Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
psikiatri

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #31
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



MİGREN

Baş Ağrıları

Yaşamının herhangi bir döneminde baş ağrısından yakınmayan insan yoktur Ancak baş ağrılarını iki şekilde değerlendirmek gerekir Birincisi çeşitli hastalıkların bulgusu olarak baş ağrısı, ikincisi ise başlı başına bir hastalık olarak baş ağrısı Birinci gruptaki baş ağrıları genellikle gözlerden, kulak, burun, boğaz hastalıklarından, dişlerden kaynaklanan baş ağrılarıdır Genellikle bu tür baş ağrılarının teşhis ve tedavisi daha kolaydır
Baş ağrılarını şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

Migren tipi damarsal baş ağrıları,
Gerilim baş ağrısı,
Kombine yani damarsal ve gerilim baş ağrısının birlikte bulunuşu,
Migren dışı damarsal baş ağrısı,
Psikiyatrik nedenlere bağlı baş ağrısı,
Kafa içinde inflamasyona bağlı baş ağrısı,
Gözden, kulaktan, dişlerden, burun ve sinüslerden kaynaklanan baş ağrıları,
Boyundaki yapılardan kaynaklanan baş ağrıları

Migren

Migrenin Belirtileri Nelerdir?

En sık rastlanan belirti, hafiften başlayarak çok şiddetli, zonklayıcı karaktere dönüşen baş veya boyun ağrılarıdır Ağrı genelde (ama her zaman değil) başın bir tarafında olur ve en az bir kaç saat devam eder Ağrı geçtikten sonra migren hastası kendini genellikle yorgun ve bitkin hisseder Bazen de bir mutluluk duygusu taşıyabilir

Diğer belirtiler (bu belirtiler baş ağrısından önce veya baş ağrısı esnasında olabilir):

Kabızlık veya ishal
Sinirlilik
Mide bulantısı ve / veya kusma
Işığa karşı duyarlılık
Gürültüye karşı duyarlılık
Kokulara karşı duyarlılık
Kafa derisinde hassasiyet
Kan damarlarında gözle görülebilen genişleme
Boyun ve / veya omuz ağrısı veya tutukluğu
Vücudun uç noktalarında (eller, ayaklar) ağrı, sızı
Dokunma hissinde azalma

Aura dönemi ( Genelde klasik migrende ağrı başlangıcından önce) belirtileri:
Görme duyusunda bozukluklar
- Kör noktalar
- Işık noktaları görme
- Görme duyusunun tünel gibi olması
Görme ve duyma ile ilgili halusinasyonlar (yanılsamalar)
- Zikzak şekilleri görme
- Gelin teli şeklinde görüntüler
Vücudun bazı bölgelerinde uyuşma
Kulak çınlaması
Konuşma bozuklukları
Başka duyular ile ilgili bozukluklar

Diğer sık rastlanan belirtiler:
Karın şişliği
Üşüme, el ve ayaklarda soğukluk
Esneme
Ağız kuruluğu
Vücutta su toplanması
Terlemede artış
Burun akması
Sık idrara çıkma
Açlık – tatlı yeme isteği veya iştahsızlık
Konsantrasyon bozukluğu, dikkatin azalması, düşüncede yavaşlama
Kelime bulma güçlüğü, konuşurken takılma
Durgunluk, donukluk bazen de aktivitede aşırı artış
Kalp atışlarının hızlanması
Yüksekten başı dönme

Migreni Başlatan Etkenler Nelerdir?
Migrenin fizyolojik nedenleri ne olursa olsun, pek çok migren hastası, migreni başlatan bazı faktörler tespit etmişlerdir Bu faktörler her migren hastası için farklılıklar göstermekle birlikte en sık ifade edilenleri şunlardır:

Çevresel faktörler:
- Yükseklik değişiklikleri
- Hava kirliliği (ozon ve sis)
- Parlak güneş ışığı veya lamba ışığı
- Flüoresan ışıklar veya titreyen herhangi bir ışık (örneğin; tavan vantilatörlü odalar, jaluzi içinde
süzülen güneş ışığı, bilgisayar monitörleri)
- Saçın kuyruk şeklinde sıkıca bağlanması veya saç tokaları
- Yüksek ve devamlı gürültü (örneğin; bebek ağlaması, vantilatör sesi, güç kaynaklarının sesi,
yankılanan koridorlar vs)
- Parfümler
- Kuvvetli diğer kokular ve kimyasal maddeler: Kumaş boyası, duvar boyası, çöp kokusu, araba
egzoz dumanı vs
- Hava durumundaki değişiklikler (basınç farklılıkları, nemde farklılık, hava sıcaklığında değişiklik,
kuvvetli rüzgar, kasırga)
- Havasız ortamlar
- Mevsimsel değişiklikler (sonbahar ve ilkbahar en kötü zamanlardır)


Cacophony - Rosemary El'Hage

Yiyecek ve içecekler:
- Alkol ( özellikle kırmızı şarap)
- Sentetik tatlandırıcılar
- Kafein ( fakat bazı hastalarda migreni azaltır)
- Hindistan cevizi ve hindistan cevizi yağı ( güneş losyonları da dahil)
- Narenciye
- Çin yemekleri
- Hazır çorbalar
- Hazır peynir tozu maddeleri
- Soya proteini ve soya sosları
- Baharat ve hazır soslar
- Et terbiyesi için hazır soslar
- Bira mayası
- İçlenmiş şarküteri ürünleri
- Hazır, yağsız kavrulmuş fındık ve fıstık
- Bazı patates cipsleri
- Peynir suyu
- Zeytinyağı
- Turşular
- Tuz
- Ekşi krema veya yoğurt
- Soğan, Domates, Ispanak, Taze bezelye, Patlıcan, Fasulye gibi sebzeler
- Kızartmalar
- Deniz ürünleri
- Tavuk ciğeri
- Yiyeceklerde kullanılan boya maddeleri ( özellikle kırmızı)
- Buğday ürünleri
- Muz, Kivi, Mango, Ananas, Kırmızı erik, Çilek gibi bazı meyveler
- Çikolata
- Mısır
- Papaya

Davranış kalıpları:
- Öğün atlama
- Fazla uyuma veya uyku eksikliği
- Temizlik maddeleri veya kokulu deterjanlar
- Uçak yolculukları
- Doğum kontrol hapları
- Sigara ve diğer tütün ürünleri
- Su kaybı
- Kadınlarda hormonal değişiklikler ( migrenler adet öncesi, adet esnasında veya adetin sonunda
artabilir ve genellikle hamileliğin üçüncü ayından sonra yok olur)
- Oruç tutmak, fazla karbonhidratı bir anda almak gibi kan şekerinin düşmesine neden olan
durumlar
- Fiziksel travma
- Başa basınç uygulama ( fakat bazen migreni azaltır)
- Uyku düzeninde değişiklik
- Stres, özellikle stresin birden yok olması ( hafta sonu baş ağrısı sendromu)

İlaçlar dışında neler migren ağrısını azaltmakta yardımcı olur?
Esas yöntem ,karanlık ve sessiz bir odada uyumak gibi görünmekte Bazıları için fonda hafif bir müzik veya gürültüsüz bir TV kanalının olması daha rahatlatıcı olabilir Diğer önleyici yöntemler:

- Akupunktur
- Soğuk hava veya duş
- Egzersiz
- Boyun arkasına sıcak kompres
- Saf oksijen
- Baş ve boyun masajı
- Duş: Bir kaç dakika sıcak sonra soğuk sonra tekrar sıcak duş
- Ayakları sıcak suya sokma
- Kusma
- Başa buz kompresi
- Başın bir tarafına sıcak, diğer tarafına buz kompresi yapmak

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #32
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Narsistik kişilik

Aşağıdakilerden en az besinin varlığı ile erişkinliğin erken dönemleri de başlayan , üstünlük hisleri, beğenilme ihtiyacı ve kendini başkasının yerine koyamayıp, insanlara uygun yaklaşımlarda bulunamama ile seyreden bir rahatsızlıktır

1-Kendisinin başkalarından çok daha önemli olduğu duygusu içindedir ( gösterdiği başarıları , sahip olduğu becerilerini çok daha olağanüstü olarak görüp, yeterli bir temeli olmamasına karsın çok değerli ve yüksek bir şahsiyet olarak bilinmeyi bekler)

2- Düşünceleri ,hayalleri büyük bir güç, engin bir deha, kusursuz bir güzellik ve mükemmel , sonsuz sevgi üzerinedir

3-Özel, benzeri olmayan biri olup, kendisini ancak çok zeki ve ustun nitelikli kişilerin anlayabileceğini düşünür ve sadece bu kişilerle ilişki kurup, dostlarını bu kişilerden seçmeyi düşünür

4-Çevresindekiler tarafından çok beğenilmeyi bekler

5-Hak ettiği duygusu içindedir Sahsına özel, başvuran diğer kişilerden farklı bir tedavi uygulanacağı düşünceleri ve davranışları içindedir

6-Diğer insanlarla karşılıklı ilişkilerinde bencilce, çıkar düşünerek hareket eder Başkalarının zaaflarından yararlanıp, hedeflerine ulaşmayı gözetir

7-Kendini diğer kişilerin yerine koyup, onların hissettikleri , düşündükleri ya da ihtiyaçları konularını anlamaya ve bunlara saygı duymaya isteksizdir

8-Genellikle başkalarının başarıları, yaptıkları , değerleri ve onların genel olarak varlıklarını kıskanabilirler Diğerlerinin de kendilerini kıskandığını düşünürler

9-Kendini beğenmiş, ukala ve küstahça tutumlar içine girerler

Kendilerinin çok önemli , vazgeçilemez oldukları seklinde bir düşünce içerikleri vardır Halk arasında"Büyük dağları ben yarattım" denen tavırlar içindedirler, gösterişçi ve kendini metheden konuşma ve davranışlar içindedirler Bunların karşılığında bekledikleri ilgi, övgü , hayranlık ifadeleri ile karsılaşmadıklarında hayrete düşüp, hayal kırıklığı ve mutsuzluk dönemleri yasayabilirler Başkalarının da kendi başarılarındaki katkısını gözardı edip, onları hesaba katmazlar Otorite ya da üst düzey kişilerle ilesin kurmak için çabalayıp, bağlantı kurdukları bu kişilere abartılı nitelikler atfederler Bu şekilde kendilerini de bu kişilerden varsayarlar Daima bir kurumun en yetkilisi ( başhekim, profesör, mudur, komutan, işveren vs) gibi en yetkili ile iletişime geçip, diğerlerinin fikirlerine aldırmazlar

Devamlı olarak birselde ne kadar iyi oldukları, oradakilerin kendilerini nasıl el üstünde tutup, değer verdiği, sevgi ve saygıyla karşılandığı üzerinde düşünürler Çevrelerinden sürekli övgü, alkış beklerler Sıra beklemek, izin istemek, yol vermek onların sözlüğünde olmayan kavramlardır Çünkü kendilerine göre hersele hakları vardır ve daima bir öncelikleri olduğu düşüncesi içindedirler Başkalarından bu konularda destek ve yardim göremediklerinde öfkelenirler Başkalarını kendi isleri ve keyfi için köle gibi kullanabilir, yakın çevrelerini üst düzey ya da kendilerini pohpohlayacak kişilerden seçerler (en güzel ,en tanınmış kişiyle görünmek, arkadaşlık etmek, bu amaçla o tur kişilerin bulunduğu sosyal klüp, derneklere girip,faaliyetlerde bulunmak gibi)

Diğer kişilerin içinde bulundukları durumlar konusunda aşağılayıcı, eleştirici, ilgisiz ve hafife alır bir tavır sergilerken, kendinin karsılaştıklarını derinlemesine aktarmaya çalışarak cifte standart uygulayabilirler
Herkesin başarısına haset edip, onların hiç birsele layık olmadıkları, kendilerinin de isterlerse kolayca onu yapabileceklerini düşünürler

Kendilerine yapılan en ufak yapıcı eleştiri ya da düzeltme,ekleme ve öneri bu kişileri ağır bir şekilde yaralayabilir Bu durumda küçük duşmuş, mahvolmuş ,ortada bırakılmış hissedebilirler Bu durumda aniden hiddetlenip, kırıcı olabilirler Bunlardan ötürü sosyal ilişkileri bozuk olup başarıları devamlı olamaz Başkaları ile yarışma gerektiren islerde yenilme riski nedeniyle ,bu islere karsı isteksizlikleri is ve sosyal hayatta beklenen düzeyin altına düşmelerine yol açabilir

Birlikte bulunabilen rahatsızlıklar:

-Majör depresyon

-Distimi

-Anoreksia nervosa

-Madde kullanım bozukluğu

-Kişilik bozuklukları ( histrionik, borderline,
antisosyal, paranoid kb)

Kimlerde görülebilmektedir:

Vakaların yarıdan çoğunu erkekler oluşturmaktadır Toplumda % 1 den daha az oranda görülmektedir

Tedavi:

Bireysel psikoterapi uygulanmalıdır Tedavide kişiliğe ait abartılı beklentiler, düşünceler ve davranışların uygun ve gerçekçi olanlarla değişimi, kişiler arası yaklaşımların düzeltilmesi ve kırılgan yapı üzerinde çalışılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #33
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Obsesif kişilik

Aşağıdakilerden en az dördünün varlığı ile ,erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan , kişisel ilişkileri, kişinin verimliliğini etkileyen bir şekilde aşırı düzenlilik, mükemmeliyetçilik, içsel ve dışsal kaynaklı olayları ve ilişkileri kontrol üzerine aşırı yoğunlaşma ile giden bir kişilik bozukluğudur

1- Kişi yaptığı bir iste ayrıntılara o kadar dalar, kurallar, listeler programlamalar, hesaplar ve bağlantılar ile öyle uğraşır ki, neredeyse yaptığı şeyin gerçek amacını, hedeflerini unutur

2- yaptığı isi bitirmesini güçleştirebilecek, engel olabilecek aşırı bir mükemmeliyetçilik içindedir

3- Kendini dostlarından ve hoşça vakit geçirebileceği etkinliklerden ayrı, uzak bırakacak derecede ve ekonomik durumla açıklanamayacak bir şekilde hayatini is ya da bir şeyler üretmeye adar

4- Kültürel ve dinsel özelliklerle açıklanamayacak bir şekilde ahlak, doğruluk, dürüstlük, manevi değerler, sadakat, şeref, prensip gibi konularda vicdaninin sesini aşırı derecede dinler ve gerekli hoşgörü, anlayış ve esnekliği göstermez

5- Kendisi, ailesi ve çevresi için özel bir anlam ve değeri olmasa bile eskiyip, yıpranmış ya da değeri olmayan şeyleri atamaz, elden çıkaramaz

6- Başkalarının da tam anlamıyla kendisi gibi düşünüp, hareket etmedikçe, ayni yöntemi kullanmadıkça, onlarla ortak bir çalışma içine giremez

7- Para harcama (kendine ya da başkasına hediye alma, bir şeyler ısmarlama, gerekli şeyleri alma gibi) konusunda kendisi ve başkalarına yönelik cimri bir tutum içindedir

Para gelecekte belki hiç olmayacak şeyler için elde tutulması gerekli bir şey olarak düşünülür

8- Kuralları konusunda son derece kati ve inatçıdır

Bu kişiler aşırı dengeli, olculu ve yaptıklarını tekrarlamaya meyilli kişilerdir Yanlış yapmamak için defalarca kontrol eder, kontrolün kontrolünü yaparlar Bu nedenle bitirmeleri gereken sureyi asarlar, öğrenci olanlar sınav kağıdını en geç teslim edenlerdir Detaylarla uğraşmaları ve aşırı kontrolleri dolayısıyla gecikmeleri nedeniyle başkalarının kendilerine öfkelenmelerine yol acarlar Zamanlamaları kotudur En iyisini, en beğenilecek durumu gerçekleştirme düşünceleri seklindeki mükemmeliyetçilikleri nedeniyle gerilim içine girip, kolayca yapılabilecek şeyleri içinden çıkılamaz hale getirebilirler

Zevk alınabilecek etkinlikleri (hobilerle uğraşmak, tatil yapmak gibi) sürekli bir başka zamanda yapmaya karar verdiklerinden, düzen sürekli is yapmak üzerine kuruludur Böyle bir tatile zorlandıklarında ise zevk alamaz, o esnada da is yapmaya çalışır ya da tatili aşırı programlı ve yakınları için katlanılamaz hale getirebilirler

Bu durumdaki kadınlar her gün, her an temizlik pesindedir Evleri adeta bir laboratuar ya da ameliyathane gibi sürekli aşırı bir temizlik içindedir Bundaki ufak bir değişiklik kişinin toz bezini tekrar eline almasına yol acar Her gün pencereler, duvarlar, yerler silinir, halılar her gün alt komşunun başından aşağı silkelenir Evde yapılacak tamir, boya , eve gelecek çocuklu bir misafir vs bu kişilerin ev düzenini bozacağından adeta bir kabustur

Her şeyin önceden kararlaştırıldığı gibi, prensiplerine, kitabında yazılanın harfi harfine uygun olarak, fazladan kesinleştirdikleri ahlak boyutlarında yapılmasına başkalarını ve kendilerini zorlarlar Otoriteye kati bir uyum içindedirler Babalarından, üstlerinden öğrendikleri gibi, esneklikten yoksun bir şekilde davranırlar ve davranılmasını isterler

Atmaya, değiştirmeye, hediye etmeye ilimli bakmazlar Evleri, masalarının üzeri gereksiz, değersiz, eskimiş evrak, eşya vs ile doludur Mutlaka bir sure sonra gerekli olabileceği düşüncesi içindedirler

Daima kendi yaptıklarının en doğru olduğuna inandıkları için başkalarının yardim ve önerilerini dikkate almazlar

Para onlar için ekonomik darlık içinde olmamalarına karşın, iyi, sağlıklı bir şekilde yasamak için değil; ileride yaşanabilecek sağlıksız, kotu günlerde harcanması gereken bir sigorta gibidir Bu nedenle ufak şeyler için bile para harcamazlar Kendileri de ileride bir şey ısmarlamak zorunda kalacakları için başkalarının kendilerine bir cay ısmarlamalarını bile istemezler

Her davranışları, isleri, ilişkileri dakikalar çerçevesinde programlıdır İşlerin öncelik sıraları konusunda ikilemlere düşebilir, karar vermekte zorlanabilirler Çevreleri üzerinde kontrol sağlayamadıkları durumlarda sinirlenir, ancak bu sinirlilik hallerini dolaylı yollardan gösterirler ( istenilen şeyi geç yapmak, hizmet karşılığı gereken ücreti vermemekte direnmek gibi)

Duygularını belli etmemeye çalışır, karikatürize bir İngiliz tipi gibi belli bir duygu aralığı içinde kalırlar Duygusal alışverişin yoğun olduğu ortamlarda rahat davranamazlar Çevrelerindekilerin bu tur duygu yüklü davranışlarını anlayamaz ve hoş görmezler Duygularını gösteremeyip, her zaman mantığı on plana alırlar

Toplum genelinde % 1; psikiyatriye başvuranlar arasında % 3-10 oranında rastlandığı gözlenmiştir Erkeklerde kadınlara göre iki kat daha çok görüldüğü gözlenmiştir Ailenin daha büyük yastaki çocuklarında, detaylara dikkat, tekrarlama, olay ve inceliklere dikkat gerektiren islerde çalışan kişilerde daha çok görüldüğü saptanmıştır

Oluş nedenleri:

Bir görüşe göre çocuğun 2-4 yaşları arasında "anal donem" denilen diski kontrolünün kazanılmaya başlandığı donemde tuvalet eğitimi sırasında yapılan baskı, onaylamama ve bu eğitimi çok erken vermenin bu tur bir kişilik yapısına yönelttiği düşünülmektedir

Bunu izleyen başka bir görüşe göre ise çocuğun gene ayni dönemlerdeki kendi başına bir şeyler gerçekleştirme ile utanç çatışmasının yaşandığı bu evrede, çocuğun duygu, düşünce ve dürtülerin ifade edişine ebeveynlerce uygulanan aşırı kontrol ve takdirsizliğin çocukta bu yönde bir yapı oluşturabileceği düşünülmüştür

Birlikte görülebilen psikiyatrik bozukluklar:

Diğer kişilik bozuklukları (özellikle kaçıngan ve paranoid kb)

Majör depresyon

Tedavi:

Bireysel ya da grup terapi etkili olmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #34
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Obsesif kompulsif bozukluk

Saplantı zorlantı bozukluğu (SZB)

Kişinin önemli sayılabilecek sure vaktini oyalayan (günde 1 saatten daha uzun sure tutan) , belirgin sıkıntıya veya işlevselliğinde önemli ölçüde bozulmaya yol açan tekrarlayıcı obsesyon ya da kompulsiyonlarla suren bir psikiyatri bozukluğudur

Obsesyon Saplantı - Nedir?

Kişinin isteği dışında gelen Kişinin kabul etmek istemediği uygunsuz olarak düşünülen , belirgin sıkıntıya neden olan sürekli düşünceler , dürtüler ya da göz önüne getirilen görüntü seklinde düşlemlerdirBunlar Kişinin kendi denetiminde değildir

Kompulsiyon zorlantı Nedir?

tekrarlayıcı davranışlar ( el yıkama , sıraya koyma , kontrol etme gibi ) yada zihinsel ( dua etme , sayma , sözcükleri sesiz bir biçimde yineleme gibi )eylemlerdir
Kompulsiyonlar sıkıntıyı gidermek amacı ile yapılmaktadır , bunları yapmaya adeta zorlanmış gibi hissetmektedirSıkıntıyı gidermek yada önlemek , korku yaratan bir olayı , durumu etkisizleştirmek yada önlemek üzere tasarlanır

En sik görülen depresyonlar pislik ve bulaşma korkularıdır (dokunulan yere mikrop , hastalık bulaşacağı seklinde ) , yineleyen kuşkular ( elektriği acık bırakılıp bırakılmadığı gibi bir eylemi yerine getirip getirmediği konusunda tereddüt etmek gibi ) , bazı şeylerin belirli bir düzen içinde olmasına gerek duyma , saldırgan korkunç dürtüler ( kendine veya çevresine zarar verme , yaralama düşünceleri , çevresindekilerin basına bir kaza geleceği çevresindekilere kotu , uygunsuz şeyler söylenebileceği düşünceleri gibi ) ve cinsel düşüncelerdir ( gözünün önüne tekrarlayarak gelen cinsel görüntülerdir)

Kişi mikrop bulaşmasın diye sık sık el yıkayabilir , ellerini , vücudunun diğer bölgelerini deterjanlarla yıkayıp , cildine zarar verebilir , her gün temizlik yapıp , herkesi kendi kurallarına uymaya zorlayabilir, ibadetlerini tam olmuyor veya yanlış yapılıyor diyerek tekrar tekrar yapabilir , belli yerlere basmadan yürümeye çalışıp , yolunu uzatabilir , yakınlarının veya kendisinin basına kotu bir şey geleceğini düşünerek , ilgisiz bir takım şeyleri yapmaya kendisini zorlayabilir ( terlikler düz durmaz ise esinin öleceği , kapıdan dışarı çıkmadan 7 kez duvara dokunmaz ise evde bir terslik olabileceği gibi ) , bir şeyi yapıp yapmadığını , olup olmadığını defalarca başkasına sorma gibi , kendini üzen bir düşüncenin etkisini gidermek için ısrarla dua etme veya başka bir şey düşünme ihtiyacı gibi durumlar gözlenebilir

Ne sıklıkta görülür?

%1-1,8 arasında görüldüğü saptanmıştırHafif şekilleri de dahil olmak üzere hayat boyu rastlanma orani %5,9 olarak bulunmuştur

Obsesif kompulsif bozuklukta başlangıç yaşı

Genellikle ergenliğin başlangıç yaslarında baslarken çocukluk yaslarında da başlayabilmektedir Hastaların üçte ikisinde belirtiler 25 yasinden önce baslar% 15 ten az vakanın ise 35 yas sonrasında başladığı saptanmıştır Ortalama başlangıç yası 20 olup, erkeklerde ortalama 19, kadınlarda ise ortalama başlangıç yaşı 22 olarak saptanmıştır

Kalıtımın rolü var mıdır ?

