Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #106 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKEFÎL: Başkasına âit bir işi veya borcu üzerine alan, sorumluluğunu yüklenen kimse Kefîle, dâmin de denir (Bkz Kefâlet) İkindi namazının sünnetini kılıp terk etmeyen kimsenin Cennet'e girmesine kefîlim (Hadîs-i şerîf-Miftâh-ül-Cenne) Yetîme kefîl olan ve ona bakan kişi Cennet'te bu parmağın yakın olduğu gibi bana yakın olacaktır (Hadîs-i şerîf-Reddül Muhtâr) Kefîle kefîl olmak sahîhtir (olur) Alacaklı borcu üçünden de isteyebilir İkrâh ile yâni zorla kefîl yapılan, kefîl olmaz (İbn-i Âbidîn, Ali Haydar Efendi) Hak teâlâ senin ve âlemin rızkına kefîldir Rızık için düşünmeye lüzûm yoktur Çünkü Hak teâlâ tarafından bütün rızıklar taksim edilmiştir Çalışarak hissene düşen rızkı arayıp bulursunBir sadakanın yerine on misli ile mukâbele edildikten sonra, çal ışana karşılığı verileceğine hiç şüphe yoktur (Ahmed binHanbel) KEFİR: İnek ve deve sütlerinin mayalanmasından elde edilen tadı keskin alkollü bir içki Kısrak, inek ve deve sütleri mayalanıp tadı keskin olunca, müselles (ısıtılarak üçte ikisi uçurulan üzüm suyu) gibi olur Birincisine kımız, ikincisine kefir denir Her ikisi de bira gibi haramdır (M Âtıf Efendi) KEHÂNET: Kâhinlik Gaybı, gizli şeyleri bilirim iddiâsında bulunmak Bu işi yapana kâhin, falcı denir (Bkz Kâhin) Hased, nemîme (insanlar arasında söz taşımak) ve kehânet sâhibleri, benden değildir (Hadîs-i şerîf-Berîka) Hakîkî mü'min, bâtıl inançlara inanmaz Sihr, uğursuzluk, fal, efsûn, Kur'ân-ı kerîmden başka şeyler yazılı muska, mâvi boncuk, kehânet ve benzeri şeylere, bunların muhakkak iş yapacaklarına, mezârlara mum dikmeğe, tel ve iplik bağlamaya îtibâr etmez (Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî) Kehânette bulunanlara, büyücülere, yıldızlara bakıp, sorulan herşeye cevab verenlere gidip, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bâzan doğru çıksa bile Allah'tan başkasının gâibi, gizli şeyleri bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, kü fr olur, îmânı giderir (Abdülganî Nablüsî) KEHF SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin on sekizinci sûresi Kehf sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) Yüz on âyet-i kerîmedir Eshâb-ı Kehf'in kıssasını anlattığı için, Sûret-ül-Kehf denilmiştir Sûrede, Kur'ân-ı kerîmin indiriliş sebebi, Eshâb-ı Kehf hâdisesi, Allahü teâlânın Resûlullah efendimize bâzı dînî ve ahlâkî emir ve tavsiyeleri ile dünyâ hayâtının geçiciliği, güzel amellerin kıymeti, Zülkarneyn aleyhisselâm ile ilgili olaylar ve başka hususlar anlatılmaktadır (Râzî, Taberî, Kurtubî, Ebû Hayyân) Allahü teâlâ Kehf sûresinde meâlen buyuruyor ki: (Ey Resûlüm!) Kalbi bizi zikretmekten (anmaktan) gâfil olan ve nefsinin arzuları peşinden koşan ve hareketlerinde dînin emirlerinin dışına taşan kimseye itâat etme! (Âyet: 28) Kim Kehf sûresinin ilk on âyetini ezberlerse, Deccâlın fitnesinden korunur (Hadîs-i şerîf-Tirmizî, Müslim) KELÂM: 1 Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından Cenâb-ı Hakk'ın, âlet, harf ve sese ihtiyaçtan münezzeh (uzak) olarak söylemesi Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: De ki: "Rabbimin kelâmını yazmak için bütün denizlerin suyu mürekkeb olsa ve bir o kadar daha yardımcı olarak ilâve etsek, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenir (Kehf sûresi: 109) 2 Îmân ve îtikâd bilgilerini delîlleri ile anlatan ilim (Bkz İlm-i Kelâm) Kelâm sıfatı basîttir Hiç değişmez Harfli, sesli değildir Emir, yasak, haber vermek gibi ve Arabî, Fârisî, İbrânî ve Süryânî olmak gibi başkalaşması, parçalanması yoktur Böyle şekiller almaz (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) Kelâm-ı İlâhî: Allahü teâlânın kelâmı Kur'ân-ı kerîm Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmi harf ve kelime olarak gönderdi Bu harfler mahlûktur (yaratılmıştır) Bu harf ve kelimelerin mânâsı kelâm-ı ilâhîyi taşımaktadır Bu harflere kelimelere Kur'ân-ı kerîm denir Kelâm-ı ilâhîyi gösteren mânâlar da Kur'ân-ı k erîmdir Bu kelâm-ı ilâhî olan Kur'ân, mahlûk değildir Allahü teâlânın başka sıfatları gibi ezelî (başlangıcı olmayan) ve ebedîdir Yâni sonu yoktur (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) Kelâm-ı ilâhîden murâd-ı ilâhîyi, Allahü teâlânın kastettiği mânâyı anlayan ve anlatan âlimlere müfessir denir (S Abdülhakîm Arvâsî) Kelâm-ı Kadîm: Ezelî yâni başlangıcı olmayan söz, kelâm; Kur'ân-ı kerîm (Bkz Kur'ân-ı Kerîm) Kelâm-ı Lafzî: Kelâm-ı nefsîyi anlatan ve insanın kulağına gelen ve söyleyenin ağzından çıkan harfler topluluğu
__________________
|
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #107 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKelâm-ı Nefsî: Allahü teâlânın kelâm sıfatının harf ve ses içerisine sokulmadan yâni kelâm-ı lafzî hâlini almadan önceki hâli Kelâm-ı nefsî, hakîkî sıfattır İrâde ve kudret sıfatları gibi ezelde Allahü teâlâ ile kâimdir Onda ses ve harf yoktur Allahü teâlâ kelâm-ı nefsî ile ezelde mütekellimdir (konuşucudur) (İmâm-ı Birgivî) KELİME-İ İHLÂS: "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah" sözü Kelime-i tevhîd de denir (Bkz Kelime-i Tevhîd) KELİME-İ ŞEHÂDET: "Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh" mübârek sözü Mânâsı şöyledir: "Görmüş gibi bilir ve inanırım ki, Allahü teâlâdan başka, varlığı lâzım olan, ibâdet ve itâat olunmağa hakkı olan, hiç ilâh, hiçbir kimse yoktur Görmüş gibi bilir, inanırım ki, Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem, Allahü teâlânın hem kulu, hem peygamberidir O'nun gönderilmesi ile, O'ndan önceki peygamberlerin dinleri tamâm olmuş, hükümleri kalmamıştır Ebedî seâdete, kurtuluşa kavuşmak içi n, ancak O'na uymak lâzımdır O'nun her sözü, Allahü teâlâ tarafından kendisine bildirilmiştir Hepsi doğrudur Yanlışlık ihtimâli yoktur" Ramazan ayında dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever Bunlar; Kelime-i şehâdet söylemek ve istiğfâr etmektir İkisini de, zâten her zaman yapmanız lazımdır Bunlar da, Allahü teâlâdan Cennet'i istemek veCehennem ateşinden O'na sığınmaktır (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet Terhîb) İhlâs ile (yalnız Allahü teâlânın rızâsını düşünerek) Kelime-i şehâdet getiren Cennet'e girer (Hadîs-i şerîf-Taberânî) Kelime-i şehâdet söylemenin dört şartı vardır: Dil ile söylerken, kalb hazır olmak Mânâsını bilmek Hulûs-i kalb ile (ihlâsla yâni Allahü teâlânın rızâsını düşünüp, inanarak) söylemek Tâzîm ile (hürmetle) söylemek (Kutbüddîn İznikî) İnanarak Kelime-i şehâdeti söylemenin yüz otuz kadar faydası vardır Bunlardan, ölürken olan beşi; 1) Azrâil aleyhisselâm ona güzel sûrette gelir 2) Yağdan kıl çeker gibi rûhunu alır 3) Cennet kokuları gelir 4) Müjdeci melekler gelir 5) Merhabâ y â mü'min! Sen Cennetliksin denir (Kutbüddîn İznikî) KELİME-İ TAYYİBE: "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah" sözü Kelime-i tevhîd de denir (Bkz Kelime-i Tevhîd) Kelime-i tayyibe bir sadakadır (Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için birşey vermek, iyilik etmek gibidir) Namaza gitmek için sâhibinin attığı her adım da bir sadakadır Yolda gelip geçene ezâ veren şeyleri gidermek de sadakadır (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Müslim) KELİME-İ TEHLÎL: "Lâ ilâhe illallah" sözü (Bkz Kelime-i