Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #31 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularYaşamın bir (aşk) tılsımı olmalı ? "Bir tılsımı olmalı hayatın Genç kızların telefon bekleyişlerinde vardır o tılsım Hayatın tılsımı tıp tıp attırır yüreklerini, kahkahaları başka türlü, saç taramaları başka türlü; anneyle ortak babaya söyledikleri yalan başka türlüdür Psikolog Yeşim Akbulut Mynet okurları için yazdı Ya delikanlılar Bir şey oturmaz içlerinde Bir kız seviyorlardır Gerçi kız da seviyordur kendilerini Ama Öylesine bakarlar ki sevdiklerinin yüzüne, bir daha hiç öyle bakamayacaklardır Genç kadınlar hep o tılsımı ararlar Kimseye göstermedikleri bir kor yanar içlerinde Ve bir kere o tılsım kayboldu mu, ipi kopmuş bayraklara döner bütün günler Gün pörsür, güneş pörsür, gece pörsür Buruşuk bir can sıkıntısı kaplar da kaplar saatleri Ya erkekler Kaybetmeye görsünler o tılsımı Rakı şişeleri biter de doldurmaz o tılsımın boş bıraktığı yeri Bir tılsımı olmalıdır hayatın, vazgeçilmez bir öfke gibi, zaptedilmeyen bir aşk aranışı gibi, kaptırıp kendini şiirler yazma gibi Bu tılsımda yanar söner kandilleri ilk defa baş başa kalınmış gecelerin Bu tılsımda koklarsın ayaklarını kucağına aldığın ilk çocuğunun Bu tılsımda: 'Gel gidip çekelim be', vardır Bu tılsımda sevdiğin evin duvarına bir resim asma vardır Yaşantının özündedir bu tılsım Sönen tılsımlar başka tılsımları da söndürmeye dönüktür Yanan tılsımlar başka tılsımları da parlatmaya Bu tılsımda 'haydi yürüyelim!' dersin on binlere Bunları tatmamışsan, ayda hiç değilse üç defa dünyayı bir pula satmamışsan, kızıp vurmuyorsan yumruğunu masaya ve " Çetin Altan'ın 36 yıl önce yazmış olduğu bu taptaze yazıyı kim bilir kaçıncı kez bulup okudum geçenlerde ve gene ilk kez okuyormuşçasına heyecanlandım Aklımın havuzuna başka tılsımlar dökülüverdi; ama ustanın sözünün üstüne söz koymak haddim değil Zaten bu yazıyı okuyan herkes için kendi tılsımları yanıp sönecektir bir an da olsa Ancak ister istemez yitirilmiş tılsımları düşünürken yakaladım kendimi Şimdilerde o yitirilmiş tılsımlar rengârenk, minik haplarda, psikiyatr/psikolog koltuklarında, fitness centerlerde(!), estetik cerrahi masalarında, banka hesaplarında, markalarda ve süper, hiper bilmem ne lüks mekânlarda vs aranıyor diye düşündüm; ya da öte dünyalarda! Ve tabii bulunamıyor! O tılsımlar yittikçe yerlerine obsesyonlar (takınak), depresyonlar (çökkünlük), panik ataklar ve daha niceleri yerleşiveriyor sinsi sinsi Akıl yürekten bunca uzak düşer, yürek de akıldan bunca kopartılırsa olacağı budur elbet "Çağın gereği, günümüz koşulları, teknolojinin dayatması" vb martavallarla yalnızlaşıp bölünen akıl ve yürek, bunun bedelini insana "ruh sağlığını" da tehdit ederek ödetiyor besbelli Oysa "ruh sağlığı" dediğimiz şey, bir tür buluşma hali, bir ilişkidir Aklın ve yüreğin kimi zaman birbirlerine hoşgörü göstererek, kimi zaman da birbirlerini disipline ederek ilişki kurmaları Hiç biri bir diğerinden daha az önemli değildir üstelik Çocukluk ve ergenlik gözyaşlarımın en önemli tanığıydı rahmetli babaannem Pek çok sıkıntı yaşamış tipik bir Anadolu kadınıydı Sinesine yumulup -kim bilir ne minicik bir şey için- zırıl zırıl ağlarken, mis kokulu beyaz tülbentinin ucuyla gözyaşlarımı siler, "gadasını aldığım guzum" derdi, "ağla amma aklınla üzül emi yavrum" Dikkatinizi çekerim; "ağlama" değil, günümüzde pek moda olan Amerikan filmlerinden aparılmış "boş ver ha!" değil, üzülmüş insana söylenebilecek en saçma ve baştan savma laf olan "üzülme" de değil söylenilen! Yüreğin inkarı ve ihmali yok; aksine yumuşacık, küçümsemesiz bir kabulü var yaşanılan acının Ama o acının abartılıp yaşayanı kavurmaması için de aklın yardıma çağırılması öğüdü var; bir destekçi olarak, bir baskı unsuru olarak değil! İşte ruh hep böyle bir ilişki talep eder Bu talebi yerine getirmek için bir an durmak, sakinleşip yeniden bakmak gerekiyor ara sıra Dışımızda ve içimizde olup bitenlere, önceliklerimizin ne hale geldiğine, hala bizim olup olmadıklarına, tılsımlarımızın üzerine attığımız kürek dolusu külün gerçekte ne denli canımızı yaktığına bakmalı Bakmalı ki görmeli; gördükçe kıpırdanmalı