Bu kişilerin birinci derece yakınlarında % 35 oranında benzer bir rahatsızlığa rastlanmıştır

Hastalık nasıl başlamakta ve sürmektedir ?

Yarıdan fazla kişide belirtilerin aniden başladığı gözlenmiştir % 50-70 hastada yakınmaların gebelik, ev değiştirme, cinsel sorun, yakın bir akrabanın kaybı gibi stresli olaylar sonrasında başladığı gözlenmiştir Zaman zaman artıp, azalmalar seklinde dalgalanmalar gösterdiği gözlenmiştir Alevlenmelerde stresin etkisinin olabildiğinden bahsedilmektedir
Bu rahatsızlıga ait örnekler

Temizleme seklinde zorlantılar kadınlarda, kontrol etme seklinde olan zorlantılar erkeklerde daha çoğunluktadır Kişiler hastalıklarını gizlemeye, mantıklı açıklamalar yaparak önemsememeye eğilimlidirler Ancak temizlik zorlantları sebebiyle temizlik maddesi harcamaları yüklü bir tutar oluşturmakta ,ayrıca komşuları ile hali silkeleme, gece yarısı temizlik nedeni ile gurultu yapmaları sonrasında tartışmalara neden olmaktadırlar

Emin olamadığı için çok uzak yerlerden evine donup,kapısını, elektriğini, tüpünü kontrol eden kişiler bulunmaktadır
Zarar verme zorlantısı olanlar çatal, makas, kibrit, bıçak,ip, hatta tırnak makası gibi kesici ve cinayet filmlerinde rastlanabilecek sahneleri anımsatacak araçlara dokunamazlar,bakamazlar Çocuklar ve karşıt cinsiyetteki kişilerle ayni ortamda kalamayabilirler

Bir diğer görünüm de istifleme ve zorlantılı satın almadır Kişi çok ucuz olduğu için ,elinde fazla olsa da ,gereksinimi olmasa da gördüğü bir mali almadan edemez Ev bir hurdacı dükkanına dönebilir Kişiler tatile giderken bir araba dolusu tamir malzemesini de beraber götürebilirler öyle ki giyeceklere zor yer bulunur Otomobili olmayan bir kişi otomobil lastikleri alıp, bir kenara koyabilir, bir gün gelip araba alırsam, lastiği patlarsa diye düşünebilir Çok eski tarihe ait faturaları biriktirir, bir gün gelir de bana milyarlık borç çıkarırlar diye 20 yıllık senetleri atamazlar

İçinden dine yönelik küfürler geçmesi seklinde zorlantıları olan kişiler toplu olarak dinsel ibadetlerden kaçınabilirler Tekrar tekrar abdest alma,namaz kılma ,tövbe etme gibi girişimlerde bulunabilirler

Günlük hayatta nasıl adlandırılmaktadır?

Halk arasında vesvese olarak bilinmektedir Dinle ve temizlikle aşırı uğraşıların olduğu ve sözcüğün kökenini Kuran dan aldığı waswasa (beynin şeytani düşünce ve kararsızlıklarla haşir nesir olup, ibadetleri yapamamak) tan gelmektedir

SZB (OKB) neden oluşmaktadır ?

Beyinde bazı bölgelerden salgılanan serotonin ve dopamin denen kimyasal maddelerin rol aldığı sistemlerin aşırı çalışması ile ilişkili bulunsa da başka maddelerin de etkili olduğu düşünülmektedir Gene bu kişilerin beyinlerinin bazı bölgelerinde kan akimi ve metabolizmada artışların olduğu görülmüştür

SZB olan hastaların kişilik yapıları

Bu hastaların % 25 inde obsesif kompulsif kişilik bozukluğu özellikleri bulunmaktadır Bu kişiler çevreleri üzerinde denetim oluşturmaya eğilimlidirler Daima olculu,tedbirli olup dışarıdan soğuk ve sert olarak nitelenebilirler Temizliğe düşkün,dakik ve düzenlidirler Çok tutumludurlar ve başkalarına hediye vermeleri, paylaşmaları çok kısıtlıdır Kendi istedikleri yapılmayıp, karsı çıkıldığında inatçı ve sinirli olabilmektedirler Konuşmalarını uzatmaya bazen de gereksiz ayrıntılara dalmaya ve dinleyen Kişinin rahatsız olmasına yol açabilirler
Hastalığın gidisini kotu etkileyen belirleyiciler

zorlanıların ileri derecede anlamsız olması

beraberinde majör depresyonun bulunması

eslik eden bir kişilik bozukluğunun bulunması
hastalığın çocuklukta başlaması

Saplantılara direnememe (bir zorlantıya yol açması)

Hastalığın gidisini iyi etkileyen belirleyiciler

bir stres sonrası başlaması

Kişinin çevresi ile sağlam ,iyi ilişkiler içinde olması

yakınmalarında artıp,azalma ve yoklamalar seklinde dalgalanmaların olması

SZB ve diğer psikiyatrik rahatsızlıklar

Hastalık en çok depresyon ile bir arada bulunmaktadır Yaklaşık üçte bir hastada SZB ile birlikte majör depresyon bulunmaktadır

SZB niçin önemlidir

Aşırı temizlik nedeniyle ciltlerinde bozukluklar,yaralar açılabilir

depresyondaki gibi SZB da da intihar riski vardır

ileri dönemlerde çevreleri ile iletişimleri bozulur,eve kapanıp, çevreden uzaklaşabilirler, evde de hep ayni şeylerle vakit geçirmekten başka is yapamayabilirler

cinsel ilişkiden kaçınabilir, olabilecekse bile bunu bir kurallar silsilesi haline getirip, ayrılık ve boşanmalara zemin hazırlayabilirler

islerini çok yavaş yaptığından ve belirli kalıpların dışına çıkamadığından is verimi düşüp,mesleki sorunlar yasayabilir çevrelerini etkileyip ,çocukları ve esinin hayatlarını kısıtlayabilir

SZB tedavisi :

1-)İlaç tedavisi: Depresyonda da kullanılan ve antidepresan denen ve serotonin sistemine etkili ilaçlarla tedavi,psikiyatrist kontrolünde yapılmalıdır İlaçların bağımlılık potansiyeli yoktur

2-)Davranışçı tedavi: Kişiye saplantılarının miktar ve şiddetine göre verilen ödevlerle zorlantılarını yerine getirmeleri engellenir % 60-75 hastada basarili sonuçlar vermektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #35
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



orthoreksia nervoza

Son zamanlarda doğal hayatın bozulması, hava kirliliği,artan kanser vakaları, kalp hastalıkları vb nedenlerle herkes yedikleri,içtikleri besinler üzerinde daha titizlikle durmaya başlamış durumdadır Ailesi Istanbul dışından gelmiş olanlar kendi yörelerinin ürünlerini bulmaya çalışmakta, konuşmalarında o günlerin meyva, sebze yada etlerinden nostaljik bir tad alarak bahsetmektedirler Bu durum tabii ki ailesi İstanbul kökenli olanlar içinde geçerlidir Onlar da Çengelköy salatalıkları, Yalova elmaları, Kanlıca yoğurtlarından benzer bir şekilde bahsetmektedirler O dönemlerde yapay gübreler yoktu, toprağın özelliği de doğal olarak farklıydı O koşulları aynı şekilde tekrar oluşturamayız Fakat bir an için düşünün ki, sadece en katkısız, en doğal, en temiz , en taze besini almak için seferber olmuşsunuz Hatta tazelik öyle bir düzeydeki sizin için topraktan çıkartılan sebze 15 dakika geçmeden sizce yenilmeli, hiç buzdolabına girmemeli, hiçbir şekilde endüstri ortamından geçmemeli Bunun için her defasında üreticinin bulunduğu ortama bile gitmeniz gerekebilir Belli miktarda suyla haşlamanız ya da belli sürede haşlamanız, kızartmamanız gerektiğine inanıyorsunuz ve bunu ancak evinizde sağlayabilirsiniz, çünkü diğer insanlar sizin gibi yemek yemiyorlar Ne kadar zor bir durum değil mi?

Henüz tüm dünya psikiyatristlerinin ortaklaşa bir şekilde oluşturdukları geçerli tanısal sınıflandırmalarına girmemiş olsa da günümüz dünyasında sık olarak bu durumdaki kişilerle karşılaşmaktayızRahatsızlık ismini Eski Yunancada saf, doğru ve gerçek anlamındaki ‘ortho’ sözcüğü ile besinlerini kısıtlama ile karakterize bir yeme bozukluğu olan ‘anoreksia nervosa’ adlı rahatsızlığın bileşiminden almaktadır

Bu kişiler sadece doğadan geldiği gibi saf besinlerle beslenmeyi hedefleyip, onun haricindekilerden kaçınan kişilerdir Bu gıdalardan ne kadar yiyecekleri, bunların nereden ,ne koşullarda geldiği ile aşırı ilgilidirler Bu turden gıdaları hangi mekanlarda bulabileceklerini araştırıp, buralara yönelirler Hayatları neredeyse tükettikleri besinlerin sağlıklılığı üzerine kurulmuştur Besinleri bozan nedenler ya da bozulmayı önleyecek katkı maddeleri üzerine yoğun bir şekilde odaklanmışlardır Kişiler uzun süreli olarak mükemmel ,en saf diyet peşindedirler Genellikle vegeteryan bir beslenme düzenine sahiptirler

Orthoreksia , anoreksia nervosa’ya ( kişinin kendine göre aşırı kilolu olduğu düşüncesiyle, bazen çok zayıf olmasına rağmen yemek yemeyi kesmesi durumudur) besinlerin kısıtlanması yönünden benzemektedir Ancak anoreksiada alınan besin miktarı ve tipi kısıtlanırken, ortorekside besinin kalitesi üzerine odaklanılmaktadır Ayrıca alınan besinlerden en iyi şekilde yararlanmak için uzun süre,aşırı bir şekilde ağız içinde çiğneme gibi davranışlar gözlenmektedir Katkı maddeli gıdalardan , şeker ve tuzdan kaçınılır, sadece çiğ sebze ve meyve ya da sadece pişirilmiş gıdaların tüketimine yönelinmektedir Bunun sonucunda kişinin alması gereken protein,vitamin, mineral ve yağlar alınamadığından kişide kansızlık, kemik erimesi, hatta ileri durumlarda ölümlerle karşılaşılabilmektedir

Kişi bu durum nedeniyle hayatını olduğu gibi ,dolu dolu ve rahat bir şekilde yaşayamamaktadır Bireyler aşırı kaygılı bir duruma gelmekte, etraflarındaki kişilerin de beslenmesine bu şekilde yön vermeye çalışmaktadırlarKişinin geçmişinde yaşadığı ağır sorunlar nedeniyle , çevresi ve dış dünya ile olan sorunları ile aktif bir şekilde başaçıkamaması ya da gereken tepkileri verememesi nedeniyle, varolan kaygısını yenebilmek için bilinçaltı bir savunma mekanizmalarıyla düşüncelerini başka bir konuya odaklaması sonucunda gerçekleşmektedir

Burada önemli olan nokta normal ve anormali ayırmaktırKısa süreli olarak kişilerin doğal besinlere önem vermesi, bazı besinleri geçici olarak terketmesi bu rahatsızlığın kapsamına girmemektedir Rahatsızlığı olan kişiler normalden farklı olarak sosyal,mesleki işlevselliklerinde bozulmalar gösterirler Günlük hayatları besinlerin niteliğini düşünmekle geçmektedir Bunun altında günlük yaşam olayları ile başedemeyip,günlük streslerden kaçınma çabaları yatabilmektedir Kişilerin çevreye ve kendileri dışındakilerin hazırladıkları gıdalara olan güvensizliklerinin temelinde kendilerine olan güvensizlikler, yetersizlik duyguları yatabilmektedir Bu şekildeki davranışları ile çevrelerin karşı kendilerini daha güçlü, çevrelerini etkileyebilecek, doğruyu gösterecek bir öğretmen gibi hissedebilirler Yaşanan çaresizlikleri ya da sorunları zihinlerinden bu şekilde uzaklaştırarak, tutunacakları, söz sahibi olacakları bir durum oluşturmuş olurlar Bu durumdaki bireyler genel olarak dış dünya hakkında olumsuz düşünmekte, ancak bu düşüncelerden kaçabilmek için bu duygularını sadece besinlerin olumsuz bir şekilde hazırlandıkları yönünde bir düşünceye çevirmektedirler Sürekli olarak mükemmellik peşinde koştukları için , bunu gerçekleştirememeleri kendilerinden, çevrelerinden memnun olmamaları bu alana yansımış ve mükemmel gıdalara yönelerek, bu amaçlarını dolaylı olarak gerçekleştirmelerine hizmet etmiştir

Bu kişilerde sıklıkla evlilik , cinsellik, mesleki ortam, ailesel ilişkiler ve kendilerini algılayışları ile ilgili sorunlara rastlanmaktadır Daha çok 20-40 yaş grubu arasında ,genellikle kadınlarda, sosyoekonomik ve kültürel düzeyi yüksek kişiler arasında görülmektedir Bu durumdaki kişilerin daha çok kentsel alanlarda yaşadıkları düşünülmektedir

Bu durumdaki kişiler günde en az 3 saatlerini besinleri düşünerek geçirmektedirler Ertesi gün yiyecekleri besinleri bugünden planlamaktadırlar Yediklerinden zevk almak yerine ,bunu bir erdem olarak görürler Bu konuda çok katıdırlar, bu alışkanlıklarından taviz vermezler Bu şekilde yediklerinden dolayı kendilerine verdikleri değeri artmış hissederler,özgüvenlerini arttırırlar Bu şekilde beslenemeyenleri küçümserler Bu kişilerin bu şekilde besinleri bulma ve hazırlamaları kendi evleri dışında mümkün olmadığından dışarıda bir şey yemez ve içmezler, başka şehirlere ya da misafirliğe gitmemeye ya da gitseler bile orada yememeye özen gösterirler Genellikle bu sebeplerden yalnız yemek yemeyi yeğlerler, zaman içinde toplumdan uzaklaşmaya başlarlar Nadiren bu tür besinler dışında yemek zorunda kaldıklarında , bundan dolayı büyük bir suçluluk, pişmanlık içine girerek üzüntü duyarlar Bu şekilde beslendiklerinde kendi üzerlerinde kontrol sağladıklarını hissederek daha rahat olduklarını varsayarlar

Tedavilerinin psikiyatristlerce bireysel ya da grup terapileri ile yapılmaları uygundur Bireysel terapilerde kişinin geçmiş yaşantı öyküsü alınarak, yaşadıkları zorluklar karşısında kullandıkları uygunsuz başetme mekanizmalarının gösterilerek, uygun savunma mekanizmaları geliştirilmesi, kendilerine, çevrelerindekilere ve dış dünyaya karşı olan olumsuz bakış açılarının düzeltilmesi sonucunda bunların uzantısı olan bu tür davranış ve düşünce yapılarının düzeltilmesi amaçlanır Tedavi edilmediği takdirde kansızlık, kemik erimesi gibi vücutsal rahatsızlıkların görülmesi yanında, genelleşmiş kaygı bozukluğu, panik ataklar ve depresyon gibi ruhsal hastalıklara da yol açabilmektedir

Bu durumda olan kişilerin tedavi için psikiyatristlere yönelmesi gerekmektedir Çünkü sadece bu rahatsızlık bir buzdağının su yüzünde görülen kısmını oluşturmaktadır Daha derinlerde kişilik sorunları, kaygı bozuklukları, saplantı-zorlantı bozukluğu bulunabilmektedir Unutulmaması gerekli olan gıdalarımızı en uygun ve faydalı bir şekilde almaya çalışırken, ruhsal dünyamızı uygunsuz, sağlıksız duruma getirmemektir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #36
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Otizm - her yönüyle -

OTİZM

Kendi dünyalarında yalıtılmış (izole) otizmli bireyler, farklı ve uzak gözükürler ve başkaları ile duygusal bağlar oluşturmazlar Bu şaşırtıcı beyin bozukluğu olan bireyler çeşitli belirtiler ve engeller göstermesine karşın, çoğu diğer insanların düşüncelerini, duygularını ve gereksinimlerini anlama yetisine sahip değildir Sıklıkla, dil ve zeka tamamen gelişmemiştir, iletişim ve sosyal ilişkilerde güçlük yaşamalarına neden olur Otizmli çoğu birey sallanma veya başını vurma gibi tekrarlayıcı aktivitelerle uğraşır veya her gün ki alışmış oldukları rutinleri alışık tarzda tekrar ederler Bazıları ses, dokunma, görüntü ve kokuya acı verecek derecede duyarlıdır

Otizmli bireyler çocuk gelişiminin tipik aşamalarını takip etmezler Bazılarında gelecekteki soruna ait ip uçları doğumdan itibaren gözlenebilir Çoğu olguda, problemler yaşıtı çocuklarla karşılaştırıldığında daha fark edilir hale gelir Diğer çocuklar gelişimlerini devam ettirirken, bu çocuklar 18-36 ncı aylar arasında aniden insanları reddetmeye başlarlar, yabancı gibi davranmaya başlarlar, kazanmış oldukları dil ve sosyal becerileri kaybederler

Anne-baba gibi öğretmen ve bakım verici de otizmli çocuk veya yetişkinle iletişim ve bağlantı kurma çabalarında hayal kırıklığı yaşayabilir Sürekli tekrarlayıcı davranışları ile uğraşırken, size aldırmıyormuş gibi hissedebilirsiniz İç gereksinimlerini tuhaf yollarla ifade etmesi sizde hayal kırıklığı yaratabilir Çocuğunuz hakkında hayalleriniz ve ümitlerinizin gerçekleşmemesi sizi üzebilir

Günümüzde bu çocukların sosyal, dil ve akademik becerilerini iyileştirmek için yardım eden metotlar vardır Erişkin otizmli bireylerin %60 dan fazlası yaşamları boyunca bakıma gereksinin duymalarına karşın, günümüzde bu kişiler için uygun destek yanında, bu bireylerde belli alanlarda meslek edindirme ve topluma katma yönünde girişimler vardır

Otizme dünyanın her yerinde her bölgesinde gözlenir Bütün ırk, din ve ekonomik düzeylerde gözlenir Çocuklukta başlar, her 1000 kişiden 1-2 sini etkiler, erkeklerde kızlara oranla 3-4 kez daha sık gözlenir Bozukluk gözlenen kızlar daha ağır belirtiler göstermeye ve daha düşük zeka düzeyine sahip olmaya eğilimlidir Otizm aileyi ve toplumu değişik alanlarda bir yönüyle etkilemektedir

Problemi Anlama

Otizm Nedir?
Otizm, bireyin iletişim, başka insanlarla iletişim ve çevreye uygun tepkisini engelleyen bir beyin bozukluğudur Bazı otizmli bireyler nispeten yüksek işlevlidir, konuşma ve zekaları sağlamdır Diğerleri mental retarde, sessiz ve ciddi dil gelişim gecikmeleri gösterirler Bir kısmının tekrarlayıcı ve basmakalıp düşünce tarzları vardır

Otizmli bireylerin hepsi tamamen aynı belirti ve eksiklikler göstermemesine karşın, yordanabilecek tarzda davranışı etkileyen sosyal, iletişim, motor ve duyusal problemler sergilerler

Otizmli Olan ve Olmayan Bebeklerin Davranışlarındaki Farklılıklar
Otizmli Bebekler
Normal Bebekler

İletişim

Göz temasından kaçınırlar

İşitmiyormuş gibi gözükürler

Dil gelişimi başlar, aniden konuşma duraklar



Annenin yüzünü araştırılar

Seslerle kolayca uyarılabilirler

Kelime sayısı gittikçe artar ve gramere uygun kullanma başlar


Sosyal İlişkiler

Başkalarının farkında değillermiş gibi davranırlar

Kışkırtılmaksızın başkalarına karşı fiziksel saldırır

Kabuğunda yaşıyordur, girmek zordur

Annesi odadan ayrıldığında ağlar, yabancıların yanında kaygı duyarlar

Acıktığında ya da hayal kırıklığı durumlarında keyifsiz olur

Aşina yüzleri tanır ve gülümser




Çevrenin Araştırılması

· Tek bir şey veya etkinlik üzerinde takılıp kalırlar

· Sallanma veya el çırpma gibi tuhaf eylemler yaparlar

· Oyuncakları koklar veya yalarlar

· Yanık ve sıyrıklarda duyarsız olabilir, elini gözüne sokma gibi kendini yaralayıcı davranışları olabilir
Bir ilgi çekici nesne veya etkinlikten diğerine geçiş yaparlar

Nesnelere ulaşmak için vücudunu amaçlı kullanırlar

Oyuncakları inceler ve oyun oynarlar

Doyum ararlar, acıdan kaçınırlar



Not: Yukarıdakiler gözlenebilecek belirtileri göstermektedir Uzman değerlendirmesi olmadan, tanı koymak için yeterli değildir

Sosyal Belirtiler
Başlangıçtan beri çoğu bebek sosyal varlıklardır Yaşamın ilk dönemlerinde, bebek insanlara gözlerini diker bakar, sese yönelir, kendini sevdirmek için bir parmağı yakalar ve hatta gülümser

Bunların tersine çoğu otizmli çocuk hergün ki insan iletişimindeki alış verişi öğrenmede büyük güçlük yaşarlar Bebekliğin ilk birkaç ayında bile, çoğu otizmli iletişime girmez ve göz temasından kaçınırlar Yalnız olmayı tercih ediyorlarmış gibi gözükürler Kişilerin sevgi ve sıcaklık gösterisine direnç gösterebilir veya kucaklama ve sarılmaya pasif katılım gösterirler Daha sonraları sevgi ve kızgınlığa nadiren tepki gösterirler Diğer çocuklardan farklı olarak anne babalarından ayrıldığında sıkıntı duymaz veya anne baba geri döndüğünde rahatlamazlar Çocuklarının kendilerine sarılması, oyun oynama ve öğrenme gibi etkinliklerini bekleyen anne baba yanıt alamayınca hayal kırıklığına uğrarlar

Otizmli bireyler başkalarının hislerini ve düşüncelerini anlama ve yorumlamada da güçlük çekerler Gülümseme, göz kırpma ve yüz buruşturma gibi örtülü sosyal ipuçlarını çok az anlarlar Oturup kucağınızı açar ve “buraya gel” jestleri yapıldığında anlamakta zorluk çeker Jestler ve yüz ifadelerini yorumlayamaz ve sosyal kelimelerde şaşkınlık gösterebilirler

Bu problemlere ilaveten, otizmli bireyler başkalarının bakış açısından birşeye bakmada güçlük çekerler Bu nedenle başka kişilerin eylemlerini anlayamaz ve yorumlayamazlar

Bazı otizmli bireyler zaman zaman fiziksel olarak saldırgan olmaya eğilimlidir, sosyal ilişkileri kurmaları bunların daha zordur Bazıları özellikle alışık olmadığı, uyarıldığı ortamlarda veya sinirlenip hayal kırıklığına uğradığında kontrolü kaybederler Eşyaları kırar, başkalarına saldırır ve kendilerine zarar verebilirler Örneğin Alan, kızdığında veya reddedildiğinde ısırıyor ve tekme atıyordu Paul pencereleri kırıyor, eşyaları fırlatıyordu Bu çocuklar ayrıca kendine zarar verici davranışlar, başlarını vurma, saçlarını çekme ve kollarını ısırma davranışları gösterebilirler

Dil Güçlükleri

Üç yaşına kadar birçok çocuk dili öğrenmede beklenen önemli bir kaç aşamayı geçerler En erken olanlardan biri badıldamadır Birinci doğum gününe doğru bebek tipik olarak ilk kelimeleri söyler, ismi söylendiğinde döner bakar, isteyeceği bir oyuncağı işaret eder, hoşlanmadığı bir şey önerildiğinde hayır anlamında tepkide bulunur İki yaşına kadar çocuk “köpeğe bak” veya “daha fazla kurabiye” gibi cümlecikleri konuşur ve basit yönergeleri takip edebilir