Tevhîd, Kelime-i Tehlîl) KELİME-İ TEMCÎD: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" sözüÊMânâsı; "Güç ve kuvvet ancak Allahü teâlâdandır" demektir Îmâm-ı Rabbânî hazretleri, din ve dünyâ zararlarından kurtulmak için, her gün beş yüz kerre Kelime-i temcîd okurdu (Senâullah-ı Pâni Pûtî) Korkulu zamanlarda ve cin çarpmasını def etmek için Kelime-i temcîd okuyunuz (Ahmed Fârûkî) Derdlerden kurtulmak ve murâda (isteğine, dileğine) kavuşmak için; beş yüz kerre Kelime-i temcîd ile, evvelinde ve âhirinde (sonunda) yüzer defâ salevât-ı şerîfe (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed) okuyup duâ etme lidir (Muhammed Ma'sûm) KELİME-İ TENZÎH: Allahü teâlânın her türlü noksan sıfatlardan temiz ve uzak olduğunu ifâde eden "Sübhânellah" sözü Beş vakit namazdan sonra, sessizce; otuz üç kerre kelime-i tenzîh ve otuz üç kerre tahmîd (Elhamdülillah) ve otuz üç defâ tekbîr (Allahü ekber) söylemek sünnettir (Îmâm-ı Nevevî) KELİME-İ TEVHÎD: "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah" sözü Mânâsı şöyledir: Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur Muhammed aleyhisselâm O'nun resûlüdür, peygamberidir Kelime-i tevhîde; Kelime-i ihlâs, Kelime-i takvâ, Kelime-i tayyibe, Da'vet-ül-hak, Urvet-ül-vüs kâ, Kelime-i semeret-ül-Cennet de denir Yerleri ve gökleri, terâzinin bir kefesine, bu kelime-i tevhîdi diğer kefesine koysalar, bu kelimenin bulunduğu kefe, elbette ağır gelir (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Müslümanlardan bir kimseye, ilk önce Kelime-i tevhîdin mânâsını bilmek ve inanmak farzdır (İmâm-ı Gazâlî) Bir kâfir, kelime-i tevhîdi söyleyince ve mânâsına inanınca, o anda müslüman olur Fakat, bunun da, her müslüman gibi îmânın altı esâsını ezberleyip mânâsını iyice öğrenmesi lâzımdır (İbn-i Âbidîn) Hak teâlâ hazretleri, Mûsâ aleyhisselâma buyurdu ki: "Yâ Mûsâ! Kıyâmet gününde meleklerin seni ziyâret etmesini istersen, Kelime-i tevhîdi çok söyle!" (Ka'b-ül-Ahbâr) Rabbimizin gazâbını, intikâmını söndürmek için kelime-i tevhîdden daha faydalı bir şey yoktur (İmâm-ı Rabbânî) Ölüm hastası İhlâs sûresini çok okumalıdır Yatağı karşısında Kelime-i tevhîd yazılı levha asılı olmalıdır (S Abdülhakîm Arvâsî) KELİMETULLAH: 1 Allahü teâlânın ism-i şerifi Allahü teâlânın dîni İki ordu karşılaştıkları zaman, melekler iner ve tesbih etmeye başlarlar Falanca dünyâ için, falanca hamiyyetinden ve cesâretinden, falanca soyuna ve milliyetine düşkünlüğünden dolayı savaştı diye yazarlar Sakın falanca Allah yolunda öldürüldü demeyin Ancak kelimetullahı yüceltmek için savaşanlar Allah yolundadırlar (Hadîs-i şerîf-İhyâ-u Ulûmiddîn) 2 Îsâ aleyhisselâmın lakabı Îsâ aleyhisselâm kelimetullahtır Çünkü babası yoktur Allahü teâlânın ol emri ile anasından dünyâya geldi Bundan başka Allahü teâlânın emirlerini insanlara ulaştırdı (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #108 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKabr-i Seâdet: Peygamber efendimizin mübârek kabr-i şerîfleri Hücre-i seâdet de denir Kabr-i seâdetin bulunduğu yer hazret-i Âişe vâlidemizin odası idi Peygamber efendimiz burada vefât etti "Peygamberler, vefât ettikleri yere defn edilirler" hadîs-i şerîfine uyularak buraya defn edilmiştir Burada, hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer 'in kabr-i şerîfleri de vardır (Eyyûb Sabri Paşa) Kabr Suâli: Ölü defn edildikten sonra kabre gelen Münker ve Nekîr adlı iki meleğin meyyite îmândan ve îtikâddan sordukları suâller (Bkz Münker ve Nekîr) Ölü kabre konulunca, yanına iki melek gelir Onu tutarlar "Rabbin kimdir?" diye suâl ederler Ölü; "Rabbim Allahü teâlâdır" der (Peygamber efendimizi kast ederek) "Size gönderilen o zât kimdir?" diye suâl ederler Ölü; "O, Allahü teâlânın Resûlüdür, peygamberidir" der "Bunu nereden biliyorsun?" derler Ölü; "Allahü teâlânın kitâbı Kur'ân-ı kerîmde okudum O'na îmân ettim ve O'nu tasdîk ettim" der (Hadîs-i şerîf-Letâif-ül-Meârif) Münker ve Nekir isminde iki melek; "Rabbin kimdir Dînin nedir? Peygamberin kimdir? Kıblen neresidir?" diye suâl sorarlar Allahü teâlâ kimi muvaffak eder ve kimin kalbine hak sözü yerleştirirse, der ki: "Sizi vekil ederek bana kim gönderdi ise, Rabb im odur Benim Rabbim Allah, peygamberim Muhammed aleyhisselâm, dînim dîn-i İslâm'dır" (Muhammed bin Hüseyn el-Acurrî) Mü'minlerden dokuz kimseye kabir suâli olmaz: Şehîd, düşman karşısında nöbette iken ölen, vebâ, kolera gibi bulaşıcı hastalıktan ölen, böyle hastalıklar yayıldığı zaman kaçmayıp, sabr ederek; başka sebeplerle ölen, sıddîklar, bâliğ (gusül abdesti ala cak yaşa gelmiş) olmayan çocuklar, Cumâ günü veya gecesi ölenler, her gece Tebâreke sûresini, Secde sûresini okuyanlar ve ölüm hastalığında (İhlâs) sûresini okuyanlar (İbn-i Âbidîn) Kabr Ziyâreti: Ölümü ve âhireti hatırlayıp ibret almak, mezarlıkta medfûn (gömülü) olanlara duâ etmek ve Kur'ân-ı kerîm okumak ve velî olan ölülerin rûhlarından istifâde etmek maksadıyla bir kabre veya mezarlığa gitmek Kabir ziyâretini önce yasaklamıştım Şimdi ziyâret ediniz! Böylece dünyâya gönül vermekten kurtulur, âhireti hâtırlarsınız (Hadîs-i şerîf-İbn-i Mâce) Kabrimi ziyâret eden, beni diri iken ziyâret etmiş gibi olur (Hadîs-i şerîf-Taberânî) Bir kimse mü'min kardeşinin kabrini ziyâret eder ve kabir yanında oturup selâm verirse, meyyit onu tanır ve selâmına cevab verir (Hadîs-i şerîf-Şevâhid-ül-Hak) Kabrimi ziyâret edene şefâatim vâcib oldu (Hadîs-i şerîf-Şifâ-üs-Sekâm) Ölümü hatırlamak ve ölüden ibret almak için kabir ziyâret etmek ve sâlihlerin, velîlerin kalblerinden bereketlenmek müstehâbdır (İmâm-ı Gazâlî) Meyyitin çürüdüğünü, yanaklarının, dudaklarının döküldüğünü, ağzından pis suların aktığını, karnının şişip patladığını, içine kurtların böceklerin dolduğunu düşünerek, ibret almak için, kabir ziyâreti yapılır (İmâm-ı Gazâlî) Kabir ziyâretinin çok faydası vardır Bir velînin kabrini ziyârete giden kimse, yolda hep onu düşünür, ona teveccühü (kalben yönelmesi) her adımda artar, mezarı başına gelip toprağını görünce, hep onunla meşgul olur Teveccühü arttıkça, ondan istifâd esi artar Evet, ruhlar için bir mâni, perde yoktur Onlar hatırlandığı her yerde Allahü teâlânın izniyle hazır olurlar Fakat dünyâda iken, yıllarca berâber bulunduğu beden o topraktadır Onun için, rûhun o toprağa uğraması, nazarı ve bağlılığı, başka yerlere olandan daha çoktur (Alâüddevle Semnânî) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #109 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKABRİSTÂN: Mezarlık, ölülerin gömüldüğü yer Kabristâna giren kimse, Yâsîn sûresini okursa, o gün meyyitlerin azâbları hafifler Meyyitlerin sayısı kadar, ona da sevâb verilir (Hadîs-i şerîf-Habl-ül-Metîn) Bir kimse, kabristândan geçerken on bir kerre İhlâs sûresini okuyup, sevâbını meyyitlere hediye ederse, kendisine ölüler adedince sevâb verilir (Hadîs-i şerîf-Habl-ül-Metîn) Dünyâ gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz (Hacı Bayram-ı Velî) KABÛL: Almak, râzı olmak Alış-veriş, kirâlama, nikâh gibi sözleşmelerde yapılan teklife rızâ göstermek Bir kimse birisine, falan malını bana şu kadar liraya sat diye yazıp, o da, o malı sattım diye cevap yazsa, alış veriş sahîh, geçerli olmaz Birincisinin kabul ettim diye tekrar yazması lâzımdır (Kayseri Müftîsi Mes'ûd Efendi) Bir kimse Zeyd'e ve Amr'e şu malımı size 10 bin liraya