb
SEG-İ KUY Sokak, mahalle köpeği
SEGA' Koyun ve keçi sesi
SEGAB Açlık
SEGAB (C: Sügbân) Kesmek * Dere içinde yağmurdan biriken su * İyi ve tatlı su
SEGABET Açlık
SEGAME (C: Sigâm) Beyaz çiçekli bir ot
SEGAR (C: Süğür) Ön dişler * Ağız (Dar geçit ağızlarına ve diğer yerlerin boş olan korku yerlerine de denir) * Yaş hıyar
SEGBAN (Bak: Sekbân)
SEGİL Yaramaz huylu kimse * Cüssesi küçük, ayakları ince olan kimse
SEGPEÇE f Köpek yavrusu
SEHA Büyük cüsseli Azim-ül cüsse
SEHA' Tıb: Beyin zarı
SEHA Cömertlik, el açıklığı
SEHA (C: Sihâ) Ev içi Her nesnenin kabuğu * Yarasa kuşu
SEHAB (C: Sehâib) Bulut * Karanlık * Bulut gibi uçuşan böcekler
SEHAB-I MATİR Yağmur bulutu
SEHAB-I RAHMET Rahmet bulutu
SEHAB-ÜS SİKAL Ağır yağmur bulutları
SEHAB Çağırgan, gürültücü kişi
SEHAB-ALUD f Bulutlu
SEHABE Tek bulut
SEHABÎ Bulut ile alâkalı
SEHAH Yumuşak ve sıcak yer
SEHAİB (Sehâbe C) Bulutlar
SEHALE Altın, gümüş gibi değerli maddelerin kırıntıları
SEHAM Yaş ağaç * Demir
SEHAM Sıcak günlerde havada iplik iplik olduğu hayâl edilen nesneler * Sıcak esen rüzgâr
SEHANE Heyet * Süs, ziynet * Renk
SEHANET Kalınlık * Sıklık * Katılık, peklik
SEHANET Sıcaklık
SEHAR Bir havuç cinsi
SEHAVET (Bak: Sahavet)
SEHAY Nâme üstüne nesne bağlamak * Keşf etmek * Kabuk soymak
SEHAYA (Sehâ C) Beyin zarları
SEHB Çekmek * şiddetle yemek ve içmek
SEHB Sahra, çöl Düz yer * Çok söylemek, çok konuşmak
SEHBA Üç ayaklı küçük masa * İdama mahkûm olanların idam edildiği üç ayaklı âlet
SEHBEL Büyük, iri vücutlu, şişman deve * Büyük ve geniş tuluk * Büyük keler
SEHC Seyretmek * Ezmek
SEHEF Çok susamak
SEHEK Balık kokusu * Demir pası * Rüzgârın yerden savurduğu toprak * Bir şeyin pis pis kokması
SEHEM (C: Sihâm-Eshüm-Sehmân) Ok * Nâsib
SEHER Geceleri uyumayıp uyanık durma hastalığı
SEHER Tan Sabah olmağa başladığı vakit * Fık: İkinci fecirden biraz evvel olan vakit"Seherlerde eser bâd-ı tecelliUyan ey gözlerim vakt-i seherde" (S)
SEHERGÂH f Sabahlık Sabah zamanı Sabah vaktine âit
SEHERHÎZ f Sabahları erken kalkan Erkenci * Sabahleyin esen
SEHF Maktulün can çekişirken olan ıztırabı, acısı
SEHH Dökmek
SEHHA' (Sehh'ten mübalağa sigası) "Çok dökücü" mânasına gelir
SEHHAC Yeri eliyle veya ayağıyla sıyıran kimse
SEHHAH (Mübalağa ile) Semiz ve besili nesne
SEHHAR (Sihir den) Büyü gibi bir kuvvetle çeken Büyü yapan * Çok aldatıcı
SEHİ f Düz, doğru * Fidan gibi boy
SEHİ-KAMET f Düzgün boy
SEHİL Bükülmemiş iplik * Bir kat bükülmüş iplik * İpliği bir kat olan bez * Eşeğin göğsünden gelen hırıltı
SEHİM Hisse sâhibi Hissedar
SEHİN Altı görünmeyen sık ve kalın nesne
SEHİNE Bulamaç aşı
SEHL Kolay * Toprağı yumuşak düz yer * Sâde

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SEHL-İ MÜMTENİ' Edb: "Hem kolay, hem güç" mânasına bir tâbirdir Yazılışı veya söylenişi kolay göründüğü hâlde taklidine kalkışınca, taklidi imkânsız eser demektir
SEHL-ÜL ME'HAZ Kolay olarak alıncak ve elde edilecek şey