Araştırmalar göstermiştir ki, otistik tanısı konmuş çocukların yaklaşık yarısı yaşamları boyunca sessiz kalırlar Bazı otizmli bebeklerde yaşamların ilk 6 ayında badıldama olur fakat sonra kesilir İşaret dili ile veya özgün elektronik aletlerle iletişim kurabilirler fakat asla konuşamaya bilirler Diğerlerinin dil gelişimi 5-8 yaşına kadar gecikebilir

Konuşan otizmli bireyler dili olağan dışı tarzlarda kullanırlar Bazıları anlamlı cümleler oluşturacak tarzda kelimeleri birleştiremezler Bazıları yalnızca tek kelime olarak konuşurlar Bazıları duruma uygun olmayacak tarzda cümlecikleri tekrarlar

Bazı otizmli bireyler işittiklerini papağan gibi tekrar ederler, bu durum ekolali (yansımalı konuşma) diye adlandırılır Israrlı eğitim olmaksızın, başka insanların cümleciklerini yankılı tarzda tekrar otizmli bireylerin devam eden tek dili olabilir Tekrarladığı sorduğu bir soru, soru gibi tekrar olabilir veya televizyondaki bir reklam olabilir Bazıları haftalar önce söylenen bir cümleyi tekrarlayabilir Otizmi olmayan bir birey söylenenleri tekrar etme aşamasını üç yaşına kadar geçer

Otizmli bireyler zamirleri karıştırmaya da eğilimlidir “benim”, “ben” ve “sen” gibi kelimeleri konuştuğu kişiye bağlı olarak anlamlarını değiştirerek kullanmakta sorun yaşarlar Alan’ın öğretmeni “benim ismim ne?” diye sorduğunda “benim ismim Alan” diye zamirleri karıştırarak yanıt verir

Bazı çocuklar çeşitli farklı durumlarda aynı cümlecikleri söylerler Bir çocuk örneğin, zaman zaman “arabaya bin” cümleciğini gün boyunca söyler Bu farlı durumlarda tuhaf karşılanabilir Fakat bunun bir anlamı olabilir Çocuk her dışarıya çıkmak istediğinde “arabaya bin” cümleciğini kullanıyor olabilir Onun zihnine göre “arabaya bin” cümleciği dışarıya çıkmakla eş olabilir Başka bir çocuk her mutlu olduğunda “süt ve kurabiye” diyebilir Bu cümleciği her zevk aldığı eylem için kullanabilir

Aynı şekilde otizmli birey vücut dilini anlamakta da güçlük çeker Çoğumuz hoşlandığımız birşey hakkında konuşurken gülümseriz veya bir soruyu cevaplayamadığımızda omuz silkeriz Fakat otizmli çocukların yüz ifadeleri, hareketleri ve jestleri nadiren söylediği şeyle eştir veya tamamlıyordur Seslerini tonu duygularını yansıtmaz Yüksek perdeli ses tonu, melodik veya düz veya robot benzeri konuşma yaygındır

Otizmli bireyler gereksinim duydukları şeyleri başkalarına bildirmekte jest ve dili kullanmakta yetersizlerdir Yani istedikleri şeyleri çığlık atarak veya kişiyi oraya götürerek isterler Temple Grandin, kendinin de sahip olduğu otistik bozukluk hakkında iki kitap yazmış, istisnai bir otizmli kadındır Yazar konuşmamayı son derece kişi için hayal kırıcı olduğunu belirtir Tek iletişim yolunun çığlık atma olduğuymuş Sıklıkla kendi kendine mantıksal olarak düşüncesi “şimdi çığlık atacağım çünkü bunu yapmak istemediğimi bu tarzda anlatabilirim” tarzındaydı Gereksinimlerini anlatmak için daha iyi yollar buluncaya kadar, otizmli bireyler başkalarıyla iletişim kurmayı bu yollarla yaparlar

Tekrarlayıcı Davranışlar ve Obsesyonlar



Otizmi olan çocukların genellikle fiziksel olarak normal gözükmesine ve iyi kas kontrolü olmasına rağmen, tuhaf tekrarlayıcı hareketleri onları diğer çocuklardan ayırt ettirir Parmaklarını devamlı tarzda fiske vurma, ellerini kant gibi çırpma veya ileri geri sallanma bir çocuğun saatlerini alabilir Çoğu kollarını sağa sola sallar veya parmakları üzerinde yürür Bazıları belirli pozisyonlarda aniden donakalır Uzmanlar bu davranışları stereotipi veya self-stimulasyon (kendini uyarıcı davranışlar) olarak adlandırır

Otizmli bazı bireyler belirli eylemleri defalarca tekrarlamaya eğilimlidir Otizmli çocuk saatlerce çubuk krakerleri bir çizgi üzerine sıralamayla uğraşabilir Veya Alan gibi odadan odaya koşarak ışıkları açıp kapamayla uzun süre vakit geçirir

Bazı otizmli çocuklar kendileri için tehlikeli veya sağlıksız objelere saplantı gösterebilirler Örneğin bir çocuk tuvaletten sınıfa dışkı taşımada ısrar edebilir Onun başka şaşırtıcı, komik veya can sıkıcı davranışları olabilir Örneğin bir kız, digital saatlere takıntısı olabilir ve yabancıların kollarında digital saat gördüğünde onların kollarına sarılabilir

Bilinmeyen nedenlerle otizmli çocuklar belirli çevrelerde uyumlu davranırlar Çoğu aynı gıdaları yemek ister, aynı yerde oturmak isteyebilirler Odadaki bir resmin yeri değiştirildiğinde veya diş fırçasının yeri hafifçe değiştirildiğinde kızgın olabilirler Alışılmış olduklarının (rutin) dışında küçük değişiklikler, örneğin okula farklı bir yoldan gitmek gibi, büyük huzursuzluk yaratabilir

Bilim adamları bu çocukların tekrarlayıcı ve obsesif davranışlarına olası bir kaç açıklama getirmişlerdir Belki de sıralama ve aynılık ısrarı, onların duyusal karmaşa olan dünyalarında kısmen stabilite sağlamaktadır Belki de böylece bazı acı veren uyaranlara blok koymaktadırlar Diğer bir kuramda ise bu davranışların iyi veya kötü çalışmasıyla ilişkili olabileceği ileri sürülmektedir Çevredeki herşeyi koklayan bir çocuk çevreyi araştırmak için stabil olan koku duyusunu kullanarak yapmaktadır Belki de tersi doğrudur, sönük olan bu duyusunu uyarmaya çabalıyor olabilir

Tekrarlayıcı davranışlar ve obsesyonlar çocuğun hayali oyun (imaginative play) kurmasını da kısıtlar İki yaşına kadar çoğu çocuk taklide dayalı yaratıcılık yapar Kafasına şapkayı ifade edecek tarzda yuvarlak kase takarak canlandırır Veya annesinin yaptıklarını taklit eder, annesinin mutfakta yemek yapma eylemini, oyuncaklarla kendisi canlandırır Oysa otizmli çocuklarda bu durumun aksine, taklit nadirdir Oyuncakla amacına uygun oynama yerine, oyuncağı saatlerce sallar veya çevirirler veya koklayıp durular

Duyusal Belirtiler

Eğer çocukların algılamaları tam ve sağlıklı olursa, işitme, görme veya hissetme yoluyla öğrenebilirler Ancak duyusal bilgi hatalı ise veya çeşitli duyulardan gelen girdileri uygun bir resim halinde birleştirmekte sorun yaşıyorsa, çocuğun algılaması karışabilir Otizmli bireylerde bunlardan biri veya ikisi görülebilir Yani beyine ne gelen sinyalleri almada veya bütünleştirme de sorun olabilir

Açıkçası, beyinin kötü işlevi sonucu, otizmli çoğu çocuk belirli seslere, dokunuşa, tatlara ve kokulara ya aşırı alışıktır veya bu duyular onlar için aşırı acı verici ve rahatsız edicidir Bazı çocuklar elbiselerinin ciltlerine dokunmasında çok rahatsız olurlar ve başka birşeylere odaklanamazlar Başka bir otizmli çocuk sıcak bir kucaklamayla (dokunuş ile) rahatsız olabilir Bazı otizmli çocuklar elektrik süpürgesinin sesinde, uçak sesi veya rüzgar sesi vb seslerde kulaklarını kapar veya çığlık atarlar Temple Grandin’de yüksek ses tonlarında huzursuz olduğunu ve kulağını kapatmak zorunda kaldığını belirtmektedir

Otizmde beyin gelen duyu uyaranlarını uygun olarak ayarlayamıyor gibi gözükmektedir Bazı otizmli çocuklar aşırı sıcak veya soğuğun farkında olamaya biliyor veya diğer çocuklara oranla abartılı tepkiler verebiliyor Otizmli bir çocuk düşme sonucu kolu kırılabiliyor fakat asla ağlamaya biliyor Veya başka bir otizmli çocuk irkilmeden aşını şiddetli bir tarzda duvara vurabiliyor Aksi olarak otizmli çocuğa hafif dokunduğunda çığlıklar atabiliyor

Olağandışı Beceriler

Bazı otistik bireyler olağanüstü beceriler gösterirler Birkaç becerisi olağandışı olabilir Küçük yaşlarda düz çizgiler ve karalama yaparken, bazı otizmli çocuklar ayrıntılı çizimler, üç boyutlu gerçekçi resimler çizebilirler Bazı otistiklerin görme becerileri o kadar iyi olabilir ki, karmaşık yap-boz oyunlarını yapabilirler Bazıları konuşmaya başlamadan önce bile, olağandışı okumalar gösterebilirler Gelişmiş işitme yetenekleri olanlar, önceden öğrenmedikleri müzik aletlerini çalabilirler, bir şarkıyı bir kere dinlemekle çalabilir veya işittikleri müziğin notalarını çıkarabilirler Dustin Hoffman’ın oynadığı “yağmur adam” filmindeki gibi, bazı otistik bireyler tüm TV şovlarını akıllarında tutabilir, telefon rehberi sayfalarını ezberleyebilir veya son 20 yıldır büyük ligdeki basketbol oyunlarının sonuçlarını akılda tutabilir Buna karşın, zeka adacıkları veya bilgin becerileri nadir gözlenen durumlardır

Otizm Tanısı nasıl Konur?

Anne babaların ilk dikkatlerini çeken diğer çocuklara oranla olağandışı davranışlar göstermeleridir Çoğu olguda, bebekliklerinde insanlara ve oyuncaklara tepkisiz veya bir madde üzerine uzun süreli bakıp durma söz konusudur Normal olarak gösteren bebeklerde de bu belirti başlayabilir Sevecen, badıldaması olan bir todler aniden sessizleşebilir, çekilebilir veya kendine zarar verici davranışları başlayabilir

Bunlar olsa bile, ailenin tanı arayışı yıllar sürebilir Akraba ve tanıdıklar “her çocuğun gelişimi farklıdır” veya “istemediğinden yapmıyor” gibi ifadelerle ailenin ihmal etmesine yardımcı olabilirler Ancak bunların hepsi için uygun değerlendirmeler yapılması gerekir

Tanı Prosedürleri

Otizmde tanı koydurucu görüntüleme veya kan tetkiki gibi herhangi bir tıbbi tetkik yoktur Ancak, birkaç tıbbi rahatsızlık otizme benzeyen belirtilere yol açabilmektedir Bu nedenle otistik belirtiler gösteren çocuğun pediatristi; işitme kaybı, konuşma problemleri, mental retardasyon ve nörolojik problemleri ekarte (dışlaması) etmesi gerekir Bu hastalıklar dışlanır dışlanmaz, hekim çocuğu otizm üzerine uzmanlaşmış profesyonellere yönlendirilmesi gerekir Bu profesyoneller: çocuk psikiyatristi, çocuk psikologu, gelişim pediatristleri ve pediatrist nörologlardır

Otizm uzmanları tanı koymada çeşitli metotlar kullanırlar Standartize edilmiş puanlama ölçekleri kullanarak, uzmanlar çocuğun dil ve sosyal davranışını yakından gözler ve değerlendirirler Çocuğun davranışı ve gelişim durumunu açığa çıkarmak için anne babayla bir yapılandırılmış görüşme formu çerçevesinde görüşülür Ailenin elindeki video görüntüleri, fotoğraflar ve bebeklik albümlerinin gözden geçirilmesi, gelişim basamaklarını yoklarken herbir davranışının ne zaman gerçekleştiğinin hatırlamalarına yardımcı olabilir Uzmanlar bazı genetik ve nörolojik hastalıkları araştırmak için testler isteyebilir

Uzmanlar otizmle aynı davranış ve belirtilerin çoğunun gözlenebildiği Rett bozukluğu ve Asperger bozukluğu gibi diğer durumları da düşünebilirler Rett bozukluğu progresif (ilerleyici) bir beyin hastalığı olup yalnızca kızlarda gözlenir, otizmdeki gibi tekrarlayıcı el hareketleri, dil ve sosyal beceri kaybı vardır Asperger bozukluklu çocuklar çok büyük olasılıkla yüksek işlevli otistiklerdir Tekrarlayıcı davranışlar, ciddi sosyal ilişki sorunları ve sakarca hareketleri olmasına karşın, dil ve zekaları genellikle normaldir Otizmden farklı olarak, asperger bozukluğu çocukluğun daha geç dönemlerinde fark edilir

Tanı Kriterleri

Gözlemler ve test sonuçları değerlendirildikten sonra aşağıdakiler bulunduğu taktirde otizm tanısı konur:

· Sosyal ilişkilerin olmaması veya kısıtlı olması

· Gelişmemiş iletişim becerileri

· Tekrarlayıcı davranışlar, basmakalıp ilgi ve aktiviteler

Otizmli bireyler her alanda bozukluklar gösteririler, ancak her bir semptomun şiddeti bireyden bireye değişiklik gösterebilir Ancak tanı için bu belirtilerin 3 yaşından önce gözükmesi gerekir

Bazı uzmanlar ailenin umutsuzluğa kapılacağından korktuklarından otizm tanısını koymaktan kaçınırlar Bu nedenle otizm yerine geçecek genel terimler kullanabilirler Bu çocukların davranış ve duygusal durumlarını basitçe tanımlamakta; “otizm benzeri davranışlı ciddi iletişim bozukluğu”, “çoklu duyusal sistem bozukluğu”, “duyusal bütünleştirme işlev bozukluğu” gibi terimleri kullanabilirler Daha hafif veya daha az belirti gösterenlere sıklıkla “yaygın gelişim bozukluk (YGB)” tanısını koyarlar

Otizm veya Asperger bozukluğu gibi tanılar tedavi yaklaşımları bakımından anlamlı farklılıklar göstermesine rağmen, özel eğitimde yol belirlemede açısından önemli olabilir Ancak hekimler bu bozukluğun geçici olduğunu belirtecek tarzda yanlış umutlar vermiş olabilir

Otizm’in Nedenleri Nelerdir?

Genellikle otizmin beyin yapısındaki veya işlevlerindeki anormalliklerden kaynaklanıldığına inanılmaktadır İnsan ve hayvan beyin gelişimi çeşitli yeni araştırma araçları kullanılarak değerlendirerek, bilim adamları normal beyin gelişim ve bozuklukların nasıl oluştuğu hakkında daha çok şeyler keşfetmektedirler

Fetusun beyini gebelik boyunca gelişir Birkaç hücre ile başlayarak, bu hücreler büyüyüp gelişerek, nöron adı verilen milyarlarca beyin hücresine dönüşürler Bir süre sonra beynin belirli alanları belirli işlevler için anahtar rol alırlar Nöronlar göç sonrası yerlerine yerleşir yerleşmez, çevresindeki nöronlara bağlanmak için uzun fiberler gönderirler Bu yolla, beyinin diğer alanları ve vücut bölgeleri arasında iletişim sağlanır Her bir nöron nörotransmitter adı verilen kimyasallar yoluyla aldığı sinyali bir sonraki nörona aktarırlar Doğuma kadar beyin işlevleri farklı olan alanlara ayrılır, bu alanların herbirinin işlevleri ve sorumlulukları çok önemlidir



Beyinin farklı bölümleri farklı işlevlere sahiptir:

· Hipokampus: son yaşantıları ve yeni bilgiyi hatırlama imkanı sağlar (bellek işlevi)

· Amigadala: duygusal tepkilerimi yönlendirir

· Beyinin frontal lobları: problem çözme ileriye dönük plan yapma, başkalarının davranışlarını anlama, dürtülerimizi kontrol etme işlevleri vardır

· Parietal loblar: işitme, konuşma ve dili kontrol eder

· Beyincik: denge, vücut hareketleri, koordinasyon ve konuşma sırasında kasların hareketlerini düzenler

· Korpus kallozum: bilginin beyinin bir tarafından diğer tarafına geçişini sağlar






Beyinin gelişimi doğumla durmaz Beyin yaşamın ilk bir kaç yılında değişmeye devam eder Yeni nörotransmitterler etkin hale gelir ve iletişim için yeni yolaklar oluşur Dil, duygu ve düşünce süreçlerinin temelinin oluşturan nöral ağlar için temel oluşur ve şekillenir

Buna karşın, bilim adamları normal beyin gelişimine birçok sorunun engelleyici etkisi olabileceğini bildirmektedir Hücreler beyinde yanlış bir yere göçebilir Veya nöral yolaklardaki veya nörotransmitterlerdeki sorunlardan dolayı iletişim ağının bazı kısımlarının işlemesinde sorunlar olabilir İletişim ağındaki bir problem nedeniyle duyusal bilgi, düşünceler, duygular ve eylemleri koordine etmekte başarısızlık olabilir

Araştırmacıların bir kısmı gelişen beyinde ne gibi anormallikler oluştuğunu incelerken, diğerleri otizmli beyinde şu anda saptanan anormallikler üzerinde durmaktadır Bilim adamları limbik sistemi de araştırmaktadırlar Limbik sistemin yapılarından biri olan amigdala sosyal ve duygusal davranışı düzenlemekte yardımcı olmaktadır Yüksek işlevli otizmli çocuklarla yapılan bir çalışmada , bunlarda amigdala’da anormallik olduğu fakat hipokapmusun sağlam kaldığı gözlenmiştir Başka bir çalışmada amigdala’sı doğumda hasara uğratılmış maymunlar izlemeye alınmış, bunlarda otizmli çocuklar benzer şekilde fiziksel olarak büyümüşler, fakat artan tarzda çekilme ve sosyal ilişkiden kaçma görülmüştür

Sinir sisteminin kimyasal ulakları olan nörotrnsmitterlerindeki farklılıklar da araştırılmıştır Bir çok sayıdaki otizmli bireyde nörotransmitter olan serotonin düzeyinde yükseklikler bulunmuştur Nörotransmitterlerin beyin ve sinir sisteminde impulsların iletiminden sorumlu olduğunun saptanmasından sonra, bu çocuklarda duyusal distorsiyonun olabileceği düşünülmektedir

Manyetik Rezonans görüntüleme ile yapılan çalışmalarda, özgün mental görevler sırasında beyindeki belirli bölgelerdeki enerji değişimi incelenmiş Problem çözme ve dil görevleri sırasında, ergen otistiklerde otizmi olmayanlara oranla daha az beyin aktivitesi olduğu gözlenmiştir Küçük çocuklarla yapılan bir çalışmada pariyetal bölgelerde ve korpus kallozumda düşük aktivite düzeyleri saptanmıştır Bunun beyinin belirli bölgelerinin bir sorun olduğunu veya impulsların beyinin bir bölgesinden diğer bir bölgesine geçişinde sorunlar olduğunu düşündürtmektedir

Yukarıda sayılan problemlerin herbiri bütün otizmli bireylerde gözlenmez Bu otizmin herbireyde beynin farklı bölgelerden kaynaklanan sorunlardan kaynaklandığını düşündürebilir İleride otizmin biyolojik temellerinin kesin olarak saptanması tedavi ve korunma yöntemlerini daha iyi belirleyecektir

Beyin Gelişimini Etkileyen Faktörler

Bazı araştırıcılar bir hastalığın bir nesilden diğer nesile geçişinde sorumlu genetik mekanizmaları araştırırken, diğerleri gebelik ve diğer faktörleri araştırmışlardır

Genetik : yapılan birkaç ikiz çalışmasında bazı beyin işlev bozukluklarının genetik geçişinin yüksek olasılıklı olduğunu düşündürmektedir Örneğin, aynı yumurta ikizlerinde çift yumurta ikizlerine oranla otizmin aynı anda bulunma olasılığı daha fazladır

Bir otizmli çocuğa sahip bir anne babanın, diğer bir otizmli çocuğa sahip olma riski hafif derecede artar Bu durum genetik bir ilişkiyi düşündürür Buna karşın, otizme özgün tek bir gen saptanamamıştır Göz rengi gibi tek bir gen ile geçiş olsa idi, daha çok aile bireyinde görülmesi beklenirdi State-of-the-art gene splicing yöntemi ile genetik kodun irreguler segmentlerinin araştırılmasında genetik olabileceğinin düşündürmektedir

Bazı bilim adamları genetik geçiş olan şeyin genetik kodun irreguler segmentleri veya 3-6 unstable genin bazı kümelerinin olduğuna inanmaktadırlar Çoğu insanda yanlış kod yalnızca minör problemlere yol açabilir Fakat belirli şartlar altında, unstable genler doğmamış bebeğin beyin gelişimini ciddi şekilde etkileyebilir

Gebelik ve Diğer Problemler: Gebelik boyunca fetusun beyni gittikçe büyür ve daha karmaşık hale gelir, yeni hücreler oluşur, belirli bölgeler özgünleşir ve iletişim ağları oluşur Bu dönemde normal beyin gelişimini bozan herhangi birşeye maruz kalma durumunda çocuğun duyusal, dil, sosyal ve bilişsel işlevlerini yaşam boyu etkileyecek etkiler oluşabilir

Bu nedenle, araştırıcılar gebelik sırasında annenin sağlık durumu, doğumda yaşanan sorunlar veya belirli çevresel etmenler gibi beyinin gelişimini olumsuz etkileyebilecek belirli durumların olup olmadığını sorgulamaktadırlar Kızamıkçık gibi viral enfeksiyonlar özellikle gebeliğin ilk üç aylık döneminde otizm ve retardasyon dahil çeşitli problemlere yol açabilmektedir Doğumda bebeğin oksijensiz kalması veya diğer doğum komplikasyonları otizm riskini artırabilir Buna karşın kesin bir ilişki yoktur Otistik olmayan birçok çocukta doğum sırasında belirli sorunlar yaşamaktadırlar, tersi olarak doğumda herhangi bir sorun yaşamamış birçok otizmli çocuk mevcuttur

Eşlik Eden Bozukluklar Var mıdır?