sattım dese, yalnız Zeyd kabûl etse alış veriş sahîh geçerli olmaz (Abdürrahîm Efendi) KABZ: Teslim almak Küçük çocuğa yapılan bağışı, kendisi, anası veya velîsi kabz edebilir (Abdullah-ı Mûsulî) Hibe (karşılıksız bağışlanan ve hediyye edilen mal) kabz edilince mülk olur Satın alınan mal ise söz kesilince, kabz edilmeden evvel mülk olur (Ali Haydar Efendi) Kabz ve Bast: Tasavvuf yolunda ilerleyenlerde görülen sıkıntı ve ferahlık Kabz (sıkıntı, daralma) ve bast (ferahlık ve genişlik) insanı uçuran iki kanat gibidir Kabz hâli gelince üzülmeyiniz Bast sâhibi olunca da sevinmeyiniz (İmâm-ı Rabbânî) Hâllerin değişik olması mahlûkların sıfatıdır, özelliğidir Temkîne yâni hâllerin değişmemesine kavuşanlar da, az da olsa değişiklikten kurtulamaz İnsan kabz ve bast arasında değişir durur (İmâm-ı Rabbânî) Kabz ve bast, erbâb-ı kulûbda (tasavvuf yolunun başlangıcında bulunan evliyâda) hâsıl olur ki, onlar başlangıç ehlidir Müntehî (yolun nihâyetine varanlar) için kabz ve bast yoktur (Ahmed Fârûkî) Bahâeddîn-i Nakşibend kuddise sirruh, kabz hâlinde istiğfârı yâni bağışlanmayı istemeyi, bast hâlinde de şükretmeyi emretmiştir (Mevlânâ Safî) KADDESALLÂHÜ TEÂLÂ ESRÂREHÜMÜL'AZÎZ: Daha çok tasavvuf büyüklerinin, evliyâ zâtların isimleri anılınca ve yazılınca söylenen veya yazılan Allahü teâlâ onların kıymetli sırlarını temiz, mübârek eylesin mânâsına duâ ve saygı ifâdesi Bir kişi için Kaddesallahü sırrehü; iki kişi için Kadde sallahü sırrehümâ denir Kıyâmette yâni öldükten sonra diriltilip, dünyâda yapılan işlerin hesâbının verileceği gün; önce Peygamberler aleyhimüssallevâtü vetteslîmât, sonra sâlih kullar, Allahü teâlânın sevdiği ve kendilerinden râzı olduğu evliyâ-yı kirâm kaddesallahü teâlâ esrârehümül'azîz Allahü teâlanın izni ile günahı çok olan mü'minlere şefâat edecek, onları azâbdan kurtaracaktır (İmâm-ı Rabbânî) Allahü teâlâ meleklere, cinlere çeşitli şekil alabilmek kuvveti verdiği için, çok sevdiği evliyânın kaddesallahü esrârehümül'azîz rûhlarına da bu kuvveti vermektedir Onlardan birçoğu bir anda çeşitli yerlerde değişik işler yaparken görülmüşler, sıkı ntı ve tehlikeli durumlarla karşılaşanlar yardım istediklerinde, Allahü teâlânın izni ile onlara yetişmişlerdir Bu evliyânın kaddesallahü teâlâ esrârehümülazîz yaptıkları yardımdan bâzan haberi olmakta, bâzan da olmamaktadır (İmâm-ı Rabbânî) Evliyâ-yı kirâm herkes gibi dört hak mezheb (Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî)den birine tâbi olarak, uyarak yükselmişlerdir Cüneyd-i Bağdâdî, Süfyân-ı Sevrî, Abdülkâdir-i Geylânî, Hanbelî idi Ebû Bekr-i Şiblî, Mâlikî idi Cerîrî, Hanefî idi Hâris-i Muhâsibî, Şâfiî idi kaddesallahü teâlâ esrârehüm (Abdülhak-ı Dehlevî) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #110 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKA'DE-İ AHÎRE: Namazda son oturuş Ka'de-i ahîrede; erkekler sağ ayağını dikip sol ayağı üzerine oturur Kadınlar, teverrük eder Yâni kaba etlerini yere koyup ayaklarını sağ tarafından çıkararak oturur (Halebî) Ka'de-i ahîrede, tehiyyât duâsı okuyacak kadar oturmak farz, tehiyyat duâsını okumak ise, vâcibdir (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî) KA'DE-İ ÛLÂ: Üç ve dört rekatli namazların ikinci rek'atındaki oturuş Ka'de-i ûlâda, oturmak vâcib, tahiyyat duâsını okumak ise, sünnettir (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî) Ka'de-i ûlâda Allahümme selli diyenlerin namazı bozulur Çünkü salli yerine selli denince mânâ bozulmakta dolayısıyle namaz da bozulmaktadır (Abdülazîz Dehlevî) KADER: Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile, ilerde olacak hâdiseleri ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) bilip takdîr etmesi; alın yazısı (Bkz Kazâ ve Kader) Kader, Allahü teâlânın bir sırrıdır (Hadîs-i şerîf-İhyâ-u Ulûmiddîn) Kader, tedbîr ile sakınmakla değişmez Fakat kabûl olan duâ, o belâ gelirken korur (Hadîs-i şerîf-İhyâ-u Ulûmiddîn) Kader değişmez Kazâ kadere uygun olarak meydana gelir Kazâ her gün çok değişip sonunda kadere uygun olunca yaratılır (Ebüssü'ûd Efendi) Kadere Rızâ: İnsanın, Allahü teâlânın kendisi hakkında takdîr ettiği şeylere rızâ göstermesi, hoşnud olması başına gelen belâ ve musîbetlere sabredip, boyun eğmesi Kendinize, evlâdınıza kötü duâ etmeyiniz Allah'ın kaderine rızâ gösteriniz Nîmetlerini arttırması için duâ ediniz (Hadîs-i şerîf-Berîka) İslâm dîni ve bütün semâvî (ilâhî) dinler her işin Allahü teâlânın takdîri ve irâdesi (dilemesi) ile olduğunu bildirdi Fakat insan bir işin ezelde (başlangıçsız öncelerde) nasıl takdîr edildiğini bilmediği için, Allahü teâlânın emrine uyarak çalışma sı ve kadere rızâ göstermesi lâzımdır Kazâ ve kadere inanmak, kadere rızâ göstermek insanın çalışmasına mâni olmaz, bilakis çalışmasını kamçılar (Muhammed Ma'sûm Fârûkî) İnsan, başına gelen belâ ve musîbetlere sabretmeli, kadere rızâ göstermelidir Allahü teâlânın dostlarına dünyâ sıkıntılarının ve belâların gelmesi bunların günahlarının affolmasına sebeb olur Sözün doğrusu şudur ki, sevgiliden gelen her şeyi gülere k sevinerek karşılamak lâzımdır O'ndan gelenlerin hepsi tatlı gelmelidir Sevgilinin sert davranması, ikrâm, ihsân ve yükselmek gibi olmalıdır Böyle olmazsa, sevgisi tam olmaz (İmâm-ı Rabbânî) Dünyâda huzûr ve rahat kadere rızâ göstermektedir (M Sıddîk bin Saîd) KADERİYYE: Hicrî ikinci asırda Vâsıl bin Atâ tarafından kurulan ve "Kul kendi fiillerini kendi yaratır" diyerek kaderi yâni işlerin, Allahü teâlânın takdîri ile olduğunu inkâr eden bozuk fırka Bu fırkaya Mu'tezile adı da verilir Kaderiyye (îtikâdında olanlar) bu ümmetin mecûsîleridir (ateşe tapanlarıdır) (Hadîs-i şerîf-Ebû Ya'lâ) Kaderiyye fırkasında olanlara selâm vermeyiniz Hastalarını ziyâret etmeyiniz Cenâzesinde bulunmayınız, sözlerini dinlemeyiniz ve onlara sert cevab veriniz! Hakâret ediniz (Hadîs-i şerîf-Şir'at-ül-İslâm) Kaderiyye fırkasının dediği gibi, insan dilediğini, kendi yaratıyor zannetmek, "Her şeyi yaratan Allahü teâlâdır" âyet-i kerîmesine inanmamak olur (M Hâlid-i Bağdâdî) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #111 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKÂDI: İslâm hukûkuna göre hüküm veren hâkim Kâdılar üç kısımdır: Biri Cennet'te, ikisi Cehennem'dedir Hakkı bilen ve ona göre hüküm veren kâdı Cennet'tedir Hakkı bilen fakat ona göre hüküm vermeyen kâdı Cehennem'dedir Bilmediği hâlde hüküm veren kâdı da Cehennem'dedir (Hadîs-i şerîf-İbn-i Mâce, Ebû Dâvûd, Tirmizî) Kâdı yerine oturunca, onun yanına iki melek iner ve zulmetmedikçe ona yol gösterirler Onu muvaffak kılmaya çalışırlar Eğer zulmederse, oradan ayrılıp kendi hâline bırakırlar (Hadîs-i şerîf-Ebû Dâvûd) Kâdı da müftî gibi mutlak olarak Ebû Hanîfe'nin kavilleriyle (ictihadlarıyla, fetvâlarıyla) amel etmeli, ondan sonra Ebû Yûsuf'un, ondan sonra İmâm-ı Muhammed'in, daha sonra İmâm-ı Züfer ve Hasan ibni Ziyâd'ın fetvâlarıyla bu tertip üzerine hüküm ver melidir (Secâvendî) Kâdının müctehid olması evlâdır, daha iyidir Eğer müctehid kâdı bulunmazsa âdil, sâlih, dîninde emniyetli, aklında, anlayışında güvenilir olan biri seçilir Ayrıca fıkhı ve sünneti de iyi bilmesi lâzımdır (İbn-i Hümâm) KADÎM: Başlangıcı olmayan 1 Allahü teâlânın zâtına âit sıfatlarından Varlığının evveli, başlangıcı olmayan Biliniz ki, Allahü teâlâ kadîm olan zâtı ile vardır O'ndan başka her