Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ermeni, gerçekler, iddialar, sorunu

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



1979 PARİS KONGRESİ

1 Dünya Ermeni Örgütleri Kongresi, Paris'te 3 - 6 Eylül 1979 tarihinde toplanmıştır Bu kongreye ASALA önemli bir güçle katılmış ve kongrede etkin rol oynamıştır Kongre, Fransa'daki Ermeni ihtilâlci güçler üzerinde etkili olmuş, özellikle terör örgütlerine katılma sağlanmıştır Kongrenin amacı; "dünyadaki Ermenilerin bir fikir etrafında, bir bayrak altında toplanması ve örgütlenmesiyle, siyasi ortamın değerlendirilip toprak taleplerine yönelinmesi" şeklinde özetlenebilir

Kongrede sunulan bazı önemli öneriler şunlardır:[*]Parti ve mezhep çekişmelerine son verilmeli bir "Merkez Komite" kurulmalıdır [*]Diaspora Ermenilerinin asimilasyonuna son verecek önlemler alınmalıdır [*]Eylem ve uygulamalarda ihtiyaç duyulan askeri teorisyenler ve stratejistler sağlanmalıdırKongrede alınan kararlar ise şunlardır:[*]Pan-Ermenizm hareketi hızlandırılacak, Ermenilik kavramı Diaspora çerçevesinde politize edilecek ve dünyada bir "Ermeni gücü" yaratılacaktır [*]Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ndeki Ermenilerin, Ermeni sorunlarına yardımcı olmaları imkânları araştırılacak ve gerekli katkıların sağlanmasına çalışılacaktır[*]Toprak istek ve talepleri doğrudan Türkiye'den yapılacaktır [*]Ermeni kilisesi milli karaktere kavuşturulacaktır [*]Bir Ermeni Bankası kurulması çalışmaları başlamalıdır [*]Merkez Büroları kurulmalı, yayın ve haberleşme imkânları geliştirilmelidir Paris Kongresi sonunda, şiddet eylemleri ve terör olayları artmış, ASALA taze kan sağlayarak daha da güçlenmiştir Bütünleşme çabalarında etkin bir dönem başlamış, silahlı eğitim faaliyetleri çeşitli merkez ve yerlerde artırılmıştır

KAYNAK:
Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s CCVI


1983 LOZAN KONGRESİ


Ermeni terörünün büyük boyutlara vardığı, dünya kamuoyunun giderek Ermenileri ve teröristleri kınar hale geldiği bir ortamda toplanan Lozan Kongresi, "Ermeni siyasi görüşlerini birleştirmek ve tek doğrultuda hareket etmelerini sağlamak" amacını taşıyordu ASALA'nın katılmadığı kongrede şiddet yanlıları azınlıkta kaldı Kongre sonunda Taşnaklarda ve ASALA'da bölünmeler görüldü Alt terör tim ve grupları zaman zaman başı boş yeni örgütler şeklinde harekete giriştiler Büyük bir kısmı tasfiye edildi, tutuklandı ve mahkum edildi

Kongrede gündeme gelen önemli konu ve öneriler şunlardı: [*]Bir kurucu heyet oluşturulmalı, temel politikalar saptan-malı, toprak taleplerinin esasına ilişkin görüşler belirlenmeli, bu istek bir esasa bağlanmalı [*]"Milliyetçi, demokratik düşüncede bir ulusal kurtuluş hareketi oluşturulmalı" [*]Bu kongreler, Dünya Yahudi Kongrelerine benzer ve onun gücünde, demokratik parlamenter bir niteliğe ulaştırılmalıdır Lozan Kongresi'nde şu kararlar alındı:[*]Kongrelerin demokratik, parlamenter bir niteliğe ulaştırılması için gereken hazırlıklar yapılacak ve bir "Anayasa" hazırlanacaktır[*]Kurucu heyet, hem Anayasa hazırlıklarını yapacak, hem de çeşitli siyasi görüşlerin sentezini oluşturacak çalışmalarını bu metne katacaktır[*]Kongre çalışmaları, bir bildiri ile dünya kamuoyuna açıklanacaktır Lozan Kongresi, çeşitli tartışmalarla kapanmış ve büyük bir keşmekeşlik görülmüştür Ilımlılar kongreye hâkim olsalar da, önemli gelişmeler sağlayamamışlardır Kongreden sonra çatışmalar devam etmiş ve bölünmeler başlamıştır

KAYNAK:
Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s CCVII


1985 SEVR KONGRESİ


7 -13 Temmuz 1985 tarihinde Sevr'de toplanan ve adına "III üncü Dünya Ermeni Örgütleri Kongresi" denilen kongrede temel amaç, hazırlanan "Ermeni Anayasasının" kabulü idi Bu suretle, Ermenileri dünya çapında temsil edecek bir "Birliğin" oluşturulmasına çalışılacaktı
ASALA'nın katılmadığı, Ermeni terör örgütlerinin resmen temsil edilmediği Kongre'de, Taşnakların temsil niteliği uzun tartışmalara sebep oldu

Kongrede getirilen bazı öneriler ve alınan kararlar şunlardır:[*]"Tek Ermenilik, tek amaç, tek mücadele, tek ses" bir slogan halinde önerildi ve kabul edildi [*]Sevr'in geçerli, Lozan'ın geçersiz olduğu ileri sürüldü ASALA desteklenmemeli önerisi kabul edildi [*]Türkiye'ye karşı sürekli savaşın devam edeceği önerildi, kabul edildi [*]Türkiye'nin yayılmacı politikasına karşı Yunanistan'ın ve Kıbrıs Rumları'nın sürdürdükleri savaşın desteklenmesi önerildi, kabul edildi [*]Kongrenin, "Sürgündeki Filistin Ulusal Konseyine" benzer bir nitelik taşıması önerisi, gerekli gelişmelerin izlenmesi suretiyle kabul edildiSevr Kongresi'nde alınan kararlar ise şunlardır:[*]Kongre, hazırlanan ve bir Anayasa niteliği verilen "Ermeni Anayasası" metnini kabul etti [*]Kongre, amaçlara erişebilmek için çok yönlü bir stratejinin uygulamaya konulmasını da kabul etti Buna göre; "Türk sömürgeciliği ile mücadele için, Ermeni ve diğer halklar arasında olduğu kadar, Ermeni ulusal kurtuluş hareketiyle Türkiye'deki ilerici -devrimci- hareketler arasında da ittifaklar kurulması" ve "Ermeni halkının mücadelesinin kaçınılmaz olarak baskı altındaki öteki halkların davasıyla bağımlı olduğu"nun bilinmesine karar verildi[*]"Dünya Ermeni kongresi, kendisinin herhangi bir devlet ya da güçle ilişkisinin bulunmadığım ilan ederken, Ermeni halkının mücadelesine saygı duyan ve destekleyenlerin yardımlarını kabul edeceğini" de kararlaştırdı [*]Kongre, Lozan Antlaşmasında imzası bulunan devletlere, Birleşmiş Milletler'e, Sovyetler Birliği'ne, Sovyet Ermenistan'ı Cumhuriyetine, ABD'ye, Avrupa Konseyine, Bloksuzlar hareketine başvurarak, "Ermeni halkının sömürgeciliğin kaldırılmasından yararlanmayan tek halk olduğunun" bildirilmesine karar verdi Ve bu karar uygulandı [*]Kongre, Türkiye'nin 1915 soy kırımını kabul etmesi için zorlanmasına ve böyle bir kabul halinde topraklarının kurtarılması yolunun açılacağına inanarak, bu niyetini kullanmaya karar verdi, gerekli yerlere bildiriler dağıtıldı, başvurular yapıldı [*]Kongre, Sovyet Ermenistan'ında Ermeni kültürünün korunmasına yardımcı olduğu için Sovyetler Birliği'ne teşekkür eden bir kararı kabul etti Kongrede Sovyetlerin soy kırımını kabul etmesi ve Zrtisan'ın 1985 tarihli Pravda'da bu hususta bir makale yayınlanmış olması övgü ile anılırken, soykırım tasarısının kongreden geçmesini sağlayamadığı için Amerika yönetimi eleştirilmiştir

KAYNAK:
Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s CCVIII


ERMENİ ANAYASASI


"Üçüncü Dünya Ermeni Kongresi" olarak da anılan 1985 Sevr Kongresi'nde kabul edilen Ermeni Anayasası'nın takdim konuşmasını yapan Kongre Başkanı Rahip James Karnuziyan, Ermenilerin bölünmelerinden büyük sıkıntı çekildiğini açıklayarak, bu sıkıntıların giderilmesini ve birliğin sağlanmasını gerçekleştirmek için "birleşik bir grup" olmaktan başka çare bulunmadığını, Anayasa denilen metnin bu amaca yönelik bütün görüşleri kapsamı içerisine aldığını anlatmıştır

Tarafsız gözlemciler, Anayasanın uygulanması halinde, "Ermeni davası için mücadele veren her türlü kuruluşun ve örgütlerin, Ermeni Kongresi'nin şemsiyesi altında toplanacağını" açıklamışlardır
Anayasa'da "Ermeni Kongresi"nin amaçları genel olarak şöyle anlatılmıştır: [*]Dağınık halde bulunan Ermenileri birleştirmek ve bir yapı oluşturmak[*]Kongreyi, dünyanın tanımasını sağlamak[*]Türk işgali altındaki Ermeni topraklarını (!) kurtarmak için tüm siyasi ve diplomatik yolları kullanmak[*]Ermenilerin vatanlarına dönüşlerini örgütlemek ve bunun için hazırlıklar yapmak[*]Kongre merkezi İsviçre'de bulunacak[*]Ermeni Ulusal Konseyi, Genel Kurul, Yönetim Konseyi gibi kuruluşlar oluşturulacaktırKAYNAK:
Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s CCIX


ERMENİ KONGRELERİNİN HEDEFLERİ


Ermeni Sorununun tarihi süreci içerisinde, Ermeni terör örgütlerinin, kiliselerin ve bazı devletlerin dolaylı şekilde özendirmeleri, talepleri veya davetleriyle çeşitli Ermeni kongrelerinin toplandığı bilinmektedir Bunların büyük bir kısmı Taşnak veya Hınçak Ermeni terör örgütlerinin gerçekleştirdiği kongrelerdir

Belirli bir zamana bağlı kalmadan, gerek kendi üyelerini, gerekse konuyla ilgili Ermenileri, kilise temsilcilerini bir araya getiren bu toplantılarda o günün şartları, durumları ve örgütlerin imkânları, faaliyetleri üzerinde bir forum niteliği taşıyan görüşmeler yapılır, çoğu kez uygulanmayan ve hemen bölün-melere, çatışmalara sebep olan kararlar alınırdı1973 - 1985 yılları arasında Yeni Ermeni terörü döneminde de "Dünya Ermeni Kongreleri" veya "Dünya Ermeni Örgütleri Kongreleri" adı altında, 1979'da Paris, 1983'te Lozan ve 1985'te Sevr kentlerinde toplantılar yapıldı Ve dünya kamuoyuna, Ermeni topluluklarına, Ermeni terör örgütleri mensuplarına çeşitli mesajlar iletilmeye çalışıldı Rahip James Karnuziyan'ın başkanlığındaki I985 yılında yapılan kongrede de "Ermeni Anayasası" başlığını taşıyan bir metin kabul edildi

Açıklanan dönemde yapılan kongrelerin temel amaçları "Ermeniler arasında birlik ve beraberliğin sağlanması", "Siyasi istek ve taleplerin bir merkez tarafından yapılması", ve "Ermeni terör güçlerinin bir çatı altında toplanması ve güç birliği" şeklinde ortaya konuldu Büyük bir propaganda ve psikolojik harekât uygulamasına yönelik bu faaliyetlerin dün-ya kamuoyuna yansıtılması ön plana çıkarıldı Ermenilerin de yapılan faaliyetlerden etkilenmeleri ve terörle veya diğer uygulamalarla bağlarının kurulması sağlanmaya çalışıldı

Bu kongrelerde izlenen diğer bir amaç da, ayrı ayrı, olsalar da Ermeni terör örgütlerinin stratejilerinde uyumun ve gelişmenin gerçekleşmesiydi Bu suretle bütün terör ve uygulamalar dünya Ermeni camiasının ortak istekleri şekline sokulabilecek, güç ve gereğinde cephe birliği sağlanacaktı Bu kongrelerdeki ortak özellikler şunlardır: [*]Bütün kongrelerde silahlı mücadele tartışmaları ön plana geçmiştir Bu mücadeleyi uygun bulanlarla - bulmayanlar arasındaki tartışmalar zamanla Ermeni terör örgütlerinin bölünmelerine sebep olmuştur ASALA, 1979 tarihli Paris Kongresinden sonra diğerlerine katılmamış veya sokulmamıştır [*]Bütün kongrelerde alınan kararların uluslararası kuruluşlara gönderilmesi ve bu kararların çeşitli düzeylerde uluslararası forumlarda ele alınıp tartışılması kararlaştırılmış ve bu imkânlar aranmıştır [*]Ermenilerin bir çatı altında toplanması ve temsili önemli konulardan biri olmuş, ancak bunun nasıl gerçekleşeceği hususunda ortak bir görüşe varılamamış, Anayasa denilen metinde bir hazırlık dönemini ön görmüştür [*]Kongrelerde üye sayıları giderek azalmıştırKongrelerde görüş ayrılıkları açıkça gözlenmiş, ancak bunu giderecek somut önlemler alınamamıştır

KAYNAK:
Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s CCV


ERMENİ TALEPLERİ VE PROPAGANDASI


Sözde soykırım iddialarının dünya kamuoyu gündemine oturması için tarih boyunca sürekli olarak isyanlar ve terör eylemlerini bir propaganda aracı olarak gören Ermenilerin "Büyük Ermenistan"a ulaşmak yolundaki ilk hedefleri "Dört T Planı" olarak adlandırılabilecek olan gayelerine ulaşmaktır Dört T Planı, şu dört kavrama dayanmaktadır: Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak Yani, sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla "tanıtılacak", sözde iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiye tarafından "tanınacak", sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" ve "toprak" alınacaktır!

Plana mesnet oluşturan Ermeni iddiaları ise şunlardır:[*]Türkler Ermenistan'ı işgal ederek Ermenilerin topraklarını ellerinden almışlardır[*]Türkler 1877-78 savaşından itibaren Ermenileri sistemli olarak katliama tabi tutmuşlardır[*]Türkler 1915 yılından itibaren Ermenileri planlı şekilde soykırıma tabi tutmuşlardır[*]Talat Paşa'nın Ermenilerin soykırıma tabi tutulması konusunda gizli emirleri vardırSoykırımda hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 1,5 milyondur
Bu iddiaların hepsi de objektif bir inceleme karşısında dayanaksız kalmaktadır Şöyle ki;

- Türklerin Anadolu'ya ilk ayak bastıklarında bağımsız bir Ermenistan devletinin mevcut olmadığı, dolayısıyla da Ermenilerin topraklarının ellerinden alınması gibi bir durumun söz konusu olamayacağı açıktır

- 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Ermenilerin çıkarttıkları isyanlara ve giriştikleri katliama da yukarıda yer verilmiştir Ermenilerin bu tutumunun Batı dünyasındaki propagandalarına bir zemin hazırlamak amacıyla benimsenmiş bulunduğu da artık açıklığa kavuşmuş bulunmaktadır

- 1915 yılındaki olayların kendisini arkadan vuran Ermenilere karşı Osmanlı Hükümeti'nin uygulamaya koyduğu bir tehcir işleminden ibaret olduğuna da keza daha önce işaret edilmiştir Kaldı ki "soykırım" kavramının bu husustaki Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ndeki tanımlamasına göre, soykırım suçunun oluşması için bir hükümetin bir ırkı ortadan kaldırmak yönünde bir niyetinin bulunması şartı aranmaktadır Oysa, Osmanlı Hükümeti'nin Ermeni ırkını ortadan kaldırmak gibi bir niyetinin bulunduğunu gösteren hiçbir işaret olmaması bir yana, tam tersine tehcire tabi Ermenilerin güvenlik ve refahının eksiksiz olarak sağlanmasına yönelik hükümet emirlerinin varlığına yukarıda işaret edilmiştir Öte yandan, Osmanlı arşivlerinin önemli bir bölümü tarihçilerin incelemesine açılmış bulunmakta ve tasnif yapıldıkça peyderpey açılmaya devam etmektedir Bu belgelerin incelenmesi de Ermeni iddialarının asılsızlığını ortaya koyacaktır

- Talat Paşa'nın Ermenilerin soykırıma tabi tutulması yolunda gizli emirleri bulunduğuna ilişkin olarak ilk kez Andonyan adlı Ermeni tarafından ileri sürülen ve yıllar boyunca Ermeni iddialarının geçerliliğinin temel kanıtı addedilen "belgeler" in tümüyle bir sahtecilik eseri olduğu, son olarak iki Türk tarihçi tarafından yapılan incelemeler sonucunda hiçbir kuşku veya tereddüde yer bırakmayacak şekilde ortaya konmuştur

- Bu telgraflar daha önce 1919'da İngiltere'de Daily Telegraph gazetesinde neşredilmiştir General Allenby kuvvetlerinin Halep ve civarını öngörülenden daha kısa sürede işgal etmeleri üzerine Osmanlıların bütün belgeleri imha edemediklerine ve bu telgrafların Allenby'nin eline geçtiğine inanılmaktadır, İngiliz Dışişleri bu iddia üzerine durumu işgal komutanlığından sormuştur Sonunda bu belgelerin Allenby kuvvetlerince ortaya çıkarılmadığı ve Paris'te bir Ermeni grubu tarafından ileri sürüldüğü anlaşılmıştır Buna ait doküman İngiliz devlet arşivlerinde mevcuttur

Talat Paşa'nın katili Tehliryan'ın Berlin'deki muhakemesi sırasında da bu telgraflar ortaya atılmış ve bilirkişi heyetince beş tanesi gerçek olarak kabul edilmiş ve mahkemede muamele görmüştür Oysa, telgrafların yazılış ve kaleme alınış şekli, yazıldıkları kağıtlar, bunların Osmanlı belgeleri olmadığını göstermekte ve yukarıda da belirtildiği üzere sahtecilik eseri oldukları kanıtlanmış durumdadır

Ölen Ermenilerin sayısının 1,5 milyon olduğu iddiası da hiçbir geçerli temele dayanmamaktadır Şöyle ki, dönemin birçok yabancı kaynakçada doğrulanan Osmanlı nüfus rakamlarına göre tüm Osmanlı İmparatorluğu içindeki Ermenilerin sayısı 1,3 milyon civarındadır Toplam nüfusları l,3 milyon olan bir topluluğun 15 milyon ölü vermesi mümkün olamaz

Ölen Ermenilerin sayısının kesin olarak hesaplanmasını sağlayacak bir belge ya da yöntem bulunmamaktadır Örneğin, Lozan Barış Konferansı'na katılan Ermeni heyeti başkanı Bogos Nubar o tarihte Türkiye'de toplam 280,000 Ermeni bulunduğunu, 700,000 Ermeni'nin ise başka ülkelere göç ettiğini belirtmiştir Bu rakamlar doğru ise toplam Ermeni nüfusu 1,3 milyon olduğuna göre, Ermeni kaybı 300,000 dolaylarında kalmaktadır Bu rakama çete harekatında veya Rus kuvvetleri saflarında yer alarak ölenler de dahildir Ayrıca bu kayıpların on misline ulaşan yaklaşık 3 milyon Müslüman'ın da aynı dönemde hayatlarını kaybettikleri unutulmamalıdır

Encyclopedia Britannica'nın 1918 baskısında, ölen Ermenilerin sayısının 600000 olduğu kayıtlıdır Aynı ansiklopedinin 1968 baskısı ise bu sayıyı 1,5 milyon olarak verir Ölenlerin sayısı kağıt üzerinde artmaktadır

Savaş sonrasında İstanbul'da Nemrut Mustafa Paşa diye bilinen Mustafa Paşa Divan-ı Harbi kurulmuştur Enver, Talat ve Cemal Paşalar ile Dr Nazım kaçmış oldukları için diğer geri kalanlar tutuklanmıştır Tutuklanması istenenlerin listesi İngilizlerce verilmiştir Dört grup insan tutuklanmıştır[*]Savaşta Ermeni ve Rumlara karşı gayri insani tatbikatta bulunanlar,[*]Savaş kaidelerine riayet etmeyenler,[*]Mütareke şartlarına riayet etmeyenler,[*]Kafkasya'daki kuvvetlerden Müttefiklerin emirlerine uymayanlar (Bunlar Azerbaycan Türkleridir)Tutuklananların önce İstanbul'da yargılanmaları istenmiştir Ancak işgal kuvvetleri istediklerini bulamayınca tutuklananları Malta'ya götürmüşlerdir Bunların büyük çoğunluğu münhasıran Ermeni soykırımından yargılanacaktır İngilizler delil araştırmasına girişmişler ve bu bir yıldan fazla sürmüştür Tutuklamalar ihbar üzerine gerçekleştirilmiştir; ihbar mektupları da dosyalara mevcuttur

İngiliz Hükümeti İngiliz Kraliyet Savcılığı'ndan bu kişiler hakkında dava açılıp açılamayacağını sormuş; savcılık "Mahkum edilmelerini mümkün kılacak deliller yoktur" cevabını vermiştir İngiltere bununla da yetinmemiş ve Washington'daki Büyükelçiliğinden Amerikan arşivlerinde deliller aramasını istemiştir Büyükelçilik tek bir belge bulunmadığını telgrafla bildirmiştir

Bugün soykırımı ispat için ileri sürülen Andonian'ın kitabındaki telgraflar o zaman İngilizlerin elindeydi Bunlar gerçek olsaydı İngilizler bunları mutlaka kullanır tutuklananları muhakeme ve mahkum ederlerdi Lloyd George Hükümeti gibi Türkiye aleyhtarı ve Türkiye aleyhine elinden gelecek her şeyi yapacak bir hükümet bunu yapmadıysa ispat edilecek hiçbir husus olmadığı için yapmamıştır

Tehcirde, Armenian Relief Society adlı kuruluşun çalışmasına, Ermenilere yardım etmesine, Amerika'dan gelen yardımların dağıtılmasına izin verilmiştir Yani Osmanlı Hükümeti bir yandan Ermenileri imha kararını almış, diğer yandan yabancıları çağırarak "Siz de gelin ve katliamı seyredin" mi demiştir? Bunun mantıkla hiç bir ilgisi yoktur

Dolayısıyla, ispat edilmemiş bir soykırımın, kabulünün de söz konusu olamayacağı açıktır


Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



ŞEHİT DİPLOMATLAR


MEHMET BAYDAR
27 Ocak 1973
Los Angeles / ABD

Türk vatandaşlarına yönelik Ermeni saldırıları, 1973 yılında başladı Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından şehit edildi

Elinde bulunan Abdülhamit'e ait bir tabloyu Türkiye'ye armağan etmek istediğini bildirerek, Baydar ve Demir'i Santa Barbara'daki Baltimore Oteline davet eden Yanikiyan, iki diplomatı otelde silahla üzerlerine ateş açarak öldürdü Cinayetten sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Yanikiyan, 31 Aralık 1984 tarihinde af ile serbest bırakıldı Yanikiyan, serbest kaldıktan kısa bir süre sonra öldü

Türk diplomatlara karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olay, daha sonra bir cinayetler zincirini başlattı ve örgütlü Ermeni terörüne örnek oluşturdu


BAHADIR DEMİR
27 Ocak 1973
Los Angeles / ABD

Türk vatandaşlarına yönelik Ermeni saldırıları, 1973 yılında başladı Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından şehit edildi

Elinde bulunan Abdülhamit'e ait bir tabloyu Türkiye'ye armağan etmek istediğini bildirerek, Baydar ve Demir'i Santa Barbara'daki Baltimore Oteline davet eden Yanikiyan, iki diplomatı otelde silahla üzerlerine ateş açarak öldürdü Cinayetten sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Yanikiyan, 31 Aralık 1984 tarihinde af ile serbest bırakıldı Yanikiyan, serbest kaldıktan kısa bir süre sonra öldü

Türk diplomatlara karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olay, daha sonra bir cinayetler zincirini başlattı ve örgütlü Ermeni terörüne örnek oluşturdu




DANİŞ TUNALIGİL
22 Ekim 1975
Viyana / Avusturya

Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş TUNALIGİL, büyükelçiliği basan 3 terörist tarafından şehit edildi 20 Şubat 1975'de Beyrut'taki THY bürosu bombalandı Olayı, Gizli Ermeni Ordusu Esir Yanikiyan Gurubu üstlendi Olay yerine bırakılan mektupta, "Ermenilerin haklı davasında emperyalistlere karşı mücadele edileceği, eylemlerin Türkiye, İran ve ABD'yi hedef alacağı, bu bombalama eyleminin de bir başlangıç olduğu" bildirildi

22 Ekim 1975 tarihinde, otomatik silahlı 3 kişi, Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği'ne girerek kapıdakileri etkisiz hale getirdikten sonra Büyükelçi'nin makam odasına girdiler Burada Daniş Tunalıgil'e Türkçe, "Siz Sefir misiniz?" diye soran ve "Evet" yanıtını alan saldırganlar, Tunalıgil'i otomatik silahlarla taradılar Tunalıgil, olay yerinde can verdi 3 terörist, hızla binadan çıkarak, bir otomobille uzaklaştılar





İSMAİL EREZ
24 Ekim 1975
Paris / Fransa


Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail EREZ ve makam şoförü Talip YENER, büyükelçilik yakınlarında katledildi Büyükelçi Erez'in makam aracı, yerel saatle 1330 sıralarında Büyükelçilik yakınındaki Seine Nehri üzerindeki Bir Hakeim Köprüsü'nde pusuya düşürüldü İsmail Erez ve makam şoförü Talip Yener, otomatik silahlarla taranarak öldürüldü Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi




TALİP YENER
24 Ekim 1975
Paris / Fransa


Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail EREZ ve makam şoförü Talip YENER, büyükelçilik yakınlarında katledildi Büyükelçi Erez'in makam aracı, yerel saatle 1330 sıralarında Büyükelçilik yakınındaki Seine Nehri üzerindeki Bir Hakeim Köprüsü'nde pusuya düşürüldü İsmail Erez ve makam şoförü Talip Yener, otomatik silahlarla taranarak öldürüldü Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi



OKTAR CİRİT
16 Şubat 1976
Beyrut / Lübnan




Türkiye'nin Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktar CİRİT, bir salonda otururken, Ermeni terörizminin kurbanı oldu Saldırıyı ASALA üstlendi ASALA ilk kez bu cinayetle adını ortaya attı



TAHA CARIM
9 Haziran 1977
Roma / İtalya




Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Taha CARIM, büyükelçilik ikametgahının önünde iki teröristin açtığı ateş sonucu öldü Saldırıyı bu kez "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi



NECLA KUNERALP
2 Haziran 1978
Madrit / İspanya


Türkiye'nin Madrit Büyükelçisi Zeki KUNERALP'in makam aracına 3 terörist tarafından ateş açıldı Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi Bu olayda, ilk kez bir yabancı da Ermeni teröristlerin Türklere yönelik saldırısı sırasında öldü Makam Şoförü İspanyol Atonio TORRES, teröristlerin kurşunlarına hedef oldu



BEŞİR BALCIOĞLU
2 Haziran 1978
Madrit / İspanya




Türkiye'nin Madrit Büyükelçisi Zeki KUNERALP'in makam aracına 3 terörist tarafından ateş açıldı Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi Bu olayda, ilk kez bir yabancı da Ermeni teröristlerin Türklere yönelik saldırısı sırasında öldü Makam Şoförü İspanyol Atonio TORRES, teröristlerin kurşunlarına hedef oldu


AHMET BENLER
12 Ekim 1979
Lahey / Hollanda


Hollanda'daki Türkiye Büyükelçisi Özdemir BENLER'in oğlu Ahmet BENLER, silahlı saldırı sonucu öldürüldü Olayı bu kez hem "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" hem de ASALA ayrı ayrı üstlendi



YILMAZ ÇOLPAN
22 Aralık 1979
Paris / Fransa




Türkiye'nin Paris Turizm Müşaviri Yılmaz ÇOLPAN, bir teröristin saldırısı sonucu katledildi Bu olay, Ermeni terörizminin Paris'teki ikinci saldırısı oldu Olaydan sonra haber ajanslarına telefon eden bir kişi, Roma, Madrit ve Paris'teki eylemlerden "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgütün sorumlu olduğunu bildirerek, "Türk Hükümeti Ermenilere hak tanımadığı için Avrupa'daki Türk diplomatlarını öldürüyoruz" dedi



GALİP ÖZMEN
31 Temmuz 1980
Atina / Yunanistan




Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip ÖZMEN ile 14 yaşındaki kızı Neslihan ÖZMEN, bir teröristin silahlı saldırısı sonucu katledildiler Galip Özmen'in eşi Sevil ÖZMEN ve oğulları Kaan ÖZMEN olaydan yaralı olarak kurtuldular Saldırıyı bu kez ASALA üstlendi



NESLİHAN ÖZMEN
31 Temmuz 1980
Atina / Yunanistan


Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip ÖZMEN ile 14 yaşındaki kızı Neslihan ÖZMEN, bir teröristin silahlı saldırısı sonucu katledildiler Galip Özmen'in eşi Sevil ÖZMEN ve oğulları Kaan ÖZMEN olaydan yaralı olarak kurtuldular Saldırıyı bu kez ASALA üstlendi



ŞARIK ARIYAK
17 Aralık 1980
Sidney / Avustralya




Türkiye'nin Avustralya Başkonsolosu Şarık ARIYAK ile koruma görevlisi Engin SEVER, Ermeni terörizminin kurbanı oldular 1980 yılında ayrıca;

- 6 Şubat'ta Türkiye'nin İsviçre Büyükelçisi Doğan Türkmen, Bern'de uğradığı saldırıdan yara almadan kurtuldu

- 17 Nisan'da Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel'in makam aracına ateş açıldı Türel ve koruma görevlisi Tahsin Güvenç saldırıdan yaralı olarak kurtuldular

- 26 Eylül'de Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Danışmanı Selçuk BAKKALBAŞI, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı



ENGİN SEVER
17 Aralık 1980
Sidney / Avustralya


Türkiye'nin Avustralya Başkonsolosu Şarık ARIYAK ile koruma görevlisi Engin SEVER, Ermeni terörizminin kurbanı oldular
1980 yılında ayrıca;

- 6 Şubat'ta Türkiye'nin İsviçre Büyükelçisi Doğan Türkmen, Bern'de uğradığı saldırıdan yara almadan kurtuldu

- 17 Nisan'da Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel'in makam aracına ateş açıldı Türel ve koruma görevlisi Tahsin Güvenç saldırıdan yaralı olarak kurtuldular

- 26 Eylül'de Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Danışmanı Selçuk BAKKALBAŞI, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı





REŞAT MORALI
4 Mart 1981
Paris / Fransa


Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Reşat MORALI ile din görevlisi Tecelli ARI, Çalışma Ataşeliği'nden çıkıp arabaya binecekleri sırada 2 teröristin saldırısına uğradılar Moralı saldırı sırasında hayatını kaybederken, din görevlisi Arı, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede öldü Saldırıyı ASALA üstlendi Bu olay ile Ermeni terörizminin, Paris'teki üçüncü katliamı oldu Türkiye, Türk diplomatlarını etkin bir şekilde korumadığı için Fransa'ya protesto notası verdi





TECELLİ ARI
4 Mart 1981
Paris / Fransa


Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Reşat MORALI ile din görevlisi Tecelli ARI, Çalışma Ataşeliği'nden çıkıp arabaya binecekleri sırada 2 teröristin saldırısına uğradılar Moralı saldırı sırasında hayatını kaybederken, din görevlisi Arı, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede öldü Saldırıyı ASALA üstlendi Bu olay ile Ermeni terörizminin, Paris'teki üçüncü katliamı oldu Türkiye, Türk diplomatlarını etkin bir şekilde korumadığı için Fransa'ya protesto notası verdi





M SAVAŞ YERGÜZ
9 Haziran 1981
Cenevre / İsviçre


Türkiye'nin Cenevre Başkonsolosluğu Sözleşmeli Sekreteri Mehmet Savaş YERGÜZ, evine gitmek üzere konsolosluktan ayrıldıktan hemen sonra uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti Saldırıyı ASALA üstlendi Olaydan sonra yakalanan Lübnan uyruklu Ermeni terörist Mardiros Camgozyan, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı



CEMAL ÖZEN
24 Eylül 1981
Paris / Fransa




Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu ile Kültür Ataşeliği'nin bulunduğu binayı işgal eden 4 ermeni terörist, 56 Türk görevli ve vatandaşı rehin aldı Teröristler, kendilerine müdahale etmek isteyen güvenlik görevlisi Cemal ÖZEN'i öldürdüler, Başkonsolos Kaya İNAL'ı yaraladılar Ermeni teröristler, Türkiye'de siyasi tutuklu 12 kişinin salınarak Paris'e getirilmesini istediler İsteklerinin kabul edilmeyeceğini anlayan teröristler 15 saat sonra polise teslim oldular Türkiye, Fransa'yı bir kez daha uyarırken, Fransa da saldırıyı kınadı Olayı ASALA üstlendi Saldırıyı gerçekleştiren 4 ermeni terörist, Vasken Sakosesliyan, Kevork Abraham Gözliyan, Aram Avedis Basmaciyan ve Agop Abraham Turfanyan, 31 Ocak 1984'de Fransa'da 7'şer yıl hapis cezasına çarptırıldılar Mahkemenin sonucu Türkiye'de büyük tepkiyle karşılandı
1981 yılında ayrıca;

- 2 Nisan'da Türkiye'nin Kopenhag Çalışma Ataşesi Cavit Demir, oturduğu apartmanın asansöründe uğradığı silahlı saldırıdan yaralı olarak kurtuldu

- 25 Ekim'de Türkiye'nin Roma Büyükelçiliği İkinci Katibi Gökberk Ergenekon, yolda yürürken saldırıya uğradı Ergenekon, olaydan hafif yaralarla kurtuldu



KEMAL ARIKAN
28 Ocak 1982
Los Angeles / ABD




Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal ARIKAN öldürüldü Arıkan'ın katili Taşnak militanı Hampig Sasunyan, müebbet hapis cezasına çarptırıldı





ORHAN GÜNDÜZ
4 Mayıs 1982
Boston / ABD


Türkiye'nin Boston Fahri Konsolosu Orhan GÜNDÜZ, uğradığı silahlı saldırıda öldü





ERKUT AKBAY
7 Haziran 1982
Lizbon / Portekiz


Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut AKBAY otomobilinde uğradığı silahlı saldırıda öldü Otomobilde bulunan eşi Nadide AKBAY, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi








ATİLLA ALTIKAT
27 Ağustos 1982
Ottawa / Kanada


Türkiye'nin Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla ALTIKAT, silahlı saldırı sonucu öldü






BORA SÜELKAN
9 Eylül 1982
Burgaz / Bulgaristan


Türkiye'nin Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora SÜELKAN katledildi 1982 yılında ayrıca;

- 8 Nisan'daTürkiye'nin Ottawa Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Kani GÜNGÖR, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı

- 21 Temmuz'da Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosu Kemal Demirer'e konutu önünde silahlı saldırı düzenlendi Demirer, olaydan yara almadan kurtulurken, saldırgan yaralı olarak yakalandı



NADİDE AKBAY
7 Haziran 1982
Lizbon / Portekiz




Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut AKBAY otomobilinde uğradığı silahlı saldırıda öldü Otomobilde bulunan eşi Nadide AKBAY, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi





GALİP BALKAR
9 Mart 1983
Belgrad / Yugoslavya


Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi Galip BALKAR'a 2 terörist tarafından 9 Mart'ta silahlı saldırı düzenlendi Olayda ağır yaralanan BALKAR, 11 Mart'ta hayatını kaybetti Olayda, bir Yugoslav öğrenci de öldü Saldırıyı yapan Kirkor Levonian ile Raffi Aleksandre Elbekian, olaydan tam bir yıl sonra 9 Mart 1984'de 20'şer yıl ağır hapis cezasına çarptırıldılar



DURSUN AKSOY
14 Temmuz 1983
Brüksel / Belçika




Türkiye'nin Brüksel Büyükelçiliği İdari Ataşesi Dursun AKSOY, ermeni teröristlerce katledildi





CAHİDE MIHÇIOĞLU
27 Temmuz 1983
Lizbon / Portekiz


Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği, 5 Ermeni terörist tarafından basıldı ve bina içindekiler rehin alındı Baskın sırasında büyükelçilik Müsteşarı Yurtsev MIHÇIOĞLU'nun eşi Cahide MIHÇIOĞLU hayatını kaybetti Portekiz polisi, düzenlediği operasyonla rehineleri kurtardı, 5 teröristi de öldürdü Saldırıyı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi Örgüt, teröristlerin öldürülmesi nedeniyle Portekiz Başbakanı Mario Soarez'i ölümle tehdit etti
1983 yılında ayrıca;

- 16 Haziran'da İstanbul Kapalıçarşı'da bir terörist tarafından halkın üzerine ateş açıldı Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı Saldırgan, olay yerinde öldürüldü Olayı bir ermeni teröristin yaptığı anlaşıldı

- 15 Temmuz'da THY'nin Paris Orly havalimanındaki bürosu önünde bomba patladı Olayda, 2'si Türk, 4'ü Fransız, 1'i Amerikalı, 1'i de İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28'i Türk, 63 kişi de yaralandı Bu olay tarihe "Orly Katliamı" olarak geçti





IŞIK YÖNDER
28 Nisan 1984
Tahran / İran


Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Sekreteri Şadiye YÖNDER'in eşi, İran ile Türkiye arasında ticaret yapan işadamı Işık YÖNDER, bir ASALA militanı tarafından öldürüldü



ERDOĞAN ÖZEN
20 Haziran 1984
Viyana / Avusturya




Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN, otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü Olayı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi



EVNER ERGUN
19 Kasım 1984
Viyana / Avusturya




Türkiye'nin BM Temsilciliğinde görevli Evner ERGUN, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü Bu olayı da, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi
1984 yılında ayrıca;

-27 Mart'ta Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Ticaret Müşavir Yardımcısı Işıl ÜNEL'in otomobiline bomba yerleştirmeye çalışan bir terörist, bombanın elinde patlaması sonucu öldü

-28 Mart'ta yine Tahran'da Büyükelçilik Başkatibi Hasan Servet ÖKTEM ve Büyükelçilik Ataşe Yardımcısı İsmail PAMUKÇU, evlerinin önünde uğradıkları silahlı saldırıda yaralandılar





07101991Atina / Basın AtaşesiÇetin GÖRGÜ11121993Bağdat / İdari AtaşeÇağlar YÜCEL04071994Atina / MüsteşarHaluk SİPAHİOĞLU


Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



ÖNEMLİ SORULAR VE YANITLARI


"SOYKIRIM" TERİMİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

Soykırım terimi ilk kez, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 tarihli kararıyla onaylanıp l 1 Ocak 1951'de yürürlüğe giren "Soykırımın Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ilişkin Sözleşme" adlı uluslararası sözleşmede kullanılmıştır

Türkiye tarafından da onaylanan sözleşmeye göre; soykırım suçunun tanımlanması için şu üç unsurun gerçekleşmesi gerekmektedir:
[*]Her şeyden önce ulusal, etnik, ırki veya dini bir grup bulunmalıdır[*]Bu grup, sözleşmede sayılan "grup mensuplarının öldürülmesi" eyleminden "bir grubun çocuklarının başka bir gruba zorla nakledilmesi" ne kadar uzanan ve "grubun fizik varlığını sona erdirecek yaşama koşullarına tabi tutulması" eylemini de içeren bazı muamelelere tabi tutulmalıdır[*]Söz konusu grubu "kısmen veya tamamen yok etme kastı"nın mevcut olması gerekirBu kilit ibare; savaşlara, isyanlara vs ilişkin başka amaçların sonuçları olan diğer "adam öldürme"lerden, soykırımı ayırt eder Adam öldürme fiili ulusal, etnik ırki veya dini bir grubun üyelerini sırf bu grubun üyeleri oldukları için açık veya örtülü bir şekilde yok etmeyi hedef aldığı zaman soykırımına dönüşür

Sayılarının büyüklüğü, ancak gruba yönelik böyle bir kastın belirtisi olarak ele alınabilirse anlam kazanır Bu nedenledir ki, Vietnam savaşına ilişkin Russel Mahkemesi dolayısıyla soykırımından söz eden Sartre'ın dediği gibi, “böyle bir kastın örtülü bile olsa varlığını kanıtlamak için objektif olayları incelemek gerekir

KAYNAK:

[I]Soysal Mümtaz, Orly Saldırısı Davası 19 Şubat-2 Mart 1985, Şahit ve Avukat Beyanları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1985, sayfa 8





24 NİSAN 1915 ERMENİ SOYKIRIM GÜNÜ MÜDÜR?

1890’dan sonra başlayan onlarca isyan ve hemen ardından gelen Ermeni katliamları karşısında Osmanlı hükümeti, Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri, komiteler ve Ermeni cemaatinin önde gelenlerine yeni karışıklıklar çıkması durumunda "ülke savunmasını sağlamak amacıyla sert önlemler almak zorunda" kalınacağı anlatılmıştır Osmanlı Hükümeti’nin bu gayretleri belgeleriyle sabittir

Osmanlı’nın bütün iyi niyetli ikazlarına rağmen, daha savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir Osmanlı orduları cephede savaşırken, Ermenilerin eylemleri, "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle" hazırlanan plana uygun yürütülmüştür Ancak, Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı edilmiştir

Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmıştır Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "halkın kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, "Bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlar”dır

Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmiştir Artık devletin varlığını ağır bir şekilde yaralayan bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermektedir

Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki bozgundan sonra, Ermenilerin Müslüman halka karşı baskıları, askerden firarları, asker ve jandarmaya saldırıları, silahlı ve mühimmatla yakalanmaları, Fransızca, Rusça ve Ermenice şifre gruplarının ele geçirilmesi gibi gelişmeler, ülke çapında bir karışıklık çıkaracaklarını gösteren en önemli kanıtlar olmuştur Enver Paşa, bu nazik durum sebebiyle 25 Şubat 1915'te ilgili birimlere dikkatli olunmasını bildirmiştir

Ancak sınırlı bir bölgede gerçekleştirilen bu uygulamanın genelleştirilmesi fikrini pekiştiren olay, Van Ermenilerin isyanı olmuştur Çevredeki Ermenilerin, Osmanlı Devleti'nin savaşa girdiği tarihlerde Van'da toplandıkları ve silahlanarak Rusların iyice yaklaşmasını bekledikleri resmi belgelere yansımıştır 17 Nisan 1915'de başlayan isyan, bütün vilayeti sarmış ve 20 Nisan'da da Van şehri ve köylerindeki Ermeniler ile Çölemerik Nasturileri ayaklanmışlardır Ermeni Katogikosu V Kevork, 10000 silahlı çetecinin bu isyana katıldığını bildirmiştir

Bunun üzerine Ermeni komiteleri 24 Nisan 1915 tarihinde kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır Dışarıdaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir ve tehcirle alakalı değildir

Ancak, asılsız olayları bile abartarak propaganda malzemesi yapan komiteci Ermeniler, söz konusu tutuklamaları da bir propaganda konusu yapmak için derhal harekete geçmişlerdir Nitekim, Eçmiyazin Katagikosu Kevork, ABD Cumhurbaşkanı’na şu telgrafı göndermiştir:

"Sayın Başkan, Türk Ermenistan’ından aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir tedhiş Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum

Kevork, Başpiskopos ve bütün Ermenilerin Katogikosu"

Başpiskopos Kevork'un telgrafını, Rusya'nın Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki temasları izlemiş, böylece yasadışı işler yapan Ermeni komitecilerinin tutuklandığı gün olan 24 Nisan, “Türkler’in Ermenileri soykırıma tabi tuttuğu gün” olarak dünya kamuoyuna propaganda edilmiştir

KAYNAK:
[I]Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 210-211





TEHCİR NEDİR? SOYKIRIM ANLAMI TAŞIR MI?