Birkaç bozukluk yaygın olarak otizme eşlik etmektedir Bunlardan bazıları bu tablonun sorumlusu olarak kabul edilmektedir

Mental Retardasyon

Otizmde mental retardasyon sık gözlenir 0tizmli bireylerin %75-80’i çeşitli derecelerde mental olarak retardedir %15-20’si aşırı derecede mental retardasyona sahiptir (IQ 35 altında) Otizm mental retardasyon anlamına gelmez %10’nundan fazlasında ortalama zeka veya üstüne sahiptir Çok az kısmı olağandışı yetenekleri olabilir

Zekalarını testler ile değerlendirmek güçtür, çünkü çoğu zeka testi otistik olmayan bireylere göre düzenlenmiştir Otistik bireyler alışılmış yollarla çevreyi algılayamaz veya ilişki kurmazlar Test edildiklerinde bazı alanlarda yeteneklerinin normal veya hatta daha üstün, fakat bazı alanlarda özellikle çok zayıftır Örneğin, görme becerisine dayalı test kısımlarında oldukça iyi iken, dil becerilerine dayalı test kısımlarında çok düşük puanlar alırlar

Konvulziyonlar

Yaklaşık otizmli bireylerin 1/3 ünde erken çocuklukta veya ergenlikte konvulziyon gelişir Belirli nörotransmitterlerin aktive olmasıyla nöbetlerin başlamasının ilgisi olup olmadığını araştırılmaktadır Çoğu nöbetler ilaçla kontrol edilebilmektedir

Frajil X

Otizmli bireylerin 1/10 unda, çoğunlukla erkeklerde Frajil X saptanır Mental retardasyonun da sıklıkla birlikte olduğu genetik bir hastalıktır Otizme özgü olmayan birçok fiziksel özellikler taşır

Tubero Skleroz

10000 doğumda bir gözlenen nadir bir bozukluktur Otizm ile arasında bazı ilişkiler vardır Tubero skleroz olan bireylerin ¼ ünde otistik belirtiler taşırlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #37
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Mental Retardasyon

Otizmde mental retardasyon sık gözlenir 0tizmli bireylerin %75-80’i çeşitli derecelerde mental olarak retardedir %15-20’si aşırı derecede mental retardasyona sahiptir (IQ 35 altında) Otizm mental retardasyon anlamına gelmez %10’nundan fazlasında ortalama zeka veya üstüne sahiptir Çok az kısmı olağandışı yetenekleri olabilir

Zekalarını testler ile değerlendirmek güçtür, çünkü çoğu zeka testi otistik olmayan bireylere göre düzenlenmiştir Otistik bireyler alışılmış yollarla çevreyi algılayamaz veya ilişki kurmazlar Test edildiklerinde bazı alanlarda yeteneklerinin normal veya hatta daha üstün, fakat bazı alanlarda özellikle çok zayıftır Örneğin, görme becerisine dayalı test kısımlarında oldukça iyi iken, dil becerilerine dayalı test kısımlarında çok düşük puanlar alırlar

Konvulziyonlar

Yaklaşık otizmli bireylerin 1/3 ünde erken çocuklukta veya ergenlikte konvulziyon gelişir Belirli nörotransmitterlerin aktive olmasıyla nöbetlerin başlamasının ilgisi olup olmadığını araştırılmaktadır Çoğu nöbetler ilaçla kontrol edilebilmektedir

Frajil X

Otizmli bireylerin 1/10 unda, çoğunlukla erkeklerde Frajil X saptanır Mental retardasyonun da sıklıkla birlikte olduğu genetik bir hastalıktır Otizme özgü olmayan birçok fiziksel özellikler taşır

Tubero Skleroz

10000 doğumda bir gözlenen nadir bir bozukluktur Otizm ile arasında bazı ilişkiler vardır Tubero skleroz olan bireylerin ¼ ünde otistik belirtiler taşırlar

Umutlanmak İçin Neden Var mı?

Anne babalar çocuklarının otistik olduklarını öğrendikleri zaman, çoğu çocuklarını bir dokunuşla iyileştirebilecek sihirli bir değneğin olmasını arzularlar Çocuklarının öğrenmesini ve büyümesini dört gözle beklerler Ancak bunun yerine anne babaların böyle bir sihirli değneğin olmadığını ve onları sorunlar yaşayacaklarını öğrenmeleri gerekir Bazıları problem olduğunu inkar eder veya hemen iyileştirebilen tedavi düşleri kurarlar Farklı tanı konulması umuduyla bir uzmandan diğerine giderler Bazıları yoğun sevgi ile bunu aşacaklarını zannederler Aileler bu acının üstesinden gelmeyi ve yoğun uğraşmayı öğrenmesi önemlidir

Bugün eskiye oranla otizmli bireyler daha çok yardım bulabilmektedir Erken müdahale, özel eğitim, aile desteği ve bazı olgularda ilaç tedavisi daha normale yakın yaşam süren otizmli çocuk sayısını artırmaktadır Özel girişimler ve eğitim programları öğrenme, iletişim ve başkaları ile ilişki kapasitelerini genişletebilirken, yıkıcı davranışlarının şiddetini ve sıklığını azaltabilmektedir İlaçlar belirli belirtilerin iyileşmesinde etkili olabilmektedir Kesin tedavi olmamasına rağmen, kısmen iyileşmeler görebilmekteyiz

Bugün etkin terapi ve eğitim olan bu çocuklar çeşitli şeyler öğrenmektedir Ciddi mental retarde çocuklar bile, yemek pişirme, giyinme, çamaşır yıkama, parayı kullanma gibi kendi kendine yetme becerileri kazanabilmektedir Böyle çocuklar için daha çok bağımsızlaşma ve kendine yetme terapinin birincil amacı olabilir Çocuklara okuma, yazma ve basit matematik gibi temel beceriler öğretilebilir Küçük çocuklarda beyin hala gelişmeye devam ettiği için, bilim adamları erken girişimin faydalı etkileri olabileceğini düşünmektedir

Sosyal Beceriler ve Davranışlar İyileştirilebilir mi?



Bazı eğitim yaklaşımları beceri geliştirme ve işlevsel olmayan davranışın yerine daha uygun davranışın konulmasını amaçlar Bazı eğiticiler de uyarılmış öğretici bir ortam sağlayarak yeni bir şekillenme yapılmasını amaçlar Her ikisinde de anne babanın katılımı önemlidir Bu yapılandırılmış programlarla davranış şekillendirilmeye çalışılır

Gelişimsel Yaklaşımlar

Uzmanlar otizmli çocukların becerilerine ve ilgilerine en iyi hitap eden öğrenme ortamının oluşturulmasını önermektedir Gelişimsel yaklaşıma göre düzenlenen programlar uyaranın uygun düzeyi ile uygunluk ve yapı sağlar Örneğin hergün yordanabilen bir etkinlik şemasının olması otizmli çocuğun plan yapması ve deneyimlerini organize etmesine yardımcı olur Her etkinliğin sınıfın belirli yerinde (alanında) yapılması, yapması beklenen şeyin ne olduğunu bilmesine yardımcı olur Sınıfın o köşesine geldiğinde belirlenen etkinliğin yapılması gerektiğini zamanla öğrenmiş olacaktır Duyusal sorunları olan çocuklar için, belirli uyaranlara karşı çocuğun sensitize veya desensitize edilmesi çocuğa yardımcı olabilir

Gelişimsel okul öncesi bir sınıfta, tipik bir ders; denge, koordinasyon ve vücut farkındalığının gelişimine yardımcı olacak fiziksel etkinliklerle başlar Çocuklar boncuk dizer, bulmaca legolarını biraraya getirir, boyama yapar ve yapılandırılmış diğer etkinliklere katılır Yemek zamanında öğretmen sosyal etkileşim için yüreklendirir, biraz daha meyve suyu istemek için dili nasıl kullanması gerektiği yönünde model olur Daha sonra, öğretmen tren olmayı taklit ederek, çocuklara suflörlük yaprak, yaratıcı oyun için uyarır Sınıf olarak çocuklar yaparak öğrenirler

Yüksek işlevli otizmli çocuklara akademik işlerle başa çıkabilirken, verilen görevleri organize etmelerine ve dikkatlerinin dağılmaması için yardımcı olmak gerekir Otizmli öğrenciye sınıf arkadaşı ile aynı ödev verilmelidir, birkaç sayfa yerine belirli zaman için bir sayfa verilmeli ve görevler listelenmelidir

Davranışçı Yaklaşımlar

İnsanlar belirli davranışları için ödüllendirildikleri zaman, o davranışı tekrarlama veya devam ettirme olasılıkları daha fazladır Davranışçı eğitimcilerin yaklaşımı bu prensibe dayanır Otizmli bir çocuk yeni bir beceri için çabaladığı veya yaptığı herbir zamanda ödüllendirildikleri zaman, o davranışı daha sık yapma olasılıkları artar Yeterince alıştırma yapıldığında, sonuçta bu beceri kazanılır Örneğin otizmli bir çocuk terapisti ile her göz teması kurduğunda ödüllendirildiğinde, zamanla kendi başına göz teması kurmayı öğrenebilir

Dr O Ivor Lovaas 25 yıl önce davranışçı yaklaşımlara başlayarak bu işin öncüsü olmuştur Onun metodunda verilen komut zaman içinde yoğun şekilde tekrarlanır ve tekrarlatılır ve çocuk her yaptığında ödüllendirilir Örneğin terapist bir çocuğa oturmasını öğretirken, terapist sandalyenin önüne çocuğu getirir ve ona oturmasını söyler, çocuk oturmaz ise, onu sandalyeye doğru hafif itekler, oturur oturmaz çocuğu hemen ödüllendirir Ödüllendirme tarzı; bir parça çikolata, bir bardak meyve suyu, kucaklama, alkış veya çocuğun hoşlandığı bir şey olur Bu komut iki saate yakın zaman içinde defalarca tekrarlanır Sonuçta çocuk ittirme olmadan komutu yapar ve zamanla oturma süresi uzar Oturmayı öğrenip ve yönergeleri takip etmeyi öğrenmesi, daha karmaşık davranışları öğrenmesi için temel oluşturur Bir haftada 40 saate yakın bir süre bu yaklaşım kullanılarak, bazı çocuklar normale yakın davranışlar kazanabilmektedirler Bazıları ise bu tedavi yöntemine yanıtsız kalmaktadır

Zaman içinde birçok davranışçı metotlar geliştirilmiştir Bugün bazı davranışçı tedavi metotları, çocuğun ilgi ve yetilerine göre, kişiye özgü uyarlanmakta ve şekillendirilmektedir Birçok program otistik çocuğa öğretimde, anne-babayı ve diğer otistik olamayan çocukları işin içine katmaktadır Eğitim alanı sadece sınıfla sınırlı olmakta, çocuk doğal ortam ve sosyal ortamlarda da eğitim almakta ve öğrendiklerini deneyebilmektedir Süpermarkete yapılacak ziyaretler çocuğa boyut ve şekiller için kelimeleri kullanma fırsatı sağlayabilecektir Ödüllendirme hala anahtar öğe olarak yer almasına karşın, çocuğun ödüllendirilmeli çeşitlendirilmiş ve duruma uygun hale gelmiştir Göz teması kuran bir çocuk, bir şeker vermek yerine, gülerek ödüllendirile bilinir

Standart Olmayan Yaklaşımlar

Bu çocuklara yardımcı olmak için olası birçok denemeler yapılmaktadır Çoğu anne baba yeni tedavi yaklaşımlarını denemek için aceleci davranmaktadırlar Bazı tedaviler ünlü uzmanlar tarafından veya otizmli çocuğu olan aileler tarafından geliştirilmiş, henüz bilimsel olarak test edilmemiş, kesin faydası kanıtlanamamıştır Etkin olduğu gösterilememiş bazı tedavi yaklaşımları aşağıdadır:

¨ Kolaylaştırılmış (artırılmış) İletişim (Facilitated Communication): konuşmayan çocuğun kollarını ve parmaklarını destekleyici olarak kullanarak, iç düşüncelerini yazabilsin diye klavye kullanılır

¨ Kucak Terapisi (Holding Therapy): çocuk direnç gösterse bile anne-baba çocuğunu uzun süreli kucaklar Bu tekniği savunanlar; bunun ebeveyn-çocuk arasındaki bağı güçlendirdiğini ileri sürmektedirler Bazıları ise bunun çocuğun kendi vücut sınırları hakkındaki duyuyu alan beyin bölgelerini uyardığını ileri sürmektedirler Bunları destekleyecek bilimsel kanıt yoktur

¨ İşitsel Bütünleştirme Eğitimi (Auditory Integration Training): çocuğun dili anlamasını iyileştirmek amacıyla çeşitli sesler dinletilir Bunu savunanlar, böylece çocuğun çevreden daha dengeli (balanslı) duyusal girdiler almasına yardımcı olduğunu ileri sürerler Bilimsel olarak test edildiğinde bu metodun müzik dinlemekten daha etkin olmadığı gösterilmiştir

¨ Dolman/Delcato Method: bu yöntemde çocuğun yaşamın erken gelişim dönemlerinde yapamadığı işlemler (sürünme vs) yapılmaya çalışılır Bu metodu destekleyen bilimsel çalışma yoktur

Elverişli İlaç Tedavileri Nelerdir?

Otizmin altta yatan nedenleri olarak düşünülen beyin yapılarını veya bozulmuş sinir bağlantılarını düzeltecek herhangi bir ilaç tedavisi yoktur Bilim adamları başka hastalıklarda benzer belirtileri tedavi için geliştirdikleri ilaçların otizmli çocuklarda çeşitli ortamlarda güçlüklere neden olan belirti ve davranışları tedavide bazen kullanmaktadırlar Aslında bu ilaçların hiçbiri otizm tedavisi için ana ilaçlar değildir

Anksiyete ve depresyonda kullanılan ilaçların otizmin belirli belirtilerini nasıl iyileştirildiği araştırılmaktadır Bu ilaçlar fluoksetin, fluvoksamin, sertralin ve klomipramin’dir Bu bozukluklar ve otizm, bir nörotransmitter olan serotonin üzerinden belirli yolları etkiliyor olabilir

Bir çalışmada fluoksetin kullanan otizmli hastaların %60’ında amaçsız davranış ve saldırganlıkta azalma olduğunu bulmuşlardır Daha sakin olmakta, alışılmıştaki (rutin) veya çevredeki değişikliklerle daha kolay başa çıkabilmektedirler Buna karşın, serotonin düzeyini etkileyen fenfluramin ve diğer ilaçların faydalı olduğu kanıtlanamamıştır

Otizmde obsesif kompulsif bozukluğundakine benzer tarzda usandırıcı, kontrol edilemeyen tekrarlayıcı davranışlar olmaktadır Buna dayanarak bu iki bozukluğun ilişkili olabileceği düşünülmüş, obsesif kompulsif bozuklukta kullanılan ilaçların bazı otistiklerde obsesyonları ve tekrarlayıcı davranışları azalttığı gösterilmiştir Fakat bu konuda daha çok çalışma yapılması gerekmektedir

Bazı otizmli çocuklar aşırı hareketlidir, bu taşkın hareketleri DEHB’ndakine benzer DEHB tedavisinde kullanılan metilfenidat gibi stimulan ilaçların bazı otizmli çocuklarda aşırı hareketliliği tedavi ettiği görülmüştür Bu ilaçlar konvulziyonları ve nörolojik problemi olmayan yüksek işlevli otistiklerde en etkili olduğu gözlenmiştir

Otizmli çoğu çocuk duyusal sorunlar yaşamakta ve sıklıkla acıya duyarsızdırlar Bilim adamları fiziksel duyumların geçişini azaltacak veya artıracak ilaçları araştırmaktadırlar Endorfinler vücut tarafından üretilen doğal ağrı önleyicilerdir Fakat belirli otistiklerde endorfinler duyuları baskılamaktan çok uzaktır Bilim adamları endorfinlerin bu etkisini bloke eden maddeleri araştırmaktadırlar, böylece dokunma duyusunun daha normal düzeye getirilmek amaçlanmaktadır Az duyu olması bu çocukların bazı davranışlarını artırmaktadır Eğer acı duyusunu hissedebilselerdi, bu çocuklar daha az olasılıkla kendilerini ısıracak, başını etrafa vuracak veya kendilerine zarar vereceklerdi

Klorpromazin, tiyoridazin, haloperidol önceleri sık kullanılmasına rağmen yan etkiler nedeniyle son dönemlerde tercih edilmemektedir

Magnezyum ile birlikte alınan Vitamin B6’nin beyin aktivitesini nasıl uyardığını araştırmışlardır Vitamin B6’nın beyin için gerekli olan enzimlerin sentezinde önemli bir role sahip olması nedeniyle, bazı uzmanlar yüksek dozda verilmesinin otistiklerde beyinin aktivitesini teşvik edeceğini ileri sürmektedirler Buna karşın vitamin çalışmaları sonuçsuz kalmıştır, daha ileri çalışmalar gerekmektedir

Ergenlik

Bütün çocuklar için ergenlik ve kafa karışıklığı dönemidir Otizmli çocuklarda bu dönemde sorunlar yaşamaktadır Bütün çocuklardaki gibi, gelişmekte olan cinsellikle uğraşılarında yardımcı olmak gerekir Bazı davranışlar ergenlik yıllarında iyileşirken, bazı davranışlar kötüleşir Artmış otistik veya agresif davranış bazı ergenlerde yeni olan kafa karışıklığı ve gerginlik bir tür ifade tarzı olabilir

Ergenlik bireyin sosyal olarak daha duyarlı ve farkında olduğu bir zamandır Ergenlerin çoğu bu yaşlarda; akne, popularite, notlar konusunda endişelidir Otizmli gencin kendini arkadaşlarından farklı olarak hissetmesi ona acı verici olabilir Arkadaşlarına oranla olan eksikliklerini his edebilirler Okul arkadaşlarından farklı olarak flört etmez ve geleceği planlamazlar Bazıları yeni davranışlar öğrenmeleri için zorlandıklarında üzüntülü olurlar

Otizmliler Gelişebilir mi?

Şimdilik otizmin tedavisi yoktur Zaman içinde otizmli çocuklar olgunlaşır ve yeni güçlükler ortaya çıkar Otizmli birçok çocuk gelişimsel sıçramalarını 5-13 yaşları arasında yaptığı gözlenmektedir Bazıları 5 ve yaş üzerinde olsalar bile kendiliğinden konuşmaya başlayabilirler Bazıları Paul gibi daha sosyal olabilir veya Alan gibi öğrenmeye daha hazırdırlar Zaman içinde yardımla çocuklar oyuncakla uygun biçimde oynamayı öğrenebilir, sosyal olarak işlev görebilir ve alışılmıştaki (rutin) küçük değişiklikleri tolere edebilirler Tedavi süreci içinde bazı çocukların çoğu engelleri aşılıp normal eğitim programı içine alınabilirler Normal veya normale yakın zekaları olan ve dil işlevleri olan otistikler en iyi gidiş gösterenlerdir

Otizmli Yetişkinler Bağımsız Yaşayabilir mi?

Çoğu yetişkin otizmli yaşam boyu eğitime, gözetime ve becerilerinin pekiştirilmesine gereksinim duyar

Araştırmalar Umut Vaat Ediyor mu?

Düşünce, dil, duygu ve davranış işlevleri için merkez olan beyinin bu işlevleri nasıl yaptığına dair araştırmalar devam etmektedir Hergün araştırıcılar normal beyin gelişimi hakkında yeni daha çok şeyler öğreniyor ve bu süreçte neyin yanlış gittiğini anlamaya çalışıyorlar Örneğin, şimdiden otizmde gebeliğin 30 uncu haftasından önceki bazı noktalarda beyin gelişiminin yavaşladığını düşündüren bazı kanıtlar elde etmişlerdir Ayrıca beyinin incelenmesi için birçok görüntüleme yöntemleri ortaya çıkmaktadır Bunun yanında hayvan çalışmaları yapılmaktadır




Yaygın gelişimsel bozukluklar; erken çocukluk döneminde başlayan sosyal beceri, dil gelişimi ve davranış alanında uygun gelişmeme veya kaybın olduğu bir grup psikiyatrik bozukluktur Genel olarak bu bozukluklar gelişimin bir çok alanını etkilerler ve süreğen işlev bozukluklarına yol açarlar

Bu bozuklukların en iyi bilineni otistik bozukluk (infantil otizm olarak da bilinir) olup; karşılıklı sosyal etkileşimde, sözel iletişimde bozukluklar ve basmakalıp stereotipik davranış örüntüsü ile karakterizedir İnfantil otizm kavramını ilk kez Leo Kanner tarafından 1943 yılında tıp literatürüne kazandırılmış ve 1980'e kadar bu terim kullanılmıştır 1980 öncesinde Amerikan Psikiyatri Birliğinin sınıflandırmasında yaygın gelişimsel bozukluklar çocukluk şizofrenisinin bir alt tipi olarak sınıflandırılmaktaydı Amerikan Psikiyatri Birliği, 1994 yılında yaygın gelişimsel bozuklukları 5 bozukluktan oluşan bir grup olarak sınıflandırmıştır Bunlar:

1 Otistik Bozukluk

2 Rett Bozukluğu

3 Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu

4 Asperger Bozukluğu

5 Başka türlü adlandırılmayan yaygın gelişimsel bozukluk’dur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #38
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



OTİSTİK BOZUKLUK
EPİDEMİYOLOJİ
Yaygınlık: 12 yaşın altındaki çocuklarda görülme oranı 10000'de 2-5'dir

Cinsiyet dağılımı: Erkeklerde kızlardan daha sık olarak gözlenir Erkek çocuklarda kız çocuklarına oranla 3-5 kez daha fazladır

Sosyoekonomik durum: İlk çalışmalarda yüksek sosyoekonomik ailelerde daha sık olduğu söylenmekteydi Ancak son çalışmalarda bir farkın olmadığı, bunun düşük sosyoekonomik ailelerin çocuklarına tanı koymakta gecikildiği belirtilmektedir

TANI VE KLİNİK ÖZELLİKLERİ
Günümüzde, otizmin prenatal başlangıçlı olduğu kabul edilse de tanı konabilmesi ancak 30-36’ncı aylarda olabilmektedir Erken tanı koymakla ilgili güçlüklerin, ilk sağlık hizmeti verenlerin, sık rastlanmayan bu bozukluk hakkında yeterince bilgilendirilmemesinden kaynaklanabileceği bildirilmektedir Araştırmacı ve klinisyenler, otizme özgü anormal gelişimin bazı göstergelerinin 30 ay öncesi başladığı görüşünde uzlaşmaktadır Bir çok otistik çocuğun anne ve babası gelişim basamakları açısından çocuklarında iki yaş hatta daha öncesinde anormallikler veya gecikmeler tanımlamaktadır 0-2 yaşı kapsayan bebeklik dönemi ve daha sonra otizmin en belirginleştiği 2-5 yaş dönemine ait otizmin klinik özellikleri ayrı ayrı aşağıda ele alınmıştır Ancak anlatılacak olan klinik özelliklerin, otizmin yaygın özellikleri olduğu, her çocuğun kendine özsü özellikleri olabileceği unutulmamalıdır

BEBEKLİK DÖNEMİ
Otistik özellikler gösteren bebeklerin iki tip davranış biçimi gösterdiği gözlenmiştir Bunlardan birincisi; sürekli ağlayan, huysuz olarak adlandırılan bebeklerdir İkincisi ise, sakin, uslu bütün gününü yatakta geçiren bebeklerdir Acıktıklarında bile ağlamamaları nedeniyle bakımlarının kolay olmasına rağmen, anneden hiçbir ilgi beklememeleri, çevrelerine karşı ilgisizlikleri anne babaları endişelendiren özellikleridir

1 Fiziksel özellikler: Bu dönemlerde otistik çocukların fiziksel gelişimleri yaşıtlarından farklı değildir Yaygın uyku ve beslenme problemlerine rağmen hemen hepsi sağlıklı bebeklerdir Fiziksel olarak bir çok beceriyi olağan yaşlarında kazanmaya hazırdırlar; ancak bazı otistik bebeklerin çevrelerine karşı ilgisizlikleri nedeniyle daha geç yaşlarda oturdukları ve yürüdükleri gözlenmektedir

2 Sosyal duygusal özellikleri: Normal bir bebek yaşamın ilk 3 ayında, annesine bakar; annesi onunla konuşurken gülümser, agular Daha ileri aylarda ise her fırsatta kucağa alınmak için kollarını kaldırır, hazırlanır Tanıdığı kişileri görünce heyecanlanır İnsanlarla ilişki kurmaktan hoşlanır Yalnız bırakılınca ağlar, sinirlenir Oysa otistik bebeklerde bunların tam aksine, kucağa alınmaya karşı isteksizlik gösterme, kucağa alınınca huzursuzluk gösterme veya uygun beden duruşu göstermeme en belirgin özelliklerdir Otistik bebekler, genellikle çevreleri ile ilişki kurmaz İnsanların konuşmalarına tepki vermezler İnsanlar ile göz kontağı kurmaz, çok uzun süre boş bakışlarla oturabilirler

3 Zihinsel Özellikler: Otistik bebek, etrafındaki insanlara olduğu gibi cisimlere karşı da ilgisizdir; uzanıp onları almak ya da yakalamak istemez Çevresindeki seslere, cisimlere, hayvanlara ilgi göstermez Otistik bebeklerdeki bu ilgisizlik ve meraksızlık karşısında, anne babalar, zaman zaman çocukta zihinsel bir problem olduğunu düşünürler