SEHL Yere yayılmak, döşenmek
SEHL (C: Sühul) Beyaz pamuk bezinden olan elbise * Nakit, para nakit akçe * İpliği bir kat bükmek * Ezmek * Dövmek
SEHLEN Kolaylıkla, kolay surette
SEHLTER f En kolay, çok kolay
SEHM Ok * Hisse nasib * Kısım * Hazine geliri * Korku, dehşet * Hazz * Yay
SEHM f Dehşet, korku
SEHM-GİN f Korkunç, korkulu
SEHM-NÂK f Korkunç, korkulu
SEHMA' Dübür, mak'ad, kıç * Ağaç
SEHME Karalık, siyahlık
SEHNA' Heyet * Suret
SEHRAN Geceleri uyanık duran
SEHUK (C: Sühuk) Uzun * Çok uzun hurma ağacı
SEHUM Hâlin ve durumun değişmesi Yüzün renginin değişmesi
SEHV Hata, yanlış, yanılma
SEHV-İ KALEM Yanlış yazılış, kalem yanlışı
SEHV-İ MÜRETTİB Mürettibin matbaada yaptığı yanlışlık
SEHV-İ SARİH Pek açık yanlış
SEHV-İ TERTİB Tertib yanlışı, dizme yanlışı
SEHV Keşfetmek, bulmak * İzâle etmek * Kabuk soymak
SEHVA' Geceden bir saat
SEHVE Ev önünde yapılan sofa * Gevşek yürüyüşlü deve
SEHVEN Yanlışlıkla, yanılmak suretiyle
SEHVİYAT (Sehv C) Yanlışlar, yanlışlıklar, sehivler
SEK' Gitmek
SEKA' Kulağı olmayan dişi hayvan
SEKAB Dayanıp itimat edilen, güvenilen
SEKAB Yakınlık
SEKAF Kabile, soy Nisbet
SEKAF Uzunluk
SEKAFE Akıllılık
SEKAL (C: Eskâl) Misafir * Mal, mülk, metâ * Ev metaı, ev eşyası * İns ve cinnin bir ünvanı (Bak: Sakalân)(Sekal, -i beyt yani ev eşyasıdır Ayrıca sekal: Misafirin yani yolcunun ağırlık tabir olunan ve ailesine ve sahibinin çok zaman kullanmayıp sakladığı kıymetli şeye denirİns ü cinne sekaleyn denilmesi, arzın içinde ve üzerinde bulunmaları itibariyle onun sekali, ağırlığı gibi olmalarından, yahut amellerinin günahlarının ağırlığındandır denilmiştir) (ET)
SEKAM Hastalık İllet Bozukluk (Bak: Sakam)
SEKB Su dökmek Su dökülme
SEKBAN f Köpek besleyicisi * Padişahın köpeklerini av yerine götüren seyman * Vaktiyle Yeniçeri Ordusunda bir asker sınıfının ismi * Köy düğününde silâhlı ve oyun yapan gençler kafilesi (Türkçede seğmen denir)
SEKBE (C: Sekebât) Başta olan kepek * Takke
SEKEBE Güzel kokulu bir ağaç
SEKEL Musibet, belâ * Çocuğun ölümü
SEKEM Yolun orta yeri * Lâzım olmak, icab etmek
SEKEN Ev ahâlisi * Mesken, ev * Kalbin teskin olduğu nesne
SENETA Sekenler Durmalar, duruşlar Davranışlar
SEKENE Sâkin olanlar, oturanlar Bir yerde devamlı oturanlar
SEKENE-İ ARZ Yeryüzünde bulunan mahlûkat
SEKENE-İ KARYE Köyde oturanlar Köyün sâkinleri
SEKER Hurma şarabı
SEKERAT Sarhoşluk * Hayretler şiddetler * Mestlikler
SEKERAT-ÜL MEVT Ölüm halindeki kimsenin kendinden geçmesi, can çekişmesi hali
SEKF Bulmak
SEKİ Direğin altında konulan taş ayak, kürsü taşı, kapıların yanlarında ve bahçelerde havuzların etrafında yapılan sed ve peyke, odaların zeminden yüksekçe olarak bir kısmına yapılan döşeme yerlerinde kullanılır bir tabirdir * Atın ayağındaki beyaz nişana da bu ad verilir (OTDS)
