C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*MOĞOLİSTAN TÜRKLERİ [size="2">Moğalistan Çin egemenliğinde uzun bir sıire yaşadıktan sonra 1924'te "] Eğitimde Kiril Alfabesi'ni kullanmaktadırlar[/size] |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*AFGANİSTAN'DA TÜRKLER Afganistan'da Türk dilini konuşanlar genel nüfusun % 10 nu kapsarlar Burada üçüncü sıra dil grubudur Afganistanda sağlıklı bir nüfus sayımı yapılamadığı için verilen rakamlar tahminidir Buradaki Türkler ise:
Afganistanda, Fariab, Balkh, Samamgan ve Kunduz'da yaşamaktadırlar Sayıları 1 ile 15 milyonu bulduğu sanılmaktadır Çiftçilikle ve hayvancılıkla uğraşırlar Türkmenler: Ülkenin Kuzeybatısında yaşarlar Tahmini sayıları 20000 civarındadır Tekke, Şalar, Sarık, Çekra, Mavn, Tank aşiretleridir Genellikle göçer yaşamaktadırlar Kırgızlar: Afganistan'ın kuzeybatısında Tahkar ve Budaksan bölgelerinde yerleşmişlerdir, sayıları 90000 civarındadır Büyük çoğunluğu göçebe olarak yaşamlarını sürdürürler Kazaklar: Sayılan azdır Hepsi göçebe olarak yaşarlar Çin bölgesinden göçebe olarak geldikleri sanılmaktadır Dil, Eğitim Din ve Kültür Afganistan'da Türk dilleri konuşanların okuma, yazmaları bulunmamaktadır Dinleri Hanefi mezhebindendir Ekonomileri pamuk ve şekerpancarına bağlı, hayvancılıktır Karakul koyunu ve el dokuması halı işleri ile uğraşmaktadırlar |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*İRAN'DA TÜRKLER Iran'ın bılınen ataları Pers, Furus, Fars ve Parsovalılardır Türk düşmanı Firdevdevsi ünlü destanı "Şehname de" ve 10 yy da ÎRAN-TURAN savaşlannı anlatarak, bölgedeki Türk varlığına değinir XI yy ilk yarısından itibaren "Yıva" boyundan kalabalık Türk-menler îran da göriilür XII yy da ise Solgurların yanısıra Avşarlar Huzistanda ortaya çıkarlar 15 yy dan sonra ise bu topraklarda yoğun biçimde Türk Savaşçıları Gazneliler, Selçuklular, sayısız Türk boyları Orta Asya'dan Ortadoğu'ya ve îran'a akın akın gelirler İran'a gelen Türkler iseGüney Azerbaycan'a yerleşirler Dil olarak Batıoğuzca'yı kullanmışlar, Arap alfebesiyle yazmışlardır Ancak 1925-1979 arası Pehleviler döneminde (Rıza Şah ve Oğlu) Türklere Zorla Farsça öğretmek istemişler ve Azeri dilini yasaklanmışlardır İran'daki Türk halkları Azeriler, Şahsevenler, Karapapaklar, Kayralar, Kaşkaylar, Türkmenler, Hamseler, Karapapalılar, Karadağlılar, Şatrunlular, Geymikler, Delikanlılar, Beybağlılar, Bocağcılat, Halaçlar, Karayılar, Timurtaşlar ve Avşarlardır Bütün bu halkların sayısı İran nüfusunun %30'u kadarını oluşturmaktadır Türk Halkları Tebriz, Urmiye Dizaiyye ve Erbil'de dir İran'daki Türk kadınları ev işleriyle uğraşır Erkekleri ise işçi ve memurdur Türklerin yoğun olduğu Tebriz önemli bir ticaret merkezi ve İran'ın dördüncü büyük kentidir İran Türkleri şiidirler ve dini inançları halkın yaşamında önemlidir Şurası bir gerçektir ki tarih boyunca "İran" Doğu Türklüğü ile Batı Türklüğü arasında bir duvar ve engel oluşturmaktadır |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*BULGARİSTAN TÜRKLERİ Günney Rusya bozkırlarından 7 yüzyılın başlarından çeşitli nedenlerle göç eden ve Balkan Yarımadasına gelen Bulgarlar, Türk halklarındandır Ancak yeni geldikleri bu bölgede slav halkları tarafından asimile edilmişler, kiiltürel kimlik bakımından büyük çoğunluğu slavlaşmışdır XV yüzyıldan sonra Osmanlı împaratorluğu Anadoludan Türk nüfusu getirerek bölgeye yerleştirmiştir Ne var ki bütün bunlara karşın genel nüfus içinde Türkler hep azınlıkta kalmışlardır Balkanlarda ve Bulgaristanda Osmanlı egemenliği beş yüzyıl sürmüş olmasına karşın 1878 Osmanlı Rus Savaşından sonra imzalanan Ayastefanos ve Berlin anlaşmalarıyla Bulgarlara kısmi bağımsızlık verilmiştir Bulgarlar 1908'de ikinci Meşrutiyet'le birlikte resmi ve kesin bağımsızlıklarını elde etmişlerdir Bulgaristan 1940'ta Tıirk nüfusun yoğun olduğu Dobruca'yı yeniden elde etmiş ve o günden sonra da sınırlarında değişiklik olmamıştır Dobruca bölgesindeki Türkler'den başlıca Türk dili konuşan iki Türk azınlık daha bulunmaktadır Sayılan 7000 kadar olan Tatar ve Gagvuzlardır Bulgarlar ülkedeki azınlıklan sürekli asimile etmeye çalışmış 1984-1985 yıllarında ise Türkçe isimleri yasaklayarak göçe zorlamıştır Ancak Türkler bu olguya tepki göstermiş 1989 yılında 160000 Türk Türkiye'ye göç etmişlerdir En son 300000 Türk Türkiye'ye zorla göç vermiştir 1985 ten sonrada Bulgaristanda kalan Türkler bazı alanlarda Bulgar yurttaşların hak ve özgürlüklerine sahip olmuşlardır Nüfus 1965 nüfus sayım verilerine göre Türkler 850000'e yakın olarak nüfusun % 10'unu oluştururlar 1985 sayımında ise Türk nüfus 1600 000 civarında olup nüfusun yüzde onbeşi kadar olduğudur Bu nüfus yoğunluklarıyla Bulgaristan'da Türkler en kalabalık durumundadırlar Ve sürekli Türkiye'ye göç vermişlerdir 1944'e kadar 140000 kişi, 1950-1951'de 155000 kişi, l978 yılı ise 130000 kişi Türkiye'ye gelmiştir 1989 yılında en son kişi Türkiye'ye göçe zorlanmıştır Bütün bu göçlerden sonra Bulgaristan Türkleri kırsal alanlarda kalmışlardır [size="2">1993'den sonra Bulgaristan'da Türklerin "][/size] Dil ve Eğitim Bulgaristan'da eğitim devlet denetiminde'dir Ancak Bulgaristan'da konuşulan Türkçe, Türkiye Türkçesine oldukça yakındır Bulgar Kiril alfabesiyle yazılır Türkçe ilk yıllarda azınlık okullarında öğretim dili olarak Türkçe okutulurken daha sonra (1960) kkaldırılmıştır 1939 da okumak durumunda olan Türklerin yüzde 15'i okula giderken 1957 de bu oranın yüzde 97'ye çıktığı yazılmaktadır 1993'ten sonra yeniden Türkçe eğitim başlamıştır Bulgar Ulusal Radyosu'ndaa Türkçe yayınlar baslamış, "Filiz Gazetesi" yayına sokulmuş, 27 Belediye başkanı, 653 köy muhtarı, idari işlerde görev almıştır DİN Devlet dini kıırumları denetim altında tutmakta ve dini çalışmaları yönlendirmektedir 1949 yılında ise Müslümanların dini kuruluş ve vakıflarını Bulgar hükümeti millileştirmiştir Din adamlarıbirer, devlet memurudur Ve Sofya'da onları temsilen bir müftü görevlidir |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*MAKEDONYA'DA TÜRKLER Makedonya'dan bir çok ırklar gelip geçmiştir Türk ırkından olan Hunlar, Avarlar, Kumanlar, Peçenekler ve Osmanlı Türkleri uzun süre bölgede yasamışlardır 1300 yılından sonra da Anadolu'dan Makedonya'ya çok sayıda Türk göçmenler yerleştirilmiştir 1953 yılıııda, Makedonya'da 203000 Türk yaşarken bu nüfus bugün 77500'e inmiştir Dün ve bugün Doğu Makedonya'da Türkler'e çok yoğun asimilasyon uygulanmaktadır Türkler arasında ve Makedonya'da eğitim Türkçe dilinde olmaktadır Doğu Makedonya'da ise sadece dört yıllık Türkçe eğitim vardır Halen mevcut ilköğretim kurumlarnda 264 öğretmen görev yaprnaktadır Gostıvar'da bir genel lise ve bir meslek lisesi, Kalkandelen'de bir meslek lisesinde Türkçe öğretim yapılmaktadır Üsküp'te de bir lise'de Türkçe öğretim verilmektedir Üsküp ve Manastır Üniverstesinde Türklere çok az bir kontenjan ayrılmaktadır Makedonya'da Türkler tarım, hayvancılık ve ticaretle uğraşmaktadırlar En yoğun oldukları yerler ise Üsküp, Gostivar, Ohri, Resne'dir Türkçe dergileri, gazeteleri ve yerel televizyonları vardır Makedonya'da bugün "Türk Demokratik Partisi" kurulmuş ve Türkleri temsil etmektedir Ayrıca, Kosova ve Sancak bölgesiııde de Türklerin sayısı 2000'e ulaşmıştır Burada da, Türkler Türkçe egitim görmekte olup en çok Priştine kentinde toplanmılardır Makdedonya da Türkçe, radyo,gazete, dergi yayınlanmakta olup, siyasi anlamda "Türk Demokratik Birliği" Kosova-Sancak Türklerini temsil etmektedir |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #21 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*Surİye'de TÜrk Halklari SURİYE Suriye, Suriye yüzölçümü 185,180 km2 olan, Asya’da Müslüman bir Arap ülkesi olarak tanımlanıyorSuriye'de yaşayan insanların nüfusu 16,673,282 (1998) şimdi 20 milyona tahmin edilir, Suriye doğu yanında Iraktır, batı ak deniz ,güney urdun ve kuzey türküyedir, Suriye idaresi 14 muhafazaya bölünmüş , Şam(Damascus) Suriye başkent şehiri , başka büyük şehirleri Halep, humus, hama, ve Lazkiye Ortadoğu’da bulunan Suriye bu coğrafyada yer alan pek çok ülke gibi çok dinin (mezhebin), ırkın, dilin bulunduğu demografik bir yapıya sahiptir Bugünkü Suriye’de yaşayan Türkmenlerin durumuna geçmeden önce Suriye’deki tarihi seyri ve bu seyre bağlı olarak Türkmenlerin buraya gelişlerini gözden geçirelim Suriye Türkmenlerinin Kısa Tarihçesi Suriye, bulunduğu coğrafi konum itibariyle; doğu ve batıyı birleştirdiğinden Anadolu’nun tabii bir uzantısı olmasından ötürü hem doğu ve hem de batıdaki devletlerin ilgi odağı olmuştur Sümerler, Asurlular, Makedonyalılar ve Romalılar Suriye’de hakimiyet kurmuşlardır İslamiyet’in doğuşundan sonra bölgede, Hz Ömer’le başlayan bir İslimi hareket görüyoruz Bu durum, Emevi ve Abbasi hanedanlıkları zamanında da devam etmiştir Suriye'deki Türkmenlerin daha 7 ve 8 yüzyıldan beri Fırat ve Dicle boylarına indikleri, ayrıca, Mezopotamya'dan ve Anadolu'dan Suriye'ye göçtükleri 9 ve 11 yüzyıldan buyana bölgede yaşadıkları bilinmektedir daha önce Mısırda bir Türk komutanı Tolun oğlu Ahmed kendi hanedanını kurmuş (875) ve bu hanedan 905 yılına kadar devam etmişti Tolunoğlu Ahmed Suriye'yi (877) almıştı Daha sonra yine başka bir Türk komutanı Toğaç oğlu Muhammed Ebu Bekir, tarihte İhşidî adıyla anılan hanedanı kurmuş ve bu hanedan (935-969) yılları arasında bölgeye hakim olmuştur Her iki Türk hanedanı, Abbasî halifeliğinin bir politikası olarak Türk komutanları ile Türk askerlerine, orduda büyük yer vermelerinin sonucunda doğmuştur İhşidîler'i (969) yılında Şiî Fatımî devletine yıktı XYüzyılın birinci yarısında Abbasî İmparatorluğu iyice parçalanmış, Irak'ta bile kuvvetini hissettiremeyecek bir duruma düşmüştü Bizans bundan faydalanarak karşı taarruza geçti ve birçok yöreleri ülkesine katmaya muvaffak oldu Bizans' a karşı, kuzey Suriye ve Cezîre'nin (Kuzey Irak ve bazı Güney Anadolu yöreleri) hakimleri olan Hamdanî hükümdarları karşı koymaya çalıştı Bu cümle adı geçen hanedanın en büyük hükümdarı olan Seyfü'de-devle, Seyfü'de-Devle'nin en ünlü ve muktedir kumandanlarından birinin “Türk Yemek” olduğunu biliyoruz Bu Türk kumandanının Kimek elinin yemek boyundan olduğu için böyle anılmış olması muhtemeldir (ölümü: 951-2) Türklerin bölgeye gelip yerleşmeleri, Büyük Selçuklu Devleti’nin Gazneliler’le yaptığı Dandanakan Savaşı sonrası olmuştur Büyük Selçuklu Devleti, bu savaştan sonra özellikle 1063 yılından itibaren kendi hayat tarzlarına uygun buldukları bu bölgeye yerleşmeye başladılar Özellikle Halep, Lazkiye, Trablusşam ve Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus ve Şam bölgesinde bu yerleşme yoğunluk kazanmıştır Türklerin buraya yönelik akınları Afşin ve Sandık Beyler komutasında Halep’e kadar devam etmiştir (1069-1070) yıllarında ise Kurlu ve Atsız Beyler, Güney Suriye’yi tamamen ele geçirmişlerdir (1071) yılında Malazgirt Savaşından sonra Aşağı ve Yukarı Fırat boylarında, Saltuklar, Mengücekler, Danişmendiler, Yınaloğulları, Artuklar gibi Türk Beylikleri kurulmuştur (1077) yılından beri Suriye Selçuklu meliki olan Tutuş, kendini sultan ilân ederek, Oğuzların Yıva Boyu ile Bayat, Avşar, Begdilli, Döğer ve Üçoklar oymakları Şam ve Halep’e yerleşmişlerdir Berkyaruk'un üzerine yürümüş, fakat yenilmişti (1095) Oğullarından Rıdvan Halep'te, ve Dokak Şam'da hâkimiyetlerini ilân ettiler Halep hakimi Rıdvan Haçlılarla mücadele etti Bir ara sınırlarını Güney Anadolu'ya kadar genişletti (1117)'ye gelindiğinde her iki bölgede de hâkimiyet, atabeylerin eline geçmişti Suriye Selçukluları'nın Şam kolu, Atabey Tuğtekin tarafından yönetiliyordu Oğlu Tacü'l-mülk Böri babasının ölümü üzerine idareyi ele aldı Pek güçlü olmayan bu atabeylik, Zengî Atabeyi Nureddin Mahmut tarafından ortadan kaldırıldı (1154) (1127) yılında Melikşah'ın Halep Valisi Ak-Sungur'un oğlu İmadeddin Zengi'nin Musul valiliğine