4 Konuşma özellikleri: Normal bebekler genellikle 1 yaş civarında ilk kelimelerini söylerler Yaşamın birinci yılında sesler çıkarır, çıkardıkları sesleri farklılaştırır, bu şekilde duygularını, isteklerini ifade ederler Normal bebeklerde görülen badıldamaların (Ba-ba, ba sesleri, …) otistik bebeklerde görülmediği belirlenmiştir Ayrıca diğer kişilerin kendileriyle konuşmasına ya da seslenmesine karşı tepkisiz kaldıkları gözlenmiştir Bazı otistik çocuklar 0-2 yaş döneminde, tamamen sessiz kalabilir; bazıları ise yaşıtları gibi birkaç kelime öğrenebilir

Otistik çocuklarda beslenme problemleri yaygın olarak gözlenir Bunlardan çoğunun ilk aylarda emmesi zayıftır, altıncı aydan sonra beslenme problemleri artar Birçok bebek, süt dışında tüm yiyecekleri veya katı gıdaları reddeder; bazıları ise normalin üstünde ve hemen her şeyi yiyebilir

2-5 YAŞ DÖNEMİ

Bebeklik döneminde anlatılan birçok özellikler 2-5 yaş döneminde devam etmektedir Ancak bu özellikler çocukların gelişimlerine bağlı olarak çeşitlenmiş, farklılıklar ortaya çıkmıştır 2-5 yaş dönemi, otistik özelliklerin en belirginleştiği, tanı için oldukça önemli bir dönemdir

1 Fiziksel özellikler: Fiziksel gelişimleri oldukça normal, güzel ve çekici çocuklardır Motor becerileri genellikle iyidir Kağıt kesme, boncukları kutuya tek tek koyma veya ipe düzme gibi küçük kas becerilerinin oldukça zayıf olduğu gözlenir Ancak birçok otistik çocuk mekanik, takmalı-sökmeli oyuncakları kolaylıkla takıp sökebilir

2 Sosyal-Duygusal Özellikleri: Bebeklik döneminde gözlenen çevreye ilgisizlik daha belirgin hale gelmiştir Çevresindeki kişilerin ve anne-babanın yüzüne bakmama, hemen hemen her otistik çocuğun özelliğidir İnsanların gözlerine bakmamaları veya anlık denebilecek kadar kısa bakışlardan sonra hemen gözlerini kaçırmaları dikkati çeker Tamamen kendilerine ait bir dünyada yaşıyor gibi görünen bu çocuklar, çevrelerinde olup bitenlere karşı çok kayıtsızdırlar Çağrıldıklarında tepki vermez, konuşurken dinlemez gibi görünürler Bebekliklerindeki gibi fiziksel temastan kaçınırlar

3 Zihinsel Özellikleri: Otizmin ilk tanımlandığı yıllarda, otistik özellikteki çocukların çok zeki olduklarına, ancak bu zekanın, problem davranışlarla maskelendiğine inanılıyordu Otistik çocukların zihinsel gelişmeleri üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalar, en az iki grup otistik çocuk olduğu düşündürmektedir Birinci grubu normal ya da zihinsel becerileri olanlar, diğer grubu ise zihinsel yönden yetersiz olanlar oluşturmaktadır Otistik çocukların yaklaşık %40'ı 40-55, %30'u 50-70 ve %30'u 70 ve daha fazla IQ skoruna sahiptir Otistik çocukların yaklaşık 1/5'inin zekası normaldir

4 Duyusal Uyarılara Tepkileri:

a İşitsel Uyarılara (seslere) Tepkileri: Bu dönemde seslere karşı çok değişik tepkiler görülmektedir Çocukların seslere hiç bir tepki vermemesi bir çok anne-babayı, işitme problemi endişesi ile doktorlara gitmeye yöneltmektedir Yapılan testler çocukların işitmelerinde organik olarak bir sorunun olmadığını göstermektedir Gerçekten de bazen seslere hiç tepki vermedikleri, bazen en ufak seslere aşırı tepki gösterdikleri bazı seslere de çok duyarlı oldukları gözlenmektedir

b Görsel Uyarılara Tepkileri: Bu dönemde görsel uyarıcılara karşı normal dışı tepkiler yaygın olarak görülebilir İnsan yüzlerine ve çevrelerindeki birçok nesneye bakmamalarına karşın, hareket eden, dönen ya da parlak olan bazı cisimlere çok uzun süre bakabilirler

c Acı, Sıcak, Soğuğa Karşı Tepkiler: Bu tepkiler, bazı çocuklarda acıyı, sıcağı ve soğuğu fark etmeme şeklinde ortaya çıkarken bazılarında ise soğuk suyla ellerini yıkarken ağlama, eline bir toplu iğne battığı zaman çığlıklar atma şeklinde görülebilir

d Dokunulmaya Karşı Tepkileri: Herhangi bir kimse tarafından dokunulmak, kucağa alınmak istendiği zaman, o kimseyi itmek, ondan kaçmak yaygın olarak gözlenen tepkilerdir

Bu dönemde de beslenme ve uyku problemleri yoğun bir şekilde gözlenmektedir Beslenme ile ilgili olarak, katı yiyecekleri reddettikleri, bazılarını sürekli püre edilmiş yiyecekler yedikleri, bu yüzden de çiğneme kaslarını kontrol etmekte güçlük çektikleri görülür Aileler, çocuklarının garip yemek yeme alışkanlıkları olduğunu, yiyecek seçimi yaptıklarını sıklıkla anlatırlar Belli bir süre hep aynı yiyeceği isteme, diğer yiyecekleri reddetme, sık sık tercih edilen yiyeceğin değişmesi de gözlenen özelliklerdendir

5 Konuşma Özellikleri: Otistik çocukların konuşma özellikleri, dil gelişimleri, yaşıtları olan normal çocuklardan farklı tablo çizmektedir Konuşmaya başlama çok farklı yaşlarda gerçekleşir; ancak genellikle ilk kelimeleri 5 yaş civarında söylerler Bazı otistik çocukların konuşmaya normal yaşıtlarıyla aynı zamanda başladıkları, ancak daha sonraları, bildikleri kelimeleri kullanmadıkları gözlenmiştir

Beş yaş sonrasında, otistik çocuk yeni kelimeler öğrenir, isteklerini kelimelerle ifade etmeye başlarlar, hatta bir iki kelimelik cümleler kurabilir Bununla birlikte, konuşmayı bir iletişim aracı olarak kullanmadıkları gözlenmektedir

Otistik Çocukların Konuşma Problemleri:

a Konuşulanları Anlamada Güçlük: Otistik çocuklarla yapılan çalışmalar, konuşulanı anlama kapasitesinin oldukça sınırlı olduğunu göstermiştir Anlama, yaşla birlikte artar; kendilerinden istenilenleri anlayabilir, ancak istekleri yerine getiremezler Tek kelimeleri anlayabilirken, kelimeler soyutlaştıkça, cümleler karmaşıklaştıkça anlamaları da güçleşir

b Ekolali: Ekolali, çocuğun duyduğu kelimeleri, cümleleri konuşmacının hemen arkasından veya daha sonra taklit etmesidir Normalde çocuklar, konuşmaya, duydukları kelimeleri taklit etmeyle başlarlar Ancak bu taklit dönemi, 2,5 yaş civarında sona erer Otistik çocukla da ilk kelimelerini, anlamlarına dikkat etmeden papağan gibi taklit ederek öğrenirler Bazen kelimeleri, bazen de cümleleri olduğu gibi tekrar ederler Kelimeleri, taklit ettikleri konuşmacının aksanı ve vurgulamalarıyla söylerler Normal çocuklar bu dönemden sonra, taklit ettikleri kelimeleri uygun yerlerde kullanmaya başladıkları halde, otistik çocuklar bu dönemde oldukça uzun zaman kalır, öğrendikleri kelimeleri gerektiği zaman kullanmazlar

c Gramer Bozuklukları: Konuşabilen otistik çocuklarda gramer bozuklukları da yaygın olarak görülür Cümlelerdeki fiil eklerini söylememek yaygındır “Okula gidelim” yerine “okul git” demek ya da “yemekten sonra şeker ver” yerine “şeker, yemek yer” demek gibi gramer yanlışlıkları yaparlar Çocuğun ilerleyen yaşıyla birlikte konuşma becerisi de arttıkça, gramer bozukluklarında bazı düzelmeler görülebilir

d Zamirlerin Yer Değiştirmesi: Konuşmadaki en belirgin özelliklerden birisi de şahıs zamirlerinin yerlerinin değiştirilmesidir Birinci tekil şahıs “ben” yerine, “sen” veya “o” kullanırlar Özellikle “ben” zamirini kullanma çok az görülür (“Giderim” yerine “gider, gidersin” kelimelerini kullanmak gibi)

e “Evet-Hayır” Kelimelerini Kullanmada Güçlük: Otistik çocuklar yaşıtları gibi “hayır” kelimesini “evet” kelimesinden önce öğrenirler Otistik çocukların “evet” kelimesini öğrenmeleri genellikle 8-9, bazen de daha ileri yaşlarda olabilir

Konuşma becerileri ne kadar gelişmiş olursa olsun, konuşmayı, iletişim aracı olarak kullanmak istemezler, yalnızca zorda kaldıkları zaman, bir isteklerini belirtmek için konuşurlar

6 Davranış Problemleri: Otistik çocuklarda görülen problem davranışlar, çocuğun bebeklik döneminden çıkmasıyla belirginleşir

Öfke Nöbetleri ve Bağırmalar: Bir çok otistik çocukta, öfke nöbetleri olarak adlandırılan, öfke nöbetleri olarak adlandırılan, kendini yere atma, tekmeleme, tepinme, ısırma ve şiddetli ağlama gibi davranışlar sıklıkla görülür Öfke nöbetleri 2-5 yaşları arasında belirginleşir

Çevresine Zarar Veren Davranışlar: Evdeki duvar kağıtlarının, koltukların yırtılması, her tarafa su dökme, gibi davranışlar olabilir

Kendine Zarar Veren Davranışlar: Kendi saçlarını çekme, ellerini ısırma, yüzünü tırmalama, kanatma gibi davranışlar bu gruba girmektedir

Tek Tip Vücut Hareketleri: Kendi etrafında dönme, öne arkaya sallanma, parmaklarıyla havada bir takım şekiller çizme gibi

7 Duygusal Tepkiler:

Özel Korkular: Elini küvetteki sıcak suya sokarak yaktığı için küvette yıkanmadan korkan küçük kız, bir ayakkabı ayağını sıktığı için ayakkabı giymeyi reddeden çocuk, özel korkuları olan çocuklara örnektir

Tehlikelerin Farkında Olma: Otistik çocukların genellikle çevrelerindeki tehlikelerin farkında olmamaları, anne babalarını en çok endişelendiren özelliklerdendir

Nedensiz Gülme ve Ağlamalar: Duruma uygun olmayan duygusal tepkiler nedensiz olarak ortaya çıkabilir Çocuğun kendisi veya bir başkası cezalandırıldığı zaman gösterdiği gülme, aniden bağırma, ağlama gibi davranışların, bulundukları ortamı ve durumu değerlendirememelerine bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir

Değişikliklere Tepki Gösterme: Eve bir misafirin gelmesi, odasının farklı bir düzene sokulması, sürekli kullandığı çarşafın değiştirilmesi gibi durumlar, otistik özellikteki çocuğun huzursuz olmasına, saatlerce ağlamasına, öfke nöbetleri geçirmesine neden olabilir Bu konuda çalışan uzmanlar, çocuğun yapılan her değişiklikten ötürü kendisini güvensiz hissettiği, ancak çevresindeki aynılığı koruyarak rahatladığı görüşünü paylaşmaktadırlar

8 Hayal Gücünün Eksikliği:

Oyun Oynama Becerisinin Olmaması: Otistik özellikteki çocuklarda hayal gücünün yetersizliğine bağlı olarak yaratıcı oyun oynama becerisinin bulunmaması yaygın olarak gözlenir Bir oyuncakla amacına uygun olarak oynamaz, oyuncak bir arabayla oynarken onun gerçek bir arabanın modeli olduğunu, kendilerinin de arabanın şoförü rolünü oynayabileceklerini fark etmezler Bazen yalnız arabanın tekerlekleri, bazen de çıkardığı ses ile ilgilenirler; dakikalarca arabayı ileri geri sürerler Bu alanda genellikle çeşitli nesnelerin, oyuncakların elle tutulduğu, oyuncağın gerçek amacına uygun olarak oynanmadığı gibi bebeklik dönemi özellikleri gözlenir

Ayrıntılara Dikkat Etme: Çevrelerindeki nesnelerin, kişilerin tamamı yerine, ayrıntılarına küçük parçalarına dikkat ederler Annelerinin yalnızca küpesi, oyuncak arabanın yalnızca tekerlekleri çocuğun dikkatini çekebilir Anneyi ya da oyuncağı, o anda bulundukları çevre içinde tümüyle algılamalarının, hayal gücünün eksikliği nedeniyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir

9 Özel Beceriler: Otistik çocukların en şaşırtıcı özellikleri, bir çok alanda sınırlı becerileri olmasına karşın, bazı alanlarda sahip oldukları özel becerilerdir Bir çok otistik çocuğun, konuşmadan önce şarkı söylediği görülür; bazıları ise bir enstrümanı iyi çalabilirler Bazı anne babalar da, çocuklarında müzik becerisinin yanı sıra kuvvetli bir hafıza olduğunu belirtmektedirler Çocuğun yıllarca önce gittiği bir yeri, o yerdeki özel bir eşyayı unutmadığını, çok uzun şiirleri ezberleyebildiğini, televizyonda dinlediği çok uzun bir konuşmayı olduğu gibi tekrar edebildiğini sıklıkla anlatmaktadırlar

Otistik çocukların diğer bir özel becerisi de sayılar ve sayısal ilişkiler üzerinedir Bazıları sayıları çok çabuk öğrenirler ve çok güç işlemleri akıldan yapabilirler Ayrıca, gördüğü resimleri çok iyi kopya eden, güzel boyayan, mekanik oyuncakları söküp takabilen, karmaşık bul-yapları kolayca tamamlayabilen çocuklara da rastlanmaktadır

DSM-IV'de otistik bozukluğun tanı ölçütleri şunlardır:

A En az birisi (1)'inci maddeden ve birer tanesi (2) ve (3)’üncü maddelerden olmak üzere (1), (2) ve (3)'üncü maddelerden toplam 6 (ya da daha fazla) maddenin bulunması:

(1) Aşağıdakilerden en az ikisinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal (sosyal) etkileşimde niteliksel bozulma:

(a) Toplumsal etkileşim sağlamak için yapılan el-kol hareketleri, alınan vücut konumu, takınılan yüz ifadesi, göz göze gelme gibi bir çok sözel olmayan davranışta belirgin bir bozulmanın olması

(b) Yaşıtlarıyla gelişimsel düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe

(c) Diğer insanlarla eğlenme, ilgilerini ya da başarılarını kendiliğinden paylaşma arayışı içinde olmama (örneğin, ilgilendiği nesneleri göstermeme, getirmeme ya da belirtmeme)

(d) Toplumsal ya da duygusal karşılıklar vermeme

(2) Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde niteliksel bozulma:

(a) Konuşulan dilin gelişiminde gecikme olması ya da hiç gelişmemiş olması (el, kol ya da yüz hareketleri gibi iletişim yolları ile bunun yerini tutma girişimi eşlik etmemektedir)

(b) Konuşması yeterli olan kişilerde, başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması

(c) Basmakalıp ya da yineleyici ya da özel bir dil kullanma

(d) Gelişim düzeyine uygun çeşitli imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden oynamama

(3) Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntülerin olması:

(a) İlgilenme düzeyi ya da üzerinde odaklanma açısından olağan dışı bir ya da birden fazla basmakalıp ya da sınırlı ilgi örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma

(b) Özgül, işlevsel olmayan, alışageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya uyma

(c) Basmakalıp ve yineleyici motor mannerizmler (örneğin, parmak şaklatma, el çırpma ya da burma ya da karmaşık tüm vücut hareketleri)

(d) Eşyaların parçaları ile sürekli uğraşıp durma

(B) Aşağıdaki alanların en az birinde, 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağan dışı bir işlevselliğin olması:

(1) Toplumsal etkileşim

(2) Toplumsal iletişimde kullanılan dil

(3) Sembolik ya da imgesel oyun

(C) Bu bozukluk Rett bozukluğu ya da çocukluğun dezintegratif bozukluğu ile daha iyi açıklanamaz

Fiziksel Özellikler:

Görünüş: 2-7 yaş arasında otistik çocuklar normal populasyona oranla daha kısa boylu olmaya meyillidir

Taraf tercihi: normal çocuklarda serebral dominans oluştuğunda, otistiklerde ambidekstroz olarak kalır Otistik çocuklarda anormal dermatoglifiks (örneğin, parmak izi) yüksek insidansdadır Bu durum nöroektodermal gelişimsel anomaliye işaret edebilir

Diğer fiziksel hastalıklar: otistik çocuklarda, normal kontrollere oranla daha yüksek insidansda ÜSYE, geğirme, febril konvulziyon, konstipasyona rastlanmaktadır Otistik çocuklarda enfeksiyonda ateş yükselmesinin olmayabileceği veya ağrılarını gösteremedikleri belirtilmektedir

Etyoloji ve Patogenez:

Psikodinamik ve ailesel faktörler: Kanner'in otistik çocukların anne ve babalarının çocuklarına karşı yeterince ilgili olmadığı ve çocuğun bu nedenle kendi dünyasında yaşadığı varsayımı yapılan çalışmalarda gösterilememiştir Son çalışmalarda otistik çocuğa ve normal çocuğa sahip anneler karşılaştırılmış; çocuklarını yetiştirme becerileri yönünden anlamlı fark bulunmamıştır

Organik-nörolojik-biyolojik anormallikler: Nörolojik lezyonları olanlarda, özellikle Konjenital Rubella, fenilketonuri, tuberosklerozis ve Rett bozukluğunda otistik bozukluk ve otistik semptomlar gözlenebilmektedir

Otistik çocuklar, normal çocuklarla karşılaştırıldıklarında daha fazla perinatal komplikasyonlar yaşadıkları gösterilmiştir Otistik çocuklar, kardeşlerine ve normal çocuklara oranla anlamlı derecede daha fazla minör doğumsal fiziksel anormallik göstermektedir Bu bize ilk trimesterde oluşan gebelik komplikasyonlarını düşündürmektedir

Özgün bir EEG anormalliği olmamasına rağmen, otistik çocukların %10-83'ü çeşitli EEG anormallikleri gösterirler Otistik çocukların %4-32'si yaşamlarının bir döneminde grand mal konvulziyonlar geçirmektedir Otistik kişilerin yaklaşık %20-25'inde BBT'de ventrikül genişlemesi olduğu gösterilmektedir Son yıllarda yapılan bir beyin MRI çalışmasında bazı otistik hastalarda, serebellar vermal lobul VI ve VII'de hipoplazi olduğu gösterilmiştir Yapılan başka bir beyin MRI çalışmasında kortikal anormalliklerin özellikle polimikrogria şeklinde olduğu gösterilmiştir Bu anormalliklerin gebeliğin ilk 6 ayında anormal hücre göçüyle ilgili olabileceği düşünülmektedir Bir otopsi çalışmasında azalmış Purkinje hücre sayısı gösterilmiş ve başka bir çalışmada da PET'de artmış diffüz kortikal metabolizma olduğu belirtilmektedir

Genetik Faktörler: Bir kaç araştırmada otistik çocukların kardeşlerinin %2-4'ü otistik bozukluk göstermiştir, otistik çocukların kardeşlerinin otizm olma olasılığı, normal populasyona göre 50 kat daha yüksektir İkizlerle yapılan bir çalışmada otistik bozukluğun konkordans (birlikte görülme) oranı monozigot ikizlerde %92, buna karşın dizigot ikizlerde %10 olarak bulunmuştur Bir genetik hastalık olan Frajil-X sendromunda otistik bozukluk gözlenebilmektedir

İmmunolojik Faktörler: Anne ile embriyo veya fetus arasında immunolojik uyuşmazlığın otizme sebep olabileceği ileri sürülmüştür Bazı otistik çocukların lenfositleri anne antikorları ile reaksiyon vermekte ve bunun sonucunda gebelikte embriyonik nöral veya ekstra embriyonik dokularda hasar oluşabileceği ileri sürülmektedir

Perinatal faktörler: Otistik çocuklarda perinatal komplikasyonlar yüksek olarak bildirilmesine karşın, direkt olarak sebep olduğu gösterilememektedir Gebelikte ilk trimesterde kanama olması ve amniyonda mekonyum bulunması otistik çocuklarda normal populasyona göre çok daha sıktır Neonatal periyotda otistik çocuklar yüksek insidansta respiratuvar distress sendromu ve neonatal anemi göstermektedir Otistik çocukların annelerinin gebelik sırasında ilaç kullanımının yüksek insidansda olduğuna dair bazı kanıtlar vardır

Nöroanatomik bulgular: Otistik bozuklukta anormallik için kritik beyin bölümünün temporal lob olabileceği ileri sürülmektedir Bu varsayım, temporal lob hasarı olan bazı kişilerde otizm benzeri bir sendrom gözlendiğine dayanmaktadır Hayvanlarda temporal bölgede hasar oluşturulduğunda, beklenen sosyal davranışlarda kayıp, huzursuzluk, tekrarlanan motor davranışlar ve basmakalıp davranış örnekleri gözlenmektedir Otistik bozukluk diğer bulgu; serebellumda Purkinje hücrelerindeki azalmadır Bu durum potansiyel olarak dikkat, uyanıklık ve duyusal defektlere yol açmaktadır

Biyokimyasal Bulgular: Otistik bozukluğu olan hastaların en az 1/3'ü plazma yüksek serotonin seviyesine sahiptir Bu durum otistik bozukluk için spesifik değildir, çünkü otizmi olmayan mental retardasyonlu kişilerde de aynı bulguya rastlanmaktadır Mental retardasyonu olmayan otistik bozuklukta hiperserotonemia insidansı yüksektir

Bir kısım otistik çocuklarda artmış BOS homovalinik seviyesi (major dopamin metaboliti), artmış çekilme davranışları ve stereotipilerle ilişkili bulunmuştur Eğer BOS 5-HIAA / BOS HVA oranı artarsa semptom şiddetinin azaldığına dair bazı kanıtlar vardır

Ayırıcı tanı:

Major ayırıcı tanıda:

Ø Çocukluk başlangıçlı şizofreni

Ø Davranış semptomları ile mental retardasyon

Ø Mikst alıcı/ifade edici dil bozuklukları

Ø Konjenital sağırlık veya ciddi işitme bozuklukları

Ø Seçici Konuşmazlık

Ø Psikosoyal deprivasyon (yoksunluk)

Ø Dezintegratif (regresif) psikoz

Gidiş ve prognoz

Otistik bozukluk süregen bir bozukluktur Bazı otistik çocuklar var olan dilin tümünü veya bir kısmını kaybedebilir Bu sıklıkla 12-24 aylar arasında olur Kural olarak, IQ’su 70’in üzerinde olanlar ve 5-7 yaşlarında iletişim dilini kullananlarda prognoz iyidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #39
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Otizm ve otistik çocuk

Otistik bozukluk:

Sosyal ilişki, iletişim kurma ve davranış tarzı anormalliklerinin 3 yaş öncesinde başlamış olması gerekmektedir

Toplumdaki yaygınlığı :

On bin kişide 4 oranında görülmektedir Erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha çok rastlanmaktadırRahatsızlık kızlarda erkeklere göre daha ağır seyretmekte, zeka testleri daha düşük bir değeri göstermektedir

Otistik bozukluk ölçütleri:

A-Aşağıdaki dört belirtiden en az ikisinin varolması gerekmektedir

1- Konuşma dışı iletişim (göz göze gelme, yüz ifadesi ile anlatım, mimikler ve vücut dili ile kendini ifade gibi ) ile karşılıklı ilişkiyi sağlamada belirgin bozukluğun olması

2- Kendi yaş dönemi ile uyumlu olacak şekilde, yaşıtları ile arkadaşlık ilişkisi kuramamak