SEKİNE(T) Sükûn ve itmi'nan, temkin Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti * Telâş ve hafifliğin zıddıdır * Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde ondokuz harfli ondokuz âyet bulunan çok mühim, sükûnet ve itmi'nan veren bir duâdır Hizb-ül Envar-ül Hakaik-ın Nuriye'de mevcuttur)
SEKİT Kırağı
SEKK Seyahat etmek, gezmek
SEKK (C: Sukûk-Sikâk) Çuvaldız Çivi * Alçaklık * Dar nesne
SEKKA' Su ulaştıran
SEKKAB Delici, delen
SEKKAK Bıçakçı, çakıcı
SEKKAKÎ (Hi: 555-626) Harzem'li olup edebiyat ve kelâm ilminde çok kıymetli ve mühim bir İslâm âlimidir "Miftâh-ül Ulûm" isminde sarf ve nahivden ve aruz kafiyesinden bahseden eseri vardır Sadeddin-i Taftazanî bu kitabı şerhetmiştir
SEKKAR Lânet eden kişi
SEKKARE şarap yapan
SEKLA Çocuğunu kaybeden kadın
SEKN Sâkin olmak
SEKR (Sekir) Sarhoşluk
SEKRAN Sarhoş, mest olan adam
SEKR-ÂVER f Sarhoş eden, sarhoşluk veren, baş döndüren
SEKRE Sarhoşluk * Şaşkınlık * Şiddet
SEKSEKE Hamakat, ahmaklık
SEKTE Durma, kısılma * Kanın birdenbire durması * Bir işin görülmesinde kesiklik, durgunluk hâsıl olmak * Tecvidde: Kıraat esnasında nefes almadan sesi kesmeğe denir
SEKTE-İ KALB Kalbin durması Kalbin sekteye uğraması
SEKTEDÂR Susan, sesini kesen * Zarara uğramış olan * Aheng ve düzeni bozulmuş
SEKUB (Bak: Sükub)
SEKUB (Sekabe) Ateşin alevlenmesi * Yıldızın parlaması * Işıklı, ışık veren * Parlamak
SEKUN Yemen vilâyetinde bir kabile adı
SEL' Baş yarmak
SELA' Bir acı ağaç * Medine'de bir dağ * Yarmak Parçalamak * Ayak yarığı (Bu mânâya C: Sülu)
SELA (C: Eslâ) Çocuğun ana karnında iken içinde bulunduğu ince deri
SEL'A Hıyarcık hastalığı * Yarmak
SELA' Pişirmek * Eritmek
SELACİKA (Selçuk C) Selçuklular
SEL'AF Yutmak
SELAH (C: Selhân) Keklik yavrusu
SELAHİF (Sulahfât C) Kaplumbağalar
SELAHİYET (Bak: Salâhiyet)
SELAİK (Selika C) Güzel söz söyleme ve yazma kabiliyetleri
SELAK (C: Selekân) Yüksek, düz yer Deve yanırının onulmuş ve yeri ağarmış olan izi * Çuval kulpunun birisini birisine koymak
SELALE Çanak içinde yalanan nesne
SELALİM (Süllem C) Merdivenler
SELAM Ayıplardan, âfetten sâlim oluş Selâmet, emniyet Sulh Asâyiş Bütün korktuklarından emin olma * Allah'ın (CC) rızasına erişmek için mü'minlerin birbirlerine yaptığı dua Mü'minler birbirleriyle karşılaştıklarında büyük küçüğe; yürüyen durana; azlık çokluğa; hayvan veya vasıta üzerinde olan yerde yürüyene; yüksekteki aşağıdakine "Selâmün aleyküm" der Selâmı alan "Ve Aleykümüsselâm ve Rahmetullâhi ve Berekâtühu" diyerek cevap verir Evvelâ selâm veren daha çok sevap kazanır Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır İki cemaat birbiri ile karşılaşırsa; onlardan birisinin selâm vermesi sünnet-i kifaye, selâm alacak taraftan birisinin selâm alması farz-ı kifayedir
SELAMAN Bir mekânın adı * Büyük ağaç
SELAMET Kurtuluş, tehlikeden sâlim olmak Korktuklarından, fenalıklardan kurtulmak * Neticede imân ile kabre girmek * Edb: Doğruluk, sağlamlık
SELAMLIK (Bak: Harem)
SELASE Üç
SELASE-AŞER Onüç
SELASET Edb: Anlatıştaki kolaylık ve rahatlık Açık, kolay, akıcı ve âhenkli ifade