getirildi Haçlılara karşı verdikleri mücadelelerle öne çıkmışlardır İmadeddin Zengî, Haçlılardan Urfa'yı alınca Avrupalılar II Haçlı Seferi'ni düzenlemişlerdir (1137) Zengî'nin ölümünden sonra atabeylik Musul ve Halep olmak üzere iki kola ayrıldı (1146) Halep'teki oğlu Nureddin Mahmut haçlı kontluklarına karşı başarılı mücadeleler verdi Şam'daki Börileri kendine bağladı Haçlılarla iş birliği yapan Mısır Fâtımî Devleti'ni ortadan kaldırdı (1171) Nureddin Mahmut ölünce atabeylik Eyyubi ailesine intikal etti (1174) Selahattin Eyyubi komutasındaki Müslümanlarla birleşerek Haçlılara karşı bölgeyi savunmuşlardır Selahattin Eyyubi’nin ölümünden sonra bölgeye bir başka Türk devleti olan Memluklular hakim olmuştur Anadolu’ya hakim olan Türkiye Selçuklu Devleti ise, 1243 yılında Moğollarla yaptığı Kösedağ Savaş’ını kaybetmesi sonrası ağır Moğol baskısı altında kalmıştı Bu baskı sonucu özellikle Kayseri ve Sivas’ta yaşayan Türkmenler, Memluk Sultanı Baybars zamanında Suriye bölgesine yerleşmişlerdir Bu dönemde Suriye’ye gelip Şam’a yerleşen Türkmenler, İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın ölümünden sonra çıkan siyasi karışıklıktan faydalanarak 1337’de Elbistan civarında Dulkadiroğulları beyliğini kurmuşlardır Yavuz Sultan Selim, 1516 yılında Mercidabık’ta Memlukluları yenerek bu günkü Suriye topraklarını Osmanlılara bağlamıştır Suriye Türkleri, ilk yerleşimlerinde göçebe olarak kalmışlarsa da sonradan yerleşik düzene geçmişlerdir Konar-göçer ahalinin merkeziyetçi bir devlet nizamı ile bağ-laşamayan hayat tarzları yüzünden yerli halka büyük zararlar vermexlerim sona erdirmek endişesi , Harab ve boş yerleri imar etmek ve yeniden ziraata açmak (1691-1699) yılları arasında konar-göçer halkın Osmanlı hükümet tarafından iskan edilmesinin bazı sebepleridi 1916 sonuna kadar da bu bölgedeki Türk hakimiyeti, kesintisiz olarak 402 yıl sürmüştür Bu sürede bölge sakinleri, derin Türk kültürü etkisi altında kalmıştır Bu etki kendisini en çok dil konusunda göstermiş; Suriye lehçesi en fazla Türkçe kelime içeren Arab lehçesi olmuştur I Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Şam, Trablus ve Halep eyaletleri şeklinde yönetilen Suriye, Türk yönetimi altında kültürel, sosyal ve ekonomik açılardan kalkınmış ve en huzurlu dönemini geçirmiştir 30 Ekim 1916 Mondoros mütarekesine kadar aşağı yukarı 500 yıl Türk hâkimiyetinde kalan Suriye, İngiliz, ve Fransız işgaline uğramış, 1936 yılında ise Fransa denetiminde cumhuriyet olmuştur Suriye Türkmenleri ve yaşadığı yerler 9 yüzyılda Tolunoğulları döneminde ilk defa Türk hakimiyetine giren Suriye, 11 yüzyılda Selçuklu Türkleri'nin, 1260'a doğru Memlûk Kıpçak Türkleri'nin eline geçmiş, 1516 yılında Yavuz'un bu ülkeyi fethetmesiyle Osmanlı hakimiyetine girmiş ve 850 yıllık Türk idaresinden sonra 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Anlaşmasıyla Osmanlı Devleti'nden koparılarak Fransız kontrolüne bırakılmıştır Bugünkü Suriye 17 Nisan 1946 yılında bağımsız bir devlet haline gelmiştir 20 yüzyılın ortalarında çok sayıda Suriye Türkü Araplaşmış, böylece bu ülkede yüz yıllardır süren asimilasyon son dönemde de devam etmiştir> Oğuz Türkleri'nin ve Memlûk Kıpçakları'nın torunları olan Suriye Türkleri'ne Bayır-Bucak Türkleri de denilmektedir Türkler bu ülkede azınlık olarak kabul edilmemekte ve kayıtlarda Müslüman olarak geçmektedirler Halk arasında ise Türkmenler olarak adlandırılmaktadırlar Suriye'de Bayat, Afşar, Karakeçili, İsabeğli, Musabeğli, Elbeyli, Akar, Hayran, Çandırlı, Sincar gibi Türk boyları yaşamaktadır Bu Türk boyları ile Anadolu'daki uzantıları olan Türk boyları arasında inançlar, gelenekler ve folklorik pratikler bakımından çok önemli benzerlikler tespit edilmiştir Suriye'de yaşayan Türkler'in nüfusu hakkında verilen rakamlardan 100000 tahmini bu gün artık eskimiştir Yakın zamanlarda verilen tahminler ise 500000 - 1000000 daha azdır ,gerçek rakamlar 18 - 2 milyon arasında tahmin edilir, Onlarada Araplaşmış Türkleri eklenirse onların sayısına ikiye katlaşır Suriye'de Toplam 523 Türk köyü vardır (büyük şehirler harlarından başka) Suriye hükümeti, son yıllarda Türkçe yer adlarını Arapça'ya çevirmiştir İsabeğli "İseviye", Kabamazı "Belutiye", Tırınca "Ümitüyur", Karınca "Behlüliye" olmuştur Suriye'de Türkçe eğitim yapan okullar olmadığı gibi Türkleri bir arada tutan her hangi bir teşkilat da yoktur Köy ve kasabalarda yaşayan Türkler kendi aralarında Türkçe konuşmayı sürdürürler Yüksek eğitim yapan Türkler'in sayısı çok azdır ve tamamına yakını Türkiye'deki okullarda okumuştur Türkçe çıkan yayın organları, 1922'den 1937'ye kadar, sürgündeki Refik Halit'in de katkılarıyla renklendirdiği, "Doğru Yol" ve "Vahdet"'tir Suriye Türkleri, şiveleri ve edebiyatları bakımından Türkiye'nin bir uzantısı gibidirler Suriye'de konuşulan ağız da, Hatay bölgesinde konuşulan Türkmen ağızlarının bir devamı niteliğindedirhama ve humus Türkmenlerinin şivesi eski Osmanlı diline daha yakın Ve bazı ülkelerde Azerbaycan diline yakın olunmaktadır ·LazkiyeTürkmenleri kesab Lazkiye sahili [size="2">Suriye'nin Akdeniz kıyılarında, başta Lazkiye şehir merkezi Cimmel HarasıBehlüliye, Kesap nahiye ve köylerindeBayır-Bucak Türkler yaşamaktadırBu şehir ve nahiyelere bağlı Türkler'in yaşadığı köy sayısı ise yörelere göre şöyledir: Lazkiye vilayet merkezi ve Kesap Nahiyesi'ne bağlı 6; Bucak bölgesinde sahil boyunca 84; Behlüliye Nahiyesi'ne bağlı 12; Bayır Nahiyesi merkezine bağlı Kebeli'nin kuzeyinde 27, doğusunda 8, güneyinde 11; İncesu'nun batısından güneye doğru olan bölümünde 20, doğusunda 17Suriye hükümeti, son yıllarda Türkçe yer adlarını Arapça'ya çevirmiştir İsabeğli "] (Türkmen Mahallesi) olmak üzere Basit, Bayır, "·[/size] Halep Türkmenleri halep kalesı Osmanlı Devleti döneminde Türk nüfusunun idari merkezi Halep'ti Halep, sokaklarında Türkçe konuşulan bir yerdi Türk mimari ve sanat eserleri Halep'te oldukça çoktur Suriye'de Halep şehiride daha çok yaşayan Türkler vardır şehir merkezi huyluk harası(büyük bir Türkmen Mahallesi ,Türkmen nüfusu 400,000 tahmin edilir ) , Kürtdağı, Cerablus, Mümbiç, Musabeyli, Azez nahiyeleri ve yörelerinde Türkler yaşamaktadır , Bu şehir ve nahiyelere bağlı Türkler'in yaşadığı köy sayısı ise yörelere göre şöyledir: CebeliSema'nın doğusunda nahiye merkezi ile 16; Kilis'in güneyinde AzezAzez ile Aferin Suyu arasında 17, Azez'in doğusunda 29, güneyinde Halep'e bağlı 3; Çobanbeğ Nahiyesi'nde Mümbiç Kazası'na doğru 54, aynı kazanın güneyinde 15; Baraklı Oymağı'ndan CerablusSacır Suyu'nun güneyinde 23; Urfa hudud nahiyesi Mürşid Pınarı ve Akçakale Kazası'nın güneyine isabet eden ve Belih Irmağı'na kadar uzanan sahada 59 köy olmak üzere Halep Bazı Türk köyleri : mirza, kerpiçli, arabazi, merhan, beyliz, nabğa, kanlı koy, eşekli, usbağılar, gavureli, amerne, bel veren, kantara, taflı, lilve, yusuf başa, kadılar, memeli, kurucu höyük, taş atan, buyan, dadlı, belli, sakkal veran, kara yakub, kara taş, kara kuz, balali köy, bandarlık, duraklı, anbarlı, hacı hasanlı, kara baş, bir elli, avşar, küllü, dabık, yazlı bağ, ıral, şüvirin, delha, iğde, tukmen barıh, kara köy, kara mazraa, harab mamal, azak, hava köy, telile, şidar, beş curun, sinekli, ziyarat, okuf, çoban bey, hedebet, tiral, kurt, öküz öldüren, cubban, üvilin, zülüf, kalkum, bablimun, tat hums, çeke Kazası'na bağlı, Nahiyesi'ne bağlı 26; · Hama ve Humus Türkmenleri "Humusta kim derse ben Türkmen değilim o asılında humuslu değildir " , işte Suriye tarihçisi ( Süheyl zakkar) demiş , çünkü ona ve eski Arab tarihçisine (bin el esir )agöre, 11 yy humusu büyük bir deprem yıkmış, tamamını viran etmiş sonra humusu yeniden tamir eden Türkmenlerdir (zingilar ve Selçuklular),Nureddin Mahmut bin zingi tarafından, humusun merkezinde eski haralarından birinin adı haratul-Türkmen(Türkmenler harası) ve eski şehir kapılarından birisi babu- türkmen (Türkmen kapısı) ama bu günlerde bu haralarda yaşayan Türkmenler tamamen arablaşmış Halid ibn el valid camisi işte Türk mimarlar izi Humus eski şehir merkezi üst tarafta Nueddin Mahmut camisi Suriye'nin Hama-Humus şehirleri ve Lübnan sınırı arasında kalan kısımdır Türkmenler genellikle Humus'ta ve Humus köylerinde ve bazı Hama köylerinde yaşamaktadırlar Osmanlı imparatorluğun devrinde Buralara yerleştirilmeğe davet edilen ve iskana mexmur olan oymaklar şunlardır: Kara Avşar, înallu, Döğer oğlanı, Hama Değeri Mustafa kethüda, Hama Düğeri tabi-i Derviş kethüda, Şam Beğmişlüsü, Hüccetlü, Kapu-uşak, Eymir-i Dündvarlu, Çozlu Çerkez-oğulları, îdris Kethüdaya tabi Abalu, Tokuz han Harbendelüsü, Kara Tohtemürlü, Köse Kethüdaya bağlı Şerefli, Uşak obası, Beşîr-oğulları obası, Eymir-i Sincarlu, Bozlu, Ebu Derda'ya bağlı olan Bozlu ,Tohtemürlüsü, Salur (Sellüriyye) türkmenleri, Dindaş oğlu îsmail Bozulus'a bağlı olan Genceli Avşarı, Kızıl Ali, Danişmendlü'ye tabi Kara Halil Humusa bağlı bazı Türkmen köyleri : baba amr harası ( bugünkü Türkmenler Mahallesi ) zara, mitras, bdada, arcun, alhusun, dar kabira, kızhıl, üm al kasab, samalil, burc kaya Hamaya bağlı bazı Türkmen köyleri :akrab (kara halili), tulluf, hazzur, huvvır el trukman, bıt natır , hırmıl ·Kunteyra Bölgesi Türkmenleri : Burası Filistin sınırına çok yakındır Kafkasya'dan gelenler 1878'de buraya yerleştirilmişlerdir bağlı bazı Türkmen köyleri :hafr, al kadırıyye, kafr nafah, zabya, al rezzanıyye, ahmadıyye, huseynıyye, ayn kura, ayn sümsüm, ayn alak, üleyka, ayn ayşa · e- Şam ve draa Türkmenleri : Şehirde Türkmenlerin oturduğu büyük bir mahalle bulunmaktadır Ayrıca Havran ovasında da Türkmenler vardır Şama bağlı bazı Türkmen köyleri : kaldun, ruhaybe, adra ve bazı şam haraları ( el hecer el esvad el tadamün , cöber ) ve draaya bağlı bazı Türkmen köyleri :dara şehir merkezi ,busra, maarba, burak, Süleymaniyye camisi Şam ve deraa : orada bazı köyler Sultan Abd AlHameed II Ghazi 1899 Osmanlı döneminde hac yolunu korumak üzere Suriye’ye yerleştirilen Türkler, bugün ana dillerini unutmak üzere Şam, Humus, Lazkiye ve Halep’te kenar mahallelere yerleşen Türkmenler hem ekonomik hem de kültürel bakımdan zayıflar Bilek gücüyle çalışıyor ve önemli mevkilere gelemiyorlar En büyük üzüntüleri Türkiye’nin onları unutması “Türkiye neden kültür merkezleri açmıyor?” diyen de var, “Bizden vize istemeyin” diyen de… Adı Türkiye Suriye’de yaşayan 1,5 milyon Türkmen’den biri Ülkenin kuzeyindeki Humus’un merkez köylerinden Kızhıl’da yaşıyor Ona “Türkiye” adını veren babası oğluna da “Türkî” demiş Şimdi 70’li yaşlarını süren ve tek kelime Türkçe bilmeyen bu kadın, Kızhıl’ın geniş avlularından birinde akşam serinliğiyle büyüyen halkaya dâhil oluyor Komşular, akrabalar, arkadaşlar, üç-beş kelime Türkçe konuşanlar ya da Türkiye Türkçesi neye benziyor bilmek isteyenler; İstanbul’dan gelmiş konuklara dikkat kesiliyor Sohbet yarı Arapça yarı Türkçe, devrik cümlelerle kırık dökük ilerliyor Arada kapı açılıyor, “biraz Türkçe bilen” biri daha kendini sınamak üzere meclise katılıyor Hiç konuşamayanlar, gülüşmeler eşliğinde bir odaya kapatılıyor Evin oğlu Abdülaziz, yüzünde muzip bir gülümseme, elinde anahtarla çıkageliyor: “Türkçe öğrenene kadar odada kalacak” Bu köy evinde toplanan kalabalık, hayat biçimleri, ilgileri, merakları, sorunları ve ‘iki adım’ uzaklıktaki Türkiye’ye ilişkin görüşleriyle yüzlerce yıldır Suriye’de yaşayan Türklerin bir numunesi aslında… Ancak, şehirden şehire hatta köyden köye, Türkiye sınırından uzaklığa, Hatay, Adana, Antep’teki akrabaları ziyaret sıklığına, Araplarla içli dışlı olmaya ve eğitime bağlı ufak değişiklikler yok değil Bugün Suriye’de yaşayan Türkmenlere ilişkin net bir rakam yok Onlara kalırsa nüfusları dört milyonu buluyor; ancak Türkiye kaynakları taş çatlasa 1,5 milyon Türkmen’den söz ediyor En doğru bilgi Suriye’nin elinde; çünkü nüfus cüzdanlarında Arap vatandaşı görünenlerin