Arapça asıllı bir kelime olan tehcir, “bir yerden başka bir yere göç ettirmek, yer değiştirmek, hicret ettirmek (immigration, emigration)” manasını taşır; bir “sürgün”, bir “deportation” manası yoktur Bununla birlikte; “Tehcir Kanunu” diye adlandırılan kanunun adı da aslında “Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askeri tarafından uygulanacak önlemler hakkına geçici kanun”dur Bu kanuna dayanılarak gerçekleştirilen yer değiştirme uygulamasının anlatımında kullanılan “tenkil (nakletme)” tabiri de batı dillerinde “sürgün” anlamına gelen “deportation”, “exile” veya “proscription” gibi terimlere karşılık değildir

Başta Van olmak üzere yurdun pek çok yerinde başlayan Ermeni isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla Talat Paşa'nın başlattığı, Hükümet ve Meclis’in de uygun gördüğü yer değiştirme,doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır Bunlardan birincisi, Kafkas ve İran cephesinin geri bölgesini oluşturan Erzurum, Van ve Bitlis dolayları; ikincisi ise, Sina cephesi gerilerini oluşturan Mersin-İskenderun bölgeleridir Ermeniler, her iki bölgede de düşmanla işbirliği yapmış ve onların çıkarma yapmalarını kolaylaştıracak faaliyetlerde bulunmuşlardır

Yer değiştirme uygulaması daha sonraları, isyan çıkaran, düşmanla işbirliği yapan ve Ermeni komitacılarına yataklık eden diğer vilâyetlerdeki Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir Başlangıçta Katolik ve Protestan Ermeniler uygulamanın dışı bırakıldıkları halde, daha sonra bunlardan zararlı faaliyetleri görülenler de göç ettirilmişlerdir

Gerçekleştirildiği 1915’ten günümüze kadar yer değiştirme uygulaması hakkında çok şey yazılıp çizilmiştir Ermeniler, uydurma belgelerin arkasına gizlenerek, dünya kamuoyunu uzun süre kandırmayı başarmışlardır Başlangıçta üç yüz binlerden başlayıp, üç milyonlara kadar varan rakamlarla ifade edilen Ermeni katliâmı hikâyelerinin hiçbir dayanağı bulunmamaktadır Nitekim İstanbul'un işgal edildiği dönemde İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı arşivini yeterince araştırmalarına rağmen soykırımı imâ edecek tek bir belgeye dahi rastlamamışlardır

Şayet, Osmanlı devletinin Ermenileri “soykırım”a tabi tutmak gibi bir amacı olsaydı; bulundukları yerlerde bu düşüncesini gerçekleştiremez miydi? Bunun için “yer değiştirme” gibi bir uygulamaya ne gerek vardı? Kafilelerin güvenliği, sağlığı ve geçimlerinin temini için büyük maddi fedakarlıklara ne gerek vardı? 1915 Mayısından 1916 Ekim ayına kadar yaklaşık bir buçuk yıl devam eden göç ettirme ve yerleştirme sırasında, emirler çerçevesinde ve mahallinde aldığı tedbirlerle, o günün zor savaş şartlarına rağmen, Ermenilerin can ve mallarını koruma altına almasına ne gerek vardı? Adetâ yeni bir cephe açmış gibi idarî, askerî ve malî yükün altına girmemeye ne gerek vardı?

Bütün bu soruların cevapları, Osmanlı Devleti'nin asıl niyetinin anlaşılmasına yetecektir Osmanlı devletinin, yüzlerce yıl devlete olan bağlılıklarından dolayı “millet-i sadıka” olarak nitelendirdiği bir halka karşı, birdenbire tavır değiştirmesinin de mantıklı bir izahı yoktur Değişen Osmanlı değil, Rusya ve İtilaf Devletlerinin bağımsızlık vaatlerine kanan Ermenilerdir

Devlet güvenliğinin sağlanması için gerekli bir uygulama olan yer değiştirme, dünyanın en başarılı sevk ve iskan hareketidir ve hiçbir zaman Ermenileri imha etmek gayesini gütmemiştir

[i]KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001





TEHCİR ÖNCESİ VE SONRASINDA ERMENİ NÜFUSUNUN DURUMU NEDİR?

Ermeni komitacılar ve bugünkü destekçileri tarafından günümüzde en çok istismar edilen konu Ermeni nüfusunun tehcir öncesi ve sonrasındaki durumudur Savaş döneminde tutulan kayıtlar, resmi rakamlar, kilise kayıtları, yabancı misyonların raporlarında yer alan nüfus bilgileri ve diğer belgelere rağmen sürekli olarak o günkü gerçek nüfusun asgari üç katı bir rakam gösterilerek soykırım iddialarına dayanak aranmaktadır Verilen rakamlardan bazıları, dünya genelinde bugün yaşayan toplam Ermeni nüfusunu bile birkaç kat aşmaktadır Bu nedenle, nüfus bilgilerini veren ciddi kaynaklar karşılaştırmalı olarak müteakip maddelerde değerlendirilmiştir

Tehcir Öncesi Ermeni Nüfusu:

Osmanlı Devletinde yaşayan Ermenilerin nüfusuna ilişkin çok değişik iddialar mevcuttur Bunları sırasıyla aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz;

Ermeniler ve Diğer Yabancı Kaynaklara Göre Osmanlı Devleti'nde Ermeni Nüfusu:
  • 1917 İngiliz Salnamesine göre; 1056000 (1)
  • Patrik Ormanyan’a göre;1579000 (2)
  • Kevork Aslan'ın "Ermenistan ve Ermeniler isimli kitabında Anadolu’da 920000, Kilikya (Adana, Sis, Maraş Bölgesi) 180000, Osmanlıların diğer bölgelerinde 700000, olmak üzere toplam 1800000 (3)
  • Alman Papas Johannes Lepsius’a göre; 1600000 (4)
  • Cuinet'e göre; 1045018 (5)
  • Fransız Sarı Kitabına göre; 1475011 (6)
  • Basmacıyan’a göre: 2280000 (7)
  • Patrik Nerses Varjabedyan’a göre; 1150000 (8)
Osmanlı Devleti Resmi Belgelerine Göre Ermeni Nüfusu:

Yabancılar Osmanlı belgelerini görmezden gelmeye çalışmaktadır Ancak, bu konudaki en güvenilir rakamların resmi belgelerde olduğu kesindir Son zamanlarda olduğu gibi tehcir öncesi Ermeni nüfusun olduğundan 4, hatta 5 kat fazla gösterildiği olmuştur Örneğin 1878 Berlin Kongresi'nde Bağımsız Ermenistan isteyen Ermeniler, Doğu Anadolu illerinde 3000000 Ermeni olduğunu savunmuşlar ancak Berlin Anlaşmasında Hıristiyanlardan vergi alınması hükme bağlanınca, bu sayıyı Osmanlı Hükümetinin belirlediği sayının altına indirmişlerdir

Osmanlı Devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü 1892 yılında kurulmuştur Genel Müdürlük görevini 1892 yılında Nuri Bey, 1892-1897 yılları arasında Fethi FRANCO adlı bir Musevi, 1897-1903 yılları arasında Mıgırdıç ŞINABYAN isimli bir Ermeni, 1903-1908 yılları arasında Robert isimli bir Amerikalı, 1908-1914 yılları arasında Mehmet BEHİÇ Bey yapmıştır(9)

Görüldüğü gibi Ermeni meselesini siyasi alana taşıyan önemli olayların cereyan ettiği dönemde, Osmanlı nüfus bilgileri yabancıların kontrolü altındadır Buradan hareketle, bugüne kadar aksi bir belge ve kanaat olmadığına göre Osmanlı nüfus bilgilerine itibar edilmesi gerekmektedir
  • 1893 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1001465'tir
  • 1906 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1120748'dir
  • 1914 Nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1221850'dir(10)
Her üç grup veri kaynağı değerlendirildiğinde, gerek Osmanlı, gerek Ermeni ve yabancı istatistikler, I Dünya Savaşı döneminde yaşayan Ermenilerin nüfusunun 1250000 civarında olduğunu ortaya koymaktadır

Yer değiştirme uygulaması sırasında çeşitli yollardan göç ettirilen Ermenilerin ayrıldıkları ve vardıkları yerlerdeki sayıları devamlı şekilde kontrol edilmiştir




Diğer taraftan Göçmen ve Aşiretleri Yerleştirme Müdürü Şükrü Bey'in 18 Ekim 1915 tarihinde Halep'ten gönderdiği telgrafta, Halep'e sevk edilen Ermenilerin tahminen 100000 civarında olduğu bildirilmektedir(36)

Bu arada Musul ve Zor çevresine gönderilmek üzere 18 Eylül 1915 tarihi itibariyle Diyarbakır'da 120000, 28 Eylül 1915 tarihi itibariyle de Cizre'de 136084 Ermeni nüfusun toplandığı kayıtlardan anlaşılmaktadır(37) Şükrü Bey'in 3 Kasım 1915 tarihinde Nizip'ten çektiği bir şifre telgrafta ise, taşımanın gayet düzenli bir şekilde devam ettiği ifade edilmektedir(38)

Yukarıda verilen listede yer değiştiren nüfus içinde yer alıp da henüz taşınmamış olduğu belirtilen kalan nüfustan Adana'dakiler, daha sonra yeni yerleşim bölgelerine taşınmışlardır(39) Buna göre sevk edilen nüfus toplam 438758, Halep’tekilerle birlikte iskan sahasına varan nüfus ise 382148’dir (40) Görüldüğü gibi, ikisi arasında 56610 kişilik bir fark bulunmaktadır

Göç ettirilenlerle, yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasındaki bu 56610 kişilik fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, şu şekilde ortaya çıkmıştır: 500 kişi Erzurum-Erzincan arasında; 2000 kişi Urfa Halep arasındaki Meskene’de; 2000 kişi Mardin civarında eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, ayrıca bir o kadar, yani yaklaşık 5000 ve belki de biraz daha fazla kişi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu öldürülmüştür(41) Bu bilgiler ışığında toplam 9-10 bin kişinin yer değiştirme uygulaması sırasında katledildiği tespit edilmektedir

Ayrıca yollarda açlıktan da ölümler olduğu belgelerden anlaşılmaktadır(42) Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıklar ve iklim koşulları sebebiyle de yaklaşık 25-30 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki(43), bu şekilde 40 bine yakın kişi yollarda kaybedilmiştir Kalan 10-16 bin kişinin bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte, henüz iskan bölgesine varmadan yer değiştirmenin durdurulması sebebiyle, bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur Mesela 26 Nisan 1916’da Konya iline, ilde henüz yollarda olan Ermenilerin sevk edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazı gönderilmiştir(44) Öte yandan yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya’ya, Batı ülkelerine ve Amerika’ya kaçırıldıkları da tahmin edilmektedir

Nitekim belgelerde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan Ermenilerden 50000’inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle savaşmak üzere 50000 Ermeni’nin de Amerikan ordusunda üç-dört yıldır eğitim gördüğü gibi kayıtlar yer almaktadır Gerçekten de, Amerika’da yaşayan bir Ermeni’nin Elazığ’da dava vekili olan Murad Muradyan’a yazdığı mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadır(45)

Mektupta, bir kısım Ermeni’nin Rusya’ya ve Amerika’ya kaçırıldıkları ve Amerika’da eğitilen 50000 askerin Kafkasya’ya hareket etmekte olduğu açıkça ifade edilmektedir Bütün bu belgelerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı tebaası pek çok Ermeni, harpten önce ve harp içinde Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkeler dağılmışlardır Mesela ticaret maksadıyla Amerika’da bulunan Artin Hotomyan adlı bir Ermeni’nin 19 Ocak 1915’te Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği bir mektupta çeşitli yollarla binlerce Ermeni’nin Amerika’ya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde yaşadıkları ifade edilmektedir(46)

Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tuttuğunu göstermekte ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir katliam olayının olmadığını ortaya koymaktadır

Öte yandan yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayısının 500000 civarında olduğu belirlendiğine göre, sevk ve iskana tabi tutulmayan Katolik ve Protestanlarla yine yer değiştirme dışında tutulan İstanbul, Bursa, Kütahya vs Ermenilerinin ve bu sırada Rus işgali altında bulunan Kars ve Van gibi doğu illerindeki Ermenilerle birlikte, Osmanlı Ermenilerinin toplam nüfuslarının da ancak 600000 ila 800000 arasında olduğu ortaya çıkmaktadır

Nitekim 1918 yılında, Ermeni Delegasyonu Başkanı olan Boghos Nubar Paşa’nın Fransa Dışişleri Bakanlığı Yüksek Yetkili Bakanı Monsieur Gout’a gönderdiği raporda: Kafkasya’da 250000, İran’da 40000, Suriye-Filistin’de 80000, Musul-Bağdad’da 20000 olmak üzere 390000 kişinin Türkiye’den sürgün edildiğini, aslında sürgünlerin toplam sayısının 600-700 bin kişiye ulaştığını ve bunlardan ayrı olarak çöllerde şuraya buraya dağılmış sürgünleri kapsamadığını bildiriyor(47)

Boghos Nubar Paşa’nın verdiği rakamlardan 290 bin kişinin yer değiştirme uygulaması dışında Osmanlı topraklarını terk edenler olduğu anlaşılıyor Göç ettirilenlerin toplam sayısı olarak verilen 600-700 bin kişiden 290 bin kişi çıkarılacak olursa, yer değiştirmeye tabi tutulan nüfusun 400 bin civarında olduğu görülüyor Bu da Ermeni delegasyonu başkanının, yer değiştirmenin gerçekleştirilmesi sonrasına, yani 1918 yılına ait verdiği sayılarla, Osmanlı belgelerinde verilen rakamlar arasında büyük ölçüde uygunluk görünmekte ve Ermenilerin iddia edildiğinin aksine sağ salim iskan yerlerine vardıklarını ve dolayısıyla soykırım iddialarının ne kadar dayanaksız olduğu ortaya çıkmaktadır

Nitekim o sırada Amerika Büyükelçisi bulunan Morgenthau da günlüğünde Ermeni Protestanlarının vekili olan Zenop Bezciyan’la olan görüşmesinde Bezciyan’ın ifadelerinden hayrete düştüğünü belirtiyor(48) Bu görüşmesiyle ilgili olarak Morgehthau şöyle diyor:

“Ermeni Protestanlarının vekili Zenop Bezciyan uğradı Schmavonian kendisini benimle tanıştırdı Okul arkadaşıymışlar (İçerilerdeki) şartlar hakkında bana çok şey anlattı Zor’daki Ermenilerin hallerinden oldukça memnun olduklarını söylemesine şaşardım; işlerini kurup, hayatlarını kazanmaya başlamışlar bile; bunlar ilk gönderilenler olup katledilmeden oraya varmışa benziyorlar Bana çeşitli kampların nerelerde olduğunu gösteren bir liste verdi ve yarım milyon kişinin buralara nakledildiğini sandığını söyledi Kış bastırmadan onlara yardım edilmesi gerektiği hususunda ısrarlıydı

Bu ifadeler, ABD Büyükelçisi Morgenthau’nun, bir Ermeni’nin ağzından Ermenilerin hallerinden memnun olduklarının ifade edilmesi karşısında nasıl hayrete düştüğünü gösteriyor

Keza 1917’de Deyr-i Zor’a gelen İsveçli Sven Hedin’in İstanbul Ermenilerinden olan tercümanı da, Fırat kenarında yer yer yüzlerce beyaz çadır gördüğünü, içerisinde barınanların Kafkas cephesinden veya Halep’ten gelen Ermeni kadın ve çocuklar olduğunu anlatmaktadır(49)

Bu konuyla ilgili olarak, kimsenin görmek istemediği bir gerçek daha vardır: o da ölen Türklerin sayısıdır Justin McCarthy bu konuda şunları yazmaktadır:

“Ölü Ermeni sayısı ele alınırken ölü Müslüman sayısını da göz önüne almalıyız İstatistikler çoğunun Türk olduğu 25 milyon Müslüman'ın da öldüğünü söylemektedir Ermenilerin yaşadığı 6 vilayette 1 milyondan fazla Müslüman ölmüştür Sivas ili savaş sınırları içinde değildi Rus ordusu asla bu kadar içeri girmedi Fakat Sivas'ta 180 bin Müslüman öldü Aynı şey bütün Anadolu için geçerliydi(50)”

KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001

DİPNOTLAR
1) 1917 Britannica Yıllığı
2) Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987
3) Aslan, Kevork, Ermenistan ve Ermeniler, İstanbul 1914
4) Uras, Esat, age
5) Uras, Esat, age
6) 1893-1897 Ermeni İşleri, Paris, 1897 nakleden Uras, Esat, age
7) Uras, Esat, age
8) Uras, Esat, age
9) Mazıcı, Nurşen, Belgelerle Uluslar arası Rekabette Ermeni Sorunu, İstanbul 1987
10) Daha geniş bilgi için bkz Karpat, Kemal, H Ottoman Population 1830-1914 Demographic and Social Charsetistic, The University Of Winsconcin Press, 1985 London
11) Bu arada Kastamonu, Balıkesir, Antalya, İstanbul, Urfa Ermenileriyle, Protestan ve Katolik Ermenilerle, hastalar, öğretmenler, yetim çocuklar ve kimsesiz kadınlar sevk edilmemiştir
12) DH EUM 2 Şube, nr68/77 (Ek-XXII)
13) DH EUM 2 Şube, nr68/77 (Ek-XXII)
14) DH EUM 2 Şube, nr69/250
15) DH EUM 2 Şube, nr68/101
16) Belgelerde Diyarbakır’dan ne kadar Ermeni’nin naklolunduğu bildirilmemektedir Bununla beraber başka illerden gelenlerle birlikte 120 bin Ermeni’nin sevk edildiği kayıtlarda yer almaktadır Bu sebeple bu ilden 20000 Ermeni’nin sevk edildiği varsayılmıştır
17) DH EUM 2 Şube, nr68/89
18) ŞFR nr54/162 Her iki belgede sevk olunan Ermenilerden 500 kişilik bir kafilenin Erzurum-Erzincan arasında Kürtler tarafından katledildiği, diğer belgede ise Dersim bölgesinden gönderilen kafilelerin Dersim eşkıyası tarafından yine tamamen katledildiği bildirilmektedir Bu kafilelerde kaç kişinin bulunduğu bilinmediğinden tahmini olarak 5000 kişi alınmıştır
19) DH EUM 2 Şube, nr68/72
20) Giresun, Perşembe, Ulubey, Sürmene, Tirebolu, Ordu ve Görele aynı vesikada verilmiştir (Bkz DH EUM 2 Şube, nr68/41)
21) DH EUM 2 Şube, nr68/76
22) DH EUM 2 Şube, nr68/66
23) DH EUM 2 Şube, nr69/260
24) DH EUM 2 Şube, nr68/67 (Ek-XXIV)
25) DH EUM 2 Şube, nr68/79
26) DH EUM 2 Şube, nr68/73
27) DH EUM 2 Şube, nr68/75 (Ek-XXV)
28) DH EUM 2 Şube, nr68/66
29) DH EUM 2 Şube, nr69/34
30) DH EUM 2 Şube, nr68/93
31) DH EUM 2 Şube, nr68/70 (Ek-XXVII)
32) DH EUM 2 Şube, nr68/41
33) DH EUM 2 Şube, nr68/84 (Ek-XXVII)
34) DH EUM 2 Şube, nr68/41
35) DH EUM 2 Şube, nr68/66
36) DH EUM 2 Şube, nr68/80 (Ek-XXVIII)
37) DH EUM 2 Şube, nr68/71 (Ek-XXIX); 2 Şube, nr68/84
38) DH EUM 2 Şube, nr68/101
39) Haleb’e gelenlerin 100 bin civarında olduğu bildirilmesine karşılık (Bkz DH EUM 2 Şube, nr68/80) buraya gelen nüfus 100000 olarak alınmıştır
40) Yer değiştirmeye tabi tutulan edilen ve yeni yerleşim bölgesine varan nüfus ile ilgili olarak belgelerde kesin rakamlar verilmekle beraber, bazı yerlerden net sayılar verilmemesi sebebiyle her ikisi için de artı-eksi % 10 oynama söz konusu olabilir
41) Mesela Trabzon, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Bitlis illeriyle Maraş ve Canik mutasarrıflarına 26 Temmuz 1915 tarihli şifre telgrafta, savaş başlanıcından beri hastalık ve isyan sebebiyle ne kadar Ermeni’nin öldüğünün bildirilmesi istenmiştir (ŞFR, nr 54-A/112) Ayrıca Ereğli ve Musul’da Ermeni göçmenler arasında tifüs, dizanteri, sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların yaygın olarak görüldüğü anlaşılmaktadır (Konya iline 8 Temmuz 1915 tarihli telgraf, ŞFR, nr57/337; Zor Mutasarrıflığına 3 Şubat 1916, ŞFR, nr60/219)
42) ŞFR, nr57/110
43) Bkz DH EUM 2 Şube, nr68/81; Ayr Bkz ŞFR, nr 57/51
44) ŞFR, nr 63/119
45) DH EUM 2 Şube, nr2F/14
46) Bkz DH EUM 2 Şube, nr2F/94
47) Archives des Affaires Etrangéres de France, Série Levant, 1918-1928, Sous Série Arménie, Vol 2, folio 47’den naklen bkz Bilal ªimºir, Les Departén de Melte et les Allégations Armeniennes, Ankara 1998, p 49
48) Bkz Heath W Lowry, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü’nün Perde Arkası, İstanbul 1991, s 47-48
49) Sven Hedin, Bağdad, Babylon, Ninive, Leipzig 1918, s 60-63’ten naklen N Göyünç, s 13
50) McCarthy, Justin: "The Anatolian Arrmenians 1912-1922" Armenians in the Ottoman Empire and Modern Turkey (1912-1926), Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul 1984, s23-25





HAYATLARINI KAYBEDEN ERMENİLERİN SAYISI 15 MİLYON MUDUR?

Ermeni iddialarına göre, 1915 yer değiştirme uygulaması sırasında 15 milyon Ermeni "soykırım"a tabi tutulmuştur

Ermeniler bu olaylarda önce 600 bin, sonra 800 bin Ermeni’nin öldüğünü ileri sürmüşler, bu sayı daha sonra sürekli olarak artırılmış ve 1,5 milyona varılmıştır Bu açık artırmanın devam etmesine ve Ermeni çevrelerinin yarın, öbür gün ölü sayını 2, hatta 3 milyona çıkarmalarına da şaşmamak gerekecektir

Bu açık arttırmaya ne yazık ki ciddiyetleriyle tanınan bazı yayın organları da katılmaktadır Örneğin Encyclopedia Britannica'nın 1918 baskısında ölen Ermenilerin sayısı 600 bin olarak kayıtlı iken, bu sayı 1968 baskısında 1,5 milyon olarak belirtilmiştir

Gerçek Ermeni kaybı nedir? Bunu kesin olarak tespit etmeye elbette imkân yoktur Ancak, ortada esas olarak alınabilecek temel bir veri vardır, bu da Osmanlı Devletinde o dönemdeki Ermeni nüfusudur

Ermeniler ve Diğer Yabancı Kaynaklara Göre Osmanlı Devleti'nde Ermeni Nüfusu:
  • 1917 İngiliz Salnamesine göre; 1056000 (1)
  • Patrik Ormanyan’a göre;1579000 (2)
  • Kevork Aslan'ın "Ermenistan ve Ermeniler isimli kitabında Anadolu’da 920000, Kilikya (Adana, Sis, Maraş Bölgesi) 180000, Osmanlıların diğer bölgelerinde 700000, olmak üzere toplam 1800000 (3)
  • Alman Papas Johannes Lepsius’a göre; 1600000 (4)
  • Cuinet'e göre; 1045018 (5)
  • Fransız Sarı Kitabına göre; 1475011 (6)
  • Basmacıyan’a göre: 2280000 (7)
  • Patrik Nerses Varjabedyan’a göre; 1150000 (8)
Osmanlı Devleti Resmi Belgelerine Göre Ermeni Nüfusu:

Yabancılar Osmanlı belgelerini görmezden gelmeye çalışmaktadır Ancak, bu konudaki en güvenilir rakamların resmi belgelerde olduğu kesindir Son zamanlarda olduğu gibi tehcir öncesi Ermeni nüfusun olduğundan 4, hatta 5 kat fazla gösterildiği olmuştur Örneğin 1878 Berlin Kongresi'nde Bağımsız Ermenistan isteyen Ermeniler, Doğu Anadolu illerinde 3000000 Ermeni olduğunu savunmuşlar ancak Berlin Anlaşmasında Hıristiyanlardan vergi alınması hükme bağlanınca, bu sayıyı Osmanlı Hükümetinin belirlediği sayının altına indirmişlerdir

Osmanlı Devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü 1892 yılında kurulmuştur Genel Müdürlük görevini 1892 yılında Nuri Bey, 1892-1897 yılları arasında Fethi FRANCO adlı bir Musevi, 1897-1903 yılları arasında Mıgırdıç ŞINABYAN isimli bir Ermeni, 1903-1908 yılları arasında Robert isimli bir Amerikalı, 1908-1914 yılları arasında Mehmet BEHİÇ Bey yapmıştır(9)

Görüldüğü gibi Ermeni meselesini siyasi alana taşıyan önemli olayların cereyan ettiği dönemde, Osmanlı nüfus bilgileri yabancıların kontrolü altındadır Buradan hareketle, bugüne kadar aksi bir belge ve kanaat olmadığına göre Osmanlı nüfus bilgilerine itibar edilmesi gerekmektedir
  • 1893 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1001465'tir
  • 1906 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1120748'dir
  • 1914 Nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1221850'dir(10)
Her üç grup veri kaynağı değerlendirildiğinde, gerek Osmanlı, gerek Ermeni ve yabancı istatistikler, I Dünya Savaşı döneminde yaşayan Ermenilerin nüfusunun 1250000 civarında olduğunu ortaya koymaktadır

Yer değiştirme uygulaması sırasında yeni yerleşim bölgelerine sevk edilen nüfus toplam 438758, Halep’tekilerle birlikte iskan sahasına varan nüfus ise 382148’dir(11) Görüldüğü gibi, ikisi arasında 56610 kişilik bir fark bulunmaktadır

Göç ettirilenlerle, yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasındaki bu 56610 kişilik fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, şu şekilde ortaya çıkmıştır: 500 kişi Erzurum-Erzincan arasında; 2000 kişi Urfa Halep arasındaki Meskene’de; 2000 kişi Mardin civarında eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, ayrıca bir o kadar, yani yaklaşık 5000 ve belki de biraz daha fazla kişi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu öldürülmüştür(12) Bu bilgiler ışığında toplam 9-10 bin kişinin yer değiştirme uygulaması sırasında katledildiği tespit edilmektedir Ayrıca yollarda açlıktan da ölümler olduğu belgelerden anlaşılmaktadır(13)

Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıklar ve iklim koşulları sebebiyle de yaklaşık 25-30 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki(14), bu şekilde 40 bine yakın kişi yollarda kaybedilmiştir

Kalan 10-16 bin kişinin bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte, henüz iskan bölgesine varmadan yer değiştirmenin durdurulması sebebiyle, bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur Mesela 26 Nisan 1916’da Konya iline, ilde henüz yollarda olan Ermenilerin sevk edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazı gönderilmiştir(15) Öte yandan yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya’ya, Batı ülkelerine ve Amerika’ya kaçırıldıkları da tahmin edilmektedir

Nitekim belgelerde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan Ermenilerden 50000’inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle savaşmak üzere 50000 Ermeni’nin de Amerikan ordusunda üç-dört yıldır eğitim gördüğü gibi kayıtlar yer almaktadır Gerçekten de, Amerika’da yaşayan bir Ermeni’nin Elazığ’da dava vekili olan Murad Muradyan’a yazdığı mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadır(16)

Mektupta, bir kısım Ermeni’nin Rusya’ya ve Amerika’ya kaçırıldıkları ve Amerika’da eğitilen 50000 askerin Kafkasya’ya hareket etmekte olduğu açıkça ifade edilmektedir Bütün bu belgelerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı tebaası pek çok Ermeni, harpten önce ve harp içinde Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkeler dağılmışlardır Mesela ticaret maksadıyla Amerika’da bulunan Artin Hotomyan adlı bir Ermeni’nin 19 Ocak 1915’te Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği bir mektupta çeşitli yollarla binlerce Ermeni’nin Amerika’ya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde yaşadıkları ifade edilmektedir(17)

Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tuttuğunu göstermekte ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir katliam olayının olmadığını ortaya koymaktadır

KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001

DİPNOTLAR
1) 1917 Britannica Yıllığı
2) Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987
3) Aslan, Kevork, Ermenistan ve Ermeniler, İstanbul 1914
4) Uras, Esat, age
5) Uras, Esat, age
6) 1893-1897 Ermeni İşleri, Paris, 1897 nakleden Uras, Esat, age
7) Uras, Esat, age
8) Uras, Esat, age
9) Mazıcı, Nurşen, Belgelerle Uluslar arası Rekabette Ermeni Sorunu, İstanbul 1987
10) Daha geniş bilgi için bkz Karpat, Kemal, H Ottoman Population 1830-1914 Demographic and Social Charsetistic, The University Of Winsconcin Press, 1985 London
11) Yer değiştirmeye tabi tutulan edilen ve yeni yerleşim bölgesine varan nüfus ile ilgili olarak belgelerde kesin rakamlar verilmekle beraber, bazı yerlerden net sayılar verilmemesi sebebiyle her ikisi için de artı-eksi % 10 oynama söz konusu olabilir
12) Mesela Trabzon, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Bitlis illeriyle Maraş ve Canik mutasarrıflarına 26 Temmuz 1915 tarihli şifre telgrafta, savaş başlanıcından beri hastalık ve isyan sebebiyle ne kadar Ermeni’nin öldüğünün bildirilmesi istenmiştir (ŞFR, nr 54-A/112) Ayrıca Ereğli ve Musul’da Ermeni göçmenler arasında tifüs, dizanteri, sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların yaygın olarak görüldüğü anlaşılmaktadır (Konya iline 8 Temmuz 1915 tarihli telgraf, ŞFR, nr57/337; Zor Mutasarrıflığına 3 Şubat 1916, ŞFR, nr60/219)
13) ŞFR, nr57/110
14) Bkz DH EUM 2 Şube, nr68/81; Ayr Bkz ŞFR, nr 57/51
15) ŞFR, nr 63/119
16) DH EUM 2 Şube, nr2F/14
17) Bkz DH EUM 2 Şube, nr2F/94







Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



OSMANLI DEVLETİ SORUŞTURMADAN KAÇTI MI?

Osmanlı Devleti, 26 Mart 1919 tarihinde, Birinci Dünya Savaşı’nda taraf olmamış olan İspanya İsviçre, Danimarka, İsveç ve Norveç'e gönderdiği notalarla bu ülkelerden, ikişer hukukçu gönderilmesini istemiştir Bu girişim, İngilizlerin müdahalesi üzerine sonuçsuz kalmış, komisyonun kurulması ve dolayısıyla konunun soruşturması engellenmiştir(1)

Bu konu, Osmanlı Devleti'nin icra etmiş olduğu işlemlerde uluslararası hukuk çerçevesinde yanlış bir şeyin bulunmadığını gösteren, kendisine olan özgüvenin önemli bir göstergesidir Adeta, gerçek faillerin ve tasvirlerin ortaya çıkarılması islenmemiştir Eğer bu komisyon kurulsa idi, bugün Türk milletine yöneltilen asılsız ithamlar gerçek muhatabını bulacak, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik bu asılsız iddialar da o gün tarihin derinliklerine gömülebilecekti

Osmanlı Devleti'nin girişimleri bununla da bitmemiş ve Osmanlı Hükümeti 7 Mart 1920 tarihli telgrafı(2) ile İtilaf Devletleri ve Amiral Bristol'dan konunun araştırılmasını, gerçeklerin tespit edilerek dünya ve Türk Kamuoyunun aydınlatılmasını talep etmiştir Bu başvuruda "uydurma Ermeni katli meselesinin uluslararası bir komisyon oluşturularak yerinde süratle tetkik edilmeli ve kasıl ve ihtiras ürünü propagandaların aydınlatılarak Türk milletinin kötü ve adi töhmetten aklanması için" yardım istenmiştir

Aynı tarihlerde, tüm gazetelerde de açık duyuru şeklinde yayımlanmıştır Ayrıca ikinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Ahmet Refik başkanlığında bir grup yabancı gazeteci mahallinde inceleme yapılmak üzere Doğu Anadolu'ya gönderilmiştir(3)

Hukuk ve insanlık dışı bir suçu işleyen bir devletin, böyle girişimlerde bulunması düşünülebilir mi? Bu ve Burada bahsedilen onlarca örnek ele alındığında Türk Milleti'ne ve tarihine karşı yapılan haksızlığın ne kadar ileri götürüldüğü ve insanlık adına utanç duyulacak bir hal aldığı görülebilmektedir

KAYNAKLAR
1) Başbakanlık Osmanlı Arşivi HR MİJ 43/ 17
2) ATASE Arşivi dolap no 169 göz no 3 kls 23 dos no 1336/13-1 fih 32-123
3) Daha geniş bilgi için bkz Ahmet Refik, Kafkas yollarında, Öncü Kitap, Ankara 1992





TALAT PAŞA’NIN SOYKIRIMI EMREDEN GİZLİ TELGRAFI VAR MIDIR?

