Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #31 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?DEVIS WARRINGTON (Avusturyalı) Korkunç bir kışdan sonra, ilkbehârın tatlı ve ılık eli, soğuk toprak tabakasına nasıl te’sîr ederse, islâmiyyet de bana öyle te’sîr etdi Kalbimi ısıtdı ve bana yeni ve güzel bir ilm elbisesi giydirdi İslâmiyyetin öğretdiği şeyler, ne kadar güzel, ne kadar doğru ve mantıkîdir! (Allahü teâlâ birdir ve Muhammed aleyhisselâm Onun resûlüdür) sözü ne kadar açık, ne kadar doğru ve güzeldir! Hıristiyanların inanılması mümkin olmayan, anlaşılmaz (Baba, Oğul ve Rûh-ul-kuds) inancına benzer mi?Hıristiyanların insanı ürküten, onu korkutan, fekat hiçbir zemân onu tatmîn etmeyen akîdeleri yanında, bu sâde ve mantıkî îmân, insanı kendisine cezb ediyor İslâmiyyet, hiç değişmemiş ilâhî bir dindir Aradan asrlar geçmesine rağmen, bugün için de, yarın için de, insanın maddî ve ma’nevî bütün ihtiyâclarını karşılar Meselâ, insanların eşit olduğunu, Allahü teâlâ indinde aralarında bir rütbe veyâ mevki’ farkı bulunmadığını, islâmiyyet gâyet açık bir tarzda beyân eder ve bunları dünyâ hayâtında da tatbîk eder Aynı husûsları iddi’â eden hıristiyan kilisesinde, birbirinden rütbece farklı papalar, arşevekler, evekler, piskoposlar ve dahâ bir sürü din adamları vardırBunlar, Allahü teâlâ ile kul arasına girerler ve kendi şahsî çıkarları için, Allahü teâlânın ismini kullanırlar Hâlbuki, islâmiyyetde, Allahü teâlâ ile kul arasına kimse giremez Allahü teâlâ, emrlerini, Kur’ân-ı kerîm vâsıtası ile kullarına teblîg ederSize, aşağıda, Allahü teâlânın bir emrinden bahs edeceğimBu bir misâldirBu misâl, emrlerin ne kadar sâde ve açık ve ne kadar güzel olduğunu gösterir: Bekara sûresinin ikiyüzaltmış yedinci âyetinde meâlen, (Ey îmân edenler! Doğru, halâl yoldan kazandıklarınızın temizlerinden ve sizin için yerden yetişdirdiğimiz mahsûllerden ve meyvelerden infâk edin [verin!] İğrenerek, alamıyacağınız pis şeylerden infâk etmeyin Biliniz ki, Allahü teâlânın hiç bir şeye ihtiyâcı yokdur ve tâm hamde lâyık olan Odur) buyurulmuşdur Kur’ân-ı kerîmin bu derin ve güzel emrlerini okuyup öğrendikçe, rûhum ferâh buldu ve seve seve müslimân oldum |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #32 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?WILLIAM PICKHARD (İngiliz) Bir hadîs-i şerîfde, (Her çocuk müslimânlığa uygun ve elverişli olarak doğar Bunları sonradan anaları, babaları yehûdî, hıristiyân veyâ mecûsî yapar) buyurulmakdadır Ben de, o hâlde, müslimân olarak doğmuşdum Ancak, bunun böyle olduğunu anlamaklığım için, aradan birçok seneler geçdi Ben dahâ çocukken, geçmiş zemânla çok ilgilenirdim Üniversiteyi bitirdikden sonra, muharrirliğe başladım O zemânlar tanınmış bir yazar değildim Ne olacağım da belli değildi Bana hıristiyân olarak, Allah ve Allaha ibâdet etmek hakkında ba’zı şeyler öğretmişlerdi Ben, yalnız onların öğretdiklerine değil, târîhde okuduğum, kibarlık ve cesâret nümûnesi olan her şahsiyyete karşı, âdetâ ibâdete benzer bir râbıta duyuyordum Nihâyet bana, o zemânlar İngilterenin bir müstemlekesi olan Ugandada bir me’mûriyyet verildi Afrikaya gidince, burada hayâtın büsbütün başka olduğunu gördüm Buradaki insanların yaşama tarzı, dünyâda zuhûr eden hâdiselere karşı teessürleri, birbirlerine karşı olan mu’âmeleleri, İngilterede düşündüğüme ve tahmîn etdiğime hiç uymuyordu Buradaki insanlar, çok ibtidâî ve güç olan hayât tarzlarını ve karşılarına çıkan dürlü dürlü müşkilâtı büyük bir tevekkül ile karşılıyorlar, en ümmîdsiz zemânlarda bile, neş’elerini gayb etmiyorlar, kendileri ne kadar fakîr olursa olsun, birbirlerine yardım etmekden çekinmiyorlardı Onlar birbirlerine, bizim gibi insanların anlıyamıyacağı bir sevgi ve şefkat ile bağlanmışlardı Şark, esâsen beni okulda çok ilgilendirmişdi Cambridge’de (Bin bir Gece) masallarını zevkle okumuşdum Şimdi Afrikada hakîkî şarklı yanında, bu kitâbı tekrâr elime aldım Ugandada geçirdiğim bu güç ve zor hayât, beni şarklılara yavaş yavaş yaklaşdırdı Şimdi binbir gece masallarını okurken, onları Ugandalılar ile mukâyese ediyor ve âdetâ onlarla birlikde yaşıyordum Ben artık buradaki hayâta alışmışken, Birinci Cihân Harbi patlak verdi Asker olmak için alâkalı makâma mürâca’at etdiğim zemân, sıhhatimin bozukluğundan dolayı beni askere almadılarSıhhatim biraz düzelince, tekrâr başvurdum Bu sefer beni kabûl etdiler ve Fransaya, Alman cebhesine yolladılar 1917 deki korkunç Somme muhârebelerine katıldım Bu muhârebelerde yaralandım ve Almanlara esîr düşdüm Almanlar beni Almanyaya götürüp orada hastahâneye yatırdılar Bu hastahânede çok korkunç şeyler gördüm İnsanlar bu harbler yüzünden ne kadar perîşân oluyorlardı Hastahâneye birçok rus esîrleri getirmişlerdi Bunlar dizanteriden bitkin bir hâle düşmüşlerdi Almanyada yiyecek vaz’ıyyeti çok kötü idi Esîrlere, hastalara kâfî yiyecek veremiyorlardı Ben açlıkdan kıvranıyordum Sağ kolumdaki ve sağ bacağımdaki yara bir dürlü iyileşmiyordu Çolak ve kötürüm olmuşdum Almanlara başvurarak, bu hâlimle artık hiçbir zemân muhârib olarak bir işe yaramıyacağımdan, İsviçredeki esîr mübâdele komisyonu vâsıtası ile beni memleketime göndermelerini ricâ etdim Almanlar muvâfakat etdiler Beni İsviçreye yolladılar İsviçrede beni tekrâr hastahâneye yatırdılar Kolum, bacağım işe yaramaz hâle gelmişdi Şimdi ben ne olacakdım?Hayâtımı nasıl kazanacakdım?Bunları düşündükce, sonsuz bir ümmîdsizliğe kapılıyordum İşte, tâm bu rûh hâleti içinde iken, aklıma Ugandada satın aldığım bir kitâbda okuduğum, Kur’ân-ı kerîmden alınmış ba’zı tesellî edici âyetler geldi O zemân ben bunları büyük bir alâka ve çok muhabbet ile okumuş, tekrâr okumuş ve hemen hemen ezberlemişdim Bunları kalbimden geçirmeğe ve her gün birçok def’alar tekrâr etmeğe başladım O zemân, kalbime bir ferâhlık çöküyor, ümmîd kapıları açılmağa başlıyordu Hakîkaten de öyle oldu İsviçreli doktorlar, beni bir kerre dahâ ameliyyât etdiler Bacağım düzelmeğe başladı Ben bunu Kur’ân-ı kerîme borçluydumYürümeğe başlar başlamaz, ilk işim hemen bir kitâb evine giderek, Savarynin bir Kur’ân-ı kerîm tercemesini satın almak oldu [Bu kitâb, hâlâ benim en kıymetli bir arkadaşımdır] Bu sefer Kur’ân-ı kerîm tercemesini başdan aşağı okumağa başladım Okudukca kalbim ferâhlıyor, rûhum yükseliyor, sanki mu’azzam bir nûr kitlesi derûnuma nüfûz ediyordu Ayağım temâmiyle düzelmişdi Fekat sağ kolum hareketsiz kalmışdı Bunun üzerine Kur’ân-ı