gerçek kimlikleri kayıt altında Suriye Türkmenlerinin en büyük sorunu ana dillerini unutuyor olmaları Özellikle Hama ve Humus’un iç kısımlarında esenliği Araplar gibi yaşamakta bulanlar, çocuklarına Türkçe öğretmekten ısrarla uzak duruyor Türkmen olmak iyi bir gelecek vaat etmiyor onlara Şimdilik, kimliklerini reddetmiyorlar; ancak yakın bir gelecekte kim olduklarını unutacaklar Humuslu “Türkiye” ninenin tek kelime Türkçe bilmemesi belki de buna en güzel örnek Humus’ta ilk durağımız 550 yıllık olduğu söylenen Kızhıl Köyü Şehir merkezine on dakika uzaklıktaki köyde Türkçe unutulmuş; ama hatırlı bir dost gibi Gündelik hayatta Arapça’yı tercih eden Humus Türkmenlerinin ortak görüşü şu: “Türkçe’nin bize hiçbir faydası yok” Okulda, sokakta, resmî dairelerde bir geçerliliği olmayan ana dilleri, yıllar içinde gözden düşmüş Fakat Türkçe sorulara cevap verebilmek için sarf ettikleri çaba görülmeye değer Gençlerin dağarcıklarındaki kelime sayısı üçü-beşi geçmiyor, yine ne varsa yaşlılarda var Türkiye’den gelen misafirlerini “Nasılsın, keyflisin inşallah” diye karşılıyor ve kimi vakit “Senin dilin pek ağır, bizimki hafif” diye yakınarak kimi zaman da “Şimdi sen ağnıyon mu beni?” diye şüpheye düşerek sohbete devam ediyorlar Osmanlı çekildi, biz kaldık burada Köyün tarihi ve uzun yıllar önceye dayanan göç serüvenleriyle ilgili pek az şey biliyorlar Abdülkerim dede, dillerinin ve giyimlerinin Türkiye’ye ne kadar benzediğiyle ilgileniyor daha çok Türk kanallarında haber okuyan spikerleri çok hızlı konuşmakla itham etse de teselliyi çabuk buluyor: “Siz, çok yabancı kelime karıştırmışsınız canım Bizim dilimiz daha temiz Hakiki Türkçe’yi biz konuşuyoruz aslında” Giyim meselesine gelince; Türkmen erkekler tıpkı Araplar gibi beyaz uzun elbiseleri, kadınlar ise siyah ince kumaştan dikilmiş ‘abaye’leri tercih ediyor Kızhıl Köyü adını, orada medfun Osmanlı emiri Sinan Kızhıl’dan almış Kabrin yakınlarında Yavuz Sultan Selim zamanından kalma Osmanlı altınları bulan öğretmen Muhammed Genco, Suriye topraklarına nasıl yerleştiklerini, devrik cümlelerle anlatıyor: “Biz Türküz, dedem aynı sizin gibi söylerdi Osmanlı getirdi bizi Türkiye’den buraya, koydu ceyş (ordu) Ecnebiler içeri girmesin diye Dedelerimiz kovaladı onları Sonra biz burada kaldık işte, Arapların arasında” Bu göç hikâyesine, küçük bir ekleme yapmak gerekiyor Osmanlı döneminde hac yolunun emniyete alınması için yerleştirilen Anadolu Türkleri, bölgelerinde isyan eden, devlete problem olan güçlü ailelerden seçilmişti Yeni yurtlarında bir kabile asabiyeti gösteremedikleri için uyum içinde yaşamışlar ve kendilerine verilen görevi hakkıyla yerine getirmişlerdi Köyde çocuklara sıklıkla verilen “Osman” isminin arkasında Osmanlı sevgisi var; ancak, gençlerin kafası biraz karışık Tarih kitaplarında Osmanlı’yı ‘sömürgeci’ diye tanıtan bölümler, aralarında Türkmenlerin de bulunduğu bir nesli Osmanlı düşmanı olarak yetiştirmiş Suriye’nin hatayı düzeltmeye yönelik girişimi ise henüz çok yeni Eylül ayı sonunda Şam’da yapılan “Osmanlı Belgelerinde Bilâd-ı Şam” isimli uluslararası kongrede Suriye, Osmanlı tarihini, Türkiye’ye danışıp yazacakları haberini verdi Bu karar sevindirici; ama Kızhıl Köyü’nde öğretmenlik yapan Türkmen Neda Bekir’in gerçeği anlaması biraz zaman alacak: “Biz, Osmanlının Arapları Türkçe konuşmaya zorladığını ve Arapçayı yasakladığını okuduk Arapların mazlum olduğunu düşünüyorum Kitaplar böyle yazıyor ve bana göre başka bir gerçek yok” Anne Arap, baba, ana dilini neredeyse unutmuş bir Türkmen olunca Neda’nın Türkçe’yi öğrenmesi mümkün olmamış Humus’a bağlı Sem Ali ve Kal’a köyleri de Kızhıl’dan çok farklı değil Türkçe konuşmaya utanan kadınlar, “Sizin diliniz ağır, bizimki hafif” kıyaslamaları ve candan karşılamalara rağmen gözlerde belli belirsiz gezinen şüphe ve tedirginlik… Kimi yerlerde kimlik sormaya ve ufak bir sorgulamaya kadar varabiliyor bu güven sorunu Kal’a Köyü’nün öğretmeni Cevher Barak, ilk gün heyecanla karşıladığı konuklarına ikinci gün temkinli yaklaşıyor Güvenmek için fazla nazlanmıyor ama Kimliği ve tarihi hakkında konuşma ihtiyacı ağır basıyor olmalı ki, “Biz bilmezik, hardan geldik Türkiye’den mi, Rusya’dan mı, Türkmenistan’dan mı? Siz bizim tarihimizi bilir misiniz? Büyüklerimiz denizden geldiğimizi söyledi Çok rivayet var; ama” diyor Barak’ın kafası karışmış görünüyor; ama tarih, ‘deniz yoluyla’ geldiklerini söyleyen büyükleri doğruluyor 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının kaybedilmesinden sonra Ermenilere toprak açmak için harekete geçen Rusya’nın özellikle Kafkasya’daki Türkmenleri tehcir ettiği ve onların bir kısmının Suriye’ye bir kısmının da Bekaa Vadisi’ne yerleştiği biliniyor Biz bin yıldır buradayız Yörenin büyük Türkmen köylerinden Tıllıf’ta da, güvensizlikle içtenlik yan yana Diğer Türkmen köylerinden uzakta, bir nehrin kıyısına kurulan ‘Küçük Şam’ lakaplı Tıllıf’ın ‘içtenlikli’ yüzü; demirci Ğanim ve karısı Fediye Yetim dedesine yakıştırılan ‘acıoğlan’ lakabını soyadı olarak taşıyan Ğanim, ‘Nereden geldiniz?’ sorusunu diğerleri gibi cevaplıyor: “Burada kimse bilmez nereden geldiğini” Suriye Kürtlerinin yabancılarla evlenmeme prensibini hatırlatan Ğanim, biraz karamsar; “Biz çok karıştık, 50 yıl sonra bu topraklarda Türkçe konuşan kalmayacak” Humus’ta öğretmen adaylarına pedagoji dersi veren Abdullah Hacuk göç serüvenlerini, tarih fakültesinin son sınıfında okutulan ‘Selçuklular’ adlı kitaptan öğrenmiş Kitaba göre, Türkmenlerin Suriye serüveni bin yıl önce Selçuklular dönemiyle başlıyor Türklerin bölgeye yerleşmeleri, Büyük Selçuklu Devleti’nin Gazneliler’le yaptığı Dandanakan Savaşı sonrasına rastlıyor 1063 yılından itibaren, özellikle Halep, Lazkiye ve Asi Irmağı boyunca Hama, Humus ve Şam bölgesine yerleşen Selçuklular şimdiki Türkmenlerin atası 11 yüzyılda keşfedilen bu bereketli topraklar Osmanlı’nın çöküşüne kadar Türklere vatan oluyor Sultan 1 Selim’in, 1516 yılında Mercidabık’ta Memlukluları yenerek bugünkü Suriye topraklarını Osmanlılara bağladığını ve Türkmen köylerini, hac yolunu koruyacak biçimde yerleştirdiğini hatırlatan Hacuk, “Bizim soyadımız da belki oradan geliyordur Hacuk soyadı, Hacyükü’nün zamanla değişime uğramış hali” diyor Abdullah Hacuk’un hac yolunu koruması gerekmiyor bugün; ancak, karayoluyla hacca giden Türkleri evinde misafir ederek dedelerinden miras görevi sürdürüyor “Halid bin Velid türbesinin yanında, arabada yatan bir Türk aileyi misafir ettik Döndükten sonra bir mektup gönderdiler Balıkesir’in Sındırgı İlçesi’nde ‘Hacyükü’ isimli iki köy varmış Ama gidip göremedik” diyor Türkiye’de kaybolmuş akrabaları veya köyleri aramak için yollara düşmek, sadece Hacuk’un değil, çoğu Suriyeli Türkün hayâlini süslüyor Kimi zaman da yanlış anlamaların oluşturduğu heyecan dalgası, Türkiye’den gelen bir konuğun beyanıyla hayâl kırıklığına dönüşüyor Mesela, Kızhıl Köyü’ndeki Bekir ailesi, İstanbul’daki Bakırköy’ün, Bekirköy’le bir ilgisi olmadığını anlayınca epey üzülmüş Abdullah Hacuk’un bir dolu isteği var Türkiye’den Balkanlar ve Ortadoğu’daki bütün Osmanlı yadigârları gibi o da, önünde yol açan bir ‘baba’ya ihtiyaç duyuyor; “Türkiye bize kimlik vermiyor, tamam Biz burada kalak ve Türkmen dilini yaşatak, çok iyi; lâkin en azından gençlerimizi okutun Humus’ta Fransa ve İngiltere’nin kültür merkezleri var Türkiye’nin neden yok? Türkmenistan biraz yol açtı bize; ama yetmez Ben bir vakıt zannettim ki, Türkiye hepimizi yığacak böyük bir millet olacağız Bir lugat bir dil söylerik ne de olsa…” Hacuk’un Türkçe’si Humus Türkmenlerinde rastladığımız en iyi Türkçe; ancak o daha ötesini düşlüyor; “Türkiye’de biraz kalsam, dilimi düzeltsem, sonra Türkmenlere Türkçe öğretsem” Dil konusundaki hassasiyetine rağmen, çocuklarına Türkçe öğretmek istemeyen anne-babalara hak veriyor “Uşaklarım Türkçe bilmez; çünkü eşim Arap Dili ana öğretir Ben çok istedim; uşaklarım gider, Türkiye’de okur, oradan gelin getirirler Böylece hem kendileri hem de uşakları Türkçe öğrenir; ama olmadı” Halep’te kunduracı Türkmenler Şam’dan Halep’e kalkan otobüste, onlarla aynı dili konuştuğunuz için neredeyse ‘akraba’lık ilân edecek üç-beş yolcu her zaman vardır Bilete fazla para vermemeniz için uyarır, nereden gelip nereye gittiğinizi sorar, mola yerinde çay ısmarlamak ister ve nihayet Halep’e vardığınızda, “Anam, bacılarım güzel Türkçe konuşur Bize buyurun” derler Şam’da bir kunduracıda çalışan ve hafta sonları ailesini ziyaret eden Ahmed Küçük onlardan biri Halep’in meşhur Türkmen mahallesi ‘Hülluk’ta, gelinler ve damatlar için açılmış her yeni yatak odasıyla büyüyen bir apartmanda yaşıyor Ne kendileri ne de misafirleri için oturma odaları var; yazları hep birlikte terasta oturuyor, misafir geldiğinde odalarından fedakârlık yapıp geceyi terasta geçiriyorlar Evin reisi, sekiz çocuğun babası Abdurrahman Küçük, mahalle camiinin hem imamı hem müezzini Anadolu’da kullanılan kelimeler onun da dilinde “200 senedir buradayız Türkiye’den geldik” Ahmed’in küçük kardeşi Velid; “Burada gençler pek okumaz, bileğimiz işlemezse aç kalırız” diyor O da ağabeyi ve diğer Halepli Türkmenler gibi kunduracılık yapıyor Aşağı ve yukarı olmak üzere ikiye ayrılan Hülluk Mahallesi’nde her evden en az iki kişi ayakkabı üretiyor Biz hep gelmenizi bekliyorduk Kimi kunduracılar, küçük, loş atölyelerden çıkan ürünlerin iç ve dış piyasada rağbet görmesiyle markalaşma çabasına girmişler Zekeriya Oun, adının baş harfi ve soyadını kullandığı ‘Zoun’ marka kışlık botları gösteriyor Modeller, Türkiye fuarlarından geliyor Senede bir iki defa Antalya ve İstanbul’a uğruyor, yenilikleri takip ediyorlar 40 yıldır Halep’te yaşayan Zekeriya Usta’nın ailesi, Türkmenlerin, kunduracılığı ve terziliği kimseye kaptırmadığının tipik örneği; altı erkek kardeş kunduracı, bir kız kardeş terzi Üstüne üstlük, ustanın iki oğlu da kundura işinde çalışıyor Kunduracılığı Ermenilerden öğrenen Türkmenler, fabrikayı andıran Hülluk Mahallesi’nden en fazla Rusya’ya ayakkabı gönderiyor; ama el emeği ve malzeme o kadar ucuz ki, çifti 2 dolardan satılan ayakkabı, üreticilerine mütevazı bir hayat vadedebiliyor ancak Üstelik piyasa sadece altı ay hareketli olduğu için senenin yarısını hazır para yiyerek ya da sağda solda ufak işler kovalayarak geçirmek zorundalar Babası, amcası, amca ‘uşakları’ ve erkek kardeşiyle kundura işinde çalışan Mehmet Bayram, “Türkiye’nin asgari ücreti, buranın en güzel maaşı O parayla burada paşalar gibi geçiniriz” diyor O da, ‘birlikte yaşa, birlikte tüket’ prensibini benimsemiş diğer Türkmenler gibi, sekiz ay önce evlendiği eşini, kız ve erkek kardeşlerin oturduğu kalabalık aile apartmanına getirmiş Humus’tan sonra, Halep, Türkiye’nin sınır ötesinde yaşayan bir şehri gibi Evlerde ve sokakta Türkçe konuşuluyor, düğünlerde Türk oyun havalarıyla halay çekiliyor ve Türkiye ziyaretleri aksatılmıyor Kilit şehirler, Antep ve Kilis… Hemen her ailenin buralarda bir köyü ve yakın akrabaları var İki ülkeyi ve yakın akrabaları birbirinden ayıran baş suçlu ise sınıra döşenen mayın Hafız Esad’ın devlet başkanı olduğu 1970’e kadar bir taraftan diğerine rahatlıkla geçen Türkmenler’e ait hemen her hikâye, “Mayın döşenince bizimkiler bu tarafta kalmış” cümlesiyle şekilleniyor Bu tarih, o ana kadar Türkiye’den kopmayacaklarını düşünen Suriye Türkleri için ilişkilerle birlikte umudun da kesildiği tarih Şimdi, düğün, cenaze, hasta ziyareti, alışveriş ve bayram görüşmeleri için geçtikleri sınırda Türk askerinin muamelesinden çok hoşnutlar Bayram ailesinin kadınları “Sizin askerler, bayram izdihamında hanımlara çok nazik davranıyor” diyor Humus Türkmenleri’nin ‘Türkçe ne işimize yarayacak ki’ düşüncesi, gündelik hayatta sanki ellerinden başka türlüsü gelmezmiş gibi Türkçe konuşan Halepliler nezdinde hiç muteber değil Onların akıcı Türkçesine şaşırmak, bir Maraşlı ya da Manisalıya ‘Birader, Türkçe’yi nasıl öğrendin?’ diye sormak kadar anlamsız olur Halepli Musa Muhammed, “Dilimizin Türkiye Türkçesine yakın olduğunu söylerseniz haksızlık etmiş olursunuz” diyor “Yakın değil aynısı Biz Halep’te saf Türkçe konuşuruz, ekmeğe ekmek, suya su deriz” Bir daha dönmemiş Kilis’in Alimantar Köyü’nden kalkıp Halep’te evlenen dedeleri sınıra mayın döşenince köyüne dönmemiş; ama Türkiye’ye rahatça girip çıktığı günlerin geri döneceği ümidini hep saklı tutmuş Bir de şapkanın Suriye’deki köyüne kadar gelmesini beklemiş Şapka takarsa, yeniden Türkiyeli olacağını zannediyormuş Torun Musa’ya göre, ‘dedesi iyi ki Halep’e yerleşmiş ve dönmeyi düşünmemiş’ Bundan sonra da dönülmemeli Vaktiyle Osmanlı Devleti sınırları içinde yer alan bir şehirde yaşıyorlar ne de olsa “Dönelim de, Türkiye devletinin sınırlarını küçültelim mi yani” diyor Musa, “Biz soydaşlarıyız Türkiye’nin Ankara’daki Türkler nasılsa biz de öyleyiz İstersek gelir yerleşiriz oraya; ama burada yaşayalım Sadece bizim için bir kolaylık olmalı” Suriye Türkleri için ‘kolaylık’, Türkiye’ye giriş çıkışların rahat olması Vize alırken problem çıkarmasınlar diyen de var, bizden hiç vize alınmasın diyen de… Bu taleplerin ve küçük sitemlerin arkasında, Türkiye’ye naz yapabilecekleri inancı var “Biz burada oturup diyoruz ki, Türkiye bizim nüfusumuzu bilir, kaç kişiyiz, kimiz, nereliyiz” diyen Musa Muhammed, zamanla hayal kırıklığına uğramış görünüyor: “Öyle zannediyorduk yani” Anadolu’dan çok daha önce Türkleştiğine inanılan Kuzey Suriye’de yoğunlaşan Türkmenlerin bütün azınlıklar gibi çoğalma eğiliminde olduğu söylenebilir Halep’te birbirleriyle yarışırcasına çocuk doğuran kadınlar arasında dört çocuk bile ‘soyun kuruyacağı’ endişesine yol açabiliyor Varlığını devam ettirmek isteyen Türkmenlerin ikinci politikası ise, tamamıyla şehre yerleşseler bile köylerdeki arazilerini Araplara satmayı reddetmeleri İstanbul ve Bursa’dan getirdiği kumaşları Halep’te satan Abdülkerim Rihavi, aşağı Hülluk Mahallesi’nin varlıklı isimlerinden Günün modasına uygun, kaliteli kumaşlar, sentetiğe mahkum Suriyeli kadınlar tarafından kapışılıyor Türkiye’ye gide-gele 15 pasaport dolduran Rihavi, sadece para kazanmakla kalmamış, Suriye’de yaşayanların kayıtsız kalmayı tercih ettiği ‘dünya gerçeklerine’ ilişkin kafa yormayı öğrenmiş “Suriye de Müslüman, Türkiye de; ama aramıza sınır koymuşlar Avrupa’da herkes rahatça dolaşıyor” diyen Rihavi, iki ülke arasındaki olumlu gelişmeleri de “Şimdi iki ülke gardaş gibi görükiy” cümlesiyle özetliyor Çocukken ana-babasından Türkçe duyarak büyüyen ve kız kardeşleri bugün bile Arapça konuşamayan Rihavi, bombayı sonra patlatıyor; “Aslımız Arap bizim Dedemin dedesi, Suriye’den Türkiye’ye göç etmiş Bizimkiler mayın döşeninceye kadar bir orada bir burada gezmişler; ama sonunda babam burada, emmilerim orada kalmış” Rihavi örneği, iki ülke arasındaki sınırın hiç de keskin olmadığını gösteriyor Mardin ve Urfa’daki köylerinde ana dillerini konuşan Arapların akrabaları, Halep’te Türkçe konuşuyor Türkiye sınırına yakın Halep köylerinde, Antep’ten yayın yapan radyolar dinleniyor ve Türk televizyonları uydu antenine ihtiyaç olmadan izlenebiliyor Sınıra 3 kilometre uzaklıktaki Karaköprü’de askere gidene kadar Arapça öğrenemeyen gençler var Köyün yaşlılarından Hacı Musa Kahya; “Biz iresmî Türkmenik Türkmenin en koyusu bizik” diyor Yaşlıların gözde dili hâlâ Osmanlıca Osmanlı’nın Suriye topraklarından çekilirken kütüphanelerde bıraktığı kitapların çekirdek külahı olarak değerlendirildiğini söyleyen Hasan Kahya, boş vakitlerinde Osmanlıca ‘Aşkın Gözü’ kitabını okuyadursun, gençler, Samanyolu TV ve Kanal 5’ten öğrendikleri Türkçe okuma-yazmayı ilerletmeye kararlı 17 yaşındaki Selva Kahya, Türkiye’ye yolu düşenlerden kişisel gelişim uzmanı Oğuz Saygın’ın kitaplarını istemiş Arapça okumayı bilmiyor; ama Türkçesini kitap okuyacak kadar ilerletmiş Golan’ın sürgün Türkleri Türkiye sınırını ve sınırdaki Türk bayrağını görebilen Karaköprülüler, iki devlete de hem uzak hem yakın yaşıyor Anadolu köylerinden bir köy sanki; ama Türkiye onlardan ne kadar haberdar? Arap topraklarında; ama o kültürden uzakta… Kendilerine has bir ‘mutluluk formülü’ üretmişler aslında; “Karnımız nerede doyarsa orası şirin bize” Kendilerinden vergi bile istemeyen devlete de çok bağlılar Şam’da ‘Kadem-Asâli’ minibüsleri, yolcularını bir saat sonunda, şehrin kıyısına, Türkmenlerin Filistinli göçmenler ve Bedevilerle yaşadığı Kadem semtine bırakıyor 1967 Suriye-İsrail savaşında, İsrail sınırındaki köylerinden sürülen Türkmenler, bu semti artık ‘yurt’ bellemiş olsalar da akılları fikirleri, şimdi Yahudilerin yaşadığı köylerinde Hepsinin içinde bir ümit, İsrail geri adım atarsa, Golan tepelerindeki yeşil köylerine dönecekler Yahudi yerleşimcilerin, köylere taşınabilir evler kondurması da beklentilerini güçlendiriyor Sürgünde çocuk olanlar bugün yetişkin, o günün gençleri torun torba sahibi İşin doğrusu, aradan geçen 38 yıla rağmen ‘sonradan gelme’ halini atamamışlar üzerlerinden Mahallenin yerlisi Arap komşularının ‘sürgün’ aşağılamalarına bir de onlarla birlikte sürülen bedevilerden farklı olduklarını anlatma çabası eklenmiş Evde yaptığı yoğurtları küçük bakkalında satan Hayat Bekirli, “Az uğraşmadık” diyor, “Önce bizi bedevi zannettiler Baktılar ki, biz sac üzerinde katmer pişiriyoruz, deri tuluk içinde tereyağı yapıyoruz Farklı olduğumuzu anladılar” Düzgün bir Türkçeyle konuşan Hayat’ı, en mutlu eden şey, Şam’da okuyan Türkiyeli öğrencilerin, “Bibi, yemeği, aynı annem gibi yaptın, aynı annem gibi konuştun” gibi cümleler kurması “Kendimizi kopuk bir millet sanıyorduk” diyor, “Bir soyumuz var, aslımız var diye sevindik” Orta Anadolu’da kullanılan, ‘kırkım vakti, tokaç, bir çala, böğür’ gibi kelimeleri kullanan Hayat, kendini Türkiye’ye bağlayan sicimi sağlamlaştırmak ister gibi sürekli anlatıyor, bir yandan da iki aylık bebekken çıktığı ve hiç görmediği köyünün fotoğraflarını gösteriyor Geride bıraktığı çok şey var Golan Türkmenlerinin “İşte bak, tel var arkada, mayın var, hiç geçemeyiz oraya Biz kaçma kaçtık, ölüm kaçımı Kızların başına iş gelir diye, namustan kaçtık Bak, burada, sürgünden önce dikilen ağaçların meyvesini yiyoruz” Kendini ‘konar kalkar Yörük’ şeklinde tanımlayan Hayat, Kadem’in de her an ayaklarının altından kayacağını düşünüyor; “Evlerimizin tapusu yok Tarlaları saklı saklı ev ettik oturuyoruz Biz rahat değiliz aslında, başka yere göçün derlerse göçeriz” Hayat, endişeli görünüyor; ama mahalleyi inşa ederken yaşadıkları serüven, kolay pes etmeyeceklerinin ispatı gibi Sürgün sonrası toparlanma sürecinde kadınların rolü büyük Yerlilerin ucuza verdikleri tarlalarda kurulan iki-üç katlı evlerin temelinde, kadınların dokuduğu kilimlerin parası yatıyor Hayat’ın annesi Ayşe, “Kilim dokumak imdada yetişti, Araplar ip getirdi biz dokuduk Erkeklerin kazandığı yememize içmemize anca yetiyordu” diyor O vakitler hemen her ev bir dokuma atölyesi gibi çalışıyormuş; ama evler yapılıp, çocuklar evlendirilince, tezgahlar bir kenara kaldırılmış Fatma Ahmed, kilimden para kazanmaya devam eden tek kadın Türkiye bizi çağıracak zannettim Kadem’i kuranlardan biri Faysal Durmuş Sürgünden sonra, inşaat ustası babasıyla ördüğü evlere, akrabaları ve köylüleri yerleşmiş Bir işçi gibi duvar örse de üniversitede matematik eğitimi almaktan geri durmayan Durmuş, şimdi evinde özel dersler vererek geçindiriyor ailesini; ama ders ücretleri Türkiye’ye kıyasla ucuz olunca, eşinin ve kızının şeker kamışından sabun bezleri dikmeye devam etmesi gerekiyor Durmuş’un eşi Fatma, Hatay Türklerinden Şapka Devrimi sırasında, “Ben bu şapkayı giymektense, denizde boğulurum daha iyi” deyip kendini Suriye’ye atan babası, aynı nedenle kaçan Türklerin yanına, Şam’daki Kasiun Tepesi’ne yerleşmiş Fatma, annesini görmek için gittiği Hatay ziyaretlerinde, Türkiye’ye yerleşme kararı alsa da, dönüşte vazgeçiyor Şam, yoksullara kucak açan bir şehir, zenginlerin zekatı ve devletin yardımıyla gül gibi geçinip gidiyorlar Bir düzen kurmak için geç kaldığını düşünenler gitme arzusunu kolayca bastırabiliyor; ancak Türkiye’de üniversite okuyan Türkmen gençlerin çoğu, Suriye’ye dönmek istemiyor Ankara’da tıp eğitimi alan Muhammed Tab, yaz tatilini geçirmek için geldiği Kadem Mahallesi’ne daha eleştirel gözle bakıyor artık; “Buradaki halimize baksana Millet sadece ekmek parası için çalışıyor, ölümü bekleyerek yaşıyor” Türk kökenli olduğuna bakılmaksızın ‘yabancı’ damgası yemekten yakınan Muhammed, okuldaki MHP’li gençlerle iyi anlaşamıyor Üstelik, okulun ilk gününde hocasının isteğiyle çizdiği harita yüzünden neredeyse linç ediliyormuş “Haritayı, ilkokuldan beri nasıl çiziyorsam öyle çizdim Hatay, Suriye’de görünüyordu Herkes üzerime yürüyünce öğretmen beni dışarı çıkardı” Soyadının, ‘Türkiye Âşıklar Birliği’nin açılımı olduğunu söyleyecek kadar Türkiye’yi seven Muhammed Tab, “Sizin Türkmenlerle konuştuğunuzu duyunca, devletin bizimle ilgili araştırma yaptığını, sayımızı tespit etmek istediğini zannettim Avrupa Birliği’nde nüfusun kalabalık olması önemliymiş, Türkiye, bizi çağırır belki diye ümitlendim” diyor Kadem Mahallesi, Türkmenler için, ‘Colan’ ya da ‘Cevelan’ dedikleri Golan’ı ziyaret edebildikleri sürece güzel 80’li yıllarda, eski evlerinin ne durumda olduğunu görmek için bölgeye gidenler, İsrail tarafında kalan köylerinin bir benzerini sınırın bu tarafında, hem de aynı isimle kurmuşlar ‘Ayn Ayşa Cedid’ Köyü, sonuna eklenen ‘cedid’ yani ‘yeni’ kelimesiyle, sadece ‘bir köy’ olmanın çok ötesinde Devletin verdiği taşlık araziyi, ‘Burası yeşermez, boşuna uğraşmayın’ uyarılarına rağmen, üzüm bağları ve zeytin ağaçlarıyla donatan Türkmenler için bu köy; azmin sembolü İsrail tarafında kalan eski Ayn Ayşa Köyü’nden 13 yaşında sürülüp Kadem Mahallesi’ne yerleşen Ceyş Musa, 18 yıl önce ikinci defa göçerek, yeni Ayn Ayşa Köyü’nü kurmuş Gerekçesi çok anlaşılır; “Memleketimizin kokusu geliyor burnumuza” 100 haneli köyün camisinde hem müezzin hem de hizmetli olarak çalışan Musa, köyü gelişigüzel kurmadıklarını söylüyor; “Eski köylülerimizle anlaştık Herkes az toprak satın aldı ki, sayımız kalabalık olsun Nüfusumuzun arttığını gören devlet de, mektep yaptı, yol yaptı, elektriği, telefonu getirdi, su kuyusu açtı Buna inkar gelmez şimdi” Cebel’de kaybolmuş Türkler Köy, Şam sıcağından bunalan Kadem Türkmenleri için yayla işlevi görüyor Evi olmayanlar akrabalarına ya da komşularına misafir oluyor Özellikle cuma günleri, kalabalık gruplarla yola çıkan Türkmenler için piknik günü İsrail sınırına yaklaştıkça beliren Birleşmiş Milletler’in kontrol noktası da, kimlik kontrolleri de Türkmenleri yıldırmıyor Yabancıların bölgeye girişi konusunda ise hâlâ belirsizlik hâkim Artık özel izne gerek olmadığı söylense de, Suriye makamlarından izin almadan yola çıkanlar kontrol noktasında minibüsten indiriliyor Suriye’ye Osmanlı zamanında ya da daha öncesinde yerleşen Türkmenlerden ayrı tutulması gereken Hatay Türkleri, Kasiyun dağının eteklerinde Şam’a nazır kurdukları evlerinde yoksul bir hayat sürüyor 1950’lerde, şapka giymemek için Suriye’ye kaçmaları hem çocuklarını hem de torunlarını geri dönüşü olmayan bir yola sokmuş Artık Suriye vatandaşı olsalar da ‘vatanım’ diye söz ettikleri Türkiye’ye pasaportla giren torunlar, dedelerinin günahına ortak olmaktan şikayetçi Türk vatandaşlığını yeniden kazanabilmek için yıllardır mücadele eden ve tek ümidi Avrupa Birliği’nde gören Suriyeli Türkler, TC Vatandaşlık Yasası’ndaki değişikliğin de kendilerine yansımadığını söylüyorlar Geçen yıl Resmî Gazete’de yayımlanan karara göre, daha önce vatandaşlığı düşürülmüş olanlar, Türk eşle evli olmaları halinde vatandaşlık hakkı kazanabiliyorlardı Şam’daki Türkiye Büyükelçiliği yetkililerinin aradan geçen bir yıla rağmen konudan haberdar olmadığını söyleyen Cebel (dağ) Türkleri, kendilerini ‘analı babalı yetim’ gibi görüyor; ancak hiçbir ülkeye ait olmayan Türklere kıyasla daha şanslı oldukları muhakkak Ne Suriye ne de Türkiye vatandaşı olan Ömer Hacıhasan, “Ben kaybolmuş bir adamım” diyor Babası 8 yaşındayken amcalarıyla birlikte Suriye’ye gelmiş ve bütün Hataylılar gibi Cebel Kasiyun’a yerleşmiş; ancak evlenip çocuk sahibi olduktan sonra yaptığı ihmalkârlığın hem çocuklarının hem de torunlarının hayatını çıkmaza sokacağını fark etmemiş Şam’da doğduğu için Suriye vatandaşlığını, anne-babası Türk nüfus cüzdanı taşıdığı için de Türkiye vatandaşlığını hak eden Ömer Hacıhasan, yaşı ilerlediği için Suriye kimliği alamıyor; ancak 10 yıl önce başvurduğu Türkiye’nin niçin kimlik vermediğini henüz bilmiyor “Neden bu kadar uzun sürdü” diye soruyor, “Gerekli evrakları verdim, annemi babamı konsolosluğa götürdüm, niye alamadım?” Ona ait tek aidiyet belgesi Şam’da bir hastanede dünyaya geldiğini gösteren ‘doğum belgesi’ Bu belgeyle üniversiteyi bitiren Hacıhasan, İngilizce öğretmenliğine kayıt yaptıracağı gün, durumunu şaşkınlıkla karşılayan görevlilere; “Ben böyle bir adamım, belleme derseniz bellemeyiz, gider ‘baba hasan (yankesici)’ oluruz” demiş Şam’da yaşayabilmek için yabancılar gibi ikamet yenilemek zorunda kalan Hacıhasan, Türkiye’ye çıkarken de geçici bir pasaport kullanıyor Ancak haymatlos yani vatansız olduğunu gösteren bu pasaportla yurtdışına çıkmak deveye hendek atlatmaktan daha zor Öncelikle ziyaret sebebini açıklaması ve Türkiye’den davet alması gerekiyor Bu durumda davet eden kişinin de küçük bir sorgudan geçmesi gerekiyor Ve nihayet onay verildiğinde sınırdaki şüpheci nazarlara da hazırlıklı olması gerekiyor İki ülke arasındaki ilişkilerin bugünkü kadar sıcak olmadığı dönemde, PKK militanlarının haymatlos pasaportuyla Türkiye’ye giriş yapması, hakiki ve masum vatansızları da zan altında bırakmış Ömer Hacıhasan, 45 yaşından sonra gelecek kimliği, kendisiyle aynı kaderi paylaşan üç çocuğu için istiyor O, özel kurslarda İngilizce öğretmenliği yaparak ailesini geçindirebildiği için şükrediyor; ancak henüz ilköğretim çağındaki çocuklarının da vatansız büyümesi ihtimali canını sıkıyor Bayır-Bucak Türkmenleri Türkmenlerin, Türkiye sınırına yakın yaşadığı bir başka şehir Lazkiye Hatay’ın Yayladağı İlçesi’ne 60 km uzaklıktaki bu sahil şehri, Suriye’nin turizm cenneti; fakat Türkmenler, hiç de şaşırtıcı olmayacak biçimde şehrin kıyısında, fakir bir mahallede yaşıyor Halep ile Antep arasındaki bağın bir benzeri, Lazkiye ile Yayladağı arasında var Amcalar, teyzeler sınırın iki yakasına dağılmış Hafız Esad dönemiyle katılaşan sınır kuralları, döşenen mayınlar, iki tarafın da keyfini kaçırmış; ama bereket versin, kimse kimsenin izini kaybetmemiş Bugün Yayladağı ve Lazkiye arasında günübirlik dolmuş taksiler çalışıyor Akraba ziyaretleri, iki taraf arasındaki ticareti de canlandırıyor Yayladağı ile Bayır-Bucak bölgesi için bir elmanın iki yarısı denilebilir Türk oymaklarını Lazkiye’ye yerleştiren Osmanlı, öyle stratejik davranmış ki, Tartus’dan Tarsus’a dek uzanan Nusayri yerleşimini, hem dağa hem de sahile yerleştirdiği Bayır-Bucak Türkleriyle bıçak gibi kesmiş Lazkiye Türkmenlerinden MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır, Bayır-Bucak bölgesindeki 54 köy, iki nahiye ve Lazkiye şehir merkezindeki iki mahallede 250 bin Türkmenin yaşadığını söylüyor 60 kilometre derinlikte 30-40 kilometre doğu-batı istikametinde uzayan Bayır-Bucak bölgesi ile Yayladağı arasında Arap yerleşimi bulunmuyor Sınırın Lazkiye tarafında, Muhammed Emin’in köyü Yamadı, Hatay tarafında Yayladağlı Durmuş’un köyü Kızılçat var Durmuş, on günde bir ticari taksiyle Lazkiye’ye gidiyor Hem o taraftaki akrabalarını ziyaret ediyor hem de bagajına doldurduğu çay, şeker ve benzinle geçimini temin ediyor Hududa mayın döşenene dek Türkiye tarafındaki tarlaları ekip biçmeye devam eden Muhammed Emin, 30 dönüm toprağından ümidi kesmiş değil “Bizim devlet sizinkiyle anlaşacak bu konuda” diyor Lazkiye Türkmenleri için ‘meşhur’ sıfatını kullanmak abartı olmaz Öyle ki, Suriye Türklerini araştırmak isteyenler; sadece Bayır-Bucak Türkleriyle ilgili isimlere, derneklere ve kaynaklara ulaşabiliyor Mehmet Şandır’ın Ankara’da kurduğu Bayır-Bucak Türkleri Derneği, Suriye’de yaşayan bütün Türklerle ilgileniyor En önemli faaliyeti ise, Suriyeli gençlere üniversite imkanı sağlaması Her yıl 15-20 genç, ‘Türk cumhuriyetleri ve toplulukları’ arasındaki öğrenci değişimi anlaşmasına göre Türkiye’deki üniversitelere yerleştiriliyor Ancak Suriye bir Türk cumhuriyeti ya da Türk topluluğu olmadığı için dernek, Suriyeli Türkleri getirmekte biraz zorlanıyor Derneğin eğitim temsilcisi Ankara’da okuduktan sonra memleketine dönmeyen Bayır-Bucaklı gençlerden biri Suriye’deki ailesinin rahatsız edilmemesi için adını vermek istemeyen temsilci, 11 yıllık hasretinin yakın bir zamanda biteceğine inanıyor; çünkü Suriye ile Türkiye arasındaki olumlu gelişmeler bölgedeki Türkmenlerin de hayatını kolaylaştırdı Yeni gelen öğrenciler yaz tatillerinde rahatlıkla ailelerinin yanına dönebiliyor artık Ancak okulu bitirdikten sonra Suriye’ye dönmeyi isteyenlerin sayısı çok az Türkiye, kasıtlı biçimde vatandaşlık şartlarını zorlaştırdığı halde dönmeyi hiç düşünmüyorlar Eğitim temsilcisi “Kimseyi dönmeye zorlayamayız Suriye’de iş imkanı özellikle Türkmenler için çok kısıtlı Başka ülkelere gideceklerine Türkiye’de kalsınlar” diyor Dernek kurulduğu 1996 yılından bu yana 100’ün üzerinde mezun vermiş Mezun olanların büyük bölümü sırf gidişlerini ertelemek için master ya da doktora yapıyor --->: C* Türk Dünyası C* sayfa üç frmacil 3 --->: C* Türk Dünyası C* |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #22 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*IRAK TÜRKMENLERİNİN BAYRAĞI Ey hürriyet arması Şanı büyük bayrağım Mavi gökten sırması Süslü güzel sancağım Seni kutlayan ülkem En mutlu bir diyardır Köyüm,şehrim ve bölgem Seninle bahtiyardır Salah NEVR Nüfus : 2500000 Bulunduklatı başlıca şehirler : Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye İlk göç : 11 -12yüzyıllar Bölgedeki Türk toplulukları : Irak Türkmenleri Siyasi ve idari konumları : Irak Türkmenleri genellikle Kuzey Irak bölgesinde yaşamaktadırlar Bölge şu anda siyasi açıdan çok başlılık gösterdiğinden, Türkmenler bu duruma göre önlemlerini almışlar ve bir çok siyasi teşekkül oluşturarak milli varlıklarını güvence altına almaya çalışmışlardır Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye'nin her açıdan desteğine ihtiyaçları bulunmaktadır TARİHÇE Irak Osmanlı idaresinde iken üç vilayetten oluşmaktaydı Basra ve Bağdat vilayetlerinin yanı sıra günümüze kadar sorunlarla dolu olan ve bugün Kuzey ırak olarak bilinen Musul vilayetinden meydana gelmekte idi Başta petrol olmak üzere bir çok zenginliklere ve çok önemli bir jeostratejik konuma sahip olan Musul vilayeti , merkezi Musul olmak olmak üzere Kerkük ve Süleymaniye sancaklarından oluşmaktaydı Lozan Anlaşmasında Musul vilayetinin lrak veya Türkiye içinde kalması mese- Iesi çözüme bağlanmadığı için Cemiyet-i Akvam yoluyla halledilmesine gidilmiş ve Musul vilayetinin tamamı Irak’a bağlanmıştır Türkiye hükümeti bu olayı J 5 Haziran 1926 tarihinde Irak hükümeti ile yapmış olduğu Ankara anlaşmasıyla kabul etmiştir Ülkede Türkmen varlığını yok etmek için uygulanan yoğun Araplaştırma poli- tikaları son zamanlarda etnik temizlik boyutuna varmıştır Kerkük'ten uzak- Iaştırılan Türkmenlerin sayısı son bir yılda 1 000 aileyi aşmıştır Bunların yerine Arap aileler yerleştirilmektedir Türkmenleri göç ettirme ve yerlerine Arapları yerleştirme politikası eski bir politikadır ve Irak yönetimi tarafından yaklaşık 20 yıldır yürütülmektedir Ancak geçen yıldan buyana bu uygulama iktidard- aki Baas partisi tarafından etnik temizlik boyutuna ulaştırılmıştır Türkmen Siyasi Hareketi 1970'Ierde büyük gelişme gösterdi Bilinçlenme süreci bu dönemde hız kazandı Yine bu dönemde Türkiye'ye tahsil için gelen öğrenci sayısında dikkat çekici bir artma görülmüştür Bunda refah seviyesinin yükselmesinin büyük payı vardır1970'lerin başında Türkiye'ye tahsil için gelen Türkmen öğrenci sayısı 10-15 iken bu sayı 1975'te 80'in üzer- ine çıkmıştır 1976 ve 1977 yıllarında ise sayı katlanarak yükselmiştir1978 yılında Irak yönetimi Türkiye'de öğrencilerin tahsil yapmalarını ani bir kararla yasakladı Türkmen öğrenciler eski sosyalist ülkelere tahsil için gitmeye teşvik edildi 1960 yılında kurulan Türkmen Kardeşlik Ocağı bir yandan kulüp hüviyetinde faaliyet gösterirken, diğer yandan Türkmen toplumunun kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını da karşıladı 1977'de başlayan Baas saldırganlığından nasibini alan yöneticiler, önce görevden uzaklaştırıldı 1979 yılında ise tutuk- Iandılar ve 1980'de idam edildiler idamlara tepki olarak 1980'de Navzang böl- gesine askeri karargah kuruldu Örgüt Irak Türklerinin deklare edilmiş ilk siyasi organizasyonu özelliğini taşımaktadır 1983'te bir araya gelen Irak'ın siyasi kuruluşları, örgütün ısrarlı tutumu karşısında ilk defa Türkmen haklarını kabul ederek sonuç bildirisine yazmışlardır Siyasi konjonktürün değişmesi nedeniyle 1985 tarihinde örgüt faaliyetleri donduruldu 1988 yılında Irak Milli Türkmen Partisi kuruldu Parti Bağdat rejiminin baskıcı, acımasız politikalarını dikkate alarak kendini Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden sonra 1991 'de deklare etti Irak Milli Türkmen Partisi'nin deneyimli ve idealist yöneticilerinin çabaları neticesinde dünya,Türkmen varlığından haberdar oldu IMTP yönetici- Ieri Riyad, Beyrut , Londra ve ABD’de yapılan toplantılara iştirak ettiler ABD , İngiltere gibi Irak sorunu ile yakından alakalı devletlerin başkentlerini ziyaret ederek görüşmelerde bulundular Avrupa Parlamentosu gibi önemli mah- fellerde Kürtlerle eşit temsil edilmeyi başardılar SİYASİ YAPILANMA Son yıllarda bölgedeki gelişmelere paralel olarak Irak Milli Türkmen Partisi Kuzey Irak'ta Radyo- TV, Matbaa, Basın Yayın Kuruluşu ve en önemlisi Türkçe eğitim veren okullar açtı Bunun yanı sıra silahlı kuvvet çekirdeği olacak 350 kişilik bir koruma birliği oluşturdu Türkmen parti ve kuruluşlarını tek çatı altında toplamak amacı ile Ekim 1994'te Türkmen Cephesi kuruluş çalışmaları başlatıldı 23 Nisan 1995'te Irak Türkmen Cephesinin kurulduğu resmen ilan edildi 4-7 Ekim 1997'de Erbil 1 Türkmen kurultayı toplanmıştır Kurultaya Avrupa, ABD, Avustralya'da bulunan Türkmen derneklerinin temsilcileri de katılmıştır Hoyrat Ele kalma, Bele kal,ele kalma, Özüm özüne kurban, Menim ol, ele kalma KERKÜK TÜRKMEN BAYRAĞI ERBİL TÜRKMENLERİ BAYRAĞI |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #23 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*Doğu Türkistan Özerk Türk Cumhuriyeti Bayrağı Doğu Türkistan Özerk Türk Cumhuriyeti Haritası Yüzölçümü : 1 828 418 km2 Nüfusu : 30 milyon (Yaklaşık) Başkenti : Urumçi COĞRAFİ KONUMU Sincan Uygur Özerk Bölgesi (Doğu Türkistan), Çin Halk Cumhuriyeti içerisinde ve ülkenin batı bölgesinde yeralmaktadırlar TARİHÇE Uzun tarihi boyunca Doğu Türkistan, ‹ç ve Orta Asya'da kurulmuş olan Türk devletlerinin ve hanlıklarının merkezi olmuştur MÖ 8-3 asırlarda İskitlere; MÖ 300- MS 93 yıllarında Hunlara; 522-744 döneminde Göktürk İmparatorluğuna; 744-840 devresinde Uygur devletine; 751-870 Karluk ve Karahanlılar İmparatorluğuna ve Saidiye Hanlığına merkez olan (1509-1679) bu Türk yurdu, tarihte daima önemli olmuş ve dikkatleri üzerine çekmiştir 8 ve 18 asırlar arasındaki bin yıllık dönem, Çin İmparatorluğu ile önemli derecede kültürel ve siyasî işbirliğinin gerçekleştirildiği bir barış dönemi olmuştur Ancak bu barış dönemi, Doğu Türkistan'ın 1759 yılında Çin Mançu İmparatorluğu'nun işgali ile son bulmuştur 1759'dan bu yana Doğu Türkistan'da 200'den fazla