Osmanlı Tarihi'ne Genel Bakış |
10-06-2012 | #31 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tarihi'ne Genel BakışAsakir-i Mansure-i Muhammediye Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması üzerine, Sultan II Mahmut'un emriyle kuruldu Yeni eğitim kurallarıyla yetiştirilen, askerlik kurumuna verilen addır Bu yapının başına ilk olarak "Serasker" unvanıyla eski Yeniçeri ağalarından Ağa Hüseyin Paşa getirildi Asakir-i Mansure-i Muhammediye Tertip adı verilen sekizer birlikten meydana gelir Her tertibin başında "binbaşı" adında bir komutan bulunurdu Bu binbaşılar "baş binbaşı" ya bağlıydı Her tertip on altı "saf" tı Her saf bir yüzbaşının komutasındaydı Her yüzbaşının ikişer "mülazim" yardımcısı vardı Her tertipte bir top bulunurdu Toplara "topçubaşı" denilen bir subay komuta ederdi On altı saftan oluşan tertiplerin sekizi sağ ve sekizi sol olmak üzere ikiye ayrılmıştı Bunlara "sağ kolağaları" ve "sol kolağaları" atanmıştı İki yıl sonra bu örgüt yeniden düzenlenerek "tertip" lere "alay" ve komutanlarına "miralay" dedindi "Saf" deyimi "bölük" olarak değiştirildi Her alay binbaşı komutasındaki üç taburdan meydana getirilmişti Sol ve sağ kolağası adını alan iki subay, bir katip, bir sancaktar, her bölüğe "yüzbaşı" ve "mülazim" lerden ayrı olarak bir "başçavuş" ve bir "bölük emini" atanmıştır Her alayda "miralay" yardımcısı bir "kaymakam" bulunurdu İki alay bir "mirliva" nın ve üç alay bir "ferik" in komutası altındaydı Miralayın üstü subaylara "paşa" denirdi Asakir-i Mansure-i Muhammediye'nin en büyük komutanı "müşir" di |
Osmanlı Tarihi'ne Genel Bakış |
10-06-2012 | #32 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tarihi'ne Genel BakışAşar Vergisi (Öşür) Osmanlı'da tarım ürünleri üzerinden alınan onda bir oranındaki vergi Aşar, Arapça'da onda bir anlamına gelmektedir Tanzimat'tan önce tımar ve zeamet sahipleri için sahipleri tarafından tahsil edilen aşar, yerel gereksinimlerin karşılanması ve asker beslemesi için kullanıldı Vergi, esasen ve genel olarak onda bir oranı üzerinden tahsil edilmekle beraber bölgeye, vergi yükümlülüğüne ve ürün türüne göre değişen oranların uygulandığı da olmuş, yüzde elliye varan oranların uygulandığı görülmüştür Verginin ayni olarak, diğer bir ifadeyle ürünün belirli bir kısmını almak suretiyle tahsil edilmesi, imparatorluk dönemindeki ekonomik ve sosyal yapıya uygun düşmüştür, çünkü pazarın gelişmediği kapalı bir ekonomide, ürünün fiyatının tespiti ve nakde çevrilmesi, dolayısıyla verginin para olarak tahsili çok zor olacaktı Bu bakımdan aşar, uzun dönem başarılı bir vergi yapısı göstermiştir Daha sonraları uygulanmasında ve tahsilinde bir takım haksızlıklar yapılmış, vergi halk üzerinde bir baskı ve zulüm aracı haline gelmiştir Yapılan değişiklikler ve ıslahatlar da bir sonuç vermemiş, verginin uygulamadaki sakıncalarını gidermek mümkün olmamıştır İlkel bir vergi niteliğinde olmasına rağmen aşar, kalkınmanın ilk aşamalarında ve tarımın milli hasıla içindeki payının çok yüksek olduğu dönemde, bu sektör üzerindeki en önemli vergiydi Sermaye birikimi olgusu açısından dünya uygulamasına bir göz