SELASİL (Silsile C) Silsileler * Zincir gibi olanlar Zincirler * Sıradağlar
SELASÛN (Selâsîn) Otuz, 30
SELATA Kahır, galebe, hiddet * Kötü konuşan, gönül inciten, kalb kıran * Merhametsiz olmak * Acı söz söylemek
SELATİN (Sultan C) Sultanlar
SELB Ayıp * "Noksan etmek ve çekmek" mânalarına da mastardır
SELB Zorla alma, kapma, soyma * Nefy ve inkâr etme * Kaldırma, giderme, izale * Man: İki şey arasında nisbet-i vücudiyenin kalkması
SELBEN İnkâr yoluyla, * Gidererek, kaldırarak, yok ederek
SELBÎ Nefiy ile alâkalı, nefye mensub olan
SELBUB Bir dere
SELC (C: Süluc) Kar
SELC Yutmak
SELCEM (C: Selâcim) Uzun, tavil* Uzun ok şalgam
SELEB Yemen vilâyetinde yetişen bir ağacın kabuğudur Ondan ipler ve urganlar yaparlar * Kişinin malı mülkü ve metâı
SELECAN Yutmak
SELEF (Self) Eskiden olan Evvelce bulunmuş olan * Yerine geçilen * Önde olmak, ileri geçmek * Eski adam
SELEF-İ SÂLİHÎN Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in ilk rehberleri: Tabiîn ile Ashabın ileri gelenleri ve Tebe-i Tabiînden olan müslümanlar
SELEFİYE İtikadca Ehl-i Sünnet Mezhebi üzerinde olan Sahabe ve Tâbiîn'in gittikleri yol Ve bu yolda giden fakihler, muhaddisler ve bu mezhebden olanlar * Cenab-ı Hakk'ın varlığında ve diğer hususlarda Kur'an-ı Kerim aşikâr ne söylemiş ise aynen kabul edenler Bunlara "Eseriyye" de denir
SELEL Helâk olmak, mahvolmak
SELEM Diş gediği
SELEM Teslim etmek * Ayıplardan uzak olmak * Selef * Peşin para ile veresiye mal alma
SELENKA' Yıldırım
SELENTAH Geniş, açık yer
SELF Yeri düzeltmek *Büyük dağarcık
SELFA' Bahadır Kahraman ve cesâretli kimse * Yüzsüz, utanmaz, hayâsız, kötü kadın * Kuvvetli deve
SELFE Ahmak * Kurt
SELG Ayırmak * Yarmak
SELH Soyma, deri soymak * Her ayın son günü * Bir yerden bir şeyi çıkarmak
SELHA Kıyamet günü
SELH-HANE f Hayvan kesilip yüzülen yer Mezbâha (Bu kelime galat olarak, "salhâne" şeklinde kullanılır)
SELİB Soyulmuş, giderilmiş, alınmış * Tıraş olunmuş * Aklı başından alınmış
SELİF Eski zamanda geçmiş olan
SELİHA Kabuk * Soyulmuş veya bozulmuş şey * Tarçın yerine kullanılan bir ağacın adı
SELİK Arpa, buğday ve bunlara benzer hububatın yarması
SELİKA Güzel söz söyleme ve yazma istidadı
SELİKA Üstüne binen kişinin, ayaklarını sallamasından dolalyı, devenin yanlarında meydana gelen ayak izleri * Tabiat
SELİL Netice, semere * Yeni doğmuş erkek çocuk * Büyük, geniş dere
SELİL-İ MEYYİT Ölü olarak doğmuş çocuk
SELİLE Yeni doğmuş kız çocuğu
SELİM(E) (Selâmet den) Sağlam, kusursuz Refah ve selâmet üzere bulunan
SELİM-ÜL KALB Temiz kalbli
SELİS Selâsetli Fasih ve beliğ olan Düzgün ve akıcı ifade
SELİS Kolay, yumuşak * Boyun eğmiş, bağlı
SELİT Kahredici, galebe edici * Susam yağı * Kötü sözlü şerli kimse Ağzı bozuk * Zeytinyağı
SELK Çekmek veya çekilmek * Gitmek * İthal etmek, içeri sokmak, girdirmek
SELK Bir yerden haber getirmek * Yumurtayı rafadan pişirmek Bir kimseyi başı üstüne bırakmak * Katı ve sert söylemek * Çağırmak