silahlı ayaklanma olmuş ve Doğu Türkistan halkı 3 defa hürriyetin tadını tatma fırsatı bulmuştur 1863'te bağımsızlığına kavuşan Doğu Türkistan'da Yakup Han başkanlığında "Doğu Türkistan İslâm Devleti" kurulmuş ve bu devlet; Osmanlılar, İngiltere ve Rusya tarafından resmen tanınmıştır Ancak bu bağımsız Türk devletinin ömrü kısa sürmüş ve 1876 yılında Çin-Mançu devletince yeniden işgal edilmiş ve 1884'te Sincan "Yeni Toprak" adıyla Çin İmparatorluğuna bağlanmıştır 20 asrın başlarında Ortaasya'da oluşan milliyetçilik akımı neticesinde 1933 yılında Kaşgar'da Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur Bu Cumhuriyetin ömrü 1937'de sona ermiştir 1944'de Gulca şehri Çinlilerden temizlenmiş, "Üç Vilayet İnkılâbı" olarak bilinen bu ayaklanmalar neticesinde Doğu Türkistan Türkleri, Ali Han Töre başkanlığında Doğu Türkistan Cumhuriyeti'ni kurmuştur Bütün Çin'e hakim olan Komünist Çin Kuvvetleri, 1949'da Stalin'in de onayı ile Doğu Türkistan'a girerek bu tarihi Türk ülkesini resmen işgal etmiştir YÖNETİM BİÇİMİ Özerk bölge içinde etnik grupların dağılımına göre 8 Ağustos 1952'de 10 ayrı muhtar bölge tesis edilmiştir Sincan (Uygur) Özerk Bölgesi bunlardan biri ise de, yönetim hakları, Pekin yönetimince çiğnenmektedir Tüm idarede bütün yetkiler Çinlilerdedir Özerk yönetim organlarında görevlendirilen etnik unsurların siyasî, ekonomik ve askerî karar verme, denetleme yetkileri Çin Komünist Partisi kontrolü altındadır İDARİ YAPI Çin Komünist Partisi tarafından bölgeye vali görevlendirilmektedir Valinin mutlaka Çin Komünist Partisi üyesi olması şart koşulmaktadır Doğu Türkistan'da Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nden başka aynı haklara sahip 7 organ daha vardır 1- Sincan Askeri Bölge Komutanlığı 2- Sincan Askeri Üretim ve İnşaat Bölge Komutanlığı 3- Sincan Komünist Partisi 4- Sincan Halk Kurultayı Daimi Komitesi 5- Disiplin Kontrol Komitesi 6- Siyasî Danışma Konseyi 7- Sincan Devlet Savunma Güçleri Genel Komutanlığı DEMOGRAFİK DURUM Çinliler : 16 890 000 Uygurlar : 12 500 000 Huiler : 600 000 Kazaklar : 1 100 000 Mançular : 90 000 Kırgızlar : 150 000 Dongkianglar : 40 000 Tacikler : 33 000 Tibetliler : 5 000 Özbekler : 15 000 Davaniler : 5 000 Sarı Uygurlar : 11 000 Salar : 3 000 Tatarlar : 5 000 Ruslar : 3 000 Boanlar : 300 EKONOMİ Doğu Türkistan; petrol, wolfram, altın, kömür, uranyum gibi stratejik hammaddelere ve sayısız yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir ülkedir Çin'de mevcut 148 madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan'dan çıkarılmaktadır Doğu Türkistan'da şimdiye kadar 5000 yerde maden ocağı işletmeye açılmış olup; Çin'deki toplam maden ocaklarının %85'ini teşkil eder Yaklaşık 500 bölgeden "petrol", 30 bölgeden "doğalgaz" çıkarılmaktadır Petrol rezervi 8 milyar ton olarak tespit edilmiştir Her yıl 10 milyon ton petrol Çin'e taşınmaktadır Çin'in kömür rezervinin yarısı Doğu Türkistan'dadır Yıllık "altın" üretimi 360 kg civarındadır Uranyum, wolfram gibi stratejik madenlerle tuz ve renkli kristal taşları Doğu Türkistan'ın başlıca yeraltı ürünlerindendir 150 bin km2 tarım arazisine, bir o kadar ekilebilen toprağa ve 12 bin km2 genişliğinde ormanlık alana sahip Doğu Türkistan yaylalarında 60 milyona yakın küçük ve büyükbaş hayvan beslenmektedir Sanayi kuruluşlarında çalışanların %90'ını ve petrol tesislerinde çalışanların %99'unu bölgeye yerleştirilen Çinliler oluşturmaktadır KÜLTÜREL YAPI Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde halkın % 50'si Uygur Türkçesi ile konuşmaktadır 1000 seneden beri kullandıkları Arap Alfabesi Çin hükümeti tarafından 23101969 tarihinde tamamen yasaklanmıştır Onun yerine Çin fonetiğine uygun olarak hazırlanan Latin Alfabesi kabul ettirilmiştir 1980'li yıllarda Uygur aydınlarının hazırlamış oldukları, Uygur fonetiğine uygun Kiril Alfabesi projesi Pekin tarafından reddedilmiştir Bunun yanında halkın büyük çoğunluğunun Türk olması sebebiyle Doğu Türkistan'da her şeye rağmen Türkçe konuşulmaktadır Eski bir Türk yurdu olan Doğu Türkistan, Türklerin ilk yerleşik hayata başladığı yurtlardan biridir, Uygur mimarisi ise dünyaca meşhurdur ve Türk-İslam mimarisi özelliklerini ihtiva eder Yeni Uygur edebiyatı dönemi (XIXyy Uygur edebiyatı) Doğu Türkistan'daki Çin istilâ ordularını, Çin hakimiyetini ve onlara karşı yapılan mücadeleleri işleyen eserlerin çok olduğu bir dönemdir Ortaya çıkan edebî eserler, Uygur Türklerinde meydana gelen yeni millî edebiyatın temelini oluşturmuştur EĞİTİM-ÖĞRETİM Doğu Türkistan'da okuma-yazma bilmeyenlerin oranı % 58-60 civarındadır Yayınların ise ancak %16'sı Uygur Türkçesiyledir Doğu Türkistan bölgesinin tarihi, kültürü ve etnik geçmişine dair bilgilerin resmî yorumdan farklı olarak verilmesi yasaklanmıştır Öğretim kurumlarının yabancı ülkelerdeki öğretim kurumlarıyla doğrudan ilişki kurmaları da yasaklanmıştır Aksi hareket edenler ise en ağır cezalara çarptırılmaktadır Her sene alfabe değiştirilmesi yüzünden çocukların eğitimi eksik kalmakta ve öğrenim görmeleri engellenmektedir |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #24 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*Nogay Türkleri Nüfus : 1030000 Bulundukları başlıca şehirler : Rusya Federasyonuna bağlı Astarhan, Terek, Kızılyar , Açıkulak, Perekop, Çelyabinsk j Bulgaristan'ln Şumnu, Dobruca ve Türkiye'nin Ankara -Polatlı , Şereflikoçhisar , Konya-Kulu , İstanbul, osmaniye, Adana, Çorum, Eskişehir , Bursa, Kütahya Gaziantep, Isparta-Senirkent şehirlerinde yaşamaktadırlar Siyasi ve idari konumları : Bulundukları ülkenin idari yapısına uymaktadırlar TARİHÇE Türk tarihinde Nogay sözüne ilk olarak Altınordu devletinde rastlanır Nogay Han , üstün kabiliyeti , büyük teşkilatçılığı sayesinde Altınordu devletinin en yüksek mevkilerine çıkar Nogay Han'a tabi olan Türk toplulukları onun adını almışlardır Nogaylar, 13 yüzyıla kadar, Deşt-i Kıpçak'ta ( Kıpçak çölünde ) göçebe hayatı yaşadılar Birleşik bir hayat süren Nogaylar çeşitli sebeplerden dolayı daha sonra dağıldılar Bir kısmı mekan değiştirirken kalabalık bir kısmı diğer Türk boyları arasında eridiler BUGÜNKÜ DURUM Erimeden günümüze kadar kalan Nogaylar ; Hazar bozkırında, Kuzey Kafkasya'da, Kırım'da , idii-Ural havzasında , Batı Türkistan'da ve Litvanya'da , Dobruca'da, Deliorman bölgesinde ve Türkiye'de yaşamaktadırlar 1) Hazar Bozkırı Nogayları : Aşağı itil'in geniş deltasında Astarhan çevresindeki köy ve kasabalarda, Kalmukya'nın güney kesimine düşen Kuma çayının kuzey yöresinde bulunurlar Kendi ağızlarını unuttukları için Kazanlı diye de adlandırılırlar Buradaki başlıca toplulukları 11 Kara ağaçlar ( Karagaş) 11 ve Kundurlardır 2) Kuzey Kafkasya Nogayları : Kafkasya'da beş bölgede yer alırlar Dağıstan'ın Kuma ile Terek akarsuları arasında kendi adlarıyla anılan bozkırda , özellikle Kızılyar yöresinde , Hasavyurt ve Açıkulak kazalarında kalabalık bir topluluk halinde bulunurlar 3) Kırım Nogayları : Nogaylar Kırım yarımadasının kuzeyindeki ovalık alan ile dağlık kesimin kuzey eteklerinde, Perekop kasabası çevresinde , kuzeydoğuda Azak denizine dökülen çaylar ( Tolmak, Bedri vb ) boyunda yaşamaktadırlar 4) İdil-Ural Havzası Nogayları : Burada Tatarlar arasındaki ,, Nogaylar'' ( Nagaybaklar ), küçük bir etnik topluluktur Günümüzde Başkurdistan'da ve Başkurdistan'ın kuzeydoğu komşusu Çelyabinsk vilayetinin Yukarı Ural çevresinde yaşamaktadırlar Nogaybaklar, Kuzey ( Kıpçak ) Türkçesinin Başkurt unsurlarının da karıştığı Tatar ağzıyla konuşurlar Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebindendirler Başkurdistan'daki Nogaylar, Kuzey Türkçesi'nin Başkurt ağzıyla konuşurlar 5) Batı Türkistan ( Kazakistan ) Nogayları : Bu büyük bölgenin Kazaklar arasındaki Nogaylar'ı, onların boy düzeninde , Orta ve Kiçi ( Küçük ) cüzlerde bulur)urlar Orta cüzdekiler, şecereye göre , Kongırat kolunun Camanbay'ından gelirler Buradaki Nogay'dan da Satıbaldı, Tokas, Şahan uruk- Iarının ataları çıkmıştır Kazakistan'daki Nogay obaları, şimdi Kızılorda tümeninin Canga-Korgan yöresinde yaşamaktadırlar Hepsi Kuzey Türkçesinin Kazak ağzıyla konuşurlar 6) Kırgızistan Nogayları : Kırgızlar arasındaki boy düzeninde Ön-Kol'a bağlı Çirik boyunun ,, Nogay'' adlı bir oymağı vardır Onlar, Kuzey Türkçesi'nin Kırgız ağzıyla konuşurlar 7) litvanya Nogayları : Polonya'nın kuzeyinde ve Baltık denizinin doğu yanında yer alan bölgede yaşarlar Nogaylar'a ''Litvanya Tatarlar''ı da denirBuradaki Nogaylar sadece dinlerini (İslam'l) muhafaza edebilmişlerdir 8) Romanya Nogayları : Yüzyıllarca önce, Karadeniz'in batı kıyılarına göçmüş bulunan Nogaylar,çağımızda Tuna ırmağı deltasının sağ yöresindeki Dobruca bölgesinde ( Köstence ili ) dağınık olarak yaşarlar 9) Bulgaristan Nogayları : Tuna'nın güneyindeki Deliorman bölgesinde ,Şumnu (Kolarovgrad ) çevresindeki köylerinde yaşarlar 10) Türkiye Nogayları : iki yüzyıl önce Türkiye'ye gelmiş Nogaylar'ın ÇOğU Orta Anadolu'ya yerleştirildiler Bugün Nogaylar , Ankara'nın Polatlı ve Şere- flikoçhisar ilçelerinin bazı köylerinde, Konya'nın Kulu ilçesinin bazı köylerinde, İstanbul, Osmaniye, Adana, Çorum, Eskişehir, Bursa, Kütahya, Gaziantep ve Isparta'nın Senirkent ilçesinde yaşamaktadırlar NOGAYLILARIN NÜFUS DURUMU Hazar Bozkırı 135000 Dağıstan 147000 Stavropol 163000 çeçen-inguş 125000 Karaçay-Çerkez 35000 Azak Doğusu 170000 Litvanya 15000 Dobruca 90000 Türkiye 150000 Toplam 1030000 |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #25 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*KOSOVA VE SANCAK TÜRKLERİ Nüfus : 80000 Bulundukları başlıca şehirler : Kosova, Sancak, Priştine, Momuşo, Gilan, Dohırçan, Mitroviça İlk göç : 5 yy Bölgedeki Türk toplulukları : Balkan Türkleri Siyasi ve idari konumları : Bulundukları ülkenin idari yapısına uymaktadırlar Kendi diline, dinine, örf, gelenek-görenek ve kültürüne yüzyıllarca şuurlu bir şekilde sımsıkı bağlı kalan Türk azınlığı, yaşadıkları ülke adına İkinci Dünya Savaşı'na katılmış, şehitler vermiştir Ama ne yazık ki , savaştan sonra diğer milletlerin hukuki varlığı kabul edilirken, yaşadıkları ülkenin en sadık vatandaşları olan Türk toplumunun varlığı ancak 1951 yılında kabul edilmiştir TARİHÇE Yugoslavya'da yaşayan Türkler'in mazisi 5 yüzyıla dayanır Bu yüzyılda Avarlar'ın, Peçenekler'in, Uzlar'ın, Kumanlar'ın buralara yerleştiklerini biliyoruz Özellikle Kosova Meydan Muhaberesi'nden ( 1389 ) sonra 6 asırlık bir dönem içerisinde diğer milletlerle beraber huzurlu bir şekilde yaşamışlardır Osmanlılar'ın buralara ayak basmasıyla 1912 yılına kadar her alanda faaliyet gösteren Türkler, Balkan Harbi'yle birlikte ( 1912 ) okulları kapatılarak, baskı altına alınmışlar ve göçe zorlanmışlardır Kosova'da 40000-50000 arasında Türk yaşamaktadır 1990'11 yıllarda Doğu ülkelerinde esen demokrasi rüzgarları Yugoslavya'yı da etkisi altına almış ve tek partili sistemden çok partili sisteme geçilmiştir Kosova Türkleri bundan yararlandı Tek partili sistemde milli azınlıkların hakları aynı parti altında garanti altına alınmıştı Çok partili sisteme geçilince, Türk toplumu kendi varlığını koruyabilmek için bir siyasi örgütte toplanma ihtiyacını duydu 19 Temmuz 1990'da Prizren'de Türk Demokratik Birliği Partisi kuruldu Partinin kurulmasıyla bunalımlı günler geçiren Türk toplumu rahatlamıştır Ayrıca Türk okullarının kapatılması ve Türk soyluların maruz kalabilecekleri ayırımcılık büyük ölçüde giderilmiştir EĞİTİM Bugün Kosova'da Prizren Momuço, priştine, Gilan, Dohırçan, Mitroviça ve Vıçıtırn yerleşim merkezlerinde toplam 11 ilköğretim okulunda 1952, 3 anaokulunda 90 olmak üzere toplam 2048 öğrenci okumaktadır Ayrıca 6 Lisede 444 ve Priştine Üniversitesi'ndeS0 öğrenci olmak üzere bu sayı toplam 2532'ye ulaşmıştır Bunların yanı sıra devlet imkanlarıyla haftada bir çıkan Tan Gazetesi ile Türk Demokratik Birliği'nin yayın