kerîmin emr etdiği gibi, Allahü teâlâya tevekkül ederek, sol elimle yazmağı öğrendim Bu tevekkül sâyesinde, bu iş çok kolay oldu Sol elimi kullanmağı öğrenince, ilk yapdığım iş, sol elimle Kur’ân-ı kerîmin âyetlerini yazmağa başlamak oldu Vaktiyle bir islâm kitâbını okurken, oradaki bir hikâye üzerimde büyük bir te’sîr yapmışdı Bu hikâyede, bir mezârlıkda, kabrlerin yanında kalmış bir gencin, etrâfındakilerin hiç farkına varmadan ve nerede olduğunu da düşünmeden Kur’ân-ı kerîm okuduğundan bahs olunuyordu İşte ben de, kendimi onun yerine koyuyor, kendimi Allahü teâlânın lutfuna teslîm ediyor ve Kur’ân-ı kerîm okuyordum Ya’nî artık ben müslimân olmuşdum 1918 senesinde Londraya döndüm 1921 senesinde Londra Üniversitesinde Arabî dersleri almağa başladım Birgün bana Arabî öğretmenim Iraklı Bay Belşah, Kur’ân-ı kerîmden bahs etdi (İnanıp inanmamakda serbestsiniz Fekat onun çok enteresan ve tedkîk etmeğe lâyık bir kitâb olduğunu göreceksiniz) dedi Ben ona, (Kur’ân-ı kerîmi biliyorum, onu okudum ve hem de çok okudum ve ona inanıyorum) deyince, hayretler içinde kaldı Birkaç gün sonra beni Notting Hill Gatede bulunan Londra câmi’ine götürdü Bir sene kadar oradaki ibâdetlere iştirâk etdim 1922 senesinde resmen müslimân oldum Şimdi 1950 senesindeyiz Bugüne kadar islâmiyyetin emr etdiği her husûsa iki elle sarıldım ve bundan büyük bir lezzet duydum Allahü teâlânın kudretinin, rahmetinin ve inâyetinin hudûdu yokdur Hayât yolunda bizim taşıyabileceğimiz ve öteki dünyâya da götürebileceğimiz biricik servet, Allahü teâlâya hamd ve senâ etmek, [Ona minnet bildirmek] ve O yüce kudret sâhibine sevgi ile bağlanmak, Ona ibâdet etmekdir |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #33 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?T H Mc BARKLİE (İrlandalı) Ben, İrlandalı olmama ve İrlandalıların çoğunun katolik dînine bağlı bulunmasına rağmen, protestan mezhebinde yetişdirildim Fekat, dahâ çocuk yaşında iken, hıristiyanlık hakkında bana öğretilen şeyleri hiç beğenmiyor, bunların doğruluğundan şübhe ediyordum Üniversiteye başlayıp, birçok yeni ilmler öğrenince, şübhem artık kanâ’ate vardı Hıristiyan dîni, artık bana hiçbir şey vermiyordu Ondan temâmen nefret etdim ve ona inanmıyordum İçimdeki, (beni hak yola kavuşduracak bir rehberi aramak) arzûsu, o kadar şiddetliydi ki, bir müddet, düşündüğüm tarzda bir i’tikâd yolu kurmuş ve bununla kendimi tatmîn etmeğe çalışmışdım Bu karışık rûh hâleti oldukça uzun sürdü Birgün, elime (İslâm ve Medeniyyet) isminde bir kitâb geçdi Bunu okuyunca, büyük bir hayret ve sevinç ile gördüm ki, aklımdan geçen bütün ümmîdler, süâller ve bunların cevâbları, bu kitâbda mevcûd idi Hıristiyan fırkalarının zulm ve baskılarına karşı islâm dîninin huzûr dolu, canlı kâ’ideleri, beşeriyyete doğru yolu göstermişdi İslâm memleketlerindeki ilm ve medeniyyet kaynakları, karanlık ve vahşet içinde bulunan Avrupaya nûr saçmışdı Hıristiyanlıkla kıyaslandığı zemân, islâm ne kadar mantıkî, fâideli bir din idi İslâmiyyetde beni, ilk görüşde kendisine hemen bağlıyan husûs, hıristiyanlıkda bulunan (İnsanların günâhkâr olarak doğduğu ve dünyâda keffâret vermek mecbûriyyeti bulunduğu) akîdesinin islâm dîninde red edilmesiydi Sonraları, islâmiyyetin insânî, medenî diğer ahkâmını öğrenerek, bu dînin büyüklüğüne hayrân oldum İslâmiyyetde zengin, fakîr ayrılığı yokdu İslâmiyyetde her ırkdan, her renkden, her dilden insanlar birbirinin kardeşi sayılıyordu İslâmiyyet, insanların aralarındaki servet, mevkı’, ırk, memleket, renk farklarını bir hamlede yıkıyordu İşte bunun için müslimân oldum |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #34 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?J W LOVEGROVE (İngiliz) Niçin müslimân olduğum hakkında sorduğunuz süâle aşağıda kısa bir cevâb vermek istiyorum Din ve îmân hakkında size uzun bir konferans verecek değilim Din ve îmân insanın rûhunda doğan, her şeyden temâmen farklı bir meziyyetdir Tıpkı çölde kalmış bir insanın susamasına benzer İnsanların muhakkak istinâd edecek, güvenecek, kendisine rehber olacak bir îmâna mâlik olması lâzımdır Ben, önce din târîhlerini tedkîk etdim İnsanları dîne da’vet eden zâtların hayâtlarını ve onların ne öğretdiklerini dikkat ile okudum Anladım ki, Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” başlangıçda, öğretdiği esâs kâ’ideler zemânla bozulmuş ve büsbütün başka şekllere dönmüşdür Bunlardan ancak pek az doğru kısmı günümüze kadar devâm edebilmişdir Bu büyük, seçilmiş insanların hayâtlarına dürlü dürlü efsâneler karışdırılmış, yapdıkları işler bize büsbütün başka ve esrârla dolu bir şeklde intikâl etmişdir İşte bunların yanında yalnız İslâm dîni, intişâr etdiği günden bugüne kadar aynı saflığı, aynı temizliği muhâfaza etmiş, içine hiç bir hurâfe ve efsâne katılmadan, günümüze kadar devâm etmişdir Kur’ân-ı kerîm, Muhammed aleyhisselâm zemânında ne ise, bugün de odur Bir kelimesi bile değişmemişdir Muhammed aleyhisselâmın mübârek sözleri, kendi ağzından çıkdığı şeklde, hiçbir tehavvüle uğramadan günümüze vâsıl olmuşdur Allahü teâlâ, lüzûm gördükçe, insanlara Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” göndermişdir Bunlar birbirini temâmlar Diğer Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” öğretdiği husûsların değişdirilmiş ve başka şekllere sokulmuş olduğu göz önünde tutulursa, en temiz, en saf ve en doğru kalan İslâm dînini kabûl etmekden dahâ mantıkî ne olabilir?Esâsen, kendime sâde, fâideli ve içinde mantığa uymıyan hurâfeler katılmamış bir hak din arıyordum İslâm dîni, böyle bir ilâhî dindir İslâm dîni, Allahü teâlâya ve komşularıma ve sâir insanlara karşı olan vazîfelerimi bir bir göstermekdedir Bütün dinlerden maksad bu olduğu hâlde, onlarda bu husûs için anlaşılmaz felsefî akîdeler konulmuşdur Hâlbuki, islâm dîninde bu husûsda herkesin anlıyabileceği, sâde, mantıkî, inandırıcı, fâideli kâ’ideler vardırBen, dünyâda ve âhiretde, huzûr ve selâmete kavuşmak için, neler yapmak îcâb etdiği hakkındaki bilgileri, ancak İslâm dîninde buldum Onun için müslimân olmakla şereflendim |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #35 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?FAZLEDDÎN AHMED OVERİNG (Hollanda) Şark medeniyyeti ile ilk münâsebetimin ne zemân başladığını, kat’î olarak ta’yîn edemiyorumBu irtibât, evvelâ lisân sebebi ile meydâna geldi Çünki ben şarklıların dillerini öğrenmek istiyordum ve bundan tahmînen 