Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEL-HAKİM Ya ilâhî hakim sensin, suâl olmaz hikmetinden, Hükmedersin adlin ile, ders almayız ibretinden, Buyruğunda, yasağında ilâhî hikmetin vardır; Güzel şeyler sâdır olur senin yüce kudretinden Yârabbi! Göğe ser çeken ağaçlarını kökleri, Emer gıdasını topraktan, Damarı derindedir Nakış nakış işlemişsin o sonsuz gökleri, Nasiplenir bir böcek bir yapraktan, Yaptığın her iş mutlaka yerli yerindedir Yıldızlı semâlarda senin O sonsuz kudretin gizli, Aklımızın almadığı herşeyde Mutlak senin bir hikmetin gizli Hükmeden sensin İlâhî, Yarattığın herşeye hâkimsin Çekil yolumuzdan ey nefs, Söyle bana kimsin? Zavallı nefs, gönlünde senin sesini duyanlar, Bir dem yanılıp da bu sese uyanlar; Er-geç o kudret önünde aczini farkedip, Ne kadar zavallı olduğunu anlar Yârabbi, uydurma bizi nefsimizin sesine, İzin verme İblis'in bize hükmetmesine Hakîm olan vasfın ile hükmet gönlümüze, Senindir ezel İlâhî ve senindir ebed; Etme bizi nefsimize, benliğe mukayyed Yarattığın şu dünyada yaşar, gezeriz de; Kimi zaman her nesnede hikmet sezeriz de, Uyarız hevâsına şu nefs denen düşmanın, Yürürüz bilmediğimiz aldatan bir izde Hikmet senindir İlâhi, Sensin elbet Hakîm Hükmeyle adaletinle, merhametinle bize, Hükmetmeyi nasîb eyle gâfıl nefsimize [color="#800080"] EL-VEDÛD El-vedûd'sun yâ ilâhî, sevginin kaynağı sensin, Rızânı kazanan kulu, elbette ki çok sevensin, Sensin sevdiğin kulunu, cümle cihana sevdiren; Sevgi senindir ilâhî; hem seven, hem sevilensin Yârabbi! , Sevgi ile yarattın âlemleri, Menba'ı sensin sevginin, Seversin sana sâdık, sâlih kullarını Sevilensin, Sevgiye lâyık olan sensin Yuvasında yavru kuşu sevgi ile besleyensin, Yarattığın tabiatı çiçek çiçek süsleyensin, Çiçek gibi sevgilerle büyütürsün çocukları, El-Vedûd sensin İlâhî, Sevilen sen, seven sensin Yârabbi ne mazhariyet sevgine lâyık olmak, Seni severken sermest, sevilirken ayık olmak Sevgini yüreğinde taşıyarak gelenler, Senin rızân için sevip, saadetle gülenler, Erişilmez sevgine liyâkati bilenler, Sevgili kullarındır Yârabbi, diler isen kulunu zelîl edersin, Lütfedersen tüm cihana sevgiyi sebîl edersin Biz seni severiz Yârab, Senin yarattığın herşey Sen yarattın diye güzel Severiz yarattığını senin rızân için Yârab, Uyup İblis'in emrine öfke ve kin niçin Yârab? Yediveren güller gibi açar seni seven gönül, Meltemlerde tüller gibi uçar seni seven gönül Bilir İlâhî sevdayla yanan gönül nâra yanmaz; Cümle fâni sevdalardan başın alıp kaçar gönül Allah rızâsı için severiz sevdiğini, Sevmeyiz sana âsi olan hiçbir kulu biz Yine de sevgi ile yaklaşırız her varlığa, Seçeriz gösterdiğin sevgi desenli yolu biz [color="#800080"] EL-MECÎD Azamet ve kudretinden yaklaşılamaz yanına, Ta'zîm eder seni yer-gök, övgü yaraşır şanına, El-mecîd'sin, sahib olan sensin erilmez şevkete; Lutfedensin kullarının ahvâl-i perişanına Yârabbi! Erişilmez sana Yârab, Cisim yanar celâlinden Erir, buhar olup uçar, hangi göz bir nebze görse O mübarek cemâlinden Kimseler yaklaşamaz sana azametinden, Titrer cümle kâinat o İlâhî haşmetinden Azimü'ş-şân'sın Yâ Rabbi, Azâmet-şân sana mahsus Sonsuz kerem, sonsuz ilim, Sonsuz gufran sana mahsus Hikmetin gafillere çözülmez bilmecedir, Gaflet ile örtülü göze her dem gecedir Elbette gafil olan sezemez hikmetini, Yine esirgemezsin onlardan nimetini "Her vasfın yücedir Yârab, Senin her adın ulu Bize şefaatçi kıl Âlemleri uğruna yarattığın Resûl'u Yönelt yanık gönlümüzü sevgiye, Gerçek lâyık olan sensin Yâ İlâhî övgüye Sezadır övgülere kudretin ve ihtişamın, Zerre ihtişamın gizli gurubunda bir akşamın Binbir ümit kanatlanır her sabahın seherinde, Yıldızlar seni zikreder her gece yerli yerinde Hem yaklaşamayız sana, Azamet ve kudretinden, Hem seni severiz Yârab, Hem korkarız haşmetinden Şüphesiz sensin yaratan, rızkımızı veren sensin, Bizi en gizli ücrada gören sensin, Bizim için nimetini yeryüzüne seren sensin, Vâde dolunca bizleri dalımızdan deren sensin El-Mecîd sensin İlâhi, senindir kudret ve şân, Tüm övgüler sanadır, kurtulur sana koşan [color="#800080"] EL-BÂİS Nimet senin, lûtfun ile yüzümüzü güldürensin, Hikmet senin, bir zamanı bin mekâna böldürensin, El-bâis sensin ilâhî, diriltirsin ölenleri; Haşre diriltmek üzere dirileri öldürensin Yârabbi! Sende gizli "Ba's ü ba'del-Mevt"in sırrı, Ölüm bir son değildir, biliriz Yârab Elbette mîzân kurulup, verilecek hesab; Sanırlar ki öldük de kurtulduk, Zannederler ki kabirde huzuru bulduk Unutup da Yaratan'ı zulmederler, kibrederler, Alır yetimin hakkını, haram-helâl demez yerler Düşünmeden encamını bunca irtikâb, ihtikâr, Sanırlar ki, her yapanın kalacaktır yanına kâr Umursamadan bir lâhza ulu Rabbin gazabını, Çekecekler kıyamete kadar kabir azabını Ve emrinle dirilecek cümle ölüler bir anda, Ağdem'den son insana, hepsi aynı zamanda, Ağaçsız, engebesiz o meydân-ı arasat Üzerinde ameller bir bir edilir hasat İlâhî emir ile İsrafil üfler Sûr'a, Baş açık, yalınayak herkes varır huzura Yârabbi, ba'sedersin bil cümle ölüleri, Kimse kımıldayamaz ne geri, ne ileri Ne ihtilas günüdür, ne irtikâb günüdür, Vurulur ulu mizan, o gün hesâb günüdür Herkesin elindedir gayrı amel defteri, Herşey ayandır sana, ne şâhid ne müfteri Her uzvumuz apaçık eder suçunu beyân, Senden gizli ne var ki? Her fiil sana ayan Sizlere o mahşerde görünme celâlinle, Muhammed aşkına Yârab, lutfeyle cemâlinle Mağfiret et bizlere Gafur vasfınla Yârab, Merhametin olmazsa, orda hâlimiz harâb Girilip kıyamette, kıyam eder ölüler; Nedir bu başıboşluk, uslanın ey deliler! [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEŞ-ŞEHÎD Şâhid sensin her olaya, her yerde hâzır olansın, Gören sensin her fiili, herşeye nazir olansın, Senden gizlenemez yârab, hiçbir kusur, hiçbir