bir şeyler O kıpırtılara yavaş yavaş izinler verilmeli belki, yeni keşiflere çıkılmalı içerilerde ve sonra da paylaşılmalı kocaman kocaman Bir dostum Mynet'teki yazılarımı okuduktan sonra "söylediklerini yapmamak daha kolay, biliyorsun değil mi!" dedi "Biliyorum" dedim, "ama ödül insanın kendine kavuşmasıysa buna değmez mi?! Üstelik depresyonda yaşamaya ya da panik ataktan kurtulmaya çalışmaktan daha zor da değil söylediklerimi yapmak" Bütün yapacağımız biraz kül üflemek! Azıcık toza dumana bulansak da tılsımın pırıltısı her şeyi unutturacaktır Yazı: |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #32 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularÇİÇEKLE SUYUN HİKAYESİ Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, su'ya aşık olmuştur İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su" diye Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı birşeyler hissetmeye başlamıştır Zanneder ki, çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba "Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz Çiçek, suya "Seni seviyorum der Su, "Ben de seni seviyorum" der Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni seviyorum" der Su, yine "Ben de" der Çiçek, sabırlıdır Bekler, bekler, bekler Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum" der Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum" der ve gün gelir çiçek yataklara düşer Hastalanmıştır çiçek artık Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin Yataklardadır artık çiçek Su da başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben, gerçekten seviyorum" Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır nedir sorun diyeDoktor gelir ve muayene eder çiçeği Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden birşey gelmez" Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #33 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik Mevzuularkırık papatya ve umut papatya: gunesı unuttu gozlerım sessızlıgım ıcımde bı cıglık sesım boşlukta bı yankı ve gece en derın ızbelerınde benı aldı yanına umut: gitmeseydin, kanmasaydın geceye yalancı şahittir o aldatıcıdır, riyakardır, dost olmaz geceden ne yardır, ne yaren gülmeyi unutmayı insan kendi secer, senin bahçende açacak çiçekler var izin verirsen uğrar bahar ülkene papatya: benım cıceklerım baharlık papatyalar soldular soldurdular onca duslerımı caldılar sonra guluslerımı sonra Umutlarım gıttı teker teker bır bır yıktılar dunyamı delıl aradılar sevgıme sevdıgıme ınanmadılar umut: bakma sen onlara onlar ne bilir sevdayı papattyadan ne anlar aç gönlünde tanıyan tanımak isteue n tanısın sen ne mevsimlik, ne bi baharlıksın papatya: düş dersin düşler dersin güzel dersin düşler solmus Umutlar kusmus neylersin papatyalarımın dalları kırık yaprakları solmus güneş yüzüme ugramaz olmus bahar benı terk edeli yıl olmus umut: bak!! aç kapını kayıp şehirlerden düşler getirdim sana tamam kırılmış kanatları umudun yoğun bakıma almışlar yüreğini yıl olmuş diyorsun çık artık komadan uzanan el mi yok ya paylaşacak yürek damlam; ömür geçiyor ne olur uyan!!! papatya: bır gun gelıcek sessız bı uykuya dalacak bu bedenım bi musalla tası bılecek acımı bi yaradanım cezam agır olacak biliyorum bilerek ben bu sucu gonullu ıslıyorum bir gun uyanacak düşlerim bir bahar sabahı olucak gülüşlerim sonra bır nisan yağmurunda akicak yağmurlarım sulayacak papatyaları umut: düşersen düşerim, düşersem düşler düşer kırılırım en ince yerimden ne su çekerim, ne toprak, bi ruh olur uçarm, selden, denizden uzak papatya ve umut hayal şehrinin kahramanları şehir hayalden değil aslında güneşin olmadığı yerlerden ama ben biliyorum dünya döndükçe, güneş de döner ve bir gün bize de değer, kutuplar 6 ay gece 6 ay gündüz varsın yıl olsun güneş doğsun yeter ben umut un diliyim papatyam heeeeeep üzgün ama duy papatya, burda olmasan da duy!!! güneş bizim ülkemize de doğacak |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #34 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik Mevzuularyine ölemiyorum Bazı anlar var, bir şarkı geliyor kulağıma; zamanı durduran, bana "Seni" hatırlatan O anlar acaba diyorum Acaba o da beni düşünüyor