3- Diğer insanlarla birlikte kendiliğinden , doğal bir şekilde hoşlanılabilecek, ilgi alanları ya da beceri ve başarıları paylaşamama durumu ( ilgisini çeken nesneleri başkalarına gösterememe, onları işaret edememe , onları çevresindekilere verememe gibi davranışlar)

4- Toplumsal ya da duygusal yanıt vermede eksiklik

B-Aşağıdakilerden en az birinin varolması gerekmektedir:

1- Konuşulan anadilin ya hiç becerilememesi ya da bunun gecikmesi durumu

2- Yeterli konuşmanın varolduğu durumlarda, başkaları ile konuşmayı başlatmak ya da sürdürmekte belirgin bozukluk

3- Sözcük ya da cümleleri arka arkaya tekrarlayarak ya da anlamsız şekilde kullanarak konuşma durumu

4- Doğaçlama bir şekilde , yaş ve gelişim düzeyine uyan evcilik, hırsız-polis, doktor-hasta vb oyunları oynayamama durumu

C- Aşağıdaki tekrarlayıcı ilgi, aktivite ve davranışlardan en az birinin varolması durumu:

1- Hem miktar olarak sıklık, hem de yoğunluk açısından belli bir nesne ya da konu ile tekrarlayıcı bir şekilde uğraşarak, kısıtlı kalmış ilgi odaklarının bulunması

2- İşlevsel olmayıp, belli bir amaca hizmet etmeyen birbirini izleyen , sıradan belli bir aktiviteyle durdurulamaz derecede uğraşı durumu

3- Herhangi bir hareketi tekrarlayıcı ya da başkasının yaptığı bir hareketin aynısını yapar bir şekilde vücut hareketleri ( parmak şıklatma , parmakları açıp-kapama, omuz oynatma ya da tüm gövdeyi bükme, yumak gibi olma seklinde davranışlar)

4- Tekrarlayıcı bir şekilde bazı nesnelerin belirli parçaları ile aşırı uğraşı durumu

Bu yukarıdaki yazılmış olan tüm maddelerden toplam olarak en az altı adedinin varolması gerekmektedir

Sosyal ilişki ya da dil becerisi konularından en az birisinin, çocuk 3 yaş başlangıcına dek gecikmesi veya normal dışı bir şekilde olması durumu

Rahatsızlığın başka bir hastalığa bağlı olmaması gerekmektedir

Otistik Çocukların Özellikleri:

Görünümleri yaşıtlarından daha ve kardeşlerinden daha kısa boylu olup, çok sevimli bir görünümleri vardır

Bu çocukların bebekliklerinde bakımı kolay , bırakıldıklarında yerinde duran, çok fazla ağlamayan çocuklar oldukları gözlenmiştir Bazı hallerde çocukların konuşma ve davranışları normalken, bunların birden bire sonradan sosyal ilişkiden kopup, dil becerilerini kaybettikleri gözlenmiştir Aileler çocuklarının seslenince yanıt vermemeleri nedeniyle, sağır olduklarını düşünebilmektedirler Çocuklar gelişimleri esnasında belirli davranış ya da sesleri taklit edemez, nesneleri başkalarına gösteremez, kucaklanmak istendiklerinde kollarını kucaklamayı karşılamak için kaldıramazlar Tek başlarına oynamayı yeğlerler

Bu çocuklar insanlara cansız varlıklar gibi tepki verirler Toplumsal durumlarda garip yüz ifadeleri ve uygun olmayan hareketlerle karşılık verebilirler Sosyal ilişkilerden çok memnun olmazlar Arkadaş edinemezlerdil gelişimlerinde gecikme olabilir Konuşabiliyorlarsa konuşmaları tekrarlamalar ya da ses melodisindeki bozukluklar ( tekdüze , mekanik tonlama bozuklukları şeklinde) ile birliktedir Uygunsuz fiil ya da sözcük kullanımları olabilir Olmayan sözcükleri uydurabilirler, kendi kendilerine konuşabilir, kendilerinden kendi isimlerini söyleyerek ya da başkası gibi bahsedebilirler Belirli davranış ( el çırpma, dönen nesneler gibi)ya da bilgilere (çok gerekli olmasa da) eğilimleri vardır ( hava durumu, tv Program zamanları ve reklamlar gibi) Yeni oyuncakları kolay kabul edip, oynayamazlar, ortam değişikliklerine aşırı duyarlıdırlar, değişikliklerde aşırı tepkisel olabilirler Bazı nesnelere aşırı bağımlı olup, onları kullanmasalar da onlar olmadan dışarı çıkamayabilirler Sese aşırı tepki vererek, kulaklarını kaparlar Ağrıya karşı duyarsız olabilirlerken dokunmaya karşı aşırı tepki gösterebilirler Zaman zaman aşırı hareketli zaman zaman da aşırı hareketsiz olabilirler Sebepsiz gülme ve ağlamaları olabilmektedir Ailelerinin yanlarından uzaklaşmalarına aşırı tepki gösterebilmektedirler Sadece belirli besinleri yemeye eğilimlidirler Kendi ellerini ısırabilir, başlarını duvara vurabilir, saçlarını çekebilir ve kendilerine zarar verebilirler

Oluş Sebepleri:

Otistik çocukların % 75’inde zekada gerilik gözlenmektedir % 25 kadar bir kısmında ileri dönemlerde havaleler görülmektedir Otizm ile birlikte görülebilen nörolojik bozukluklar arasında tuberoz skleroz, frajil X sendromu, doğumsal kızamıktır

-Duygusal açıdan çocuğa uzak duran ya da obsesif kişilik yapıları nedeniyle aşırı titiz ve kısıtlayıcı bir şekilde eğitim veren ailelerin çocuklarında bu durumun varolduğu ileri sürülmektedir

- Rahatsızlığın genetik temeline yönelik çalışmalar devam etmektedirBazı kişilerde bu rahatsızlıkla birlikte epileptik bozukluklar, doğumsal rubella ve fenilketonüri gibi rahatsızlıkların bulunması bu olasılığı düşündürmektedir Rahatsızlığın X kromozomuna bağlı olarak ya da otozomal resesif geçiş ile aktarıldığı düşünülmektedir Etkilenen çocuğun kardeşlerinde de rahatsızlığın görülme riski toplum ortalamasına göre çok daha yüksek olup, % 3 e dek çıkabilmektedir Bu kişilerin ailelerinde duygu durum ve kaygı bozuklukları daha yüksek oranda saptanmış olup, toplumsal ilişki sorunlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir

Doğum öncesi ya da doğum sırasında yaşanan tıbbi sorunlar olası nedenler arasındadır Özellikle annenin hamileliğinin ilk üç ayında genital kanama yaşaması, bebeğin içinde bulunduğu amnios sıvısının çocuk dışkısı ile boyanması, annenin hamileliğinde bazı ilaçları kullanımı önemli sebepler arasında sayılmaktadır

Beyin yapısında çeşitli bozukluklar bulunmaktadır Serotonin düzeyleri hastaların 1/3 ünde gözlenmektedir Otistik çocukların çoğunda gözlenen bahar aylarındaki doğum oranları, annenin kış aylarında doğum öncesi kızamık geçirmesi ile bağlantılı bulunmuştur

Tedavi:

Tedavide ailenin eğitimi önemlidir Saldırgan ve kendine zarar verme davranışlarına karşı ilaç tedavisi kullanılabilir Davranış tedavisi kullanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #40
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Panik Atak

Başta "Panik Bozukluk" olmak üzere, bir çok psikiyatrik bozuklukta görülebilen; aniden beklenmedik bir anda herhangi bir yerde ortaya çıkan yoğun kaygı-bunaltı, korku karışımı bir nöbettir
Bu nöbet kişiye öylesine yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaşatırki; kötü bir şey olacağı veya sonunun geldiğini, öleceğini hisseder Bu korku fırtınasını yaşayan insan doğal olarak o ortamdan ve durumdan kaçma, uzaklaşma davranışı gösterir, bir an önce yardım alınabilecek bir sağlık kuruluşuna müracat edilirçoğu kerede hastane, doktor gördüğünde kişide rahatlama olur ve nöbet geçebilir
Panik atağı yaşayanların bazıları, o esnada; kalp krizi geçirdiklerini aklını kaçıracağını, felç geçireceğini, kontrolünü yitireceğini, düşüp bayılacağını hissederler

PANİK ATAK TÜRLERİ
1-Beklenmedik Ataklar: Nedensiz, birden ortaya çıkan nöbetler, Panik Bozuklukta bu tür ataklar vardır
2-Duruma bağlı olanlar: Korkulan bir kedi, köpek veya başka bir nesneyle yada bir durum karşılığında ortaya çıkar
3-Durumsal yatkınlık gösterilen panik ataklar: Genellikle destekleyici bir etken vardır, ama her zaman panik oluşmaz, örneğin araba kullanırken panik atak oluşmaktadır, bazen araba kullandıktan sonra atak geçirmektedir

Panik Atağın 13 bedensel bilişsel belirtisi vardır Bunlardan 4 tanesinin olması nöbet için yeterlidir çoğunlukla 7-10 arası belirti yaşanmaktadır Nöbet hızlı başlangıçlıdır, 10 dakikada zirveye çıkar Bazen yarım-veya bir saat sürebilir

PANİK ATAKTA GÖRÜLEN BELİRTİLER:
1-Çarpıntı, kalp atışlarını duyumsama, kalbin yerinden fırlayacakmış gibi olması, göğüste basınç bazen sol kola yayılan ağrı ve uyuşmalar
2-Terleme (Sıcak -Soğuk boşalımlar, bazen üşüme bazen alevlerin basması hissi)
3-Titreme-sarsılma-itilme hissi
4-Boğulma ve nefes alamama hali (Boğazda düğümlenme veya bir yumru, tıkanma hissi)
5-Soluğun kesilmesi (Derin nefes alma ihtiyacı havanın yetmemesi gibi hisler)
6-Göğüste daralma, sıkışma, ağrı duyumsama
7-Bunaltı, karında ağrı, şişkinlik ve gaz oluşması
(Bazen mideden başlayıp boğaza doğru yayılan kalkışma rahatsızlık hali)
8-Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma hali
9-Derealizasyon (Gerçek dışılık duyguları panik yaşandığında olaylar bir sis perdesinin gerisinde algılanır, cisimler, küçülür her şey bulanıklaşıryada depersonalizasyon (Benliğinden ayrılmış olma hali: sanki bedenle ruh birbirinden ayrılıyor ve kişinin kendisini hissedememe, algılayamama kendisine yabancılaşma durumu oluşur)
10-Panik anında kontrolünü kaybedeceği yada çıldıracağı korkusu (Kendisine çocuklara, çevreye zarar verme korkusu)
11-O esnada "yaşamım buraya kadarmış" duygususu-ölüm korkusu
12-Ellerde, kollarda, bacaklarda, başta ve birçok yerde uyuşmalar, yanmalar, karıncalanmalar, diken ,diken olma halleri
13-Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları

PANİK BOZUKLUK TOPLUMDA NE ORANDA YAYGINDIR?

Panik bozukluk-kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat daha sık görülür
Panik bozuklu tanılı hastaların %75-80'i kadındır Aile çalışmalarında; eğitim, etnik yapı, sosyal durumla bağlantı bulunmamıştır
Yaşam boyu yaygınlığı değişik çatışmalarda %1,5-3,5 arasında saptanmıştır Bu oran gittikçe artmaktadır
Değişik hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkan panik ataklar ve "sınırlı belirtili atakların" ise %15-20 arasında olduğu bildirilmektedir Dolayısıyla gerek panik bozukluğuna bağlı gerekse diğer pisikolojik, biyolojik nedenlere bağlı panik atakların her yüz kişiden 20-25 inde görüldüğü anlaşılmaktadır Bu oran her 4 kişiden 1'inin panik ataklı olduğu anlamına gelmektedir Paniğin bu kadar popüler olması bu yaygınlığı ve korkutucu belirtileri olsa gerek
Panik hastalarının çoğunluğu psikiyatri dışı hekimlere başvurmaktadır Görülen belirtiler otonomik ve fiziksel belirtiler olduğunda kalp hastalığı görünümü verebilmektedir İlk başvurular bu yüzden dahili branşlar olmaktadır
Stein, 1994, Chignon 1993'de yaptıkları bir araştırmada panik bozukluklu hastaların % 35'nin sık sık nefes alma, % 20-30'unda kalp damarlarının normal çıktığı, anjiosu normal bulunan hastaların % 35-45'inin ayrıntılı muayenesinde panik bozukluğu olduğu saptanmıştır (Mukerji, katun) bu yanlış anlayış ve yöntemin ABD'ye yıllık maliyetinin 33 milyon dolar olduğu iddia edilmektedir


PANİK BOZUKLUKTA SOSYAL-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER:

-Panik Bozukluğu her yaşta başlayabilir
-En sık 20-30 yaş arasında başlar, yaş ilerledikçe başlama oranı düşer
-Etnik, kültürel farklılıklar çok önemli bulunmamıştır
-Şehir yaşamında, kırsal bölgelere göre daha sık görülmektedir
-Ekonomik durumla bağlantısı bulunamamıştır
-Eğitim düzeyiyle panik bozukluğu arasında direkt bir ilişki saptanmamıştır
-Evli insanlarda, dul yada boşanmış insanlara göre daha az görülmektedir, (bir çalışmada boşanmış yada dullarda 5 kat daha fazladır)


PANİK ATAK VE PANİK BOZUKLUĞUNUN TESHİŞ KRİTERLERİ NELERDİR?

PANİK ATAK TEŞHİS ÖLÇÜTLERİ
(DSM_IV'e göre panik atağı tanı ölçütleri)
Not: Panik atağı kodlanabilir bir bozukluk değildir Aşağıdaki semptomlardan dördünün (ya da daha fazlasının) birden başladığı ve on dakika içinde en yüksek düzeyine ulaştığı, ayrı bir yoğun korku ya da rahatsızlık duyma döneminin olması:
1-Çarpıntı, kalp atımlarının duyumsama ya da kalp hızında artma olması
2-Terleme
3-Titreme ya da sarsılma
4-Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumları
5-Soluğun kesilmesi
6-Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi
7-Bulantı ya da karın ağrısı
8-Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9-Derealizasyon (gerçekdışılık duyguları) ya da depersonalizasyon (benliğinden ayrılmış olma)
10-Kontrolunu kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11-Ölüm korkusu
12-Paresteziler (uyuşma ya da karıncalanma duyumları)
13-Üşüme; ürperme; ya da ateş basmaları

DSM-IV (Psikiyatrik hastalıkları sınıflandırma kitabı)'e göre
"AGORAFOBİ OLMADAN PANİK BOZUKLUĞU" TANI ÖLÇÜTLERİ
A-Aşağıdakilerden hem(1), hem de (2) vardır:
1-Yineleyen beklenmedik Panik Atakları
2-Atakların en az birinin, 1 ay süreyle (ya da daha uzun bir süre) aşağıdakilerden biri (ya da daha fazlası) izler:
(a)başka atakların da olacağına ilişkin sürekli bir kaygı
(b)atağın yolaçabilecekleri ya da sonuçlarıyla (örn kontrollunu kaybetme, kalp krizi geçirme, "çıldırma") ilgili olarak üzüntü duyma
(c)ataklarla ilişkili olarak belirgin bir davranış değişikliği gösterme
B-Agorafobinin olması
C-Panik atakları bir maddenin (örn kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun (örn hipertiroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir
D-Panik Atakları, Sosyal Fobi (örnkorkulan toplumsal durumlarla karşılaşma üzerine ortaya çıkan) Özgül Fobi (örn özgül bir fobik durumla karşılaşma), Obsesif-Kompulsif Bozukluk (örnbuluşma üzerine obsesyonu olan birinin kir ve pslikle karşılaşması), Posttravmatik Stres bozukluğu (örn ağır bir stres etkenine eşlik eden uyaranlara tepki tepki olarak) ya da ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu (örn evden ya da yakın akrabalardan uzak kalmaya tepki olarak) gibi başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanamaz



AGORAFOBİ NEDİR?

Agorafobinin belirgin özeliği; yalnız kalmaktan yada kaçmanın zor olabileceği ve ani bir sorun yaşanacağından yardım alınamayacağı korkusu ile kalabalık, topluma açık yerlerde bulunmaktan duyulan korkudur İşlek bir cadde, sinema, tiyatro, cami, tünel, asansör, toplu taşıma vasıtaları, büyük kapalı alış veriş merkezleri en sık kaçınılan yerler ve durumlardır Agorafobikler çoğu kez evden çıktıklarında mutlaka güvendikleri birinin kendilerine eşlik etmelerini ısrarla isterler
Agorafobi panikle birlikte veya tek başına da olabilir Gözlemlerimize göre çoğunlukla birlikte olmalarıdır Çünkü panik atağı yaşayacağı korkusu kişinin düşünce ve davranışlarında ciddi kaçınma davranışlarına yol açar

AGORAFOBİ TEŞHİS ÖLÇÜTLERİ

A Beklenmedik bir biçimde ortaya çıkabilecek ya da durumsal olarak yatkınlık gösterilen bir Panik atağın ya da panik benzeri semptomların çıkması durumunda yardım sağlanamayabileceği ya da kaçmanın zor olabileceği (ya da sıkıntı doğurabileceği) yerlerde ya da durumlarda bulunmaktan anksiyete duyma Agorafobik korkular arasında özel birtakım belirli durumlar vardır ki bunlar arasında tek başına evin dışında olma, kalabalık bir ortamda bulunma ya da sırada bekleme, köprü üzerinde olma ve otobüs, tren ya da otomobile geziye çıkma sayılabilir
Not: Kaçınma, bir ya da sadece birkaç özgül durumla sınırlı ise Özgül Fobi tanısını, toplumsal durumlarla sınırlı ise Sosyal Fobinin tanısını düşününüz

B Bu durumlardan kaçınılır (örn geziler kısıtlanır) ya da Panik Atağı ya da panik benzeri semptomlar olacak anksiyetesiyle ya da yoğun bir sıkıntıyla bu durumlara katlanır ya da eşlik eden birinin varlığına gereksinilir

C Bu anksiyete ya da fobik kaçınma, Sosyal Fobi (örn utanacak olma korkusuyla giden toplumsal durumlarla sınırlı kaçınma), Özgül Fobi (örn asansör gibi tek bir durumla sınırlı kaçınma), Obsesif Kompulsif Bozukluk (örn buluşma ile ilgili obsesyonu olan birinin kir ve fislikten kaçınması), Posttravmatik Stres Bozukluğu (örn ağır bir stres etkenine eşlik eden uyaranlardan kaçınma) ya da Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu (örn evden ya da akrabalardan ayrılmaktan kaçınma) gibi başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanamaz

PANİĞİN ALT TİPLERİ

Panik atak yaşayanların hepsi aynı biçimde belirti ve korku yaşamayabilirler Araştırmalara göre paniğin alttipleri şunlardır;

-KLASİK PANİK (solunum ve kalp sistemi belirtileriyle giden)
-KOGNİTİF PANİK (bilişsel belirtilerin önde olduğu) panik
-NONKOGNİTİF PANİK (bilişsel belirtilerin olmadığı panik)
-NOKTURNAL PANİK (uykuda gelen ve kişiyi uyandıran panikler)
-ALEKSİTİMİK PANİK
-GASTRO İNTESTİNAL PANİKLER (mide, barsak sistemi belirtileriyle seyreden panik)
-KORKUSUZ (nonfearful) PANİK


Klasik panik: kişide önce çarpıntı, heyecan başlar göğüste sıkışma, sol kola vuran ağrı ve uyuşma görülür Bununla birlikte hızlı soluk alıp verme ve boğazda düğümlenme başlar O anda kalbin solunumunun duracağı; kalp krizi geçirileceği hissi oluşur Yakınlarından kalp krizi geçirenlerde daha sık görüldüğü gözlenmektedir


Kognitif panik: Bilinç sistemini etkiler Kendisini tam algılayamama,ruhun bedenden ayrılması hissiEtrafı sisli,cisimleri uzak farklı algılama baş dönmesi,boşlukta olma hissi görülür
Ayrıca kontrolün yitirileceği elde olmadan kötü şeylerin olabileceği , aklın kaçırılabileceği bazen ölüneceğinden korkulur

Nonkognitif panik: Kognitif panikteki belirtiler görülmez Daha çok bir fenalık , göğüste baskı , çarpıntı hissi olur

Nokturnal panik: Uykudan ani bir çarpıntı ve korku ile uyanıldığı paniklerdir Hemen pencere açılır ve hava alınmaya çalışılır uykuda "panikle ölürüm" diye kişinin uykusu kaçar bilinçli olarak uyumamaya çalışır Zamanla uykusuzluğun getirdiği diğer sorunlarda ortaya çıkar

Aleksitimik panik: Nöbet nöbet bedensel belirtilerin olduğu bir türdür

Gastro intestinal panikler: Midede , karında başlayıp göğüse doğru dalga dalga yayılan fenalık hissidir Boğazda düğümlenme yumru hissi oluşturur Beraberinde bulantı , şişkinlik , gaz, ishal olabilir Bu türünün "abdominal epilepsiyle" ayırd edilmesi önemlidir

Korkusuz (nonfearful) panik: Panik bozukluğun teşhis kriterlerini karşılayan bir durumdur Buradaki panik ataklarda korku, anksiyete görülmez Bu gruptakiler nöroloji, kardioloji uzmanlarına daha çok müracat ederlerTahlillerde ve muayanede hiç bir şey saptanmaz

PANİK ATAĞIN GELMEMESİ İÇİN GELİŞTİRİLEN DAVRANIŞLAR

PANİK BOZUKLUKLU HASTALARIN DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ:
Panik Bozukluğu olan hastalar, yaşadıkları panik ataklar nedeniyle zamanla yaşamlarında bazı değişiklikler yaparlar Çok şiddetli ölüm korkusu veya kontrolünü yitirme duygusu yaşadıklarından düşünce davranışların da aşırılıklar abartılar, korkular, dikkati çeker, fakat bütün bunlar hastanın elinde ve iradesinde değildir Yapılan panik tedavisiyle bütün belirtiler ortadan kalkar
Örnekler: "Her an bana bir şey olabilir, düşüp bayılırım" korkusuyla aşağıdaki davranışlar geliştirilir:
Yanında su taşıma,
Sürekli kalbini ve nabzını dinleme ve tutma,
Tansiyon aletiyle dolaşma, sürekli tansiyonunu ölçme ve ölçtürme,
Yakınlarının adreslerini, telefonlarını özel bir şekilde yanında taşıma,
Panik krizi yaşanır endişesiyle cinsel ilişkiden kaçma, sportif aktiviteleri bırakma,
Sürekli yanında birilerinin bulunmasını isteme, yalnız kalamama, sokağa çıkamama, kalabalık, kapalı yerlere girememe, toplu taşıma vasıtalarına binememe
Bulunduğu muhitten uzağı gidememe,
Tatile seyahate çıkamama,
Birçok sağlık sigortasına üye olup, kartları yanında taşıma,
Bir yere gideceği zaman sağlık kuruluşlarının olduğu güzargahlar dan gitme,
Sık sık, acil ünitelerine başvurup kalp grafikleri (EKG) çektirme, Check-Up,lar Yaptırma,
Berbere diş hekimine gidememe,
Boğazını sıkan bir şey giyememe,
Sütyen takmaktan sıkıntı duyma,
Camiye gidememe, veya en arka safta namaz kılma,
Cenaze arabası, ambulans, itfaiye aracı görünce hastanelere gidince fenalaşma hissi,
Uykuda panikle ölürüm diye uyumama ve uykusunu kaçırma,
Tansiyon yükselecek, kalp krizi geçirilecek veya felç kalınacak korkusu ile aşırı rejim-diyet uygulaması (bazı panik krizlerinde tansiyon ciddi bir şekilde yükselmekte ve yapılan kan tahlillerinde kolesterolda yüksek çıkmaktadır),
Tv'lerdeki, basındaki intihar, cinayet, felaket haberlerinden aşırı etkilenme, onlar gibi olma korkusu,
Otomobilde panik yaşarım korkusu ile, otomobiline binememe, otomobilini satma,
Uçağa, vapura binememe,
Tek başına banyo yapamama, tuvalete gidememe, kapıda birisini bekletme,
Bayılırım, ölürüm diye aylarca banyo yapamama,
Panik krizi geçtikten sonra, aşırı yorgunluk, keyifsizlik halinin ortaya çıkması
Tünellerden, köprülerden geçememe, yüksek yerlere çıkamama Kendisini aşağı atma korkusu,
Panik anında bayılırım korkusuyla organlarını ve cildini belli etmeyecek giysi giymek
Değerli takı takmamak,
Panik sürecinde tuvalete gitme isteği,
Daha fazla güvenebileceği birilerinin yanına taşınma (aileden biri, doktoru ya da hastanelere yakın)
Kriz süresince bildiği bütün duaları okumak,
Uyumadan önce dua etmek Birgün panikle ölebilirim diye yakınlarına ve sevdiklerine servetini dağıtma ve vasiyet yazma
Her gömleğinin, ceketinin cebine kriz anında kullanılmak üzere ilaç koyma,
Issız ve şehirden uzak yerlere gidememe

PANİK BOZUKLUK NEDENLERİ

1- Genetik ve ailesel nedenler
2- Biyolojik teoriler
3- Psikodinamik teoriler
4- Gelişimsel teoriler
5- Öğrenme kuramları
6- Bilişsel modeller

1- GENETİK VE AİLESEL ÇALIŞMALAR:
Panik bozukluğu olan hastaların birinci derecede yakınlarında panik bozukluğu ve panik atak görülme oranı %15-30 arası bulunmuştur
Aynı yumurta ikizlerinde aynı anda panik bozukluk görülmesi %30-40 arası saptanmıştır
Panikte klinik belirtilerin hastaların çoğunda benzerlik göstermesi genetik nedenleri düşündürmektedir
Yapılan genetik çalışmalarda; 16g 22 kromozomunda bir genin bu konumdaki rolünden bahsedilmektedir Fakat kesinlik için yeni araştırmalara ihtiyaç vardır

2-BİYOLOJİK TEORİLER:
Panik atağı esnasında oluşan biyokimyasal ve fizyolojik değişikliklerden yola çıkarak; beynin hangi bölgelerinde ne türlü reaksiyonlar ortaya çıktığı araştırılmıştır
Panik atağı olan ve olmayanlara "sodyum-laktat" enjeksiyonu yapılmıştır Panikli insanlarda "panik atağı" ortaya çıkarken, kontrol gruplarında çıkmamıştır
Diğer yandan aşırı egzersizle artan laktat panikte artmış, oksijen tüketimi, metabolik hızı artıran kafein, yohimbin ve karbondioksitinde panik atağı ortaya çıkardığı bilinmektedir
Karbondioksit beyinde katekolamin ve noradrenerjik siklusu artırarak paniğe neden olur Panik esnasında aşırı noradrenalin salgısı olmakta ve otonomik belirtileri ortaya çıkarmaktadır (Çarpıntı, ağız kuruluğu vs)
-SEROTONİN VE PANİK İLİŞKİSİ:
Sinir hücreleri arasında iletişim görevi olan önemli bir "norotransmitter" dir Serotonin seviyesindeki değişiklikler, serotonin işlev bozukluklarında paniğe yol açtığı söylenmektedir
Beyin görüntüleme çalışmaları ve panik:
Panik oluşturan kafein, yohimbin, laktat gibi ajanlarla PET ve SPECT çalışmaları yapılmıştır Beyin kan akımında düzensizlikler saptanmıştır
MRI da hipotalamus ve temporal bölgelerde bozukluklar saptanabilmiştir


PANİK BOZUKLUKTA, RİSK FAKTÖRLERİ (Kimler paniğe daha yatkın?)