fiil; eş-Şehîd'sin, her gizliye aşikâr huzur olansın Yârabbi! Bilirsin herşeyin mâhiyetini, Bilirsin eşyayı hem içinden, hem dışından, Şahidisin her fiilin, ta başından, Hâdiseyi seyredersin akışından Nerde işlenir ise işlensin cümle günâh, Tek bir gören olmasa da, şahidi sensin ey İlâh Yapayalnızken bile ben yalnızım denemez, Ey Şehîd, elbet senden hiçbir şey gizlenemez Bilirsin Yâ İlâhî, kimin ne dediğini, Görürsün sık dallarda kuşun kurt yediğini, Bir kuzuya eziyet ederse dağda çoban, İzinizi yitirmez gezsede-yaban Bir evlad asi olsa ana ve atasına, Şahid sensin kuluna, hatasına Her yerde sensin hazır, Her şeyde sensin nazır, Her kim ki ne yaparsa, sen onun yanındasın, Şahitsin fiilin ilk ve son anındasın… Bir kulun bu dünyada suçunu gizlesede, O suç ona kar gibi kalmıycak kesede… Gözeten sen, gören sen, Cümle sırra eren sen, Kulun kurtuluşuna sebepler gönderen sen… Şahit sensin, yargılayan yine sensin, Mazlumları her zorlukta elbette ki gözetensin Nereye kaçarız senden, Her taraf seninle dolu Ya İlahi, kudretinden var mı kurtuluşun yolu? Sensin her olayı bilen, sensin her fiile şahid, Şahid ol imanımıza, yüce vasfınla eş-Şehid… EL-HAK Gerçektir uluhiyetin, sensin elbet zat-ı mutlak, Kabul eyler varlığını senin lutfettiğin idrak, Senden özge ilah yoktur, alemlerin rabbi sensin; Yaratan sen, kulluk sana; ya ilahi sensin el-Hak… Yarabbi… Fanidir cümle varlık, Varlığı hak olan sensin Her varlığın bir sonu var, Her dem zat-ı mutlak sensin… Doğar ve zevale erer yarattığın güneş, Dağılır zerre zerre vakti gelince yıldız Değişmez varlığın senin, Hep var olan sensin yalnız… Her nesnenin, her canlılın ömrü vardır, Hükümleri ömürleri kadadırdır… Ebedi olan sensin, Ve sensin ezelî Senin Hak olan varlığın Celâl ile ilim ile, izzetle bezeli Ta'zîm eder yarattığın zerreler, Tesbîh eder devrederken kürreler, Kendisini yaratan o zât-ı lem-yezeli Ebediyyen zail olmaz kudretin, Her varlığa nüfuz eder hikmetin, Yarattığın küçük-büyük âlemler, Zamanları geldikçe yok olur birer birer Var olan sensin İlâhî, ezelden ebede dek, Kurur pınar, solar yaylada çiçek, Bir sebep halkedersin varlığa zeval olur, Göçüp gider insanlar, varlığı hayâl olur Fânidir cümle varlık, Hayâldir cümle gerçek, Gerçek olan sensin Yârab, sensin tek Tek sensin İlâhî, Ebediyyen hiç bir vasfı zail olmayacak Sensin gerçek olan varlık, Senin adındır el-Hak [color="#800080"] EL-VEKİL Sensin tevekkül hedefi, kalb meyleder senden yana, Sana tevekkül edeni garkeden sensin ihsana, Gücümüzü aşan işte, elbette sensin el-vekîl; Ne güzel vekilsin yârab, tevekkül eyledik sana Yârabbi Sonsuz merhametinle Aşılmaz dağlan yol edersin kullarına, Bunaltan darlıklarda Himmetini tutunacak dal edersin kullarına, Yoklukların içinde kıvranırken çaresizler, Lütfeder de, azlıkları bol edersin kullarına Erer mutlak selâmete Sana bırakılan işler, Sen vekîl olursan Yârab, aşılmayan engel mi var? Eğilir dağlar, yollar genişler Sen vekîl olursan kullarına; Yakmaz ateş, boğmaz su, kapmaz uçurumlar, Çöller vaha olur birden, su olur tutuşan kumlar Sen vekîl olursan Yâ İlâhî; Dev kayalar karlar gibi ezilir, Çelik gibi engeller su olur yere süzülür Sen vekîl olursan Yârab; Gönülleri duman almaz, Çözülür birer birer yollardaki engeller, Yüreği sıkan ipte kördüğüm kalmaz Kotarırsın gariplerin Sana tevekkül ettikleri işlerini, Suya çevirirsin zehirini akrebin, Hamur gibi yumuşatırsın canavarın dişlerini Sana tevekkül edenin yok ise gayrı kimsesi, İnanmışsa, kalbinde yok ise vesvesesi; Çalınmaz, bağlanmamış olsa bile devesi Biz sana sığındık Yârab, Tek sana eyledik tevekkül İnandık yaratan sensin, tek seni biliriz İlâh, Biliriz ki, yalnız sende felah Ey İblîs, şaşırtma bizi, yolumuzdan geri çekil! Biz ki, cümle işimizde Allah'ı seçmişiz vekîl [color="#800080"] EL-KAVÎ Hiç bir kudret asla senin gücünle olmaz müsavi, Her güç senin kudretinin ufak bir cüz'ünü hâvi, Hiç düşmeyen acze sensin, senindir kemâl-i kudret; Her şeyin üstünde gücün, sensin elbette el-Kavî Yârabbi Diğer sıfatların gibi gücün de namütenahi, Sonsuz kuvvet sana mahsus, el-Kavî sensin İlâhî Sana yorgunluk erişmez, Tükenmez gücün kuvvetin Celâlin çok fevkindedir her hiddetin Gafil olup da güvenen sınırlı kudretine, Elbette rüsvây olur, râm olup kuvvetine Hükümdar sensin İlâhî, ferman senindir, Tükenip eksilmeyen derman senindir Senin ulu irâdende, tükenmeden çağlayan güç, Kendini güçlü sananın kollarını bağlayan güç Her kim ki kudretine yanılıp kibreder de; Bakar ki acz içinde uzanmış kara yerde Senin merhametin gibi kuvvetimi de sınırsızdır, Seni tâ'zîm etmeyen baş, elbetteki akılsızdır Senindir kuvvet ve kudret, Senindir celâl ve izzet, Bizler ki âciz kullarız, Yâ İlâhî bize lütfet Secde eder sana gökler, secde eder sana yer, Irmaklar sana koşar, Dağlar sana baş eğer Yoktur senin ilminde bilinmez yol, müphem iz, İlminden, kuvvetinden yoktur asla şüphemiz Kuvvet-i tâmme senindir, Sanadır minnet, sanadır ihtiram Cümle kudret senin sonsuz kuvvetine olur ram Kuvvetin de tıpkı diğer sıfatların gibi, Ermiştir erilmeyen kemâle Zeval bizedir İlâhî, kul biziz Senin sonsuz gücün asla ermez zevale Hiç bir kuvvet, kuvvetine değil müsâvî, Zeval olmayan güç senin, sensin el-Kavî [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEL-METÎN Sonsuzdur lutfun senin, ganîdir merhametin, Yoktur sana meşakkat, sensin gücünde metîn, Gelmez yorgunluk sana, eksilmez gücün yârab; Seni inkâr edene olur azabın çetin Yârabbi Yoktur senin gücüne zeval, Pervan yoktur meşakketten ve mihnetten Gücün her şeye yeter, Kudretin sonsuz, metanetin sınırsız, Bize verdiğin güç, yorulunca biter, Kesilir dermanımız Her zorluk karşısında tükeniriz çaresiz, Çâre sensin Yâ İlâhî, Bizleri bırakma âciz Hiç bir zorluk seni hâşâ Düşüremez acze, Hem yönetir