mu Benim onu sevdiğim kadar o da beni seviyor mu Gözlerinde kaybolduğum insanın kalbinde azda olsa bir yerim var mı? Sorular, sorular, sorular Bana ne yaşattın ki seni bu kadar unutulmaz, seni bu kadar Vazgeçilmez yaptı Biliyorum sorular seni bana getirmez Biliyorum acım ne yaparsam yapayım dinmez Her güne başlarken Vazgeçtim diyorum Bu gün son Bir daha adını anmayacağım, gözlerini düşünmeyeceğim, nefesini hissetmeyeceğim� Olmuyor yapamıyorum işte Seni içimden söküp atamıyorum� Hayatta bir insanın başına gelebilecek en büyük mucizesin� Ve ne şanslıyım ki ben bu mucizeyi yaşadım Hala da yaşıyorum� Hala geceleri karanlık odamda bana gülümsüyorsun Gittiğinden beri değişen çok şey yok Senden kalanlarla seni yaşamaya çalışıyorum Her yağmurda dışarıya fırlıyor sokaklarda seni arıyorum Seni ilk gördüğüm günü hatırlıyorum O anı yaşıyorum Başını omzuma koyduğun anı Keşke diyorum o an ölebilseydim Yine yağmur yağıyor Yine sokaklardayım Yine ağlıyorum Ve yine ölemiyorum |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #35 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularAşkın gözyaşları Ey kara bulutları delip geçen keskin ışık! Yıkılmaz umursamazlıkların, yüce karamsarlık dağlarının arasından, bana hayatın yaşanılası büyüsünü inatla hatırlatan gizemli mucize! Zihnimde yeniden esmeye başlayan umut rüzgarının, bülbülleri aşktan deli divane eden pırıltılı esintisi! Gönlümün taze kıpırtısı, sahiplenme hissimin son sahibi! O çiçeklerle bezenmiş kalbini aç ve dinle beni… Yeni açtığım beyaz sayfaların üzerindeki ilk yazıdır senin gönül yazın… Yeni kurduğum çocuksu hayallerin başrolü senindir… Yeni yazdığım görkemli destanların, gülleri kıskandıran kadını sensin… Taze kırılmış kalbimin ilacı sensin… Yırtılan umutlarımın yaması sensin… İçimdeki kurumuş güllerin yağmuru sensin… yitik düşlerimin umudu sensin Sesi kafamda yankılanıp duran kaval sensin, saz sensin… Donmuş yüreğimi eriten ateş sensin, har sensin… Yapmacık gülüşlerin ardındaki gizli hüzün sensin ve en derin üzüntülerin ardındaki içten gülümseme… Kararmış ufkumdan, doğabileceğin en güzel zamanda doğdun… Siyah dünyama yedi renginin her tonunu getirdin… Hayatı “zoraki” bulduğum, artık bitsin istediğim en siyah günlerimde ömrüme ömür kattın… En umutsuz zamanımda, dertlerin, tasaların, feryatların, figanların arasından bana geldin… Sonu nasıl biterse bitsin, gel sev, gel yeter ki sen ağlat beni Aşkın gözyaşlarında yeterki gel, sen boğ beni |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #36 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik Mevzuularyağmur yağarken gülmek şimşeğin adetidir Bana, kıvılcımlar gibi gülmesini öğreten güzel, tatlı gülüşlerinden cihanı bir cennet yaptı Ben gerçi yokluktan hoş gönüllü ve gülerek doğdumsa da aşk bana başka türlü bir gülmeyi öğretti Sedefe benzerim, beni kırdıkları zaman gülerim Fethü zaferden gülmek, hamların işidir Akşamların, seherlerin ruhu olan o, bir gece benimle sözleşmeğe geldi de bana seherler gibi gülmeyi öğretti Ben bulut gibi, somurtkan olsam bile içimden gülerim Nitekim yağmur yağarken gülmek, şimşeğin adetidir Bir döküm ocağına rastladığın zaman, kırmızı altına hoşça bak ki, ateşin içinde, taşın gülüşünü göresin Altın ateşin içinde gülünce, sana şöyle der: -Eğer kalp değilsen, zarar vaktinde gülümse Eğer sen pek büyük bir beysen, şimdi iğreti padişaha, iğreti taç ve kemerine gülmeyi, ecelden öğren Efendi! Eğer sen İsa sıfatlı isen, şehvet gamında bulunan erkek ve kadına gülmesini İsa'dan öğren Eğer sen bir an, Ahmed-i ümmi'nin irfan medresesini gördünse, git sana, arkıt bu fazilete, bu hünere gülmek helaldir Ey müneccim! Sen Ayın yarılması mucizesine eğer inanmıyorsan, önce kendine sonra da GÜneşe ve aya bakıp gülmen gerekir Gonca gibi sen gizli gülme! Ağaçlar, üzerlerinde çiçeklerini açtıkları vakit, bitkilerin güldükleri gibi gül |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #37 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularDal rüzgarı affetse de kırılmıştır bir kere Dal kırıldı, en onulmaz yerinden Aslında ne çok sevmişti rüzgarı Lal oldu, kırıldı dal, bir daha yeşermez yaprakları Rüzgar hoyrat esti, keskin bir