atıldığında, ilk birikim aşamalarında tarım kesiminin rolünün çok önemli olduğu görülür Gerek kapitalist Batı Avrupa ülkelerinde, gerek Sovyet Rusya'da tarımdan sanayi kesimine kaynak aktarımı, sermaye birikiminde hayati bir rol oynamıştır Cumhuriyet döneminde de bir süre uygulamada kalan aşar, 17 Şubat 1925'te kaldırıldı Kaldırılmadan bir yıl önce, 1924 yılında, 275 milyon lira ile bütçenin dörtte birini oluşturuyordu Aşarın bu önemli katkısına rağmen kaldırılmasının nedeni, verginin köylü ve tarım ürünleri üzerinde yoğunlaşan aşırı yükünü azaltmak ve tahsilinden doğan bir takım haksızlıkları engellemekti Aşarın kaldırılması ile sermaye birikimi ve ekonomik kalkınma aşamasında ciddi sonuçlar yaratılmıştır 1925 yılında yapılmış olan bu değişiklik, uzun dönemde sadece tarım dışı sektörleri değil, aynı zamanda tarım sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir |
Osmanlı Tarihi'ne Genel Bakış |
10-06-2012 | #33 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tarihi'ne Genel BakışBahriye Nezareti Osmanlı İmparatorluğu'nda, deniz kuvvetlerinin hazırlığından ve yönetilmesinden sorumlu bir makamdı Önceleri donanma komutanlığıyla bahriyeye ait bütün idari ve mali işler kaptan-ı deryanın sorumluluğu altındaydı Sonradan deniz kuvvetleriyle ilgili işler, yeni kurulan Bahriye Nezareti'ne devredildi Bu nezaretin başına getirilen kimseye de "bahriye nazırı" denildi Daha sonra, 1876'da kaptan-ı deryalık yeniden kurulduysa da bu makam, aynı yıl içerisinde yine Bahriye Nezareti adını aldı |
Osmanlı Tarihi'ne Genel Bakış |
10-06-2012 | #34 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tarihi'ne Genel BakışBarbaros Hayreddin Paşa 1478 yılı civarlarında Midilli'de doğdu Babası Yakup Ağa, bir Osmanlı sipahisiydi ve 1461 yılında Midilli'nin fethi sırasında Fatih Sultan Mehmet ile birlikteydi Asıl adı Hızır olduğu halde Barbaros ve Hayreddin lakaplarıyla tanınır Batılılar, havuç rengine çalan kırmızı sakalından dolayı, ağabeyi Oruç'a verdikleri "Barbarossa" adını daha sonra Hızır için de kullandıklarından Barbaros diye tanınmış, Hayreddin lakabını ise kendisine Yavuz Sultan Selim takmıştır Barbaros Hayreddin Paşa, kardeşleri İlyas ve Oruç ile beraber birçok deniz savaşında bulundu Diğer kardeşi İshak ise Midilli'de kaldı Barbaros Hayreddin Paşa, Cezayir seferine Oruç Reis ile birlikte çıktı Cezayir'in fethedilmesinden sonra Oruç Reis, Cezayir'e Bey oldu Barbaros Hayreddin Paşa, İshak ve Oruç Reisler şehit olunca Cezayir Beyliği'ne atandı Beylerbeyi ünvanını alan Barbaros Hayreddin Paşa, İstanbul'a gelip 1534 yılında Kaptan-ı Derya oldu Bir çok zafer kazanan Barbaros, Avrupa'da nam saldı Avrupalılar, çocuklarını Barbaros geliyor diye korkutur hale geldiler 5 Temmuz 1546 tarihinde vefat eden Barbaros Hayreddin Paşa, sağlığında Beşiktaş'ta yaptırdığı medresenin yanındaki türbesine defnedildi Onun ölümü için "Mate reisü'l-bahr-Denizin reisi öldü" denildi Barbaros Hayreddin Paşa zamanında Osmanlı denizciliği gücünün zirvesine ulaşmış, onun okulunda yetişen değerli denizciler ve teşkilatlı tersane sayesinde bu güç, varlığını bir süre daha devam ettirmiştir Barbaros Hayreddin Paşa, alim ve cesur bir komutandı İri yapılı ve kumral tenliydi Saçı, sakalı, kaşları ve kirpikleri çok gürdü Ömrü denizlerde geçtiğinden; Rumca, Arapça, İspanyolca, İtalyanca ve Fransızca gibi Akdeniz dillerini çok iyi bilirdi Çinili Hamam kendisine aittir Oğulları Mehmed Paşa, Hasan Paşa ve Vali Paşa'dır |