âlemleri, hem edersin temaşa, Acıyan sensin İlâhî, şu garip hâlimize, Götüren sensin yollara, Çarpan sensin münkirleri taşa Yârab, her zaman bizim çürüktür işlerimiz, Sağlamlık sendedir, senindir salâbet, Şu fâni dünyaya şöyle Geliş gidişlerimiz, Elbette ki senin ulu emrine icabet Bizler zora gelemeyiz, Encamını bilemeyiz, Sensin El-Metîn İlâhî, sende metanet Eksilme olmaz hiç bir zaman kuvvetinde, Umudumuz her zaman tükenmez rahmetinde Yârabbi, Metîn vasfınla ver bize metanet, Yolumuzu gören sensin, Sen ver doğru istikamet Sapkınlardan olur isek, biliriz azabın çetin, Tevbe edersek İlâhî, yetişir mi hidâyetin? Düşürme bizi âcze, metanet ver yaşamaya, Hayat zor, ölüm elîm, kıyamet çok çetin; Sen merhamet edersen kurtuluruz ey el-Metîn [color="#800080"] EL-VELİ Gerçek dost sensin ilâhî, senden gelir yardım eli, Ne senden sonra kalan var, ne vardı senden evveli, Kotarırsın akılların almadığı cümle işi; sendedir velayetimiz, elbette sensin el-velî Yârabbi Her dem bakî kalan sensin, Veren sensin, alan sensin, Derdi verip, dermanını aramaya salan sensin Yetişirsin sıkışınca sana muhtaç kullarına, Hakîkî dost sensin Yârab Yetîme, garîbe imdâd eden sensin, Nice viranelikleri âbâd eden sensin Seversin yarattıklarını sana âsî olmadıkça, Yardımcısısın mazlumların Asla dönmezsin va'dettiğinden, Seni böyle bilmeyenler hâşâ çıkar dinden Sen ki şahdamarından yakınsın her kuluna, El-Velî'sin koyarsın cümle işi yoluna Sevdiğin kuluna dostsun Münkirlere düşman Senin yolundan çıkanlar er-geç olur pişman Koruyan sensin İlâhî şeytanın şerrinden, Muhafaza eyle bizi yarattıklarına kinden Senden dilediğimizi verensin Yârabbi, Hâl-i perişanımızı görensin Yârabbi Biz ki sızlanırken ufak bir külfete, Sen ki bizi garkedersin bunca nîmete Farkında olmadan bir bakarız işimiz tam, Yaşamak gibi en zorlu iş, birden bulur hitâm Uyurken bile nefes alır, nefes veririz, Haykırırız damar damar, Avaz âvâz ses veririz Yatağımızda yatarken gezeriz düş âleminde, Sabahleyin uyanırız ter ü taze ve zinde Seven sensin, dost sensin, yâr sensin, Sonu hiç gelmeyecek gerçek iktidar sensin Yoktur senden sonrası, yoktu senden evveli, Yârabbi sensin el-Velî [color="#800080"] EL-HAMÎD Yer-gök eder seni ta'zîm, riyasız övgüler sana, Sensin ulaştıran bizi, lutfunla sonsuz ihsana, Övgülerin yücesine lâyıktır cümle sıfatın; el-Hamîd sensin ilâhî, hamd ü sena, hamd ü sena Yârabbi Yarattığın cümle varlık Seni ta'zîm eder her an, Sensin cümle övgülere olan lâyık, Sana minnet Yârab, sana sonsuz şükran Karşılıksızdır senin lütuf ve ihsanların, Verirsin cömertçe o sonsuz hazinenden Senindir Yâ İlâhı rûh ve beden, Verirsin rızkını hayvanların, insanların, Verirsin ihtiyacını herkesin, istemeden Sevgiyi veren sensin gönüllere, Yarattığım acıyıp sevensin Lâyık olan en yüce sevgiye elbet sensin, Sezadır her sıfatın en yüce övgüye, Sensin seven, sensin hedef olan en yüce sevgiye Balçıktan yarattığın kullarına, Nimetini, cennetini, nurunu va'dedensin, Hamd sanadır Yâ İlâhî, Elbette el-Hamîd sensin Binlerce şükür, binlerce minnet sana, Lâyık eyle bizleri verdiğin bu ihsana Esirgemezsin bizlerden onca nimetini, Yine de bilmeyiz biz nimetinin kıymetini Topraktan yarattığına, Topraktan rızk yaratırsın Kuru dalı yapraklarla, çiçeklerle donatırsın Çiçekten olan meyveyi edersin bizlere azık, Eyvah bunu görmeyene, Bunu bilmeyene yazık! Her övgünün üstünde sen, Her sevgi sana az, Çiçek açar dergâhında sana gönderilen niyaz Minnet sana, şükran sana, El-Hamîd sensin Yârab, her dem sana Hamdü sena [color="#800080"] EL-MUHSÎ Sonsuzluk münhasır sana, cümle sırrı silen sensin, Akıl almaz her hesabin üstesinden gelen sensin, el-Muhsî sensin ilâhî, her şeyi edensin ihsâ; Gölde suyun, çölde kumun sayısını bilen sensin Yârabbi Almaz âciz aklımız, sonsuz diyip geçeriz, Senden özge sonsuz yoktur, Bilensin her şeyin sonunu Denizde kaç damla su, suda kaç molekül var? Kaç zerreden oluşur döne döne düşen kar? Var oluşundan beri dünyaya konup göçen İnsanların sayısı elbette bize müphem, Sen bilirsin yarattığın her şeyin sayısını, Bütün ayrıntılarıyla Sayılıdır Yâ İlâhî aldığımız nefes, Bilirsin yayılırken kaç zerreyi titretir Hançeremizden kopan bir ses Kaç hücreyle bir yarayı ondurur, Kaç zerreyle bir vîrânı âbad edersin? Ayırırsın yarattığın her şeyi, İlâhî ilmin ile ta'dâd edersin Yoktur senin ihtiyacın hesâb ve kitaba, Sâdece emredersin, yalnız murâd edersin Bir küçücük bütünü oluşturan zerreler, Arzeder sayısını ilmine birer birer Muhsî vasfınla sayarsın ey İlâh, Zâyî olmaz zerre kadar bir hayır, Yazılır defterimize birem birem her günah Sayıları bellidir gökteki yıldızların, Ölçüsü malumundur akıl almaz hızların Sana an bile değil binlerce ışık yılı, Biliriz koyunların yünü bile sayılı Bize saymak muhaldir başımızdaki saçı Sen bilirsin kaç zerre saçımızın bir kılı Yarabbi tevbe ve şükür dilimizde nice azdır, Bu ne gaflet, bu nice niyazdır? Sana her gün tevbe ve şükretsek de yeri var, Verdiğin şu bedendeki hücre sayısı kadar [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEL-MÜBDİ Yarattığın her varlığı nakış-nakış donatansın, Verip idrâki insana, hikmetini aratansın, el-Mübdi sensin ilâhî, ilki senindir her şeyin; Modelsiz, maddesiz cümle âlemleri yaratansın Yârabbi Hiç bir şey yok iken sen vardın, Seninle başlar zaman ve mekân Yarattıklarının yokken hiç bir modeli, Şekil verdi eşyaya kudretinin eli Her şeyin bir maddesi var biz kulların için, Biliriz ki demirin cevheri var toprakta, Araştırıp buluruz, rengi yeşildir niçin; Hangi maddeler geçmiş içice bir yaprakta? Biliriz çamur olur karışırsa suyla toprak, Toprağa dikilen dal, yeşerir yaprak yaprak Tahlîl edip görürüz kandaki plâzmayı, Başka şeyler de vardır gidilirse derine Ağaç ve grafitten kalem ile yazmayı Beceririz