bıçak gibi Ümitlerini kesti, kırdı, incitti dalı Zemheri soğukların, ayazları bile Gömememişti dalı kendi içine Ak karlar yağmıştı da üstüne, kıramamıştı onu Rüzgar, en sevdiği rüzgar, yaptı yapacağını Islık gibi hoyrat nefesi ile, kırdı onu, kırdı kanadını kolunu Artık hüzünler açar, dalın tomurcuklarında Fasılalı esse de rüzgar, özür dilese de binlerce Farketse de, dalın onu ne çok sevdiğini Esmese de , eskisi gibi keskin, eskisi gibi hoyrat Takati kalmadı dalın, kırıldı bir kere, en hassas yerinden Sustu dal, esti rüzgar, olanlar oldu En hassas yerine, yüreğine vurdu rüzgar Dal rüzgarı affetse ne çıkar, kırıldı ya bir kere Esmese de artık delice rüzgar Kırmızı şafaklarda beklerdi oysa onu Isınırdı sam yellerinde Raks ederdi dalın yaprakları Ilıman esince rüzgar ve sevinirdi her esişinde Lalelerin, papatyaların kokusunu bulurdu onda Mavi gökyüzüne yollardı, yapraklarını sırtında Isınırdı bazen, onun kollarında Şakırken bülbüller, o rüzgarı dinlerdi gene de Tarifsiz, anlatılmaz bir sevgi idi yaşadıkları Islığıyla dikilirdi yaprakları Rüzgarı çok sevmişti dal, çok sevmişti Bir gün kırılana kadar İçi burkulana kadar Rüzgar onu kırana kadar Kırılmıştı bir kere En onulmaz yerinden Razı olurdu ya her şeye Eğer başka dallara esmeseydi rüzgar Kısacası sevdiklerimizi kırmayalım arkadaşlar Bir kalp kolay kazanılmıyor ama hemen kaybedilebiliyor |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #38 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik Mevzuulargel derdim sana ey yar Deseler ki, üç günün var; Üçünde de seni severdim Ve bir gün de ben ekler, dördüncüsünde ölmeye giderdim yar! Deseler ki üç dakikan var; Üçünde de seni düşünürdüm Ve bir dakika da ben ekler, dört dakika daha seni beklerdim yar! Deseler ki; üç kelimen var Biriyle "Sen", kalan ikisiyle de "SENİ SEVİYORUM" derdim Ve bir kelime daha ekleyip sonuna, "Gel" derdim sana yar! |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #39 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularDalga ve kıyının aşkı Dalga Ve Kıyının Aşkı Dalga ile kıyının aşkını bilirmisin? öncesizden başlayıp sonsuza giden Dalga hep aska kavusma özlemiyle atılır kıyıya dalga seven kıyı sevilendir Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga ve döner hep geriye bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya her bir dokunusunda aşkına verir bedenini hesapsızca işte bende seni böyle severim yar bilirmisin dağ başında açan uçurum çiçeklerini bilirler gorunmeyeceklerini, sevilmeyeceklerini, koklanmayacaklarını Okşanmayacaklarını ama inatla açarlar aşkla, sevgiyle, özlemle hep beklerler gelmeyecek sevgilinin onu kucaklamasını işte bende seni öyle beklerim yar ya ipek böceğini bilirmisin? onun kozasının içinde ördüğü o ipliğe olan aşkını bilir o ördüğü ipliğin kendisinin ölumu olacağını ama aşkına feda eder kendini öyle verir kendini yarenine korkusuzca işte bende kendimi böyle veririm sana yar ya ağac ile meyvesinin aşkını bilirmisin meyvesini vermelidir ağaç yeniden doğmak için öyle zorludur ki ayrılmaları verir meyvesini agaç, meyve tohum olur, tohum kök olur Ve yeniden doğar ağac kendi meyvesinden, işte bende böyle yar! Yok olmayı göze aldım tekrar sende doğmak için |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #40 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularKabullenmek ve unutmak Anlamsız gelir bazen istemediğin şeyleri kabullenmek zorunda kalmak Elini tutmak isteyip tutamamak, sesini duymak isteyip duyamamak Onun nasıl kabullendiğine şaşırırsın, belki de acı veren onun kabullenmiş olmasıdır sensizliği! Ah dersin, çıkarıp atabilsem kafamdan Hiç yaşanmamış gibi olsa keşke Ama derler ki; unutamazsın, sadece kabullenebilirsin Sadece kabullenmek değil bir unutabilsem |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #41 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik Mevzuularpapatya ve kelebeğin aşkı Günlerden bir gün,evrenin bir noktasında,küçük bir tırtıl gözlerini yaşama açtıDoğal içgüdüleriyle hemen beslenmeye başladıNe bulursa yediBir süre sonra,yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup,bir koza örmeye başladıBu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıktı Minik kelebek,uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başladıDağlar tepeler aştı,ormanın her yerini dolaştı Derken rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye geldiÇevresine şaşkın şaşkın bakarken,vadinin öbür ucunda bir papatya gördü İçinden "Ne muhteşem bir çiçek"diye geçirdiZaman kaybetmeden yüzlerce renkli,hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında aldı soluğu "Merhaba"dedi papatyaya"Sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim" Nazlı papatya şöyle bir baktı konuğuna ve "Merhaba"dedi"Ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten" Kelebek ona yaşam öyküsünü,nerede dünyaya geldiğini,geçtiği ormanı,tepeleri anlattıPapatya da ona kendinden söz etti Gece olunca birlikte yıldızları ve ateşböceklerinin danslarını seyrettilerGündüz olunca kelebek,kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korudu Minik kelebek papatyayı çok sevdiO kadar çok sevdi ki,bür türlü onun yanından ayrılamadıPapatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyorduAma cesaret edip de bunu papatyaya söyleyemedi bir türlü Onu kırmaktan,incitmekten,bu yüzden kaybetmekten korktuPapatya da kelebeği çok sevdi ama o da bir türlü söyleyemedi sevgisiniDuygularının karşılığının olmayacağından,bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korktu Böylece saatler saatleri kovaladıGünler geçip de,kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca,papatyaya döndü ve "Üzgünüm,ama senden ayrılmam gerecek"dediPapatya buna bir anlam veremedi ve "Neden?"diye sordu"Yoksa benim yanımda mutsuz musun?" "Hayır"dedi kelebek"Sen benim yaşamıma anlam kattınFakat biz kelebeklerin ömrü yalnızca 3 gündür ve ben de ömrümü tamamladımartık kelebeklerin ölmediği bir yere gitmeliyim" Papatya bu duruma çok üzüldü ama yapacak bir şey yoktuKelebek artık hiç gücünün kalmadığını,daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde,son bir çabayla papatyaya "Seni seviyorum"diyebildi ancakPapatya donakaldıYalnızca "Bende"diyebildi kelebeğin arkasındanArdından da gözyaşlarına boğuldu İçinden "Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim"diye geçirdiPapatya,sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamadıBir süre sonra yaprakları önce soldu,sonra da dökülmeye başladıHer düşen yaprakta papatya,içinden "Seviyormuş" diye geçirdi İşte o günden bu yana, bunu bilen aşıklar,sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sordu"Seviyor mu,sevmiyor mu?"diye |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #42 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularSevmek, sevilmek, sevdirmek İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışı nedir?’ Eflatun; Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler Ne var ki çocukluklarını özlerler Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar Sonuçta, ne bugünü ne de yarını yaşarlar Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler Peki sen ne öneriyorsun?’ demişler Bilge yine sıralamış; Kimseye kendinizi ‘sevdirmeye’ kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye’ bırakmaktır Önemli olan; hayatta, en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır Sevmek, sevilmek, sevdirmek |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #43 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularSevgi kirlenmesi Sevgisiz hiç birşey güzel ve anlamlı değildir Gerçek sevginin yolu yürekten, yüreğin yolu da beyinden geçer Beynin yolu iyi niyetten, temiz ve ahlaklı olmaktan geçer Sevgi ahlak dışı hiç bir ima, hiç bir duygu kabul etmez En kutsal sevgi karşılık beklemeyen sevgidir Karşılık bekleyen sevgi gerçek ve asıl sevgi değildir; çıkarcıdır, ucuz günübirlik yaşanan sevgidir Kirlidir, maddiyatı ve çıkarı fazilet sayar Asıl sevginin hilesiz, çıkarsızı kutsal ve asıl olandır Çağımızda temiz,erdemli, kirlenmeden yaşamak zor ve çileli bir yoldan geçmeyi gerektirir Ama bu yol temizdir, insanidir, kutsaldır Derinliği, güzelliği, anlamı olan bir yaşam biçimidir Gerçek sevginin özlemini duyarak ve bu duyuda kendini bulan insan nereye giderse gitsin, nerede yaşarsa yaşasın insan kalır Çünkü insanın insan olarak