şey, O'nun var etmesi ile var olmuş, O'nun yaratması ile yokluktan varlığa gelmiştir O, sonsuz olarak var idi Kadîmdir, ezelîdir Yâni hep var idi Varlığından evvel yokluk olama z O'ndan başka her şey yok idi Bunların hepsini, O, sonradan yarattı Kadîm ve ezeli olan, bâkî ve ebedî (sonsuz) olur Hâdis ve mahlûk olan (sonradan yaratılan), fânî ve geçici olur, yâni yok olur Allahü teâlâ birdir Varlığı lâzım olan, yalnız O'dur İbâdete hakkı olan da, yalnız O'dur O'ndan başka her şeyin var olmasına lüzum yoktur Olsalar da olur, olmasalar da O'ndan başka hiçbir şey, ibâdet olunmağa lâyık değildir (İmâm-ı Rabbânî) Allahü teâlânın kâmil, noksan olmayan sıfatları vardır Bunlar, hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak)'dir Bu sekiz sıfata, sıfât-ı sübûtiyye de nir Bu sıfatları da kadîmdir Yâni sonradan olma değildir Kendinden ayrı olarak, ayrıca vardır (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) 2 Zaman bakımından eski olan şey Kadîm, kıdemi üzre terk olunur yâni; İslâm esaslarına uygun olarak öteden beri mevcûd olan şey, aksine delîl olmadıkça eski şekli üzere bırakılır Zarar kadîm olmaz, yâni zarar olan şeye kadîm olduğuna dâir karar verilip de bulunduğu hâl üzere bırakı lamaz (Ali Haydar Efendi) KÂDİR: Gücü yeten, kudret sâhibi 1 Allahü teâlânın sıfatlarından biri; gücü her şeye yeten, hakîkî kudret sâhibi Âyet-i kerîmede Allahü teâlâ meâlen buyuruyor ki: Bütün mülk ve saltanat, yed-i kudretinde olan Allahü teâlâ, her türlü noksanlıktan uzaktır O, her şeye kâdirdir (Mülk sûresi: 1) Yâ Rabbî! Bizlere ihsân ettiğin nûrunu, nîmetlerini arttır Günâhlarımızı, kusurlarımızı ört! Kusurlarımız, kabahatlarımız çok Fakat sen, her şeye kâdirsin, her şeyi yaparsın! (İmâm-ı Rabbânî) Allahü teâlâ ölüyü diriltmeye, taşı konuşturmaya ve yürütmeye ve uçurmaya kâdirdir Gökleri ve Kürsî'yi ve Arş'ı ve yeri ve bütün kâinâtı kısa zamanda yok etmeğe ve tekrar yaratmaya kâdirdir Zîrâ bunların hepsi mümkündür, sonradan yaratılmıştır (İmâm-ı Birgivî) 2 Gücü yeten Kızdığı zaman istediğini yapmaya kâdir olan (müslüman) bir kimse, kızmazsa, Allahü teâlâ kıyâmet günü onu herkesin arasından çağırır Cennet'te istediğin yere git der (Hadîs-i şerîf-Buhârî) Gazaba gelen bir kimse, dilediğini yapmaya kâdir olduğu hâlde yumuşak davranırsa, Allahü teâlâ, onun kalbini, emniyet ve îmân ile doldurur (Hadîs-i şerîf-Berîka) Kâdir-i Muhtâr: Dilediğini yapabilen, bir şeyi yapmaya mecbur olmayan Allahü teâlâ Kâdir-i muhtâr'dır, tabîat kuvvetleri gibi elbette işi yapmaya mecbûr değildir (İmâm-ı Rabbânî) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #112 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKÂDİYÂNÎLİK: On dokuzuncu yüzyılda, Hindistan'da Mirzâ Gulâm Ahmed tarafından kurulan bozuk yol Kurucusunun doğum yeri olan Kâdiyan kasabasına nisbetle bu adla anılmaktadır İsmine nisbetle, Ahmediyye de denilmektedir İngilizlerin Hindistan'ı sömürge hâline getirdikten sonra, bol para vererek avladıkları Mirzâ Gulâm Ahmed, etrafında câhil ve sapık kimseleri toplayarak 1880'de Kâdiyânîlik bozuk yolunu kurdu Kendisinin Mehdî daha sonra da âhir zamanda gökten ineceğ i bildirilen Îsâ Mesîh olduğunu ve yeni bir din getirdiğini söyledi Kâdiyân'da bir mescid yaptırıp, buraya Mescid-i Aksâ adını verdi Îsâ aleyhisselâma iftirâlarda bulunup, Muhammed aleyhisselâmın son peygamber olduğunu inkâr etti Mirzâ Gulâm Ahmed 1908'de ölünce yerine Hakim Nûreddîn, onun yerine Beşîrüddîn Mahmûd geçti (1914) Kâdiyânilik (Ahmediye) bozuk inançlarını "Gerçek İslâmiyet" adı altında yaymaya çalıştı Kur'ân tefsîri diyerek çıkardığı iki kitabı Kur'ân-ı kerîme uymayan bozuk yazılarla doldurdu Pencab ve Bombay'da câhil halk arasında sür'atle yayılan bu bâtıl yol, şimdi Avrupa ve Amerika'da yayılmaya çalışılmaktadır (Enver Şâh Keşmîrî) Kâdiyânîlere göre; yahûdîler Îsâ aleyhisselâmı asmak istememişlerdi Fakat o, kendiliğinden öldü ve toprağa kondu Sonra kabrinden çıkıp Hindistan'da Keşmir'e gitti Orada İncîl'i öğretip tekrar öldü Îsâ ve Muhammed aleyhimesselâmın ruhları insan şe klinde görünecektir Bu da Mirzâ Ahmed'dir Başka Mehdî yoktur (Müftî Mahmûd Efendi, Ebû Zühre) KÂDİRÎ: Tasavvufta Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin yoluna mensup olan kimse (Bkz Kâdiriyye) KÂDİRİYYE: Evliyânın büyüklerinden Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin v561 (m1266) tasavvuftaki yolu Tarîkatler (tasavvuftaki yollar) başlıca ikidir Zikr-i hafî yâni sessiz zikir yapan ve zikr-i cehrî yâni yüksek sesle zikir yapan tarîkatler Birincisi hazret-i Ebû Bekr'den gelmiş olup, çeşitli isimler almışlardır Zikr-i cehrî ise, hazret-i Ali'de n on iki imâm vâsıtasıyla gelmiştir Bunların sekizincisi olan İmâm-ı Ali Rızâ'dan Ma'rûf-i Kerhî almış ve Cüneyd-i Bağdâdî'nin çeşitli halîfelerinin silsilelerinde bulunan meşhûr mürşidlerin adı verilerek kollara ayrılmıştır Böylece Ebû Bekr-i Şiblî yolundan Kâdiriyye, Şâziliyye, Sa'diyye ve Rifâiyye meydana gelmiştir (Ahmed Hilmi, Hüseyn Vassâf) Kâdiriyye yolunda olanlar, Allahü teâlânın ismini sesli zikrederek olgunlaşırlar Tasavvufta her yolun kendine has edeb ve uyulması gereken usûlleri vardır (Hacı Reşîd Paşa) Kâdiriyye yolunun kurucusu olan Abdülkâdir-i Geylânî buyurdu ki: "Şükrün esâsı, nîmetin sâhibini bilmek, buna; kalb ile inanıp dil ile söylemektir KADR: Bir alış-verişte karşılıklı olarak değiştirilen iki maldan herbirinin ölçek veya ağırlıkla ölçülen mal olmaları Kadr ile satılan bir şey, kendi cinsine meselâ beşibiryerdeyi, altın liralar karşılığı peşin satılırken, verilen ile alınanın ağırlığı müsâvî (eşit) olmazsa fâiz olur (Ömer Nesefî) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #113 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKadr (Kadir) Gecesi: Daha çok Ramazân-ı şerîf ayı içerisinde bulunduğu bildirilen ve Kur'ân-ı kerîmin indirilmeye başladığı mübârek gece Kadir gecesini inanarak ve sevâbını bekleyerek ihyâ edenin (ibâdetle geçirenin) bütün günâhlarını Allahü teâlâ bağışlar (Hadîs-i şerîf-Gunyet-üt-Tâlibîn) Kadir gecesi, Muhammed aleyhisselâmın ümmetine mahsustur Bu gecenin Ramazân ayının yirmi yedinci veya on yedinci veya yirmi ile otuzuncu geceleri arasında olduğuna dâir değişik rivâyetler vardır (Muhammed Rebhâmî) Kadr (Kadir) Sûresi: Kur'ân-ı kerîmin doksan yedinci sûresi Kadir sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) Beş âyet-i kerîmedir Kadir gecesinden bahsedildiği için sûre bu ismi almıştır Sûrede, Kadir gecesi, fazîleti, o gece meleklerin yeryüzüne inişi bildirilmektedir (İbn-i Abbâs, Râzî, Taberî) Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde Kadr sûresinde meâlen şöyle buyurmuştur Şüphesiz Kur'ân-ı kerîmi Kadr gecesinde (Levh-i mahfûzdan dünyâ göküne) biz indirdik Ey Resûlüm! Kadir gecesinin fazîletini sana hangi şey bildirdi Kadir gecesi, (içinde Kadir gecesi bulunmayan) bin aydan hayırlıdır O gece melekler ve Ruh (Cebrâil) , Rabbi'nin izni ile (o sene takdîr edilen) her şey için arka arkaya iner O gece fecrin doğuşuna (sabah oluncaya) kadar selâmettir (Allahü teâlâ o gece yalnız selâmet ve hayır takdîr eder Yâhut melekler, mü'minlere selâm verir dururlar) Her kim abdest aldıktan sonra, Kadr sûresini bir kerre okursa, Hak teâlâ o kimseyi sıddîklardan yazar İki kerre okursa, şehîdlerden yazar Üç kerre okursa Peygamberlerle haşreder (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri) KÂF SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin ellinci sûresi Kâf sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) Kırk beş âyet-i kerîmedir Kâf harfi ile başladığı için Sûre-i Kâf denilmiştir Sûrede; kâfirlerin inkârlarında inâd etmeleri, Allahü teâlânın varlık ve kudretinin delîlleri, geçmiş bâzı kavimlerin isyânları, i nsanın yaratılışı, Allahü teâlânın insanlara yakınlığı, ölüm ve ölümden sonraki hayat anlatılmaktadır (İbn-i Abbâs, Râzî, Taberî) Allahü teâlâ Kâf sûresinde meâlen buyurdu ki: Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona, boynundaki şah damarından daha yakınız (Âyet: 16) Kim Kâf sûresini okursa, Allahü teâlâ ona ölüm acılarını ve sarhoşluğunu hafifletir (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri) KÂFİR: İslâmiyette inanılması lâzım olan şeylerin hepsine veya birine inanmayan, dînin emirlerini beğenmeyen, hafife alan, alay eden Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile Peygamberlerin emirlerini birbirinden ayırmak istiyorlar Bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız diyorlar Îmân ile küfür arasında bir yol açmak istiyorlar Onların hepsi kâfirdir Kâfirlerin hepsine Cehennem azâbını, çok acı azâbları hazırladık (Nisâ sûresi: 150-151) Kâfirleri yüzleri üzerine sürünerek Cehennem'e göndeririz ( Meryem sûresi: 86) Bir adam; "Yâ Resûlallah! Kıyâmet gününde kâfir yüzüstü nasıl haşredilecek?" diye sorunca, Resûlullah efendimiz; " Onu dünyâda iki ayağı üzerinde yürüten, kıyâmet gününde yüzüstü yürütmeye kâdir değil midir?" buyurmuştur (Hadîs-i şerîf-Müslim) Kâfirin hiçbir iyiliği, hayrâtı, hasenâtı âhirette faydalı olmaz Îmânı olmayanın hiçbir iyiliğine sevâb verilmez (Hâdimî) Din bilgilerinde, ibâdetlerde zamâna uyulmaz Îmân (inanç) bilgileri, din bilgileri zamanla değişmez Bunları değiştirmek, zamâna uydurmak isteyenler, Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olanlardan) ayrılır, kâfir veya sapı k olurlar Çünkü İslâmiyet'in kıyâmete kadar bozulmayacağını, doğru olarak kalacağını Allahü teâlâ vâdetmiştir (Tahtâvî-Hamdullah Decvî) KÂFİRÛN SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yüz dokuzuncu sûresi Kâfirûn sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) Altı âyet-i kerîmedir Kâfirlerden bahsedildiğinden sûre bu ismi almıştır (Taberî, Râzî) Allahü teâlâ Kâfirûn sûresinde meâlen buyuruyor ki: (Habîbim! Onlara) de ki: Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza (putlarınıza) tapmam Siz de, benim ibâdet etmekte olduğuma (Allah'a) ibâdet ediciler değilsiniz Ben sizin taptıklarınıza (hiçbir zaman) tapmış değilim Siz de benim kulluk etmekte olduğuma (hiçbir vakit) kulluk edicilerden değilsiniz Sizin dîniniz size, benimki bana (Âyet: 1-6) Kim herhangi bir gecede Kâfirûn sûresini okursa, çok hayırlı ve çok güzel bir iş yapmış olur (Hadîs-i şerîf-Musannef) Kim Kâfirûn sûresini okursa, ona Kur'ân-ı kerîmin dörtte birini okumuş gibi sevab verilir (Hadîs-i şerîf-Tirmizî) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #114 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKAHHÂR (El-Kahhâr): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) Düşmanlarından, cebbâr (kibirli, zorba, zâlim), inâdcı, nîmetlere nânkörlük edenleri öldürüp, onları zelîl (aşağı, hakîr) etmekle dünyâda kahreden, âhirette düşmanları olan kâfirlere ebedî; îmâ nlı ölen mü'minlere, af ve mağfiret etmezse (bağışlamazsa) geçici olarak azâb eden Hak teâlâ, kıyâmet günü (insanlar ölüp, dirildikten sonra toplandıkları gün); "Bugün, mülk kim içindir?" buyurur Cevâb olarak yine kendisi; "Kahhâr, olan Allah içindir" buyurur (El-Mü'min sûresi: 16) O gün kullar için korkudan, sığınmaktan başka bi r şey yoktur Pişmânlıktan, şaşkınlıktan başka bir şey yapamazlar (İmâm-ı Rabbânî) El-Kahhâr ism-i şerîfini çok söylemekle kalbden dünyâ sevgisi çıkar (Yûsuf Nebhânî) Affı sonsuzdur diyerek pek azdım, (Kahhâr) ismini unuttum âh yazık! Daldım günâha, yapmadım hiç hayır, Niçin doğru yoldan saptım âh yazık! (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) KÂHİN: Gizli şeyleri bildiğini iddiâ eden Falcı (Bkz Kehânet) Kâhinlik yapan ve kâhine giden ve sihir büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan, bizden değildir Kur'ân-ı kerîme inanmamıştır (Hadîs-i şerîf-Hadîkat-ün-Nediyye) Önceleri şeytanlar göklere çıkmaktan men olunmazlar idi Göklere giderler, meleklerden işittiklerini, kâhinlere haber verirlerdi Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) doğduğu zaman, göklere çıkmaları yasaklandı (Abdullah bin Abbâs) Kâhinlere, falcılara inanmamalıdır Bilinmeyen şeyleri bunlara sormamalıdır Bunları gaybları bilir sanmamalıdır Gaybı ancak, Allahü teâlâ ve O'nun bildirdikleri bilir (İmâm-ı Rabbânî) KAHKAHA: Yanındakiler işitecek kadar gülmek Rükû' ve secdeleri olan namazda kahkaha ile gülmek, namazı da, abdesti de bozar Namazda tebessüm, namazı da abdesti de bozmaz Tebessüm, insanın kendisinin de işitmeyeceği kadar gülmesidir (İbn-i Âbidîn) Helâlden ye! Çok gülme! Kahkaha ile gülmek, gönlü öldürür Herkese şefkat ve merhamet et Kimseyi hakîr (hor, aşağı, küçük) görme Kimse ile münâkaşa ve mücâdele etme Kimseden bir şey isteme (Abdülhâlık-ıGoncdüvânî) İbâdet, gözün nûru, sevinç ve neş'edir Allah korkusundan ağlamak kalbin cilâsıdır Kahkaha ile gülmek, kalbin zehiridir (Abdülhakîm Arvâsî) KAHR: 1Mahvetme, helâk etme Kendini günâhlarla kahretme Şunu iyi bil ki; günâhları terk edenin, kalbi incelir, yumuşar Haramı bırakıp, helâl yiyenin ise, düşüncesi berrâk (temiz) olur (İmâm-ı Mâverdî) Allahü teâlâ, kıyâmet günü kâfirlere ve günâhkâr mü'minlere, kahr ve celâl ile görünecektir (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) Gençlikte, Allahü teâlânın kahrından, azâbından korkmalı, titremeli, ihtiyarlıkta merhametine sığınmalıdır (Ahmed Fârûkî Serhendî) Kahrımız, gadâbımız (kızmamız) düşmana ziyân, Adüvden (düşmandan) korkmadık, korkmayız hiçbir zaman, Kur'ân'da zafer vâdediyor hazret-i Yezdân (Gülbank-i Mehterân) 2 Çok kederlenme, çok üzüntü duyma Abdülmecîd Han, Mustafa Reşid Paşanın mason olduğunu, İslâmiyet'e uymayan bir yol tuttuğunu anlayınca, kahrından, üzüntüsünden hastalandı Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu Yalnız, mühim şeyler okunuyor, irâde-i şâhâne alınıyordu Sırada bulunan bir kâğıt için "Medîne halkının dilekçesi okunacak" bilgisi verildi "Durun, okumayın! Beni oturtun!" buyurdu Arkasına yastık koyup oturtuldu "Onlar Resûlullah efendimizin komşularıdır O mübârek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten hayâ ederim Ne istiyorlarsa, hemen yapınız Fakat okuyunuz da kulaklarım bereketlensin" dedi Bir gün sonra vefât etti (Eyyûb Sabri) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #115 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKAHT: Kıtlık, kuraklık, gıdâ maddelerinin azlığı Hazret-i Ömer zamânında Medîne'de kaht oldu Bir kimse, Kabr-i Nebevî'ye gelip; "Yâ Resûlallah! Ümmetin için yağmur duâsı yap! Helâk olacağız" dedi Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem rüyâsında görünüp; "Ömer'e git! Yağmur geleceğini müjdele" buy urdu (Abdülhak-ı Dehlevî) KÂİM: Ayakta olan, uyanık olan, namaz kılan Bir saatlik tefekkür (Allahü teâlânın büyüklüğünü, yarattıklarındaki hikmetleri düşünmek) bütün geceyi kâim