selüloz kâğıdın üzerine Nedir kanda antikor, kâğıttaki selüloz? Kapatır ufkumuzu aklımıza sinen toz Düşüncemiz, düşlerin yandığı yerde tüter, Aklımızın takati, erdiği yerde biter Yok iken hiç bir madde, Yok iken hiç bir model, Senindir her nesneye şekil veren ulu el Hikmetindeki sırrı bizlere aratan sen, Yârabbi, her nesneyi iptida yaratan sen Senin halkettiğinden yapıyorsak bir şeyler, Senin sonsuz gücüne kulların gücü n'eyler? Yarattığın maddeye vermek isterken şekil, Yine sendendir kerem, yine sensin el-Vekîl Bilmeyiz beynimizin içinde ne sır saklı, Salarız enginlere beynimizdeki aklı Senden olamaz asla gizlimiz ve saklımız, Neye benzer, dirheme vurulur mu aklımız? Bunları düşünmeye aklı veren de sensin, Mübdi'sin, âlemleri iptida halkedensin [color="#800080"] EL-MU'ÎD Yeri yükselten göklere, göğü yere indirensin, Dolunca verdiğin ömür, can çerâğın söndürensin, Öldükten sonra iade edersin yeniden ruhu; el-Mu'îd vasfınla yârab, hak hayata döndürensin Yârabbi Şüphesiz ki ölüm bir son değildir, Alırsın Ölüm ile fânî hayattan bizi Uyarız dön emrine, Bitirince dünyada şu kısa süremizi Biliriz ki bu dünyada kimseler payidar kalmaz, Kalır aklımız dünyada, dön diyince durmak olmaz Son buldu saltanatı cümle hükümdarın, Dün yaşadık, bugün varız, var mı bizim için yarın? Biner İblis'in atına mahmuz vurur, Bir türlü gafil nefsimiz yola gelmez, gemi almaz Görmektesin Yâ İlâhî, Binip de nefsin atma, Serâzad seyiplenen şu azgın ruhlu güruhu; Bilmezler mi alan sensin bedenden, Hesap için yine verensin ruhu Yârabbi, kıyamette hesabı göreceksin, Boynu bükük, elimizde amel defterlerimiz, Elbette bu defteri yine sen düreceksin Nereden geliyoruz, nereye gidişimiz? Öldükten sonra ruhu yeniden vereceksin, Günâh ve sevâbları bir bir sereceksin, Verdiğin ruhu bir tel gibi gereceksin Biliriz, bir ölümle bitmez bizim işimiz, Bir başka olacaktır ikinci gelişimiz Hükümdar sensin Yârabbi, kral kimdir? Emrine uymayanlara azabın elimdir Biz seni Rahman biliriz, Rahîm biliriz, Senin emrinle ölür, emrinle diriliriz Yârab, bağışlayan sensin o çetin azabından, Rahmetine sığınırız yine senin gazabından Fânî biziz, hep bakî olan yalnız sensin, El-Mu'îd'sin, ruhları iade edensin [color="#800080"] EL-MUHYÎ Nebat köküne özsuyu, damara kan veren sensin, Engin denize damlayı, zamana an veren sensin, İhya edensin her şeyi, el-muhyî sensin ilâhî; Alan sensin canı tenden, cansıza can veren sensin Yârabbi Tarlada yeşil başağa nasıl veriyorsan dane, Sensin bağışlayan canı, ruhu veren her bedene Bir bakarız ki toprakta, tohum durmuş tomurcuğa, Can bahşeden sensin ana rahminde çocuğa Bağışlayan sensin bir ömürlük zamanı bize, Yaratan sensin bedeni, veren sensin canı bize Bizi halkedeceğini bilirdin ezelden beri, Hulka vesile edensin fânî bedenleri Yoktu fânî bedenimiz, yoktu hayatımız, Elbet senin kudretinde yine memâtımız Veren sensin bedenlere sağlık ve selâmet, Varlığını ihtar eder en küçük alâmet İnandık ki yaratansın, İhya edensin gönülleri Çileten sensin bülbülü verdiğin hasretle, Sensin güzelleştiren dalında gülleri Nebatta tohumu, canlılarda dölü, Bir zaman bekletirsin âtıl ve ölü Sonra vesile edersin her birini bir bedene, Vâris edersin her geleni bir gidene Devreder durur hayat, Tükenirken bir nesne tamamlayıp ömrünü, Yerine kâim edersin öbürünü Buhar olup uçar su, Bulut olur, yağmur yağmur toprağa yağar, Sel olur akar denize, Deniz gibi dalgalanır canlılar; Biri ölür, biri doğar İnayet senden İlâhî, Ya etmezsin, ya edersin Vîran edersin âbâd ettiklerini, Can bahşedip, yeniden ihya edersin Yâ İlâhî, yarattığın her şey güzel, Yaptığın her-şey iyi; İhya edensin âlemi, sensin el-Muhyî [color="#800080"] EL-MUMİT Ebediyyen var olansın, seksiz var idin ezelî, Yakasındadır her nefsin, tadacağı mevtin eli, Hayat gibi ölümü de halkeden sensin ilâhî; el-Mümît’sin, vadesinde gönderen sensin eceli Yârabbi Eceli gönderen sen, Ölümü yaratan sen, Can verdiğin bedene mevti uygun gören sen, Ölümün şuuruyla doğarken ağlatan sen Sana dönecek ervah, toprak olacak beden, Dönmedi bunca zaman dünyayı koyup giden Can verdiğin her beden dünyaya gelecektir, Gülecekse dünyada ömrünce gülecektir İmân eyledik Yârab, Her nefis mevti tadıp, mutlaka ölecektir Fânî bedeni yiyecek, üstünde gezdiği yerdir, Ölüm her canlıya bir gün mutlak mukadderdir Dün doğumuna sevinç, Yarın ölümü için tutulan yasıdır Bir ömürlük ödünç aldık zamandan, Bu dünya elbette imtihan dünyasıdır Doğan her nefis bir gün ölecektir mutlaka, Biz ki fânî kullarız, Allah'a mahsus beka Ölüm bir son değildir, Bir eşiktir fena ile beka arasında Yerli yerindedir her şey, Herkes kendi sırasında Sırası gelen doğar, sırası gelen ölür, Her gün ağlayan ölür, her zaman gülen ölür el-Mümît vasfın ile yaratan sensin ölümü, Nedir bu atâlet Yârab, cemiyet sağ mı, ölü mü? Bahşettiğin canı taşır, Verdiğin rızkı yeriz de; Yine de yürümeyiz bize gösterdiğin izde İltica sana Yârab, yaşarken de, sonra da, Yetişen sensin her an kullarına imdada Biraz iz'anı olan keser mi senden ümid? Sensin bahşeden ruhu, elbette sensin Mümît |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEL-HAYY Doğan günde, esen yelde, açan gülde murad sensin, Diyen dilde, yapan elde, çalan telde sanat sensin, Söner güneş, kayar yıldız, her hayatın bir sonu var; Hayy sana münhasır yârab, sonu gelmez hayat sensin Yârabbi! Tomurcuğa durur dallar, Tomurcuk döner çiçeğe Meltem meyveleri sallar Sonu bilinen gerçeğe Akşam olur, döner rengi dağların Döner güneş, döner dünya, döner su Buza, kara, buhara Döneriz günü gelince, dön emrinle sana biz; Beden olur, toprak olur, hayâl olur döneriz Sultan olsak sonu belli, köle olsak ne çıkar? Ateş olsak, cirmimizce bir yer yakar söneriz Sönmeyen sensin İlâhî, dönmeyen sensin Dönen biziz verdiğimiz sözden