“Soykırım” iddiasını bir Osmanlı politikasına bağlamaya heveslenen Ermeni propagandası, bir de bu yönde alınmış bir karar olduğunu kanıtlamak zorundadır Bunun için de bir formül bulunmuş ve Talat Paşa’ya atfedilen ve General Allenby komutasındaki kuvvetlerce Halep’te ele geçildiği ileri sürülen bir takım telgraf örnekleri ortaya çıkarılmıştır Bu telgrafların Naim Bey adlı bir Osmanlı memurunda bulunduğu ve İngiliz işgalinin öngörülenden daha kısa sürede gerçekleşmesi nedeniyle Osmanlılarca imha edilemediği iddia olunmaktadır

Aram Andonian adlı bir Ermeni yazar bu telgrafların örneklerini 1920’de yayınlamış(1), ayrıca Talat Paşa’yı Berlin’de katleden Tehlirian’ı yargılayan mahkemeye de verilmiştir Mahkemede bunlardan 5’i söz konusu edilmiş, ancak delil olarak kabul edilmedikleri gibi, otantik olup olmadıkları da herhangi bir karara bağlanmamıştır

Diğer Ermeni iddiaları gibi, bu iddianın da gerçekle bir ilgisi yoktur Şöyle ki;

[*]Bu telgraflar 1922’de İngiltere’de Daily Telegraph gazetesinde yayınlanmıştır(2) İngiliz Dışişleri Bakanlığı bunun üzerine durumu işgal komutanlığından soruşturmuş ve sonunda bu belgelerin Allenby kuvvetlerince bulunmadığı, Paris’teki bir Ermeni gurubunca icat edildiği anlaşılmıştır [*]Telgrafların kaleme alınış şekli ve yazıldıkları kağıtlar Osmanlı belgeleri olmadıklarını açıkça göstermektedir [*]İngilizler ve Fransızlar İstanbul’un işgalinden sonra Ermenilere karşı girişilen “katliamın” sorumlularını cezalandırmak amacıyla tutuklamalara girişmişler, Osmanlı Hürriyet ve İtilaf Hükümeti, İttihat ve Terakki Partisi ve yöneticilerine olan düşmanlığı nedeniyle işgal kuvvetlerine bu hususta elinden gelen her türlü yardımı yapmıştır Tutuklananlardan bir kısmı İstanbul’da yargılanmış, bir kısmı ise Malta’ya sürülmüştür

İstanbul’daki mahkeme İttihat ve Terakki’nin firardaki 4 yöneticisini gıyaplarında idama mahkum etmiş, ayrıca 3 kişiyi daha idam cezasına çarptırmıştır Bu son idam cezalarının yalancı tanıkların ifadelerine dayanarak verildiği daha sonra açığa çıkmıştır

İngilizler Malta’ya sürdükleri sanıklar aleyhine her yerde belge ve tanık aramaya girişmişler, Osmanlı Hürriyet ve İtilaf Hükümetinin de yardımlarına rağmen hiçbir belge bulamamış, bunun üzerine ABD arşivlerine müracaat edilmiştir Bu arşivlerde de katliam iddialarını kanıtlayacak belge bulunamamıştır

Vashington’daki İngiliz Büyükelçiliği bu konuda İngiliz Dışişlerine şu cevabı göndermiştir:

“Malta’da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir somut vakıa mevcut değildir Söz konusu raporlar, hiçbir suretle, Türkler hakkında Majesteleri Hükümetinin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yaralı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir (3)”

İngiliz Dışişleri bu cevap karşısında ne yapılması gerekeceğini İngiliz Kraliyet Savcılığına sormuştur Savcılığın yanıtı şöyledir:

“Şimdiye kadar hiçbir şahitten,tutuklular hakkında yapılan suçlamaların doğruluğunu kanıtlayabilen bir ifade alınmış değildir Esasen herhangi bir şahit bulunup bulunmayacağı da belli değildir(4)”

Sonuç olarak, Malta’daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmaksızın 1921 sonlarında serbest bırakılmışlardır

İngilizler belge aramakla meşgul iken Andonian’dan kaynaklanan telgraflar bilinmektedir İngilizlerin bu telgraflara rağbet etmemeleri bunların uydurma olduklarını bilmelerindendir
[*]Andonian’ın belgelerinin sahte olduğuna dair kanıtlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir: Andonian, yaptığı sahte belgelerin “gerçek Osmanlı belgeleri” olduğunu kanıtlamak için, söz konusu belgelerdeki Halep Valisi Mustafa Abdülhalik Bey’in imzasına dayanmıştır Ancak, halihazırdaki arşivlerde bulunan Mustafa Abdülhalik Bey’in imzasını taşıyan bir çok belge incelendiğinde, Andonian belgelerindeki imzanın sahte olduğu ortaya çıkmaktadır[*]Andonian’ın Mustafa Abdülhalik Bey’in imzasının taşıyan sahte belgelerinin bir tanesinde bir tarih yer almaktadır Ancak dönemin İçişleri Bakanlığı ve Halep Valiliği arasındaki yazışmalara ilişkin asıl belgeler incelendiğinde sözkonusu tarihte Halep Valisinin Mustafa Abdülhalik Bey değil Bekir Sami Bey olduğu görülmektedir[*]Dolayısıyla, Andonian’ın sahte belgeleri şunu kanıtlıyor ki, Andonian’ya Müslüman Rumi takvimi ile Hıristiyan takvimi arasındaki farklardan tamamen habersizdi, ya da belgeleri hazırlarken bu farklar gözünden kaçmıştı Dikkatsizliği sonucu tarihlerde ve referans numaralarında yaptığı hatalar belgelerin sahte olduğu konusunda şüpheye yer bırakmaktadır[*]Dönemin İçişleri Bakanlığının “giden şifre” kayıtları ayrıntılı olarak incelendiğinde Bakanlığın şifre kayıt tarih ve numaraları ile Andonian’ın sahte belgelerinde yer alan tarih ve numaralandırma sistemi arasında hiçbir benzerlik olmadığı, Andonian’ın sözde “şifreli telgraf”ları ile dönemin İçişleri Bakanlığının Halep’e gönderdiği gerçek şifreli telgraflar arasında bir ilişkinin bulunmadığı ortaya çıkmaktadır[*]Andonian’ın “şifreli telgraflarının“ Türkçe “orijinalleri” ile dönemin Osmanlı şifreli mesajları karşılaştırıldığında, görülmektedir ki, kullanılan şifre sistemleri arasında da herhangi bir bağlantı bulunmamaktadır Andonian belgelerini gerçek gibi göstermek için hiç kullanılmayan, mevcut olmayan yeni bir şifreleme metodu kullanmıştır Sahte belgelerin üstlerindeki tarihlerden Osmanlıların 6 ay boyunca aynı şifreleme yöntemini kullanmış oldukları sonucu çıkar ki, bu imkansızdır Zira o dönemde yayınlanan bir genelge ile savaş yıllarında kullanılan şifreleme yönteminin 2 ayda bir değiştirilme zorunluluğu getirildiği ve bunun uygulanmakta olduğu kanıtlanmıştır[*]Andonian’ın iki sahte belgesinde yer alan Besmele’nin acemice yazılış şekli de gerçek belgelerdekilerle karşılaştırıldığında Andonian’ın belgelerinin sahte olduğuna delalet etmektedir Bu acemice yazım şekli, Osmanlılarda müslüman olmayanların -Osmanlıca’yı bilseler bile- Besmeleyi yazışmalarında hiç kullanmamış olmalarından kaynaklanmış olabilir[*]Andonian’ın bir çok sahte belgesinde yer alan cümle yapıları ile gramer yanlışlarının bir Osmanlı görevlisince gerçekleştirildiğini kabul etmek güçtür Aynı şekilde, önemli Osmanlı görevlilerince kullanıldığı iddia edilen bir çok deyim ve ifadenin herhangi bir Osmanlı Türkü tarafından bile kullanılması mümkün değildir Türklerin suçlarını kendi ağızlarından itiraf ettiklerini kanıtlama çabası içerisindeki Andonian bu hususu da gözden kaçırmıştır[*]Sahte belgeler, iki tanesi hariç, üzerlerinde dönemin Osmanlı bürokrasisinin kullandığı resmi sembollerin hiçbiri bulunmayan düz beyaz kağıda yazılmıştır Sahte belgelerden birinin, Osmanlıların özel yazışmalarda bile kullanmadıkları çizgili kağıda yazılmış olduğu, diğer iki belgenin de herhangi bir Osmanlı Postanesinden alınabilen boş telgraf formlarına yazıldığı görülmektedir [*]İngilizlerin, Ermeni olaylarından sorumlu tuttukları Osmanlı görevlileri aleyhinde kullanılabilecek belgeler bulmak için yoğun çaba sarf ettikleri bir dönemde, İngilizce edisyonu bulunmasına rağmen Andonian dokümanlarını kullanmamış olmaları İngiliz hükümetinin belgelerinin sahte olduğunu kanısını taşıdığını göstermektedir[*]Andonian tarafından uydurulan belgeler eğer varolmuş olsalardı, çok gizli ibaresi taşımalarından dolayı telgraf yoluyla değil kurye vasıtasıyla gönderilmeleri ve dosyalarda üç yıl boyunca tutulmak yerine okunur okunmaz yok edilmeleri gerekirdi[*]Andonian’ın kitabının İngilizce ve Fransızca baskıları arasında, baskı veya tercüme yanlışlıklarından kaynaklanmış olamayacak kadar önemli bir çok farklılıklar vardır[*]Son olarak, Ermenilerin sözcüleri olarak hareket eden, Ermeni çevrelere yakın ilişkiler içindeki bazı yazarlar bile, Andonian belgelerinin gerçeklikleri üzerinde şüphelerini dile getirmektedirler

Kısacası, meşhur “Talat Paşa Telgrafları” Andonian ve çevresi tarafından uydurulmuş aldatmacadan başka bir şey değildir
[*]Talat Paşanın Ermenilerin katledilmesini emrettiği ileri sürülen telgrafıyla aynı tarihlerde gönderdiği başka gizli telgraflar da vardır Bu telgraflar tehcir sırasında suç işleyecek görevlilerin cezalandırılmasına ilişkindir Bir yandan Ermenilerin “katli” istenirken, diğer yandan da bu “katliamı” yapacak görevlilerin cezalandırılmaları talimatının verilmesinin izahı yokturNeareast Relief Society adlı Amerikan yardım kuruluşunun tehcir sırasında Ermenilere yardım etmek üzere Anadolu’da görev yapmasına Osmanlı Hükümetince izin verilmiştir ABD’nin İtilaf Devletlerin safında Osmanlılara karşı savaşa girmesinden sonra da bu kuruluşun Anadolu’da kalmasına müsaade olunmuştur Bu husus ABD Büyükelçisi Elkus’un raporlarına da konu teşkil etmiştir

Bu durumda, eğer “katliam” emri verilmişse, Amerikan kuruluşunun faaliyet göstermesine ve “katliama” tanık olmasına nasıl müsaade edilmiştir, yani, “biz Ermenileri katlediyoruz, siz de gelin seyredin”mi, demiştir? Bunu herhalde mantıklı açıklamak imkanı bulunmaktadır[*]İstanbul, Batı Anadolu ve Trakya’da oturan Ermeniler tehcir dışında bırakılmıştır Hatta Orta Anadolu Ermenilerinden bile yerlerinde bırakılanlar olmuştur Topyekûn bir tehcir bile söz konusu olmadığına göre, “topyekûn bir katliam” hiç iddia edilemeyecektirNihayet, eğer Hükümet Ermenileri topyekûn imha etmek niyetinde olsaydı, herhalde bunu aylarca süren bir tehcir yoluyla ve bütün devletlerin dikkatini üzerine çekerek değil, Ermenilerin bulundukları yerlerde ve özellikle cephelere yakın bölgelerde çok kolay bir şekilde yapabilirdi

Görüldüğü gibi, Ermenilerin sımsıkı sarıldıkları soykırım iddiası da yalandan başka bir şey değildir ve bir soykırım hiç bir zaman söz konusu olmamıştır

KAYNAKLAR
1) Andonian, Aram; Documents officels concernants les Massacres Armeniens, Paris 1920 Imprimerie Turabian
2) Daily Telegraph, 29 mayıs 1922
3) Washington'daki İngiliz Büyükelçiliği, RC Craigie'den Lord Jurzona 13 Temmuz 1921; İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/6504/8519
4) 29 Temmuz 1921, İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/6504/E8745





OSMANLI ARŞİVLERİ KAPALI MI, TEHCİRLE İLGİLİ BELGELER SAKLANIYOR MU?

Tehcirle ilgili her konuda orijinal belgelere ulaşım şansı vardır Bu belgelerin bulunduğu Osmanlı Arşivleri 1925 yılından itibaren tüm araştırmacıların incelemesine açıktır Bu tarifen günümüze kadar; ABD'den 605, Japonya’dan 203, Almanya’dan 168, Fransa’dan 150, Suudi Arabistan’dan 98, İran’dan 84, İngiltere’den 74, İsrail’den 70, Libya’dan 63, Macaristan’dan 58, Arjantin’den 52, Bulgaristan’dan 47, Mısır’dan 47, Hollanda’dan 39, Romanya’dan 36, Cezayir’den 35, Tunus’tan 35 ve Kanada’dan 28 olmak üzere toplam 3817 bilim adamlarınca Osmanlı Arşivleri'ni incelemiştir Ayrıca 180'i Ermeni asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan toplam 190 kişi de, özellikle Ermeniler konusunda bu arşivlere giriş ve çalışma yapmıştır

Binlerce yabancının bizzat belgeye ulaşarak yaptıkları çalışma yanında, bu belgeler Türkçe ve İngilizce olarak da yayınlanmış ve araştırmacıların kullanımına sunulmuştur Bunların yanı sıra, Genelkurmay Başkanlığı arşivindeki belgeler ATASE Başkanlığı'nca, Askeri Tarih Belgeleri Dergisi adı altında orijinal ve günümüz Türkçesiyle yayınlanmakta ve satışa sunulmaktadır

Bu konuda hazırlanan bir başka yayın ise, Başbakanlık Yıldız Arşivinden yararlanılarak Osmanlıca ve günümüz Türkçesiyle İngilizce dillerinde sunulan 3 ciltlik yayındır Tüm bazı gerçeklere rağmen, ya bilgisizliklerinden ya da kasıtlı olarak yerli ve yabancı bazı kişi ve kurumların Türkiye Cumhuriyeti'ni, "arşivleri incelemeye açmaktan kaçtığı” şeklinde suçladığı görülmektedir





SEVR ANLAŞMASI HÂLÂ GEÇERLİ MİDİR?

Ermeni propagandası Sevr Anlaşmasının kendileri açısından hâlâ geçerli ve yürürlükte olduğunu iddia etmekte ve buna dayanarak Sevr'de öngörülen "Ermeni topraklarının" Ermenilere iadesi gerektiğini savunmaktadır

Bu anlaşmayı imzalayan devletlerin, anlaşmanın yürürlüğe giremeden ortadan kalktığını ve yerini Lozan Anlaşmasının aldığını imzalarıyla tasdik etmeleri muvacehesinde bu derece gülünç bir iddia nasıl mesmu olabilir, bilinemez Ancak, bir de Ermenilerin devlet olarak kendi imzaladıkları anlaşmalar vardır

Bunların başında Batum Anlaşması gelir Taşnaklar 28 Mayıs 1918'de Erivan'da bir Ermeni Cumhuriyeti ilân etmişler, Osmanlı Devleti Ermenilerle 4 Haziranda 1918'de yaptığı Batum Anlaşması ile bu Cumhuriyeti tanımıştır Ermeni Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hadisyan bu anlaşmadan sonra şunları söylemiştir:

"Türkiye Ermenileri artık Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmayı düşünmüyorlar Türkiye'deki Ermenilere ilişkin sorunlar Osmanlılar ile Ermeni Cumhuriyeti arasında görüşme konusu bile yapılamaz Osmanlı İmparatorluğu ile Ermeni Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler mükemmeldir ve gelecekte de böyle olmalıdır Bütün Ermeni siyasi partileri bu konuda aynı görüştedirler Bu iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürülmesi Dışişleri Bakanı olduğum Ermeni Hükümetince izlenen programın başlıca noktalarından biridir(1)"

Taşnak yayın organı Hairenik de 28 Haziranı 1918 tarihli nüshasında şunları yazmıştır:

"Rusya'nın Türkiye'ye karşı güttüğü düşmanca politika Kafkasya Ermenilerini de cesaretlendiriyordu İki dost unsur arasındaki çatışmalara Kafkas Ermenileri neden oldu Çok şükür ki, bu durum uzun sürmedi Rus devrimi sonrasında Kafkasya Ermenileri selâmetlerinin yalnızca Türkiye'de olduğunu anladılar ve ellerini Türkiye'ye uzattılar Türkiye de geçmişte olanları unutmamak istedi ve uzatılan eli şövalye ruhuyla sıktı Artık Ermeni sorununun çözümlenmiş ve tarihte kalmış olduğunu kabul ediyoruz Yabancıların ajanı birkaç maceraperestin eseri olan karşılıklı güvensizlik ve düşmanlık duyguları ortadan kalkmalıdır(2)"

Bu ilginç beyanlardan şu sonuçları çıkarmamız mümkündür:


[*]Ermeni meselesi kapanmıştır[*]Olaylardan Türkler değil, Ruslar ve Ermeniler sorumludur [*]Bir haksızlık varsa, buna uğrayan TürklerdirGörüldüğü gibi, bizim bugün söylediklerimizin doğru olduğu bundan 64 yıl önce, 1918'de Taşnaklar tarafından itiraf edilmiştir Ancak bu açık itiraflara rağmen mesele Ermenilerce kapanmış sayılmayacak ve Ermeni çevreleri ilk fırsatta itiraflarını unutup eski hayallerinin peşinden gideceklerdir Nitekim, Batum anlaşmasına rağmen Ermeni çete harekâtı devam etmiştir

Osmanlı Devletinin I Dünya Savaşında yenilgiye uğraması ve 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesini imzalanması Ermenileri yeniden harekete geçirmiştir

Büyük hayaller peşinden koşan Taşnak denetimindeki Kafkas Ermeni Cumhuriyeti kuruluşunun I Yıldönümü olan 28 Mayıs 1919'da "Türkiye Ermenistan'ını ilhak ettiğini" açıklamıştır Bu açıklama, İtilâf Devletleri dahil, hiç kimse tarafından ciddiye alınmamıştır

Sevr diktası ile sonuçlanan Paris Barış Konferansı Ermenistan'ın sınırları konusunu ABD Başkanı Wilson'un hakemliğine bırakmış, Wilson da General James G Harbord başkanlığındaki bir Amerikan heyetini incelemelerde bulunmak üzere 1919 sonbaharında Türkiye'ye yollamıştır 1919 Eylül ve Ekim aylarında Türkiye'de incelemeler yapan Harbord heyeti vardığı sonuçları bir rapor halinde ABD Kongresine sunmuştur

Gerçekleri yansıtan bu raporda; "Türkler ile Ermenilerin barış içinde yüzyıllarca yan yana yaşadıkları, tehcir sırasında Türklerin de Ermeniler kadar acı çektikleri Türk köylerinin yakıldığı savaşa giden Türk köylülerinden en çok %20'sinin geri dönebildiği I Dünya Savaşının başlangıcında Ermenilerin Türkiye Ermenistanı denilen bölgelerde hiçbir zaman çoğunlukta olmadıkları tehcir edilen Ermenilerin geri dönmeleri halinde tek bir yerleşim merkezinde dahi çoğunluğu oluşturamayacakları, geri döne Ermenilerin tehlike içinde bulunmadıkları ve olaylara ilişkin acıklı ve korkunç iddiaların doğru olmadığının tespit edildiği" belirlenmiştir(3)

ABD Kongresi bu rapor üzerine 1920 Nisanında Ermenistan'a mandater olunmasını reddetmiştir

10 Ağustos 1920'de Ermenileri bir kez daha umutlandıran Sevr Anlaşması imzalanmıştır Anlaşma, Osmanlı Devletinin Ermenistan'ı özgür ve bağımsız bir devlet olarak tanımasını hükme bağlamış, sınırın tespitini ise Wilson'un hakemliğine bırakmıştır

Bilindiği üzere 10 Ağustos 1920'de Türkiye'de biri İstanbul'da Osmanlı Hükümeti, diğeri Ankara'da Meclis Hükümeti olmak üzere iki Hükûmet bulunmaktadır Sevr'i imzalayan Osmanlı Hükümetidir Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara Hükümeti "Ermeni Sorununu"kendi başına halledecektir

Mondros Mütarekesi sonrasında Fransızlar Adana vilâyetini, İngilizler de Urfa, Maraş ve Antep'i işgal etmişlerdi Daha sonra İngilizler kendi işgal bölgelerini Fransızlara bırakmışlar ve Fransızların beraberlerinde getirerek Fransız üniforması giydirdikleri Ermeniler Türklere saldırmaya başlamışlardır Bu zulüm Türklerin tepkisiyle karşılaşmış ve Fransız-Ermeni işgaline karşı Türk direnişi örgütlenmiştir Bunun üzerine yine Türklerin Ermenileri katlettikleri propagandası başlamış, ancak başta Fransız komutanlığı olmak üzere bu kez Ermenilere kimse inanmamıştır

ABD Kongresinin Ermenistan için mandaterliği kabul etmemesinden sonra, Kafkas Ermeni Cumhuriyetine bağlı düzenli birlikler ve çeteler 1920 Haziranında Türkiye'ye karşı saldırıya geçmişler, Eylülde bu kez Ankara Hükûmeti karşı taarruz emretmiş ve Türk kuvvetleri Ermenileri ağır yenilgilere uğratarak Kars dahil bütün Türk topraklarını kurtarmışlar ve sınırı da aşarak Gümrü'ye girmişlerdir Bu yenilgi karşısında Ermeni Hükümetinin barış istemesi üzerine 3 Aralık 1920'de Gümrü (Alexandropol) Anlaşması imzalanmıştır Ermeniler bu anlaşma ile Sevr'in geçersiz olduğunu kabul etmişler ve Türkiye'ye yönelik toprak taleplerinden resmen vazgeçmişlerdir

Ancak bu anlaşma onaylanmadan Kızılordu Erivan'a girmiş ve Sovyet Ermeni Hükûmeti kurulmuştur

Erivan'da yönetim Vratzian'ın 18 Şubat 1921'de giriştiği ayaklanma ile tekrar Taşnakların eline geçmiştir Vratzian Hükümeti 18 Martta Ankara'ya bir heyet göndererek Ankara Hükümetinden Bolşeviklere karşı yardım istemiştir Tarihin ne garip cilvesidir ki, daha 2 yıl önce Doğu Anadolu topraklarını ilhak ettiğini açıklayan Taşnak Hükümeti bu kez varlığını devam ettirebilmek için Ankara'nın yardımını talep etmektedir Bu Taşnak Hükümeti uzun ömürlü olamamış ve Sovyetler Erivan'da yeniden iktidarı ele geçirmişlerdir

Türkiye 16 Mart 1921'de Sovyetler Birliği ile Moskova Anlaşmasını imzalamış ve bugünkü Türk- Sovyet sınırı çizilmiştir Bu anlaşmanın tamamlanması amacıyla bu kez 13 Ekim 1921'de Sovyet Ermenistan’ı ile Kars Anlaşması imzalanmıştır Her iki anlaşmada da Sevr'in tanınmadığına ilişkin hükümler yer almaktadır Böylece, Taşnak Hükümetinden sonra, Sovyet Ermeni Hükümeti de her türlü talepten vazgeçmiş olmakta ve Sevr'in geçersizliği bir kez daha belgelenmektedir

Sovyet Ermenistan’ı Adalet ve İşçi Komiseri Şahverdof Kars Anlaşmasının imza töreninde yaptığı konuşmada, "bundan böyle bu iki milleti başkalarının çıkarları uğruna birbirlerinin üzerine saldırtmanın mümkün olamayacağını" vurgulamıştır

Doğu cephesinin bu şekilde tasfiye edilmesinden sonra, güney, cephesi de 20 Ekim 1921'de Fransa ile imzalanan Ankara Anlaşması ile tasfiye edilmiş ve Fransız kuvvetleri beraberlerinde getirdikleri Ermeni lejyonunu ve mahallî komitecileri yanlarına alarak çekilmişler, mahallî Ermeni halkının büyük kısmını da adeta zorla beraber götürüp Lübnan'a yerleştirmişlerdir Aynı olaya Hatay'ın anavatana katılmasında da şahit olunacaktır

24 Temmuz 1923'de imzalanan ve Sevr'in yerini alan Lozan Anlaşmasında ise Ermeniler hakkında hiçbir hüküm bulunmamaktadır

Böylece mesele Lozan'da bütünüyle çözümlenmiş olmaktadır Ermenilerin bugün Sevr'e dayalı olarak birtakım iddialarda bulunmaları da hiçbir anlam taşımamaktadır Konuyu kapatırken, Sevr anlaşmasının taraf ülkelerce onaylanmamış olduğunu da hatırlamak yerinde olur

KAYNAKLAR
1) SCHEMSI, Kara-; op cit, p 31
2) SCHEMSI, Kara-; op cit, pp 31-32
3) URAS, Esat-; age sayfa 682 — 683






Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



TÜRKLER TARİH BOYUNCA HER ZAMAN ERMENİLERE BASKI VE ZULÜM MÜ YAPMIŞLARDIR?

Ermeni propagandası, sözde "soykırım" iddiasını tarihi bir zemine oturabilmek amacıyla, Türklerin tarih boyunca her zaman gayrimüslimlere ve Ermenilere kötü muamele ettiğini savunagelmektedir Zira, bu iddiada bulunmadıkça "600 yıldır Ermenilerle birlikte yaşayan Türklerin, durup dururken, nasıl olup da bir günde Ermenileri topyekün imha etmeye karar verdikleri" sorusunu yanıtlayamayacakları kanısındadırlar Ermenileri bu iddiaya sarılmaya yönelten bir başka etken de meseleyi tahrif ederek bir "Hıristiyan-Müslüman mücadelesi"ne dönüştürmek ve böylece Hıristiyanlık dünyasının desteğini peşinen kazanabilmek arzusudur

Ermenilerin uğradıkları Bizans zulmü nedeniyle, Türklerin Anadolu'ya girmelerini bir bayram havası içinde karşıladıklarını kendi tarihçileri yazarlar Nitekim, Selçuklular Bizans'ın ezmeye ve yok etmeye çalıştığı Ermeni kilisesini himaye etmeye başlamış, Ermeni kilisesi, manastırları ve ruhban sınıfına Bizans tarafından konulan ağır vergileri kaldırarak bunları vergiden muaf tutmuş, Ermeni toplumunu ibadet, eğitim ve içişlerinde serbest bırakmış, içişlerine müdahale etmemiş ve Ermenileri Müslüman olmaya hiçbir zaman zorlamamışlardır Ermeni ruhanî lideri Selçukluların bu tutumu karşısında Sultan Melikşah'ı ziyaret ederek şükranlarını bildirmiştir Özetle, Ermeniler bu dönemde gerek toplum olarak varlıklarını, gerek din ve kiliselerini Türkler sayesinde koruyabilmişlerdir

Bu olgu, bizzat Ermeni tarihçilerince de iftiharla dile getirilmiştir Ermeni tarihçi Urfalı Mateos 129 sayı kroniğinde Selçuk Sultanı Melikşah'tan şöyle söz etmiştir:

"Melikşah'ın kalbi Hıristiyanlara karşı şefkat ve iyilikle doluydu İsa'nın evlatlarına çok iyi davrandı Ermeni halkına refah, barış ve mutluluk getirdi(1)"

Mateos, Sultan Kılıç Aslan'ın ölümünden sonra ise şunları yazmıştır:

"Kılıç Aslan'ın ölümü Hıristiyanlar yasa boğmuştur Zira bu Sultan yüksek karakterli ve hayırsever bir insandı"

Selçuklu Türklerinin Ermenilere ne kadar iyi davrandıkları Taşirk ailesi gibi bazı Ermeni beylerinin kendiliklerinden Müslümanlığı kabul etmelerinden ve Türklerle birlikte Bizans'a karşı çarpışmalarından da bellidir

Türklerin gayrimüslimlere iyi muamele etmeleri ifadesini İslâm-Türk felsefesinde bulmaktadır Bu felsefeyi şu şekilde özetlemek mümkündür: Türkler, Müslüman olmayan kavimlerin yaşadıkları topraklan kendi ülkelerine kattıklarında bu bölgeler halkı ile zimma adı verilen bir anlaşma yapmaktadırlar Müslüman olmayan halkın hak ve hukuku bu anlaşma ile güvence altına alınmakta ve bu halka zımmî denmektedir Böylece diğer dinlerden olan insanlara o zamana kadar tanık olunmamış bir hoşgörü ile davranılmaktadır

Bu dönemin Yunus Emre ve Mevlâna Celaleddin Rumî gibi büyük düşünürlerinin "72 millete bir göz ile bakan" ve "ne olursan ol, yine gel" diyen insanlık ve hoşgörüye dayalı felsefeleri de bu çerçevede değerlendirilmelidir Hıristiyanlar arasında mezhep kavgaları ve özellikle Bizans'ın Ermenilere yaptığı zulüm göz önünde tutulduğunda bunun ne denli insanca bir yaklaşım olduğu ortadadır

Osmanlı Devletinin kuruluşu, gelişmesi ve özellikle İstanbul'un fethi sonucu Bizans'ın yıkılmasıyla Ermeniler için tarihlerinin hiç bir döneminde yaşamadıkları yeni bir çağ açılmış, üzerindeki dinsel, siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel her türlü baskı kalkmış ve barış, güven ve refah dönemi başlamıştır

Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti Türk kökenli, İslâmi yapıya sahip ve çok uluslu bir devlettir Bu çok uluslu yapı içinde Türkler kadar, diğer uluslara da yer vardır Nitekim, ilk Osmanlı Padişahı Osman Bey Ermenilerin Bizans'ın zulmünden korunmaları için Anadolu'da ayrı bir toplum olarak örgütlenmelerine izin vermiş ve Batı Anadolu'daki ilk Ermeni dinî merkezi Kütahya'da kurulmuştur Bursa'nın alınarak başkent yapılması üzerine bu dinî merkezi Kütahya'dan Bursa'ya taşınmış ve Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra Bursa'daki Ermeni dinî lideri Hovakim 1461'de İstanbul'a getirilmiş ve Fatih'in fermanı ile İstanbul'da bir Ermeni patrikhanesi kurulmuş(2)

Bunu izleyerek han, Kafkasya, Doğu ve Orta Anadolu, Balkanlar ve Kırım'dan İstanbul'a Ermeni göçleri başlamış ve Osmanlı imparatorluğu Ermeniler için bir çekim merkezi haline gelmiştir Görüldüğü gibi, Ermeni toplumu ve kilisesi Osmanlı Devletinin gelişmesine paralel olarak gelişmektedir

Osmanlı İmparatorluğu Gregoryen Ermenileri "millet" adı altında örgütlemiş ve kendi dinî liderlerinin yönetimine bırakmıştır Fatih Sultan Mehmet Ermeni Patrikhanesini kuran fermanında, Patriğin imparatorlukta yaşayan bütün Ermenilerin hem ruhanî, hem cismanî lideri olduğunu hükme bağlamıştır

Ermeniler Müslümanlara verilen her türlü haktan yararlandıkları gibi, bazı ayrıcalıklara da sahip olmuşlar, örneğin askere alınmamışlardır Askere alınmamaları ise Ermeni ailelerinin sürekliliğini ve dolayısıyla refaha kavuşmalarını sağlamıştır

Müslümanlarla gayrîmüslimlerden haraç ve cizye vergileri alınmış, buna karşılık Müslümanların tâbi oldukları zekât ve öşür vergilerinden muaf tutulmuşlardır Haraç ve cizye vergilerinin Ermeni toplumuna nasıl dağıtılacağının tespiti de dini liderlere bırakılmıştır

Ermenilere, din, kültür, eğitim ve hayır işlerini yürütebilmeleri için gerekli mali güçlerinin yetişmemesi halinde Osmanlı yönetimi yardımda bulunmuş, Patrikhanenin açıklarını kapatmış, Ermeni kurumlarına malî destek sağlamıştır Bu vakıf sistemi bugün de muhafaza edilmektedir

Burada şu noktaya da işaret etmek istiyoruz: Ortodoks Rumlar Ermenilerden önce örgütlendiklerinden, Ortodoks Rumlar dışında kalan tüm diğer Hıristiyan unsurlar Etmeni sayılmıştır Bu unsurlar arasında Anadolu'daki Pavlakiler (Paulicien) ve Yakubîler ve Balkanlardaki Bogomiller gibi Ermenilikle hiç bir ilişkileri bulunmayan Hıristiyanlar da yer almıştır Bu olgunun özellikle Osmanlı İmparatorluğundaki Ermeni nüfusuna ilişkin tartışmalarda göz önünde tutulması gerekmektedir

Ermeni toplumu kendisine tanınan hak ve ayrıcalıkları başarıyla kullanarak hızla gelişmiş ve refaha kavuşmuş, ayrıca Türk-Osmanlı kültür, yaşam tarzı ve yönetim biçimini de benimseyerek kısa zamanda Osmanlıların güvenine lâyık olmuş ve "millet-i sıdıka" unvanına hak kazanmıştır Osmanlı Ermenileri bu unvan sayesinde iş hayatında olduğu gibi, kamu hizmetlerinde de önemli yerlere gelmişlerdir

Osmanlı tarihi Ermenilerden 29 Paşa, 22 Bakan, 33 milletvekili, 7 Büyükelçi, 11 Başkonsolos ve Konsolos, 11 Üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memur kaydetmektedir Ermeni Bakanlar arasında Dışişleri, Maliye, Ticaret ve Posta Bakanları gibi son derece önemli ve kilit mevkilerde bulunanlar olmuştur(3)

Ermeniler Osmanlı-Türk sanat, kültür ve müziğine önemli katkılar yapmışlar, ünlü sanatçılar yetiştirmişlerdir Bu sanatçılar bugün de Türkiye Ermenileri ve Türkler için övünç kaynağı olarak anılmaktadır

Burada, dünyadaki ilk Ermeni matbaasının da XVI yüzyılda İstanbul'da kurulduğunu belirtmek yerinde olur

Böylece, Ermeniler, Türkler başta olmak üzere, İmparatorluğun tüm unsurlarıyla XIX yüzyıl sonlarına kadar barış ve güven içinde yaşamışlar, Osmanlı yönetimiyle ilgili hiçbir şikâyet ya da sorunları olmamıştır

Bununla birlikte, zaman zaman kendi aralarında iç çekişmelere düşmüşlerdir İstanbul'un fethinden önce ve hemen sonra Anadolu ve Kırım'dan İstanbul'a gelen ve "Yerli" denilen Ermeniler ile İran ve Kafkasya'dan gelen ve "Doğulu" ya da "Taşralı" denilen Ermeniler Patrik seçimi nedeniyle mücadeleye girişmişler, birbirlerini Osmanlılara şikâyet etmişler ve yönetimin kendi lehlerine müdahalesini sağlamaya çalışmışlardır

Osmanlılar ise Ermeni grupları ve iç sorunları karşısında ısrarla tarafsız kalmışlardır Bu mücadeleyi "Doğulu"ların kazanması üzerine Patrikliğe ruhani olmayan kişiler de getirilmeye başlanmış, mevki ve unvan çatışması kimi zaman kanlı kavgalara dönüşmüştür Osmanlılar bu aşamada duruma müdahale etmişler ve Ermenilerin birbirlerini kırmasını önlemişlerdir

Mezhep kavgaları Ermenileri birbirlerine düşüren bir diğer etken olmuştur

Özellikle yabancı müdahaleler sonucu Ermeniler arasında Katoliklik ve Protestanlığın yayılması Gregoryen Ermenilerde büyük bir infial uyandırmış ve Gregoryen Ermeniler Osmanlı yönetimine başvurarak bu durumun önlenmesini istemişlerdir Osmanlı yönetimi Ermenilerin iç sorunu saydığı bu gelişmeye müdahale etmeyince yine kanlı kavgalar görülmüş ve Protestanlığı kabul eden Ermeniler Çuhacıyan ve Tahtacıyan adlı Patrikler tarafından aforoz edilmişlerdir(4)

Daha sonra Katolikler arasında da Vatikan'a bağlı olup olmamak konusunda çatışmalar çıkmış, Papa Vatikan'a bağlı olmayan Ermenileri aforoz etmiş, Osmanlı yönetimi duruma müdahale ederek 1888'de bu iki Katolik grubu barıştırmıştır

Osmanlıların gayrîmüslimlere gösterdiği bu engin hoşgörü İmparatorluğu, çöküş yıllarına kadar, dinî zulümden kaçan bütün insanlar için her zaman sığınılabilecek bir ülke haline getirmiştir Bir mezhepteki Hıristiyanların zulmüne uğrayan diğer mezhepteki Hıristiyanlar ile Katoliklerin ağır işkencelerine manız kalan Musevîler kurtuluşu Osmanlılara sığınmakta bulmuşlardır Bunun en belirgin örneği, gerek 15 yüzyıl sonlarında İspanya'nın Katoliklerce yeniden işgalini müteakip, gerek daha sonraki yüzyıllarda Fransa, Orta Avrupa ve Rusya'daki Hıristiyan baskısından kaçan Musevilerin Osmanlı İmparatorluğuna göç etmeleridir

Gerçekler böyle olduğuna göre, Türklerin gayrimüslimlere ve Ermenilere kötü muamele ettikleri, baskı yaptıkları ve ezdikleri gibi iddialar ileri sürmek için herhalde mantık, vicdan, sağduyu, hakkaniyet ve tarih bilgisinden yoksun bulunmak ya da önyargılı olmak gerekir, çünkü başka bir izah tarzı yoktur Tarihin bu iddiayı yalanladığı çok sayıda yabancı tarihçi ya da yazarın eserlerinde de onaya konulmuştur

Asoghik ve Mateos'dan Voltaire, Lamartine, Claide Farrere, Pierre Loti, Nogueres, İlone Caetani, Philip Ntarshall Brown, Michelet, Sir Clıarles Wilson, Politis, Arnold, Bronsart, Roux, Grousset, Edgar Granville, Garnier, Toynbee, Lewis, Price, Bombaci ve Shaw'a kadar uzanan ve bazılarına hiç de Türk dostu damgası vurulmayacak pek çok tarihçi ve yazar Türklerin bu konudaki hakkını teslim etmişlerdir Bunlardan bazı örnekler şöyledir:

Voltaire:

"Büyük Türk çeşitli dinlerden 20 milleti barış içinde yönetmektedir Türkler Hıristiyanlara savaşta ılımlı, zaferde yumuşak olmayı öğretmişlerdir"

Philip Marchall Brown:

"Türkler kazandıkları büyük zafere rağmen fethettikleri yerlerin halkına, kendilerini kendi yasa ve gelenekleri uyarınca yönetme hakkını cömertçe bahşetmişlerdir"

Venizelos Hükûmetinin Dışişleri Bakanı Politis:

"Türkiye'deki Rumların çıkarları Türklerden başka hiçbir güç tarafından bu kadar iyi korunamazdı"

JW Arnold:

"Türk ordularının fethettikleri yerlerde din ve kültüre müdahale etmediği tarihin inkar edemeyeceği bir gerçektir"

Alman Generali Bronsart:

"Türkler; kendilerine dokunulmadığı takdirde, başka dinlerden olanlara karşı dünyanın en hoşgörülü insanlarıdır"

Son olarak şu örneği verelim: Napolyon Bonapart, Akka yenilgisi üzerine Osmanlı İmparatorluğundaki Katolik Ermenileri yönetime karşı ayaklandırmayı ve bir tür intikam almayı düşünür Bunun mümkün olup olmayacağını İstanbul'daki Büyükelçisi Sebastiani'den sorar Büyükelçinin yanıtı çok açık ve kesindir:

"Ermeniler hayatlarından o kadar memnundurlar ki, buna imkan yoktur"

DİPNOTLAR
1) URFALI MATEOS, (Mathieu d'Edesse); Chronicles No129
2) URAS, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2 Baskı, İstanbul 1976, sayfa 149
3) Türk Ermenilerinden Gerçekler, Jamanak Yayını İstanbul, 1980, sayfa 4 ve KOÇAŞ, Sadi; Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk - Ermeni İlişkileri Ankara, 1967 sayfa 92 -I 15
4) SCHEMSI, Kara-; Turcs et Armeniens devant l'Histoire, Genere Imprimeric Nationale, 1919, sayfa 19







TÜRKLER ERMENİLERİ 1890'LARDAN İTİBAREN KATLETMEYE Mİ GİRİŞMİŞLERDİR?
19 yüzyılın ikinci yarısında bir "Ermeni Sorunu”ndan söz edilmeye başlandığını görmekteyiz Ancak, "Ermeni Sorunu" için bir başlangıç noktası aramak gerekirse, bunun 1856 Islahat Fermanı ya da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve bunun izleyen Ayastefanos (Yeşilköy) Anlaşması ve Berlin Konferansında bulmak mümkündür Ancak biz, biraz daha gerilere, 1820'lere kadar gitmenin meselenin anlaşılması bakımından daha yararlı olacağı kanısındayız

Çarlık Rusyası bu dönemde dünya güç dengesinde giderek daha önemli bir devlet olarak ortaya çıkmaktadır Bu emperyalist güç komşu olduğu Osmanlı Devleti topraklarını bir tür doğal gelişme alanı olarak kabul etmekte olup Osmanlıların sırtından güneye ve güneybatıya yayılmak peşindedir Nitekim, Yunanistan'ın Osmanlılardan ayrılarak bağımsız olması büyük ölçüde Rusya'nın bu politikası sonucudur Bu politikanın başta gelen unsurlarından biri de, Rusya'ya göre, Osmanlı Hıristiyanlarının hamisi olmaktır Bu ise, Rusları Ortodoks Rumların yanı sıra Gregoryen Ermenilerle de ilgilenmeye sevk etmektedir

Rusya, Batı'da Balkanlara nüfuz etmeye çalışırken, Doğu'da da Kafkasya'ya inmektedir Bu gelişme Katkasya'daki Eçmiyazin (Vagrsabat: Erivan’ın batısında) Ermeni kilisesini Rus tesiri altına sokmaya başlamıştır Eçmiyazin ise Gregoryen Ermenilerin büyük çoğunluğunun bağlı oldukları dinsel merkezdir

Eçmiyazin Kilisesi kısa sürede Rus nüfuzuna girmiş, hatta Katogikos Nerses Aratarakes 60 bin kişilik bir Ermeni kuvvetinin başında 1827-28 Rus-İran Savaşına Ruslar safında katılmıştır

Rusların Osmanlı Ermenilerine sızmaya çalışması da Eçmiyazin Kilisesi aracılığıyla olmuş ve 1844'den itibaren İstanbul Ermeni Patrikhanesindeki ayinlerde Eçmiyazin Katogikosu’nun adı anılmaya başlamıştır

Osmanlı Hıristiyanlarının hamisi olmaya niyetlenen yalnız Rusya değildir İngiltere ve Fransa da Osmanlı Ermenilerini Protestanlık ve Katolikliğe kazanmak amacındadırlar Bunda başarılı olmaları üzerine 1830'da İstanbul’da Etmeni Katolik Kilisesi, 1847de de Protestan Kilisesi kurulmuştur Ancak ne bu gelişmeler olup biterken, ne de 1856'da Islahat Fermanı ilân edilirken bir "Ermeni Sorunu" söz konusu değildir

Toplumsal düzenin Batı modelinde yeniden örgütlenmesi anlamına gelen Islahat Fermanı müslümanlarla gayrîmüslimleri aynı statüye getiriyor ve gayrimüslimlere tanınmış bulunan ayrıcalık ve ruhani muafiyetlere de bu nedenle son veriyordu Bu Ferman üzerine Ermeni Patrikhanesince hazırlanan Etmeni Milleti Nizamnamesi Osmanlı Hükümetine sunulmuş ve 29 Mart 1862'de onaylanarak yürürlüğe girmiştir Nizamname ile Ermeni toplumunun içişlerini görüşmek üzere 140 üyelik bir meclis kurulmuş, bunun 20 üyesinin İstanbul kilisesi mensuplarından, 80 üyesinin İstanbul'daki kilise cemaatlerinden ve 40 üyesinin taşradan seçilmesi öngörülmüştü