30 sene önce ya’nî dahâ 12, 13 yaşlarında iken, Arabî öğrenmeğe başladım Fekat bana yardım edecek kimse bulamadığımdan, bu iş çok ağır gidiyordu Arabî öğrenirken Arablar ve İslâmiyyet hakkında Avrupalılar tarafından yazılmış ba’zı kitâblar almışdım Bunların çoğunda İslâmiyyet hakkında tâm ve tarafsız bilgi verildiğini sanmıyorum Buna rağmen Muhammed aleyhisselâm hakkında yazılan yazılar, bende Onun şahsiyyetine karşı büyük bir saygı doğmasına kâfî gelmişdi Fekat İslâmiyyet hakkında öğrendiğim bilgiler, yanlış ve noksandı Bana rehberlik edecek kimse de yokdu Nihâyet elime TG Browne tarafından yazılan (History of Persian Literature in Modern Times = Îrân yeni zemân edebiyyât târîhi)isminde mükemmel bir eser geçdi Bu kitâbda iki nefîs şi’r buldum Bunlardan biri Hâtıf İsfehânînin tercî’i bendi, diğeri Mohtaşim Kâshânînin heftbendi idi Hâtıfın şi’rini okurken, ne büyük bir heyecân duyduğumu size tasvîr edemem Bu şi’r, kararsızlık ve ızdırâb içinde çırpınan ve kendisine selâmet yolunu gösterecek mürşid arıyan bir rûhu ne güzel tasvîr ediyordu! Bunu okurken bu büyük şâ’irin sanki benden bahs etdiğini, benim hakîkati bulmak için yapdığım mücâdeleleri ifâde etdiğini sanıyordum Şi’rin her beytinde beyân edilen fikrleri tabî’î aynen kabûl edemiyordum Fekat aşağıdaki beyt temâmiyle benim düşüncelerime cevâb veriyordu: Yalnız bir O vardır ve Ondan başka kimse yokdur, Ondan başka ibâdete lâyık hiç bir ilah yokdur Ben, annemin arzûsuna ve kendi merâkıma da uyarak, din tedrîsâtı yapan bir yüksek okula kayd olmuşdum Bu mekteb, din dersleri vermekle berâber, müte’assıb değildi Talebelerin fikrlerini serbestçe söylemelerine müsâ’ade ediliyor ve onların fikrlerine karşı büyük bir ehemmiyyet veriliyordu Verilen din dersleri, ancak bir insanın bilmesi gereken ana bilgilerden ibâretdi Bütün bunlara rağmen, okulun son imtihânında bana sorulan (Dinler hakkındaki düşünceniz nedir?) süâline karşı benim (İslâm dînine karşı büyük bir hurmet duyuyorum) diye cevâb vermekliğim, her hâlde mekteb müdîrini hayrete düşürmüşdü O târîhlerde, ben islâmiyyete karşı büyük bir sevgi duymakla berâber, îmânım tâm teşekkül etmemişdi Dahâ bir şeye karar veremiyordum O zemâna kadar bana kilisenin telkîn etdiği İslâm düşmanlığından temâmiyle kurtulamamışdım Bu sefer çok ciddî olarak ve Avrupalı yazarların kitâblarının te’sîri altında kalmıyarak, sırf kendi mantık ve düşüncem ile, İslâm dînini incelemeğe başladım O zemân, ne güzel hakîkatlerle karşılaşdım! Birçok insanların, çocukken kendilerine telkîn edilen dinden uzaklaşarak, müslimânlığı niçin kabûl etdiklerini anlamağa başladım Çünki islâmın birinci ma’nâsı, insanın kendisi ve dünyâsı, Allahü teâlâya hâlis bir îmân ve selâmet içinde olması, ikinci ma’nâsı ise, kendisini Allahına temâmiyle teslîm etmesi ve Onun emrlerine itâ’at etmesi demekdi Kur’ân-ı kerîmde bu husûsda yazılı olan şeyleri aşağıda nakl etmeğe çalışacağım Esâs Arabîsinin o muhteşem âhenginden mahrûm kalsa bile, gene bu sözler insanı çok cezb etmekdedir Fecr sûresinin yirmiyedinci âyeti ve devâmında meâlen, (Ey huzûr içinde olan rûh! Sen Ondan, O da senden râzı olarak Allahına dön! Benim [sâlih] kullarımın arasına katıl, benim Cennetime gir!) buyurulmuşdur İşte yalnız şu ifâde bile, İslâm dîninin, hıristiyanlık ve diğer dinler gibi birtakım hurâfelere bağlı olmayan tertemiz, dürüst ve hakîkî Allah dîni olduğunu göstermeğe kâfîdir Hıristiyanların, insanların günâhkâr olarak doğduğu ve yeni doğan bir çocuğun bile kendisinden evvel gelenlerin günâhlarını taşıdığı hakkındaki akîdesine karşı Kur’ân-ı kerîmde En’âm sûresinin yüzaltmışdördüncü âyetinde meâlen, (Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü [günâhını] taşımaz) buyurulmuşdur A’râf sûresinin kırkikinci âyetinde ise meâlen, (Biz insana ancak gücü yetdiği kadar yükleriz) buyurulmuşdur İnsan bunları okurken, bunların, Allah kelâmı olduğunu kalbinde duymakda ve müslimânlığa seve seve îmân etmekdedir İşte ben böyle yapdım ve Allahü teâlânın en doğru dîni olan islâmiyyeti seçdim ve seve seve müslimân oldum |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #36 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?MUHAMMED SÜLEYMÂN TAKEUCHİ (Japon) Allahü teâlânın inâyeti ile müslimân oldum Müslimân olmağa aşağıdaki sebebler ile karâr verdim: 1)İslâmiyyetde çok kuvvetli bir kardeşlik rûhu vardır 2)İslâmiyyet, bir insanın hayâtında zuhûr edebilecek her nev’den müşkilâtın bir çâresini bildirir Din ile dünyâyı birbirinden ayırmamışdır İslâmiyyetde yalnız ma’nevî husûslar değil, bunun aksine, insanları bir araya toplamak, hangi ırk ve sınıfdan olursa olsun, aynı sâfda berâber ibâdet etmek, fakîrlere mu’âvenet etmek, birbirlerinin derdlerini öğrenip müştereken çâre bulmak gibi, bugünkü nizâmlara temâmen muvâfık ictimâî husûslar da mevcûddur 3) İslâm dîni, hem rûhu, hem de bedeni terbiye etmekdedir Ya’nî islâmiyyet rûhânî ve cismânî husûsları kendisinde cem’ etmişdir İslâmiyyetdeki uhuvvet [kardeşlik], ne ırk, ne de sınıf farkı tanımaz Bütün dünyâdaki müslimânlar birbirlerinin kardeşidir Dünyâda çok müslimân vardır İslâmiyyet, akl-ı selîm sâhiblerinin dînidir İster Hindli, ister Pâkistânlı, ister Arab, ister Afganlı, ister Türk, ister Japon veyâ Çinli olsun, dünyâda bulunan bütün müslimânlar birbirlerini kardeş bilirler Bu sebebden, islâm dîni temâmiyle beynel-milel bir dindir Bugün bozulmuş, perîşân hâle gelmiş insan cem’ıyyetlerini doğru yola sokacak, onun kusûrlarını düzeltecek biricik vâsıta, islâm dînidir Allahü teâlânın ihsân etdiği bir din olduğu içindir ki, hangi ırkdan, hangi milletden olursa olsun, hepsinin uyacakları mezhebler vardır İslâm dîni, medeniyyet târîhinde çok mühim rol oynamış, yarı barbar insanları kısa bir zemân içinde, medeniyyete vâsıl etmişdir İslâm dîni, insanların sulh ve huzûr içinde yaşamalarını ister Onların, se’âdete, huzûra kavuşmaları için, îcâb eden ahkâmı va’z etmişdir Bu husûsda diğer dinlerin, meselâ hıristiyanlık veyâ budizmin emrleri temâmen farklıdır Bu iki din, insanları bir araya getirmek şöyle dursun, insanların dünyâdan elini eteğini çekmesini ve birbirlerinden uzaklaşmalarını emr eder Birçok Buda ma’bedleri, güç aşılabilen dağların tepesinde kurulmuşdur Bunun sebebi, buralara mümkin olduğu kadar az insanın gelmesini temîn etmekdir Japonların dînî akîdeleri tedkîk edilecek olursa, onların da birbirinden mümkin olduğu kadar uzak yaşamağı esâs tutdukları görülür Hıristiyanlara