kalması, insanın sevgisinden, dürüstlüğünden ödün vermemesi, ben kalması gerekiyor Sevgi, özlem, bilinç, kişilik derinliği yaratır insanda Mağazalar, lüks arabalar, günübirlik sevgiler değil En eski ve zamanın yok edemediği tek yüceliktir sevgi, unutmayın Her sabah uyandığınızda ince bir sevda yakmıyorsa yüreğinizi, vicdanınızda bakabileceğiniz bir yüzünüz yoksa aynalarda; Yüreğinizde merhamet, gözlerinizde rahmet akmıyorsa sevda denizlerine ve yakmıyorsa içinizi incecik bir merhamet ateşi Satın gitsin! Bu dünyada benim dediğiniz neyiniz varsa; Ağlarken gül dökmüyürsa gözlerinizin altı Sevgiler kirleniyor sevgilim uygarlık adına, çağdaşlık adına umutlar kirleniyor sevgilim havalar soğuk mu soğuk insanlar eceliyle ölmüyor artık radyosyonlu ölümler kokainli ölümler kanserli ölümler aidisli ölümler kol geziyor dünya çaresiz mi çaresiz insanlık ölüyor sevgilim tabiat ölüyor güzellik ölüyor kötülükler boy veriyor zaman hain mi hain oysa bir çiçek olmalı umut açmalı yaralı topraklarda çocuklar yarınlara güvenle bakmalı sevinçler yeşermeli yapraklarda nefretler sevgiye dönüşmeli sevgilim acılar sevince dostluklar yücelmeli insan sevince insan sevince yalanlar küçülmeli dağlar küçülmeli çocuklar büyümeli ırmaklar ağlamalı, çocuklar gülmeli savaşlar bitmeli sevgilim acılar bitmeli, açlıklar bitmeli sevgileri kirletenler bu diyardan gitmeli bunca kan bunca gözyaşı dünyamıza yetmeli insan bu dünyada ya sevmeli ya da ölmeli |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #44 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularVicdan kalbin terazisidir Daha önceki yazılarımda da üstüne basa basa vurguladığım gibi, dünyada en kutsal, en değerli şey nedir diye sorsalardı bana, herhalde hiç tereddütsüz “sevgidir”, “ merhamettir” derdim “İnsanın sevildiğini bilmesidir” derdim “Daha da güzeli sevmeyi ve sevilmeyi bilmesidir” Sevmenin bir çılgınlık, ağlamanın bir zaafiyet ya da, bir zayıflık olduğunu düşünenlere acıyorum Oysa ki sevmek, güçlü olmak, insan tarafımızı bulmak demektir Sevmek; dünyaya, insana, hayvanlara, bitkilere yani doğaya hilesiz bakmak, doğayı ve doğadakileri her halleriyle benimsemek demektir Vicdanımız ve dürüstlüğümüzdür sevgi Hayata umutlu bakışımız, yaşama sevgiyle sarılışımızdır Bir kuşun kanadının kırılışına yüreğimizin titreyişidir, yanışıdır Sevenlere değil, asıl dünyada sevmeyen, sevemeyen, sevilmeyen ve sevmesini bilmeyenlere acımalı Sevebilen insan yaşamı, yaşamın derinliğini, kendini ve ruhunun iç derinliğini keşfeden insandır Aşk değil midir insanı erdemleştiren, güzelleştiren dostlar? Derinliğimiz, güzelliğimiz aşktan değil mi? Oysaki aldığımız kültür, içinde yaşadığımız sistem ve zaman o kadar sahte ki Gülüşler, dokunuşlar, bakışlar sevgi sözleri bile hepsi sahte geliyor insana “Benliği hor ve hakir kılıp, insanı yükselten aşk ve sevgidir Onsuz bütün beden tamahtan ibarettir Tamah ise alçaltandır Sevgi ve şefkat insanın, öfke ve şefkat ise hayvanın temel hasletleridir Sevgi güneştir, ama kusurları örtmede gece gibi olun!” der Mevlana Aşk hilesiz sevmektir dostlar ve sevgiyi taa ruhunun derinlerinde hissedebilmektir Bence sevebilen insan talihli insandır, güzel insandır, erdemli ve saygın insandır Saygınlığı ve sevilmeyi hak eden insandır Güzelliklerin, inceliklerin öz kaynağı değil midir sevgi! Karda, kışta bile olsa insanın içini ısıtan, şiir duygusunu yeşerten, sevdaların mana tezgahında dokunan ve bakınca gözlerde kutsal şiir gibi okunan, derin bir mana değil midir sevgi! Sevgi, yüreğini güzelliklerle beslemek, ruhunu kinden, fesattan, hasetten, iftiradan yalandan, kıskançlıklardan, kötülüklerden arındırmak değil midir? Yönünü sevgiye çeviren insan çevresine sevgiyle, saygıyla bakmasını, yüreğini düşmanlıklardan, kirlerden; kinlerden arındırmasını da bilir Çünkü insanın içindeki canavarı dizginleyen bir güçtür sevgi İçinde sevgi, merhamet taşımayan insanın, acıma duygusu da olmaz, düş kuramaz, düşünemez Dolayısıyla içinde sürekli başkalarına karşı kin, nefret, kötülük besler Merhametsiz, acımasız ve zalim olur Oysa ki, insan olarak her insanın mutlak sevmesi, düş kurması, düşünmesi, gülmesi ağlaması gerekmiyor mu? Hani