olarak geçirmekten hayırlıdır (Ebü'd-Derdâ) KÂİN VE BÂİN: Tasavvuf ilmi terimlerinden Halk (insanlar) ile berâber görünen, fakat hakîkatte onlardan uzak ve kalben Allahü teâlâ ile berâber olan Kalbinde Allah'tan başka hiçbir şeyin sevgisi kalmayan ve ancak O'nu isteyen kimselere müjdeler olsun "Kişi sevdiği ile berâberdir" hadîs-i şerîfine göre, bu kimse, Allahü teâlâ ile berâber olur Görünüşte insanlar ile birlikte ve onlarla alış-veriş te ise de, hakîkatte Allahü teâlâ iledir Kâin ve bâin olan sofînin hâli böyledir (İmâm-ı Rabbânî) KALB: 1 Gönül Yürek denilen, et parçasına yerleştirilmiş nûrânî ve mânevî kuvvet Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: Biliniz ki kalbler zikr ile (Allahü teâlâyı anmakla) rahat bulur (Ra'd sûresi: 30) Kalbleri bozuk olanlar, hakkı örtmek, fitne, fesâd çıkarmak için Kur'ân-ı kerîmden yanlış mânâ çıkarır, yanlış yola saparlar (Âl-i İmrân sûresi: 7) Kalb sâlih (iyi) olunca, beden de sâlih olur (Hadîs-i şerîf-Îtikadnâme) Müslüman müslümanın cânına, malına ve ırzına saldırmaz Allahü teâlâ, bedenlerinizin kuvvetine, güzelliğine bakmaz Amellerinize de bakmaz Kalblerinize ve niyyetlerinize bakar (Hadîs-i şerîf-Müsned) Kalb, Allahü teâlâdan başkasına tutulmuş ise yıkılmış demektir Bir işe yaramaz Niyet doğru olmadıkça, hayırlı işlerin, yardımların ve âdete uyarak yapılan ibâdetlerin, yalnız hiç faydası olmaz Kalbin Allahü teâlâdan başka hiçbir şeye düşkün olmama sı da lâzımdır (İmâm-ı Rabbânî) Nûrlu, temiz kalb, şerîate uymağı sever Kararmış kalb, kötü arkadaşa, nefse, şeytana, uymağı sever (Muhammed Hâdimî) Bir kimsenin kalbinde hased bulunur, kendisi buna üzülür, bunu istemezse, bu günâh olmaz Kalbde bulunan hâtıra (düşünce) günâh sayılmaz Hâtıranın kalbe gelmesi insanın elinde değildir Kalbinde hased bulunmasından üzülmezse veya arzusu ile hased ed erse, günâh olur, haram olur (Muhammed Hâdimî) Mü'minin kalbi, Allahü teâlânın evidir ve güzel huyların yeridir Kalbinde kötü, çirkin düşüncelere yer vermek, çirkinleri güzellere ortak etmek olur (Muhammed Hâdimî) Kalbe gelen lekeleri temizlemek için, günahlarından dolayı tövbe, istiğfâr etmeli, pişman olmalı ve Allahü teâlâya sığınmalıdır (İmâm-ı Rabbânî) Kalbin itminânı (huzûru), zikr (Allahü teâlâyı anmak) iledir Fen bilgileri ile bularak, anlayarak değildir (İmâm-ı Rabbânî) Kalbin tasfiyesi, temizliği, şerîate (İslâmiyete) uymakla, sünnetlere yapışmakla, bid'atlerden (dîne sonradan sokulan değişikliklerden) kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınmakla olur Zikr ve mürşîdi (hocasını) sevmek bunu kolaylaştırır (İmâm-ı Rabbânî) Allah korkusundan ağlamak, kalbin cilâsıdır Kahkaha ile gülmek kalbin zehridir (Abdülhakîm bin Mustafâ) Kalb kırmaktan çok sakınınız Allahü teâlâyı en ziyâde inciten küfrden sonra, kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur (İmâm-ı Rabbânî) Ol fakir ki yüzün bakar Gözlerinin yaşı akar Mü'min olan kalb mi yıkar Boynuna lânet mi takar Sakın incitme bir cânı Yıkarsın Arş-ı Rahmânı (Alvarlı Muhammed Lütfi) 2 Tasavvuf yolunda birinci mertebe Tasavvuf yolunda ilerlemeye kalbden başlanır Kalb madde değildir Maddesiz, ölçüsüz olan Âlem-i emrdendir Bu yolda (tasavvuf yolunda) kalbi geçtikten sonra, kalbin üstünde olan (rûh) mertebelerinde ilerlenir (İmâm-ı Rabbânî) Kalb Gözü: Kin, hased, kibir gibi mânevî hastalıklardan kurtulup, her an Allahü teâlâyı anan kimsenin kalbinde meydana gelen, işlerin iç yüzünü görme kuvveti, basîret (Bkz Basîret) Düşünerek anlamak, kalb gözü ile görmek yanında, özle kabuk gibidir (İmâm-ı Rabbânî) Kalb Hastalığı: Kalbin Allahü teâlâdan başkasına bağlanması "Kalblerinde hastalık vardır" meâlindeki âyet-i kerîmede bildirilen kalb hastalığına yakalanmış olanların hiçbir ibâdeti ve tâati fayda vermez Bilakis zarar verir "Çok Kur'ân-ı kerîm okuyanlar vardır ki, Kur'ân-ı kerîm bunlara lânet eder" hadîs-i şerîfi meşhurdur "Çok oruç tutanlar vardır ki, oruçtan kazancı, yalnız açlık ve susuzluktur" hadîs-i şerîfi sahîhtir Kalb hastalıklarının mütehassısları olan tasavvuf büyükleri de önce bu hastalığın giderilmesi için yapılacak şeyleri emrederler (İmâm-ı Rabbânî) Kalb Huzûru: İç rahatlığı, gönül hoşluğu Kalbin Allahü teâlâdan başkası ile olmaması; Allah'tan başkasına bağlanmaması İbâdet, Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından sakınmaktır Bu ise, kalbin huzûru ve agâhlığıdır (uyanıklığıdır) (Ubeydullah-ı Ahrâr) Kalb İlmi: Evliyâdan bir zâtın rehberliğinde kazanılan ilim (Bkz İlim) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #116 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKalb İtminânı: Kalb huzûru Kalbi itminâna kavuşturan tek yol vardır Bu tek yol, Allahü teâlâyı zikretmektir (hatırlamak ve anmaktır) Akıl ile incelemekle ve düşünmekle kalb itminâna kavuşmaz (İmâm-ı Rabbânî) Kalb Selâmeti: Kalbin kibir, riyâ, kıskançlık, kin ve düşmanlık gibi kötü düşüncelerden kurtulup, iyi ahlâk ile ahlâklanması Kalbin selâmeti, onun mâsivâyı (Allahü teâlâyı unutturan her şeyi) terketmesine bağlıdır (İmâm-ı Rabbânî) Kalbin selâmeti için şunlara dikkat etmek lâzımdır: 1) Ahlâkı güzel olanlarla berâber olmak, 2) Kur'ân-ı kerîm okumaya devâm etmek, 3) Fazla yemek yememek, 4) Gece namazlarına devâm etmek, 5) Seher vaktinde Allahü teâlâya yalvarmak, istiğfâr etmek, g ünahlarının bağışlanmasını istemek Seher vakti sabah namazının vaktinin girmesinden bir saat önceki vakittir (Ahmed bin Âsım Antâkî) Kalb Tasdîki: Dinden olduğu sözbirliği ile bildirilmiş olan şeylere, kalbin inanması Îmân; kalb ile tasdîk, dil ile ikrârdır, söylemektir (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) Kalb Tasfiyesi: Kalbi, İslâmiyet'in beğenmediği şeylerden, günâhlardan, kötü düşüncelerden kurtarmak, temizlemek Kalbin tasfiyesi, temizliği, dîne uymakla ve sünnetlere yapışmakla ve bid'atlerden kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınmakla olur Zikir, Allahü teâlâyı anmak ve mürşîdi (hocasını) sevmek, bunu kolaylaştırır (İmâm-ı Rabbânî) Kalbi tasfiye etmekten maksad; mânevî âfetleri gidermek, kalbi hastalıklardan kurtarmaktır (İmâm-ı Rabbânî) Namaz kılmak, kalbin tasfiyesinin ve huzûrunun bir işâretidir Namaz, Allahü teâlânın huzûrunda durmak olup, O'nun huzûrunda durulunca, kalbin tasfiye edileceği açıktır (Muhammed Rebhâmî) Kalb Temizliği: Kalbin İslâmiyet'e uymayan şeylerden, dünyâya düşkünlükten, kötü düşünceden kurtulması Kalb temiz olursa, ağızdan güzel sözler meydana çıkar Çünkü kalbin mahsûlü dilin sermâyesidir (Ahmed Rıfâî) Zikr et zikr, bedende iken cânın, Kalb temizliği zikr iledir Rahmân'ın (İmâm-ı Rabbânî) Kalb Toparlanması: Kalbin Allahü teâlâdan başka şeylere bağlanmaktan kurtulması Kalbi toparlayabilmek için, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak lâzımdır Öyle unutmalıdır ki, bir şeyi düşünmek için, kendisini zorlasa düşünemez olmalıdır (Muhammed Bâki-billah) Kalb-i Hakîkî: Yürek denilen et parçasında bulunan mânevî kuvvet Kalb-i Sanevberî: Yürek Kalb-i sanevberî, kalb-i hakîkînin (gönül) yuvası gibidir (Abdülhakîm Arvâsî) Kalb-i Selîm: Şek (şüphe) ve şirkten (Allahü teâlâya ortak koşmaktan), küfür ve nifâktan arınmış, dâimâ Allahü teâlâya bağlı kalb Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: O gün, mal ve çocuklar fayda vermez Ancak, Allahü teâlâya kalb-i selîm ile gelenler faydalanır (Şuarâ sûresi: 