Osmanlı Tarihi'ne Genel Bakış |
10-06-2012 | #35 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tarihi'ne Genel BakışBerlin Antlaşması 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında imzalanan Ayestefanos Antlaşması'nın yerine, İngiltere, Avusturya-Macaristan, Fransa, Almanya, Rusya ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan antlaşmadır Avusturya dışişleri bakanının yapmış olduğu resmi açıklama ile 13 Haziran'da Berlin'de bir kongre toplandı Kongrede alınan kararlar, İngiltere ve Avusturya-Macaristan'ın çıkarları dikkate alınarak imzalanmıştır Bu antlaşmaya göre: Sırbistan, Karabağ ve Romanya'nın bağımsızlıkları koşullu olarak kabul edildi Girit, Osmanlı Devleti'ne bırakıldı Rusya, Doğubeyazıt ve Eleşkirt'i Osmanlılara bıraktı Bulgaristan, bağımsız bir prenslik oldu ve özel koşullarla Osmanlı Devleti'ne bırakılan Doğu Rumeli ve Makedonya vilayetleri üçe bölündü Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya ödemesi gereken savaş tazminatı 802500 franka indirilerek taksite bağlandı Bosna-Hersek, Avusturya-Macaristan'a bırakıldı |
Osmanlı Tarihi'ne Genel Bakış |
10-06-2012 | #36 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tarihi'ne Genel BakışBuçaş Antlaşması Hotin antlaşmasından sonra, Lehistan ve Osmanlı Devleti arasında elli yıl süren bir barış süreci yaşanmıştı Osmanlı himayesindeki Ukrayna Kazaklarına saldıran Lehliler, barışı bozdular Sultan Dördüncü Mehmed ve Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, Ukrayna kazaklarının yardım istemesi üzerine, Lehistan seferine çıktılar Osmanlı ordusunun ard arda kazandığı başarılardan sonra, Lehistan barış istedi İmzalanan Bucaş antlaşmasıyla (18 Ekim 1672), Podolya Osmanlılara geçti Lehistan Kırım Hanına vergi ödemeye devam edecekti Ayrıca Lehistan her yıl Osmanlı Devleti'ne 22000 altın ödemeyi kabul ediyorduLehistan meclisinin, bu antlaşmadaki para maddesini kabul etmemesi üzerine, 4 yıl süren İkinci Lehistan seferine çıkıldı Bazı kalelerin fethedilmesi üzerine, Lehistan elçisi, Podolya ve Ukrayna'nın iadesi şartıyla antlaşma istediyse de bu kabul edilmedi Bu arada Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın hastalanması üzerine, 1675 yılında Lehistan serdarlığına İbrahim Paşa tayin edildi Sultan Dördüncü Mehmed, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa ile birlikte Edirne'ye döndüİbrahim Paşa, kısa sürede 48 kale ve palangayı fethedince, Lehistan tekrar antlaşma istedi 27 Ekim 1676'da Zarawno'da imzalanan antlaşma ile 22000 altından vazgeçilmek şartıyla, daha önce Köprülü Fazıl Ahmed Paşa tarafından imzalan Bucaş antlaşmasının maddeleri aynen kabul edildi Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa antlaşmanın imzalandığı haberini aldıktan bir süre sonra 3 Kasım 1676 tarihinde vefat etti |