ünlü bir söz vardır ” Yürek yanmayınca göz yaşarmaz” derler ya, işte onun gibi bir şey Ben insanın maddiyatına ve mevkisine değil, insanın kişiliğine, insani değerine önem ve değer verilmesinden yanayım Görünüşe ve şakşaklara aldanmamak gerekir İnsanın insani değerleri içinde, ruhunda ve gözlerinde saklıdır İçinde çirkinlikler besleyen insanı hangi makam, hangi maske, hangi elbiseyle donatırsanız donatın çirkinliğini gözlerinden görürsünüz, bakışlarından anlarsınız İnsanın niteliklerini ve sevme yetilerini geliştirerek tırmanacağı yüksek düzeye; nitelik ve erdem basamaklarına ancak sevgiyle çıkılabilir Sevgisiz bir insan, vicdanını devreden çıkardığında yapamayacağı haksızlık, yapamayacağı vicdansızlık, düşünemeyeceği kötülük kalmaz Yani sevgiyi, merhameti yüreğinden dışlayan bir insan, alçalmayı seçmiş demektir Vicdan devreden çıkartıldığında, insani hiç bir parıltı, hiç bir değer kalmaz insanda ve o insan alçalmayı seçmişse zaten ineceği düzeyin de sınırı olmaz, alçaldıkça alçalır Bu tür insanları genelde karakol yada hapishanelerde insanlara salt işkence yapmak için tutarlar Eski dönemlerde de bunlara cellat denirdi En sevmediğim insan tipi çıkarcı, yalancı, iftiracı, içten pazarlıklı, hani derler ya saman altından su yürüten yada yılan gibi yanına yaklaşıp gizlice sokan, insani hiç bir nitelik taşımayan yalaka tiplerdir Hani kendisinden güçlü gördü mü “Elini öp’im abi !” deyip, önünde doksan derece eğilen Zayıfı gördüğünde kabadayılığı tutan ve gücü yettiğince ezmeye çalışan, biraz zoru gördüğünde ise sahtekarca milliyetçi ya da dindar ayaklarına bürünen vicdansız, merhametsiz, acımasız insan tipidir Bu tip insanlar her yerde mevcut İhtiraslarına ulaşmak için izledikleri yol, yöntem ve entrikalarla alçalabildikleri kadar alçalırlar Hayatım boyunca bu tip insanlardan hep kaçmaya, uzak durmaya çalışmışımdır Onlarla aynı ortamı, aynı havayı soluduğumda hep tedirgin olurum Sevgisizlikleri, kirlilikleri üzerime bulaşır diye Sevgiden ve kitaplardan korkmamalıdır insan Sevgiden ve kitaplardan korkan kimseler, içlerinde aydınlık taşıyamazlar Çağı da yakalayamazlar Günümüz insanının ve gençliği; bir tuzağa düşürülmek isteniyorUcuz tv programlarıyla (kitaptan ve gerçek sevgiden uzak), günübirlik aşk dedikodularıyla insanlar uyuşturuluyor Kendilerine ucuz, kalitesiz tv programları izlettirerek, insanlar okumaktan uzaklaştırılıyorKitaptan yoksun yaşamak ise, insanlarının doğruyu bulmalarını zorlaştırıyor Oysa herkes biliyor ki, tarihte yükselmenin, gelişmenin ve aydınlanmanın yaşandığı zamanlar; yüreklerin kitapla ve sevgiyle beslendiği çağlardır Savaş, karanlık, cehalet ve düşmanlık dünyanın ve insanın başına sürekli felaketler, belalar getirmiştir Çağı yakalamak, çağdaşlaşmak ve çağlar öncesini anlamak için öncelikle insanın yüreğini sevgiye ayarlaması, kini ve nefreti Kaf Dağının ötesine kovalaması, insanı erdemli insan kılan zeka ve sevgiyi ön plana alması gerekir İnsan sevmediği birine malını verebilir belki, parasını verebilir ama en değerlisi olan sevgisini, sevmediği birine verebilir mi? Cebindeki parayı, üstündeki eşyayı vermek, sanıldığı kadar önemli de değildir bence Çünkü bunlar sevdikleriniz kadar kıymetli de değildir Ama insan sevmediği birine en değerli şeyini veremez, yüreğini, sevgisini veremez Malını ya da kumarda parasını kaybeden de çok şey kaybetmiş sayılmaz Çünkü onları yeniden kazanma şansı var Herhangi bir kaza ya da olayda cesaretini yahut ümidini kaybeden de çok şey kaybetmemiştir Onları yavaş yavaş yeniden kazanabilir Ama onurunu, haysiyetini, insanlığını kaybeden kişi her şeyini kaybetmiş sayılmaz mı? Onun bir daha kazanma şansı mümkün müdür? Sevgi ve vicdanınızla başbaşa kalın diyorum Ben Yokum Güzellik bu denli ucuzsa ve bu denli çirkinse yaşamak nankörse emek çıkarsa her kapının anahtarı ben yokum ben yokum bir gecelik ilişkiler kadar değersizse aşk parayla ölçülüyorsa dostluklar ihanetler, savaşlar, karanlıklar üzmüyorsa ve utandırmıyorsa yoksulluklar ben yokum erdem bu denli küçükse ve bu denli büyükse yalanlar hayaller yoksa umutlar yoksa çiçek açmıyorsa sevda bahçeleri özlemi anlatmıyorsa karanfil ben yokum yaşam dediğiniz zamanı tüketmek maviyi kirletmek yiyip içip yan gelip geğirmekse küfretmekse sizden olmayana ana avrat doğru dostum ben aykırıyım varsın sizin olsun marklar, arabalar, dolarlar sizin olsun, konfor lüks şan, şöhret, mevki bana bir dilim şiir bir nebze sevgi yeter yeter bir içten gülüş bir tutam düş ve güneşin yedirengi |