Islahat Fermanı Rusya'nın yanı sıra, İngiltere ve Fransa'ya da Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiş, bu ise Rusya'yı Ermenilerle ilgisini yoğunlaştırmaya yöneltmiştir

Bu ilginin altında bu devletlerin Ermenilere duydukları sempati değil, kendi emperyalist çıkarları yatmaktadır Bunun neden böyle olduğunu görmek için dünyada o dönemde mevcut güç ilişkilerine ve nüfuz mücadelesine bakmak lâzımdır

Bu nüfuz ve çıkar mücadelesinin önemli alanlarından biri de Osmanlı Devletidir İzlenen yeni politikanın temel taşlarından biri ise Osmanlı Devletindeki Hıristiyan unsurları ve özellikle Ermenileri Osmanlılara karşı kullanmak olmuş ve Ermenilere, gerçekleşmeyeceği kendilerince de bilinmesine rağmen, Doğu Anadolu'da hayalî bir Ermenistan vaat edilmiştir

"Ermeni Sorunu"nun 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ve Osmanlıların bu savaşı kaybetmeleri sonucu meydana gelen gelişmeler üzerine çıkması bunun belirgin kanıtıdır

Savaş sona ererken İstanbul Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Eçmiyazin Katogikosluğu aracılığıyla Rus Çarı'ndan Rusya'nın Doğu Anadolu'da işgal ettiği toprakları Osmanlılara geri vermemesini istemiş, bununla da yetinmeyerek savaş sonunda Ayastefanos'daki Rus karargâhına gidip Grandük Nikola ile görüşmüş ve Doğu Anadolu'nun Ruslar tarafından ilhâkını bu olmazsa bölgeye Bulgaristan'a olduğu gibi özerklik verilmesini, bu da mümkün değilse bölgede Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını ve bu ıslahat tamamlanana kadar Rus ordusunun geri çekilmesinini talep etmiştir Patriğin son talebi Ruslarca kabul edilmiş ve Ayastefanos Anlaşmasına 16 Madde olarak girmiştir(1)

Patrik Varjabedyan'ın Osmanlı vatandaşı olduğunu hatırlatmaya sanırız gerek yoktur

Doğu Anadolu'daki Rus işgali Rusya'ya Osmanlı Ermenileri üzerindeki etkisini arttırma olanağı sağlamış ve Rus ordusundaki Ermeni subaylar Osmanlı Ermenilerini devlet aleyhine kışkırtmaya çalışmış ve Ermenilere "Balkanlardaki Hıristiyanlar gibi "Osmanlılardan ayrılarak kendi muhtar devletleri kurabileceklerini" telkin etmişlerdir

Rusların niyetini sezen İngiltere Ayastefanos Anlaşmasına karşı çıkmıştır Zira, Doğu Anadolu'da Rusya himayesinde kurulacak bir Ermenistan İngiltere'nin Basra Körfezi ve Hindistan yolunun güvenliğini tehlikeye düşürecektir Bunun üzerine İngiltere, Osmanlılardan Kıbrıs'ı kopararak bunun karşılığında Ayastefanos Anlaşmasının değiştirilmesini sağlamış ve Berlin Konferansında Rusya'nın Kars, Ardahan ve Batum dışında işgal ettiği topraklardan hemen geri çekilmesi ve Ermeni ıslahatının bunun ardından yapılması kararlaştırılmış, üstelik ıslahatın 5 büyük devletin denetiminde uygulanması öngörülmüştür Bu tarihten itibaren İngiltere "Ermeni ıslahatı"nı kendi meselesi olarak görecektir

Berlin Konferansına İstanbul Ermeni Patrikhanesinden de bir heyet katılmış ve isteklerini kabul ettiremeyen bu heyet İstanbul’a "mücadele ve ayaklanmaya girişilmedikçe hiç bir şey elde edilemeyeceği" yargısıyla dönmüştür(2)

Ayastefanos Anlaşması ile eline geçirdiği büyük fırsatı Berlin Konferansı ile kaybeden, ayrıca Batı’ da Yunanistan ve Bulgaristan'ı İngiliz nüfuzuna terk etmek zorunda kalan Rusya Doğu Anadolu'yu doğrudan ilhak etmeyi amaçlayan bir politika izlemeye başlamış, bu politikasında yine Ermenileri kullanmayı denemiştir

İngiltere ve Rusya'nın Ermeniler üzerindeki mücadelesi, Türk düşmanlığıyla ünlü Fransız yazar Rene Pinon'un şu sözleriyle açıkça görülmektedir:

"Rus ve İngiliz nüfuzu Ermenilerin sırtında çarpışmıştır Ermenistan İngiltere'nin elinde Rus yayılmacılığına karşı ileri bir karakol olmuştur"

1880'de İngiltere'de Gladstone Hükûmeti’nin iktidara gelmesi bu mücadeleyi daha da yoğunlaştırmıştır İngiltere artık Rusya'ya karşı Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü korumak politikasını terk etmiş ve Osmanlı İmparatorluğunu parçalayıp kendisine dost küçük devletler kurmayı ve bunları Rusya'ya karşı tampon olarak kullanmayı öngören bir politikayı benimsemiştir İngiltere'ye göre bu tampon devletçiklerden biri de Ermenistan olacaktır

Bu yeni politikanın ilk sonuçları İngiliz basınında Doğu Anadolu'dan Ermenistan diye söz edilmesi, Doğu Anadolu'nun en ücra köşelerinde bile İngiliz Konsoloslukları açılması, bölgedeki Protestan misyonerlerin sayısının hızla artması ve Londra'da bir İngiliz-Ermeni Komitesinin kurulmasıyla görülmüştür Rusya ve İngiltere'nin Ermenileri kendi emellerine nasıl alet ettikleri çok sayıda Ermeni ve yabancı kaynak tarafından da belgelenmiştir

Ermeni Patriği Horen Aşıkyan "Ermeni Tarihi" adlı eserinde şunları yazmıştır: "Türkiye'nin çeşitli yerlerine dağılmış çok sayıda Protestan misyoner İngiltere lehine propaganda yapmakta, Ermenilerin İngiltere sayesinde muhtariyete kavuşacaklarını ileri sürmektedirler Kurdukları okullar gizli tasarıların yuvasıdır"

Ermeni din adamı Hrant Vartabed'e göre de "Osmanlı ülkesinde Protestan topluluklar kurulması ve bunların İngiltere ve ABD tarafından himaye edilmesi uygarlık iddiasındaki Batılı güçlerin en kutsal duygu olan din duygusunu bile sömürmekten kaçılmadıklarını göstermektedir" Vartabed, Eçmiyazin Katogikos'u V Kevork'u da Çarlık Rusya’sına alet olmak ve Anadolu Ermenilerine ihanet etmekle suçlamıştır(3)

Bir başka teşhis İstanbul’daki Fransız Büyükelçisi Paul Cambon'a aittir Cambon 1894'de Paris'e gönderdiği bir raporda şöyle demektedir:

"Gladstone gayri memnun Ermenileri örgütlemiş, disiplin altına almış, onlara destek vaadinde bulunmuştur Bundan sonra propaganda komitesi ilhamını aldığı Londra'ya yerleşmiştir"

Jean-Paul Ganier şunları söylemektedir:

"Millet-i Sadıka diye adlandırılan Ermeniler, Ruslar ve Protestan misyonerlerce tahrik edilmiş ve Berlin Konferansına sanki zulüm görmüş bir halkmış gibi başvurmuşlardır"

Edgar Granville, "Rus tahrikinden önce Osmanlı ülkesinde hiç bir Ermeni hareketi olmadığı; Çar himayesinde bir Ermenistan gibi hayaller yüzünden masum insanların acı çektiklerini" kaydetmiş ve "asıl büyük canilerin Çarlar olduklarını", "Ermeni hareketlerinin Doğu Anadolu'nun Rusya’ya ilhakını amaçladığını" vurgulamıştır

Ermeni yazar Kaprielian Ermeni Krizi ve Yeniden Doğuş adlı kitabında "ihtilâl vaad ve telkinlerini Ruslara borçlu olduklarını" iftiharla belirtmiştir

Taşnak yayın organı Hairenik, 8 Haziran 1918 tarihli sayısında şu itirafta bulunmaktadır:

"Türkiye'deki Ermeniler arasında ihtilâlci ruhun uyanması Rus kışkırtmaları sonucudur Rusya () sınır halklarında her türlü merkezkaç eğilimi teşvik etmiştir"

Bu gerçekler karşısında, Ermeni sorunun ardında emperyalizmin Osmanlı İmparatorluğunu parçalama ve paylaşma politikalarının yattığını söylemek güç olmayacaktır

Bu politika çerçevesinde 1880'den itibaren Doğu Anadolu'da bazı Ermeni komiteleri kurulmaya başlamış, Van'da "Kara Haç" ve "Armenakar", Erzurum'da "Vatan Koruyucuları" adlı komiteler teşkil edilmiştir Bu komiteler yerel düzeyde kalmış ve Osmanlı yönetiminden bir şikâyeti olmayan ve refah ve barış içinde yaşamaya devam eden Ermeni halkının büyük çoğunluğunun bu faaliyete rağbet etmemesi nedeniyle etkili olamamış ve zamanla varlıkları da sona ermiştir

Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olamayınca, bu kez bir başka yol denenmiş ve Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulmuştur Böylece 1887'de Cenevre'de Hınçak, 1890'da Tiflis'de Taşnak Komiteleri onaya çıkmıştır Bu komitelere hedef olarak Anadolu toprakları ve amaç olarak Osmanlı Ermenilerini "kurtarmak" gösterilmiştir

Ermeni propagandasının bugünkü öncülerinden Louise Nalbandian Hınçak Komitesi için şöyle demektedir:

"(Ermeni) Halkın(ın) duygularını harekete geçirmek için tahrik ve teröre ihtiyaç vardır Halk, düşmanlarına karşı kışkırtılacak ve aynı düşmanın misilleme faaliyetlerinden yararlanılacaktı Terör, halkı korumak ve Hınçak programına güven duymasını sağlamak için bir yöntem olarak kullanılacaktı Parti (komite), Osmanlı Hükümetini terörize etmeyi amaçlamıştı Bu suretle rejimin prestiji azaltılacak ve tam anlamıyla dağılması için çaba harcanacaktı Terörist taktiklerin tek odak noktası hükümet olmayacaktı Hınçaklar, o sırada hükümet hesabına çalışan en tehlikeli Ermeni ve Türkleri öldürmek istiyor ve bütün casus ve muhbirleri yok etmeye çalışıyorlardı Parti (komite), bütün bu terörist faaliyetlerde bulunabilmek üzere kendisine özgü bir kuruluş meydana getirecekti(4)"

KS Papazian ise Taşnak Komitesi hakkında şunları yazmaktadır:

"Komitenin programı isyan yoluyla Türkiye Ermenistan’ına siyasî ve ekonomik özgürlük sağlamaktı Komitenin 1892 yılında yapılan Genel Kurulunda kararlaştırılan programın 8 metodu Hükümet yöneticilerini ve hainleri terörize etmek, 11 metodu ise Hükümet kuruluşlarını tahrip etmek ve yağmalamaktı(5)"

Taşnak kurucularından ve ideologlarından Dr Jean Loris-Melikoff, "Komitenin çıkarlarının Ermeni toplumunun çıkarlarından önde geldiğini ve amaçlarının gerçekleşmesi uğruna zengin Ermenilerden terör yoluyla para toplandığını" kabul etmektedir(6)

Yine Taşnak ideologlarından Varandian, "Histoy of the Dahnagizoutune" (Paris,1932) adlı kitabında aynı itiraflarda bulunmaktadır

Ermeni yazarların da açıkça kaydettikleri gibi amaç Anadolu'da isyanlar çıkarmak, yöntem ise terördür Ermeni komiteleri bu programlarını uygulamaya koymak için zaman kaybetmemişler ve çeşitli ayaklarıma girişimlerinde bulunmuşlardır

Ayaklanma teşebbüsleri önce Hınçaklardan gelmiş, daha sonra Taşnaklar da bu yolu izlemişlerdir Bütün ayaklanma girişimlerinin ortak özelliği bunların Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitecilerle planlanmış ve gerçekleştirilmiş olmasıdır

İlk isyan 1890'daki Erzurum isyanıdır Bunu yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'de Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'de Sasun isyanı, 1895'de Babıâli gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankasının işgali, 1903'de 2 Sasun isyanı, 1905'de Padişah Abdülhamid'e suikast teşebbüsü 1909'da Adana isyanı takip etmiştir

Bütün bu isyan ve olaylar Ermeni Komitelerince Ermenilerin "Türklerce katledilmesi" olarak tanıtılmış ve Batı ülkelerine, Hıristiyan kamuoylarına bu şekilde yansıtılarak büyük bir gürültü koparılmıştır Bu amaçla hiçbir yalandan kaçınılmamış, olaylar tahrif edilmiştir Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar dağılmış Hıristiyan misyonerler ile büyük devletlerin Konsoloslukları ve İstanbul'daki Büyükelçilikler bu propagandanın batı kamuoylarına iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük bir rol oynamışlardır

Buna Batı basının bu yoldaki yayınlan da eklenince, Hıristiyan kamuoyları Ermenilerin gerçeklerle hiçbir ilgisi bulunmayan mesajlarını benimsemeye başlamışlardır Esasen, kendi devletlerinin politikaları da bu mesajların benimsenmesini gerektirmekteydi Üstelik, Batı'ya göre bu "Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki bir çatışmaydı ve vahşi Müslümanlar masum Hıristiyanları katletmekteydi" Öyle ise, yapılacak iş Müslümanlara karşı Hıristiyan Ermenileri desteklemek ve himaye etmekti Gerçekten de böyle yapılmıştır

Ancak meselenin aslının hiç de böyle olmadığı ve Ermeni komitelerinin bu propagandasının altında büyük devletleri Osmanlılara karşı silâhlı müdahaleye zorlamak amacının yattığı belgelerle sabittir

İstanbul'daki Ermeni Patriği daha 6 Aralık 1876'da İngiliz Büyükelçisi Elliot'a "eğer Avrupa’nın bu işe müdahalesi dikkatinin çekilmesi için ihtilâl isyan çıkarmak lâzımsa, bunu yapmanın hiç de zor olmadığını” söylemiştir(7)

İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi Currie 28 Mart 1394'de İngiliz Dışişlerine şu raporu göndermiştir:

"Erzurum'daki ihtilâlcilerin hedefi karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini temin etmek ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahale etmesini sağlamaktır(8)"

Erzurum’daki İngiliz Konsolosu Graves 28 Ocak 1895'de İstanbul'daki İngiliz Büyükelçiliğine yolladığı mesajda, "Komitelerin amaçlarının genel bir memnuniyetsizlik yaratarak Türk Hükümeti ve halkının hayali acılarına, dolayısıyla durumu düzeltme gereğine çekmek" olduğunu bildirmiştir(9)

Yine Graves New York Herald Muhabiri Sydney Whitman’ın "eğer bu memlekete hiç bir Ermeni komitecisi gelmemiş olsaydı ve Ermenileri isyana kışkırtmasaydılar, bu çarpışmalar olur muydu?" şeklindeki sorusuna şu yanıtı vermiştir:

"Tabîî ki hayır; sanmam ki bir tek Ermeni öldürülmüş olsun(10)"

Van’daki İngiliz Muavin Konsolosu Williams 4 Mart 1896 tarihli yazısında "Taşnak ve Hınçakların kendi vatandaşlarını terörize ettiklerini, aşırılık ve çılgınlıklarıyla Müslüman halkı kışkırttıklarını,reformların uygulanması için girişilen tüm çabaları felce uğrattıklarını ve bütün Anadolu'da olup bitenlerden Ermeni komitelerinin cinayetlerinin sorumlu olduğunu" belirtmiştir(11)

Adana'daki İngiliz Başkonsolosu Doughty Wily 1909'daki bir raporunda "Ermenilerin yabancı müdahaleyi sağlamaya çalıştıklarını" yazmıştır(12)

Bitlis ve Van’da Rus Başkonsolosluğu yapan General Mayewski 1912 tarihli bir raporunda şunları kaydetmiştir:

"1895 ve 1896 yıllarında Ermeni komiteleri Ermenilerle yerel halk arasında öyle bir kuşku yaydılar ki, bu bölgelerde herhangi bir reformun yürütülmesi imkansız hale gelmişti Ermeni din adamları hemen hemen hiçbir dini eğitim gayreti içinde değillerdi Buna karşılık, milliyetçilik fikirlerini yaymak için çok çalıştılar

Bu tür düşünceler esrarengiz manastırların duvarları içinde gelişti ve dini görevlerin yerini Hıristiyanların Müslümanlara olan düşmanlığı aldı 1895 ve1896 yıllarında Asya Türkiye’sinin pek çok vilâyetinde çıkan ayaklanmaların sebebi ne Ermeni köylülerin büyük sefaleti, ne de maruz bulundukları baskı idi Zira bu köylüler komşularından çok daha zengin ve müreffehtiler:Ermenilerin ayaklanması şu üç sebepten ileri geliyordu:

1 Bunların siyasi konularda bilinen tekâmülleri,

2 Ermeni kamuoyunda milliyetçilik, kurtuluş ve bağımsızlık fikirlerinin gelişmesi,

3 Bu fikirlerin Batı hükümetlerince desteklenmesi ve Ermeni din adamlarının telkin ve çabalarıyla yayınlanması (13)"

Mayewski, Aralık 1912 tarihli bir başka raporunda, "Taşnak komitesinin Ermenilerle müslümanları birbirine düşürerek durumu karıştırmaya ve Rus müdahalesine zemin hazırlamaya çalıştığını" vurgulamıştır(14)

Nihayet, Taşnak ideologu Varandian "Avrupa'nın müdahalesini sağlamak istediklerini" itiraf etmiş(15), Papazian'da "isyanların amacının Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletinin içişlerine karışmalarını sağlamak olduğunu' yazmıştır(16)

Ermeni komiteleri her isyanı, bu isyandan hemen sonra Avrupalıların müdahalede bulunacakları propagandasıyla çıkarmışlardır Bu propagandaya komitecilerden bazıları da inanmış, Osmanlı Bankasının işgali olayında saatlerce İngiliz donanmasının gelişini gözleyen komiteci Armen Aknomi kaderine küserek intihar etmiştir

Gerek Ermeni yazar ve komitecilerin, gerek Ermenileri destekleyen İngiliz ve Rus diplomatlarının ifadelerinden de açıkça görüldüğü üzere, Ermeni ayaklanmasının nedeni ne sefalet, ne ıslahat, ne de baskıya tâbi tutuldukları iddiasıdır Ayaklanmanın nedeni Batılılar ile Rusya'nın Ermeni komiteleri ve kilisesi ile işbirliği halinde Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak istemeleridir

Osmanlılar ise bu isyanlar karşısında, her devletin yapacağını yapmışlar ve isyanları bastırmak için asilerin üzerine kuvvet göndermişlerdir İsyanlar, Ermeni halkının çoğunluğunun komitelerin faaliyetini benimsememesi nedeniyle kısa sürede bastırılabilmiştir Ancak, yukarıda da değinildiği gibi her isyanın bastırılması yeni bir "katliam” olarak sunulmuştur

Yakalanan komiteci teröristler yine büyük devletlerin yardımıyla serbest bırakılmışlardır Zeytun isyanının, Osmanlı Bankası işgalinin ve padişah Abdülhamid'e yapılan suikast girişiminin ele başları büyük devletlerin müdahaleleriyle ellerini kollarını sallayarak Osmanlı topraklarını terk edebilmişler, üstelik düzenlenen sahte pasaportlarla yeni cinayetler işlemek üzere tekrar geri dönebilmişlerdir

Ancak, gerek Ermeni komitelerinin, gerek büyük devletlerin gözden uzak tuttukları temel bir unsur vardır: Ermeniler adına talep edilen topraklarda yaşayan Ermeniler küçük bir azınlıktır

Ermenilerin üzerinde özerk bir Ermenistan kurulmasını istedikleri 6 doğu vilâyeti Erzurum, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas'tır Ermeni toprak istekleri zamanla gelişecek ve Adana, Halep ve Trabzon’u kapsayacaktır Şimdi, Batı kaynakları içinde doğu illerinde Ermeni nüfusunu en yüksek gösteren Fransız sarı Kitabını esas alarak bu vilayetlerin nüfus yapılan ile Ermeni nüfusunun toplam nüfusa oranlarını görelim

Tablo var

Buradan, hayalî bir Ermenistan vaadiyle Ermenileri Osmanlı Devletine karşı kışkırtan Rusya'nın kendi ülkesinde Ermenilere nasıl muamele ettiğini ve asıl niyetlerinin ne olduğunu kısaca belirtmekte yarar görüyoruz

Rusya Kafkaslara indiğinde Kafkas Ermenilerini Ruslaştırmayı ve Ortodokslaştırmayı öngören bir politika izlemeye başlamıştır Bu amaçla 1836'da Polijenia kanunu çıkarılmış, Eçmiyazin Katogikosluğunun yetkileri kısıtlanmış, Katogikos tayini Çarın görev alanına girmiştir 1882'de Ermeni gazeteleri ile okulları kapatılmış, 1903'de ise bu kez Ermeni kilisesi, kurum ve okullarının mal varlığına el konulmuştur Özetle, Rus Dışişleri Bakanı Lebonof Rostowski'nin ünlü deyimiyle "Ermenisiz bir Ermenistan" hedef alınmıştır Bu deyimin, son yıllarda, bazı Ermeni yazarlarca Osmanlı Yönetimine atfedilmeye çalışıldığı görülmektedir Bu husus da Ermeni propagandasının karakteri hakkında belirgin bir fikir verebilmektedir

Rusya'nın Ermenilere yaptığı baskı ve zulüm gerek Ermeni, gerek yabancı yazarlarca ayrıntılarıyla anlatılmıştır Biz şu iki örneği vermekle yetiniyoruz:

Ermeni tarihçi Vartanyan Ermeni Harekâtının Tarihi adlı kitabında şunları yazmaktadır:

"Osmanlı Ermenisi Çarlık Rusyası Ermenisine göre gelenek, din, edebiyat ve dil itibariyle tamamen serbestti"

Edgar Granville de "Rus mezalimine karşı Ermenilerin fek sığınağının Osmanlı Devleti olduğunu" kaydetmektedir

Rusya'nın asıl niyeti Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurulmasını sağlamak değil, bu toprakları ilhak etmektir I Dünya Savaşı içinde yapılan Osmanlı imparatorluğunun paylaşılması anlaşmalarında Ermenilerin üzerinde muhtar bir devlet kurmayı hayal ettikleri topraklar Rusya ve Fransa arasında taksim edilmiştir Rus Çan de Eçmiyazin Katogikosu’na "Rusya'da bir Ermeni meselesi olmadığını' söyleyerek Rus niyetini açıkça dile getirmiştir

Ermeni yazar Boryan bu hususu şu sözleriyle isabetle teşhis etmiştir:

"Çarlık Rusya’sı hiçbir zaman Ermeni muhtariyetini sağlamak istememiştir Bu nedenle Ermeni muhtariyeti için çalışan Ermeniler aslında Rusya'nın Doğu Anadolu'yu ele geçirmesi için Çarlık ajanı olarak faaliyet göstermişlerdir"

[i]KAYNAKLAR
1) URAS, Esat-; age , sayfa 212- 215
2) URAS, Esat-; age , sayfa 250 — 251
3) SCHEMSİ, Kara-; age pp 20 — 21
4) NALBANDIAN, Luase-; Armenian Revolutionary Movement University of California Press, 1963, sayfa 110 — 111
5) PAPAZIAN KS-, Patriotism Perverted, Boston, Baikar Press1934 ; sayfa 14 — 15
6) Loris-Melikoff, Dr Jean; La Revolution Russe et les Nouvelles Repobliques Transcaucasiennes, Paris 1920, sayfa 81
7) İngiliz Dışişleri Arşivi, FO 424/46, sayfa 205-206, No336
8) İngiliz Mavi Kitabı, No6(1894), sayfa 57
9) İngiliz Mavi Kitabı, No6(1894), sayfa222-223
10) URAS,Esat-; age, sayfa 426
11) İngiliz Mavi Kitabı, No8 (1896), sayfa 108
12) SCHEMSI, Kara-; age, sayfa 11
13) General MAYEWSKI-; Statistigue des Provinces de Van et de Bitlissayfa 11-13
14) SCHEMSİ, Kara-; agesayfa11
15) VARANDIAN, Mikayel-; History of the Dashnagtzoutune, Paris 1932 sayfa 302 Papazian, KS age Sayfa 19
16) PAPAZIAN, KS-; age, sayfa 19

Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



TÜRKLER ERMENİLERİ 1915'DE PLANLI VE SİSTEMLİ BİR SOYKIRIMA TÂBİ TUTMUŞLAR MIDIR?

I Dünya Savaşının başlaması ve Osmanlı Devletinin 1 Kasım 1914'de İtilâf Devletlerine karşı Almanların yanında savaşa girmesi Ermenilerce büyük bir fırsat olarak görülmüştür Louse Nalbandian'ın belirttiği gibi "Ermeni komiteleri için ivedi hedeflerini gerçekleştirecek topyekûn ayaklanmayı başlatmanın en uygun zamanı Osmanlıların savaş halinde olduğu zamandır (1)"

Komitelerin I Dünya Savaşında faaliyete geçmesinden kuşkulanan Osmanlı Hükümeti savaş öncesinde, 1914 Ağustosunda Erzurum'da Taşnak yöneticileriyle bir toplantı yapmıştır Taşnaklar bu toplantıda Osmanlıların savaşa girmesi halinde sadık vatandaşlar olarak Osmanlı orduları safında görevlerini yerine getirecekleri vaadinde bulunmuşlardır Bu vaatlerini tutmamışlardır, zira bu toplantıdan önce Haziran ayında yine Erzurum da düzenlenen Taşnak Kongresinde Osmanlı Devletine karşı mücadelenin sürdürülmesi kararlaştırılmıştır(2)

Rusya Ermenileri de Rus ordusuyla birlikte Osmanlı Devletine saldırma hazırlıklarına başlamışlar, Eçmiyazin (Vagrsabat: Erivan yakınlarında) Katogikosu ile Kafkas Genel Valisi Vranzof-Daşkof arasında "Rusya'nın Osmanlılara Ermeniler için yapılacak ıslâhatı uygulattırması karşılığında, Rusya Ermenilerinin kayıtsız şartsız Rusya'yı desteklemeleri" yolunda mutabakata varılmış(3)

Katogikos daha sonra Tiflis'te Çar tarafından kabul edilmiş ve Çar'a "Anadolu'daki Ermenilerin kurtuluşunun ancak Türk egemenliğinden ayrılarak özerk bir Ermenistan teşkil etmeleri ve bu Ermenistan'ın Rusya'nın himayesiyle mümkün olabileceğini" bildirmiştir(4) Rusya'nın niyeti ise Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’yu ilhak etmektir

Rusya'nın Osmanlılara savaş ilân etmesi üzerine Taşnak Komitesi, yayın organı Horizon'da şu bildiriyi yayınlamıştır:

"Ermeniler en küçük bir tereddüt göstermeden İtilâf Devletlerinin yanında yer almışlar, bütün güçlerini Rusya'nın emrine vermişler; ayrıca gönüllü alayları teşkil etmişlerdir (5)"

Taşnak Komitesi örgütüne de şu talimat vermiştir:

"Ruslar sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretle iki ateş arasına alınmalıdır Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silâhlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir (6)"

Hınçak Komitesi de örgütüne gönderdiği talimatta, "komitenin bütün gücüyle mücadeleye katılarak İtilâf Devletlerinin ve özellikle Rusya'nın müttefiki sıfatıyla Ermenistan, Kilikya Kafkasya ve Azerbaycan'da zaferi temin için her türlü vasıta ile İtilâf Devletlerine yardım edeceğini" bildirmiştir(7)

Osmanlı Meclisinde Van mebusluğu yapan Papazyan ise bir bildiri yayınlayarak, "Kafkasya’da gönüllü Ermeni alaylarının hazır bulundurulmasını, bunların Rus ordularının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları bölgelerdeki kilit noktaları ele geçirmelerini ve Anadolu topraklarında ilerleyecek Ermeni alayları ile hemen birleşilmesini" istemiştir(8)

Bütün bu emirler fazlasıyla yerine getirilmiş, Rus kuvvetlerinin Osmanlı ve Rus Ermenilerinden kurulmuş gönüllü alayları öncülüğünde Doğu'dan Osmanlı topraklarına girmesiyle birlikte Osmanlı ordularındaki Ermeniler (burada II Meşrutiyet döneminde çıkarılan bir yasa ile Ermenilerin askere alınmalarının kabul edildiğini hatırlatalım) silahlarıyla firar ederek Rus kuvvetlerine katılmışlar ya da çeteler kurmuşlar, yıllardır Ermeni ve misyoner okul ve kiliselerinde saklanan silâhlar ortaya çıkarılmış, askerlik şubeleri basılarak yeni silahlar sağlanmıştır

Silâhlanan bu çeteler komitelerin “kurtulmak istiyorsan önce komşunu öldür" talimatı üzerine erkekler cephelerde olduğu için savunmasız kalan Türk şehir, kasaba ve köylerine saldırarak katliama girişmişler, Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurmuşlar, Osmanlı birliklerinin harekâtını engellemişler, ikmâl yollarını kesmişler, yaralı konvoylarını pusuya düşürmüşler, köprü ve yolları imha etmişler, şehirlerde ayaklanarak Rus işgalini kolaylaştırmışlardır

Rus kuvvetleri saflarındaki Ermeni gönüllü alaylarının yaptıkları zulüm o kadar ağır olmuştur ki, Rus komutanlığı bazı Ermeni birliklerini cepheden uzaklaştırarak geri hatlara sevk etmek zorunluluğunu hissetmiştir O dönemde Rus ordusunda görev yapan bazı subayların hatıratı bu zulme bütün açıklığıyla tanıklık etmektedir(9)

Ermeni katliamı yalnızca Türkleri hedef almamış, Trabzon dolaylarındaki Rumlar ve Hakkari dolaylarındaki Musevîler de Ermeni çetelerince katledilmişlerdir(10) Ermeni komitelerinin amacı bu topraklar üzerinde yaşayan Ermeniler dışındaki bütün unsurları yok etmek ya da göçe zorlamak ve böylece kurulması hayal edilen Ermeni Devletinde Ermenilerin çoğunlukta olmalarını sağlamaktır

Rus kuvvetleriyle birlikte sının ilk geçen Ermeni birliklerinin başında Armen Garo lâkabıyla tanınan eski Osmanlı mebusu Karekin Pastırmacıyan bulunmaktadır Yine eski mebuslardan Murad lâkabıyla bilinen Hamparsum Boyacıyan Ermeni çetelerinin başında cephe gerisinde Türk kasaba ve köylerine saldırmakta ve "Ermeni milleti için tehlike teşkil ettiklerinden Türk çocuklarının dahi öldürülmesini" emretmektedir Bir diğer eski mebus Papazyan çeteleriyle Van, Bitlis ve Muş dolaylarını kasıp kavurmaktadır

Rus kuvvetlerinin 1915 Man ayında bu kez Van yönünde harekâta geçmeleri üzerine 21 Nisanda Van'da geniş çapta bir Ermeni isyanı başlamış, bu isyan sonucu Van Rusların eline düşmüştür Rus Çan II Nikola Van'daki Ermeni komitesine 21 Nisan 1915'de bir telgraf göndererek, "Rusya’ya yaptığı hizmetler nedeniyle teşekkür etmiştir" ABD'de yayınlanan Ermeni gazetesi Goçnak 24 Mayıs 1915 tarihli sayısında "Van'da yalnızca 1500 Türk'ün kaldığını" iftiharla bildirmiştir

Taşnak temsilcisinin 1915 Şubatında Tiflis'de toplanan Ermeni Milli Kongresinde yaptığı konuşmada, "Rusya'nın Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, hazırlamak ve isyanlar çıkarmalarını sağlamak için savaştan önce 142900 ruble verdiğini" söylemesi(11), Rus Ermeni ittifakı ve Ermeni komitelerinin savaş öncesinde nasıl bir hazırlık içinde olduklarını bütün açıklığıyla gösterecek niteliktedir

Ermeniler, bu ayaklanmaları ve faaliyeti, Osmanlıların tehcir karan üzerine girişilen bir meşru müdafaa olarak takdim etmek alışkanlığındadırlar Oysa ortada henüz alınmış bir tehcir kararı yoktur ve isyanlar tehcirin değil, tehcir isyanların sonucudur

Bütün bunlar olup biterken İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazını zorlamakta, Osmanlı orduları Galiçya'dan Doğu Anadolu ve Irak'a kadar çeşitli cephelerde düşman kuvvetleriyle çarpışmaktadırlar

Osmanlı Hükümeti bu durum karşısında, önce Ermeni Patriği, mebusları ve önde gelenlerini çağırarak Ermenilerin müslümanları katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirmekle yetinmiş, bu sonuç vermeyince 24 Nisan 1915'de Ermeni komitelerini kapatmış ve yöneticilerinden 235 kişiyi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklamıştır

Dışarıdaki Ermeni toplantılarının her yıl "katliam" yıldönümü diye andıkları 24 Nisan işte bu 235 kişinin tutuklandığı tarihtir

Osmanlı Hükümeti maruz kaldığı bu büyük iç ve dış tehlikeler nedeniyle benzer tehlikelerle karşılaşan tüm ülkelerin almakta tereddüt göstermeyeceği bir önleme başvurarak, savaş bölgeleri yakınlarındaki Ermenileri daha güneydeki Osmanlı topraklarına, Suriye'ye tehcir etmiştir Muvakkat Kanunun tarihi 27 Mayıs 1915'tir

Ermeni tarihçi Leo'nun da belirttiği gibi, Osmanlı Hükümeti "Rus kışkırtmalarına kapılarak ve Rus silâhlarına güvenerek karışıklık ve isyanlar çıkaran Ermeni komiteleri karşısında kendi varlığını korumak hakkını kullanmıştır"

Üstelik tehcir bir cezaî işlem değil, güvenlik nedenleriyle belirli bir grubun belirli bir yerde ikamete mecbur edilmesidir Bir savaş halinde düşman ile işbirliği yaptığı sabit olmuş ve üstelik, bu işbirliğini bir iftihar vesilesi olarak gören topluluklarının, zararlı faaliyetlerinin önlenmesi bakımından belirli bölgelerde mecburî ikamete tâbi tutulmaları itiraz edilecek bir husus da olmasa gerektir Bu tedbir II Dünya Savaşında bile bütün devletlerce uygulanmıştır

Kaldı ki, Osmanlı Hükümeti Ermenilerin tehcir sırasında zarar görmelerini önlemek için somut bir gayret de göstermiştir Bu amaçla yayınlanan emirler bunun belirgin kanıtıdır:

"Bahsi geçen kasaba ve köylerde yerleşik ve nakli gereken Ermenilerin yeni yerleşme bölgelerine hareket ettirilmeleri ve yolculukları sırasında rahatları sağlanmalı, canları ve malları korunmalıdır; varışlarından yeni yurtlarına tamamıyla yerleşmelerine kadar iaşeleri mülteci tahsisatlardan karşılanmalıdır: bunlara daha önceki mali durumları ve hali hazır ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmalıdır; ihtiyaç sahipleri için Hükümet evler yapmalı, çiftçi sahibi zanaatkârlara tohum, alet, teçhizat temin etmelidir"(12)

"Bu emrin tamamıyla Ermeni isyancı komitelerinin genişlemesine karşı bir önlem olması nedeniyle, Müslüman ve Ermeni gruplarının karşılıklı katliama girişimlerine yol açacak şekilde yerine getirilmesinden kaçınılmalıdır"

"Yeniden yerleştirilen Ermeni gruplarına refakat etmek üzere özel görevliler temini için düzenlemeler yapılacak, bunların yiyecek ve diğer ihtiyaçları sağlanacak, bu amaçla gerekecek harcamalar göçmenlere ayrılan hükümet tahsisatından karşılanacaktır"(13)

"Göçmenlerin yolculukları sırasında varış yerlerine kadar gerekli iaşeleri sağlanmalıdır Yoksul göçmenlere yerleşebilmeleri için kredi verilmelidir Yolculuk halindeki kişiler için kurulan kamplar muntazaman denetlenmelidir; bu kişilerin refahı için gerekli önlemler alınmalı, ayrıca asayiş ve güvenlikleri sağlanmalıdır Yoksul göçmenlere yeterli yiyecek verilmeli ve sağlık durumları her gün doktor tarafından denetlenmelidir

Hasta, kadın ve çocuklar trenle, diğerleri ise dayanıklılıklarına göre katırla, araba içinde veya yaya olarak gönderilmelidir Her konvoya bir müfreze muhafız refakat etmeli, her konvoyun yiyecek malzemeleri varış yerine kadar korunmalıdır Kamplarda veya yolculuk sırasında göçmenlere karşı bir saldırı vuku bulursa, bu saldırılar derhal püskürtülmelidir"(14)

Ermenilerin Doğu Anadolu'daki çarpışmalar ve tehcir sırasında kayıplar verdikleri doğrudur, esasen bunu kimse inkâr etmemektedir Bir dünya savaşı, bir ayaklanma ve isyan ve bunun sonucu bir tehcir söz konusudur Savaştan kaynaklanan genel asayişsizlik ortamı ve şahsi kin ve intikam duygulan tehcir edilen kafilelerin birtakım saldırılara uğramasına neden olmuştur Hükûmet bu durumu elinden geldiğince önlemeye çalışmış ve sorumlu gördüğü kimseleri de cezalandırmıştır

Öte yandan, savaş günlerinin güç koşulların, araç, yakıt, gıda, ilaç ve diğer imkânların yetersizliğini, ağır iklim şartlarını ve tifüs gibi salgın hastalıkların yol açtığı tahribatı da göz önünde tutmak gerekir 90 bin kişilik bir Osmanlı kolordusunun Doğu cephesinde soğuk ve hastalıktan kırıldığı unutulmamalıdır Cephelere uzak bölgelerde, hatta başkent İstanbul'da bile feci sıkıntılar çekilmiştir Bu koşullar ve sıkıntılar yalnız Ermeniler için değil, bütün Osmanlılar için eşit şekilde geçerlidir ve uğranılan acılar herkes için ortak acılar olmuştur

Ermeni propaganda ve terör odaklarının bugün "20 yüzyılın ilk soykırımı" diye ilân ettikleri olayın aslı işte bundan ibarettir

KAYNAKLAR
1) NALBANDIAN, Louise-; age, sayfa 111
2) Ermeni Komitelerinin Amâl ve Harekât-i İhtilâliyesi, İstanbul 1917, sayfa 144-146
3) TCHALKOUCHIAN, Gr-; Le Livre Rouge, Paris, 1919, sayfa 12
4) TCHALKOUCHIAN, Gr-; age
5) URAS, Esat-; age, sayfa 594
6) HOCAOĞLU, Mehmet-; Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul, 1976 Sayfa 570-571
7) Ermeni Komitelerinin Amâl ve Harekât-i İhtilâliyesi, sayfa 151-153
8) URAS, Esat-; age, sayfa 596-600
9) Örneğin “Journal de Guerre du Deuxieme Regiment d’Artillerie de Forteresse Russe d’Erzoroum, 1919”
10) SCHEMSI, Kara-; age, sayfa 41-49
11) URAS, Esat-; age, sayfa 604
12) 1915 Mayıs Tarihli Bakanlar Kurulu Talimatı, Başbakanlık Arşivi, İstanbul Meclis-i Vükelâ Mazbataları, Cilt 198 Karar No 1331/163
13) İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/9158/E 5523
14) İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/9158/E 5523







DOĞU ANADOLU ERMENİLERİN ANAYURDU MUDUR ?
Bu sorunun yanıtını Anadolu tarihinde aramak gerekir Ermeni tarihçileri kendi aralarında bile Ermenilerin kökenleri konusunda fikir birliği içinde değildirler Bu da anayurdun neresi olduğunu tartışmalı kılmaktadır Bu konuda Ermeni tarihçilerin çatışan ve çelişen görüşlerini şöyle sıralayabiliriz:



[*]Ermenileri Nuh Peygambere dayandıran görüş: Bu düşünceye göre Ermeniler Nuh'un torunu olan Hayk'tan gelmektedir Nuh'un gemisi Ağrı Dağı'na oturduğundan Ermenilerin anayurdu Doğu Anadolu'dur Üstelik Hayk 400 yıl yaşamış ve yurdunu Babil'e kadar genişletmiştir Efsanelere dayanan ve bilimsellikle hiç bir ilgisi bulunmayan bu görüşün üzerinde durulamaz Tarihçi Auguste Carriére de bu hususu vurgulamakta ve "eski Ermeni tarihçilerin verdikleri bilgilere güvenmenin büyük bir gaflet olacağını çünkü verdikleri bilgilerin çoğunun uydurma olduğunu" kaydetmektedir[*]Ermenileri Urartulara dayandıran görüş: Doğu Anadolu kavimlerinden biri olan Urartuların MÖ 3 bin yılına kadar uzandıkları, MÖ 7 ve 6 yüzyıllarda önce İskitlerin, sonra Medlerin saldırısına uğrayarak ortadan kaldırıldıkları, yaşadıkları bölgenin Lydialılarla Medler arasında mücadeleye sahne olduğu ve sonunda Medlerin nüfuzuna girdiği bilinmektedir Bu dönemlerde Anadolu'da Ermeni adına hiç bir şekilde rastlanmadığı gibi, Urartu dili ile Ermeni dili de birbirlerine benzememektedir Urartu dili bir Asya dilidir, Ural-Altay dilleri ile benzerlik göstermektedir Urartu kültürü ile Ural-Altay kültürü arasmda da aynı benzerlik vardır Erzurum yöresindeki son arkeolojik bulgular bunu açıkça ortaya koymaktadır Ermeni dilinin ise Hint-Avrupa dillerinin Satem grubuna girdiği kabul edilmektedir Öyle ise, Urartularla Ermeniler arasında bir özdeşlik bulunduğunu ileri sürmeye imkân yoktur Bunu doğrulayacak hiçbir somut bulgu da mevcut değildir[*]Ermenileri Urartu bölgesini işgal eden bir Trak-Frig soyuna dayandıran görüş: Ermeni tarihçileri arasında en çok benimsenen bu teoriye göre, Ermeniler Balkan kökenli ve Trak-Frig soyundandırlar İllyrialıların baskısıyla MÖ 6 yüzyılda Doğu Anadolu'ya göçederek yerleşmişlerdir Ermeni adına ilk kez MÖ 521 yılında Med (Pers) İmparatoru Dara'nın (Darius) Behistun yazıtında rastlanılması ve Dara'nın "Ermenileri yendim" demesinin bunu doğruladığı ileri sürülmektedir Bu görüş, Nuh ve Urartu teorilerini de kendiliğinden çökertmektedir[*]Ermenileri Güney Kafkas ırkı olarak kabul eden görüş: Buna göre, Ermenilerin anayurdu Güney Kafkasya'dır Kafkas boylarına yakınlıkları ve kültür akrabalıkları bu teoriye gerekçe olarak gösterilmektedir Bir başka gerekçe de, Ermenilerden ilk kez söz eden Dara'nın "Ermenileri yendim" derken yer olarak Kafkasya'yı kast etmesidir Ne var ki Ermenilerin diğer Kafkas ırkları ile ilgisi yoktur[*]Ermeniler bir Turan ırkı olarak kabul eden görüş: Bu teori ise Ermenilerin bazı Türk ve Azeri boylarıyla kültür ve gelenek akrabalığına ve dildeki benzerliklere dayandırılmaktadırGörüldüğü gibi, Ermenilerin kökeni ve anayurdu kendi aralarında bile tartışmalıdır Böylesine çelişik görüşler karşısında, Ermenilerin Doğu Anadolu da 3-4 bin yıldır mevcut oldukları herhalde söylenemeyecektir

Ermeni çevrelerinin bu iddialarının altında Doğu Anadolu'daki Ermeni varlığını mümkün olduğu kadar eskilere uzatmak, Doğu Anadolu'ya bir anayurt olarak sahip çıkabilmek ve üstelik bunu eski bir kültür varlığı olarak sunmak hevesi yatmaktadır Böylece Türklerin Ermenilerin binlerce yıllık topraklarını işgal ettikleri de ileri sürülmek istenmektedir

Bu iddia gereksizdir Tarih itibarıyla Ermenilerin Doğu Anadolu'nun otokton ahalisi olmayıp dışarıdan buralara yerleştikleri ve bu bölgedeki varlıklarının ancak MÖ 521 yılına kadar gidebildiği anlaşılmaktadır Halbuki Anadolu'nun en az 15 bin yıldır meskun olduğu bilinmektedir 15 bin yıldır meskun olan Anadolu ise yerleşik ya da göçebe çok çeşitli kavimlere ve çok zengin uygarlıklara yurt olmuştur Bölgeye başka yerlerden ve nispeten yeni gelmiş kavimlerden biri olan Ermenilerin Doğu Anadolu'ya tek başlarına ve yurt olarak sahip çıkmaları söz konusu olamaz

KAYNAK
CARRIERE, Auguste-; Moise de Khoren et la Généalogie Patriarcale, Paris 1896







TÜRKLER, SELÇUKLULAR’DAN BAŞLAYARAK, ERMENİ TOPRAKLARINI ERMENİLERDEN ZORLA ALMIŞ VE İŞGAL ETMİŞLER MİDİR?
Ermenilerin bir zamanlar toplu olarak oturdukları bölge, tarihin kaydettiği dönemlerde MÖ 521'den 344'e kadar bir Pers vilâyeti, 344'den 215'e kadar Makedonya İmparatorluğunun bir parçası, 215'den 190'a kadar Selefkitlere tâbi bir vilâyet, 190'dan MS 220'e kadar Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında sık sık el değiştiren bir mücadele alanı, 220'lerden V yüzyıl başına kadar bir Sasani vilâyeti, V yüzyıldan VII yüzyıla kadar bir Bizans vilâyeti, VII yüzyıldan başlayarak bu kez Arap egemenliğinde bir toprak parçası, X yüzyılda yeniden Bizans vilâyeti olmuş ve XI yüzyıldan başlayarak bölgeye Türkler gelmişlerdir

Bu denli çeşitli egemenlikler altında yaşayan Ermeniler, tarih boyunca, o dönemlerin olağan siyasî ve toplumsal düzeni olan derebeylik, yani belirli bölgelerde belirli ailelerin nüfuz sahibi olmaları sistemi dışında, hiçbir zaman bağımsız, birleşik ve sürekli bir devlete sahip olmamışlardır

Ermeni tarihçilerin Ermeni Krallıkları olarak niteledikleri Ermeni Beylikleri aslında her zaman bir "suzerain"e bağlı "vassal"lar olarak yaşamışlar, yabancı devletler arasında tampon bölgeler oluşturmuşlardır Ermeni Beylikleri ya da Prensliklerinin bir çoğu da bölgeye hakim olan yabancı devletlerce kurdurulmuş, Ermenileri kendi saflarına çekmek ya da bir diğer güce karşı kullanmak isteyen hakim devletler kendilerine yakın buldukları Ermeni ailelerini bu beylik ya da prensliklerin başına getirmişlerdir Örneğin, Bagrat ailesinden Aşot'u ve Ardruzuni ailesinden Haçik Gaik'i Arap halifeleri prens yapmışlardır Prens ya da Bey ünvanı verilen Ermeni Ailelerinden bazılarının da Ermeni değil, Pers soylu olduklarını belirtmek gerekir

Bu husus Ermeni tarihçi Kevork Aslan'ın şu sözleriyle de doğrulanmaktadır:

"Ermeniler derebeylikler halinde yaşamışlardır Birbirlerine vatan hisleriyle bağlı değildirler Aralarında siyasi bağlar yoktur Yalnızca yaşadıkları derebeyliklere bağlıdırlar Vatanseverlikleri de bu nedenle bölgeseldir Birbirleriyle bağlarını siyasi ilişkiler değil, dilleri ve dinleri oluşturur"(1)

Tarihleri boyunca çeşitli büyük imparatorluk ve devletlerin nüfuzu altında yaşayan ve bunlar arasında mücadele alanı olan Ermeni Beyliklerinin bir takım ek avantajlar sağlamak amacıyla bu güçler arasında sık sık taraf değiştirmeleri, Ermeni halkının büyük acılara maruz kalmasına yol açmıştır Romalı tarihçi Tacitus, "Annalium Liber" adlı eserinde "Ermenilerin Roma ve Pers İmparatorlukları karşısında tutum değiştirerek kâh Romalılarla, kah Perslerle birlikte hareket ettiklerini" yazmakta ve bu nedenle Ermeni halkının "acayip bir halk" olarak nitelemektedir

Gerek bu davranışları, gerek büyük imparatorluklara tâbi olarak yaşamaları Ermenilerin sık sık tehcire uğramalarına ya da kendiliklerinden göç etmelerine neden olmuştur

Perslerden kaçıp İç Anadolu'da Kayseri yöresine yerleşmişler, Sasanilerce İran içlerine, Araplarca Suriye ve Arabistan'a, Bizanslılarca İç Anadolu, İstanbul, Trakya, Makedonya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Transilvanya ve Kırım'a, Haçlı seferleri sırasında Kıbrıs, Girit ve İtalya'ya, Moğal istilasında Kazan ve Astrahan'a, Ruslarca Kırım ve Kafkasya'dan Rusya içlerine tehcir edilmişlerdir Ermenilerin Sicilya'dan Hindistan'a, Kırım'dan Arabistan'a kadar uzanan çeşitli bölgelere dağılmaları bu tehcirlerin sonucudur

Bu da göstermektedir ki, 1915'de Osmanlılarca tehcir edilmeleri uğradıkları ilk tehcir olmadığı gibi, Ermeni diasporası denilen olgu da 1915 tehcirinin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır Özellikle Sivas yörelerine getirilişleri Selçukluların Anadolu'ya gelişlerinden pek kısa bir süre önce olmuştur

Hıristiyanlığı kabul etmelerinden sonra 451 yılında Bizans kilisesinden ayrılmaları Türklerin Anadolu'yu iskânlarına kadar süren bir Bizans-Ermeni çatışmasına, Ermenilerin Bizans tarafından ezilmesine, eritilmeye çalışılmasına ve esasen Bizans'a tâbi olan Ermeni beyliklerinin yok edilmesine yol açmıştır Bizans'ın Ermenileri çeşitli yerlere sürmesi ve diğer yabancı güçlere karşı piyon olarak kullanması da buradan kaynaklanmaktadır Bizans'ın bu zulmü Ermeni tarihçilerince bütün ayrıntılarıyla dile getirilmiştir

Selçuklu Türkleri işte böyle bir ortamda XI yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'ya toplu şekilde gelmeye başlamışlardır Selçukluların ele geçirmeye başladıkları Anadolu topraklarında bir başka devlete tâbi durumda dahi bir Ermeni Prensliği bulunmamaktadır ve Selçukluların karşısındaki güç Bizans'tır

Selçuklu Hakanı Alpaslan eski Ermeni Prensliği Ani'nin topraklarını 1064'de ele geçirmiştir ama, bu Prensliğin varlığına esasen 1045'de, yani Türklerin gelişinden 19 yıl önce Bizans tarafından son verilmiştir Dolayısıyla, Selçukluların ilerlediği topraklar, üzerinde diğer kavimlerin yanı sıra Ermenilerin de yaşadıkları Bizans topraklarıdır Bu nedenle Selçukluların bir Ermeni devleti ya da prensliğini işgal ve istila ettikleri yolunda ileri sürülebilecek herhangi bir iddianın tarih karşısında doğrulanmasına maddeten imkân yoktur

Üstelik, tarih bunun tersini kanıtlamakta ve Ermenilerin Bizans'ın yüzyıllardır süren zulmüne son verilmesi amacıyla Selçukluların Anadolu topraklarını ele geçirmelerine yardımcı olduklarını göstermektedir

Ermeni tarihçi Asoghik'in "Ermenilerin Bizans'ın olan düşmanlıkları nedeniyle Türklerin Anadolu'ya gelmesine sevinmişler, hatta Türklere yardım etmişlerdir" yolundaki sözleri bu olguyu belgelemektedir Urfa'nın Türklerce fethinin de kentteki Ermenilerce bir bayram havası içinde kutlandığı yine Ermeni tarihçi Urfalı Mateos tarafından kaydedilmiştir

Burada, Anadolu Selçuklu Devleti ile çağdaş olan bir Ermeni Prensliğinden de söz etmek gerekmektedir Bu Prenslik, Kilikya Ermeni Prensliğidir Kilikya'daki Ermeni varlığı ise Bizans'ın Ermenilere uyguladığı tehcir politikası sonucu olarak ortaya çıkmıştır Doğu Anadolu'daki son Ermeni Prensliklerinin Bizans tarafından yıkılması üzerine Kilikya'ya yeni bir Ermeni göçü daha olmuştur ve bu son göç 1080 yılında Kilikya Ermeni Prensliğinin kurulmasına vesile teşkil etmiştir

Haçlı Seferleri sırasında Haçlılara yaptığı yardımlar ve Bizans'ın giderek zayıflaması nedeniyle varlığını sürdürebilen, ancak yine de Bizans'a daha sonra Haçlılara ve Moğollara ve nihayet Katoliklere bağımlı durumda bulunan bu Prenslik Türklerle iyi ilişkiler içinde olmuş ve sonunda Kıbrıs'ta yerleşmiş Katolik Lusignan ailesinin egemenliğine girmiştir Bu durum Gregoryen Ermenileri memnun etmeyecek ve bu memnuniyetsizlik prensliğin 1375 yılında Memlûkların eline geçmesinde önemli bir rol oynayacaktır

Kilikya'ya bu son Ermeni göçünün burada Eçmiyazin'den ayrı bir Ermeni kilisesinin kurulmasına da yol açtığını ve bu ayrılığın bugün de sürdüğünü belirtmekte yarar vardır Osmanlılar döneminde ise durum çok daha açıktır Doğu Anadolu, Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde Akkoyunlular ile Safavilerden, Güney Anadolu ise Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır Memlûklularından alınmıştır

Gerçek bu olduğuna göre, Osmanlıların bir Ermeni Devleti ya da Prenslik ve Beyliğine ait toprakların işgal ve istila ettikleri yolundaki iddia da tarih önünde yenik düşmektedir

KAYNAK
1) ASLAN, Kevork-; L'Arménie et les Arméniens, İstanbul 1914








Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



TÜRKLER BUGÜN DE TÜRKİYE'DEKİ ERMENİLERİ BASKI ALTINDA MI TUTMAKTADIRLAR?

Türkiye'deki Ermenilerin bugün de baskı altında tutuldukları iddiası zaman zaman gündeme gelmektedir Ermeni propaganda çevreleri bu iddiayı şu amaçlarla ileri sürmektedirler:


[*]"Ermeni’ye zulmeden Türk imajını" tarih içinde kesintisiz olarak sürdürerek bugüne kadar getirmek,[*]Genç Ermeni kitlelerine uğruna mücadele edilecek bir hedef göstermek, [*]Propagandaya güncel bir nitelik kazandırmak,[*]Yabancı ülkelere Türkiye'nin içişlerine müdahale imkânı sağlayabilmek Bu iddia da, diğerleri gibi, hiçbir esasa dayanmamaktadır
Türkiye'deki 40-50 bin Ermeni vatandaşımız bugün hiçbir ayırıma tâbi tutulmadan, Türk vatandaşlarının sahip oldukları tüm hak ve özgürlüklerden eşit şekilde yararlanarak güven, huzur ve refah içinde yaşamaktadırlar

Kendi kiliselerinde özgürce ibadet etmekte, kendi okullarında kendi dilleriyle öğrenim görmekte, yine kendi dilleriyle yayın organları çıkarmakta, kendi derneklerinde sosyal ve kültürel faaliyetlerini sürdürmektedirler Türkiye'deki Ermeni toplumu 30 okula, 17 hayır ve kültür demeğine, Jamanak ve Marmara adlı 2 günlük gazeteye ve ayrıca bazı dergilere, Şişli ve Taksim adlı iki spor kulübüne, çeşitli vakıflara ve sağlık kuruluşlarına sahip bulunmaktadır

Türkiye Ermenilerinin büyük çoğunluğu Gregoryen’dir Dini liderleri Türkiye Ermenileri Patriği unvanını taşımaktadır Bu Gregoryen çoğunluğun yanında Katolik ve Protestan Ermeniler de vardır, bunlar da kendi kiliselerine sahiptir

Ermeni vatandaşlarımızın çok büyük ekseriyeti İstanbul'da oturmaktadır Bu nedenle kurumlarının büyük çoğunluğu da İstanbul'da bulunmaktadır

Hiçbir baskıya maruz kalmadıklarını, Türkiye'de yaşamaktan büyük bir memnunluk duyduklarını ve Türk vatandaşı olmakla iftihar ettiklerini her vesile ile dile getiren Ermeni vatandaşlarımız, yurtdışındaki Türk diplomatlarını hedef olan Ermeni terör örgütlerinin saldırılarını başta Patrik olmak üzere, her fırsatta şiddetle kınamışlar, bu terörün yol açtığı acıları diğer Türklerle birlikte aynı ortak duygularla paylaşarak Ermeni propaganda ve terör odaklarına en etkili yanıtı bizzat vermişlerdir

1 Kasım 1981 günü İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesinde şehit Türk diplomatlarının anısına düzenlenen ve Patrik tarafından yönetilen dinî ayin Türkiye Ermenilerinin Ermeni terörü karşısındaki kararlı tutumlarının açık bir örneğini teşkil etmiştir

Avrupa Konseyinin Türkiye'deki azınlıklara baskı yapıldığı yolundaki kararı üzerine 1982 Şubatında Ermeni Patrikliğince yapılan açıklamada, "Türkiye Ermenilerinin birer Türk vatandaşı olarak Türkiye’de huzur içinde yaşadıkları ve her türlü inanç hürriyetinden yararlanarak ayinlerini serbestçe yaptıkları" vurgulanmış, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan'ın 28 Ocak 1982 günü Ermeni teröristlerce şehit edilmesi üzerine Patrik verdiği demeçte "Türk Ermenilerinin bu cinayeti her Türk vatandaşı gibi büyük bir üzüntüyle karşıladıkları” ifadesini kullanarak "dışarıdaki Ermenileri bütün yasa dışı eylem ve cinayetlere karşı çıkmaya” çağırmıştır

Böylece, Ermeni propagandasının bu iddiası hak ettiği cevabı Türkiye Ermenilerinden almış olmaktadır







1948 TARİHLİ BM SOYKIRIM SÖZLEŞMESİ AÇISINDAN ERMENİ İDDİALARI NASIL DEĞERLENDİRİLEBİLİR?
Soykırım kavramı, 1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ile tanımlanmıştır Sözleşmenin 2 maddesine göre soykırım; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; Grup üyelerinin öldürülmesi, Grup üyelerinin fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel varlığının tümü ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam koşulları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek önlemler alınması, bir grup çocukların başka bir gruba zorla geçirilmesi eylemlerinden herhangi birine başvurulmasını kapsamı içine alır Soykırımda planlı, devlet politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur

Konuyu soykırım sözleşmesi açısından yorumladığımızda, tarihteki bazı olaylara değinmeden geçilemeyecektir Soykırım gibi vahim bir insanlık suçunun işlenebilmesi için o milletin tarihinde bu suça yatkınlık gerekir Bir fert için suça eğilimlilik nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir Türk tarihi incelendiğinde soykırıma ve asimilasyona rastlanamaz

Osmanlının yayıldığı coğrafyayı hatırladığınızda Osmanlının; Avrupâ da Viyana önlerine kadar; Afrikâ da, Akdeniz'e sahil tüm Kuzey Afrika’yı; Ortadoğu'nun tamamını ve Arap yarımadasını uzun yıllar yönetimi altında tuttuğu görünür Bu süre asgari 200-400 yıl arasıdır Bu coğrafyadaki, hangi halkın yok edildiği söylenebilir?

Anadolu'da şer’i hükümlerin hakim olduğu dönemde, en eski Hıristiyanlık mezhebi Süryanilik, tavus kuşuna ateşe tapan Yezidilik gibi inançlar yaşatılırken, 1800'lü yıllarda şer hükümlere aykırı olmasına rağmen Anadolu'da kiliseler açılmıştır Hatta kardeşlerden biri Osmanlı Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa iken, diğer kardeş Makarije Sırp Kilisesine Patrik tayini edilmiş ve Sırp halkını diriltmiştir Avrupa'daki mezhepler mücadelesi döneminin soykırımlarını, uzak doğuda dili değişen halkları (Hindular-Peştun), komple dili ve dini değişen Afrikayı, Güney Amerika'yı görürüz

Türk yönetimi hakim olduğu yörelerde diğer kültür ve soylara sahip halklarla yaşamaya alışıktır Belki de bu tarihinde uzun süre farklı kültürlerle bir arada yaşamanın kazandırdığı bir özelliktir

Türk devlet geleneğinde adalet vardır, kültürlerin yaşatılması vardır ancak, katliam ya da soykırım yoktur Bu konuyu Justin McCarthy'nin "Ölüm ve Sürgün" isimli kitabı açıkça ortaya koyulmaktadır Bu kitapta, Balkan ve Kafkas halklarının ölümden kurtulmak için Osmanlı yönetimine nasıl sığındıklarını görürüz

Yine Osmanlı yönetimini soykırımla suçlayanlara sormak gerekir: 1469 yılında İspanya ve Portekiz'den Musevi ve Müslümanlar, 1680 yılında Tökeli İmre ve adamları Macaristan'dan, 1711 yılında Rakoczi Ferençh ve adamları, 1849 yılında Layoş Kosuth ve 2000 kişilik Macar grubu, İsveç Kralı Şarl ve 1500-2000 kişilik adamları, 1841 ve 1856 yıllarında Polonya'lı Prens Chartorski, 135 bin kişilik ordusuyla Ekim 1917'de Rus komutan Vrangel, hatta Troçki ölümden soykırımından kurtulmak için nereye sığındılar? Tabii ki Osmanlı ülkesine

1915 yılında "Sözde Ermeni Soykırımı"nın yapıldığını iddia edenler, 1930'lu yıllardan itibaren Polonya ve Almanya kökenli Musevilerin Türkiye'ye sığındıklarını bilmiyorlar mı? Sözde Ermeni soykırımından 20-25 yıl gibi kısa bir süre geçmiş iken, soykırım yaptığı iddia edilen bir milleti kurtarıcı olarak görenler, neden Türkiye'yi tercih etmişlerdir acaba?

Bugünkü insan hakları normlarını ihtiva eden 1478 tarihli Fermanı ile ülkesi insana sahip oldukları tüm değerleri yaşama, yaşatma ve yeni nesillere nakletme imkanı veren Osmanlı Padişahı Fatih'ten yaklaşık 550 yıl sonra Balkanlardaki soykırım ve asimilasyonları hatırlayalım Bu ferman ile dili, dini, kilisesi, okulu vs güvence altına alınan Balkan milletleri; homojen toplumlar oluşturma adına 21 Yüzyıla girildiği bir dönemde Boşnakları, Arnavut asıllı Müslümanları, Makedonları ve Bulgaristan Türklerini yurtlarından söküp atmışlardır Bugün Türkiye’yi soykırım ile suçlayanlar, aylarca süren katliamları görmezlikten gelmiş, ırzına geçilen her yaştaki kadının feryadına kulaklarını tıkamıştır

Balkan halkları ile, Batılı kimyasal silah üreticilerinden temin ettiği hardal gazı ile soykırıma kalkışan Saddam'ın elinden kaçan Irak halkı, yine Türkiye'ye sığınmıştır Türk insanı sınırlı imkanlarına rağmen, ekmeğini paylaşmış, mazlum halklara tarihin her döneminde kucak açmıştır Türk insanının, Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer milletlere ve devletlere örnek olacak temiz sicili budur

Prof Justin McCarthy de ABD Temsilciler Meclisinde yaptığı Savunma Bilgilendirme konuşmasında, I Dünya Savaşı'nda Türklerin de büyük acılar yaşadığını ancak bu acıları yüreğinde saklamayı tercih ettiğini şu sözlerle ifade etmiştir:

" Savaşlarda her şeylerini kaybedenlerin akıllarında intikam duygusu yer etmiştir Yeni Türkiye Cumhuriyetini bu duyguların yönetmesi halinde daha çok fazla ölüm olayı yaşanacaktı Mustafa Kemal Atatürk hükümeti bu nedenle geçmişteki kayıpları görmezden gelen ve eski düşmanlarla barış imzalayan bir politika ortaya koymuştur Türk hükümeti, Ermenilere ve diğerlerine karşı Türk davasında baskı yapılmasının eski nefretleri canlandıracağını ve savaşa davetiye çıkaracağını hissetmiştir

Bu yüzden Türkler dertleri ile ilgili hiçbir şey söylememişlerdir Bu, o dönem için alınabilecek en doğru karardı Hiç kimsenin Türkler adına konuşmaması ise bu noktadaki olumsuz sonucu oluşturmuştur Yapmadıklarına inandıkları bir şeyden dolayı haksız yere eleştirilen Türklerin ne düşünmesi gerekiyor"







ERMENİ DİN ADAMLARININ, TÜRKLERE YÖNELİK SOYKIRIM İDDİALARINA BAKIŞ AÇILARI NASILDIR?
DİKRAN KEVORKAN
(Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı)

7 Ekim 2000 tarihli Sözde Ermeni Yasa Tasarısı hakkındaki görüşlere yer veren “Ceviz Kabuğu” adlı TV programına katılan Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan, şunları söylemiştir:

"Soykırım ve Tehcir (bir yerden alıp başka bir yere götürmek) farklı anlamlara gelir Emperyalistlerin oyunları, Ermeni idarecilerin apolitik düş öncüleri (medya, kiliseler, din adamları) bütün bu olaylara sebep olmuştur Patrik ruhani bir liderdir, siyasi konularda patrikten görüş alma gibi bir yanlış yapılıyor Emperyalist güçler ASALA ve PKK'nın arkasında olmasaydı onlar ne yapabilirlerdi?

Tehcir meselesinde Almanya'nın İstanbul'a baskısı vardı Burada Almanya'nın yerleşik düzenini sarsmak ve Bağdat demiryolu mevzusunda ekonomik menfaatlerini sağlama almak amacı vardı Atatürk'ün sağlığında Ermeni meselesi niye gündeme gelmedi Çünkü, ulusal ruh vardı, tek yumruk vardı Bugün bence devlet sisteminde bir laçkalık vardır

Asimilasyon konusunda ise şunu söyleyebilirim; bugün dünya üzerindeki Ermenilerin en rahatlıkla, en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza eden ülke: Türkiye'dir Yurtdışındaki Diasporadaki Ermeni, ismini değiştirerek mücadeleye giriyor Çünkü, oralarda bir kültür ağırlığıyla o insanların kültürünü eritmek var

Bugün Türkiye'nin aleyhine konuşulan Diasporadaki Ermeniler çok iyi biliyorlar ki, Amerika'nın belli kiliselerinde kurban ayinleri Pazar günleri İngilizce yapılıyor, Ermeniler ana lisanlarını kaybediyorlar Bunu söylediğin zaman kötü kişi oluyorsun Biz onun için Türkiye'deki Ermeni vatandaşlar olarak üzüntümüzü dile getiriyoruz Ne için? Atatürk'ün emanet ettiği Kuvay-i Milliye ruhuna bir haksızlık yapılmaktadır Bütün bunlar dışarıdakilerin oyunudur PKK, ASALA, bu kararname, bütün bunlar dışarıdakilerin oyunu Biz Türkiye'deki vatandaşlar olarak bir haksızlık yapıldığını düşünüyoruz Ermeniler eğer akıllıysa maşa olarak kullanılmasınlar"

II MESROB
(ERMENİ PATRİĞİ)

CNN-Türk Televizyonunda 2000 Ekiminde yayınlanan bir programa katılan Ermeni Patriği II Mesrob, Henika Kiremitçi isimli bir izleyicinin yönelttiği “Ben Türkiye'de yaşayan Ermeni'ler yani azınlık olarak ne olacağız yani biz burada tedirgin oluyoruz” Şeklindeki sözlerine şu cevabı verdi:

MESROB II - Gerçektende ben de nabzını yoklarken bizim İstanbul'da yaşayan kilise üyelerimizin bir tedirginlik sezinliyorum; ama buradan izin verirseniz, Türkiye'de yaşayan bütün hem Ermenilere hem kilisemin üyelerine şunu söylemek istiyorum; tedirgin olmanıza hiçbir sebep yok Lütfen Türkiye'de yaşayan bütün vatandaşlarımızın ve özellikle devletimizin sağduyusuna güveniniz ve hiç bir eziklik altında da kendinizi hissetmeyiniz Çünkü sizin bu tasarılar ve bu gibi eylemlerle uzaktan yakından hiçbir ilginiz yok

II MESROB
( ERMENİ PATRİĞİ)

22 Ağustos sabahı Kınalıada Surp Krikor Lusavoric Kilisesi'ndeki törenlere başkanlık eden Ermeni Patriği II Mesrob, Hayr Sahak Apega'nın sunduğu Surp Badarak ayininde özetle şu vaazı verdi:

VAAZIN BİRİNCİ KISMI

Yerusagem'de Siloam adında kutsal sayılan bir havuz vardı Rab Hisus'un zamanında, şehirliler bazen havuzun suyunun birdenbire dalgalandığını söylerlerdi Bu dalgalanma esnasında kendini toparlayıp hemen suya atanların hastalıklarına şifa bulacaklarına inanırlardı Yüzlerce hasta havuz kenarında imanla nöbet tutar ve dua okurdu Bir defasında havuz kenarındaki büyük sütunlardan biri devriliverdi Havuz başındakilerden 18 kişi feci şekilde ezilerek can verdi Bu olay Luka İncili'nin 13 bölümünde kayıtlıdır

Rab Hisus şakirtlerine bu felaketi hatırlatarak, 18 kurbanın cemaatin diğer üyelerinden daha günahkar olup olmadığını sordu Sonra da, yanıt alamayınca, "Hayır!" dedi Çünkü insanlar yalnız kendi hataları ya da günahları sonucunda değil, birçok başka nedenlerden ötürü yaşamlarını yitirebilirler Asıl mesele şu: Doğal afet ya da başka nedenlerle olsun, insan her zaman o ölümle yaşam arasındaki kritik ana hazırlıklı olmalı, elinden geldiğince hazırlıksız yakalanmamalıdır

Ruhani hayatta karşılaşabileceğimiz en büyük felakete gelince, o da Tanrı'nın krallığından mahrum kalma olasılığıdır Tanrı'nın yakınlığını ve babalık şefkatini hissetmek istiyorsak , tövbe ederek Tanrı ile barışmamız gerekiyor Bu da, gerek Vaftizci Yahya'nın (Surp Hovhannes Migirdic), gerek Rab Hisus'un İncil'deki vaazlarının odak noktasını oluşturuyor: "Tövbe edin, çünkü Tanrı'nın Krallığı yakındır"

Altı gündür merkezi İzmit olan feci depremin etkisi altındayız Maddi ve manevi değerler yanında, ve onlardan önce, belki de yirmi bini aşkın can kaybının verdiği ıstırap dayanılacak gibi değil Halbuki bu depremin olacağı biliniyordu İnsanlık tabiatı işte, o an gelene kadar tedbir almakta ne kadar gecikildiğini anlamak istemiyoruz sanki Bu kadar can kaybına neden olan hırsız müteahhitlerin, tabi yapanları kastediyorum, acaba vicdanları sızlıyor mu? Ya, ağır çekimli film misali yavaş harekete geçen yöneticiler? Öte yandan, sadece para değil, kanını gönderen Yunan halkını, vatandaşına ve insanına başka bir ülkede bile değer veren İsrail yetkililerini ibretle takdir etmemek mümkün müdür?

Dindarlıktan önce insanlık gelir İnsanı sevmeyen, ruh olan ve gözle görünmeyen Tanrı'yı sevemez, der Surp Hagop Bu gibi doğal afetlerde, din, dil, ırk farkı gözetenler zavallı sefillerdir Rab Hisus'un, İyi Samiriyeli meselinde öğrettiği gibi, farklı din ve etnik gruplardan olsalar bile, insanlar Göklerdeki Baba'nın evlatları ve birbirinin kardeşleridir İnsan, komşusuna ve kardeşine karşılıksız yardımda bulunabilme erdemini gösterebilmelidir Marmara depreminde ölenler, geride kalan, kurtulabilen acılı insanlar, evleri barkları kullanılamaz durumda olanlar bizim Rab'deki kardeşlerimizdir Her imanlı elinden gelen yardımı, kendi kararınca, yapmalıdır Bu acıya seyirci kalmak ayıp ve günahtır

Bugünlerde güz yağmurları başladığında sokaklarda yatıp kalkan onbinlerce depremzedeler bir de hastalanmaya başlayacaklar Yuvalarımızın güvenliğinde yaşarken, üç öğün yemeklerimizi yerkenfelaketzede kardeşlerimizi de düşünmeli, Rab'bin bizlere verdiği nimetlerden onlara da pay çıkarmalıyız Bu, ilk görevimizdir

İkinci görevimiz, cemaatimize ait olan okulların, kiliselerin ve Patrikhanemiz'in binalarındaki hasarları en kısa zamanda el ele vererek onarmalı,güçlendirmeli ve yöremizdeki olası herhangi yeni bir sarsıntıya karşı bu emanetlerin mukavemet güçlerini artırmalıyız

Ancak bunları yaparken en önemli noktayı göz ardı etmemeliyiz O da şudur: bu deprem kendimizi sorgulamamıza , tövbemizi yenilememize, sosyal, idari ve manevi anlamda yeniden yapılanmamıza muhakkak vesile olmalıdır

VAAZIN İKİNCİ KISMI

Yeni öğrenim dönemi yaklaşırken, sözümün ikinci kısmında önemli bir konuya değinmek istiyorum Ruhani ve kültürel hayatımız büyük bir yıpranmaya girmiş bulunuyor Bunun yegane sebebi snobizm ve gösteriş meraklılığıdır Cemaat okullarından uzaklaşma ve özellikle yeni zenginlerin kendi çocuklarını yenibitme okullara büyük masraflarla kaydetme yarışına akıl ve mantık sığdırmak mümkün değil

Kendi kendilerini haklı çıkarmak için de cemaat okullarımızın kalitesi hakkında yalan yanlış hurafeler yayıyorlar Cemaatimiz ilköğrenim okullarından bu yıl tam 8 talebe Robert Kolej'in imtihanlarında gayet yüksek puanlar elde ederek başarı kazandılar Liselerimizden de üniversiteye giriş oranı gayet yüksek; liselerimiz, yurdumuzdaki binlerce ortaöğrenim okulları başarı sıralamasında ilk 150'ye giriyor

Okullarımızın başarı oranının göstergesi değil mi bunlar? Okullarımıza ikiyüz milyonu çok gören ve evladını en az iki-üç milyarlık yenibitme okullara gönderenler evlatlarına en büyük kötülüğü yapıyorlar Onları kendi kültürlerinden, dillerinden ve manevi zenginliklerinden mahrum bırakıyorlar Yarın öbür gün yetişip erdikleri zaman, evlatları kendi ana-babalarını emin olunuz ki suçlayacaklar

Otomobillerin markası vardır Komşumun şu marka arabası var, bizimki de ondan olsun diyebilir birisi, arabaların alternatifleri çok; ancak bizim cemaat okullarımızın alternatifi yok Bizim okullarımızda çocuklarımız hem bilinçli Türkiye vatandaşları olarak yetişiyor, hem de Ermeni dili ve edebiyatına, Hıristiyanlık dininin temel ilkelerine vakıf oluyorlar

Okullarımızda aksaklıklar yok değil Peki, öteki okullar mükemmel mi? Tabi ki, değiller Öyleyse boş ve kaprisli tenkitleri bir yana bırakarak, sorunları gidermek için yönetimlerde, okul komisyonlarında ve okul-aile birliklerinde aktif görev almak gerekir İyi olmayan, kendini yenileyemeyen yöneticiler demokratik katılımla görevden alınır, daha iyileri göreve getirilir Bu da cemaatin etkin ve uyanık katılımıyla olur

Okullarımıza yabancı kalmanın direkt sonuçlarından biri aile düzenimizin bozulmasıdır Hemen hemen boşanma yokken, cemaatimizdeki boşanma oranı son onyılda hızla yükseliyor Kutsal olmayan evlilikler ve nikahsız yaşayanlar yüzde 60 oranını neredeyse geçmek üzere

Hayırseverlerimiz var ki, hem maddi destek yapıyor hem de cemaatin bu yaraları ile yakinen ilgileniyor ve bir çıkış yolu arıyorlar Bir de ağalik taslayanlar var ki, ne maddi yardımda bulunurlar, ne de bu sorunlara ilgi gösterirler; ama baş masalarda oturmaz ya da resimlerde görünmezlerse kıyameti koparırlar

Peki, bu sorunlarla toplumun önde gelenleri, aydınları ve hayırseverleri ilgilenmezse kim ilgilenecek? Benim ruhani ve manevi yetkim dışında bir gücüm yok Patriğiniz olarak şu kadarını söylüyorum: evladını kendi cemaatinden, kendi dininden, kendi okulundan uzaklaştıran her kişinin ve her ailenin üzerinden takdisimi geri alırım! Vay Resuli Kilise'nin ve kilise büyüklerinin takdisinden mahrum kalanların haline! Ne mutlu bu büyük ailenin sevgi bağı ve birliği içinde bulunabilenlere!

Ne mutlu atalarımızın örf ve adetleriyle donanmış olan inayetli ve kadasetli kilisemizin vasıtasıyla ebediyet suyunun öz kaynağından içebilenlere! Kısacası şunu söylemek istiyorum: Yeni okul döneminin başlamasına birkaç hafta kaldı Okullarımıza sahip çıkın, onlara destek olun, çocuklarınızı kendi okullarınızdan uzaklaştırmayın, okullarımızı ve sevgili öğretmenlerimizi yüreklendirin, okullarınıza ve kiliselerinize güvenin, bir-iki yıldır başka yerlerde okuyorlarsa bile, çocuklarınızı kendi eğitim yuvalarına döndürün!

II MESROB
( ERMENİ PATRİĞİ)

Ermeni Patriği II Mesrob’un Milliyet Gazetesi muhabiri Yavuz Baydar’a 22 Mayıs 1999 tarihinde verdiği mülakat

Soru - Fatih dönemine kadar Konstantinopolis'teki Ermenilerin bir Patriği olmamış Neden?

II Mesrob - Konstantinopolis'teki Ermeni topluluğunun tarihi MS 4 yüzyıla dayanır Bir ara 6 yüzyılda sur içinde bir Ermeni kilisesi olduğunu biliyoruz Daha sonra Bizans Ortodoks mezhebi dışındaki Hristiyanlara müsamaha göstermediği için Ermeniler sur dışında kalan binalarda ibadet etmişler Tüm Batı Anadolu, Trakya ve hatta Lvov'a kadar Doğu Avrupa bölgelerindeki Ermeni cemaatlerinin ruhani reisi ise Bursa'da imiş Bizans'ta Batı Ermenileri için bir patriğe gerek görülmemiş

* İstanbul'un fethine kadar Anadolu'daki Ermeni cemaatinin durumu nasılmış?

II Mesrob - Anadolu'daki Hristiyan Ermenilerin tarihi İsa Mesih'in havarilerinden ikisinin, Aziz Tadeos ile Aziz Bartolomeos'un doğu yörelerinde misyonerlik yapmalarıyla başlar 301 yılında Ermeni Krallığı Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etti Bu olayın 1700'ncü yıldönümünü 2001 yılında kutlayacağız Böylece 301 yılında Ermeniler'in başpatrikliği sayılan Eçmiyadzin Patrikliği kurulmuş oldu

6 yüzyıldan itibaren Kudüs'te Rum Kilisesi'nden ayrılan Ermeniler bir Ermeni Patrikliği oluşturdu 10 yüzyılda Van'ın Aktamar Adası'ndaki Aktamar Patrikliği üçüncüsüydü Kozan'daki Kilikya Patrikliği ise 1441'de başladı Diğer tüm yörelerde Osmanlıca'da "marhasa" diye adlandırılan Ermeni episkoposları ya da başepiskoposları vardı

Soru - Fatih'in İstanbul Ermeni cemaatine patriklik berati vermesinin nedeni nedir?