SELKA' (C: Selâki) Otsuz, susuz ve ıssız yer
SELL Yavaşça çekip sıyırma Sıyrılma * Çıkarma, çıkarılma Çekme, çekilme
SELL-İ SEYF Kılıç çekme
SELLAC Buzcu, buz satan adam
SELLAH (Selh den) Kasaplık hayvan kesen veya yüzen
SELLAT (Selle C) Sepetler, seleler
SELLE Koyun ve keçi sürüsü * Yıkmak, hedm * Kuyu içinden çıkartılan toprak
SELLE (C: Sellât - Silâl) Sepet, sele
SELLEBÂF f Sepet, küfe vs ören kimse Sepetçi
SELLEME "Selâm ve selâmet versin, kusur ve ayıptan hâli ve beri eylesin" meâlinde duâ
SELLEMEHÜSSELAM Gelişi-güzel Rastgele
SELM Barış, sulh İtaat Tek kulplu kova (Bak: Silm)
SELMAN-I FARİSÎ İran'ın İsfahan şehrinde doğmuş olan büyük bir sahâbe Evvelce ateşperestti, sonra Hristiyan oldu Daha sonra papazların nasihatiyle İslâmiyetin geleceğini anlamıştı ve arıyordu Yeni Peygamber'e (ASM) kavuşmak için Şam'dan Hicaz'a geldi ve orada kendisini köle yaptılar Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Medine'ye geldiğinde müslüman oldu ve Resulullah onu satın alıp azad etti İslâmiyete çok hizmetleri vardır (RA)
SELME Rahne, gedik
SELMEC (C: Selâmic) İnce uzun demir
SELMET (SİLMET) Taş
SELS Akmak, seyelân
SELS Beyaz boncuk dizilen iplik
SELSAL Hafif soğuk, tatlı ve lezzetli su
SELSEBİL Cennet'te bir çeşme veya ırmak * Mc: Tatlı, lâtif, leziz su
SELSEL Tatlı ve yumuşak su
SELSELE Ulaştırmak, vardırmak * Zincir örmek
SELT Karın gürüldemesi
SELUB (C: Süleb) Müddeti tamam olmadan yavrusunu düşüren deve
SELUC Rahat olmak Mutmain olmak
SELUF Suya gelen develerin dâima önlerinde gelen deve
SELUK Yemen vilâyetinde bir köydür ve "kilâb-ı selukiyye" denilen büyük köpekleriyle meşhurdur
SELUKİYYE Kaptan kamarası
SELUL Ölü olarak doğmuş çocuk
SELV Kanaat vermek
SELVA Bal, asel * Bıldırcının büyüğü
SELVET Kalb rahatı Gönül rahatı
SEM' İşitmek Kulak ile dinlemek * Kurdun sırtlandan olan eniği
SEM'-İ HAMİYET Hamiyet kulağı, insaf ve hakperestlikle dinleyiş
SEM'-İ HİKMET Hikmetli sözleri dinlemek Hikmetten ibret ve ders almak En hayırlısına tabi olmak
SEMA Gök yüzü Asuman Gök * Her şeyin sakfı * Gölgelik * Bulut ve emsali örtü(Resul-i Ekrem'den (ASM) şöyle rivayet olunmuştur Sema'ya uruç buyurdukları zaman kale burçları gibi bir mevkide bir takım melâike görmüştü Bunlar birbirlerinin yüzüne doğru, mütekabilen yürüyüp gidiyorlardı Bunlar nereye gidiyorlar diye Resul-i Ekrem (ASM) Cebrâil'e (AS) sordu Cebrâil: Bilmiyorum Ancak yaratıldığımdan beri ben bunları görürüm ve evvel gördüğümün bir tânesini bir daha görmem dedi Onlardan birine, ikisi birden: "Sen ne zaman halk olundun" diye sordular O da: "Bilmiyorum Ancak Cenab-ı Hak her dörtyüz bin senede bir yıldız halk eder Ben yaratıldığımdan beri de dörtyüz bin yıldız halk etti" diye cevap verdi Melâikenin kesretini ve kudret-i ezeliyenin vüs'at-ı tecelliyatını anlamalı ET)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.