organı Sesimiz gazetesi, Çevren, Çığ,Kuş, Bay, inci dergileri ; günde yarım saat haber yayını yapan priştine Televizyonu ve yerel radyolar bulunmaktadır Kosova ve Sancak Türkleri, Balkanlardaki diğer Türk toplulukları gibi dil ve kültürlerine bağlı kalmanın çabasını göstermekte ve Türkiye'ye bağlılıklarını a sürdürmektedirler |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #26 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*Ahiska TÜrklerİ AHISKA TÜRKLERİ Nüfus : 600000 Bulundukları başlıca şehirler : Rusya'nın Moskova, Smolensk, Orel, Belgorod j Özbekistan 'ın Fergana, Taşkent j Klrgızistan'ln Bişkek, Oş, Celal-Abad Kazakistan Iın Almatl, Jambıl ( Taraz ), Türkistan ve Kentav şehirleri İlk göç : 1944 Bölgedeki Türk toplulukları : Özbekler , Türkmenler , Kazaklar ve Kırgızlar Siyasi ve idari konumlan : 1944 yılından itibaren sürüldükleri bölgelerde azınlık olarak yaşayan Ahıska Türklerinin SSCB'nin dağılmasıyla birlikte kuru- Ian az sayıdaki sivil-toplum kuruluşları dışında herhangi bir siyasi grupları yoktur Azgur Kalesi (Foto: Yunus Zeyrek) TARİHÇE Ahıska, Türkiye sınırına 12-30 km mesafede Gürcistan'ın güneybatısına düşen bölgenin adıdır 31 Temmuz 1944 gün 6279 sayılı Devlet Savunma komitesinin ''gizli'' kararıyla top yekün sürgüne tabi tutulan Ahıskalıların çoğu, bu zor yolculuk şartlarına dayanamayarak hayatlarını kaybettiler Ahıska Türkleri'nin neden sürgüne tabi tutuldukları tam 47 yıl gizli tutuldu Ahıska Türkleri tarafından ,, vatana dönüş'' mücadelesi veren bir çok cemiyet oluşturulmuş ise de çeşitli ülkelerdeki sürgün hayatı haıa devam etmektedir AHISKALILARIN KİMLİK MÜCADELESİ Türkiye dışında 8 cumhuriyette 260 kadar yerleşim bölgesinde dağınık vaziyette yaşayan Ahıska Türklerinin sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili pek çok etkinlik sunan kültür merkezlerinde Ahıskalılar kimliklerini koruma mücade- Iesi vermektedirler Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan'da Ahıska Türklerinin kurduğu çok sayıda Türk Kültür Merkezinde bu çaba gösterilmektedir Özbekistan'da bulunan Ahıskalılara ait kültür merkezi, Özbekistan Medeniyet Vakfı bünyesinde 1992 ylll başında ''Türk Medeniyet Merkezi'' adı ile kurul- muştur Merkezin başında Dr Ömer Salman bulunmaktadır Dr Salman bir mücadele ve gönül adamıdır Hem Ahıskalılarca hem Özbekler tarafından sevilip sayılmaktadır Kazakistan Ahıska Kültür Merkezi 1991 yılında Dr Tevfik Kurdayev Haşimoğlu tarafından Almatı'da kurulmuştur Merkezde Türkçe , din bilgisi gibi dersler verilmektedir Ayrıca merkez Türkiye'den Kazakistan' a giden Türk vatandaşlarına da kapılarını açmaktadırlar Kırgızistan Ahıska Türklerince 1991 yılında kurulan Türk Medeniyet Merkezi'nin başında eski milletvekili İzzet Maksudov bulunmaktadır Bir işadamı olan Maksudov, Türkiye'den giden bir çok yatırımcıya yardımcı olmuş, Kırgızistan makamları ile ilişkilerini kolaylaştırmıştır Bu üç merkezin stratejik açıdan önemleri çok büyüktür Türk, Kazak,Kırgız, Özbek kardeşlikleri arasında nifak tohumları ekmek isteyenlere karşı bu merkez mühim görevler üstlenebilecek yapılanmalar haline getirilebilir |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #27 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNDE TÜRKLER Nüfus : 300000 kişi Bulundukları başlıca şehirler: washington ,New York, Detroit , Los Angeles, Chicago,Boston, San Fransisco, Philadelphia İlk göç : 1820 Bölgedeki Türk toplulukları: Türkiye Türkleri, Karaçay Türkleri, Kırım Tatarları Siyasi ve idari konumları: Bulundukları ülkenin idari yapısına uymaktadırlar Güçlü bir Iobicilik faaliyetine girişen Türklerin Washington'da A T A (American Turkish Association) ile ASA (Atatürk Society of America ), pennsylvania'da Yunus Emre Derneği, Detroit yakınında ise T ACAM (Turkish American Cultural Association of Michigan) adı ile güçlü dernekleri vardır ATA ASA TACAM TARİHÇE ABD'de TC Büyükelçiliği ve Başkonsoloslukların verilerine göre 300000'nin üzerinde Türk yaşamaktadır ABD'nin resmi istatiklerine göre 1820 ile 1860 arasında Osmanlı devletinden Amerika'ya göç edenlerin sayısı, çok azdı (yılda ortalama 15 kişi kadar) 1820 ile 1950 arasında Osmanlı bölgelerinden ve Türkiye Cumhuriyeti'nden gelen yaklaşık 360000 kişi vardı Ancak bunların arasında % 20'Iik bir kesim Türklerden oluşmaktaydı Diğerleri Musevi, Rum, Ermeni, Arnavut vb idi İlk göçmenler dil ve din dolayısıyla birlik ve dayanışma içinde oldular Amerikan yaşamına katılmaktansa kendi kültürlerini sürdürmeyi seçtiler Çoğu evlenmeden giden genç erkeklerdi Bazıları Türk olmayan eşler aldılar Bunlardan birçoğu, yerel hayata ayak uydurdular Buna rağmen kimlik ve kültür değiştiren Türklerin sayısı çok az olmuştur 2 dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'den ABD’ye göçler önemli bir ölçüde “beyin göçü” tarzında olmuştur Tahminlere göre ABD’ye gelen ya da orada yetişen 3000'i aşkın mühendis, 2000 doktor, 1 000 akademisyen ve araştırmacı vardır MEVCUT DURUM Yüzyıllık sürede, Türklerin yerleşimleri, büyük kentler içinde ya da yakınlarında olmuştur Bugün Türk topluluğunun yaklaşık dörtte biri New York ve dolaylarında yaşıyor Bir çoğu Chicago'da oturmakta, chicago'yu Los Angeles, Boston, San Francisco ve Philadelphia izlemektedir Ancak Türkler ABD’nin hiçbir yerinde yoğun yerleşimler oluşturmamışlardır Yüzyılım ilk çeyreğinde gelen eğitimsiz göçmenlerin aksine , 1940'11 yıllardan bu yana göç edenlerin hemen hepsi eğitimlidir çoğu yüksek öğretim görmüş, dil bilir, yüksek yetenek sahibi ve nitelikli kimselerdir Bunlar arasında, önceleri işadamları çok azdı 1980'Ierden bu yana Türkiye'den gelen ve ABO içinde yetişen tüccar, sanayici,inşaatçı ve diğer müteşebbislerin sayısı artmıştır Özellikle çeşitli tekstil ürünlerinin ithali için Türk girişimcilerinin etkinlikleri her yıl artmaktadır |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #28 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*BATI TRAKYA VE YUNANİSTAN TÜRKLERİ Nüfus : 120000 Bulundukları başlıca şehirler : Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe Bölgedeki Türk toplulukları : Oğuz Türkleri, Onogur-Bulgar , Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak Türkleri Siyasi ve idari konumları : Azınlık hukukuna tabi olup, bulun- duklan ülkenin idari yapısına uymaktadırlar Batı Trakya bir coğrafi bölgenin adıdır ve bugün Yunanistan’ın siyasi sınırları içinde yer almaktadır Bölge idari açıdan Dedeağaç, Gümülcine, iskeçe olmak üzere üçe ayrılmıştır Doğusunda Meriç Nehri ile Türkiye'ye ; kuzeyinde Rodop Dağları ile Bulgaristan'a sınır olan Batı Trakya'nın güneyinde Ege Denizi bulunurken batıda da Karasu Nehri ile Kavala iline sınırdaştır TARİHÇE Balkanlardaki Türk varlığı milattan önceki yıllara kadar uzanmaktadır Balkanlardaki Türk kültürel varlığı iki koldan gerçekleşen kitlevi göçler sonu- cunda oluşmuştur Kuzeyden Onogur- Bulgar, Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak göçleri, güneyden de Oğuz Türklerinin göçleri ve yerleşmeleriyle Balkanlar Türkleşmeye başlamış, 14 ve 15 yy'da ise tamamen Türk kültürünün hakim olduğu bir bölge haline gelmiştir Daha sonra Balkanlardan med-cezir hareketi gibi bir çekilme söz konusu olmuş, dünyadaki değişmeler, gelişmeler, kuzey- deki Slav kültürünün gelişmesi ve buradan gelen baskı ve çatışma , politik mücadeleler ve büyük bir sömürge imparatorluğu kurmuş olan İngiltere'nin baskıları altında kalma sonucunda Balkan Savaşı'na kadar Osmanlılar adım adım çekilerek bugünkü Türkiye sınırlarına gerilemiştir 1912-1913 yıllarından sonraki gelişmelerle de son sınırlar çizilmiştir Buna rağmen bölgedeki Türk kültür varlığı hem Oğuz, hem Kıpçak Türklerinin varlığıyla devam etmektedir Tabii bunların bir kısmı Türkiye üzerinden göçerek Balkanlarda iskan edilen |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #29 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*BAŞKIRDİSTAN ÖZERK CUMHURİYETİ Başkurt Türkleri 9 yüzyıldan beri İdil-Ural bölgesinin Başkurdistan denen kesiminde yaşamaktadırlar 10 yüzyılda İslamiyet’e girmeye başlayan Başkurtlar, 13 yüzyılda Altınordu’ya tâbi olmuşlar, 15 yüzyıldan 16 yüzyılın ortalarına kadar da Kazan Hanlığına bağlı kalmışlardır 1552’de Kazan Hanlığı Rusların işgaline uğrayınca Tatar Türkleri ile birlikte Başkurt Türkleri de Rus hâkimiyeti altına girmiştir Ruslar 16 yüzyıldan itibaren Tatar ve Başkurt Türklerine yoğun bir şekilde göç ve misyonerlik politikası uygulamışlardır Rusya’yı en çok uğraştıran İdil-Ural Türkleri, Çarlık Rusyası’nın emperalist emellerine ve Ortodoks kilisesinin misyonerlik faaliyetlerine karşı yüzyıllarca direnmişlerdir 1905 ihtilâli ve 1917 Sovyet devrimi, çarlığın bu politikaları sebebiyle Başkurt ve Tatar aydınları tarafından desteklenmiştir Başlangıçta birlikte hareket eden Tatar ve Başkurt Türkleri arasında ileride çekişmeye varan sorunlar yaşanmıştır I ve II Başkurt Kongrelerinin ardından bu ayrılık iyice belirginleşmiş ve Kasım 1917’de Başkurdistan’ın özerkliği ilân edilmiştir 1918 yılında Başkurt yöneticileri yeni Sovyet yöneticileri ile Moskova’da görüşürken, Orenburg Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiş ve Başkurdistan’ın özerkliğine son verilmiştir Zeki Velidi Togan ve diğer Başkurt yöneticilerinin özerkliği yeniden tesis etme çabaları sonuç vermemiş ve 23 Mart 1919’da Başkurdistan toprakları üzerinde Federal Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin lk federe birimi olan Başkurdistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur Sovyetler Birliği dağılıncaya kadar Başkurdistan’ın sınırları ve statüsü değişmemiş, Sovyetler Birliği’nin 1990 yılında dağılması ile Başkurdistan egemenliğini ilân etmiştir İdil-Ural Bölgesinin Rusya Federasyonuna bağlı üç Türk cumhuriyetinden biri olan Başkurdistan ve Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler, gün geçtikçe bağımsızlık ilanına doğru gitmektedir (Başkurdistan gençler ittifakının sembolü bozkurt) (Başkurdistan gençler bayramında süvariler) Başkurt adı; bazı görüşlere göre İran efsanelerinde geçen Kurt-baş kavmine, bazılarına göre Bozkurt sözcüğüne dayandırılmaktadır Bu adın Başkurt Türkleri arasında Başkort olarak söylenmesinden hareketle bu sözcüğü baş + kor + t yani baş kabileler olarak açıklayanlar da bulunmaktadır 2000 sayımlarına göre nüfusu 4120000’i aşan Başkurdistan’da Başkurtların toplam nüfusu da 1550000’i bulmuştur Son yıllarda iç göçler sebebiyle Başkurdistan’daki Rus ve Tatar nüfusu azalmıştır ancak hâlen Başkurtlar kendi cumhuriyetlerinde Ruslar ve Tatarlar’ın ardından üçüncü sırada bulunmaktadırlar |
C* Türk Dünyası C* |
10-24-2012 | #30 |
Prof. Dr. Sinsi
|