II Mesrob - Fatih, İstanbul'u fethettikten sonra şehrin iskanı için Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden Ermenileri İstanbul'a getirdi Onun Gennadios'u Rum Patriği olarak tanımasından sonra Bursa Başepiskoposu Hovagim'i Ermeni Patriği olarak tanıması, Hristiyan tebaa arasında bir denge kurma düşüncesine atfedilir

İmparatorluk sınırları dahilinde Bizans Ortodoks doktrinini kabul etmeyen büyük bir kitle olduğunu unutmamak gerek Ayrıca, devlete ödenecek vergilerin de Ermeni tebaadan toplanması gerekiyordu Fatih'in kararının bir nedeni de budur

Soru - Osmanlı döneminde Ermenileri genelde zanaatkar ve tüccar olarak, sorunları geniş ölçekli yaşamayan bir topluluk olarak görüyoruz II Mahmut döneminden itibaren saraya yakınlaşıyorlar Tanzimat'ı izleyen dönemde Nizamname-i Millet-i Ermeniyan fermanı ile cemaat laik bir özerkliği pekiştiriyor Bu arada milletvekili ve bakanlar da çıkarıyor Ama bu arada Osmanlı topraklarında yaşanan çözülme giderek hız kazanıyor Bazı Ermeni siyasi partileri merkezi otoriteye başkaldırıyor Yaşanan acılı olaylar 1915'te doruk noktasına geliyor Siz halen devam etmekte olan bu tartışmalarla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?

II Mesrob - Ben o dönemde Ermenilerin bağımsızlık arayışında olduklarına inanmıyorum Patrikhane ve cemaatin büyük bir çoğunluğu Osmanlıcıydı Bir kısmı doğudaki yağmalama olaylarından, yaşanan siyasi kargaşadan rahatsızlık duyuyor ve güven ortamının sağlanmasını talep ediyordu Çok küçük bir kesim, sadece Tasnaklar, bağımsızlık peşindeydi

O dönemin paniği içinde, yöneticiler, azınlık içindeki küçücük bir azınlığın eğilimlerini bütün bir azınlığa mal etme yanlışını yaptılar Sorun bence şuydu: Osmanlı'nın çöküşü başlamış, birçok ülke bağımsızlığını ilan etmişti Tabii bazı Batılı güçler de bu kargaşada roller almıştı Bu gibi nedenlerle, Türk - Ermeni ilişkileri güvensizlik ortamına sürüklendi Böylece tehcir kanunu çıktı, bu da Ermenilerin tarihine "büyük felaket" diye geçen olaylara sebebiyet verdi

Ancak TC'nin kuruluşuna kadarki Türk - Ermeni ilişkilerinin bu son dönemini bütün tarihi açıklamak için kullanmak çok yanlış

Tarihe besinci yüzyıldan itibaren bakmak gerekir İlk Ermeni matbaasının İstanbul'da kurulduğunu, ilk Ermenice kitapların burada basıldığını, ilk Ermeni tiyatrosunun bu dönemde İstanbul'da kurulduğunu da görmek gerek Benim için en önemlisi, bu kadar çok farklı gruplardan, kültürlerden, dinlerden insanın bir imparatorluk çatısı altında 600 yılın üzerinde birlikte yaşamış olmasıdır Bu bence kutlanması gereken bir şey

Soru - Cumhuriyet'e geçiş kiliseniz açısından sancılı oldu mu?

II Mesrob - Oldu elbette Birinci Dünya Savaşı olmuş, tehcir yaşanmıştı Bir yıkım tüm toplumu etkilemişti Cumhuriyet'in ilk beş yılında cemaat patriksiz kaldı I Mesrob'un 1927'de Patrik seçilmesinin ardından normalleşme süreci başladı

Soru - Bugün kilisenizin ve cemaatinizin sorunları neler?

II Mesrob - Dini ve ruhani açıdan hiçbir sorunumuz yok İstediğimiz yerde ve saatte dini vecibelerimizi yerine getiriyoruz En büyük sorun, rahip ve papaz sıkıntısı Bir ruhban okulu şart, ama biz bunu YÖK kanalıyla üniversite sistemi içinde çözmek istiyoruz

Cemaatin toplumsal sorunları var 1936 Beyannamesi'nin vakıflarımıza getirdiği bazı çağdışı kalmış, artık bugünün şartlarına göre gözden geçirilmesi gereken tahditler var Bir camiye bir kişi nasıl hibe edebiliyorsa, bir kiliseye de hibede bulunmalı 1936'dan sonra vakıflara verilen mülk bağışları da tapu verildiği halde 1970'lerden itibaren sahiplerine geri verilmesi kararı altında Eski sahipleri ölmüş ise, mülklere el konmuş Bu uygulamaların bir an önce son bulmasını diliyorum

Soru - 2000'lere gidilirken Türkiye toplumu sizin pencerenizden nasıl bir manzara arz ediyor?

II Mesrob - 75 yıldönümünü birlikte kutlamakta olduğumuz Türkiye, çok karmaşık gündemli görünse de, ben bu sıkışık ortamdan çıkıp baktığımda, durumun o kadar da kötü olmadığını görüyorum Gelecek açısından ümitliyim Ülkemizin gerek bölgesel konumundan, gerek kendi içindeki ileriye dönük hamleleri bakımından iyimserim Sistemin yeni döneme uyarlanmasıyla birçok sorunun üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum

Soru - Günümüzdeki laiklik tartışmalarına ne diyorsunuz?

II Mesrob - Bu ilke bizim cemaatimizin içinde var 1863'teki belge bunu tescil ediyor Bu anlayış hala devam ediyor Ben Türkiye Ermenileri patriği olarak, burada insanların evlenmesi, boşanması, mülkiyet ihtilafları gibi hususlara bakacak dini mahkemelere başkanlık etmeye hiç mi hiç hevesli değilim

Cumhuriyet döneminde doğan insanlar olarak geriye dönüşün imkansız olduğu kanısındayım 2000'lere adım adım ilerlerken, Orta Çağ'a geri dönüş anlamına gelecek her çabayı, hayatı dini yasalarla yönetmeye ilişkin her adımı gülünç buluyorum

Soru - 2000 yılı kutlamaları bütün insanlığın ilgisini çekiyor, ama Hıristiyanlar için ayrı bir önem taşıyor Siz Türkiye'de "millennium" kutlamalarına nasıl katkılar yapacaksınız? Türkiye için bu kutlamalar büyük bir fırsat değil mi? Türkiye sizce bu konuyu yeterince önemsiyor mu?

II Mesrob - Biz çok önemsiyoruz bunu, ama devletin bu işle alakalı birimleri ne kadar önemsiyor, hala bilemiyorum Bakın, Türkiye'de Anadolu'nun üç ana kilisesi var: Ermeni, Rum ve Süryani kiliseleri Benim bildiğim kadar, 2000 kutlamaları konusunda bu üç kiliseden hiçbiriyle temas kurulmadı Biz her türlü katkıyı yapmaya hazırız, ama son ana bırakılırsa, korkarım istemediğimiz engeller önümüze çıkabilir Hep söyledim:

Hristiyanlık açısından birinci dereceden kutsal ülkeler Filistin ve Vatikan ise, ikinci dereceden kutsal ülke Anadolu, yani Türkiye Düşünün, İsa'nın havarilerinden yarısının mezarları buradadır! Bunun turizm, kültür ve dinler arası ilişkiler bakımından devasa önemi var 2000 yılında İsrail'e müthiş bir turizm akımı olacak Bize ne kadarı gelecek? Biz turizm krizine cevap ararken, bunu da düşünmeliyiz Türkiye'nin kültürel, folklorik, dini dokusunun sonuna kadar kullanılması, sergilenmesi gerekiyor Ben bunun yapılmadığı kanısındayım Bu büyük fırsat değerlendirilmelidir

[b]II MESROB
( ERMENİ PATRİĞİ)

22 Mayıs 1999 günü Hilton Oteli’nde düzenlenen resepsiyonda konuşan Ermeni Patriği II Mesrob, şunları söylemiştir:

"3 Binyılın eşiğindeyiz İnsanlık tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını kutlamaya hazırlanıyoruz Bunun hepimiz için büyük fırsat olduğunu düşünüyorum Geleceğimizi kıtaların, kültürlerin ve halkların birlikteliği düşüyle tayin etme fırsatı

İnsan hayatına, kişisel hak ve özgürlüklere saygı, adil ve her türlü şiddetten uzak bir dünya hepimizin ortak özlemi

Önümüzdeki bu dönüm noktası yalnızca eşsiz bir fırsat değil, aynı zamanda çetin bir sınav sunuyor bizlere Geride bırakmaya hazırlandığımız 2 Binyıl trajik olaylarla doluydu

Yine de geride bıraktıklarımız arasında hep saygıyla yad edeceğimiz, önümüzdeki binyıllarda da sevinçle kutlayacağımız nice olaylar yok değil

Tıpkı bugün kutladığımız gibi

İstanbul Ermeni Patrikliği'nin kuruluşu tarihte eşine rastlayamayacağımız bir olaydır

Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sekiz yıl sonra, 1461'de Batı Anadolu'daki Ermeni episkoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği'ne dönüştürmesi Fatih'in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir

Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih'ten önce, ne de sonra görüldü

Yeni bir binyıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını gözönünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz

İmparatorluk sınırları içindeki Ermeni toplumunun hayatını onun örf ve adetlerine göre düzenleyen Fatih Sultan Mehmet'i, onun doğrultusunda ülkeye hizmet eden devlet adamlarını ve 1461'deki ilk İstanbul Ermeni Patriği Bursalı Hovagim'den başlayarak bu makama sadakatle hizmet eden 83 patriğimizi sevgiyle ve minnetle anıyoruz

Biz Türkiye Ermenileri, ülkemizde yaşayan en kalabalık Hıristiyan cemaati olarak 75 yılını coşkuyla kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti'nin aydınlık geleceğine tüm kalbimizle inanıyor ve yarınlara ümitle bakıyoruz"


Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



ATATÜRK'TEN ERMENİ SORUNU

SUNUŞ

Atatürk'ün "Ermeni Sorunu" ve sözde Ermeni soykırımı üzerine nasıl yaklaştığını ve neler yaptığını ortaya çıkarmak için bir araştırma yapmak gereğini duyduk Böylece Ermeni Sorunu'na Atatürk'ün bakışıyla katkıda bulunmayı amaçladık

Bu amaçla Atatürk'ün yazdıklarını ve söylediklerini içeren tüm yayınları taradık Ermenilerle ilgili cümle, paragraf veya metinleri topladık Karşımıza bizi de şaşırtan çok zengin bilgi ve yorum çıktı Bunları sizlerle paylaşıyoruz

Burada;

- Ermeni Sorunu'nun neden çıktığını, siyasi amacın ne olduğunu;

- Siyasi amacın gerçekleştirilmesi için sözde Ermeni soykırımı safsatasının nasıl yaratıldığını ve kullanıldığını;

- Kurtuluş Savaşı döneminde Ermeni yayılmacılığına karşı nasıl mücadele verildiğini,

- Atatürk'ün bu sorunu nasıl söndürdüğünü, mücadele metotlarını ve konuyla ilgili yorumlarını bulacaksınız

6Ağustos 2001 Ankara

İsmet Görgülü




SEÇMELER

Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan bir takım çeteler, adi hırsızlıkla, ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise siyasi bir hüviyet kazanmıştır Rusların istilası başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden de desteklenmişlerdir

(22 Mayıs 1919)


Ermenilerin siyasi emellerini fiilen elde etmek ve asayişi bozuk göstermek maksadıyla Doğu vilayetleri içine çeteler geçireceklerini pek muhtemel görüyorum

(24 Mayıs 1919)


Ermenilere vilayetlerimizi peşkeş çekmeleri de () ihtimal bulunuyor Böyle bir vaziyette İngiliz birliklerinin Ermenilere öncülük edeceği çok muhtemeldir


böyle bir hali biz düşmanlık olarak görmeye ve saymaya, meşru topraklarımızı ve milli bağımsızlığımızı kurtarmak için mecburuz

(30 Mayıs 1919)


Rum ve Ermeni komitacılarıyla, bunların ileri gelenleri, devamlı şekilde temasta bulundukları İngiliz subayları ile bazı Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar

(5 Haziran 1919)



tehcir sırasında Merzifon'da esasen çokça kalan Ermenilerin bu kez başka yerlerden de gelenler ve göçten dönenler yüzünden miktarlarının daima artmakta olduğu Merzifon Amerikan Mektebi'ne getirilen eşya sandıklarının üzerinde Otoman Amerikan markaları görüldüğünden bunların herhalde silah olduğunda şüphe bırakmıştır

(6 Haziran 1919)



İngiliz subayları tarafından sevk ve idare edilen altı bin kişi oldukları tahmin edilen Ermeni kuvvetinin Nahcivan ve havalisini işgal ettikleri

(11 Haziran 1919)



bir İngiliz subayı Iğdır'dan Bayezit'e gelerek, Mutassarıf'a: İngiltere himayesinde teşekkül eden Ermenistan'a Bayezit havalisinin de bırakıldığını bir aya kadar on beş bin Ermeni muhacirinin Ermeni düzenli birlikleri himayesiyle eski yurtları olan Bayezit sancağına sevk edileceğini bildirmiştir

Doğu vilayetlerinden bir karış toprağın bile Ermenistan'a bırakılmasının mümkün olmayacağı, bir tek Ermeni askerinin sınırımızın bu tarafına geçmesinin ateşle karşılık göreceği

(12 Haziran 1919)



Doğu vilayetleri halkının, Ermeni çetelerinin acımasızlığına ve taarruzlarına hedef olmuş, en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla, birlik ve fedakarlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir

(16 Haziran 1919)



Devlet ve milletimizin parçalanması ve Ermeni ve Yunan esaretine düşülmesi söz konusudur Altı yüz elli sene efendilik eden bir milletin köle mevkiine düşmesi kolay bir hadise değildir

(6 Temmuz 1919)



Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan milli mücahede uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmaya resmi ve askeri sıfatım artık mani olmaya başladı Bu mukaddes gaye için milletle beraber nihayete kadar çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olduğum için pek aşığı bulunduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ettim

(8 Temmuz 1919)


Osmanlı tebaasından olan Ermeni unsurları, gördükleri teşvik ve yardımın neticesiyle de, milli namusumuzu yaralayacak taşkınlıklardan başlıyarak, nihayet hazin ve kanlı safhalara girinceye kadar küstahane tecavüzlere koyuldular

Vatanın parçalanması söz konusu ve karar olarak, Doğu Vilayetleri'mizde "Ermenistan", Adana ve Kozan havalisinde "Kilikya" adı ile yine Ermenistan; bu milletin, esarete, kölelik payesine indirilmesi ve nihayet bu devletin tarih sayfasını kapatarak ebediyet mezarına defnetmek gibi, insaniyet ve medeniyetle ve hele milliyet esaslarıyla bağdaşmayan emeller kabul ve onay yeri bulmuş ve görülüyor ki, tatbikat devresi de başlamıştır

Bir istila fikri besleyen Ermeniler, Nahcivan'dan Oltu'ya kadar bütün İslam ahaliye baskı ve bazı mahallerde katliam ve yağma yapıyorlar Sınırlarımıza kadar İslamları mahva mahkum ve göçe mecbur ederek Doğu Vilayetleri'miz hakkındaki emellerine doğru emniyetle yaklaşmak ve bir taraftan da 400 bin olduğunu iddia ettikleri Osmanlı Ermenisini bir dayanak olmak üzere memleketimize sürmek istiyorlar

memleketimizde külliyetli yabancı parası ve birçok propagandalar cereyan ediyor Bundaki gaye, pek aşikardır ki, milli hareketi neticesiz bırakmak, Yunan, Ermeni emellerini ve vatanın bazı mühim kısımlarını işgal gayelerini kolaylaştırmaktır

(23 Temmuz 1919)



Doğuda Ermeniler Kızılarmağa kadar genişleme hazırlıklarına ve şimdiden sınırlarımıza kadar dayanan katliam siyasetine başladı

(4 Eylül 1919)



vatanımız içinde bağımsız Ermenilik teşkili gayesine yönelik harekata karşı birlikte müdafaa ve mukavemet meşru esası kabul edilmiştir

(11 Eylül 1919)



Mütareke gününden beri Rum ve Ermenilerin, İtilaf Devletleri teşvik ve himayesi altında nasıl milli izzeti nefsimizi yaraladıklarını, ne suretle saltanat ve hükümet hakkını ayaklar altına aldıklarını

(17 Eylül 1919)



Ermenilere hiçbir kötü kastımız yoktur Bilakis onların her türlü tabiiyet haklarına tamamen riayetkarız Bunun aksi olarak yayınlar, düzmeceden ve İngilizlerin aldatmacasından ibarettir
Ermeni facialarının hala mevcut eserlerinin gösterilmesi uygun olur

(21 Eylül 1919)


Ateşkes sonrasında hükümetimizin Adana ili ile Antep, Maraş, Urfa sancaklarını bırakma güçsüzlüğünde bulunması, bu yörede Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında Ermeni işgalini ve örgütlenmesini kesinleştirmiş ve bunlar, o il ve sancakları Ermenileştirmek amacı ile bir yıla yakın bir süre çalışma göstermiş

1 Şimdiye dek yapılan saldırıların türü aşağıda özetlenir:

A Fransız ve İngiliz görevlileri ile Ermeni komitelerinin ve oralarda bulunan Ermeni topluluğunun açıktan açığa Müslümanların haklarına saldırmaları
B Osmanlı topraklarının değişik yerlerinde oturan Ermenilerin buralara göçlerinin kolaylaştırılması ve burada sayılarının artırılması
C Yabancı üniforması ile Ermeni birliklerinin buralara gönderilmesi ve buradakilerle birleştirilmesi
D İslam halkın az zamanda ekonomik ve başka baskılarla yok edilmesi ve öldürülmesi ve göçe zorlanması
E Aralarına aşamalı olarak sokulan bölücülükle İslam halkının yabancı koruyuculuğunu istemek zorunda bırakılması

(22 Eylül 1919)


Merkezi Erivan olan Ermeni Cumhuriyeti'ne karşı dostça olmayan hiçbir niyetimiz yoktur Bu yeni devletteki Ermeniler, Ermeni müfreze kumandanının emirleriyle, Müslüman unsuru imha etmek üzere faaliyette bulunuyorlar Bu emirlerin suretlerini gözlerimizle gördük Erivan'daki Ermenilerin, Müslümanların imha siyaseti güttükleri ve bu kanlı vahşet dalgasının sınırlarımıza kadar genişlediği, sınırlarımızın, öbür taraftan, ölümden kaçan sayısız Müslümanla dolu olmasıyla da teyit edilmiş oluyor

İngilizler, bu hareketlerin cereyanı esnasında, bir yandan Ermenilerin Müslümanlara karşı tutumlarını teşvik ettiler, hatta onları bu konuda kışkırttılar, diğer taraftan Ermenilerin tecavüzlerini bize sayıp döktüler ve bunları tahammül edilemez hareketler olarak nitelediler ve bu komşu devlete saldırarak misillemede bulunmaya bizi zorladılar Fakat biz hakikatin kendini göstereceğinden emin olarak Ermeni tahriklerine tahammül ettik ve İngilizlerin öfkelerini fark etmemiş göründük Hakikaten, bizi Ermenilere saldırmaya teşvik eden ve bu şekilde kendi bölüklerini o topraklara gönderebilmelerini sağlayacak bir ortam yaratmayı planlayan İngilizlerin tutumlarını meydana çıkarabileceğimizi düşündük İngilizlerin bütün bu manevraları, Kafkasya'yı boşaltmaları mecburiyetini hissettikten sonra, onların subay ve temsilcileri tarafından başlatıldı

Erzurum ve Van'daki Müslümanların ve bilhassa sınır bölgelerinde yaşayanların; Ermenistan'da cereyan eden katliama dair her gün aldıkları haberler ve ölümden kaçan ve ağlanacak vaziyette olan mültecilerin manzarası karşısında, büyük heyecana kapılmaları çok normaldir

(24 Eylül 1919)


Adana dahilinde, Ermenilerin Fransızlar tarafından silahlandırıldığı ve İslamlarla boğazlaşmaya sevk edildikleri

(23 Ekim 1919)


Maraş'a Fransız kuvvetleri girmekte ve oradaki Ermeniler vasıtasıyla Müslüman kardeşlerimize karşı bir katliam icra etmekte oldukları haber alındı

(1/2 Kasım 1919)


Maraş'tan alınan sağlam malumatta, Maraş'ı işgal eden Fransız kıtalarının yüzde yirmisi Fransız Cezayirli olup, geri kalanı Osmanlı Ermenilerinden meydana gelen fedailerdir Bunlar şehirde namuslu İslam kadınlarına taarruz etmekte ve Müslüman ahaliye zulüm ve işkence yapmaktadır Dükkanlar bütünüyle kapalı, ahali heyecandadır

(7 Kasım 1919)


Küçük - Ermenistan teşkiline ve Kilikya'nın Fransızlar tarafından tamamen işgaline mani olmak için, mülkiye memurlarının ve askeriyenin el ele vererek Adana vilayetinde ve bağımsız sancaklarda karşı koyma vasıtalarını hazırlamaları ve hazır bulundurmaları bütün alakadarlara yazıldı

(10 Kasım 1919)



Adana'da Fransızlar ve Ermeniler tarafından yapılan zulümlerin ve tecavüzlerin artmasından dolayı Ermeni zulümlerini görmek üzere milletlerarası bir heyetin Adana'ya yollanması

(16 Kasım 1919)


Ermenileri geri çekerek, İslamlar aleyhindeki zulme nihayet vereceklerini söyleyen Fransızların bu defa birlikte İslam halkı katliam eyledikleri son derece dikkate değerdir

(11 Ocak 1920)


Adana'da 1170, Toprakkale-Islahiye şimendifer hattı üzerinde 270, Osmaniye-Adana üzerinde 200, Katma'da 300, Kilis'te 600, Antep'te 1200, Maraş'ta 1200 kadar Fransız sömürge ve Ermeni askeri olmak üzere işgal kuvvetleri bulunduğu anlaşılmıştır

(24 Ocak 1920)


Maraş'ta, Fransızlar, Ermeniler, Müslümanları katliam etmektedirler insanlık aleminden bu katliama nihayet verilmesini

(25 Ocak 1920)


Maraş'ta, Fransız ve Ermeniler tarafından Müslümanların katliamı, insanlığı dehşete düşürecek şekilde devam ediyor

(29 Ocak 1920)


On yedi günden beri Maraş'ta cereyan eden feci ve kanlı vakalara nihayet verilmesi hakkında, medeniyet ve insanlık aleminin duyup öğrenmesi için yükseltilen feryat ve acının yankılanacak bir yer bulmadığı, hala bu vahşetin devamıyla sabit oluyor

(8 Şubat 1920)


Adana'da heyecan ve asabiyet ziyadeleşmiştir Ermeniler, kilise ve mekteplerde sık sık toplanmaktadırlar İnekler ve Bahçe Ermenileri, Güller ve Zencirli İslam köylerini yağmalamış ve ahalisini pek vahşiyane katliam etmişlerdir

(10/11 Şubat 1920)


Medeniyet maskesine gizlenen Fransızlar ve onların öncüsü olan Ermeniler, Urfa ve havalisinde İslam ahali hakkında zalimane katliamlara başlamışlardır

(14 Şubat 1920)


Tarihte emsali görülmemiş olan bu vahşetin faili Ermeniler olup, Müslümanlar ancak namus ve hayatlarını muhafaza kaydıyla mukavemet ve müdafaada bulunmuşlardır Yirmi gün devam eden Maraş katliamında Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların bu hadise hakkında Amiral Bristol'a çektikleri telgraf, facia sebeplerini, tekzip edilemez bir şekilde tayin etmektedir General Keret'in geri çekilmesiyle neticelenen bu muharebelerden sonra Kuvayi Milliye'ye teslimiyet arz eden muharip Ermeni kuvvetlerine karşı hiçbir ceza tatbik etmeyip bilakis onları şefkatli sinesine ve himayesine alan milletimizin alineceplığını Maraş Ermenileri de minnet ve şükran ile teyit etmektedirler Şu halde Ermenilerin intikam fikri ve tecavüzleri neticesi meydana gelmiş bazı vakalar var ise, bunların mesuliyeti milletimize değil bizzat Ermeni milletine ve onun tahrikçilerine ait olmak lazım gelir

(20 Şubat 1920)


Hiçbir yerde Ermeni kıtali (kırımı) yapılmakta değildir Maraş hadisesinden bahsedilmek murat ediliyorsa, orada Fransız askerleriyle beraber milletimize taarruz eden Ermeniler katledilmiş olmayıp, bilakis Fransız askeri kendilerini terk edip çekildikten sonra İslamlar tarafından himaye ve şefkate mazhar olmuşlardır milletimiz sebepsiz hiçbir yerde hiçbir yabancı unsura mütecaviz değildir

(22 Şubat 1920)


Kozan'da birçok Türklerin kiliseye doldurulduğunun tesbit edildiği, Feke ilçesinin 80 Ermeni tarafından sarıldığı bildiriliyor, ayrıca Saimbeyli'ye az zamanda takviye yetiştirilmediği takdirde Türklerin sonunun fena olacağı, silahlı olmayan Ermenilere hiçbir sebeple taarruz edilmemesi

(2 Mart 1920)


Bir uydurma Ermeni kırımı meselesi ve tüm dünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandaların niteliği hakkında uygarlık ve insanlık dünyasının bir kere daha aydınlatılması ve bu suretle haksızlığa uğramış Türk ulusunun iğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması

(7 Mart 1920)


Bugün Kozan, Haçin (Saimbeyli), Feke gibi bölgelerde fiilen kendisini göstermiş olan Ermeni mezaliminin bir an önce söndürülmesi gereklidir Yalnız şu aralık her türlü islam hareketlerini Ermeni kırımı biçiminde göstermek istenildiği anlaşıldığından harekatın her halde bu gibi yanlış söylentilere ve suçlamalara yer bırakmayacak şekilde idaresi

(9 Mart 1920)


13 Mart tarihli Temsp gazetesinde Lord Curzon Avam Kamarasında irad ettiği nutukta Ermenilere dair demiştir ki: Bana öyle geliyor ki siz Ermenileri sekiz yaşında pek temiz ve masum bir kız gibi zannediyorsunuz Bunda pek yanılıyorsunuz Zira Ermeniler bilhassa son harekatı vahşiyaneleri ile ne derecelere kadar hunhar bir millet olduklarını bizzat kendileri ispat eylemişlerdir

(27 Mart 1920)


Fransızlar Maraş ve Urfa'da yaptıklarını Adana'da da yaparak Ermenileri silahlandırıyorlar Bunlar İslam halkına saldırıyor Kozan çevresinde İslam halkından toplanan silahlar ve hayvanlar saldırgan Ermenilere veriliyor Kozan çevresindeki Hamam, Kurtoğlu Çiftliği, Çolak Hasan, Yassıçalı, Mehmet Ağa ve Kabasakal köyleri Ermeni jandarma ve gönüllülerince bütün olarak yakılmıştır Buçak yakınlarında birkaç köyün daha yakıldığı da haber alınmıştır

Kilikya'da ve çevresindeki işgal bölgelerinde Fransızların yarattığı durum, Türkler ve Ermeniler arasında karşılıklı olarak bir öç alma duygusunu beslemek ve bunun sonucunda da, işgalin kaldırılması ile birlikte yerli halkın birbirlerini boğazlayacaklarını dünyaya yayarak amaçlarına varmaktır

(31 Mart 1920)


Esirlerin hastalık sebebiyle bile olsun elimizde ölmeleri dini ve milli ahlakımıza uygun düşmedikten başka vatani çıkarlarımızı da gerçek biçimde yaralar

(13 Nisan 1920)


Düşmanların bütün çalışması, barış esaslarının kararlaştırılacağı şu sıralarda memleketimizi dışarıda ve içeride güçsüz bir durumda bırakarak istedikleri her şeyi kabul ettirmeyi amaçlıyordu

Geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bazı kuruluş ve unsurlar ise, tarafımıza yöneltilen bu akımı temelinden yıkmak ve bütün dış ülkelerin milletimiz lehine, düşüncelerinde değişiklikler olmasına fırsat vermemek için, tümüyle yalan olan en son Ermeni soykırımı uydurmasını düzenlediler ve açıkladılar
İngilizler, bir yandan dış durumumuzu yeni toplu öldürme iftiraları ile sarsarak tasarladıkları İstanbul işgalini kolaylıkla uygulayabilecek bir ortam hazırlıyorlardı

Anadolu'da yerleşmiş Ermenilerin ve Rumların hükümet emirlerine ve milli amaçlara karşı gelmedikçe her türlü saldırıdan korunmaları ve tam anlamı ile mutlu ve rahat bir hayat yaşamaları öteden beri kabul edilmiş bir ana konu idi Kilikya ve dolaylarında ve doğu hududumuz dışındaki resmi ve resmi olmayan Ermeni kuvvetlerinin dindaş ve ırkdaşlarımıza karşı yapılan cinayete varan saldırıları karşısında bile, ülkemizde yaşayan Ermenilerin her türlü taarruzdan korunmasını sağlamayı pek önemli bir medeni görev kabul ettik ve Anadolu'nun dış dünya ile ilişkisinin kesik olduğu bu günlerde yüce vatan çıkarlarını amaçlayan önlemler içinde Ermeni halkının esenliğinin korunması gerekliliğini bütün makamlara bildirdik

İşte, İstanbul'un yabancı kuvvetlerce işgalinden bu güne kadar geçen acı günlerinde hiçbir dış ülkenin fiili korumasına erişemeyen Anadolu Ermenilerinden hiçbir kişinin, en küçük bir anlamda bile, saldırıya uğramamış olması, bize her nedenle cinayet yükleyen ve medeni duyarlılığı kendi tekelinde sanan entrikacı Avrupalıların yüzlerini kızartacak ve milletimizin yaradılışından sahibi bulunduğu insanlık törelerinin yücelik derecesini ispat edecek çok önemli bir konudur

(24 Nisan 1920)


Adana, Maraş, Ayıntap ve Urfa gibi en eski İslam memleketleri Fransız zabitlerinin idaresinde Ermeni kin ve öfkesine, Ermeni ruhunun yırtıcı kabalık ve düşmanlığına yenecek, parçalanacak bir av gibi terkedildi

(09 Mayıs 1920)


Üç Sancak'taki Türk halkı Ermeniler tarafından devamlı olarak katliam edilmektedir Ermenilerin böyle hareket ettiklerini Avrupalılar da kabul etmektedirler

(13/14 Haziran 1920)


11 Haziran öğleden sonra saat üçte bu zavallı halk, Kahyaoğlu Çiftliği'ne vardığında silahlı otuz Ermeni'den kurulu bir çetenin saldırısına uğrayarak erkekler bir eve, çocuklarla kadınlar bir başka eve doldurulmuş, kırk üç erkek, yirmi bir kadın ve sayısı saptanamayan çocuklar kamadan geçirilmişlerdir Ayrıca, dördü erkek ve on sekizi kadın olmak üzere yirmi iki yaralı vardır Kadınların kollarını keserek bileziklerini ve küpelerini almışlardır
Adana'nın 10 km doğusundaki İncirli köyünde 9 Haziran 1920 günü Ermeni çeteleri bütün köy halkını bir yere doldurup bomba ile havaya uçurmuşlardır

(13 Haziran 1920)


Bolşeviklere Azerbaycan'da muhalifler vardı Onlar bir karşıt hareket yaptılar Azerbaycan'da bizim kendi arkadaşlarımız vardı O arkadaşlarımıza İngilizler dediler ki:
"Bolşeviklerle muharebe ediniz Türkiye bizimle anlaştı"
Orada bulunan arkadaşlarımız da ellerindeki kuvveti çarptırdılar ve tabii mağlup oldular Mağlup olduktan sonra biz de işittik Haber gönderdik, filan ettik

Halbuki Bolşeviklerle bu muharebe başlayınca ahali-i İslamiyenin katline başlanıldı Ermeniler bundan istifade etti ve hudutlarda bulunan ahali-i İslamiye de bundan istifade etti

(3 Temmuz 1920)


Gümrü'de başlayan barış görüşmelerinin iki ulus için karşılıklı güvenlik ilkesine dayalı bir barış ve bolluk dönemi getirecek bir sonuca ulaşması bizce de pek uygun ve gerekli olduğuna kuşku duyulmayacağı umudu ile Ermenistan'ı artık zararlı dış etkilerden korumaya yönelik yurtseverce çalışmalarınızda kesin başarılar dilerim

(29 Kasım 1920)


Ermeniler Van ve Bitlis'i ele geçirince, Irak'taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu'da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır


Rum, Ermeni gibi Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan uluslarla, bu çabalarında direndikleri sürece anlaşma olanağımız yoktur

Yunanistan ancak Türk çoğunluğunun yerleşik bulunduğu İzmir ve Trakya'dan ve İngiliz köleliğinden vazgeçtiği zaman bizimle dost olabilir

(1 Aralık 1920)


Ve gerek Rus gerek Garb istatistikleri bu hususda kanıt olarak yeterlidir Birkaç asırdan beri Şark Vilayetlerimizin hiçbir kısmında hiçbir vakit bir Ermeni çoğunluğu olmamıştır Ve Çarlık idaresi veya Garb emperyalistleri tarafından teşvik edilen Türk ve Ermeni halklarının girişmiş oldukları kanlı mücadeleler bir tarafa olduğu kadar, öteki tarafa da can kaybına malolmuştur 1917'de Rusların çekilmesinden sonra Ermeni çetelerinin Şark vilayetlerimizi ne halde bıraktıkları bunun kafi derecede bir ispatıdır

Ermenistan'ı Mezopotamya'da yerleşmiş İngilizlere yaklaştıracak surette uzatmak, Moskova ve Ankara hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur

(27 Aralık 1920)


S - Yakın zamanda Türklerin Ermenilerle katliam yaptıkları hakkında neşredilen haberler doğru mudur?
C - Türkler tarafından Ermeniler aleyhinde katliam, uydurulmuş rivayetler ve daha önce yayılmış bir takım yalan ve iftiralardan ibarettir Bunların kat'iyyen doğru olmadığına emniyet edebilirsiniz Bu hakikatın belgelendirilmesi için tarafsız heyetlerin memleketimizde kemal-i serbesti ile icra-yı tahkikat eylemelerini memnuniyetle kabul ederiz Bu meseleye dair Ermenistan'daki Yakın Doğu Amerika yardım heyetleri tarafından verilen en son raporların okunmasını tavsiye eyleriz

S - Türklere Ermeniler tarafından katliam yapılmış mıdır?
C - Türk ahali hakkında Ermeniler tarafından yapılan mezalim ve katliam ki Ermenistan üzerine ordularımız tarafından ihtiyar edilen harekatı zaruri kılmıştır Gayet geniş mikyasta vaki'dir Buna dair vesaik-i kat'iyeye malikiz; bu vesaik suretlerini size ayrıca verdireceğim

(17 Ocak 1921)


7 Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:
Rus ordusu 1915'de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu

Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan bilistifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı

İngiltere'nin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda'ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz
Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harb etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı

Brest-Littowsk Muahedesinin akdini müteakip Rusların Şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur
Sivas'ta benle görüşmüş olan, bilahare bu bölgeleri ziyaret eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda mufassal müşahadelerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu bana yazmış bulunan Amerikan Generali Harbord Amerikan Umumi ekfarının kendisinden faydalı bilgi temin edebileceği bir şahidimizdir Taşnaklar daha sonra da Kars ve Olti bölgelerinde Alexandropol (Gümrü) Antlaşmasının akdine kadar cinayetlerine devam etmişlerdir

Milyonlarca Türk'ü binlerce Ermeni'nin hakimiyetine terketmeye kalkışan Wilson projesi sadece gülünçtür

(26 Şubat 1921)


Güneyde Fransızlarla onların silahlandırdığı ve bize karşı kışkırttığı Ermeniler ve doğuda Ermenistan Ermenileri memleketimizin ele geçirdikleri yörelerinde ve işgal edilen sınır ve cepheler çevresinde Müslüman halka çeşitli zulümler uyguluyor ve katliam yapıyorlardı

(1 Mart 1921)


Ermeni sorunu denilen ve Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenilen sorun, Kars antlaşması ile, en doğru şekilde çözüme ulaştırılmış oldu (Alkışlar) Yüzyıllardan beri dostluk içinde yaşayan iki çalışkan halkın iyi ilişkileri memnuniyetle yeniden kuruldu

(1 Mart 1922)


Doğuda Trabzon'u, güneyde Adana'yı içine alacak büyük Ermenistan'dan eser kalmamıştır Ermeniler, gerçek sınırları içinde bırakılmıştır

(13 Ağustos 1924)

Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



ATATÜRK'TEN ERMENİ SORUNU(1917, 1918)

Atatürk'ün, 1917 kışında Veliaht Vahdettin ile beraber Almanya'ya yaptığı resmi ziyarette, bir Alman valisinin Ermeni tezlerini savunması üzerine, verdiği cevabı anlatması


ALMANYA GEZİSİNDEN BİR ANISI


Aralık 1917


Alsas'ta bir gece Vali'nin evine davet edildik Güzel, geniş bir salondayız; Vahdettin, vali ile bir masada oturuyor ve konuşuyor gibiydi Ben salondakileri inceleyerek geziniyordum Bir aralık Vahdettin beni bulunduğu masaya davet etti, gittim Vali Vahdettin'e bir soru sormuş Vahdettin bazı cevaplar vermiş, fakat verdiği cevapları benim tarafımdan teyit ettirmeye lüzum görerek demiş ki:

- Cephelerde bulunmuş, memleketi tanıyan bir kumandan yanımdadır, isterseniz onu da dinleyiniz

- Veliahda söz konusu meselenin ne olduğunu sordum:

- Ermeniler! dedi

Alman Valisi, Ermenilerin çok iyi niyet sahibi olduğundan, Türklerin Ermenilere karşı feci tecavüzlerde bulunduğundan, fakat Ermenilerin bu tarzda harekete müstahak olmadığından bahsetmiş Misafiri olduğumuz dost ve müteffik Almanya milletinin yüksek bir valisinin, müstakbel Türkiye padişahı ile kemali ciddiyetle bu konu üzerine konuştuğunu anladığım zaman hayrette kaldım Naci Paşa, Vahdettin ağzından:

- Bu kumandan temas ettiğiniz konuları iyi bilir, sizi aydınlatacak cevaplar verecektir, dedi
Valiye dedim ki:

- Türkiye'nin veliahdı ile Almanya'nın, mutena bir bölgede kıymetli olduğuna şüphe etmediğim bir valisinin bulabildiği konuşma zemini beni hayrete düşürdü Evvela sizden şunu anlamak istiyorum: Müttefikiniz olan ve ittifak uğrunda maddi manevi tekmil mevcudiyetini mahveden Türkiye'ye karşı, tarihin bilmem hangi devrinde mevcut olduğunu iddia eden ve bu mevcudiyeti ihya etmek için dünyayı aldatmaya çalışan Ermeniler lehine konuşmak fikri size nereden geliyor?