-Birinci derece akrabalarında panik ya da başka anksiyete bozukluğu olanlar
-Sıkıntılı, telaşlı, aceleci, mükemmeliyetçi, insanlar
-Düşünce ve duyguların yeterince dışarıya yansıtamayan, "içsel insanlar"
-Alkol yada başka bağımlılık yapabilen maddelere yatkınlık ve bağımlılık
-Geçmişinde panik atak diğer anksiyete bozukluklarından bir rahatsızlık ya da depresyon geçirmiş olmak
-Sürekli baskı altında olmak, engellenmek yada kendi kendini baskılamak
-Sosyal fobik, kaçıngan kişilik yapıları
-Sürekli "verici" davranma "iyilik meleği"gibi davranma "hayır" diyememe
-Öfkesini, kızgınlığı dışarıya yansıtamayan insanlar
-Dürtülerini sürekli bastıran insanlar -Cinselliği baskılamak, cinsel tatminsizlik ve yoğun bilinç dışı aldatma dürtüleri ve gizli homoseksüel eğilimleri olanlar
-Aşırı hırslı, sürekli başarı ile beslenen, başarısızlıklarda kendisini suçlayan yapı


NEREYE KADAR PANİK? (Paniğin seyri, gidişatı)

Panik bozukluk en çok 30'lu yaşlarda ortaya çıkar Az sayıda çocuklukta başlar 45 yaşında başlaması olağan değildir Gidişatı kişiden kişiye değiştiği gibi aynı kişide bile belirtiler değişebilir Uzun süreli izleme çalışmalarında % 40'nın belirtilerden arındığı, yaklaşık % 50'sinin belirtilerinin çok hafiflediği ve yaşamlarını engellemediği saptanmıştır % 10-20 arası belirtilerin iniş-çıkışlarla devam ettiği görülmüştür


PANİK BOZUKLUKTA TEDAVİ

Panik atak kesinlikle kontrol altına alınabilir
Tedavide Temel ilkeler şunlardır:
1-Panik atakları ortadan kaldırmak
2-Sürekli atak yaşayacağım diye bunaltı, kaygı yaşamayı önlemek
3-Panik atak korkusuyla yapılmayan davranışların yapılır hale gelmesi (tek başına yola çıkabilmek, kapalı mekanlara girebilmek, yalnız kalabilmek gibi )
4-Panikle birlikte görülebilen diğer bedensel ve psikolojik sorunları gidermek
5-Zamanla paniği önemsemeyecek ve unutacak seviyeye gelmek
6-Panikten dolayı bozulan aile, iş-sosyal yaşamın eskisi gibi normalleşmesi
7-Hiçbir panik belirtisi ve davranışı olmadığı halde tedaviye bir süre daha devam ettirmek

Hasta-hekim arasında çok iyi bir iletişim olmalıdır Hasta hekimine her an ulaşmalıdır
Tedavide kullanılan ana ilaçlar antidepresanlardır Yardımcı olarak; sakinleştiriciler, yatıştırıcılar, bedensel belirtileri önleyen ilaçlar kullanılır
Antidepresanların bir kısmı eski kuşak ilaçlardır (Anafranil, tofranil, ludiomil, insidon, laroxyl, tolvon gibi )
Yeni kuşak, ilaçlar (efexör, seroxat, cipram, remeron, prozac, lustral, serzone, faverin, gibi )
Bu ilaçların bir kısmı paniği tedavi eder Hekimin yaptığı muayene ve tecrübesi sonuca en uygun ilaç seçilir Bir ilaç her hasta da aynı sonucu vermeyebilir
İlaçların bir kısmı (eski kuşak) başlangıçta belirtileri arttırabilir, ağız kuruluğu, sıcaklık hissi, terleme, kiloartışı , kabızlık, cinsel problemler yapabilir Yeni kuşakta bulantı, titreme, cinsel problemler, kilo artışı gibi yan etkileri olabilir Bunlar kalıcı değildir Bir süre sonra azalabilirler
Panik bozuklukta ilaç tedavisinin en aşağı bir buçuk yıl olması gerekir
-Hekim önerisi dışında kesinlikle ilaç almamak gerekir
-Panik belirtileri düzelir düzelmez ilaçları ne azaltmak nede kesmek gerekir Yoksa kısa sürede tekrarlar
-Yardımcı ilaçlar yeşil reçeteye tabi olanlar (Xanax, diazem, nervium benzeri ilaçlar)
Ve bazı kalp-tansiyon ve mide ilaçlarıdır Bunların kısa süreli kullanılması gerekir
-Başka hastalıklarınız nedeniyle ilaç alacaksanız doktorunuza danışın
-ilaçlar zamanla iştahınızı arttırır Özellikle -tatlıya- karşı dayanılmaz istek olur Bunun için tedbir alın bol su için, meyve ağırlıklı beslenin
İlaç tedavisi dışında -bilişsel, davranışsal, terapi'nin panikte iyi sonuç verdiği bilinmektedir
Burada kişinin bedensel belirtileri algılama ve onlara "kötü anlamlar yükleme" olayı anlatılır
Düşünce, beden ve belirtilerin ilişkisi; belirtilerini-düşünceyi nasıl etkilediği konuşulur Yani önce hastalığın nasıl oluştuğu, belirtilerinin anlamını ne olduğu ve nelere yol açamayacağı anlatılır Daha sonra kaçınma davranışlarının nasıl yok edileceğini geçilir Bunları mutlaka bir terapistle birlikte yürütmek gerekir
Terapiye istekli ve azimli olduktan sonra bir ayla üç ay arasında epey yol alınır
-Panikli olmak bir "kader" olmamalı
-Paniğin süresi ne kadar olursa olsun, tedavi edilebilir Yirmi otuz yıllık panikleri Depam'da çok tedavi ettiğimizi belirtmek isterim


PANİK ATAKTA EN ÇOK SORULAN SORULAR ve CEVAPLARI:

-Panik atak kalp krizine yol açar mı?
HAYIR
-Panik felce yol açar mı?
HAYIR
-Panik anında ölebilir miyim?
HAYIR
-Panik anında kendimi, kontrolümü yitirir kendime ve çevreme zarar verebilir miyim?
HAYIR
-Panik atak bayılmaya sebep olur mu?
HAYIR
-Deliliğe yol açar mı?
HAYIR
-Uçakta panik atak gelirse ölür müyüm?
HAYIR
-Tedavisi var mıdır?
EVET
- İlaç beyni nasıl etkiler, düşünceyi ve davranışı nasıl değiştirir?
Beyindeki "alarm" sistemindeki hassasiyeti giderir Bozulan dengeleri düzenleyerek aşırı bedensel duyum ve belirtileri yok eder Aklımız beynimizden uzaklaşmaya başlar ve yaşamın diğer yanlarını tekrar görmeye algılamaya başlarız Zamanla paniği unutur hale geliriz
-Panik Tekrarlar mı?
Biyolojik, Sosyo-kültürel-ekonomik ve psikolojik şartlar müsaitse her hastalık gibi panikte tekrarlayabilir Fakat ciddi uzun süreli bir tedavi ile tekrar riski azalır Ayrıca tekrarlayacaksa çok hafif tekrarlar Kontrol edilebilir seviyede olur Bazen doktora bile ihtiyaç duyulmaz Tedavide paniği kontrol altına almak ve onu tanımak ne yapıp-yapamayacağını bilmek önemlidir
-Panik şizofreniye çevirir mi?
HAYIR
-Alkol alarak paniği yenebilir miyim?
HAYIR (zamanla artar ve bağımlılık gelişir)
-Kendimi dine inanca versem geçer mi ?
Paniğin inançsızlık ve ibadetsizlikle ilgisi yoktur "İnançlı" insanlarda da panik yaşanır
-Yanımda ilaç, adres ve telefonlar, su, bisküvi, tansiyon aleti vs taşıyorum Olmayınca yola çıkamıyorum bir şey olur mu?
Bağlanma, garantiye alma ihtiyacından yola çıkıyorsunuz Tedavi ile yavaş yavaş bu bağlanma nesnelerinden kurtulmak, özgür ve özgüvene dayalı "sahaya" çıkmanız mümkündür
-Spor paniği arttırır mı?
HAYIR (faydası vardır)
-Sex yapabilir miyim ?
EVET
-Panik geldiğinde acile gideyim mi?
HAYIR (Daha önceki nöbetler nasıl geçtiyse bu nöbette geçecek)
-Panik depresyonla beraber olur mu?
EVET
-Panik anında boğazım düğümleniyor, tıkanıyorum Nefessiz kalıp ölebilirmiyim
HAYIR
-İlaçla beraber alkol alınır mı?
Çoğunlukla HAYIR, fakat doktorunuza danışmakta yarar var
-İlaçlar bağımlılık yapar mı? Hayat boyu kullanmam gerekir mi?
HAYIR
-Panikten dolayı işimi değiştirip, veya bırakayım mı?
HAYIR Kesinlikle işinizi bırakmayın ve değiştirmeyin
-İlaçlar, yiyecekler içecekler boğazımı tıkar mı? Boğulur muyum?
HAYIR
-Bana büyü yapılmış veya 'cin' çarpmış olabilir mi?
Paniğin bunlarla hiçbir ilişkisi yoktur kesinlikle hocalara, büyücülere, medyumlara, biyoenerjiyle uğraşanlara gitmeyin


ÖNERİLER

1-Hastalık hakkında doktorunuzdan ve yayınlardan çok iyi bilgi alın
Temel Kural: "Düşmanını Tanı"
Sana ne yapıp ne yapamayacağını bil!
2-Dahili, fiziksel muayeneler ve tahlillerde hiçbir şey yoksa; bir daha tahlil yaptırmayın ve dahili muayeneye gitmeyin
3-Her hastanın tedavi süresi, onun kişiliğine durumuna bağlı olduğundan tedavi süresini bilin ve bu süreyi en verimli bir şekilde kullanın
4-Yakınlarınızıda doktorla görüştürün Hastalığın sizin elinizde ve iradenizde olmadığını öğrensinler ve size "yüklenmesinler"
5-Umudunuzu ve kendinize olan güveninizi hiçbir zaman yitirmeyin "Başaracağım, bu hastalığı yeneceğim ve yaşama sımsıkı sarılacağım Kendime inanıyorum ve güveniyorum!"
Telkinini sık sık yenileyin
6-Mümkünse her gün yarım saat yürüyüş yapın
7-Her gün duş alın
8-Yüzme imkanınız varsa yüzün
9-Yılda iki kez tatil yapın
10-Çözemediğiniz ve sizinle direkt ilişkisi olmayan sorunlarda üzülmeyin "Kulak arkası edin"
11-Kahve, koyu çay, kolalı içeceklerden uzak durun
12-Midenizi tıka basa doldurmayın, uzun süre aç kalmayın
13-Sizin gibi panik yaşayan insanlarla bir araya gelin Sosyal-kültürel faaliyetlerde bulunun
14-Panik krizini hissettiğiniz an dikkatinizi başka yere vermeye çalışın
15-Nefes egzersizleri yapın (Derin nefes alıp içinizde tutun ona kadar sayın ve ağzınızdan üfler gibi yavaş yavaş verin)
16-Her gün gevşeme (relaksasyon) egzersizleri yapın Bütün vücut kaslarınızı kasıp sonra gevşetin
17-Sex yaşamınızı canlandırın, fanteziler üretin

HASTA YAKINLARI NE YAPMALI? HASTAYA NASIL DAVRANMALI?

-“Bir şeyin yok, evham yapıyorsun, her şey senin elinde” lafını etmemek
-Paniğin kişinin kontrolünün dışında olduğunu bilmek ve onu anlamak
-Fiziksel muayene ve tetiklerde bir şey saptanmayınca hemen psikiyatrist’ e başvuruyu sağlamak
-Onu eleştirmeyin, küçük düşürücü yada zorlayıcı davranışlarda bulunmayın
-Hastalık kontrol altında olana kadar ona destek olan ve psikiyatrist direktiflerini uygulamada ona yardımcı olun
-Hastayı zorlayarak korktuğu durumlarla yüz yüze getirmeyinÖrneğin,seyahate yollamak, asansöre bindirmek,kalabalık alışveriş merkezine sokmak gibi
-Kendi kaygı ve korkularınızı iyileşene kadar ona yansıtmayınÇünkü, panikli insan hastalık,acı,keder,felaket haberlerinden olumsuz etkilenir
-Hastanız evhamlı yapıdaysa bir sefer iyi bir fiziksel muayeneden geçirtin Ayrıntılı Çek-Ap yaptırın Paniği açıklayan fiziksel bir neden yoksa, bir daha fiziksel işlemlere baş vurmayınHastanızın psikolojisini bilmeyen bazı hekimler, muğlak konuşarak hastanın paniğini artırabilir
-Hastanın yanında sağlık haberlerini okumayın,falan kalpten gitmiş,filan aklını oynatmış şeklinde kesinlikle konuşmayın
-"Yeter artık bir an önce iyileş bizde bıktık usandık" demeyin!
-Hastanızın rol yaptığını, naza çektiğini sakın düşünmeyin ve telaffuz etmeyin
-“ Ne var canım bir gün ölmeyecekmiyiz, ölümden bu kadar korkulur mu “ demeyin bu korku klasik ölüm korkusundan farklı ve şiddetlidir Büyük konuşmayın ve hastanızın “İnşallah başına gelirde beni anlarsın” beduuasın almayın
-Hastanıza “Senin için ne yapayım, nasıl yardımcı olayım “ diye sorun Onu mutlaka can kulağıyla dinleyin ve anlamaya çalışın
-Şunu unutmayınki, panikli insanlar yaşama çok bağlıdırlar Kendi kendilerine acı çektirmek isterlermi?
-Paniğin dini inanç eksikliği, iman zaafı olmadığını bilinDindar insanda ülser olduğu gibi panik atak da yaşayabilir
-Hastanızın doktorundan aldığınız bilgi ve direktiflerle hareket edin
-Sabırlı olun panik atak mutlaka kontrol altına alınanbir durumdur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #41
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Paranoid kişilik



Aşağıdakilerden en az dördünün olduğu ,genç erişkinlik döneminde başlayan ,başkalarının davranışlarını kotu niyetli şeklinde yorumlayıp, devamlı olarak güvensizlik ve kuşku duyma halidir

1-Yeterli bir temele dayanmaksızın başkalarının kendisini sömürdüğünden , aldattığından ya da kendisine zarar verdiğinden kuşkulanır
2-Dostlarının ya da is arkadaşlarının kendisine olan bağlılığı ya da güvenilirliği üzerine yersiz kuşkuları vardır
3-Söylediklerinin kendisine karsı kotu niyetle kullanılacağından yersiz yere korktuğundan dolayı sır vermek istemez
4-Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılandığı ya da gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkartır
5-Devamlı kin tutar, haksızlıkları, görmezden gelinmeyi ya da onur kırıcı davranışları affetmez
6-Başkalarınca hissedilmeyen ama kendisince algılanan , karakterine ya da saygınlığına saldırıldığı seklinde bir yargıya vararak, öfke ya da karşı saldırı ile birden tepki gösterir
7-Haksiz yere, esinin ya da arkadaşının sadakatsizliğiyle ilgili kuşkulara kapılır

Bu kişiler is arkadaşları veya dostlarının güvenilirliği ya da kendilerine bağlılıkları konusunda yersiz kuşkulara sahiptirlerBaşkaları ile paylaştıkları konuların kendilerine karsı kullanılacağından korktuklarından dolayı çevrelerindekilere güvenmeye ya da yakınlaşmaya isteksizdirler Kendilerine yöneltilen kişisel soruları bu nedenle yanıtlamayı reddedebilirler Kendilerine yapılan iltifatları bile yanlış yorumlayıp, zıt anlamda kabul edebilirler Kendilerine yapılan yardim önerilerini “yetersiz görülme”olarak algılayıp,geri çevirirler Kıskançlık düşüncelerini destekleyen önemsiz kanıtlar toplayabilirlerİhanete uğramamak için yakın ilişkilerinde kontrolü ellerinde bulundurmak isterler Sürekli esinin yada arkadaşının nerede olup,ne yaptığını izlemeye çalışır

Bu kişilerin davranış tarzları:

Genelde geçinmesi zor kişilerdir Birebir ilişkilerinde çoğunlukla sorunlar yasarlar, kuşkuları nedeniyle uzak dururlar,soğuk görünebilirler,sevgi göstermeyebilirler Kavgacı ve kuşkucu nitelikleri karsısındakilerde de sert tepkiler doğurabilir, bu da onların beklentilerini gerçekleştirir Güvensizlikleri nedeniyle kendi baslarına yeterlilik gereksinimleri yüksektir İlişkide olduklarını sürekli kontrollerinde tutma ihtiyacındadırlar Eleştiriye aşırı duyarlı olup,cephe alabilir, işbirliğine girmezlerken kendileri diğerlerini eleştirmeye,yakınmaya eğilimlidirler

Kendi yaptıkları yanlışlıklarda bile kendilerini suçsuz görüp, başkalarını suçlarlar Farz ettikleri tehditlere karsı yasal yollara başvurabilirler Başkalarına da bazı kişi ve durumların bu ur algılanan özelliklerini onaylatma ihtiyacı içindedirler Kişilik yapılarının altında gerçeklere uymayan,hayali aşırı büyüklük, güçlülük düşünceleri vardır Kendilerine yakıştıramadıkları eksiklik ve yanlışlıkları yansıtma ( projeksiyon) denen bir savunma mekanizmasıyla karsılarındakilere yansıtırlar

Toplumda farklı sosyokültürel gruplar, değişik etnik gruplar ya da başka sosyoekonomik düzeydeki kişilere yönelik olumsuz önyargılı düşüncelerle hareket edebilirler Benzer paranoid düşünceleri olan ya da kolay ikna olan kişilerle bir araya gelip,gruplar ya da inanç sistemleri oluşturabilirler

Bu kişiler başkaları tarafından plancı, içlerini açmayan, kapalı kutu, pireyi deve yapan, kıskanç,tartışmacı kişiler olarak görülebilirler Sürekli gergin olup, kendilerini rahat ve gevsek bırakamazlarÇevrelerinde huzursuzluk yaratırlarAşırı temkinli davrandıklarından girişkenlikleri kısıtlıdır

Birlikte görülebilen psikiyatrik bozukluklar:

-Majör depresyon
-Saplantı-zorlantı boz (obsesif- kompulsif boz)
-Alkol-madde bağımlılığı
-Diğer kişilik bozuklukları ( en çok sizotipal kbolmak üzere ayrıca narsisistik,kaçıngan ve borderline kb)

Çocukluk veya gençlik döneminde görünümü:

Tek basına kalma, benzer yastakilerle arkadaşlıklarının iyi olmaması, kalabalık ortamlarda kaygı duyma, ders notlarının düşüklüğü, aşırı duyarlılık, tedirginlik, giyim,konuşma, düşünce itibari ile kendini kısıtlama, farklı hayaller ile kendini gösterebilir

Toplumda görülme derecesi:

Genel toplumda % 05-25 arasında , ayaktan tedavi ile psikiyatri yataklı kurumlarında yatanlarda % 1 oranında görülmektedir

Kalıtımsal özellikler:

Daha çok erkeklerde görülmektedirBu kişilik bozukluğunun ailesinde kronik şizofreni olanlarda daha çok görüldüğü gözlenmiştir ayrıca ailede sanrısal (deluzyonel boz) paranoid tipin varlığı ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir

Paranoid düşüncelerin varlığı:

Mahkumlarda, mültecilerde, yaslılarda, işitme kaybı olanlarda da paranoid fikirler zaman zaman artış gösterir

Paranoid KBnin olası sebepleri:

Ailenin mantıkdışı ve aşırı baskıcı ezici nitelikteki öfkesinden etkilenen çocuğun bu duygularla özdeşip, sonrasında bu saldırgan dürtülerin farkında lığından kaçınmak için bu dürtülerin kendinde değil, karsısındakilerde olup,kendine yöneldiği seklinde bir yansıtma mekanizması ile gerçekleştiği düşünülmektedir ayrıca bu kişilerin yetersiz, aşağılanmış ve kendilerine yardim edilemez hissettikleri, bu duyguların etkisini hissetmemek için çevreyi suçladıkları düşünülmektedir

Tedavi:

Kişilerde güven ilişkisi kurmaya yönelik başlayan terapiler uzun sure ile sürdürülebildiği takdirde basarili sonuçlar vermektedir Psikotik bozulma dönemlerinde küçük dozlarda antipsikotik grup ilaç tedavisi geçici olarak kullanılabilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #42
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Psikolojik cilt hastalıkları