gelince, koyu hıristiyanların kiliseleri hep tenhâ yerlerde kurulmuşdur İçleri mümkin olduğu kadar karanlık tutulmuşdur Ancak son zemânlarda, kiliseler şehrin içine girebilmişdirHıristiyanlar, insanların günâhkâr olarak doğduğunu, onun için dünyâda dâimâ azâb çekmeleri îcâb etdiğini ileri sürerler Görülüyor ki, bütün bu dinlerde din ile insan hayâtı birbirinden ayrılmış, dünyâdaki hayâtın ancak çile çekmek olduğu telkîn edilmişdir Hâlbuki islâm dîni, insanları Allahü teâlânın sevgili kulları olarak kabûl eder Mescidler köylerin tam ortasına, insanların arasına kurulmuşdur İçerleri ferâh ve aydınlıkdır İnsanlar buraya seve seve ibâdete gelirler Bir araya gelir, cemâ’at ile ibâdet ederler İbâdetden sonra, birbirlerine hayr düâ ederler Hâtırlarını sorar, îcâb ederse, birbirlerine yardım ederler İslâmiyyetde muhtâc olanlara yardım etmek, hattâ yardım edemiyenin, güler yüz, tatlı dil ile bir müslimânı sevindirmesi çok sevâb olur Bir insanda hem rûh, hem beden vardır Allahü teâlâ, bize hem rûh, hem beden vermişdir Biz hayâtımız müddetince hem rûhu, hem de bedeni farklı terbiye etmeğe ve bunları birbirinden ayırmamağa mecbûruz İşte islâmiyyet, insanın yalnız rûhî ihtiyâcını değil, aynı zemânda bedenini de hesâba katmış, her ikisi için de son derece mantıkî ve ilâhî ahkâm koymuşdur Ben yeni bir müslimânım Müslimânlığı iki sene evvel kabûl etdim İslâmın, rûhî ve bedenî bütün ihtiyâçlarımı birlikde karşıladığına emînim Bugün Japonya, teknolojide son derecede ilerlemiş bir memleketdir Bütün dünyâ ile başarılı olarak yarışmakdadır Japon halkı, bu mu’azzam fennî terakkî ve maddî kazanç yüzünden temâmen değişmişdir Japonyada tabî’î kaynaklar yokdur Bütün ibtidâî maddeler hâricden gelir Buna rağmen, diğer memleketlerden dahâ mükemmel ve dahâ ucuz mal yapabiliyoruz Bu da, devâmlı çalışmak ve aza kanâ’at etmek sâyesinde oluyor İşte, mütemâdiyen, durmadan, gayret etmek, çalışmak ihtiyâcında olan Japonların, rûhiyyât ve ma’neviyyât ile meşgûl olmağa vaktleri kalmamış, birer makina hâline gelmişlerdir Japonlar, şimdi kendilerini Avrupalıların maddî hayâtına uydurmuşlardır Dinleri, îmânları kalmamış, ma’neviyyât ile alâkayı kesmişlerdir Bugünkü Japonların karınları mükemmel sûretde doymuşdur Ceplerinde çok para vardır Amma, rûhları gitdikçe fakîrleşmekde ve boş kalmakdadır Ma’nevî fakîrlik karşısında, maddî zenginliğin ne kıymeti olabilir Vücûdü güzel elbiselerle süslenmiş, fekat rûhu boş kalmış olan insanların dünyâya ne fâidesi olabilir? Benim kanâ’atimce, şimdi Japonyada İslâm propagandası yapmanın tâm zemânıdır Çünki, maddî varlık bakımından kemâle varmış olan Japonlar, rûhlarındaki noksanlığı çok iyi his etmekde ve kendilerine bir rehber aramakdadır Rûhlarındaki bu iflâsı, yalnız ve yalnız islâm dîni telâfî edebilir Çünki islâmiyyet, onlara aynı zemânda hayâtda da rehberlik edecekdir Ben şuna emînim ki, eğer Japonyada islâm dîninin tanınması için ciddî ve muntezam bir teşkîlât kurulacak olur ve îcâb eden neşriyyât yapılırsa, iki üç nesl sonra, bütün Japonlar müslimân olacakdır Böyle olunca, müslimânlık, yalnız uzak şarkı şerefli bir mevkı’a ulaşdırmakla kalmıyacak, bütün beşeriyyet bundan fâidelenecekdir |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #37 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Hacı LORD EL-FÂRÛK HEADLEY (İngiliz) (Bir Lord olan Headley Asâletmeab ünvânına sâhibdir Sir George Allanson, 1855 târîhinde doğmuş olup, İngilterenin en eski bir âilesinden gelmişdir İngilterede birçok mühim siyâsî vazîfelerde bulunmuş, aynı zemânda muharrir olarak da şöhret yapmışdır Cambridge Üniversitesinden me’zûndur 1877 senesinde lord pâyesini kazanmışdır İngiliz ordusunda yarbay olarak vazîfe yapmışdır Asl mesleği mühendislik olmasına rağmen, kuvvetli bir kaleme sâhibdir (Bir Avrupalının gözü açılıp müslimân oluyor) eseri, neşr etdiği kitâblar arasında en meşhûrudur Lord Headley, 1913 senesinde müslimân olmuş, Hacca gitmiş, Şeyh Rahmetullah-ı Fârûk adını almışdır 1928 senesinde Hindistânı da ziyâret etmişdir) Niçin müslimân oldum?Belki ba’zı dostlarım ve arkadaşlarım, benim müslimân dostlarımın etkisi altında kalarak, müslimân olduğumu zan ederler Hâlbuki mes’ele hiç de böyle değildirMüslimânlığı kabûl etmekliğim, uzun seneler süren tedkîk ve tefekkür netîcesidir Ben, İslâm dînini, ancak çok iyi inceledikden ve onun hakkında tâm bir kanâ’at sâhibi oldukdan sonra, müslimânlarla temâs etdim ve onların da kendi dinleri hakkında tıpkı benim gibi îmân etdiklerini görerek, iyi bir dîne girdiğimi anladım ve çok sevindim Kur’ân-ı kerîm, bir insanın bütün kalbi ile îmân ederek, islâmiyyeti kabûl etmesini emr eder ve istemiyerek zorla dîne girmeği red eder Îsâ aleyhisselâm da, kendi havârîlerine, (Her hangi bir yere gitdiğiniz zemân oradakiler sizi kabûl etmez ve dinlemezlerse, siz hemen oradan ayrılın, onları zorlamayın) demişdir (St Mark, 6-11) Ben hayâtda birçok muteassıb protestanlar gördüm ki, katolik talebe yurdlarına giderek, katolik talebeleri zorla protestan yapmağa çalışıyorlardı Bu lüzûmsuz gayretler ve zorlamalar, birçok kavgalara, dargınlıklara, anlaşmazlıklara sebeb oluyor, insanları birbirine düşman yapıyordu Aynı ma’nâsız işleri, hıristiyan misyonerler, müslimânlara karşı tatbîk etdiler Müslimânları hıristiyan yapmak için, her şeyi göze aldılar Onları dürlü dürlü vâsıtalarla aldatmağa çalışdılar Para, iş, mevkı’ va’d etdiler Hâlbuki, bu zevallı gâfiller bilmiyorlardı ki, Îsâ aleyhisselâmın hakîkî emrlerini en iyi tatbîk ve tasdîk eden din, islâmiyyetdirHıristiyanlık o kadar bozulmuşdur ki, Îsâ aleyhisselâmın telkîn etdiği hakîkî nasrâniyyet ortadan gayb olmuş, onun telkîn etdiği bütün insânî husûslar unutulmuşdur Bunlar, bugün ancak islâmiyyetde vardır O hâlde, ben müslimân olmakla hakîkî, temiz nasrâniyyete de kavuşdum Çünki Îsâ aleyhisselâmın emr etdiği kardeşlik, birbirine bağlılık, merhamet, hüsn-i zan, eli açıklık, bugünkü hıristiyanlarda değil, ancak müslimânlarda vardır Size ufak bir misâl vereyim:Hıristiyan Atnasyan (athnasian) fırkası, hıristiyanlığın esâsının üç tanrıya (teslîse) inanmak olduğunu ve her hangi bir kimse aklından buna karşı ufacık bir şübhe bile geçirse, derhâl mahv olacağını ve eğer bir kimse dünyâ ve âhiretde selâmete kavuşmak isterse, muhakkak (Tanrı, Tanrının oğlu ve Rûh-ul-kuds) gibi üç ilaha inanmak mecbûriyyetinde bulunduğunu tekrarlayıp durmakdadır Başka bir misâl dahâ: Müslimân olduğum zemân, bana