Bize dair pek eksik bilgi sahibi olduğunu anladığım ve bütün fedakârlıklarımıza karşılık, halâ Türkiye topraklarında bir Ermeni hakkı olabileceği zehabında bulunan bu Vali ile alay edercesine konuşmaktan kendimi alamamıştım Muhatabım, derhal bütün söylediklerinin en nihayet işittikleri olduğundan ve dava sahibi olmaktan uzak bulunduğundan bahsederek beni tatmine kalkıştı Konuşmayı bitirmek için kendisine:

- Veli hazretleri, dedim, biz cepheler dolaşan bir heyetiz; buraya Ermeni meselesi konuşmak için değil, fakat müttefikimiz olan ve kendisine dayanmakta olduğumuz Alman ordusunun hakiki vaziyetini anlamaya geldik; onu anladık, kâfi bir vukuf ile memleketimize dönüyoruz
Vali Vahdettin'i ve bizi sofraya davet etti




Atatürk'ün, Yıldırım Orduları Grup Komutanı iken, İngilizlerin Ermeni çetelerini ordunun gerisinde faaliyete geçirdikleri konusunda Başkumandanlığı uyarıcı, 6 Kasım 1918 tarihli yazısı



Başkumandanlık Erkânıharbiye Riyaseti Celilesine
Adana, 6 Kasım 1918



İngilizlerin Halep civarındaki ordularını beslemek için İskenderun'dan faydalanmak istemeleri haklı değildir Çünkü İngilizlerin eline geçmiş bulunan Halep vilayetinde ve yalnız Halep şehrinde milyonlarca erzak olduktan başka şartnamenin 21 maddesine göre hakikaten Halep'teki İngiliz ordusuna iaşe bakımından yardım etmek gerekirse, pek çok erzak bulunan Kilis, Antep havalisinden özel tedbir ve tertiplerle erzak satılabilir Sizi temin ederim ki, maksat Halep'teki İngiliz ordusunu beslemek olmayıp İskenderun'u işgal, İskenderun, Kırıkhan, Katma yoluyla hareket ederek Antakya- Diricemal- Ahterîn hattında bulunan 7 Ordu'nun geri çekilme hattını kesmek ve bu Ordu'ya Musul'da yaptığı gibi, teslim olmaktan kaçamayacak bir vaziyete sokmaktır İngilizlerin Ermeni çetelerini bugün İslahiye'de faaliyete geçirmiş olmaları da bu zanna kuvvet verecek mahiyettedir




Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı
MKemal






ATATÜRK'TEN ERMENİ SORUNU(1919, Ocak - Haziran)

Erkanıharbiye- i Umumiye Riyaseti’ne


Samsun, 21 Mayıs 1919


Canik Sancağındaki eşkıyalıkla asayişsizliğin sebepleri, etkenleri ve bunun ortaya çıkardığı neticeleri burada yaptığım araştırmaya dayanarak ve özet olarak aşağıda arz ederim:


Seferberliğin başlangıcında sancak dahilinde hemen yalnızca asker kaçaklarından ve İslam, Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı ve kendi hesaplarına teşekkül eden birtakım çeteler adi hırsızlıklar ve ara sıra adam öldürme olaylarıyla meşgul olmuş, Rum ve Ermeni tehciri sırasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler siyasi bir şekil kazanmış ve Rusların istilası başlayınca memleket içinde kargaşa çıkarmak için bunlar Ruslar tarafından da cesaretlendirilmiş ve denizden desteklenmiş, bu kısım çetelerin eşkıyalıkları siyasi olmakla beraber mahalli takibat karşısında memleketi tehlikeye atacak dereceye düşürememiştir

Rusların hezimete uğramasından mütarekeye varıncaya kadar da olaylar ve eşkıyalık alelade devam etmiştir




Sadaret Yüksek Makamına
Samsun, 22 Mayıs 1919


Canik sancağındaki eşkiyalıkla asayişsizliğin sebeb ve failleri ve bunun meydana getirdiği bugünkü durumu burada yapmakta olduğum incelemelere dayanarak kısaca aşağıda arz ediyorum


Seferberliğin başlangıcında liva dahilinde özellikle asker kaçaklarından ve İslam, Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan bir takım çeteler, adi hırsızlıkla, ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise siyasi bir hüviyet kazanmıştır Rusların istilası başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden de desteklenmişlerdir Bu kısım çetelerin eşkiyalıkları siyasi olmakla beraber, bölgedeki takibat karşısında memleketi tehlikeye atacak bir duruma düşürememiştir


Rusların yenilgisinden ateşkese varıncaya kadar olaylar ve eşkiyalık devam etmiştir İslam çetelerinin teşekkülünde ise hiçbir zaman siyasi bir amaç belirmemiştir Ateşkesten sonra, Devletçe iki defa ilan edilmiş olan aftan birçok İslam asker kaçağı ve bir kısım İslam eşkiyası yararlandığı gibi Rum eşkiyasından da isimleri bilinen yirmi kadar şahıs teslim olmuştur Bugün liva dahilinde Ünye çevresindeki bir iki Ermeni çetesinden başka Ermeni çeteleri yok denecek kadar az ve faaliyetleri hissedilmeyecek derecede etkisizdir





Bu durumun gerektirdiği mümkün olan bütün tedbirlere başvurulmuştur Sonuçları zaman zaman bildireceğim Arz olunur


22 Mayıs 1919
Dokuzuncu Ordu Birlikleri Müfettişi
Padişahın Fahri Yaveri
Tuğgeneral Mustafa Kemal




Erkanıharbiye-i Umumiye Riyaseti’ne


Samsun, 24 Mayıs 1919

Silahlı üç yüz Ermeni’nin üç makineli tüfek ve birçok bomba taşıyarak Kars’tan Erzurum’un kuzeydoğusunda sınır üzerinde Kosor mevkiine geldikleri öğrenildi Ermenilerin siyasi emellerini fiilen elde etmek ve asayişi bozuk göstermek maksadıyla Doğu vilayetleri içine çeteler geçireceklerini ve mütareke tarihinden beri ilk olarak elverişli bulunan mevsimin bu uygulamalarını kolaylaştıracağını pek muhtemel görüyorum Bu ihtimale karşı 15 Kolordu’ca gerekli tedbirler alınmıştır


9 Ordu Kıtaları MüfettişiTuğgeneral
Mustafa Kemal







Diyarbekir’de 13 Kolordu Vasıtasıyla
Mebus Kamil Beyefendi’ye
Havza, 28 Mayıs 1919


Doğu vilayetlerin Ermenilere veya herhangi bir yabancı idaresine geçmesine mani olmak ancak bu vilayetlerde tam asayişin ve özellikle bütün milletçe fikir birliğinin mevcudiyetini ispat etmek, tek vücut olan milletin, haklarını ve bağımsızlığını korumak için en son fedakarlığı göze aldığını bütün dünyaya göstermekle mümkün olacağı zatıalilerince bilinmektedir





9 Ordu Kıtaları Müfettişi
Padişahın Fahri Yaveri
Mustafa Kemal
Harbiye Nezareti’ne


3 Haziran 1919

Sivas ve civarında evvelce bulunan Ermenileri ve daha sonra gelen mültecileri tehdit edecek hiçbir hadise olmamıştır Sivas’ta ve ne de civarında endişe verici hiçbir hal yoktur Herkes sessizce kendi işiyle gücüyle meşguldür; bunu kesin olarak arz ve temin ederim




9 Ordu Kıtaları Müfettişi
Mustafa Kemal


Sadaret Makamına Havza, 3 Haziran 1919İzmir, Manisa, Aydın’ın işgalinden heyecanlanan ve endişelenen halkın her tarafta milli bağımsızlığı kurtarmak gayesiyle yaptığı etkili gösteriler, yapılan müracaatlardan ve bazı yerlerden bana gelen telgraflardan anlaşılıyor

Bilhassa vaktiyle yanmış ve pek çok zulüm ve istila görmüş olan Doğu vilayetleri ahalisi, özellikle Ermenilerin fiilen yaptığı bazı harekattan ve yabancıların Batı Anadolu’daki işgal ve istilalarından haklı olarak şüpheye düşmüş ve artık kendi topraklarının da aynı akıbete uğrayacağından endişelenerek güvenecekleri ve teselli bulacakları bir nokta bulmak için vaziyetin açıklığı ve hakikat hakkında durmadan bilgi istiyorlar




M Kemal










Komutanlara ve Valilere


Havza, 3 Haziran 1919



Paris’e gitmeye hazırlanan heyetin (Barış Görüşmeleri Heyeti) görüşüyle milli vicdanın kesin talebi arasında tam uygunluk şarttır Aksi takdirde millet, gayet zor vaziyette ve telafi edilemez oldubittiler karşısında kalabilir Bu endişeyi doğuran sebepler şunlardır: Sadrazam Paşa hazretleri, bilinen açıklamasında, bir Ermeni özerkliği esasını kabul etmiş olduğunu bildirdi Bunun sınırını belirtmedi Bundan doğu vilayetleri halkı tabii ki üzüldü ve durumun açıklanmasını istemek zorunda kaldı Toplanmış olan Saltanat Şurası’nda da hemen herkese milli bağımsızlığın korunmasını ve milletin mukadderatının bir milli şuraya verilmesini istediği halde, yalnız hükümetin dayandığı İtilaf ve Hürriyet Fırkası adına Reis Sadık Bey’in yazılı ifadesinde İngiltere’nin himayesi teklif edildi Geniş bir Ermenistan özerkliğini ve devletin bir yabancı himayesini kabul etmesi meselelerinde milli arzu ile şimdiki hükümetin görüşü arasında mutabakat olmadığı görülüyor Sadrazam Paşa hazretleriyle beraberinde hareket edecek olan heyetin milletin haklarını savunmada takip edeceği esaslar ve program milletçe bilinmedikçe arz edilen noktalarda endişeye düşmekten kaçınılamaz Bu suretle vilayetlerdeki ve çevrelerindeki Müdafaai Hukuku Milliye, Reddi İlhak cemiyetlerinin temsilci heyetleri ve henüz teşkilatını tamamlayamayan yerlerde de belediye heyetleri Sadrazam Paşa hazretlerine ve doğrudan doğruya padişaha telgraflarla müracaat ederek, milli tam bağımsızlığın dokunulmazlığının ve milli çoğunluğun haklarının korunmasının milletçe esas şart olduğunu açıklamalı ve buna göre gidecek heyetin savunma esaslarının millete resmen ve açıkça bildirilmesini istemelidir



[B]
Mustafa Kemal












Sadaret Yüksek Makamına
Havza, 5 Haziran 1919




(Doğu Karadeniz Bölgesi’nde) Hrıstiyan unsurları şımartıp çılgınca vaziyetlere sokan Rum ve Ermeni kundakçıları, asayişi yabancılara karşı bozuk göstermek ve işgal ve müdahaleyi davet etmek ve bilhassa yabancı subayların bulunduğu yerlerde hükümetle hiç temas etmemek, doğruca yabancılara müracaat etmek gibi muameleler ve İslamlar aleyhine olaylar çıkartılması gibi tutum ve davranışlarını sürdürüyorlar Rum ve Ermeni komitacılarıyla, bunların ileri gelenleri, devamlı şekilde temasta bulundukları İngiliz subayları ile bazı Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar


Van vilayetine gelince; adi olaylar dikkat çekmektedir Ermenistan ve Gürcistan ile sınırları olan bu üç vilayetin (Van, Erzurum, Trabzon) doğusunda ve Kafkas tarafında Ermenilerin faaliyet ve hazırlığı vardır












Harbiye Nezareti’ne
Havza, 12 Haziran 1919


Erzurum vilayetinden aldığım bilgide, 561919 günü yanında bir Ermeni tercümanı olan bir İngiliz subayı Iğdır’dan Bayezit’e gelerek, Mutassarıf’a: İngiltere himayesinde teşekkül eden Ermenistan’a Bayezit havalisinin de bırakıldığını, ancak Konferans kararlarının kendisine tebliğ edilmiş olduğunu ve bir aya kadar on beş bin Ermeni muhacirinin Ermeni düzenli birlikleri himayesiyle eski yurtları olan Bayezit sancağına sevk edileceğini bildirmiştir Mutasarrıfı hükümetten bu konuda resmi bir tebligat almamış olduğunu, eğer muhacirlerin dönmesi kararlaştırılırsa, kabul şeklinin hükümetçe alınan tedbirleri kapsayan eldeki talimatname dairesinde olabileceğini, bununla birlikte Bayezit sancağı muhacirlerinin on beş bin olmayıp ancak yedi, sekiz bin kadar olduğu, silahlı Ermeni askeriyle de gelmelerine hacet olmadığı cevabını vermiş Bu bölgeler hakkında yaptığım resmi ve özel araştırmaya göre de, Doğu vilayetlerinden bir karış toprağın bile Ermenistan’a bırakılmasının mümkün olmayacağı, bir tek Ermeni askerinin sınırımızın bu tarafına geçmesinin ateşle karşılık göreceği ve ancak hükümetler arasında kararlaşacak ve hiçbir yerde çoğunluk oluşturmamak üzere Ermeni muhacirlerinden isteyenlerin memleket dahiline hükümetin kefil olması ve adli teminatı altında kabul edilebileceği bence de uygun görüldüğünden, ona göre gereğinin yapılması arz olunur


9 Ordu Kıtaları Müfettişi
Tuğgeneral
Mustafa Kemal











Harbiye Nezareti’ne


Havza, 12 Haziran 1919


2951919'da Pasinler kazasının Isısu köyü civarında biri gövdesinden ikiye ayrılmış, diğeri altı yerinden süngü ve kurşunla yaralanmış, yaklaşık on beş yaşındaki bir çocuğun da burun, göz ve kulakları kesilmiş olmak üzere vahşice ve gaddarca katledilmiş üç Müslüman cesedi bulunmuştur

Olay hakkında Erzurum İngiliz temsilcisinden alınan yazılı cevapta, bu cinayetin Oltu'nun on sekiz kilometre kadar doğusundaki Pernos köyünün eski sakinlerinden olan Ermeniler tarafından yapılmış olmasının muhtemel olduğu Bu biçarelerin cesetlerinde görülen vahşet ve acımasızlık belirtilerinden de yapanların Ermeni olduğuna ihtimal verdireceği bildirildiği anlaşılmaktadır Adı geçen temsilci, 1918 senesinde Ermenilerin ailelerini ve aciz olanları geriye gönderdikten sonra silahlı gençleriyle kurdukları çeteler vasıtasıyla bilhassa Erzurum ve havalisi halkını feci bir surette katlettikleri, şimdi Savunma Bakanlığı'nda bulunan resmi belgelerle bütün dünya gözünde ortaya serilmiş ve dolayısıyla Pernos köyünde yapıldığı ihbar edilen katliamın olmadığı ve sırf cinayeti örtmek için yazılmış olduğuna şüphe bulunmadığına dair cevap verildiği bildirilmektedir Hakikaten cinayet İngiliz temsilci tarafından bildirildiği şekilde kabul edildiği takdirde, Türkiye'ye dönmek üzere sınıra yaklaşan bu Ermenilerin hala vahşet ve cinayetlerine devam edecekleri ve Müslümanları birer birer imhadan geri durmayacakları hakkındaki Doğu vilayetleri halkının korku ve kanaatleri doğrulanmakta



9 Ordu Kıtaları Müfettişi
Tuğgeneral
Mustafa Kemal











Erzurum Vilayeti’ne


15 Haziran 1919

1 Culfa ve Nahçivan tarafındaki Ermeniler İslamlara karşı son derece gaddar ve haince davranmakta ve İslamların silahlarını toplamak için şiddet göstermekte imişler

2 Ermeniler yakında Rus Bolşevikleriyle Azerbaycan Türk Ordusunun gelerek kendilerini mahvedeceklerini düşünerek hiçbir yardımları dokunmayan İngilizlere lanet okuyorlarmış





Diyarbekir’de Cemil Paşazade Kasım Bey’e


16 Haziran 1919

Kürtlerin devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları teorisini tasvip etmem Çünkü bu teori, muhakkak Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır Bayazıt sancağına resmen gelen ve beraberinde bir Ermeni subayı bulunan İngiliz temsilcisi, o havalinin Ermenistan olduğu ve bu keyfiyetin tebliği kararlaştırılmış olduğundan, Ermeni askerleri himayesinde Ermeni muhacirlerinin dönmeye başlayacağını resmen bildirdi Tabii ki bunu reddettim ve edeceğim




Mustafa Kemal










15 Kolordu Kumandanı Kazım Paşa Hazretleri’ne


Amasya, 16 Haziran 1919



2 Doğu vilayetleri halkının, Ermeni çetelerinin acımasızlığına ve taarruzlarına hedef olmuş, en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla, birlik ve fedakarlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir Fakat Anadolu’nun öteki tarafları böyle değildir Siyasi zümrelerin şimdiye kadar menfaatleri uğrunda halkı oyuncak kabul etmiş olmaları, ahalide her türlü teşkilata karşı bir tür çekingenlik doğurmuştur


Mustafa Kemal








Bitlis Vilayeti Vekaleti’ne


17 Haziran 1919



2 Doğu vilayetlerimizin hemen hepsinde kurulup şekillenmiş olan işbu Müdafaai Hukuku Milliye ve Reddi-i İlhak Cemiyeti’nin vilayetinizde de açılıp açılmadığını yazınızdan çıkartamadım Düşmanlarımızın Türk ve Kürdün ezici çoğunluğuna rağmen doğu vilayetlerimizi Ermenilere hediye ettikleri er ve geç İzmir gibi ve belki de daha feci bir akıbete uğrayacağı pek muhtemeldir Milletin ortak azim ve iradesini aleme ilan edecek, fiili bir tecavüz ve sapma karşısında namus ve bağımsızlığını savunacak kudretli bir milli teşkilatın tamamlanamamış olmasını, Van ve Bitlis gibi Ermenilerce hedef alınmış sınır vilayetlerimizin yakın geleceği bakımından çok acı ve tehlikeli görmekteyim


3 Ordu Müfettişi
Padişahın Fahri Yaveri
Tuğgeneral
Mustafa Kemal













Erzurum Vilayeti’ne


19 Haziran 1919

13 Kolordu’nun verdiği bilgiye göre, Amerikalı Miss Suckot adındaki bir kadın Diyarbekir’den Silvan’a giderek Beşiri kazasına dönmüştür

Adı geçen, dolaştığı Ermeni köylerinde Ermeni nüfus miktarı hakkında araştırma yapmaktadır




ATABE, c 2, s 399

Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Derleyen: Nimet Arsan, Cilt: IV, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını, Ankara, 1964, s 37

Mustafa Onar Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, TC Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi: 45, Ankara 1995 s79






15 Kolordu Kumandanlığı’na


24 Haziran 1919

Doğu vakaları hakkındaki istihbarat aşağıdadır:

1 Ermeni Hükümeti Cumhuriyesi’nin hali hazırda üç tümen askeri varmış, gönüllülerden bir dördüncü tümen kurulması arzu olunuyormuş Fakat kimse icabet etmediğinden mümkün olmamış

2 Mevcut tümenler iki taburlu ikişer piyade alayından mürekkep olup taburda dört makineli tüfek ve iki dağ topu varmış; bütün Ermeni ordusunda altı adet sahra topu bulunuyormuş

3 Tümenlerin mevcudu sekiz yüz eri geçmemiş olup sahra toplarının hayvanları olmadığından katırla harp edilmekte imiş

4 Ermenistan Harbiye Nazırı eski Rus generallerinden Nazarıekov

Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



Konunu üzerine tıkla metni oku

ATATÜRK'TEN ERMENİ SORUNU(1919, Temmuz - Aralık) »


Atatürk'ün Sivas'taki 25 kadar Amerikan okulunun yalnız bir tanesinde bin beş yüz kadar Ermeni öğrenci bulunduğuna dair, Bekir Sami Bey'e Temmuz 1919'da yazdığı yazı»


Atatürk'ün Paris Konferansı ve Doğu illerindeki Ermeni hakimiyeti hakkında Harbiye Nazırı Ferid Paşa ile 5 Temmuz 1919'da telgraf başında yaptığı konuşma»


Atatürk'ün, devlet ve milletimizin parçalanması ve Ermeni ve Yunan esaretine düşülmesi tehlikesine dikkat çekerek, 650 sene efendilik eden bir milletin köle mevkiine düşmesinin kolay olmadığına dair, Harbiye Nazırı Ferid Paşa'ya yazdığı 6 Temmuz 1919 tarihli yazısı»M Kemal'in; topraklarının Ermenistan'a verileceği vaadi karşısında galeyana gelen Doğu Anadolu ahalisi arasından çıkıp İstanbul'a gelemeyeceğini bildiren telgrafı 6 Temmuz 1919»


Atatürk'ün, vatan ve milletin Yunan ve Ermeni emellerine kurban edilmesine mani olmak üzere resmi ve askeri sıfatından istifa ettiğine dair, Kolordu Komutanlarına gönderdiği 8 Temmuz 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Erzurum Kongresi'nde yaptığı 23 Temmuz 1919 tarihli konuşması»


Atatürk'ün İzmir'in işgali ve Ermeni istilası tehlikelerinden doğan Erzurum Kongresi'nin hiçbir siyasi akımla ilgisi olmadığına dair, 20 Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa'Ya yazdığı 3 Ağustos 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Ermenilerin İslamlara yönelik katliamlarına dair, Erzurum Kongresi beyannamesinde yer alan 7 Ağustos 1919 tarihli sözleri»


Atatürk'ün, yurdun Ermeni ayakları altında çiğnenmesine ve ulusumuzun Ermenilere tutsak olmasına olur verecek hiçbir Müslüman düşünülemeyeceğine dair, Şeyh Mahmut Efendi'ye yazdığı 13 Ağustos 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Doğu halkının, Ermenilere karşı direndiğine ve İstanbul'daki hükümetin, düşman saldırıları karşısında beceriksiz kaldığına ve bu sebeple milletçe birlikte hareket edilmesine dair, Şeyh Ziyaettin Efendi'ye yazdığı 13 Ağustos 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, İngilizlerin ulusumuzu parçalamaya ve ülkemizi Ermeni ayakları altında çiğnetmeye yönelik entrikalarına dur denilmesi için Cemil Çeto Bey'e yazdığı 13 Ağustos 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Doğu illerinin Ermenistan'a katılması durumunda, Osmanlı Ermenilerinin zorda kalacağına dair, 12 Ve 20 Kolordu Komutanlıkları'na yazdığı 21 Ağustos 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, İstanbul'da Rumlarla Ermenilerin çalışmalarına dair yayınladığı 22 Ağustos 1919 tarihli tamimi»


Atatürk'ün, ABD İnceleme Heyeti Raporu konusunda Müdafaai Hukuk Cemiyeti Erzurum Merkez Heyeti'ne yazdığı 24 Ağustos 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Ermenilerin Erivan ve Nahcivan'daki faaliyetleri hakkında, Kastamonu Komutanı Albay Osman ve Vali Vekili Ferid Bey'le Eylül 1919'da yaptığı telgraf görüşmesi»


Atatürk'ün, 4 Eylül 1919'da, Doğu sınırlarına dayanan Ermenilerin katliam siyasetine başladığına dair, Sivas Kongresi'nde Kongre Reisi olarak yaptığı açış konuşması»


Osmanlı memleketinin herhangi bir parçasında bağımsız birer Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine yönelik harekata karşı Ermenilere toprak verilmesine karşı birlikte müdafaa ve mukavemet meşru esası kabul edildiğine dair, Sivas Kongresi kararı, 11 Eylül 1919»


Atatürk'ün Rum ve Ermenilerin, İtilaf Devletleri teşvik ve himayesi altında milli izzeti nefsimizi yaraladıklarına dair, Müşir Fuat Paşa'ya yazdığı 17 Eylül 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Doğu illerini gezen General Harbord'un yönelttiği Ermenilerle ilgili sorulara ne gibi cevaplar verdiğine dair, 15 Kolordu Komutanlığı'na gönderdiği 21 Eylül 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, yayınladığı beyannamede Osmanlı'nın, Doğu Vilayetleri'nde geniş bir Ermenistan teşkiline ve Toros silsilesinin güneyinde kalan yerleri terke hazır bulunduğuna dair ifadeler bulunan Padişah'a çektiği 22 Eylül 1919 tarihli telgraf»


Atatürk'ün, Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında işgal ve örgütlenmesini kesinleştirmiş olan Ermenilere karşı birlik olunması gerektiği konusunda 20, 3, 13, 12 Kolordu Komutanlıklarına ve Adana, Antep, Maraş ve Urfa Merkez Kurullarına gönderdiği 22 Eylül 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, 24 Eylül 1919'da General Harbord'a verdiği muhtıranın Ermenilerle ilgili bölümü»


Atatürk'ün, Tasviri Efkar gazetesi muhabirinin sorusu üzerine, bir karış vatan toprağının bile Ermeni işgaline bırakılamayacağına dair, 17 Ekim 1919 tarihli cevabı»


Atatürk'ün, Ermeni Patriği Zaven Efendi'nin demeci üzerine, 21 Ekim 1919 tarihli İleri, Tasviri Efkar, Yenigün ve İradei Milliye gazetelerinde yayımlanan açıklaması»


Atatürk'ün, Adana bölgesinde, Ermenilerin Fransızlar tarafından silahlandırıldığı ve İslamlarla boğazlaşmaya sevk edildikleri ve İslam ahali arasında büyük bir heyecan ve galeyan olduğu ve bu heyecanın Ulukışla havalisine kadar yayıldığına dair, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya gönderdiği 23 Ekim 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Osmanlı sınırları dışında kurulacak bir Ermeni devleti hakkında, 25 Ekim 1919 tarihli Le Temps gazetesinde yayınlanan cevabı»


Atatürk'ün, asker korumasında Kayseri'den Kilikya'ya sevk edilecek olan 800 Ermeni'ye yönelik herhangi bir olumsuz hareketin olmaması için Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya gönderdiği 1 Kasım 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, İngiliz işgal kuvvetinin tahliye ettiği Maraş'a Fransız kuvvetleri girmekte ve oradaki Ermeniler vasıtasıyla Müslüman kardeşlerimize karşı bir katliam icra etmekte olduklarına dair, Malatya Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Merkeziyesi'ne gönderdiği 1/2 Kasım 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün Maraş'taki Ermeni katliamları ve Fransız hükümeti arasında, birtakım Ermeni fedaileri bulunduğuna dair, Elaziz Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Merkeziyesi'ne gönderdiği 3 Kasım 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, İtilaf devletleri ile Rum ve Ermenilerin ortak ve yardımcısı olan bazı vatan haini siyasi partilerin Meclisi Mebusan'a girmekten korkarak, Meclis'in sırf milli teşkilat mensuplarına ait olduğuna dair haber yaydıklarına dair, 15 Kolordu Komutanlığı'na gönderdiği 4/5 Kasım 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Maraş'ı işgal eden Fransız kıtalarının yüzde yirmisinin Fransız Cezayirli, geri kalanınınsa Osmanlı Ermenilerinden meydana gelen fedailerden oluştuğuna dair, Bursa'da 56 Tümen Kumandanlığı'na yazdığı 7 Kasım 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün Kürt Teali Cemiyeti'nin Ermeniler lehine çalıştığına dair Harput Valiliği'ne yazdığı 8 Kasım 1919 tarihli yazısı»


Kilikya'da, Küçük Ermenistan teşkilinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik, 10 Kasım 1919 tarihli Heyeti Temsiliye kararı»


Atatürk'ün, Adana'da oturan Ermenileri başımıza musallat eden Fransa'nın hiçbir vakit dostumuz olamayacağına dair, Bursa'da 56 Tümen Kumandanı Bekir Sami Beyefendi'ye yazdığı 10 kasım 1919 tarihli yazısı»


Adana vilayeti sınırında Ermeni Fransız askeri tarafından yapılan zulümler dolayısıyla alınacak tedbirler hakkında 11 Kasım 1919 tarihli Heyeti Temsiliye kararı»


Atatürk'ün Ermenileri maşa olarak kullanmak suretiyle Fransızlar tarafından işgal edilen Adana, Maraş ve Urfa'daki Ermeni olayları hakkında yayınladığı 12 Kasım 1919 tarihli İngilizce bildiri»


Ulukışla'nın Ömerli köyü civarında yedi Müslümanın, Ermeni Fransız askerleri tarafından katledildiğine dair, 13 Kasım 1919 tarihli Heyeti Temsiliye kararı»


Ermeni zulümlerini görmek üzere milletlerarası bir heyetin Adana'ya yollanması isteğinin, Cemal Paşa vasıtasıyla merkezi hükümete bildirildiğine dair, 16 Kasım 1919 Heyeti Temsiliye kararı»


Atatürk'ün Fransızların işgal ettiği Maraş, Urfa ve Ayıntap'taki Ermeni katliamlarına dair, 16 Kasım 1919'da yazdığı protestoname»


Atatürk'ün, Erzurum ve Sivas kongreleri kararları ile Ermenistan'a bir karış toprak bile terk etmeyeceği hakkında Çürüksulu Mahmut Paşa'ya gönderdiği 17 Kasım 1919 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, 22 Kasım 1919 tarihli Heyeti Temsiliye toplantısında, Ermenilerle ilgili konuşması»


Atatürk'ün, Paris Sulh Konferansı'na gitmek üzere Suriye'den hareket ederek Heyeti Temsiliye ile fikir alışverişinde bulunmak üzere Sivas'a uğrayan Suriye ve Ermenistan Fransız Fevkalade Komiseri Fransuva Jur Piko ile yaptığı özel görüşme hakkında, 15 Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir'e yazdığı 7 Aralık 1919 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Ermeniler veya Fransızlar tarafından sebebiyet verilmedikçe, silahlı tecavüzlerde bulunulmaması için Urfa Müftüsü Hüsnü Ef endi'ye yazdığı 8 Aralık 1919 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Ermenilerin muhtemel katliamlarına karşı, büyük bir harekete hazır bulunulması için Kilikya Mıntıkası Kuvayi Milliye Kumandanı Binbaşı Kemal Bey'e yazdığı 8 Aralık 1919 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Ermenilerin tecavüzleri Fransızlar tarafından önleneceğinden kendileri tarafından bir tecavüz olmadıkça silahlı tecavüzden kaçınılması konusunda, Adana Heyeti Merkeziyesi'ne 12 Aralık 1919 tarihli cevabı»

Atatürk'ün, Fransızların, Ermeni çetelerini işgal bölgelerinden geri çekeceklerine dair vaatte bulunmasından dolayı, Müslüman ahalinin Ermenilere yönelik silahlı bir tecavüz yapmaması hakkında Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza Bey'e yazdığı 15 Aralık 1919 tarihli yazı


»

Atatürk'ün, Ermenilere yönelik silahlı tecavüzlerden kaçınılmasına dair, Konya'da 12 Kolordu Kumandanı Fahrettin Efendiye yazdığı 10 Ocak 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Kilikya havalisindeki Ermenilere karşı hiçbir tecavüzde bulunulmaması hakkında, Sivas'ta 3 Kolordu Kumandanı Selahattin Bey, Diyarbekir'de Cevdet Bey ve Everek'te (Develi) Ahzı Asker Muamelat Müfettişi Kemal Bey'e yazdığı 11 Ocak 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Ermeniler tarafından sebebiyet verilmedikçe, silahlı tecavüzde bulunulmaması hakkındaki emrin Adana Valisi Celal Beyefendi'ye ulaştırılmasına dair, Konya'da 12 Kolordu Kumandanı Fahrettin Bey'e gönderdiği 11 Ocak 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Ermenileri geri çekerek, İslamlar aleyhindeki zulme nihayet vereceklerini söyleyen Fransızların, Ermenilerle birlikte İslam halka katliam yaptıklarına dair, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yazdığı 3 Kasım 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün Fransız memurlarının sözlerine rağmen, Ermenilerin, Islahiye, Ayıntap, Maraş, Kilis ve Zeytun taraflarında devlet memurlarıyla İslam ahaliye zulüm yaptıklarına dair, 3 Kolordu Kumandanlığı'na gönderidği 14 Ocak 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün Mondros Mütarekesi'nden sonra Amerika'dan gelen 250 bin Rum ve Ermeni'nin İstanbul'a yerleştiklerine dair, 15 Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir'e yazdığı 15 Ocak 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Maraş mıntıkasında, ahaliye tecavüz ve İslam ahaliye zulümler yapan Fransız ordusundaki Ermenilerin, Kuvayi Milliye tarafından bozguna uğratıldığına dair, Kastamonu Valiliği'ne ve Mıntıka Kumandanlığı'na yazdığı 21 Ocak 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Adana, Islahiye, Osmaniye, Katma, Antep ve Maraş'taki Fransız sömürge ve Ermeni askerlerinin sayısına ve bu yöredeki mücadelelere dair, 24 Ocak 1920 tarihli tamimi»


Atatürk'ün, Fransızlar ve Ermenilerin Maraş'ta yaptıkları katliam hakkındaki 25 Ocak 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Maraş'ta, Fransız ve Ermeniler tarafından Müslümanların katliamı, insanlığı dehşete düşürecek şekilde devam ettiğine dair, 19 Ocak 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Fransızların Kilikya'da Ermenileri silahlandırdıkları ve her gün 8-10 Türkün Ermeniler tarafından kayıp edildiğine dair, 31 Ocak 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, 17 günden beri Ermenilerin Maraş'ta yaptıkları katliamların devam ettiğine dair, 8 Şubat 1920 tarihli tamimi»


Atatürk'ün, Inekler ve Bahçe Ermenilerinin, Güller ve Zencirli İslam köylerini yağmalayıp halkını vahşi bir şekilde katlettiklerine dair, Sivas Vilayeti'ne ve Sivas Heyeti Merkeziyesi'ne yazdığı 10/11 Şubat 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Fransızlar ve onların kışkırttığı Ermeniler tarafından hunharca katliama tabi tutulan Maraş'lıların, düşman kuvvetleri bozguna uğrattıklarına dair, bütün Müdafaai Hukuk Cemiyetlerine gönderdiği 12 Şubat 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Batı medeniyetinin öncüsü olduğunu iddia eden Fransızlar ile Ermenilere karşı çarpışan ve zafer kazanan Maraşlıları, bütün memleket namına tebrik eden, 12 Şubat 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Ermenilerin Ocak ayında İslamlara karşı daha ziyade şiddet göstermeye ve hunharlığa başladıklarına dair, Müdafaai Hukuk Cemiyeti Sivas Heyeti Merkeziyesi'ne, 12 Şubat 1920'de gönderdiği yazı»


Atatürk'ün, medeniyet maskesine gizlenen Fransızlar ve onların öncüsü olan Ermenilerin, Urfa ve havalisinde İslam ahali hakkında zalimane katliamlara başladıklarına dair, Müdafaai Hukuk Cemiyeti Sivas Heyeti Merkeziyesi Riyaseti'ne gönderdiği 14 Şubat 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Güney işgal bölgelerindeki Fransız kuvvetleri tarafından silahlandırılan Ermenilerin, bulundukları mahallerdeki İslamlara katl ve imha siyaseti yoluna girdiklerine dair, Harbiye Nazırı Fevzi Paşa'ya gönderdiği, 20 Şubat 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, hiçbir yerde Ermeni kıtali (kırımı) yapılmadığı ve Türklerin sebepsiz hiçbir yerde hiçbir yabancı unsura mütecaviz olmadığına dair, Harbiye Nazırı Fevzi Paşa'ya gönderdiği, 22 Şubat 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Kozan'da birçok Türkün kiliseye doldurulduğuna Feke ilçesinin 80 Ermeni tarafından sarıldığına ayrıca Saimbeyli'ye az zamanda takviye yetiştirilmediği takdirde Türklerin sonunun fena olacağına dair, 3 Kolordu Komutanlığı'na gönderdiği 2 Mart 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, 10 Mart'ta geniş bir harekete başlanarak, Sis (Kozan) ve Hacın (Saimbeyli) gibi Ermenilerce saldırıya uğrayan dindaşlarımızı kurtarmak ve İslam halkın örgütünü güçlendirmek, saldırıya geçmesini sağlamak gerektiğine dair, Komutanlara gönderdiği 2 Mart 1920 tarihli yazısı»


Atatürk'ün, Fransızlar tarafından silahlandırılan Ermenilerin Kilikya'da İslam ahaliye fiilen saldırdıklarına dair, Sivas Müdafaai Hukuk Cemiyeti'ne gönderdiği 3 Mart 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Avrupa'da olumsuz akımlar doğurmayı çıkarları gereği görenler tarafından Anadolu'da yeniden 20,000 Ermenin öldürüldüğü hakkında çok iğrenç ve kesinlikle gerçek dışı haberler uydurulduğuna dair, Amiral Bristol'e ve İtilaf temsilcilerine gönderdiği, 7 Mart 1920 tarihli bildirisi»


Atatürk'ün, Kozan, Haçin (Saimbeyli), Feke gibi bölgelerde fiilen kendisini göstermiş olan Ermeni mezaliminin bir an önce söndürülmesi gerektiğine dair, 3, 12, 20, 13 ncü Kolordu Komutanlıklarına gönderdiği, 9 Mart 1920 tarihli emri»


Atatürk'ün, Kars'a bağlı 40 köyün tamamen yok edildiği ve 2 bin müslümanın Ermeniler tarafından katledildiğine dair, çeşitli devletlere gönderdiği 22 Mart 1920 tarihli protesto telgrafı»M Kemal'in; Milli Mücadele aleyhine olan bazı gazetelerle tüm Ermenice gazetelerin Anadolu'ya sokulmasını yasaklayan bildirisi, 23 Mart 1920»


Lord Curzon'un Avam Kamarasında Ermeniler hakkındaki olumsuz beyanına dair 27 Mart 1920 tarihli haber alma raporu»M Kemal'in; Ermeniler tarafından Avrupa'da yapılan propagandaların tamamen uydurma olduğunun İsviçre tarafından bir beyanname ile açıklandığını bildirmesi, 28 Mart 1920»


Atatürk'ün, Ermenilerin Maraş, Urfa ve Adana bölgesindeki katliamlarına dair bilgilerin İtalyan Ajansı aracılığı ile yayımlanmasına aracılık etmesi için Refet Bey'e gönderdiği 31 Mart 1920 tarihli yazısı»M Kemal'in, Çukurova bölgesinde Fransız ve Ermeniler'e karşı çarpışan kuvvetlere, 10 Mart 1920'de her yandan harekete başlamaları emri, Mart 1920»


Atatürk'ün, esir edilen düşman askerlerinin hayatlarının korunmasına olağanüstü özen gösterilmesi ve esirlerin hastalık sebebiyle bile olsun elimizde ölmelerinin dini ve milli ahlakımıza uygun düşmediğine dair, Kolordu komutanlıklarına yazdığı 13 Nisan 1920 tarihli emri»


Atatürk'ün, 24 nisan 1920 Meclis Gizli Oturumu'nda yaptığı konuşmanın Ermenilerle ilgili bölümleri»


Atatürk'ün, 24 Nisan 1920 tarihli Meclis açık oturumunda yaptığı konuşma»


Türkiye'nin Sovyet Rusya ile beraber emperyalist hükümetlere karşı savaş ve yardım teklifi 26 Nisan 1920»


Atatürk'ün, Moskova Hükümeti'ne yapılacak işbirliği ve yardım teklifini Kazım Karabekir'e bildirmesi, 26 Nisan 1920»


Atatürk'ün, 1 Mayıs 1920 tarihli Meclis Gizli Oturumunda yaptığı konuşmanın Ermenilerle ilgili bölümü»


Genel siyasi durum ve Bolşeviklerle ittifak için aradaki Ermenistan engelinin kaldırılmasına dair Vekiller Heyeti kararının 15 Kolordu Komutanlığına bildirilmesi, 6 Mayıs 1920»


BMM'nin, Adana, Maraş, Ayıntap ve Urfa gibi en eski İslam memleketlerinin Fransız zabitlerinin idaresinde Ermeni kin ve öfkesine, Ermeni ruhunun yırtıcı kabalık ve düşmanlığına yenecek, parçalanacak bir av gibi terkedildiği konularında İslam dünyasına yayınladığı beyanname, 9 Mayıs 1920»


Sınırın Geçilmesi Teklifi Üzerine Vekiller Heyetinin, 12 Mayıs 1920'de Kazım Karabekir Paşa'dan'den Sorduğu Hususlar»


Atatürk'ün, 17 Mayıs 1920 Meclis Gizli Oturumunda yaptığı konuşmanın, Ermenilerle ilgili bölümü»


Vekiller Heyeti'nin Kafkas Cephesi ve Ermenilere dair 1 Haziran 1920 tarihli kararı»


15 Kolordu Komutanlığı'nın taarruz teklifine yönelik Bakanlar Kurulu kararı , 6 Haziran 1920»


Atatürk'ün, 7 Haziran 1920'de yaptığı Meclis konuşmasının Ermenilerle ilgili bölümü»


Ermeni Cumhuriyetine verilen 13/14 Haziran 1920 tarihli nota»


Atatürk'ün, General Gouraud'ya çektirilmek üzere 56 Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Bey'e gönderdiği 13 Haziran 1920 tarihli nota»


Atatürk'ün, Fransızların ateşkes sözleşmesine uymadıkları ve Ermenilerin İslam ahaliye tecavüze devam ettiklerine dair, komutanlara gönderdiği 16 Haziran 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Fransızlara bildirilmek üzere 56 Tümen Komutanı Bekir Sami Bey'e gönderdiği, 17 Haziran 1920 tarihli Fransızca telgrafı»


Atatürk'ün, Bolşeviklerle ilişki kurulması ve taarruzun geri bırakılması hususunda Doğu Cephesi Komutanlığı'na yazdığı 20 Haziran 1920 tarihli yazı»


Ermenilerle ilgili olarak, Sovyet Rusya Dışişleri Komiserine verilen 20 Haziran 1920 tarihli cevap»