Arşivlik Mevzuular |
10-11-2012 | #45 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arşivlik MevzuularDostluk gülü “Güller, laleler, karanfiller bütün çiçekler solar Çelik ve demir kırılır Ama gerçek dostluk ne solar, ne kırılır” Nietzsche Bir gün evinizden çıkıp bir gül bahçesine girin, dokunun ellerinizle bir güle Ama koparmayın sakın, yalnızca dokunun ve okşayın Sevin, sadece sevin ve sevgisini tutup koyun gönlünüze Dalında duran bir gülün nasıl buram buram hasret, aşk en önemlisi de dostluk koktuğunu göreceksiniz Güllerin üzerindeki çiy damlalarına bakın! sevinç ve hasret gözyaşlarıdır onlar, dostluk gözyaşlarıdır Sevdiği için dökülmüştür, dostu için Sevgiyle okşadığınızda bakın nasıl özlemle yanar elleriniz, yüreğiniz nasıl da aşkla çarpar, sevgiyle tutuşur Onu koparmaya varmaz eliniz Kalbiniz titrer Dokunun bir güle, koparmayın; sadece dokunun Ne kadar katı olursanız olun, katı yüreğinizin nasıl yumuşadığını göreceksiniz Sevginin, dostluğun sıcaklığı kalbinize nasıl dolduğunu hissedeceksiniz Ve o an başınızı kaldırıp uçsuz, bucaksız gökyüzüne bakın, göğün mavisindeki ferahlığa O an belki, sevdalı bir kuş gelip konacak saçlarınıza, ürpererek ve ürkerek gözlerinize bakacak Avuçlarınızın içine alıp kalp atışlarını dinleyin Salın sonra gökyüzündeki özgürlüğe ve derin bir nefes alın Havada özgürce kanat çırpınışının güzelliğini doldurun içinize Dostluğun, vefanın, sevginin, özgürlüğün eşsiz güzelliğini yaşayın “Gül verenin elinde gül kokusu kalır” der bir Çin atasözü Bende gül koklayanın yüreğinde gül kokusu kalır diyorum Bir gül ancak bir dostun elinden verilince, iç bayıltıcı güzelliğini algılar ve anlarız Buram buram kokladığımızda dostluğun ağırlığını hissederiz Vefalı bir dostumuzu kaybettiğimizde yada ondan ayrıldığımızda nasıl da sancır yüreğimiz, gecelerce uykusuz kalır gözyaşı dökeriz Sevgimizin, dostluğumuzun ölçüsünü ancak o zaman anlarız, ama ne yazık ki, bazen iş işten geçmiş olur Çünkü geç kalmışızdır Bilir misiniz? nice köklü dostluklar, ayrılık tokatını beklermiş, anlaşılmak için? İnsan bazen dostluğun önemini, değerini ve bir dostunu ne kadar çok sevdiğini ancak iş işten geçince anlar Balıklar engin denizde suyun kıymetini ancak ondan uzak kalınca farkına varır ab-ı hayatın ne olduğunun Dostluklar öylesine güzel, öylesine derin, anlamlı, incelikli, içtenlikli ki; bir güneş kadar sıcak, toprak gibi vefalı, su gibi temizdir Vefanın, dilin, duygunun, yüreğin el ele, yüz yüze, iç içe girdiği, gönül gönüle birleştiği, bir gül bahçesinin güneşlenmesidir dostluk Fırtınalarda, boranda yüreğimizin ısınmasıdır İşte o nedenle, her şeye rağmen sizinde bir dostluk gülünüz olsun yüreğinizde Her şeye rağmen, yaşamak şey güzel yine de Önemli olan kimseyi düşürmeden, düşmeden, tutunabilmemiz hayatın bir yerlerine İnsanların biribirini seviyor olması, dostluk kurması ne güzel Ne güzel karların yağması, karların erimesi, uçuşması kelebeklerin, açması çiçeklerin her bahar ne güzel Yüreğimizin çarpması sevgiyle, dostlukla, annelerin sevgisi, çocukların gülmesi ne güzel Siz de bir güle dokunun ve sadece koklayın göreceksiniz ki, dostluklar, sevgiler ne kadar önemli ve değerlidir Dostluk öyle bir şey ki, hep tazelenmek ister Hatırlanmak ister Dost olun sizde, şu üç beş günlük ömrünüzde kimseye kötülük etmeyi düşünmeyin Size kötülük etseler bile Vicdanı rahat, yüreği temiz olun Dostluğun aydınlığını, sıcaklığını ve lezzetini tadın İliklerinize dek hissederek yaşayın "Dostlarınızla öyle yaşayın ki,düşman olduğunuzda, söyleyecek şeyleri olmasın Düşmanlarınızla öyle yaşayın ki, dost olduğunuzda, yüzü kızarmasın" Yeri geldiğinde sararıp solun, düşen bir kuru yaprak olun, ama asla soldurmayın, sarartmayın dostluk gülünüzü Unutmayın, hayata hiçbir şeyiniz olmasa dahi, yüreğinizi ısıtacak hep bir dostluk gülünüz olsun Barışla, dostlukla kalın |
|