birisi bir mektûb yazdı Bu mektûbda, (Siz, müslimân olmakla mahv oldunuz artık Sizi kimse kurtaramaz Çünki, Allahın ilahlığına inanmıyorsunuz) diyordu Bu zevallı adam, benim artık Allahü teâlâya inanmadığımı sanıyordu Çünki, onun kanâ’atine göre, Allahü teâlânın ilah olabilmesi için, muhakkak üçlü olması lâzım idi Hâlbuki bu ahmak bilmiyordu ki, Îsâ aleyhisselâm da, temiz nasrâniyyeti teblîge başladığı zemân, Allahü teâlânın bir olduğundan bahs etmiş, hiç bir zemân, Onun oğlu olduğunu iddi’â etmemişdi İslâmiyyet, (Ancak bir tek Allah vardır) demekle saf nasraniyyetin esâs kâ’idesini ortaya koymuşdu Bugün, aklı başında olan bir insanın, bir tek Allahın varlığına inanması kadar mantıkî bir şey yokdur Ben, müslimân olmakla hakîkî tek Allaha inanıyorum ve Îsâ aleyhisselâmdan sonra, onun temiz dînine eklenen birçok yalanları red ediyorum Bu mektûbu yazan ve onun gibi düşünen insanlara, ancak acımak lâzımdır Bugün hıristiyanlar, günden güne dinlerini terk ederek ateist (dinsiz) olmakdadırlar Zîrâ bugünkü hıristiyanlık, normal, kültürlü bir insanı artık tatmîn edememekdedir İnsanlar, körü körüne efsânelere inanmamakda, hıristiyanlık akîdelerini şübhe ile karşılamakdadır Buna karşılık, ben bütün hayâtım müddetince, hakîkî bir müslimânın, dîninden şübhe etdiğini duymadım Zîrâ İslâm dîni, insanların bütün rûhî ve bedenî ihtiyâclarını, en mükemmel ve mantıkî tarzda tatmîn etmekdedir Şuna emînim ki, binlerce hıristiyan erkek ve kadın, İslâm dînini incelemiş ve onu temâmiyle benimsemişdir Fekat, resmen müslimân olunca, işlerini, me’muriyyetlerini gayb edecekleri ve ahbâbları tarafından alaya alınacaklar korkusuyla bir dürlü müslimân olmağa cesâret edememekdedirler Bizim mekteblerimizde, hâlâ islâmiyyet, Allahü teâlâya inanmıyanların dîni olarak öğretilmekdedirBen bütün arkadaşlarımın, ahbâblarımın beni (Rûhu mahv olmuş bir insan) olarak la’net edeceklerini göze alarak müslimân oldum ve yirmi senedir İslâmiyyete iki elle sarılmış bulunmakdayım Müslimânlığı neden kabûl etdiğimi böylece kısaca anlatdıkdan sonra, tekrar edeyim ki, ben müslimân olmakla, aynı zemânda, çok dahâ doğru ve temiz bir Îsevî olmağı da başardım Diğer hıristiyanlara da bir misâl olmak isterimMüslimân olmak, onları hıristiyanlığa düşman yapmaz, aksine onlara hakîkî Îsevîliğin ne olduğunu öğretir ve onları yükseltir |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #38 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Bayan CECILLA CANNOLY [REŞÎDE] (Avusturyalı) Niçin müslimân oldum? Size çok samîmî olarak söyleyebilirim ki, ben farkına varmadan müslimân olmuşdum Çünki, dahâ genç yaşda iken bağlı olduğum hıristiyan dînine karşı, zerre kadar i’timâdım kalmamış, hıristiyanlıkdan soğumağa başlamışdım Ben, dinde birçok şeyleri bilmek ve anlamak istiyordum Bana öğretilmeğe çalışılan i’tikâdları, körü körüne kabûl etmek tarafdârı değildim Neden üç tanrımız vardı?Neden dünyâya hepimiz günahkâr olarak gelmişdik ve keffâret vermeğe mecbûrduk?Neden ancak râhib vâsıtası ile Allahü teâlâya yalvarıyorduk?Sonra bize gösterilen dürlü dürlü işâretlerin, anlatılan dürlü dürlü mu’cizelerin ne ma’nâsı vardı?Ben bunları ders veren râhiblere sorduğum zemân, onlar kızıyor, (Kilisenin sana öğretdiği şeylerin aslını sen soramazsın Bunlar gizlidir Sen yalnız inanmakla mükellefsin) diyorlardı, ama buna da benim aklım ermiyordu İnsan, anlamadığı, aslını bilmediği bir şeye nasıl inanır?Fekat, o zemânlar ben düşüncelerimi açıkdan açığa söylemeğe cesâret edemiyordum Ben emînim ki, kendilerini hıristiyan sayan pek çok insan, tıpkı bizim gibi düşünmekde ve kendilerine verilen dînî bilgilerin çoğuna inanmamakda, fekat bunu açıklamakdan da korkmakdadırlar Nihâyet dahâ yaşlanınca, bana üç tanrıya tapmağı emr eden hıristiyan kilisesinden uzaklaşarak, (Tek bir Allaha ibâdet etmeği öğreten başka bir din var mıdır?)diye aramağa başladım Çünki bütün vicdânım, ma’neviyyâtım, ancak bir tek Allahın mevcûd olabileceğini bildiriyordu Sonra etrâfıma bakınca, papazların bize öğretmeğe kalkdıkları o anlaşılmaz kerâmetlerin, kendi başlarından geçdiğini söyledikleri garîb hikâyelerin, ne kadar ma’nâsız olduğunu hâdiseler bana gösteriyordu Dünyâdaki her şey, insanlar, hayvanlar, ormanlar, dağlar, denizler, ağaçlar, çiçekler, bunları bir büyük hâlıkın [yaratıcının] yaratdığını göstermiyor muydu?Yeni doğan bir bebek, bir mu’cize değil miydi?Hâlbuki kilise, her yeni doğanın, günâhla örtülü bir zevallı olduğunu telkîne çalışıyordu Hayır, bu olamazdı Bu yalandı Her doğan çocuk, Allahü teâlânın günâhsız bir kulu, bir mahlûku idi Bir mu’cize idi ve ben ancak tek Allaha, Onun yaratdığı mu’cizelere inanıyordum Dünyâda hiç bir şey günâhla dolu, kirli ve çirkin değildi Ben böyle düşünürken, birgün kızım islâmiyyet hakkında yazılmış bir kitâbla eve geldi Ana kız oturup, bu kitâbı büyük bir dikkat ile okuduk Aman Allahım, bu kitâb tâm bizim düşündüklerimiz gibi söylüyordu İslâmiyyet, ancak bir tek Allahın bulunduğunu bildiriyor, insanların ma’sûm varlıklar olarak dünyâya geldiğini haber veriyordu Ben o zemâna kadar islâmiyyet hakkında hiç bir şey bilmiyordumMektebde, islâmiyyet bir alay mevzû’u idi Bize, bu dînin yapma, saçma ve uyuşturucu olduğu, müslimânların Cehenneme gidecekleri öğretilirdi Bu kitâbı okudukdan sonra, beni bir düşünce aldı İslâmiyyet hakkında, biraz dahâ bilgi sâhibi olmak için, bulunduğum şehrde müslimânları aradım Bulduğum müslimânlar, benim gözümü açdılar Sorduğum süâllere o kadar mantıkî cevâblar verdiler ki, artık bu dînin bizim papazların dediği gibi uydurma bir din değil, Allahü teâlânın hakîkî dîni olduğuna inanmağa başladım Kızımla berâber İslâmiyyet hakkında yazılı dahâ birçok eserleri de okudukdan sonra, onun ulviyyetine ve doğruluğuna tamâmîle inanarak, ikimiz birlikde müslimân olduk Ben (Reşîde), kızım da (Mahmûde) ismlerini aldık Bana sorduğunuz ikinci süâle, ya’nî (İslâmiyyetde en çok beğendiğiniz nedir?)süâline gelince, buna şu cevâbı vereceğim: İslâmiyyetde en çok beğendiğim şey, düâlardır Çünki, hıristiyanlarda düâlar, Allahü teâlâdan hazret-i Îsâ vâsıtasıyle, servet, mevkı’, i’tibâr vesâir dünyâ varlıklarını istemek için yapılır Hâlbuki, müslimânlar düâ ederken, Allahü teâlâya şükrânlarını arz ederler ve bilirler ki, onlar dinlerine ve Allahü teâlânın emrlerine riâyet etdikleri müddetçe, Allahü teâlâ, onlara muhtâc oldukları her şeyi, onlar istemeden, verecekdir |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #39 