C* Türk Dünyası C*KUMUK TÜRKLERİ Yrd Doç Dr Çetin PEKACAR (NOT: Bu yazı Yeni Türkiye -Türk Dünyası Özel Sayısında yayımlanmıştır: Cilt: II-, Sayı: 16, Yıl: 3, Temmuz-Ağustos 1997, s 2062-2066) Tarihçe Kumuk Türkleri, bugün büyük çoğunluğu (1992 tahminine göre 250000 kişi) Rusya Federasyonuna bağlı Dağıstan Özerk Cumhuriyetinde, geriye kalan kısmı (yaklaşık 50000 kişi) Çeçen ve Osetya Özerk Cumhuriyetlerinde yaşayan, Azerbaycan Türklerinden sonra Kafkaslardaki en kalabalık Türk kavmidir Kumukların bir kısmı, Çarlık Rusyasının Kuzey Kafkasya'yı istilâsı yıllarında ve bilhassa Şeyh Şamil'in esir düşmesinden sonra Osmanlı Devletine sığınmışlardır Bunlar hâlen belli başlı olarak Tokat'ın Üçgözen ve Kuşoturağı, Sivas'ın Yavu köyünde yaşamaktadırlar Kumuk Türkleri Kuzey Kafkasya'daki Kumuk ovasının ve Dağıstan'ın dağlık kesiminin yerli halklarındandır Etnik bakımdan Kıpçak ve Oğuz boylarının bu sahada kaynaşmasından meydana geldikleri ileri sürülen Kumuk Türklerinin dillerindeki Kıpçak ve Oğuz grubu özellikleri bu görüşü desteklemektedir Kumuk adının geçtiği en eski kaynak, Mahmud Kâşgarî 'nin Divânü Lûgati't-Türk adlı eseridir Mahmud Kâşgarî , Kumuk kelimesinin karşılığı olarak "Bir zaman yanında bulunduğum Beylerden birinin adı"; kumuk karşılığı olarak "At gübresi Başka gübreye bu ad verilmez"; kumukla- karşılığında ise " kumukladı: 'at kumukladı= at pisledi, tersledi' Bir kimseyi 'Kumuk' boyuna nispet edersen yine böyle denir Bu, bir adamın adıdır" bilgilerini vermektedir Bu kelimelerin "at gübresi" ve "atın terslemesi" gibi sözlük manaları bir yana bırakılacak olursa açıkça anlaşılıyor ki Kumuk Türkleri, daha XI yüzyılda kendi adlarıyla tarih sahnesindedirler Kumukların ülkesi VII yüzyıldan itibaren Hazar Devletinin sınırları içine alınmıştır Bugün Kumuk bilim adamları da Kumukları, Hazar Devletinin kurucuları olarak göstermektedirler Hazar Devletinin son başkenti Semender, Kumuk ülkesi sınırları içindeydi Kumuklar arasında yayılmış olan "Anci-name", "Derbent-name", "Karabudaxkent-name" adlı tarihî âbideler, Hazar Devleti devrinden bahseder Hattâ, Hazarlar arasında yaşamış olan Ebu Hamid el-Garnati'nin tespit ettiği ve Hazar sözü dediği bütün kelimeler bugün Kumuk Türklerince kullanılmaktadır Zeki Velidi Toğan'ın verdiği bilgilere göre Kumuklar, Oğuz destanının Müneccimbaşı tarafından istifade olunan bir rivayetinde, Oğuz Han zamanında Derbent'in muhafazasıyla memur edilen Kıpçakların bir boyu olarak zikredilmiştir Toğan'a göre, Azerbaycan ile Derbent Arapların idaresinde iken de Kumukların burada bulundukları, Tarih al-Bab va'l-Abvab'dan anlaşılmaktadır Dağıstanlı Kumuk âlimlerinden S M Aliyev, M R Mahammadov'dan; Dağıstan'ı Arapların işgal etmesiyle Hazarların İdil boyuna çekilmelerinden sonra Hazar denizi kıyısında ve Temirkazık Dağıstan'da liderlik rolünün Kumuklara geçtiğini naklediyor ve bu bilginin birinci kısmına katıldığını belirtiyor; fakat onun Kumukları Hazarlardan ayrı göstermesine karşı çıkıyor Aliyev'in fikrince Hazarlar ile Kumuklar, tarihî bakımdan da, kültürel bakımdan da aynı kavimdir Tarihî durumları ve menşe'leri hakkında pek çok faraziye ileri sürülen ve hattâ ekseriya Sovyet antropologları tarafından olmak üzere bazı Kafkas kavimlerinin Türkleşmesi sonucu meydana geldikleri dahi söylenen Kumukların; dil, edebiyat, din, yaşayış tarzı, örf ve âdetler ve diğer kültür unsurları bakımından ele alındılarında ve yukarıda özetlenen tarihî verilerin ışığında bakıldığında, gerçek bir Türk kavmi olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır Hazar Devletinin yıkılmasından sonra Kumuk Türklerinin kurdukları ilk müstakil teşkilat, 1578'de Sultan But'un kurduğu ve tamamıyla millî bir Kumuk beyliği hüviyetinde olan emarettir Bu beyliğin Dağıstan'ın en kuzeyinde yer alması sebebiyle, Kazan ile Astırhan hanlıklarının yıkılmasından sonra daha güneye inme imkânı bulan Ruslarla Kumuklar karşı karşıya gelmiş oldu Kumuk Türkleri, 1594 yılından itibaren başlayan Rus saldırılarına ve işgal hareketlerine karşı, diğer Müslüman Kafkas kavimleriyle birlikte XIX yüzyılın ikinci yarısına kadar kahramanca mukavemet ettiler AncakRuslara karşı sürdürülen mücadelenin son bayraktarı Şeyh Şamil'in 1859'da esir edilmesiyle Dağıstan ve diğer Kafkas bölgeleri hızla Rusların eline geçmeye başladı Zaten yüzyıllar süren savaşlar Kumukları ve diğer Kafkas kavimlerini bîtab düşürmüştü Böylece Ruslar 1867'ye kadar bütün Kafkasya'yı istilâ ettiler Rus Çarlığının 1917'de yıkılması sırasında Rusya'da meydana gelen iç karışıklıkta hürriyet ve istiklâlleri için ayaklanan Kuzey Kafkasya Türk ve Müslüman camiası içinde Kumuklar yine ön safta yer alırlar Osmanlı devletinin de desteğiyle Dağıstan, 11 Mayıs 1918'de Dağıstan ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti adı altında bağımsızlığını ilân etti Kuzey Kafkasya kabilelerinin bu sırada yapılan millî kurultaylarında Kumuk Türkçesinin, yalnız Dağıstan için değil, bütün Kuzey Kafkasya için birleştirici, müşterek bir dil olarak kabul edildiğini de bu arada vurgulamak isteriz Dağıstan ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti henüz toparlanamadan Mondros Mütarekesinin imzalanması sonucu Osmanlı Ordusu Kafkasya'yı tahliye edince, Dağıstan Kızılordu'nun istilâsına uğradı 20 Ocak 1921'de Rusya Federatif SSC'ne tâbi Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu 1936 Sovyet Anayasası, Kafkasya'nın etnik çeşitliliğini yansıtmayan bir siyasî ve idarî bölümlenmeyi belirledi Bu bölümleme sonucunda Kumuk Türklerinin büyük bir kısmı Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde, bir kısmı da Çeçen ve Osetya bölgelerinde kalmış oldu Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Dağıstan, Rusya Federasyonuna bağlı bir özerk cumhuriyet hâline geldi Din Bugünkü Dağıstan'da Kumuk Türkleriyle birlikte büyük bir çoğunluğu Sünnî Müslüman olan otuz civarında etnik grup yaşamaktadır Bölgede özellikle XVIII yüzyıldan itibaren Nakşibendî tarikatı büyük bir nüfuz kazanmış ve Ruslara karşı yürütülen cihad hareketlerini organize ederek prestij sağlamıştır Dağıstan halkı dinine bağlı olup ilme önem vermiş ve hemen her köyde bir medrese yaptırmıştır 1913'te Dağıstan'da 360'ı ulucami olmak üzere 2060 cami vardı Günümüzde Kumuklar, dinlerini yeniden öğrenme seferberliği başlatmışlardır Bu yolda gerçekleştirilen faaliyetlere örnek olarak Kuran'ın Kumuk Türkçesine yapılan tercümesinin Tangçolpan dergisinin 1992 yılı 3 sayısından itibaren tefrika edilmekte oluşunu gösterebiliriz Ayrıca yine aynı dergide Hazreti Peygamber'in hadisleri de Kumuk Türkçesiyle yayınlanmaktadır Dağıstan'ın başkenti Mahaçkala'da Türkiye Türklerinin 1990'larda yaptırdığı Yusuf Bey Camii Dil ve Edebiyat Kumuk edebiyat tarihçileri, Kumuk edebiyatının XV yüzyılda yaşamış olan şair Ummu Kamal (Ümmî Kemal) ile başladığını, o devre kadar ise Kumukların edebiyatının Umumî Türk Edebiyatı ile birlikte mütalâa edilmesi gerektiğini söylerler Osmanlı devletine de gelen Ummu Kamal, eserlerini Kumuk Türkçesiyle değil, Osmanlı Türkçesiyle yazmıştır Osmanlı Türkçesi, ünlü Kumuk şairi Yırçı Kazak'a kadar Kumukların yazı dili olmuştur Bu devirde yetişen Kumuk şairleri arasında Amanhor (1670-1706), Miskin Halimat (XVIII yüzyıl) ve Kakaşuralı Abdurahman (XVIII yüzyılın sonu- 1870) sayılabilir Yırçı Kazak (1830-1879), Yeni Kumuk Edebiyatının temelini atmıştır Kumuk Türkleri arasında geniş bir şöhrete sahip olan Yırçı Kazak, şiirlerinde hak, doğruluk, yiğitlik, aşk gibi temaları işlemiş, bu arada halkı ezen beyleri de hicvetmekten geri kalmamıştır Başka kayda değer bir Kumuk şairi ve din âlimi Abusupiyan Akayev (1870-1931)'dir Akayev, şiirler yanında dinî eserler de yazmıştır Kumuk bilim adamlarından Hasan Orazayev, onun Payxamarnı Yolu Bulan (Peygamberin yoluyla) adlı eserini Mahaçkala'da, 1993 yılında yayımlamış bulunuyor Orazayev, bu kitapta Akayev'in sosyal, politik konulardaki makalelerini; kitaplarına yazdığı önsözlerini, mektuplarını, çeşitli şiirlerini, dinî konulu yazılarını bir araya getirmiş Kumuk edebiyatı son zamanlarda çeşitli nevilerde ilerleme göstermeye başlamış olup pek çok şair, edip, hikâyeci ve romancı yetişmiştir Bir edebiyat ve sanat dergisi olan Tangçolpan, 1917 yılından beri yayımlanmaktadır Dergide yayımlanan şiirler, hikâyeler ve çeşitli sanat yazıları, Kumuk edebiyatının gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır Yine 1917 yılında çıkarılmaya başlanan Yoldaş gazetesi de, normal gazete işlevinin yanında edebî gelişmeye hizmette bulunmaya devam ediyor Kumuk halk edebiyatı zengin mahsulleriyle nesilden nesile geçerek halk hafızasında canlı bir şekilde yaşamaktadır Bu mahsuller arasında yır adı verilen destanî mahiyetteki şiirler önemli bir yer tutar Yırlar, hem edebî zevke hitap eden hem de öğretici nitelikli şiirlerdir En tanınmış yır şairi, yukarıda sözü edilen Yırçı Kazak'tır İkinci önemli nazım şekli sarın denilen dörtlüklerdir Sarınlar, bizdeki mani türünün karşılığı olup düğün ve eğlencelerde veya münasip bulunan her fırsatta irticalen veya ezberden söylenir Kumukların zengin bir atalar sözü ve deyimler hazinesi vardır Çeşitli kaynaklarda bunlardan binlercesi tespit edilmiş bulunmaktadır Kumuk halk edebiyatı mahsullerini derlemeğe ilk teşebbüs eden kişinin, kendisi de Kumuk Türkü olan şair ve mütercim Mehmed Efendi Osman (doğumu: 1843) olduğu kabul edilmektedir Meşhur Altayist G J Ramsted de Kumukça üzrende çalışmış ve 1904 yılının son aylarında bizzat geldiği o zamanki Xasavyurt'a bağlı Yaxsay köyünde Kumukların dili, edebiyatı ve şifahî halk edebiyatı mahsullerinin zenginliğini incelemiş, bir çok metinler derlemiştir Ramsted'in asıl maksadı, Kumuk Türkçesinin Kuzey Kafkasya'da geniş bir yayılma alanı bulmasının ve başka yerli halkların da bu şiveyi kullanmasının sebebini araştırmak olmuştur Bazı sebeplerle uzun yıllar yayımlanamamış olan bu materyalleri, Emine Gürsoy Naskali İngilizce tercümeleriyle birlikte bir kitap hâlinde l991 yılında Helsinki'de yayımlamıştır Kumuk Türkçesinin Türk lehçelerinin hangi grubuna dahil olduğu konusunda Türkologlar çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir Görüşlerdeki ayrılık, bu lehçenin alt gruplardan hangisine girdiği noktasında toplanmaktadır; yoksa hepsinin ittifak ettikleri gibi Kumuk Türkçesi, temel olarak Kuzey-Batı (Kıpçak) grubuna dahildir Ancak coğrafî konum ve sıkı münasebetlerin bir neticesi olarak Güney grubundaki Azerbaycan Türkçesine doğru yakınlık ve benzerlik gösteren bazı özellikleri de vardır Ses bilgisi bakımından en önemli benzerlik olarak kelime başında Kuzey-Batı grubundaki k ünsüzüne karşılık Kumuk Türkçesinde, Güney grubunda olduğu gibi g bulunması (meselâ: gişi "kişi", gel- "gelmek", gör- "görmek" vb gibi) ve şekil bilgisi bakımından ise gelecek zaman eki olarak -(a)caq /-(e)cek (ancak bu çekimde de olduğu gibi Teklik ve çokluk I şahıs ve çokluk 2 şahıs ekleri Azerbaycan Türkçesindekinden farklıdır: Kum gelecekmen "geleceğim" = Az geleceyem; Kum gelecekbiz "geleceğiz" = Az geleceyik; Kum geleceksiz "geleceksiniz" = Az geleceksiniz gibi) eklerinin kullanılması gösterilebilir 1928 yılına kadar Arap alfabesini kullanan Kumuk Türkleri, bu tarihte Latin harfleri esas alınarak hazırlanan yeni bir alfabe kabul ettiler 1938'de ise onlara diğer Sovyet cumhuriyetlerinde olduğu gibi kiril esaslı bir alfabe kabul ettirildi Hâlen kullanılmakta olan bu alfabe, Kiril esaslı alfabeler içerisinde en kullanışsız ve karmaşık olanlardandır Bu konuda bir fikir vermek gerekirse Ю harfi, kelime ve hece başında hem yu, hem de yü ses grubunu temsil edebiliyor İçerisinde kalın k veya g ünsüzleri bulunmayan ЮЗ =yüz "yüz" gibi kelimelerde, bu yüzden okuma güçlükleri baş gösteriyor Üstelik aynı Ю harfi, ince sıradan kelimelerde "ü" ünlüsünü karşılamak için de kullanılıyor Benzer durum Ё harfi için de geçerlidir Töbenkazanış köyünde bir Kumuk evinin abzarından (avlu) görüntü Bu ev örnek ev değil; hemen hemen bütün Kumuk evleri burada gördüğünüz gibi Kumuk Türklerinin halk hareketi: Tenglik Kumuk Türkleri 1989 yılında siyasî mahiyette, millî bir teşkilat olan Tenglik hareketini kurdular Teşkilatın maksatları; Kumukların kültürel, siyasî , ekonomik ve temel insanî haklarını savunmak, bu ve benzeri alanlardaki meselelerinin halledilmesi için teşebbüslerde bulunmak olarak özetlenebilir Tenglik hareketinin 1990 yılında çıkan 1 numaralı bülteninin 1 sayfasında yer alan ve Kumuk şairi Z Batırmurzayev'e ait olan şu dörtlükler, Kumuk Türklerini millî uyanışta geç kalmamaları hususunda uyarıcı mahiyette olması bakımından Tenglik hareketinin anafikrini de seslendirmektedir: KUMUK TÜRKÇESİ İLE Tuwdu Çolpan, tang bilindi, Boldu uyanma zaman Şawla aldı dünya yüzün Yuhlağanımız taman Gözüng aç, dört yakğa qara! Getdi kerwan erterek Biz geçigip kalğanbız, Enni hozğalma gerek TÜRKİYE TÜRKÇESİ İLE Doğdu Çolpan, sabah bilindi, Uyanma zamanı geldi Işık aldı dünya yüzünü Uyuduğumuz yeter Gözünü aç, dört yana bak! Gitti kervan erkenden Biz gecikip kaldık, Artık harekete geçmek gerek |
|