Bezm-i Elest'te Yaprak solar, ağaç kurur, devrilir; Ağaç, ağaç iken sonunu bilir Yapraklan eller gibi açılır da semâya, Kökleriyle seni arar derinde Gölgesiyle, meyvesiyle sana şükrü edaya Gayret eder ona hayat bahşettiğin yerinde Ruhsuz sandığımız dünya, güneş, ay; İlâhî cezbenle devreder durur, Verdiğin hizmette eylemez kusur Biz garip bedenler, bunca ham ervah, Sana dikleniriz, eyvah ki eyvah! Biliriz ki, ölecektir doğanlar, Göçüp giden birer candır zaman içinde anlar Ebedî hayat senindir Yârab, Senindir cümle zamanlar Hayy sensin İlâhî, sensin sonsuz hayat, Senden hayat bulur cümle canlar Bedene can veren özge can sensin, Ezelden ebede yaşayan sensin, İmân ettik Yâ İlâhî, Hayatı kendiyle başlatan sensin [color="#800080"] EL-KAYYÛM Her şey senin ile başlar, herkes şenden seni umsun, Seni görmek isteyen göz, özünü özünde yumsun Sana -hâşa- yok diyenler, benliğini inkâr eder; Zira zamanı başlatan, mekânı kuran kayyum'sun: Yârabbi! Senin verdiğin akıl elbet algılayamaz Ne senden sonrasını, ne senden evvelini Kendini bilen akıl bendini çalkalamaz; Ne yıldızlar kadar çok, Ne de kumlar kadar az Bir çizgide kalamaz Ne sorar sonrasını, ne arar evvelini Çocuğun kesse aklı, uzatır mı ateşe O minicik elini? Var idin en evvelden, Her şey yok olsa bile, hep var olacaksın sen Zaman nerde başladı, acaba nerde biter? Kaç ışık yılı ırak bizlere galaksiler? Zerredeki dengeler, dengelenmeyen genler, Kimin emriyle gezer uzayda gezegenler? Göl olan damlacıklar, buharlaşan dereler, Bu sesleri nereden buluyor hançereler? Söyle biliyor isen, ey âciz akıl söyle! Başlarını almış da nereye gider böyle Serseri ve serâzad, çağlayan gibi güruh? Nerelerde dinlenir bin yıllardır bunca rûh? Karşılarken bunca yıl gelenleri gidenler, Toprağı taşırmıyor toprak olan bedenler Yârabbi! Yaratanı inkâr etmek ne gaflet Bey etme özgelere, bizi kendine kul et! İmân olsun bu yolda gönlümüzün yolluğu, Biz cihana sultanlığa değişmek istemeyiz Âlemleri yaratan bir Allah'a kulluğu Yârabbi, Kâyyum sensin; yoktur senden evveli, Seni ve sevdiğini severiz rızân için Seni sevdik seveli İlâhî, yaşat bizi sana lâyık kul gibi Yârab, bizi uzak tut boş hayâller kurmaktan; Serip de aklımızı dikenlere çul gibi, Üstüne oturmaktan [color="#800080"] EL-VACÎD Münezzehsin kusurlardan, hep müstağni olan sensin, Dileyince verdiğini, isteyince alan sensin, Mürâd eylediğin her şey hazır olur huzurunda; Kaçış yok senden ey vâcid, gel diyince bulan sensin Yârabbi Hükmünü infaz etmeye, Ya da kabzetmeye ruhu, Gerek duyduğun anda bulursun kullarını Sonsuz kudret sahibisin, ermediğin yer yok, Basîr vasfınla İlâhî, görmediğin yer yok Sırtını senin verdiğin kudrete yaslayanlar, Kibre ram olup da, ilâhlık taslayanlar Nerdeler? Hiç birinden eser yok Sonsuz gücünden özge güce yoktur ihtiyacın, Sonu geldi emrin ile nice tahtın, nice tâcın Ol der isen oluverir her şey, Dize gelir cüce önünde devler Dilersen âbâd edersin vîrân olan haneleri, Emredersen vîrân olur evler Bulmak için aramana gerek yoktur senin Yârab, Yarattığın her şeyi bulansın Gizlenmek ne mümkün senden, Senden ne mümkün kaçış? Sen isteyince bulan, el-Vâcid olansın Aklı olan elbette gizlenmeyi denemez, Hiç bir yer asla senin ilminden gizlenemez Senden kaçan gafiller, Senden gayrı sığınacak bulamaz Her yer senindir Yârab, her yerde sen varsın, Kimse senin hükmünden, kaçmakla kurtulamaz El-Vâcid sensin İlâhî, bizi her an bulursun, Sen karanlığı saran sönmeyecek bir nursun Sensin âciz kullarına merhametinle yaklaşan, Sensin o sonsuz kudreti sonsuzluğu aşan Veren sensin, alan sensin, Aramadan bulan sensin, Duyan, bilen, gören sensin; Cemâlini görenlerden eyle bizi Yârabbi! Şefkatine erenlerden eyle bizi Yârabbi! [color="#800080"] EL-MÂCİD Nice vasfeylesin kalem, keremini yâ rabbena? Kullardaki meziyyeti eden sensin medh ü sena el-Mâcid'sin; şânın Yüce, sonsuzdur kadr ü keremin; Hata örtmek yüceliği sana mahsus, yalnız sana Yârabbi Methine mazhar olur, iyi işler yapan kulun, Tevbe etse bağışlanır yanlış yola sapan kulun Översin iyiliği, hayır ve hasenatı, Seversin hayra olan her işi ve sanatı Rızânı kazanan kul, elbet sana yâr olur, İnsanlığa hizmet eden lutfuna mazhâr olur Rızân için sevenler hedef olur sevgine, Erer senin o yüce, o erilmez övgüne Kulun iyiliğini eyliyorken aşikâr, Örtersin hataları Kapatır, fahşetmezsin suçlarını kulun, Nadim olunca bağışlar, Sararsın şefkatin ile Beyhude koşup dururuz nefsin emriyle nafile, Geçer gider günlerimiz, binbir hata, Bin gaf ile İhsanın bol, lutfun sonsuz, Ölçüye gelmez keremin; Sensin bizi âkibetimizden eyleyen emîn Sarar sonsuz merhametin nice âsi kulu, Şanın yüce, ilmin yüce, izzet ve celâlin ulu Bağışlarsın cümle kusurumuzu, Faşedip de âleme bizi utandırmazsın Yüceltir hayatımızda senin verdiğin şeref, Dilersen tenzil edersin, Dilersen edersin ref Senindir şereflerin yücesi, Şanın en ulusu senindir; Yârabbi, kibrimizin yücelttiği gönlü, Lutfunla tevazu gölüne sen indir El-Mâcid sensin İlâhî, düşenleri kaldıransın, Bizi muhabbet gölüne şefkatinle daldıransın, Azamet ve muhabbetin o yüce zâtında gizli; Et yüreği gönül edip, muhabbetle dolduransın, [color="#800080"] EL-VÂHÎD Sonsuz kürre ve zerreden yaratmışsın gökle yeri, Yönetirsin kudretinle akıl almaz âlemleri, ef-Vâhid'sin, Çoklukları yaratan tek ilâh sensin; yoktur zât ve sıfatının asla eşi ve benzeri Yârabbi Yoktur eşin ve benzerin, birsin Senin kudretin sonsuz, her şeye kadirsin Başlangıcın yoktur senin, bitmeyeceksin, Ortağın yoktur senin, teksin Senin yarattıklarından Olur mu hiç sana denk? Senindir sonsuz hayat, senindir tam iktidar, Sensin bitmeyen ahenk Hamakat ehlidir elbet sana şerik koşanlar, Senin verdiklerinle çağıldayıp coşanlar Bilirsin gönüllerde nasıl belirir niyet, Yârabbi sensin