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?SALÂHADDÎN BOART (Amerikalı) 1338 [m 1920] senesinde, bir doktoru ziyâret için mu’âyenehânesine gitdiğim zemân, bekleme odasında, Londrada çıkan (Orient Review) ve (African Times) mecmû’alarını görmüşdüm Bu mecmû’ayı karışdırırken okuduğum: (Ancak bir tek Allah vardır) cümlesi, benim üzerimde çok derin bir te’sîr yapdı Çünki hıristiyanlık dîninde, tâm üç dâne tanrı vardı ve aklımız kabûl etmediği hâlde, buna inanmak zorundaydıkBu (Ancak bir tek Allah vardır)ibâresi, bu târîhden i’tibâren aklımdan çıkmaz oldu Bu kudsî ve ulvî i’tikâd, müslimânların kalblerinde taşıdıkları, behâ biçilmez bir hazînedir Artık islâmiyyete alâkam artdı Bir müddet sonra müslimân olmağa karar vermişdim Müslimân oldukdan sonra, Salâhaddîn ismini aldım Müslimânlığın en doğru din olduğuna inanıyordumZîrâ müslimânlık, Allahü teâlânın hiç bir şerîki olmadığını ve bir günâhın ancak Allah tarafından afv edilebileceğini esâs olarak kabûl etmekdedir Bu îmân, tabî’at kanûnlarına ne kadar uygundur! Tarlada, çiftlikde, köyde, şehrde, okulda, hükûmetde, devletde, kısaca her yerde, bir tek baş vardır İkilik dâimâ ayrılığa sebeb olmuşdur İslâm dîninin en doğru din olduğunu bana gösteren ikinci delîl, islâmiyyetden evvel, temâmen vahşî bir tarzda yaşayan arabların, islâm dîni sâyesinde, çok kısa bir zemân içerisinde, dünyânın en medenî, en kudretli bir devleti hâline gelmeleri ve insan sevgisini Arab çöllerinden, tâ İspanyaya kadar götürebilmeleridir Müslimân Arablar, İspanyayı bir çöl hâlinde buldular Onu, kısa zemânda, bir gül bağçesi hâline getirdiler John W Draper gibi dürüst bir târîhci, (1226 [m 1811]-1299 [m 1882]) (The Intellectual Development of Europe=Avrupanın ma’nevî tekâmülü) adındaki eserinde, islâmın asrî medeniyyetin teessüsünde oynadığı son derece büyük ve mühim te’sîri anlatmakda, (Hıristiyan târîhciler islâmiyyete olan kinlerinden dolayı, bu hakîkati gizlemeğe çalışmakda, Avrupanın müslimânlara ne kadar borçlu olduğunu, bir dürlü i’tirâf edememekdedirler) demekdedir Aşağıda, müslimânların İspanyayı nasıl buldukları hakkında Draperin yazılarını aynen nakl ediyorum: (O zemânki Avrupalılar temâmîle barbardı Hıristiyanlık, onları barbarlıkdan kurtaramamışdı Onlara hâlâ vahşî nazariyle bakmak gerekirdi Pislik içinde yaşarlardı Kafaları, hurâfelerle doluydu Doğru dürüst düşünmek hâssasına bile mâlik değildiler Âdî kulübelerde yaşarlardı Eğer kulübenin zemîninde veyâ duvarlarında bir hasır örtüsü varsa, bu büyük bir zenginlik işâreti sayılırdı Yidikleri, yabânî fasülye, havuç gibi sebzeler, ba’zı otlar, hattâ ba’zen ağaç kabuklarıydı Elbise olarak, uzun müddet dayandığı için dabağlanmamış hayvan postları kullanıyorlar ve bunun için çok pis kokuyorlardı Müslimânlar, onlara her şeyden önce temizliği öğretdiler Müslimânlar, günde beş def’a yıkanıyorlardı Onların da günde hiç olmazsa bir kerre yıkanmasını sağladılarSonra, onların üzerinden pis kokulu, parça parça olmuş, bitlerle dolmuş olan hayvan derilerini çıkarıp atarak, onlara güzel kumaşlardan, renkli ipliklerden örülerek yapılmış olan kendi elbiselerinden verdiler Onlara yemek pişirmesini, yemek yimesini öğretdiler İspanyada evler, konaklar, serâylar inşâ etdiler Mektebler, hastahâneler kurdular Üniversiteler te’sîs etdilerBu üniversiteler, bütün dünyâya bir nûr kaynağı oldu Her tarafda bağçeler yetişdirdiler Memleket, güllük gülistanlık oldu Vahşî Avrupalılar, bütün bunları ağzı açık, şaşkınlık ve takdîrle gördüler ve yavaş yavaş medenî olmağa başladılar) Böyle vahşî insanları terbiyeye muvaffak olan, onlara medeniyyet rûhunu aşılayan, onları karanlıkdan, cehâletden, hurâfelerden kurtaran müslimân arablar, bu akla sığmaz mu’azzam işi ancak islâm dîni sâyesinde yapabildiler Çünki islâm dîni, en doğru dindir Allahü teâlâ muvaffak olmaları için, onlara yardım ediyordu Allahü teâlânın emri ile Muhammed aleyhisselâmın teblîg ve neşr eylediği islâm dîni ve Allahü teâlânın kelâmı olan Kur’ân-ı kerîm, dünyâ târîhini değişdirmiş ve onu karanlıkdan kurtarmışdır Eğer islâm dîni olmasaydı, insanlık bugünkü medeniyyet derecesine, ilm ve fende bugünkü seviyesine erişemezdi Müslimânların gözünde ilmin çok yüksek bir yeri vardır Muhammed aleyhisselâm, (İlm Çinde de olsa, onu alınız) buyurmakdadır İşte seve seve kabûl etdiğim islâm dîni böyle bir dindir |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #40 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Roger(roje) Garaudy Roger Garaudy, 17 Temmuz 1913'te Marsilya'da doğdu 1952 yılında Sorbonne Üniversitesi'nden edebiyat dalında,1954 yılında da SSCB Bilimler Akademisi'nden bilim dalında doktor ünvanını aldı Fransa Komünist Partisi'nin zirvesine yükseldikten sonra bu kuruluştan ayrıldı Fransa Parlementosu'nda milletvekili, meclis başkan yardımcılığı, milli eğitim komisyonu üyesi ve senatör olarak görev yaptıDaha sonra profesörlüğüne devam etti Emekliliğini, yeni yeni eserler yazarak değerli hale getirdiİlerlemiş yaşına rağmen, tükenmeyen bir inanç ve güçle çalışmalarına devam etmektedir Ünlü düşünür, müslüman olup Roje Garodi adını almıştır Filistinlileri desteklemeye başladıktan sonra Batı basın-yayın organlarınca dışlanmaya başlanmıştır Eskiden her hafta en az bir programa çıkan düşünür, müslüman olduktan sonra programlara çıkamaz olmuştur Emperyalizm,kapitalizm,ABD hükümranlığı ve İsrail'e karşı net düşünce ve tavırları olan Roger Garaudy, halen sevilerek okunmaktadır |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #41 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Malcolm X 19 Mayıs 1925'de Omaha Nebraska'da Baptist papazının oğlu olarak doğdu6 yaşındayken beyaz Amerikalı tedhişçilerin teşkilatı olan Ku KLUX Klan tarafından evleri yakılmıştıMalcolm'un isyan duyguları o olayla kabarmıştıTicaretle uğraşan babası kötü ve feci bir kazanın kurbanı edilmiştiBu olay Malcolm'un kardeşleriyle sokakta kalmasına sebep olmuştuKarınlarını doyurmak için hırsızlık yapıyorlardı:Malcolm bir ıslah yurduna sevk edildiBu yurtta sevgi ve şefkat gördüBirkaç zenci arkadaşı vardıBeyazların çocukları onlara işkence,küfür ve eziyet ediyorlardıBu yüzden beyazlara cephe almışlardıMalcolm himayesine sığındığı rahibenin sayesinde ıslah yurdunun yanındaki ortaokula tek zenci talebe olarak girdiÇalışkanlığıyla sınıfının birincisi olduOkulun son sınıfında ne olmak istediği sorulduğunda avukat olmak istediğini söylüyorduAlay