Osmanlı Tarihi'ne Genel Bakış |
10-06-2012 | #37 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tarihi'ne Genel BakışCelali İsyanları Yavuz Sultan Selim döneminde binlerce taraftarı ile ayaklanan Yozgatlı Celal, Osmanlı Devleti için büyük problem olmuştu Bu isyanlar bastırıldı ise de Anadolu'da meydana gelen iç isyanlar ve karışıklıklara yine Celali İsyanları denildi Sultan Birinci Ahmed döneminde Celali İsyanları tekrar patlak verdiBunların en önemlileri; Tavil Ahmed Canbolatoğlu Kalenderoğlu Deli Hasan ayaklanmalarıdır Bu sırada Sadrazam olan Kuyucu Murad Paşa son derece sert bir askerdi Acıma nedir bilmezdi Bunları bastırmak için çok şiddet gösteriyor, hatta şuçlu ile suçsuz ayırımı yapmadan "ibret osun" diye masumları da öldürtüyordu Öldürttüklerini açtığı kuyulara attırmak gibi bir alışkanlığı olduğundan kendisine "Kuyucu" lakabı takıldığı söylenir Kuyucu Murad Paşa'nın ısrarlı ve sert politikaları sonunda Celali İsyanları zor da olsa bastırıldı |
Osmanlı Tarihi'ne Genel Bakış |
10-06-2012 | #38 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tarihi'ne Genel BakışCem Sultan 3 Mayıs 1481'de Fatih Sultan Mehmed'in ölümü üzerine Amasya'da bulunan Şehzade Bayezid ve Konya'da bulunan Cem Sultan'a sadrazam Karamani Mehmed Paşa tarafından ulaklar gönderildi Ancak Cem Sultan'a gönderilen haberci, yolda Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalandı Cem Sultan, babasının vefatını dört gün sonra öğrenebildi Bu olayların yaşanması üzerine yeniçeriler ayaklanıp Karamani Mehmed Paşa'yı öldürdüler (4 Mayıs 1481) Şehzade Bayezid'in, İstanbul'da bulunan oğlu Korkut'u saltanat naibi ilan ederek onu tahta çıkardılar Şehzade Bayezid, 21 Mayıs 1481 günü İstanbul'a varır varmaz devlet idaresini eline aldı Cem Sultan ise 4000 kadar askeriyle birlikte 27 Mayıs 1481'de İnegöl önlerine geldi Sultan İkinci Bayezid, Ayas Paşa idaresindeki bir orduyu Cem Sultan'ın üzerine gönderdi 28 Mayıs'ta yapılan savaşı kazanan Cem Sultan Bursa'da padişahlığını ilan etti Kendi adına hutbe okutarak para bastırdı Çok geçmeden Sultan İkinci Bayezid'e bir mektup gönderen Cem Sultan, Osmanlı topraklarını eşit olarak paylaşmayı teklif etti Kabul edilemeyecek bu teklif karşısında harekete geçen Sultan İkinci Bayezid, ordusuyla birlikte Cem Sultan'ın üzerine yürüdü Yenişehir Ovası'nda yapılan savaşı kaybeden Cem Sultan, Konya'ya geldi Burada da kalamayacağını anlayan Cem Sultan, yanına ailesini de alarak Kahire'ye doğru yola çıktı Kahire'de iken Hac mevsiminde Hicaz'a gitti Hac'dan sonra tekrar Kahire'ye gelen Cem Sultan, ağabeyi Sultan İkinci Bayezid'den bir mektup aldı Bu mektupta, padişahlıktan vazgeçtiği takdirde kendisine bir milyon akçe ödeneceği belirtiliyordu Ancak Cem Sultan bunu kabul etmedi İkinci bir teklifi de geri çeviren Cem Sultan, tekrar ülkesine döndü 27 Mayıs 1482'de Konya'yı kuşatan Cem Sultan, Sultan İkinci Bayezid'in yaklaşması üzerine kuşatmayı kaldırarak Ankara'ya gitti Oradan da tekrar Mısır'a gidecekti, ancak yollar tutulmuştu Bu sırada Rodos şövalyelerinden Pierre d'Aubusson onu Rodos'a davet etti 29 Temmuz 1482'de Rodos'a giden Cem