ehad, senindir vahdaniyet İnsan insana benzer, dağ dağa benzer Yârab, Deniz denize benzer, bağ bağa benzer Yârab, Deve hörgücü benzer devenin hörgücüne, Bir kartalın gücü denk, bir kartalın gücüne Senin sonsuz kudretin hiç bir güce benzemez, Senin gücün önünde başkasının gücü ne? Hiç kimsenin kemâli erişmez kemâline, Benzemez hiç kimsenin cemâli cemâline Yarattığın insanlar çoğalır kumlar gibi, Gökyüzünde yıldızlar yakarsın mumlar gibi, Ormanlarda sayısı bilinmeyen ağaçlar, Her dem bir başa konan yakut kakmalı taçlar, Dallarda açan çiçek, Uçuşan kelebekler Sayısız küçük böcek, Senin emrini bekler Ağaç ağaca benzer, çiçek çiçeğe benzer, Kimi zaman hayâller bile gerçeğe benzer Senin ulu varlığına hiç bir şey benzeyemez, Birsin, teksin Yârabbi, Birazcık aklı olan ortağın var diyemez İmân ettik İlâhî, yok senden gayrı ilâh; Lâ ilahe illallah! [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #21 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerES-SAMED Yâ ilâhî yaratansın, yarattığın sana muhtaç Sensin veren derde deva, her yaraya uygun ilaç, Ne doğdun, ne doğuruldun; som bir kudretsin ilâhî; Muhtaç biziz, es-Samed'sin; senin için yok ihtiyaç Yârabbi Hiç bir şey tevarüs etmedi sana, Vârisin yok Yarattığın cümle varlık muhtaçtır sana, Senin hiç bir şeye ihtiyacın yok Sensin merhamet eden mazlumların âhına, İhtiyaç sahipleri yönelir dergâhına Dergâhına dayananlar asla eli boş dönmez, Herkesin mumu söner, senin nurun sönmez Dergâhındır herkes için değişmez istikamet, Yârabbi sensin Samed Senin gücünden yüce bir kudret yoktur hâşâ, Yarattığın âlemler, O sonsuz kudretini ta'zîmle eyler temâşâ Zâlimlerin azabına ferman gönderensin, Dertlilere her dem derman gönderensin Yarattıklarının elbet bilirsin ihtiyacını, Verdiğin dertlerin bilirsin ilâcını Gafil kullar istemese bile gönderirsin nîmet, Kuşlar su içerken bile eyler sana minnet Kudretine kibredenler minnetsiz yaşar gider, Biner de nefsin atına, hep haddini aşar gider, Kimi sürünür toprakta sürüngenler gibi, Kimi ceylanlar misali koşar gider Ne zaman alacağını, ne zaman vereceğini, Meyveleri ne zaman dereceğini Yalnız sen bilirsin Yârab Kinline gazab ederek Celâlinle kahredersin Kimine şefkat gösterip, Nice erümez nimeti ihsan edersin Her zaman muhtacız sana, Yâ îlâhî kahrın da hoş, lutfun da hoş; Es-Samed'sin çevirmezsin Dergâhına gelenleri eli boş [color="#800080"] EL-KADİR Pâdişâhlar pâdişâhı, ebed devlet sana mahsus, Akılların almadığı ulu hikmet sana mahsus, Fâni nefse hükmetmeye muktedir değiliz yârab; İktidar sensin ilâhî, sonsuz kudret sana mahsus Yârabbi! Sensin pâdişâh, Kibredip kudretine nice müsellah, Varıp helak oldular neûzubillâh! Gücüne güvenen nice pehlivan, Hüsnüne kibreden nice nevcivân, Kibrin zirvesine tırmandıkları bir günde, Kahroldular o sonsuz kudretinin önünde Nefs dizginini çözüp, gemler vurdular ata, Kanıp bir ömürlük boş saltanata, Nice hünkâr, nice sultan kapatarak devrini, Yok olup gitti Senindir İlâhî erilmez kudret, Helak ettiklerin olmadı ibret, İbret alamadık fırtınalardan, Boşa akıp gitti gözyaşı ve kan, Yalnız sende ümid, hep sende güman, Rahmeyle, kahretme Yârabbi bizi, Gaflet mi bürüdü gözlerimizi? Bir kuşcağız gücümüze kibredip, Cehennem yakarız meş'alemizde Muktedir sensin İlâhî, iktidar sendedir Yârab, Nerde hani hükmedenler? Şimdi hepsi birer serâb Nice azgın kavim, Kibrederek güçlerine; Mermerden bina oydular kayaların uçlarına Kendilerinde vehmedip kudreti, Çektiler üstlerine o heybeti, o hiddeti; İçi boş birer kamış oldu bedenleri, Yakalayamadı mermer sütunlar uçup gidenleri Güvenip de güçlerine, etmediler sana bîad, Nerde Semûd kavmi, hani nerde Ad? Sensin Yâ İlâhî, Kadir-i mutlak; Biliriz, sana baş eğmeyen kudret, Sonsuz kudretinle olacak helak! [color="#800080"] EL-MUKTEDİR Yarattığın her varlıkta kudretinden bir zerre var, Âlemlerin üzerinde, senindir sonsuz iktidar, Ömürlerince hükmedip, göçüp gitti nice sultan; Muktedir sensin ilâhî, ezelden ebede kadar Yârabbi Sendedir ekmel-i kudret, Kudretliye verdiğin kudrette sen varsın Yaratan sensin İlâhî cümle âlemleri, Bilen ve öğreten sensin cümle ilimleri, Hikmet erbabına verdiğin hikmette sen varsın, Hükmeden sensin elbet yarattığın âlemlere, Ebedî iktidarsın Merhametin engin, ilmin çok derin, İblis'e uymamışsa akıl verdiklerin; Düşünmekte ve elbette bilmektedir, Sensin her şeye muktedir Hiç bir kudret gelemez kudretinin üstesinden, Yine sana sığınılır gazabından, Sana iltica edilir senden İktidar bahşetiğin onca kral, onca sultan, Şimdi nerdeler? Kalkınca görülür gözden perdeler; Sırtı yere gelmeyen nice pehlivan, Şimdi sırtüstü kara yerdeler Ezelî sendin iktidar, Ebede kadar sensin iktidar Bir zaman muktedir olur kulların, Onlara zaman ve imkân verdiğin kadar Bileğimizdeki kuvvet, Bize hükmettiren kudret, Biliriz ki Yâ İlâhî senden gelmektedir Nefse hükmeylemek bile, Kolay gelir dile Kudret elden gidince çekilen çile Senden gelmektedir Sensin erilmeyen kudret, Sensin el-Muktedir! [color="#800080"] EL-MUKADDÎM Yarattığın kürre-i arz, tükenecek dönedöne, Sen dilersen dönderirsin kullarını tek bir yöne, İstesen zeül edersin, bırakırsın en geride; Murad etsen, izzetinle alırsın kulunu öne Yârabbi Sen bilirsin içimizden geçenleri, Bağışladığın zamanı bir su gibi içenleri Bilirsin kullarının kalbinde nedir niyet, Bilirsin nasıl büyür kibirle enâniyet Tartarsın terazinde cümle terazileri, Tutup sâlih kulunu geçirirsin ileri Sevmezsin tembelliği, Bilirsin çalışanı Makbuldür sence emeğin ter ile karışanı Emredersen çekilir, yerinde durur nehir, Dilersen her şeyi bir an eylersin tehir Birinin düşünmekten beyni eline düşer, Birinin tıkınmaktan karnı dağ gibi şişer, Biri çam, gölgesinde severken bir hayâli, Birinin çalışırken ensesinde boza pişer, Elbette