konusu oluyorduBeyazlarca avukatlığın bir zenci için uygun olmadığını marangozluk yapabileceğini söylüyorlardıMalcolm bu yanlış saplantılar karşısında istediği mesleği seçemeyeceğini anlayarak okulu bıraktıNewyork'a gittiKötü işlerle uğraşan insanlarla tanıştıOnlara zeka ve becerisini gösterdiBu adamların güvenine sahip oldu18 yaşına geldiğinde kendisine bu iş sahasında"Koca Kızıl"lakabıyla hatırı sayılır bir isim yaptı Afyon,eroin gibi malları satmakla iyi para kazanıyorduHırsızlık suçuyla hapse girdi1947'de mahkumiyetini çekmeye başladıHapiste hayatının yönünü değiştirecek olaylar yaşadıKardeşi Reginalt'ın tavsiyeleriyle başlayan ilgi,sonunda"Siyah adamın tabii dini" olan islama girmesine sebep olduMüslüman olunca"Vaktiyle beyazların buyruğu altında kör,sağır ve dilsiz bir insandım,hüviyetim artık maziye karışmıştırYeniden doğmuş gibi ayrı bir insanım" manasını taşıyan X sembolünü kullanmaya başladıAmerika'da müslümanlığın yayılmasında üstün başarılar gösterir ve son nefesine kadar tebliğ yaptı1964'de Müslüman Camisinin kurulacağını ilan ettiHaziran 1964 Afro-Amerikan Birliği Organizasyonu'nun ilk kamu mitingini yaptı1964 Kasım ayında Afrika'ya gezi yaptı 14 Şubat 1965 Malcolm'un evi bir ateş bombası ile tahrip edildi 21 Şubat 1965 öldürülüceğini bile bile gittiği konferansta şehit edildi |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #42 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?YVONNE RIDLEY YVONNE RIDLEY, tesettürlü İngiliz gazeteci Müslüman dünyada sıradışı görüşleriyle İslâm’ı savunmasıyla tanınıyor Afganistan’da Taliban tarafından kaçırıldıktan 30 ay sonra Müslüman oldu İngiltere’deki Müslüman cemaat tarafından sevilen bir isim Müslüman olduğu dönemde Sunday Express gazetesinde kıdemli gazeteci olarak çalışıyordu On yıl boyunca ünlü Fleet Caddesi’nde The Sunday Times, The Observer, Daily Mirror ve Independent gazetelerine haber ve yorum yazdı 30 yıllık meslek hayatı boyunca BBC TV ve radyosunda, CNN, ITN ve Carlton TV’de Afganistan, Irak ve Filistin’le ilgili programlara, gerek programcı, gerek sunucu gerekse yapımcı olarak katkıda bulundu Kadın hakları yanısıra, savaş karşıtı görüşleriyle biliniyor Irak, Filistin, Afganistan, Çeçenistan, Keşmir ve Özbekistan, İslâm’da Kadın, Terörle Savaş ve Gazetecilik gibi konularda dünyanın çeşitli yerlerinde ders ve konferanslar veriyor Yayınlanmış iki kitabı var: “Taliban’ın Ellerinde” ve “Cennet’e Bilet” Yvonne Ridley, şu anda İslâm Channel adlı bir televizyon kuruluşunda siyasî editör olarak görev yapıyor Ayrıca New York’ta çıkan Muslims Weekly gazetesinde köşe yazarlığı; yüksek tirajlı gazetelerde Müslümanlarla ilgili konularda düzenli yorumcu olarak gazetecilik mesleğini sürdürüyor Önce size Yvonne Ridley’in sıradışı ve ilginç İslâm yolculuğunu onun diliyle aktarıyoruz: “Eylül 2001’de, yani Birleşik Devletler’e yapılan terörist saldırıdan sadece on beş gün sonra, baştan ayağa mavi bir burkaya bürünmüş olarak, bir gazeteye Afganistan’daki baskıcı rejim altında yaşanan hayatı kaleme almak maksadıyla, bu ülkeye sızdım Fakat burka içinde saklanmaya çalışmam bir işe yaramadı ve benim oralı olmadığım anlaşılınca yakalandım On gün boyunca beni alıkoydular Beni alıkoyan kişilerle ağız kavgası yaptım, onlara küfrettim Bana “kötü kadın” diye isim taktılar Ama Kur’ân okuyacağıma ve İslâm’ı inceleyeceğime söz verirsem, beni serbest bırakacaklarını söylediler Ben de onlara söz verdim Dürüst olmak gerekirse, benim serbest kalmamdan onların mı yoksa benim mi daha mutlu olduğundan emin değilim Londra’ya geri döndüğümde, İslâm’ı inceleyeceğime dair verdiğim sözü tuttum Ve keşfettiğim şeyler beni büyüledi Kur’ân bölümleri arasında kadının nasıl dövüleceğine, kızların nasıl baskı altında tutulacağına dair şeyler okumayı bekliyordum Ama tam tersine kadının özgürleşmesini teşvik eden pasajlar okudum Taliban tarafından yakalanmamdan iki buçuk yıl sonra Allah’ın hidayetiyle İslâm’a dahil oldum Dost ve akrabalarım arasında utanç, hayal kırıklığı yaşayanların yanı sıra cesaret verenleri de oldu” Yvonne Ridley’in Müslüman olduktan sonra yaptığı ilk işlerden birisi, giyim tarzını İslâmî kurallara uydurmak oldu Ridley, tesettürlü giyimi tercih etmesini bir yazısında şöyle açıklıyor: “Tesettür Kur’ân’da yazılıdır, farzdır, Müslüman bir kadın örtünmekle yükümlüdür Bir dine mensup olan kişi, o dinin gereklerinin bir kısmını alıp, bir kısmını terk edemez Örtünmeyen, tesettüre girmeyen Müslüman kadınları yargılamıyorum ve onları tenkit etmiyorum Seçimlerini yapmışlardır” Kendisiyle yapılan röportajlara verdiği cevaplarda Ridley’in Müslümanlığı seçişinde İslâm’ın kadına verdiği önemin özel bir yeri olduğu da anlaşılıyor Bu konuda Batılı politikacıları kıyasıya eleştirmekten de geri durmuyor Ridley: “Her iki tarafta [Batı ve İslâm] bulunmuş birisi olarak, İslâm dünyasında kadınlar konusunda ağlayıp sızlayan Batılı erkek politikacıların çoğunun ne konuştuklarından haberi olmadığını söyleyebilirim Bu politikacılar tesettür konusunda, çocuk yaşta evlilikler, kadınların sünnet edilmesi, töre cinayetleri ve zoraki evlendirme konularında hiç haketmediği halde İslâm’ı suçluyorlar Kendini beğenmişlikleri ve küstahlıkları, cehaletlerinin önünde gidiyor Bu kültürel meselelerin ve geleneklerin İslâm’la hiçbir ilgisi yok Kur’ân dikkatle okunduğunda görülecektir ki, 1970’li yıllarda Batılı feministlerin elde etmeye çalıştığı her hak, Müslüman hanımlara 1400 yıl önce verilmiştir İslâm’da kadın maneviyatta, eğitimde ve değerde erkekle eşittir; kadının çocuk doğurması ve onu terbiye etmesi müspet bir nitelik olarak görülür, övülür İslâm kadına bu kadar çok değer verdiği halde, niçin Batılı erkekler Müslüman kadınların kılık kıyafetiyle takıntı derecesinde ilgileniyorlar? Onlara soruyorum hangisi daha özgürleştirici: Eteğinizin boyu ve cerrahi müdahaleyle şekle sokulmuş göğüsleriniz üzerinden değerlendirilmek mi; yoksa karakteriniz ve zekanız üzerinden değerlendirilmek mi? İslâm’da üstünlük dindarlık ve takva iledir –güzellik, zenginlik, güç, konum ya da cinsiyetle değil!” Aslında Yvonne Ridley, kendisine din olarak İslâm’ı seçmezden evvel de, dindar bir Hıristiyandı Düzenli olarak Kilise’ye devam ediyordu Kendisinin bu zamana kadar niçin İslâm’a uzak kaldığını sonradan yaptığı bir değerlendirmede şu cümlelerle izah ediyor: “Geriye doğru baktığımda nerede zehirlendiğimi anlıyorum Ben İngiltere’nin kuzeyinde küçük bir