Sultan, yapılan antlaşma gereğince istediği zaman adadan ayrılacağını düşünüyordu Ancak sahtekar şövalyeler buna hiçbir zaman izin vermediler ve Cem Sultan esir hayatı yaşamaya başladı Cem Sultan'ın Rodos şövalyelerinin eline düşmesi, hem kendisi hem de Osmanlı tarihi için talihsiz bir olay olmuştur Cem Sultan daha sonra, Fransa'ya gönderildi Cem Sultan'ın Fransa'dan başka bir ülkenin eline geçmesini Osmanlı Devleti açısından sakıncalı gören Sultan İkinci Bayezid, Fransa'ya bir elçi gönderek Cem Sultan'ın Fransa'da tutulmasını istedi Cem Sultan'ı kullanmak isteyenlerden birisi de Papa VIIIInnocent'di Papa, Cem Sultan'ı bahane ederek Osmanlılara karşı bir haçlı seferi düzenlenmesini istiyordu Ancak bunda başarılı olamayınca Cem Sultan'a Hıristiyan olma teklifinde bulundu Buna karşılık Cem Sultan ona şöyle cevap verdi: "Değil Osmanlı Saltanatı, hatta bütün dünyanın padişahlığını verseniz dinimi değiştirmem" Cem Sultan, ağabeyi Sultan İkinci Bayezid'e yazdığı bir şiirinde ona şöyle seslenir: "Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan, Ben kül döşenem külhan-ı mihnette sebeb ne" (Sen gül döşenmiş yatakta neşeyle gülerek yatarken, ben zahmet ve eziyet içinde küle batayım, neden) Sultan İkinci Bayezid ise ona şöyle cevap verir: "Çün rüz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet, Takdire rıza vermeyesin böyle sebeb ne, Haccacü'l-Haremeynüm deyüben da'va kılarsun, Ya saltanat-i dünyeviye bunca taleb ne" (Bize ezelden saltanat kısmet imiş, sen ise kadere rıza göstermedin buna sebep ne, Hacca gittin kendini temizlemek davasına düştün, peki dünya saltanatı için bunca hırs niye" Cem Sultan vakası Osmanlı tarihinde Yıldırım Bayezid'in Timur'un elinde esir düşüp, demir ****se hapsedilmesinden sonra ikinci büyük trajik hadisedir Rumeli'den tekrar Osmanlı topraklarına gelmek isteyen Cem Sultan, 13 yıl esir hayatı yaşadı En son Papa'nın elinden Fransız Kralı tarafından kurtarılmış, ancak büyük bir ihtimalle zehirlendiği için bir hafta içinde yolda vefat etmiştir Papa'nın bir haçlı seferine kumanda ederek Osmanlı devleti ile savaşma teklifini reddettiğinde Papa, dilini anlamadığını zannettiği Cem Sultan'a:"Öyleyse burada it gibi sürün" demesine karşılık olarak Cem Sultan, Papa'ya şöyle demiştir: "Sizin elinize düşen itten beter olmayacağızdı da, ya nice olacağızdı" ve Papa'yı utandırmıştır Cem Sultan'ın bakım masrafları için Papa, Sultan İkinci Bayezid'den yılda 40000 altından fazla para kopartmayı başarmış, Cem Sultan'ı serbest bırakma tehditleriyle de Osmanlı fetihlerini durdurmuştu Bu olay ileride Şehzade katli için de önemli bir mesnet teşkil etmiştir Cem Sultan, bunca olaydan sonra 25 Şubat 1495'de vefat etti Sultan İkinci Bayezid bu olaya çok üzüldü ve üç gün yas ilan etti ve Cem Sultan'ın gıyabında cenaze namazı kıldırdı Sultan İkinci Bayezid Cem Sultan'ın naaşını alabilmek için çok uğraştı Vefatından 4 yıl sonra 1499 yılının Ocak ayında Cem Sultan'ın cenazesi Osmanlı topraklarına getirilerek Bursa'da kardeşi Şehzade Mustafa'nın yanına gömüldü Böylece yıllar süren macerası sona erdi ve en azından cenazesi kendi topraklarına defnedildi |
|