Dermatolojik yani başka bir deyişle cilt hastalıklarının bir çoğunda psikolojik faktörler rol oynamaktadır Psikokütan dermatozlardaysa psikolojik rahatsızlık ön plandadır ve bu hastalığın bir göstergesi olarak ciltte lezyonlar oluşmaktadır Gerçekte psikokütan dermatozların kesin bir sınıflaması yoksada burda

1Artefakt dermatiti

2Nörotik ekskoriasyonlardan bahsetmek istiyorum:

Artefakt dermatiti

Esasında primer olarak bir psikiyatrik rahatsızlık olmakla beraber kişinin derisindeki problemler sebebiyle dermatologların teşhis koyduğu bir hastalıktır Tanı koymak bazen zor olmakla beraber lezyonlar çoğu hastada tipik tanı koydurucuda olabilir

Hipokrat zamanından beri rastlanılmaktadır Hastanın kendi derisinde kesme,delme,yolma,sıkıştırma,çimdikleme,vurma ,enje ksiyon ve benzeri eylemlerle bilinçli veya bilinçsiz olarak yaptığı yıkımlar sonucu aniden ortaya çıkan lezyonlar vardır Dediğim gibi bir psikiyatrik problem olan hastalıkta bu lezyonların oluşturulması sırasında acıya nasıl dayandıkları bazen hayret uyandırır

Artefakt dermatitinde ciltteki bulguları yani lezyonlar düzensiz ve dağınık olup, ellerin özellikle de sağ elin uzanabileceği alanlardadır Bayanlarda genellikle yüz,el ve kollarda yerleşir

Artefakt dermatitinde belirtiler, yıkım için kullanılan malzemelerin niteliğine bağlı olarak değişmektedir: Hasta lezyonları oluşturmak için jilet,bıçak,cam parçaları yada kendi tırnaklarını kullanarak kesikler,yarıklar oluşturabilirLezyon şekilleri hiç bir deri rahatsızlığına benzemeyen türden köşeli,düzensiz yada geometrik biçimli olabilir Çoğunluklada lezyon boyutları 1 cm den büyüktür bazen tüm karın yada kolun tamamında olabilir Bunlardan başka hasta lezyonları oluşturmak için asit yada alkali ajanlar,fenol,gümüş nitrat gibi maddelerde kullanabilir yada vücudunda sigara söndürerek lezyon oluşturabilirBu durumlarda yerçekimine bağlı olarak sıvı maddelerin akması yada etraftaki deriye bulaşmasıyla çizgisel yada yılanvari lezyonlar göze çarpabilir Buraya kadar yazdığım durumlarda tanı koymak genellikle zor değildir iyi bir muayeneyle tanı konulabilmektedir

Bunun dışında deri altına alkali,nişasta,silikon,yağ,gaita,tükürük,idra r,mür ekkep enjekte edenler,göz kapaklarına hava enjekte edip ödem oluşturanlar, allerjik hastalığı olup özellikle bu allerjenlere kendini maruz bırakıp hastalığının alevlenmesine sebep olanlarda vardırBu hasta grubunda lezyonlar başka deri hastalıklarını taklit edeceğinden tanılarıda zordur

Artefakt dermatiti kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür Her yaşta görülebilmekle birlikte ergenlik ve genç erişkinlikte daha sıktır Hastalar çoğunlukla içe dönük,emosyonel yönden olgunlaşmamış ve bencil yapılı kişilerdir bazen anoreksi ve de alkol bağımlılık problemleri de olabilir Hastalık ergenlik döneminde ebeveynlerle iletişim bozukluğu, kıskançlık ,fiziksel yada cinsel travmalar sonrası yada ani gelişen strese karşı geçici bir uyum bozukluğu sonucu başlayabilir

Hastaların genellikle yüzeyselde olsa tıbbi bilgileri vardırKendisi veya çok yakın bir aile üyesi sağlık sektöründe çalışan hasta sayısı oldukça fazladırTüm bunlar hastaların lezyonları daha profesyonelce taklit ederek gerçek deri hastalıklarına benzetmelerini sağlamaktadır

Bu gruptaki hastalar lezyonlarının aniden çıktığını söyler ve çok ayrıntılı hastalık öyküsü verirlerBazende lezyonların gelişiminden hiç haberdar olmadıklarını belirtebilirler

Tanıyı koymada bazen çok zorluk çekilebilinirHastalar lezyonları kendilerinin yaptığını inkar ederler hatta bazı olgularda tanı konulup bunun psikiyatrik bir problemden kaynaklandığı ve de psikiyatri konsültasyonu istendiğinde hastada dermatoloğa karşı düşmanca tavırlar gelişebilir Bu hastalar oldukça zeki olabilirler ve bazen bu tür lezyonları kendi ailesinden intikam almak,üzerlerine ilgi çekmek içinde yapabilmektedirlerDikkatli hareket edilmesi gereken bir hasta grubudurHatta kendisinin hastalığını ortaya çıkaran bir hocamıza silahlı saldırıda bulunan bir hastamız bu hastalıkta ne kadar dikkatli davranılması gerektiğine çok güzel bir örnektir

Bu grup hastaların askerlikten kaçmak,sigortadan para almak,işten kaçmak gibi kendilerine çıkar sağlama amacıyla (malingering) vücutlarında yaralar oluşturan kişilerden ayırdedilmesi gerekir Çünkü bu gruptakiler gerçekten hastadırlar bazen küçük kazançları olsada bunlar ilgi,sevgigibi kazançlardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #43
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Psikosomatik bozukluk

Sindirim sistemini ilgilendiren hastalıkların stres ve psikiyatrik durum ile bağlantısı:

a- Irritabl bağırsak sendromu ( spastik kolit, membranoz kolit):

Yurtdışında yapılan çalışmalara göre nüfusun ortalama olarak % 15 inde görülmektedir Kadınlarda erkeklere oranla üç kat daha fazla görülmektedir Daha çok 45-64 yasları arasında görülmekteyse de yakınmalar erişkinliğe geçiş ya da erken erişkinlik döneminde başlamaktadır

Belirtiler:

1-Disk ilama ile rahatlayan karın ağrıları ya da dışkının kıvam ve miktarında değişiklikler

2- Aşağıdakilerden en az 2 sinin varlığı ile birlikte olan dışkıda bozulma

a- Dışkılama aralıklarında değişme ( haftada üçten az ya da günde üçten çok)

b- Dışkı seklinde değişme ( gecen zamanın % 25 inden fazlasında ya çok sulu ya da çok katı yoğunlukta diski olması)

c- Dışkının bağırsaktan geçişinde değişiklik (Gecen surenin % 25 inde varolan acele disk ilama isteği ya da tam olarak dışkılama ihtiyacını giderememe hissi)

d- Dışkı ile birlikte mukus ( sümüksü sıvı) gelmesi

3- Aşırı bir gaz hissi ya da karında gerginlik hissinin olması

Rahatsızlık fazla miktarda işgünü kayıplarına yol açmaktadırHastalarda ayrıca baş, sırt, kas, alt karın ağrıları ve boğazda yanma, cilt döküntüleri, aşırı adet sancıları, çarpıntılar,derin nefes alıp verme, kaygılar, sersemlik hissi, idrar yaparken sancı, halsizlik, terleme, yineleyen idrar yapma ihtiyacı ,avuç terlemeleri hissedebilmektedirler

Rahatsızlıkta bağırsağın hareket sistemine ait işlev bozukluğu on planda düşünülmektedir Bu durumda normalde dakikada 6 olan bağırsak ritmi 3 e inmiştir

Vakaların yarısından çoğunda çevresel stres etkenlerinin mide- bağırsak belirtilerini tetiklediği bildirilmiştir

Bu stres etkenlerinin de erkeklerde mesleki ; kadınlarda ailesel kökenli olduğu belirlenmiştir Bu kişilerde küçük yasta anne-baba kaybı, cinsel-fiziksel taciz gibi travma tik olaylara daha çok rastlanmıştır Bu kişilere verilen değerlendirme ölçeklerine göre depresyon, kaygı, kisilerarasi duyarlılık, somatizasyon ve düşmanlık puanları yüksek çıkmış, başka bir ölçekte de histeri, hipokondriazis ve depresyon puanları yüksek çıkmıştır

Araştırma sonuçlarına göre rahatsızlıktan etkilenen bireylerin % 22 sinde hayatları boyunca bir duygu-durum bozukluğuna (depresif bozukluklar , mani gibi) rastlanmıştır Hastalığın aktif döneminde % 15 oranında majör depresyon saptanmıştır

Rahatsızlığın seyri:

5-8 yıl sure aralığı ile yapılan bir değerlendirmede hastaların % 85 inin kısa surede belirgin olarak daha iyileştiği, % 67 sinin ise uzun bir sure şikayetsiz kaldığı gösterilmiştir Tedavide iyi gidisi gösteren işaretler arasında erkek cinsiyet, hastalığın başlangıç suresinin çok uzun olmaması, kabızlığın önde gelen yakınma olması, şikayetlerin ani bir mide-bağırsak düzensizliği ile başlaması sayılabilir

Tedavi:

Bu rahatsızlıkta psikiyatrik sorunların da ( depresif bozukluklar gibi) daha fazla görülmesi nedeniyle uygulanan tedaviler sadece duygusal duruma değil, sindirim yakınmalarına da olumlu etki yapmaktadır Gevşeme eğitiminin verilmesi ve bilişsel tedaviler ile genel gerilim düzeyinin azaltılması da sindirim sistemine ait yakınmaların tedavisine yardımcı olmaktadır Stresle uygun bahsetme yollarının sağlanması ana hedeflerdendir

b- Pektik ülser:

Mide ve on iki parmak bağırsağının besinlerle temas eden, iç yüzlerinde meydana gelen harabiyetlerdir Bu zedelenmelerin boyutları genellikle 1 cmden ufaktır

Rahatsızlığın sosyoekonomik düzeyin düşük olduğu kesimlerde daha çok gözlendiği saptanmıştır Erkeklerde kadınlara göre 3 kat daha fazla ve kentsel yerleşim alanlarında daha çok görüldüğü gözlenmiştir Orta yas üzerinde (45 yas sonrası) daha çok görülmektedir

Oluş sebepleri:

Mide asidi ve sindirim enzimlerinin zararlı etkilerinden, mide duvarının korunmasını sağlayan sistemin bozulması, bikarbonat ve mu kus denen koruyucu sıvıların azalması veya ölen mide iç yüzeyi hücrelerinin sürekli yenilenmesine dayanan sistemin yetersiz çalışması gibi vücudun kendine ait sebepler rahatsızlığa yol açan etkenlerdir Olaydan sorumlu diş etkenler arasında ise Helicobacter pylori denen bir mikroorganizma, ayrıca çeşitli ağrı kesici-romatizma ilaçları gibi mideye zararlı ilaçlar, büyük yanıklar ve stres on planda gelmektedir

Mide ülserinde midenin salgıladığı asit miktarı normalden az iken; on iki parmak bağırsağı ülserlerinde asit üretimi artmıştır

Stresli hayat koşulları ile peptik ülser arasında yakın ilişki saptanmıştır Bu durum hem hastalığın erken , hem tekrarlayarak uzamış evrelerinde ve karin boşluğuna yırtılıp açılma hallerinde görülmektedir Savaşlar ve çatışmalar esnasında askerlerde yoğunluk kazanmaktadır

Yapılan araştırmalara göre stresler ile mide asit salgılanması ve mide hareketleri artmakta,bikarbonat salgısı ise azalmakta, hastalığa zemin hazırlamaktadır Kişinin hedeflerini gerçekleştirmek konusunda uzun sureli olarak yasadığı hayal kırıklıkları yine de ülser başlangıcı ve tekrarlamasında etkili olduğu görülmüştür

Peptik ülser yakınmaları:

Karin bölgesinde yanma seklinde keskin ağrı, genellikle yemeklerden 1-3 saat sonra başlamaktadır Ağrı besin ya da antiasit denilen ilaçlarla azalmaktadır Bu yakınmalar nedeniyle uykusuzluk , zayıflama, bulantı, hazımsızlık, şişkinlik görülebilmektedir Bazen kanama görülebilmekte, bu dışkıda belirlenebilmekte, ileri dönemlerde kansızlığa yol açabilmektedir Teşhis endoskopi ve rontgen tahlilleri ile konabilmektedir Tedavi edilmeyen vakalarda mide- oniki parmak bağırsağı delinmeleri oluşup, acil cerrahi girişim gerekmekte, bu evrede de ameliyat edilmezse peritonit (karin zari iltihabi) ile olum görülebilmektedir

Tedavi:

Mide ic yuzune zararli etkenlerin kesilmesi ( ağrı kesici-romatizma ilaçları,sigara gibi) ,psikososyal sorunlarin giderilmesi, varsa baska vucutsal hastaliklarin tedavisi ve H pylori adli mikroorganizmaya karsı tedavi uygulanmaktadırPsikoterapi ile hastanın kendini, çevresini ve hayatı algılayışı olumlu bir yöne çevrilmekte, streslere karsı savunmaları güçlendirilmekte ve dengeli ortamı oluşturulması hedeflenmektedir

c- İltihabı bağırsak hastalıkları:

Bu gruba Crohn hastalığı ve ulseratif kolit girmektedir Amerika'da yapılan araştırmalara göre Crohn hastalığı yüz bin kişide 3-7; ulseratif kolit ise yüz bin kişide 3-15 arasında görülmektedir Rahatsızlıklar kadınlarda ve genç erişkinlerde daha çok görülmektedir

Crohn hastalığı ağızdan anüse dek sindirim sisteminin herhangi bir bölümünü tutabilmekte , iç yüzeyde ülserler, diş yüzeyden Apseler , delinmeler, diğer organlara yapışmalar yapabilmektedir Ulserztif kolit ise başlıca bağırsağın iç yüzeyinde görülmektedir Her iki rahatsızlık ta da ishal, karnin sağ alt kısmında kramp seklinde ağrı, kilo kaybı ile seyretmektedir Ulseratif kolitte makattan kanama görülebilmektedir

Hastaların % 10 kadarında ayrıca bağırsak dişi organlarda da belirtiler ( ateş, kansızlık, eklem sertlikleri- arterit,karaciğer hastalıkları, deride iltihabı döküntüler) gelişebilmektedirUlseratif kolitlilerde ileri donemde bağırsak kanseri gelişebilmektedir

Hastaların daha çok obsesif- kompulsif , bağımlı, narsistik tipte kişilik yapıları vardır Kişiler duygusal acıdan olgun olmayıpayrılmalara çok duyarlı ve belirgin bağımlılık gereksinimleri olan , sürekli çevreden istekleri olan,çevrelerinden gelen mesajları reddedilme olarak algılayıp, duyarlılık gösteren kişilerdir Bu kişilerdeki önemli ayrılıklar hastalığın şiddetini arttırabilir

Hastalıkta depresyon ve kaygı artmıştırBu artış hastalığın şiddeti ile doğru orantılı olarak artmaktadır

Hastaların 2/3 ünde en az bir kez operasyon gerekmektedirUlseratif kolitlilerin 1/5 inde tüm kalın bağırsağın çıkarılması ameliyatına gidildiği gözlenmiştir

Tedavi:

Hastada gerekli cerrahi girişimlerin yapılması, damardan beslenme, iltihabı durumla mücadele için uygun ilaç tedavileri yanında psikiyatrik tedavi ( gelişebilecek depresyon , psikoz ve su-yüz denge bozuklukları nedeniyle delirium denen durum nedeniyle) uygulamak gerekmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #44
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Ruhsal travma

Bilindiği gibi travma canlı üzerinde beden ve ruh acısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı olarak tanımlanmaktadır Ruhsal travma kapsamına fiziksel ve duygusal tacizler (dövülme,gasp olayları,çocukluk cağından beri süregelen sevgisiz ortam, sağlık,eğitim ,barınma ve beslenme gereksinmelerinin karşılanamaması gibi), cinsel tacizler, doğal afetler (deprem, sel, fırtına , gibi),yangınlar , trafik kazaları, savaşlar ,çatışmalardan etkilenmek girmektedir

Ruhsal bir travmayı izleyerek bazı kişilerde önce akut stres bozukluğu bazı kişilerde de bunun sonrasında travma sonrası stres bozukluğu ya da diğer adi ile post travma tik stres bozukluğu dediğimiz bir durum gelişebilmektedir

Akut stres bozukluğu nedir?

Travma oluşumundan sonraki ilk 1 aylık sure içinde gözlenir Kişi aşağıdaki iki belirtinin olduğu travma tik bir yaşantıdan geçmiştir:

A-
1) Gerçek bir hayat kaybı,olum ya da olum tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin ya da başkasının fizik bütünlüğüne yönelik bir tehdit olayını yasamış, tanık olmuştur
2) Kişi aşırı korku,çaresizlik ya da dehşete düşme seklinde tepkiler göstermiştir

B-Kişi bu olayı yasarken ya da yasadıktan sonra dissosiyatif belirtiler dediğimiz aşağıdaki belirtilerden en az ucunu yasamıştır

1)Uyuşukluk, dalgınlık,duygusal tepkisizlik,donukluk hiç birsek hissetmiyorum, ne ağlamak ne gülmek geliyor içimden sadece bir noktaya bakıp,dalıyorum
2)Çevrede olup,bitenlerin farkına varma halinde azalma etrafımdan habersizim,kim geldi,kim gitti,kim ne dedi bilmiyorum
3)Çevreyi olduğundan farklı,yabancı,değişik algılama (derealizasyon) burası sanki benim odam,yatağım değil,sanki boşluktayım,yasadıklarım gerçek değil
4)Kendini olduğundan farklı ,yabancı algılama (depersonalizasyon) “sanki kendimi dışarıdan izliyorum,ellerim sanki benim ellerim değil,
5) Dissosiyatif amnezi dediğimiz ,travma öncesi,esnası veya sonrasına ait olayları hatırlayamama ne olduğunu,ne yaptığımı bilmiyorum,kimlerle konuşmuşum,nerelerden geçmişim bilmiyorum, bir de baktım buradayım hatta simdi neredeyim bilmiyorum
C- Travma tik olayın kişinin gözünün önüne tekrar gelmesi, ister istemez düşünmesi,rüyalarda görülmesi, kabuslar,illüzyonlar (nesneleri korkutucu bir şekilde travmayla ilgili nesnelere benzetme,kalemleri bıçak gibi algılama seklinde), flashback dediğimiz sanki o olayı tekrar ayni şekilde yasıyor gibi hissetme hali,olayı hatırlatan şeylerle karsılaşınca kaygı duyma (TVde seyredilen deprem görüntülerinde, çatışma ve savaş sahnelerinde fenalık hissetme,travma tik olayın yıl dönümlerinde huzursuzluk hisleri)

D- Travma ile ilgili hatıraları akla getiren uyaranlardan kaçınma (onları düşünmek,konuşmak,o duyguları hissetmek,o olayın benzeri etkinlikler, yerler ve kişilerden uzak durma)

E- Aşırı uyarılmışlık hali (uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorluk çekme, huzursuz bir şekilde dolaşma, bir noktaya,konuya dikkatini verememe, en ufak bir sesten irkilme,yerinde duramama gibi)

Bu belirtiler kişide belirgin bir kaygıya yol açıp,toplum içinde, is yaşantısı, genel uğraşlarında belirgin bir bozulmaya yol açmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikiatri

Eski 01-05-2008   #45
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Psikiatri



Somatizasyon bozukluğu

SOMATOFORM AĞRI BOZUKLUĞU

Asagidaki belirtilerinden varligi halinde bu durumdan bahsedilir

1- Vücudun bir ya da daha çok bölgesinde hissedilip, bu nedenle tetkik ve değerlendirme yapılacak derecede şiddetli ağrı yakınmasının olması

2- Bu ağrı belirgin bir gerilime ya da mesleki, toplumsal ve kişinin yapabildiği diğer aktivite alanlarında bozulmaya yol açmaktadır

3- Ağrının başlayıp, şiddetlenmesinde ve devam etmesinde ruhsal faktörlerin önemli katkısının olduğu görüşüne varılır

4- Bu sikayetler bilerek ve isteyerek bir amaç elde etmek amacı ile oluşturulmamıştır

5- ağrı yakınmaları bir kaygı bozukluğu ya da psikotik bozukluktan dolayı oluşmamıştır

ağrı kişinin günlük üretim ve davranışlarında bozulmalara yol açarak iş yapamama ve işten ayrılmalara, okula gidemeyerek eğitiminde aksamalara, hastanelere abone olmalarına ve başlıca konuşma konularının ve düşünce içeriklerinin ağrı üzerine olmasına, gereksiz ve çok miktarda ilaçlar kullanmalarına, evlilik ve sosyal ilişki sorunlarına yol açmaktadır

Bu kişilerde ağrı gidermek amacı ile bağımlılık yapma potansiyeli olan ilaçların yanlış kullanımı ve sonuçta bağımlılığı görülebilmektedir Ağrılar sebebiyle intihar düşünce ve davranışları görülebilmektedir Ağrıyı önlemek için çok uzaktaki sağlık kurumlarına ya da sağlıkla ilgisiz kişilere, şarlatanlara başvurabilmekte, çok zaman, para ve daha çok sağlık kayıplarına neden olabilmektedirler Bu da insanlara kusup, kapanmalarına, ruhsal sorunlarının ağırlaşmasına, mücadele güçlerinin azalıp, daha çok ağrı hissetmeleri seklinde bir kısır döngüye yol açmaktadır

Ağrıya ilerleyen donemde depresif bozukluklar ve kaygı bozuklukları eslik etmektedir ağrı bozukluğu pek çok vucutsal hastalık durumunda da on planda olabilmektedir Bunlar arasında eklem-kas-kemik rahatsızlıkları (romatizmam hastalıklar, yaşlılardaki kemik erimeleri, bel ve boyun fıtıkları), diyabet (seker hastaligi) ve damar sertliği gibi vücut damar ve sinirlerinin harabiyeti, bazı tümörler sayılabilir

kadınlarda ağrılar erkeklere göre iki kat daha çok görülmekte ,ağrılardan da özellikle bas, sırt, göbek altı bölgesi ve kas-eklem ağrıları on planda bulunmaktadır Ağrılar 40-50 lif yaşlarda en çok gözlenmektedir Ailelerinde depresyon ve madde kullanımı olan ailelerde daha çok gözlenmektedir

bazı kişilerde kişinin ağrıyı daha çok hissettikleri, ağrı eşiklerinin düşük olduğu gözlenmiştir bazı kişilerde de ağrı hislerinin geçmişte şiddetli olarak yaşanan fiziksel, vücuda uygulanan cezalandırmalarla ilişkili olduğu gözlenmiştir ağrı hissi sevgi ve bakim kaynağı olacak bir kişinin desteğini aramayla ayni zamanda oluşabilmektedir

Zaman zaman kişiler gerginliklerini ( yaşanan kayıplar, hedefe ulaşamamak vs gibi streslerde) yaşanılan suçluluk hislerini ağrı üzerinden dışa vurup, kendilerini rahatsız eden sorunların ağırlığını istemsiz olarak hafifletip, kendi düşünce alanlarından uzaklaştırmaktadırlar

Yani bir durum daha kabul edilebilir ve hatta çevreden daha destek , yardim, ilgi ve anlayış görebileceği ağrı yakinmalarına dönüştürülmektedir Bu yolla kişiler bazen çevrelerini de elleri altında tutabilmekte, bazı sorumluluklardan kurtulabilmektedirler

Rahatsızlıkta beyin yapısına ait bir takım anormalliklere de rastlanabilmektedir Duysal ve limbik yapılara ait anormallikler de ağrı şiddetini belirlemektedir P maddesi ve diğer bir takım moleküller de ağrının hissedilmesinde etkili olmaktadır

Tedavi:

Tedavi vucutsal hastaligin varlığında ,hastalıkla ilgili birim ile paralel olarak tedavinin yürütülebilmesi seklinde olmakta ya da ayaktan tedavi ile olabilmektedir önemli hedef olabildiğince çabuk hareketin ve olabilen en yüksek işlevselliğin sağlanabilmesidir Bunun için ilaç tedavisi yanında, bireysel terapiler, hipnoz, fizik tedaviden faydalanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.