kasabada büyüdüm Sadece Protestanlar ve Katolikler vardı İran Devrimi sırasında şekillendi benim İslâm hakkındaki düşüncelerim İranlılar birçok Amerikalıyı rehin almışlardı O sırada Hollywood devreye girdi Not Without My Daughter (Kızım Olmadan Asla) filmini izledim Travmatikti Betty Mahmudi ve kızının İranlı kocası tarafından maruz kaldığı kötü durumları konu alıyordu Filmi beyaz perdede izledim Sonra kitabını da okudum ve İslâm’ın kadını kadınlıktan çıkardığını ve onları köleleştirdiğini ve baskı kurduğunu düşünmeye başladım” Ridley’in İslâm ve kadın hakkındaki bu yanlış kanaatleri Kur’ân-ı Kerim’i incelemesiyle birlikte son buluyor: “Taliban üyelerine verdiğim söz nedeniyle Londra’ya döndüğümde Kur’ân-ı Kerim’i okumaya başladım Arkasındaki indeksten kadınla ilgili tüm bölümleri tespit edip o bölümleri okudum Kadına ve aileye karşı ne kadar merhametli olunması gerektiğiyle alâkalı bölümler özellikle dikkatimi çekti Okuduklarıma inanamadım Çünkü kadına yönelik şiddet ve aşağılama iddialarına karşın, Kurân kadın eşitliğini, onun manevî kişiliğini tanıyordu Eğitime çok önem veriyordu Kadının evli ya da bekâr olsun, eğitim için evin dışına çıkması ona bir görev olarak sunuluyordu Bu beni hayrete düşürdü Daha sonra kadının boşanma hakkı, mülk edinme hakkı, miras haklarına baktım, onları inceledim Kur’ân’ın bu meseleleri 1400 yıl önce açıklığa kavuşturmuş olduğunu hayretle gördüm 17 yüzyılda Amerika ve İngiltere’de kadınların elde etmeye çalıştıkları hakların onlardan çok daha önce Müslüman hanımlara verilmiş olması, benim için gerçekten çok değerli bir keşifti” Ridley, keşfettiği bu bilgiden sonra İslâm coğrafyasında yaptığı seyahatlerde Müslüman kadınları daha yakından tanımaya çalışmış Ve sonuçta İslâm’ın neden günümüze kadar bu kadar güçlü bir şekilde gelebildiğine dair bir başka sonuca ulaşmış: “Ben İslâm’ı kabul ettikten sonra dünyanın farklı bölgelerinden müslüman kadınlarla temas kurma imkânı buldum Asya’dan, Ortadoğu’dan, Avustralya’dan, Avrupa’dan, Güney Afrika’dan, Hindistan’dan, Yeni Zelanda’dan Hepsi de, diplomalı olsun ya da olmasın, parlak fikirliydi, güçlü ve esnek kimselerdi Ve genellikle bu kadınlar ‘ilk eğitici’ konumundaydı Buradan İslâm’ın günümüzde niçin güçlü olduğunu anladım Bu, mücahidler ve onların çabalarından ileri gelmiyordu sadece Aynı zamanda, kadınların büyük katkısı vardı Çünkü onlar İslâm’ı kendi çocuklarına, onlar da kendi çocuklarına aktardılar Dolayısıyla İslâm’ın koruyucusu aslında kadınlar oldu Kadınların önemi İslâm’da o kadar büyük ki, ilk Kurân’ın muhafaza edilmesi görevi bir kadına verilmişti” Ridley’in Müslüman olmasıyla birlikte yaşadığı açılımlar, onun Batı-İslâm, Hıristiyanlık-Müslümanlık, İncil-Kur’ân arasındaki farkları da daha iyi kavramasını sağlamış Söz gelimi, İncil ile Kur’ân hakkında söyledikleri biz Müslümanlar için bile gerçekten ilginç: “İslâm’ın güzelliği şu ki, Kur’ân 1400 yıl boyunca en ufak bir değişikliğe uğramamış Düşünürseniz, bu müthiş bir güç aslında Yani, değişmesi için herhangi bir ihtiyaç duyulmamış Ben Kur’ân’ın mushaf halini alışını incelediğim gibi, İncil’in de bu konudaki tarihsel geçmişini inceledim İncil, Hz İsa’nın vefatından yetmiş yıl sonra kitap haline getirildi Bir gazeteci olarak günün yirmi dört saati haberlerle iç içe olan birisiyim Yetmiş yıl sonra yazılan bir haber ne kadar tam doğru olabilir ki? Anladım ki, değişik İncillerin birbiriyle çelişmesinin arkasında bu tarihsel geçmiş yatıyor” Kur’ân-ı Kerim’in başlangıcından bugüne en ufak bir değişikliğe uğramamış olmasının onun en güçlü yanlarından biri olduğunu vurgulayan Yvonne Ridley, bu noktadan hareketle “İslâm ve modernleşme” sorununa da kesin cümlelerle yaklaşıyor: “Bazıları İslamın güncellenmesi, modernleştirilmesi gerektiğini söylüyor Kanadalı lezbiyen bir yazar İrşad Manji, bazı şeriat kurallarının değiştirilmesi gerektiğini ifade ediyor meselâ Daha başkaları da var Ben de onlara söylüyorum ki, Kur’ân bizatihi mükemmeldir ve değiştirilmesine ihtiyaç yoktur Müslümanlar kendi içlerindeki modernleşme hareketlerine dikkat etmeliler Çünkü modern bakış açısıyla bizim büyük inancımızı parçalamaya ve bizi kandırmaya çalışıyorlar Hıristiyanlık gibi melez bir din haline getirmeye çalışıyorlar Günümüz Hıristiyanlığına bir bakın Hıristiyan kiliseleri bölündü Gay din adamları, gay papazlar var Değişik gruplara hitap eden değişik kiliseler var Kadın piskoposu olan kiliseler açılıyor Böylece yeni icad edilen bazı unsurları dine sokmaya çalışıyorlar Dini popülerleştirme, bu işi yapmanın yollarından birisi Ama bunlar İslâm açısından işe yaramaz” Yakın zamanda Ridley ismini ön plana çıkartan bir başka olay, Danimarka’da patlak veren karikatür krizine verdiği güçlü tepkiydi Bu tepkide Hıristiyan liderlerin bizim pek duymadığımız ilginç görüşleri de yer alıyor: “Danimarka medyası İslâm'dan bihaber Bu sadece onların değil, tüm Batı dünyasının İslâm konusundaki cahilliğini de ortaya koydu Bunu ‘fikir özgürlüğü’ adı altında yapıyorlar Bu tamamen bir yalan Kabul edilemez Hemen her sabah İslâm kanalı "Islamic Channel"da program yapıyorum Özgürlüğüm var, fakat bu bana kötü lisan kullanmamı gerektirmiyor Tüm görüşlere saygı gösteriyorum Tepkilerin devam etmesi çok güzel Devam etmeli Bunlarla verilmek istenen mesaj çok açık İslâm ile oynamaya çalışmayın Bu nazik, hassas bir konu İman ve inançlarla alay edilmesine izin veremeyiz Hz İsa'nın imajının da kötü çizilmesine karşıyız Hristiyanlar da buna tepki gösteriyor Hristiyan liderler, şimdi İstanbul, İslamabad ve Cakarta'daki gösterilere ve tepkilere bakıp, ‘Hristiyanlar da inaçlarında böyle güçlü olabilselerdi, Hristiyanlık bugün bir krizin içinde olmayacaktı’ diyorlar” Evet, Yvonne Ridley’in sıradışı ihtida öyküsü ve önemli konularda ortaya koyduğu görüşleri bu şekilde Batı dünyasını İslâm konusunda bilgilendirici ve çarpıtmaları düzeltici bir rol oynarken, Ridley öte taraftan Müslüman dünyaya da İslâm’ın temel sac ayakları hususunda mukavemetli olunması mesajını veriyor |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #43 |
gülgüzeli
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?bu güzel paylaşımlardan dolayı Allah senden razı olsun [KAPLAN]
__________________
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
02-07-2008 | #44 |
KEMAL
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?BÖYLE BİR OKUDUĞU İÇİN KENDİMİ ŞANSLI İHSEDİYOM BU YAZIYI YAZANA TEŞEKKÜREDRİM |
|