Atatürk'ün Batı Adana Kuvayi Milliye Komutanı Sinan Beyi 20 Haziran 1920 tarihli uyarısı


»

Atatürk'ün, 3 Temmuz 1920 tarihli Meclis Gizli Oturumunda yaptığı konuşmasının Ermenilerle ilgili bölümü»


İngilizler'in teşvikiyle Ermeniler'in, Kızılordu ile birliklerimiz arasındaki teması, Gerus'ta kestiklerini ve Şahtahtı'nı işgal ettiklerine dair, Moskova'da bulunan Bekir Sami Bey'e gönderdiği 26 Temmuz 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Doğu Cephesi'nin son durumu, Bolşevik kıtalariyle olan ilişkilerin mahiyeti ve Ermeniler'in durumu hakkında bilgi verilmesine dair, Doğu Cephesi Komutanlığı'na yazdığı 10 Ağustos 1920 tarihli telgrafı»


Atatürk'ün, 14 Ağustos 1920 tarihli Meclis oturumunda, Bolşevik ordusuyla ilişkiler ve Ermeni sorunu hakkındaki bir soru önergesine verdiği cevap»


Moskova'daki Murahhas Heyetinden gelen raporun içeriği hakkında Batı Cephesi Komutanlığının bilgilendirilmesi,16 Eylül 1920»


Atatürk'ün, Ermeni Silahlı Kuvvetleri'ni imha etmek üzere, taarruza geçilmesi ve silahsız Ermeniler aleyhinde her türlü tecavüzden kesin olarak kaçınılması gerektiği konusunda Doğu Cephesi Komutanlığı'na yazdığı, 20 Eylül 1920 tarihli yazı»


Doğu'da Ermenilere karşı kazanılan zaferin, Ermenilerle aramızdaki düşmanlığın gerek doğrudan doğruya ve gerekse Bolşeviklerin aracılığı ile barış yolundan çözülebilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına dair, 7 Ekim 1920 tarihli bakanlar kurulu kararı»


Van, Bitlis'in Ermenilere bırakılmayacağına ve muahedeyi imzaya yetkili olduğuna dair, 16 Ekim 1920'de Moskova'daki Bekir Sami Beye gönderilen şifreli talimat»


Atatürk'ün, Ermenilerle görüşmelerimizde hiçbir yerin karışması ve aracılığı söz konusu olmaması konusunda Gümrü Barış görüşmeleri delegeleri Hamit ve Necati Beylere yazdığı 23 Kasım 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Gümrü barış görüşmeleriyle ilgili olarak Ermenistan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Başkanlığı'na yazdığı, 29 Kasım 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, İngilizlerin, Bolşeviklerle Türkiye ve İslam ülkelerinin arasını açmak için bütün yollara başvurduklarına dair, Doğu Cephesi Komutanlığı'na gönderdiği 30 Kasım 1920 tarihli yazı»


Atatürk'ün, Rum, Ermeni gibi Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan uluslarla, bu çabalarında direndikleri sürece anlaşma olamayacağına dair, Doğu Cephesi Komutanlığı'na yazdığı 1 Aralık 1920 tarihli yazısı»

Atatürk'ün, Van ve Muş Vilayetlerimizin zararına olarak Ermenistan'ın büyütülmesini teklif eden Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin'e verdiği 27 Aralık 1920 tarihli nota


»

Atatürk'ün, 3 Ocak 1921 tarihli Meclis oturumunda yaptığı konuşmanın Ermenilerle ilgili bölümü»


Atatürk'ün, 17 Ocak 1921 tarihinde United Telgraph muhabirine verdiği Ermenilerle ilgili demeci»


Atatürk'ün, Amerikalı bir gazetecinin Ermenilerle ilgili sorularına verdiği 26 Şubat 1921 tarihli cevabı»


Atatürk'ün, 1 Mart 1921 tarihli Meclis İkinci Yasama Yılını Açış Konuşması'nın Ermenilerle ilgili bölümü»


Atatürk'ün, Roma'daki Papa Onbeşinci Benoit'e 12 Mart 1921'de gönderdiği yazının Ermenilerle ilgili bölümü»


Atatürk'ün, 1 Mart 1922'de yaptığı Meclis Üçüncü Yasama Yılını Açış Konuşması'nın Ermenilerle ilgili bölümü»


Atatürk'ün, 1 Mart 1923 tarihinde yaptığı Meclis Dördüncü Yasama Yılı Açış Konuşması'nın Ermenilerle ilgili bölümü»


Adana esnaflarıyla konuşmasında, Çukurova Bölgesi'nin tarihte Türk, şimdi Türk ve sonsuza kadar Türk kalacağını; Ermenilerin burada hiçbir haklarının bulunmadığını açıklaması, 16 Mart 1923 »Atatürk'ün, yeni seçim dolayısıyla Trabzonlulara gönderdiği 21 Nisan 1923 tarihli bildirinin Ermenilerle ilgili bölümü»

Atatük'ün, 13 Ağustos 1924'te yaptığı Meclis İkinci Dönem Birinci Yasama Yılını Açış Konuşması'nın Ermenilerle ilgili bölümü»
Trabzonlularla konuşmasında, Trabzon'un Ermenistan'a bir mahreç yapılması isteğinin sonsuza kadar hayal olduğunu açıklaması, 16 Eylül 1924

Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



ARŞİV BELGELERİ





Fatih Sultan Mehmed, Bosnayı fethettiği zaman Osmanlı devlet politikasının sonucu olarak bölge halkına dini serbestiyest getirmiştir Fatih Sultan Mehmed'in buradaki latin papazlarına verdiği 883 (1478) tarihli ferman suretinde; "Nişanı-ı hümayun şu ki Ben ki Sultan Mehmed Han'ım; üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum: Sözkonusu rahiplere ve kiliselerine hiçkimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerinde yerleşsinler; ne ben, ne vezirlerim ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışardan memleketimize getirecekleri kimselere yeri ve göğü yaratna Allah hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) hakkı için, yedi Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bin peygamber hakkı için ve kuşandığım kılıç için en ağır yemin ile yemin ederim ki, yukarda belirtilen hususlara söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr oldukları sürece hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir" Bu ferman suretinde de görüldüğü gibi azınlıklar tam bir hürriyet ortamı içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir











Sevk ve İskân (Techir) Kanunu










Ermenilerin başka bölgelerde yerleştirilme nedenleri hakkında Hariciye Hukuk Müşaviri Mehmed Münir Bey'in 1335 (1917) tarihli raporu Sayfa 1 BOA HR HU










Ermenilerin başka bölgelerde yerleştirilme nedenleri hakkında Hariciye Hukuk Müşaviri Mehmed Münir Bey'in 1335 (1917) tarihli raporu Sayfa 4 BOA HR HU, Kr173/5













Ermenilerin başka bölgelerde yerleştirilme nedenleri hakkında Hariciye Hukuk Müşaviri Mehmed Münir Bey'in 1335 (1917) tarihli raporu Sayfa 7 BOA HR HU, Kr173/5








Ermenilerin İâşe ve İskân Masraflarının Muhacirîn Tahsisatından Tesviyesi (Ermeniler için gerekli iaşe ve iskân masraflarının muhacirîn tahsisatından tesviyesine dair Dahiliye Nezâreti'nden Konya Vilâyeti'ne çekilen şifre telgraf) 15 B 1333 (29 Mayıs 1915) BOA DH ŞFR, nr, 53/152









Protestan Ermenilerin Sevk Edilmeleri (Sevkedilmemiş olan Protestan Ermenilerin sevkedilmeyerek nüfusları, sevkolunan ve kalanların miktarının bildirilmesine dair Dahiliye Nezareti'nden çeşitli vilayetlere ve mutasarrıflıklara şifre telgraf) 4 L 1333 (15 Ağustos 1915) BOA DH ŞFR, 55/20








Ermenilerin Sevkiyatında Gözetilmesi Gereken Gaye ve Esaslar (Ermenilerin, hükümet aleyhinde çalışmalarına engel olunmak için sevkedildikleri, belirlenenler dışındakilerin sevkedilmemeleri, masraflarının muhacirîn tahsisatından sağlanması, kafilelerin korunması için gerekli tedbirlerin alınması, bunlara saldıranların şiddetle cezalandırılmalarına dair Dahiliye Nezâreti'nden çeşitli vilayetlere şifre telgraf) 18 L 1333 (29 Ağustos 1915) BOA, DH ŞFR, 55/292








Uygunsuz Hareketlerde Bulunan Jandarmanın Divan-ı Harb'e Sevkleri (Urfa'dan Rakka'ya gönderilen kafilelere refakat eden jandarmaların ihmallerinden kaynaklanan uygunsuz davranışları nedeniyle Divan-ı Harb'e sevklerine dair Dahiliye Nezareti'nden Urfa Mutasarrıflığı'na şifre telgraf) 28 Z 1333 (6 Kasım 1915) BOA DH ŞFR, nr 57/309








Ermeni Sevkiyatının Durdurulması (İdari ve askeri maslahat gereği bundan böyle ne sebeple olursa olsun hiçbir Ermeninin sevkedilmemesine dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve mutasarrıflıklara şifre telgraf) 10 Ca 1334 (15 Mart 1916) BOA DH ŞFR, nr 62/21





Memleketlerine Avdet Edecek Ahali İçin Alınan Tedbirler (Savaş sebebiyle başka mahallere sevk ve nakl edilen ahalinin memleketlerine dönmelerine müsaade edildiği ve bunların emin ve salim bir surette dönebilmeleri için gerekli tedbirlerin alınması ve bu hususlarda kusuru görülenlerin cezalandırılacaklarına dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve livalara yazılan şifre telgraf) 17 M 1337 (23 Ekim 1918) BOA HR MÜ, 43/34














Ermenilerin Geri Dönmelerine Müsaade Edildiği (Savaş sebebiyle başka yerlere nakledilen Rum ve Ermenilerin iaşe ve iskanlarının temin edilerek emniyet içinde geri dönmelerine müsaade edildiğine dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve livalara şifre telgraf) 16 M 1337 (22 Ekim 1918) BOA HR MÜ, 43/34









Tarafsız Hukukçulardan Tehciri Soruşturma Komisyonu Oluşturulması Sayfa 1 (Tehcirin nedenlerini tespit etmek üzere kurulacak soruşturma komisyonlarına tarafsız hukukçuların iştiraklerinin sağlanması hususunda İsveç, Hollanda, İspanya, Danimarka hükümetlerine verilen nota) 12 Ca 1337 (13 Şubat 1919) BOA HR MÜ, 43/17







Tarafsız Hukukçulardan Tehciri Soruşturma Komisyonu Oluşturulması Sayfa 3 (Tehcirin nedenlerini tespit etmek üzere kurulacak soruşturma komisyonlarına tarafsız hukukçuların iştiraklerinin sağlanması hususunda İsveç, Hollanda, İspanya, Danimarka hükümetlerine verilen nota) 12 Ca 1337 (13 Şubat 1919) BOA HR MÜ, 43/17








Tarafsız Hukukçulardan Tehciri Soruşturma Komisyonu Oluşturulması Sayfa 4 (Tehcirin nedenlerini tespit etmek üzere kurulacak soruşturma komisyonlarına tarafsız hukukçuların iştiraklerinin sağlanması hususunda İsveç, Hollanda, İspanya, Danimarka hükümetlerine verilen nota) 12 Ca 1337 (13 Şubat 1919) BOA HR MÜ, 43/17








Anadolu'ya Gidecek Heyetin Masraflarının Temini (Yerlerinden uzaklaştırılan Ermeni ve Rum ailelerinin geri yerlerine dönmeleri ve bunların sevk ve iaşelerinin temini hususlarını incelemek üzere Anadolu'ya gönderilmesi kararlaştırılan İngiliz Fevkalade Komiseri ve Patrikhane temsilcilerinden oluşan heyetin masrafları temini hakkında tezkire) 23 Ca 1337 (24 Şubat 1919) BOA HR MÜ, 43/40







[/b]
Yerleri Değiştirilen Ermeni ve Rumlara Ait Malların İadesi (Yerleri değiştirilen Rum ve Ermenilere ait terkedilmiş malların iadesiyle verilecek tazminat ve diğer konularda hazırlanmakta olan kararnamenin uygulanması sırasında daha çok güçlüklerle karşılaşılmaması için bu gibi malların çeşitli yollarla elden ele geçmesine ve herhangi bir karışıklığa fırsat verilmemesine dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve mutasarrıflıklara şifre telgraf) 14 Ca 1337 (15 Şubat 1919) BOA DH ŞFR, nr 96/195




Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler





Hukuk Müşaviri Mehmet Münir Bey'in Ermeni Faalyetleri ve Tehcir Sebepleri Hakkındaki Raporu Sayfa 1 (Ermenilerin memleketi bir bomba deposu haline getirdikleri, düşman devletlerle işbirliği yaparak katliam ve mezalim yaptıkları ve böylece mahalli halkın düşmanlığını kazandıkları, bundan dolayı bazı bölgelerdeki Ermenilerin başka yerlere yerleştirilmelerinin kararlaştırıldığı, bu esnada Ermenilerin genelinin yerlerinin değiştirildiği, bazı yerlerde tehcirin iyi uygulanamadığı, emirlere aykırı hareket edenlerin Divan-ı Harb'e verildikleri, tehcirden bütün milletin sorumlu tutulduğu, halbuki Ermenilerin bu vesile ile kendi işledikleri cinayetleri örtbas etmek ve kendilerini masum göstermek istedikleri ve bu propagandada başarılı oldukları, Ermenilerin propagandalarını yaptıkları gibi ihtilalci sosyalist olmadıkları, bunların emperyalist bir politika takip ettikleri hususlarında hazırlanan rapor) 1920 BOA HR HU, Kr 173/5









Ermeni Çeteleri ile Rusların Müslümanlara Yaptıkları Soykırımın Belgesi










Ermeni Çeteleri ile Rusların Müslümanlara Yaptıkları Soykırımın Belgesi













Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntap, Maraş ve Adana Civarında Müslüman Ahâliye Yaptıkları Zulüm








Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntap, Maraş ve Adana Civarında Müslüman Ahâliye Yaptıkları Zulüm








Kars, Sarıkamış ve Karakurt Civarında Ermenilerin İslam Ahâlisine Yaptıkları Mezâlim








Kars, Sarıkamış ve Karakurt Civarında Ermenilerin İslam Ahâlisine Yaptıkları Mezâlim








Ermenilerin Tortum'un Altmış Dört Köyünü Yakıp Katliâm Yaptıkları ve Mezâlimden Kurtulanların İskânı









Zeytun, Demirkapu ve Pilümür Karyelerinde Ermeni Askerleri Tarafından Yapılan Yağma ve Mezâlim









Ermenilerin Erivan Mıntıkasında Yeniden Mezâlim Başlattıkları








Ermenilerin Erivan Mıntıkasında Yeniden Mezâlim Başlattıkları








Erzurum Köylerinde Ermenilerce Katledilen İslâm Nüfusu İle Yakılan Köy ve Hâneleri Gösterir








Erzurum Köylerinde Ermenilerce Katledilen İslâm Nüfusu İle Yakılan Köy ve Hâneleri Gösterir Cetvel








Erzurum Köylerinde Ermenilerce Katledilen İslâm Nüfusu İle Yakılan Köy ve Hâneleri Gösterir Cetvel








Erzurum Köylerinde Ermenilerce Katledilen İslâm Nüfusu İle Yakılan Köy ve Hâneleri Gösterir Cetvel








Ermenilerin Faaliyetleri Hakkında Patriğe Yazı








Dersim Eşkiyasının Ermeni Kafilelerine Saldırıları

Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler





Nakledilen Ermenilerin Borç ve Alacaklarının Tesviyesi








Mamuretülaziz Amerika Konsolosunun İstanbul'daki Amerika Sefirine Yazdığı Yazının Görüldüğü












Ermenilerin İsviçre'ye Büyük Miktarda Para Kaçırmaları














Ermeni Ailelerinin İskân ve İaşeleri











Kimsesiz Ermenilerin İskân ve İaşeleri












Tahliye Edileceklerin Yetimlerinin Yetimhanelere Yerleştirilmesi












Ermenilerin Vergiden Muaf Olması












Erzurum'dan Sevk Olunan Ermenilerin Taarruza Ugradığı, Muhafazaları İçin Gerekli Önlemlerin Alınması











Ermeni Mebus ve Ailelerinin İhraç Edilmemesi














Tehcir Sırasında Suç İşleyenlerin Divan-ı Harblerde Yargılanması









Geri Dönen Rum ve Ermenilerin İaşe, Sevk ve İskân Durumlarını İnceleyecek Komisyonun Masraflarının Karşılanması









Tehcir Sırasında Suç İşleyenlerin Yargılanması









Albert Jean Amateau'nun California Noterine Verdiği Yeminli İfadesi








Albert Jean Amateau'nun California Noterine Verdiği Yeminli İfadesi Sayfa 2








Albert Jean Amateau'nun California Noterine Verdiği Yeminli İfadesi Sayfa 3









Albert Jean Amateau'nun California Noterine Verdiği Yeminli İfadesi Sayfa 5










ABD'li bilim adamlarından oluşan inceleme kurulunu konu alan 19 Mayıs 1985 tarihli New York Times Gazetesi'nin ilgili sayfası

Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler




ASALA'yı Konu alan 29 Eylül 1986 tarihli TIME dergisinin kapağı




Terörün Beş Yüzü 29 Eylül 1986 tarihli TIME dergisinin kapağı







Ermeni İleri Gelenlerinden Aram Andonian'ın "Katledilen Ermeniler" İsimli ve Resmi Dokümanlara Dayanılarak Hazırlanmış Olduğu iddia edilen Kitabının Kapağı Kitabın İçindeki Belgelerin Sahte Olduğu Osmanlılar'ın Resmi Yazışmalarda Kullandığı Takvim Sisteminin Kullanılmamış Olmasından ve buna benzer pek çok hatadan Anlaşılmaktadır







Tiflis'teki Milli Ermeni Bürosunun ABD'nin Boston şehrindeki Ermeni Taşnaksütyun Devrimci Komitesi'ne gönderdiği telgraf "Tiflis, 16 Mart 47061 ruble ve 11 kopek alındı Büro ve gönüllüler adına teşekkür ederim Piskopos Mesrop"







1914 Yazında Paris'de Çıkarılan Hınçak Gazetesi'nin Ön Sayfası Burada Osmanlı İmparatorluğu'na Karşı Ermeniler'in Ayaklanması Gerektiği Anlatılmaktadır



Alıntı Yaparak Cevapla

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler

Eski 08-03-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Sorunu, İddialar, Gerçekler



Osmanlı'ya Karşı Yetiştirilen Ermeni Çocukları

Tarihi olarak dost gördüğümüz Almanya’nın Osmanlı Devleti bünyesinde yer alan okullarının faaliyetleri pek fazla bilinmemektedir Oysa Osmanlı Devleti’ndeki Alman okulları, sayıca diğer yabancı ülke okullarından az olsalar da, Osmanlı topraklarında yaşayan Gayri Müslim tebayı kendi yanlarına çekebilmek için, diğer yabancı okullar gibi, faaliyetlerde bulunmuşlardır Bu çalışmada Osmanlı topraklarında ruhsatlı veya ruhsatsız olarak faaliyette bulunan ve çoğunun açılış tarihi dahi belli olmayan Alman okullarının, Ermeni çocukları üzerindeki faaliyetleri hakkında bilgi verilmektedir

Osmanlı topraklarında faaliyette bulunan ruhsatlı veya ruhsatsız yabancı okulların ülkedeki Gayri Müslimlerin mezhebini veya dinini değiştirmek için birtakım çalışmalarda bulundukları ve bu okulların daha çok Amerikan, İngiliz ve Fransız okulları oldukları bilinmektedir Ancak Osmanlı İmparatorluğundaki Alman okullarının bu tür faaliyetleri hakkında pek bilgi yoktur Bunun nedeni daha 1835’te Yüzbaşı Moltke ile başlayıp 1883’te General Goltz ile hızlanan Osmanlı-Alman askeri ve ekonomik işbirliğinin doğurduğu Almanların yakın müttefik olarak kabul edilmesi görüşüdür Ayrıca Osmanlı topraklarında açık bir şekilde zararlı faaliyetler içinde olan Amerikan, İngiliz, Fransız, Rus ve İtalyan okullarının yanında masum olarak değerlendirilen veya öyle görülmek istenen Alman okulları için şüpheci bir bakış açısı söz konusu olmamıştır Oysa ülkede faaliyette bulunan Alman okulları, sayıca diğer yabancı ülke okullarından az olsa da, Osmanlı topraklarında yaşayan Gayri Müslim tebayı kendi yanlarına çekebilmek ve onları kendi mezheplerinin mensubu yapabilmek için, diğer yabancı okullar gibi, Osmanlı Devleti aleyhinde çalışmalarda bulunmuşlardır

Almanya, II Wilhelm’in iktidara geldiği 1888’den itibaren, hammadde ve pazar sıkıntısını gidermek için Bağdat Demiryolu projesini ortaya atmış ve bu hattı gerçekleştirebilmek üzere Osmanlı Devleti’nden birçok imtiyaz almıştır Almanlar, gerek Bağdat Demiryolu projesi, gerekse aldıkları yoğun silah siparişleri nedeniyle Osmanlı’ya dost olarak yaklaşmışlar ve Osmanlı’daki Gayri Müslim tebayla ve Türk olmayan diğer Müslüman unsurlarla da ilgilenmiyormuş gibi görünmüşlerdir Almanya’yı Osmanlı’ya dost gibi gösteren husus, onun, diğer sömürge ülkeleri gibi, Osmanlı’yı parçalamak istiyor izlenimi vermemesinin yanında, sömürgeleri arasında Müslüman bir ülke olmamasıydı Alman hükümeti, Osmanlı ile ilişkileri zedeleyeceklerinden korktuğu kendi ülkesindeki bazı akımların, Osmanlı topraklarının sömürgeleştirilmesine dayanan birtakım fikirlerini vatana ihanetle eşdeğer bulduğunu belirtmiş ve Pangermenleri, Alman dış politikasına ihanet etmekle suçlamıştır

Kısacası Almanya, sömürge elde edebilmek, kendi tabirleriyle “güneşte yer edinebilmek için”, Osmanlı Devleti’yle iyi ilişkiler içinde olmak zorundaydı; çünkü çok para ve asker yitirerek 1880’den itibaren Asya ve Afrika’da elde ettiği sömürgelerin hammadde ve pazar ihtiyacı için hem yetersiz hem de ulaşım açısından uzak olduğu çok kısa sürede ortaya çıkmıştır Almanya, bu sömürgeleri korumaya yeterli olmayan bir donanmaya sahip olduğu için, sürekli olarak İngiliz donanmasının izniyle bu ülkelere ulaşabileceğini ve İngilizlerle bir anlaşmazlık halinde de bu sömürgelerin abluka altına alınacağını çok çabuk anlamıştır Oysa Osmanlı toprakları, hem ulaşım açısından yakın, hem pazar ve hammadde açısından zengin, hem de İngiliz ve Fransızların ablukasına maruz değildi

Aslında Almanya, Bağdat demiryolu hattı boyunca kendi vatandaşlarını yerleştirmek istemiş, bu Sultan Abdülhamit tarafından kabul edilmeyince de kendi misyonerlerinin Osmanlı topraklarına yerleşmelerini ve okullar açmalarını teşvik etmiştir Özellikle Doğu Anadolu’da açılan Alman misyoner okulları, 1895’ten itibaren Ermeni ayaklanmaları nedeniyle yetim kalmış Ermeni çocuklarını okullarına almışlar ve onları eğiterek Osmanlı’ya karşı yetiştirmeye çalışmışlardır

Almanya, 19 yüzyılın sonlarına doğru yaklaşık 450 misyonerini Osmanlı topraklarına göndermiştir Alman kültürünü Osmanlı topraklarında benimsetme ve Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinde şu Alman örgütleri çalışmıştır: 1 Warte des Tempels, 2 Verein von Heiligen Graben, 3 Communaute Evangelique, 4 Jerusalem Verein, 5 Das heilige Land Zions Verein, 6 Verein von der Ungefleckten, 7 Deutscher Palastina Verein

Almanlar, bir yandan bazı Osmanlı liman şehirlerinde çalışan diplomat ve tüccarlarının ve Bağdat Demiryolu çalışanlarının çocukları için, resmi nitelikte sayılabilecek ruhsatlı ya da ruhsatsız okullar açarken, diğer yandan ruhsatsız misyoner yetimhanesi ve okulları açmışlardır Yasal olmayan bu yetimhane ve okulların açılmasını önlemek Osmanlı Devleti’nin görev ve sorumluluğundaydı; ancak gerileme dönemine girmiş ve borç batağına batmış bir devletin bunlara karşı çıkabilecek ne otoritesi ne de gücü olabilmiştir Başta Ahmet Zühtü Paşa gibi maarif nazırlarının ve diğer bazı maarif müdürlerinin ülkedeki yabancı okulları denetleme ve kontrol çalışmaları sonuçta başarısızlığa mahkum olmuştur

Bu yazımızda, Osmanlı topraklarında ruhsatlı veya ruhsatsız olarak faaliyette bulunan ve çoğunun açılış tarihi dahi belli olmayan Alman okulları hakkında önce genel bazı bilgiler verdikten sonra Doğu Anadolu’da faaliyette bulunan misyoner Alman okullarının Ermeni çocuklarının eğitimlerini, Osmanlı belgelerine ve Pangermen bir yazar olan Hugo Grothe’nin Die asiatische Türkei und die deutschen Interessen (Asya Türkiyesi ve Alman Çıkarları) adlı eserine dayandırarak, anlatacağız

I DOĞU ANADOLU VE SURİYE DIŞINDAKİ OSMANLI TOPRAKLARINDA FAALİYETTE BULUNAN ALMAN OKULLARI

Doğu Anadolu ve Suriye dışındaki Osmanlı topraklarında faaliyette bulunan Alman okulları genellikle Alman demiryolu çalışanlarının, tüccarlarının ve konsolosluk memurlarının çocuklarının eğitimi için açılmış okullardır Bu okullar Osmanlı tebaası Hıristiyanların mezhebini değiştirmeye yönelik faaliyetlerde de bulunmuşlardır

Aşağıda vilayetler itibariyle Alman okulları hakkında bilgi verilmektedir

Aydın: Bu vilayete bağlı İzmir’in Gül Mahallesinde Dr Edwar Fildner tarafından 1853’te, İzmir Alman Konsolosluğu tarafından tahsis olunan binada 13 öğretmeni, 144 erkek ve kız öğrencisi olan 1 sıbyan idadisi, ve aynı mahallede Dr Eiselhoff tarafından 1866’da, 87 erkek öğrencisi olan bir yetimhane açılmıştır Edwar Mayer Schneit tarafından İzmir Teras Sokakta 1893’te, 4 sınıflı, 10 öğretmen ve 63 öğrenci mevcutlu bir idadi açılmıştır İzmir’deki Alman ve Avusturya okullarının, ruhsat almaya başlama tarihi olan 1906 yılı itibariyle, 108 kız ve 257 erkek öğrenci ve 32 öğretmen mevcudu vardır İzmir’de bir Alman enstitüsü de vardı ve bu enstitüye bağlı bir yetimhane bulunmaktaydı Toplam olarak 4 Alman okulu ve bir Alman enstitüsü bu vilayette faaliyette bulunmuştur

1-Beyrut: Beyrut’ta 1899’da Almanlara ait 1 rüşdiye ve 2 idadi varken, 1901’de bu sayıya 2 rüşdiye ve 2 idadi daha eklenmiş ve 1903’te ise bu sayıya 1 iptidai ve 1 rüşdiye daha katılmıştır Beyrut vilayetinde faaliyette bulunan dokuz Alman okulunda okuyan yaklaşık 1000 öğrencinin dörtte biri kız öğrencidir

2-Bursa: Anadolu Demiryolu çalışanlarının çocukları için iptidai ve rüşdiye olarak 1896’da Anadolu Demiryolları Müdürü Kelmann tarafından bir okul açılmıştır 1902’de ruhsat alan bu okulda, 1905’te 4 öğretmen ve Alman, Yunan, Fransız, İsviçre, Avusturya ve Osmanlı tebaasına mensup 100 öğrenci bulunmaktadır Rumeli Demiryolunda çalışan mühendis Karl Angelbrat adına bir binada faaliyet gösteren bu okul vergi borcu nedeniyle 1908’de satılmıştır

3-Edirne: Bu vilayette faaliyette bulunan bir Alman okulu vardır Edirne Karaağaç’ta Hıristiyan Mahallesinde, Rumeli Demiryollarında çalışan Almanların çocukları için 1883’te kurulan iptidai 1897’de ruhsat almıştır Bu okulun 1905’te 3 öğretmen ve 50 öğrencisi bulunmaktadır

4-Halep: Protestan mezhebine mensup Alman Dr Tragutman, Halep şehri Babül-Garç mevkii Nüshetiye mahallesinde bir okul açmıştır Bu okulda mezhep ve cinsiyet ayırımı yapılmadan eğitim yapılmış, okutulan ders ve kitapları Almanca ve Osmanlıca ağırlıklı olmakla beraber, şehrin bir Arap şehri olduğu göz önünde tutularak, Arapça dersler de verilmiştir 1911 yılında faaliyette olan ve eğitim süresi 9 yıl olan bu okulda, 30 kız ve 70 erkek öğrenci vardır ve 6 şubede eğitim verilmektedir

İstanbul: Değişik amaçlarla farklı semtlerde faaliyette bulunan 4 Alman okulu vardır:

5-Beyoğlu’nda Almanların ilk faaliyete başlayan okulu, bugün de varlığını aynı yerde sürdüren Alman okuludur İptidai, rüşdiye ve idadiden oluşan bu okul, ilk kez 11 Mayıs 1868’de bir İsviçre-Alman okulu olarak açılmış, ancak daha sonra Alman okuluna dönüşmüştür, 2 öğretmen ve 24 öğrenci ile faaliyete başlamıştır Alman lisesi, başlangıçta sadece yabancı öğrencilere öğretim sağlamıştır Okul müdürü Mühlmann’ın 1879’da hazırlık kurları açmasıyla birlikte, Almanca bilmeyen öğrenciler de Alman lisesine alınmaya başlanmıştır 1882’de Kindergarten (çocuk yuvası) ile faaliyetlerini iyice genişleten Alman lisesinin başlangıçta 24 olan öğrenci sayısı, 1893’te müdire Schwotlo’nun katkılarıyla 600’e çıkmıştır 1911’de bu okulun programı genişletilerek Osmanlı idadileri düzeyine çıkartılmıştır Alman lisesi ancak 1911’de diploma vermeye başlamıştır Okulda daha çok Alman elçiliği çalışanlarının, tüccarlarının ve demiryolu çalışanlarının çocukları eğitim almışlardır

İstanbul’da demiryolları çalışanlarının çocuklarının Beyoğlu’nda bulunan Alman okuluna gidip gelmeleri zor olduğu için Haydarpaşa Demiryolları Müdürü Edgar Hugen adına kayıtlı arsa üzerine yapılan Haydarpaşa Alman okulu 1895’te ruhsat almıştır 1903’te binası inşa edilen bu okul, iptidai ve rüşdiyeden, 5 öğretmen, 100 öğrenciden oluşmuştur Haydarpaşa Alman Okulu, demiryolu şirketi tarafından 1902’de Alman lisesine devredilmiştir Bu tarihten itibaren ise Alman lisesinin bir şubesi gibi faaliyet göstermiştir

İstanbul’da Almanlara ait diğer bir okul ise mühendis Teres tarafından 1875’te Rumeli Demiryolları çalışanları için Samatya ile Yedikule arasında ruhsatsız olarak açılan okuldur Bu okul iptidai ve rüşdiyeden, 3 öğretmen ve 90 öğrenciden oluşmuştur

İstanbul Bebek semtinde Alman dilini yaymak amacıyla Dr Brokes tarafından 13 Aralık 1896’da açılan ve içinde yetimhanesi de olan Alman okulunun 1905’te 15 öğrencisi vardır ve öğrenci azlığı nedeniyle okul 1906’da Mamuratülaziz’e taşınmış ve burada Ermeni yetimleri için faaliyetine devam etmiştir

6-Kudüs: 1852’den itibaren faaliyette bulunan birçok Alman okulu vardır Bu okullardan bir kısmı kutsal topraklara yerleştirilmeleri için Alman hükümetleri tarafından teşvik edilmiş olan Yahudi yerleşimcilerin okullarıdır, diğerleri ise Hz İsa’nın dirilişine kutsal topraklarda şahitlik etmek isteyen Tempel tarikatının okullarıdır

7-Selanik: 1902’de Osmanlı Devleti’nce resmiyet kazandırılan Alman kuruluşları arasında Selanik’te sadece bir ibadethane görünüyorsa da, burada 1892’de Alman Şark Demiryolları İşletme Müfettişliğince açılmış ve 1903’te de faaliyet gösteren bir Alman okulunun var olduğu bilinmektedir Bu okuldan başka Wilhelm Langhoff tarafından 1907’de bir Kindergarten (yuva) ilave edilerek açılan Höhere Deutsche Schule’de ( Yüksek Alman Okulu ) 30 erkek ve 28 kız öğrenci öğrenim görmektedir

II DOĞU ANADOLU’DA VE SURİYE’DE FAALİYETTE BULUNAN ALMAN OKULLARI VE HAKLARINDA TUTULAN RAPORLAR

Bu bölgedeki Alman okulları, daha çok Ermenileri kendi dini, siyasi ve ekonomik nüfuzlarını genişletecek bir kaynak olarak gören Alman misyonerleri tarafından Suriye, Elazığ, Malatya ve Maraş’ta açılmıştır Bu okulların kitaplarına ve ders programlarına bakıldığında, derslerin ve ders kitaplarının bir kısmının Ermenice olduğu görülmektedir Bu ise, okullarda eğitim gören Alman çocukların Ermenice’yi yabancı dil olarak okudukları anlamı yerine, bu okulların Ermenilere yönelik eğitim yaptıklarının açık kanıtıdır Özellikle Maraş’ta bulunan Alman okulunda, ancak 7 ve 8 sınıftan itibaren Almancanın ders olarak okutulması, bu okulda Almanca eğitime Ermenice kadar önem verilmediğinin bir göstergesidir

8-Suriye: Johann Schneller, Suriye Yetimhanesi ve Alman Sanayi Mektebi’ni 11 Kasım 1860’ta kurmuştur 1861’de 30, 1871’de 55 ve 1884’te 90 öğrenci, derslerden başka değişik meslekleri de öğrenmişlerdir Okula 1870’lerden sonra bir kız yetimhanesi ve 1882’den sonra ise körler sınıfı ilave edilmiştir Büyük yaştaki çalışkan öğrencilerden bir kısmı okulda öğretmen olarak görevlendirilmek üzere Almanya’ya öğrenime gönderilmişlerdir 1893’te okula ilaveten açılan Ermeni yetimhanesine, 1896 Ermeni olaylarından sonra 100’den fazla Ermeni çocuk alınmıştır

9-Mamuratülaziz (Elazığ): İstanbul Bebek’te faaliyete başlamış, ancak öğrenci azlığı nedeniyle İstanbul’daki faaliyetine son vererek Harput yakınlarında bir mezrada faaliyetine devam etmiş olan Alman okulu, bölgede yaşayan Ermeni çocuklara yönelik eğitim vermiştir Bu şehirde faaliyette bulunan 5 adet yetimhane ve okulda yaklaşık olarak 700 öğrenci öğrenim görmüştür

10-Mamuratülaziz vilayetinde hükümet yetkililerince tutulan bir rapor şunları içermektedir: Bu şehirde bulunan Ermenilerin bir kısmı Alman misyonerlerinin faaliyetleri sonucu mezhep değiştirerek Protestan olmuşlardır Ermenilerin bir kısmı, birtakım hilelerle kendi bağ, bahçe, arsa ve evlerini Almanların ve Amerikalıların üzerine geçirmişler ve bu suretle Almanlar, bu vilayette bir yabancı varlığı oluşturmuşlardır Almanların, yetimhanelerde yetiştirdikleri Ermeni öğrencilerin, Ermenilerin yerleştiği yerlerde öğretmenlik yapmalarını sağla***** bu öğretmenler sayesinde zaten Ermenilerde evvelden beri var olan ayaklanma düşüncesini tahrik etmek için ortam yaratmayı amaçladıkları görülmektedir Bu vilayette yabancı varlığının oluşturulmasında siyasi bir amaç güdüldüğünden şüphe yoktur

11-Maraş: Divan Mahallesinde 1908 ile 1911 tarihleri arasında açılmış olan, ancak bu tarihlerden çok daha önce de faaliyette bulunan 3 Alman okulu mevcuttu Bu okullarda yaklaşık 100-150 kadar Ermeni asıllı çocuk eğitim görmüştür Dersler Ermenice ve Osmanlıca ağırlıklıdır Bu okullardan biri Rahip Christhofen ve Rahibe Hedwig adlı Almanların yönetimindedir ve zararlı faaliyetleri nedeniyle Osmanlı Devleti tarafından kapatılmıştır Vilayetteki Alman okulları 1902’de Osmanlı Devleti’nden ruhsat alan Alman kuruluşları arasında bulunmamaktadır Almanlar tüm Osmanlı topraklarında olduğu gibi, bu vilayette de okul açabilmek için büyük çaba sarf etmişlerdir Hatta okul açacakları bölge halkının desteğini alabilmek için yöre halkına maddi katkıda bulunmuşlardır

12-Buna örnek ise İ Polat Haydaroğlu’nun “Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar” adlı eserinin 160 sayfasında yer alan Halep vilayetinden Maarif Nezaretine gönderilen yazıdır:

“Nefs-i Maraş kasabasındaki Alman İnaskız mektebi mezunelerinden 2 kızın bundan 15-20 gün evvel Zeytun kazasına tabi Frensi nahiyesine giderek Köşkernişan’ın hanesinde misafiretle 3 gün kaldıkları ve ahalinin ileri gelenleriyle görüşerek kaffe-i mesarifi Maraştaki Almanlar tarafından tesviye olunmak üzere bir inas mektebi küşadına(açılmasına) teşvik ile ahaliden muvafakat olunduğuna dair de bir sened aldıkları ve sonbaharda bir muallime göndereceklerini vaatle beraber yol tamiratı için Maraşlı müessis yedile Frensi atabek ve Çağılağan karyesine 25 ve Taturlu karyesine dahi keza 25 Osmanlı lirası dağıtarak meveddet ettikleri Maraş mutasarrıflığından alınan tahriratta işar olunmuştur

13-Görüldüğü gibi Maraş Alman yetimhanesinden mezun olan 2 kız 15-20 gün önce Maraş Zeytun kazası Frensi nahiyesine giderek Köşkernişan hanesinde 3 gün misafir olarak kalmış, halkın ileri gelenleriyle görüşerek Maraş’ta Almanlar tarafından yaptırılacak olan bir okulun yapımına teşvik için yöre halkından böyle bir okulun yapılmasına izin verdiklerine dair bir senet almıştır Bu iki kız, açılacak olan Alman okulu için sonbaharda bir bayan öğretmenin gönderileceğini vaat etmiş ve yol tamiratı için Frensi ve Çağlıyan köylerine 25 ve Taturlu köyüne 25 Osmanlı lirası dağıtmıştır


14-Malatya: Bu şehirde faaliyette olan Alman okulu ve yetimhanesi için Osmanlı hükümeti yetkililerince tutulan rapor kısaca şunları içermektedir: Heraze Mahallesinde 1910’da Boduyan Ohannes isimli ölen bir Ermeniye ait, sekiz odalı ve yüksek yapılı bir evde ruhsatsız olarak faaliyete başlamış olan Alman yetimhanesinde Ermeni çocuklara eğitim verilmektedir Bu yetimhanede görevli Alman rahip, rahibe ve öğretmenler Ermeni çocukları, Ermeni milli duygularıyla yetiştirmekte oldukları ve burada eğitim gören Ermeni çocuklarının ise Osmanlılık duygusunu ve vatan sevgisini yitirdikleri tespit edilmiştir Yetimhanenin Alman bilim cemiyetlerinin yardımlarıyla işletilmekte olduğu ve yetimhaneden ise Alman elçiliğinin haberdar olduğu da yapılan araştırmalarda ortaya çıkartılmıştır Yetimhane ruhsatsız olduğu ve zararlı faaliyetler içinde olduğu maarif müdürlüğünce tespit edildiği için kapatılmasına karar verilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.