88, 89) KALEM: Levh-i mahfûz üzerine Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile bilip taktîr ettiği şeyleri yazan, nasıl olduğu insanlar tarafından bilinemeyen kalem Allahü teâlâ kalemi yaratınca, ona yaz diye emretti Kalem, Allahü teâlânın hitâbının heybetinden korkup titredi Gök gürültüsü gibi yüksek bir sesle levh üzerinde hareket edip emrolunduğu şeyleri yazdı (Nişancızâde) Kalem Sûresi: Kur'ân-ı kerîmin altmış sekizinci sûresi Nûn sûresi de denir Kalem sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) Elli iki âyet-i kerîmedir İlk âyetinde geçen, kalem kelimesinden dolayı, Sûret-ül-Kalem denilmiştir Sûrede, Peygamber efendimizin aklî mükemmelliği ve yüksek ahlâkı, O'nu yalanlayanların kötü vasıfları, ahl âksızlıkları, bencillikleri ve başlarına gelenler, onların inatçı ve inkârcı tutumları karşısında Peygamber efendimizin nasıl tavır takınacağı konuları bildirilmiştir (Taberî, Senâullah Dehlevî) Allahü teâlâ Kalem sûresinde meâlen buyurdu ki: Nûn, kalem ve onunla yazılanlara andolsun ki, (ey Muhammed!) Sen deli değilsin Rabbinin nîmetlerine kavuşmuş bir insansın Doğrusu sana kesintisiz ecr (sevâb, mükâfât) vardır Şüphesiz sen büyük bir ahlâka sâhipsin (Âyet: 1-4) Kim Kalem sûresini okursa, Allahü teâlâ ona ahlâkını güzelleştirdiklerinin sevâbını verir (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #117 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükKALENDER: İbâdetlerin görünmesine önem vermeyen, herkese tatlı söyleyerek kalb kazanmağa çalışan, farzları yapmaya dikkat eden ve dünyâya düşkün olmayan kimse Kalenderler herkese tatlı söyleyerek, güler yüzlü davranarak kalb kazanmaya çalışırlar Farzlara dikkat ederler Dünyâya düşkün değildirler Bunlar riyâ, gösteriş yapmadıkları için melâmilere benzerler (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) Kalenderler zamanla bozulmuş, Allahü teâlânın emirlerinden uzaklaşmışlardır Zamânımızda kalender ismini taşıyan birçok kimse bu saydığımız şeyleri yapmıyor Bunlara kalender yerine haşevî (Allahü teâlâyı mahlûklara benzeten, madde, cisim diyen kimse ler) dense yerinde olur (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) KALENSÜVE: Takke ve her çeşit başlık İmâme yâni sarık, kalensüve ve her başlık ve bürka' yâni peçe ve maske üstüne ve eldiven üstüne mesh etmek câiz değildir (İbrâhim Halebî, İbn-i Âbidîn) KÂLİB ALEYHİSSELÂM: İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Yâkûb aleyhisselâmın on iki oğlundan Şem'ûn'un neslindendir Babasının ismi Yuknâ'dır Kendisine Yûşâ aleyhisselâmdan sonra peygamberlik verildi Mûsâ aleyhisselâma bildirilen dînin emir ve yasaklarını ins anlara tebliğ etti (bildirdi) Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Allahü teâlâya îmân edip, O'ndan korkanlardan (Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ adındaki) iki kimse, İsrâiloğullarına dediler ki: "Ey İsrâiloğulları! Cebbârların (zâlimlerin) şehrinin kapısından hemen girin (onların iri cüsseli olmalarından korkmayın) Bir defâ kapıdan girdiniz mi (Allahü teâlânın yardımıyla) elbette siz gâliblerden olursunuz Siz gerçekten mü'min kimseler iseniz Allahü teâlâya tevekkül ediniz, güveniniz (Mâide sûresi: 23) Mûsâ aleyhisselâm Allahü teâlânın emriyle İsrâiloğullarını arz-ı mev'ûd (Filistin ve Sûriye) denilen yere götürmek üzere yola çıkınca, İsrâiloğullarının her kolundan birer temsilci seçerek, Filistin bölgesinde yaşayan cebbârların (zâlim hükümdârların ) ve ahâlisinin durumu hakkında haber getirmeye gönderdi Bu temsilciler arasında Kâlib aleyhisselâm da vardı Gidenler, cebbârların ve ahâlinin iri cüsseli ve kuvvetli olduklarını görerek korktular Gördüklerini İsrâiloğullarına anlatıp onları harbe gitmekten vaz geçirdiler Temsilciler arasında bulunan Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ aleyhimesselâm gidip gördükleri kimselerin, görüldüğü gibi kuvvetli olmadıklarını, görünüşte kuvvetli olsalar bile korkak ve kalblerinin zayıf olduğunu söylediler İsrâiloğullarının, Allahü teâlânın yardımıyla o beldeleri feth edebileceklerini anlattılar İsrâiloğulları, Yûşâ ve Kâlib aleyhimesselâma karşı çıkarak taşa tuttular Kâlib aleyhisselâm daİsrâiloğullarının karşısında Mûsâ aleyhisselâmı yalnız bırak mayıp, yardımcı oldu İsrâiloğullarının Tih çölünde kaldığı kırk sene içinde Mûsâ aleyhisselâmın yanından ayrılmayan Kâlib aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmın vefâtından sonra, Yûşâ aleyhisselâma yardım etti Yûşâ aleyhisselâm vefât etmeden önce Kâlib aleyhisselâmı yerine halîfe bıraktı Yûşâ aleyhisselâmın vefâtından sonra İsrâiloğullarından ordu hazırlayıp, zâlim hükümdârlarla savaşıp, onları mağlûb eden Kâlib aleyhisselâm daha sonra Mısır'a gitti Hazkîl aleyhisselâmla birlikte İsrâiloğullarının Mûsâ aleyhisselâmın dîni üzere kalmaları ve Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeleri için gayret sarf etti Kâlib aleyhisselâm Mısır'da vefât etti (Mirhaund, İbn-ül-Esîr, Nişancızâde) KÂLÛBELÂ: Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, kıyâmete kadar bütün zürriyetini zerreler hâlinde onun belinden çıkarıp; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye buyurup, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin" diye verdikleri cevâbı ifâde eden söz (Bkz Ahd ü Mîsâk) KAMER SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin elli dördüncü sûresi Kamer sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) Elli beş âyet-i kerîmedir Ayın yarılıp bölünmesi mûcizesi anlatıldığından Sûret-ül-Kamer denilmiştir Sûrede, kıyâmetin yakın olduğu, buna rağmen müşriklerin nefislerine uyarak gerçekleri yalanladıkları, vak ti gelince, zillet içinde kabirlerinden çıkacakları ve Resûlullah efendimizi yalanlamalarının cezâsını çekecekleri anlatılmaktadır Ayrıca bâzı peygamberlerin kıssaları da bildirilmektedir (Râzî, Kurtubî, İsmâil Hakkı Bursevî) Allahü teâlâ Kamer sûresinde meâlen buyurdu ki: (Bedr'deki) bu topluluk yakında muhakkak bozulup hezîmete uğrayacak ve arkalarına dönüp kaçacaklar Daha doğrusu onların asıl azâb vakti, kıyâmettedir O vaktin azâbı daha müthiş ve acıdır (Âyet: 45-46) KAMERÎ AYLAR: Hicrî takvimde kullanılan on iki ay Arabî aylar da denir (Bkz Hicrî Sene) Kamerî ayın hesaplanmasında, gökteki ayın dünyâmızın çevresindeki döndüğü zaman esas alınmıştır Kamerî aylar bâzan 29, bâzan da 30 gün çeker İslâm dîninde ibâdetlerin bu aylara göre yapılması emredilmiştir Bunun sebeblerinden biri, Ramazan ayıdır Zîrâ Ramazan ayı hicrî kamerî aylardandır Mîlâdî seneye göre her yıl 10-11 gün evvel başlamaktadır Onun için 33 senede tam bir devir yaparak senenin bütün günlerinde oruç tutulmuş olmaktadır Hicrî takvimde kullanılan arabî ayların adları sırasıyla şunlardır: 1) Muharrem, 2) Safer, 3) Rebî'ül-evvel, 4) Rebî'ül-âhir, 5) Cemâziyel evvel, 6) Cemâziyel âhir, 7) Receb, 8) Şâban, 9) Ramazan, 10) Şevval, 11) Zilka'de, 12) Zilhicce (M Sıddîk Gümüş) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #118 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükİSNÂD: Dayandırma, sened gösterme 1 Söylediği sözü bir başkasına dayandırmak, bir şeyi, birisi için yaptı demek Benden işittiğiniz şeyleri rivâyet ediniz Ancak hakkı söyleyiniz Kim benim söylemediğimi bana isnâd ederse, onun için Cehennem'de bir ev binâ edilir ve o kimse, o evin içine tıkılır (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel) Bir kimseye küfür isnâd edildiğinde eğer o kimse kâfir değilse, küfür isnâd edenin kendisi kâfir olur (İbn-i Âbidîn) 2 Hadîs ilminde hadîs-i şerîf metninin sırasıyla kimler tarafından nakledile geldiğini bildirme İSRÂ SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin on yedinci sûresi İsrâ sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) Yüz on bir âyet-i kerîmedir Peygamber efendimizin mîrâc (göklere çıkarılma) mûcizesinin Mekke'den Kudüs'e kadar olan kısmı bu sürenin birinci âyetinde anlatıldığı için sûreye İsrâ adı verilmiştir İsrâ'yı inkâ r küfürdür Mîrâcı yâni Kudüs'ten sonrasını inkâr ise bid'attir İsrâ sûresindeki belli başlı konular mîrâc mûcizesi, Benî İsrâil'in (İsrâiloğullarının) nankörlükleri ve başlarına gelenler, Allahü teâlânın kudreti, kıyâmet ve âhiret hayâtına dâir hükümlerdir (İsmâil Hakkı Bursevî) İsrâ sûresinde Allahü teâlâ meâlen buyurdu ki: Menfaatleri ve lezzetleri çabuk geçen, tükenen dünyâyı isteyenlerden dilediğimize, istediğimizi veririz Âhiret menfaatleri için çalışan mü'minlerin mükafâtları boldur (Âyet: 18) Herkes kendine uygun iş yapar (Âyet: 84) Peygamber efendimiz, Zümer ve İsrâ sûrelerini okumadıkça uyumazdı (Hazret-i Âişe) İSRÂF: Malı, İslâmiyet'in ve mürüvvetin uygun görmediği yâni lüzumsuz, fâidesiz yerlere dağıtmak Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Ekini hasat ettiğiniz zaman fakirlerin hakkını verin ve isrâf etmeyin Allahü teâlâ isrâf edenleri elbette sevmez (En'âm sûresi: 141) İstediğini ye, istediğini giyin! İnsanı yanlış yola götüren, isrâf ve tekebbürdür (büyüklenmedir) (Hadîs-i şerîf-Buhârî) İsrâf, malı telef etmek, faydasız hâle getirmek, dîne ve dünyânın mübâh olan işlerine faydalı olmayacak şekilde sarf etmektir Malı denize, kuyuya, ateşe ve elden çıkmasına sebeb olan yerlere atmak onu helâk etmektir ve isrâftır (İmâm-ı Birgivî) Başkasının malını telef etmek zulüm olur Ödemek lâzım olur Kendi malını helâk etmek, isrâf olur Günâh işlemek için ve günâh işlenilmesi için verilen mal ve paralar da isrâf olur (Abdülganî Nablüsî) |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #119 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükİSRÂFİL ALEYHİSSELÂM: Dört büyük melekten biri Kıyâmet kopacağı vakit sûr denilen boruya üfürmekle vazîfeli olan melek İsrâfil aleyhisselâm Sûr'a iki defâ üfürecektir Birincisinde Allahü teâlâdan başka her diri ölecektir İkincisinde hepsi tekrar dirilecektir (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) İsrâfil aleyhisselâm Sûr'a üfürünce Sûr'dan büyük bir ses çıkacak ve yedi kat göklere ve yerin her tarafına ulaşacaktır İşitenlerin hepsi yerde olsun göklerde olsun ölecektir Vasiyetlerini bile edemezler Çarşıda olanlar evlerine dönemezler (İmâm-ı Birgivî) İSRÂİL: İshâk aleyhisselâmın oğullarından Yâkûb aleyhisselâmın diğer adı (Bkz Benî İsrâil) Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Tevrât indirilmeden önce, İsrâil'in kendisine haram kıldığı şeylerden başka yiyeceğin her türlüsü İsrâiloğulları için helâl idi De ki, eğer doğru sözlü iseniz, o zaman Tevrât'ı getirip onu okuyun (Âl-i İmrân sûresi: 93) İbrâhim aleyhisselâmın vefâtından sonra, oğlu İshâk aleyhisselâm, ondan sonra oğlu Yâkûb aleyhisselâm peygamber oldular Yâkûb aleyhisselâmın bir ismi de İsrâil olduğundan On iki oğlundan gelenlere İsrâiloğulları denilmiştir (Taberî) İsrâîloğulları: Bir ismi de İsrâil olan Yâkûb aleyhisselâmın on iki oğlunun soyundan gelenler (Bkz Benî İsrâil) Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: Ey İsrâiloğulları! Size ihsân ettiğim bunca nîmetlerimi hatırlayın! (Peygambere îman husûsundaki tavsiyemi yerine getirin) Ben de size karşı olan ahdimi (size söz verdiklerimi) yapayım (Bekara sûresi: 40) Mûsâ aleyhisselâm, kendinden önce gönderilen Âdem, Nûh, İdrîs, İbrâhim, İshâk ve Yâkûb (aleyhimüsselâm) gibi peygamberlerin, kendi zamanlarında, kendi kavimlerine öğrettikleri, Allahü teâlânın varlığı ve birliği akîdesini ve îmân edilecek diğer şeyle ri İsrâîloğullarına öğretti Farz olan ibâdetleri ve muâmelâta âit hükümleri de her yere yayarak İsrâîloğullarını şirkten sakındırmaya çalıştı |
Cevap : =>İslami Sözlük |
01-03-2008 | #120 |
gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami SözlükİSRÂİLİYYÂT: İsrâiloğullarına âit haberler İsrâiliyyât denilen haberler üç kısımdır 1) Hurâfe ve uydurma özelliğinde olan ve nakl edilmesi yasaklanan haberler 2) Ehl-i kitâbın (yahûdî ve hıristiyanların) anlattıklarından, müslümanlar tarafından tasdîk veya tekzîb (yalanlama) edilmemesi bildirilenler 3) İslâmî akîdelere (îmân esaslara) ve dînî hükümlere ters düşmeyen ve nakl edilmesine izin verilen haberler (Zehebî, Süyûtî, İbn-i Allân) İSTAVROZ: Hıristiyanlığın alâmeti, işâreti sayılan şekil ve bu şekilde yapılmış put, haç (Bkz Haç) İSTİÂZE: Sığınmak, Kur'ân-ı kerîmi başından veya herhangi bir yerinden okumaya başlarken, şeytanın vesvesesinden (insanın kalbine attığı şüphe ve tereddütten) Allahü teâlâya sığınırım mânâsına olan ve daha çok "E'ûzü billâhimineşşeytânirracîm" şeklin de okunan söz Buna E'ûzü de denir İstiâze, kısaca Esteîzü billâh diye de söylenebilir (Bkz Eûzü) Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Kur'ân-ı kerîm okumak istediğinde, koğulmuş şeytanın vesvesesinden Allahü teâlâya istiâze et (yâni E'ûzü billâhimineşşeytânirracîm de) ! (Nahl sûresi: 37) Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kırâetten önce E'ûzü billâhimineşşeytânirracîm diye istiâze eylerdi (Nafî bin Cübeyr) İstiâzenin, E'ûzü billâhimineşşeytânirracîm şeklinde okunması, Kitab (Kur'ân-ı kerîm) ve Sünnete uygunluğu sebebiyle tercih edilmiş, onda müslümanların sözbirliği meydana gelmiştir (Fahreddîn Râzî, Ebû Şâme) Diğer istiâze şekilleri arasında E'ûzü billâhissemîil alîmimineşşeytânirracîm'in bir husûsiyeti vardır Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Kim sabahleyin üç defâ E'ûzü billâhissemîil alîmimineşşeytânirracîm dedikten sonra Haşr sûresinin sonundaki üç âyeti okursa, Allahü teâlâ onun için akşama kadar istiğfâr edecek yetmiş bin melek tevkîl eder (vazîfelendirir) O kimse, o gün ölürse, şehîd olarak ölür Akşama çıktığı zaman okursa, yine böyledir (Feth-ur-Rabbânî, Müsned-i Ahmed bin Hanbel) İSTİBDÂL: Değiştirmek Hâkimin harâb olmuş vakıf binâsını satıp, semeni (bedeli) ile başkasını alarak mütevellîye (vakfın idârecisine) teslim etmesi Vakıf binâlarının tâmirleri, içinde parasız oturmaya hakkı olanların malları ile yapılırYapmazlarsa, hâkim istibdâl eder (İbn-i Âbidîn) İSTİBRÂ: Temizlenme 1 Erkeklerin küçük abdesti yaptıktan sonra yürüyerek, öksürerek veya sol tarafa yatarak, idrar yolunda damlalar bırakmaması Kadınlar istibrâ yapmaz Erkeklerin istibrâ yapması yâni idrâr yollarında idrâr bırakmaması vâcibdir (Molla Hüsrev) İstibrâda güçlük çekenler, arpa kadar pamuk fitili idrâr deliğine koymalıdır Sızan idrarı pamuk emer Hem abdest bozulmaz, hem don kirlenmez Yalnız pamuğun ucu dışarda kalmamalıdır Ucu dışarıda kalır ve idrâr ile ıslanırsa, abdest bozulur (İbn-i Âbidîn) Prostat (idrar yolu bezi şişmesi), istibrâ yapmayanlarda daha fazla görülür (M Sıddîk bin Saîd) 2 Nikâhla alınacak dul bir câriyenin hâmile olup olmadığını bilmek ve şüpheye yer vermemek için bir temizlik müddeti geçip tekrar hayız görünceye kadar yaklaşmaktan çekinmek |
|