zayi olmaz indinde mıskal kadar Hayr ile şer Gerek görürsen bitirirsin sultanın saltanatını, Dilersen takdîr edersin sanatkârın sanatını, Verirsin bu dünyada ve ebedî âlemde Hakkettiği mükâfatını Dilersen mükâfatlan âhirete tehir edersin, Dilersen bu dünyada hayatı zehir edersin İstersen takdir edersin kuluna sonsuz mücâzât, Dilersen bağışlayıp, edersin âzât Kişiyi niyetince döndürürsün bir yöne, Dilediğini bırakırsın geride, Dilediğin kullarını hemen alırsın öne Hikmetinden suâl etmek değil hâşâ haddim, Kerem senden Yâ İlâhî, sensin el-Mukaddim [color="#800080"] EL-MUAHHÎR Sen sabırsız kullarına zamanı zehir edersin, Saadetle geçen demi, coşkun bir nehir edersin, Elbette ki tehirinde vardır bir ilâhî hikmet; Kimi zaman semereyi dondurup te'hîr edersin Yârabbi Bilen sensin her olayı zuhurundan önce, Şüphesiz ki geleceği bilen sensin Yarattığın canlıların bilirsin her birini, Görürsün encamını, bilirsin âhirini Gecenin karanlığını güneş ile silen sensin, Her işinde bir hikmet var, Her kışın sonunda bahar, Hayrı da, şerri de erteleyensin Biz gafil kulların sâde bakarken zahire, Çoğu kez isyan ederiz işimiz kalsa âhire Verdiğin bir felâketin Belki selâmettir sonu Öfke tatlı, sabır acı, Varsa da tehirde hayır, bizler bilemeyiz onu Sen bilirsin Yâ İlâhî, Bizi ne bekliyor yarın, Telaş fırtınası eser üzerinde umutların Boşa çıksa bir tek umut, Yaş dökeriz bulut bulut Bilmeden hakkımızda hayır getirmeyen şeyi, İhmal etmeyiz zâtından yalvararak dilemeyi Dileğimizi verirsen mağdur olacağız belki, Yârabbi senden dilemek o kadar güzel ki İsteriz durmadan sonsuz hazînenden, Hiç ümit kesmeyiz asla senden Dilersen vermezsin, dilersen verirsin, Kimi zaman ertelersin, sen el-Muahhir'sin Her şey senden gelir, Her şey sana döner, Kulun senin rızân ile yükselir, Yine senin gazabınla gayyalara iner El-Muahhir'sin İlâhî, erteleyensin, Bilirsin felâketimizi yaptığımız hızdan, Bizi bağışla ve koru sabırsızlığımızdan [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #22 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEL-EVVEL Öncesi yok, sensin yârab başlangıcı yaratan el, Yaratan sensin zamanı, seninle başladı ezel, Yoktur senden önceleri, önü sensin cümle ilkin; Her şey senin ile başlar; yârabbi sensin el-evvel Yârabbi Sendin var olan ezelî, Senden öncesini düşünmek muhal, Ne zaman vardı, ne mekân, Sensin başlatan zamanı ey Zü'l-Celâl, Yoktur senden evveli Sendin ezelden beri şeriksiz ve yalnız, Yoktu zaman, yoktu mekândaki hareket ve hız, Sensin her şeyin evveli Yârabbi, Bunu almasa da zavallı hafsalamız Sığar mı sonsuz hikmetin verdiğin âciz akla? Düşündükçe idrâkimiz sallanır salıncakla Senin yüce hikmetin elbette aşar bizi, Teslim oluruz sana, imân ederiz, Biliriz haddimizi! Ne kudret ki Yâ İlâhî, Zaman yok, mekân yok, can yok Var olan sensin akıl almaz sonsuzlukta, Bir ve tek Ne eşin var, ne benzerin, yapayalnız, Ne yer var çiçek çiçek, Ne gök var yıldız yıldız Bunu düşünmek bile aklımıza zor gelir, Durgun idrâkimize birden anafor gelir Her şey senin hükmündedir, Her şey senin elinde İmân ettik, teslim olduk, Ötesini bilmeyiz; Sensin her şeyin evvelinde Yârabbi bağışla bizi hatalı sözlerimizden, Sensin el-Evvel, Düşünsek eriyip akar aklımız, Bize lütfettiğin gözlerimizden [color="#800080"] EL-ÂHİR Yârabbi senden dileriz, yüce lutfunu hidâyet, İsmindir her işin önü, evveline yok bidayet, Son merci şensin ilâhi, yoktur varlığının sonu: el-Ahir'sin, âhiriyyetine yoktur nihayet Yârabbi Yoktu senden önce olan, Yoktur senden öte konu, Evvelin gibi sonsuzdur âhirin de Yârab, Yoktur ebediyyen ulu varlığının sonu Ezel senindi İlâhî, senindir ebed, Senin için söz konusu değil asla darlık, Sensin hiç sonu olmayan, sonsuza hükmeden varlık Biz garip kulların sonu verdiğin can telindedir, Yârab, evvelimiz gibi âhirimiz de elindedir Yarattığın cümle varlık Verdiğin ömürle kâim, Sensin sonu olmayan güç, sensin olan dâim Bilirsin encamımızı, rahmettensin bizlere sen, Lutfeyle Yâ İlâhî, Kolaylaştır şu hayatı, işimizi eyle esen Yarattığın görünen ve görünmeyen âlemlerin Bizim için sırrı öylesine derin, Öylesine müphem ki İlâhî, İznin olmazsa aşikâr âlemini dahi Göremeyiz Erdirmek istediğin uzaklara ereriz de, İstemediğin yakına asla eremeyiz Yarattığın her nesnenin Bir ömrü ve bir sonu var Yapraktaki yeşil tırtıl, Kelebek olur da ölüme uçar Yârabbi bizleri bırakma nâçar, Bizlere merhamet eyle, kerem kıl; İlâhî sırrı çözmeye yeter mi akıl? Ey âhiri olmayan sonsuz ve ebedî kudret, Bağışla günâhımızı, hatamızı affet! Merhametine sığındık, sen bağışla bizi; El-Âhir'sin, mâmur eyle âhiretimizi [color="#800080"] EZ-ZÂHÎR Ey şavkı tüm âlemleri şefkat ile kuşatan nûr, Her yerde sen, her şeyde sen; arayanlar şeni bulur, Yarattığın her nesnede sonsuz kudretin aşikâr; ez-Zâhir'sin yâ ilâhi, her şeyde edersin zuhur Yârabbi Aşikârsın yarattığın her nesnede, Her şey senin ulu varlığına delil Şefkatin var tomur tomur açan bahar dalında, Azametin doğan günde ey Rabb-ı Celîl Haşmetin aşikârdır yıldızlı gökyüzünde, Na'îm vasfın belirir çiçekteki balözünde Kudretinle gecenin zulmetini nûr edersin, Yağan karda, açan gülde, Belirir, zuhur edersin Yarattığın her güzelde, Senin nisbî cemâlin var Seni tesbîh eder ırmak, seni tevhîd eder dağ, Seni açar çiçek çiçek bahçe-bağ, Seni söyler ıtır kokulu rüzgâr, Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar Sensin her işinde mahir, Sensin her nesnede zahir, Sensin cümle müphemiyet içinde aşikâr Görünürsün her zerrede o İlâhî hikmetinle, Bilemeyiz nicedir keyfiyetin, Aşikârsın celâlinle, cemâlinle, izzetinle, Fevkindesin Yâ İlâhî, kulda âciz basîretin Her varlıkta kudretinden nişane var, Sensin müphemiyetlerde olan aşikâr Bizi bağışla İlâhî, Affet basiretsizliğimizi Nasıl farketmezse balık, Yaşadığı o engin denizi, Farkedemiyorsak eğer affeyle bizi ey Hâlık Aşikâre görmek için erilmez cemâlini, Lutfeyle bizlere Yârab, imânın kemâlini Seni göremez bu gözler ey muhteşem nûr, Ez-Zahir vasfınla Y rab, gönlümüzde eyle zuhur [color="#800080"] EL-BATIN Algılayamaz beş duyu, tasavvur edemez idrâk, Ey görünen-görünmeyen âlemlere hükmeden hak! Gönül gözüyle görene, aşikârsın her nesnede; ey el-Bâtın, ulu zâtın her tür keyfiyetten ırak Yârabbi Münezzehtir her kusurdan ulu zâtın, Mübarek ve müşerreftir elbette cümle sıfatın Bilinen duyularla bilinmez mâhiyetin, Aşikâr olsan da, ridâsındasın hikmetin; Sana delil olur ancak yarattığın kâinatın… Senin yüce sıfatların vasfedilmez sözler ile, Kimseler görebilemez zâtını şu gözler ile Elbet kördür kâinatta kudretini görmeyen göz, Elbet birer kuru laftır mâsivânda söylenen söz Nîmeti beklenen sensin, Rahmeti gözlenen sensin, Sensin her şeyde var olan İlâhî, Yarattığın her nesnede gizlenen sensin Yakınsın bizlere şahdamarımızdan, Sensin her şeyi kuşatan, her şeyde var olan Algılayamaz aklımız keyfiyetini, Farkeder mi bir zerre, içinde olduğu bütünü? Her şey senin eserin, sen ey ulu sanatkâr, Elbette sanatında, eserinde özün var Tabiattaki ahenk, Tavus tüyündeki renk, Elbet senin erilmez ve anlaşılmaz sanatın, Sensin dize veren takat, Sensin veren göze nuru, Sensin tükenmeyen kudret, sensin bitmez şefkat, Sensin gönlümüze veren huzuru Ey sevgili, bize bizden yakınken, Sonsuz muhabbetinle hep özlenensin Sen ki yarattığın kalbin her zerresine, Sevda sevda, nakış nakış gizlenensin Sensin özünde gizlenen sonsuz kâinatın, Sensin İlâh, sensin el-Bâtın [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #23 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEL-VÂLÎ Sen ey ebedî hükümdar, ey ilâh-ı müteâli, Sensin devreden mekânı, zamanı eden tevâli, Hâkimisin kâinatın, senin hükmündedir in'âm; Yönetirsin âlemleri, ulu vasfındır el-Vâlî Yârabbi Her şey senin yed-i kudretindedir, Sensin yönlendiren, sensin yeden, Yarattığın muazzam kâinatı, Sensin tedvîr ve idare eden Senindir, sana dönecek her rûh ve her beden, Sürecek sensin sonsuz saltanatı Sana malûmdur her şeyin her anki ahvâli, Hükmeden sensin İlâhî, Sensin el-Vâlî Sensin idare eden sonsuz âlemleri, Sensin getiren huzuru, silen elemleri, Sensin keşfettiren kullarına kâğıdı, Sensin yönlendiren kalemleri Her kim ki gönül dilinden anlar, Gönlünde devredip durur cümle zamanlar Kim ki batırır kalemi gönül okkasına, Bil ki gönlünü nakşeder kâğıdın ortasına Seni nakşetmeyen kâğıt kış gibi ayazdır, Cümle siyahlığı emmiş bir soğuk beyazdır Yâ İlâhî, kalemlere aşkı et mürekkep, Senin rızâna uygun sevgileri yazdır Yârabbi, yönetensin gözleri, gönülleri, Açtıran sensin bahara tomurcuk gülleri Sensin saniye sekmeden dünyayı döndüren, Sabaha yakıp güneşi, akşama söndüren Sensin dünyayı döndüren güneşin çevresinde, Turunu tamamlatan bir senenin sesinde Yönlendiren sensin bizi hayra ve şerre; Kaybolmaz indinde senin hayır ve serden zerre Hayrı gönderen sensin, şerri isteyen biziz, İpimiz nefsin elinde, biz artık biz değiliz Malumdur kullarının sana cümle ahvâli, Yönelt bizi selâmete, sensin el-Vâlî [color="#800080"] EL-MÜTEÂLÎ Akıl ermez hikmetine, kimseler bilmez nicesin, Zahir vasfınla gün gibi, bâtın vasfınla gecesin, İzzet, şeref, hükümranlık yalnız sana mahsus yârab; Vasfındır el-Müteâlî, yücelerden de yücesin Yârabbi Ulaşamaz hiç bir güç, sendeki sonsuz güce, Yârabbi sensin ulu, İlâhî sensin yüce O kadar ulusun ki, akıl almaz azametini, Yönetirsin o ebedî ve ulu devletini Yücelttiğin kulların bırakıp rütbe-ricâli, Son nefeste anladılar ki sensin el-Müteâlî Öylesine yücesin ki, Zerre kalır yarattığın âlemler Senin azametine ram olur cümle azamet, Seni ta'zîm eder gökler, seni ta'zîm eder yer Yücesin ey yüce Rabbim, İlmin-hikmetin yüce, Minnetsiz kullarına bile himmetin yüce, Sensin yarattığının rızkına olan kefil, Bizlere lütfettiğin nîmet yüce Bizler ki kibrederiz verdiğin kudret ile Oysa cümle kudretten, sendeki kudret yüce Nice kavim helak oldu kahrınla, Nice devlet doğup battı, Sencileyin hükümdara ebedî devlet güzel, Şükrederiz kahrına da Yârabbi, Ama Rahîm sıfatınla verdiğin rahmet güzel Ulu sensin, yüce sensin, Yoktur yüceliğinin elbette hududu, Sensin ibâdet dergâhı, sensin âlemin ma'bûdu Yüceliğini fikretmek bile yüceltir kulunu, Aydınlatırsın nurunla Zulmete düşen yolunu Bilirsin encamını yarattığın her nesnenin, Ezel senin, bugün senin, ebed senin Bilirsin kullarının işlediği cümle ef ali; Yücelik sana münhasır, ey İlâh-ı Müteâlî [color="#800080"] EL-BER Çözülmeyen düğümleri çözmeye verensin izan, Lutfedensin yarattığın her varlığa sonsuz ihsan, Sen ki zorluk çıkarmazsın hiç bir işte kullarına; Vasfın el-ber, eden sensin cümle zorlukları asan Yârabbi Diler isen dağları bir yan edersin, Kavrulan ıssız çölleri yaşanır mekân edersin Izdırap yüklü zamanı pervan edersin kuş gibi, Lütfettiğin kullarına bir devri bir ân edersin Sensin merhamet menşei, Sensin gariplere medar, Bizim ne hükmümüz olur Yârabbi, Gücümüz bir zerre kadar Sensin cümle zorlukları kolaylaştıran, Sensin lütfedince dağlar aştıran Sensin onca engebede Yol gösteren bir küçücük karıncaya, Ta küçücük yuvasına varıncaya Sensin göçmen kuşlara gökyüzünde çizen iz, Senin verdiğin iz'anla sahili bulur deniz Sen merhamet edersen, azları bol edersin, Sen dilersen dağları, denizi yol edersin Sensin merhamet eden kulundaki feryada, Sensin her darlıkta yetişen imdada Kalmışsa bir kulun ıssız sahralarda, Yetişen sensin ona, bırakmazsın darda Zorda kalan kullarına ayırmadan âkil-deli, Yetişirsin Yâ İlâhî, uzatırsın yardım eli Sen ki garip yolculara Mağraları han edersin, Kolaylaştırırsın cümle zorlukları, Gani hazinenden ihsan edersin Eyleyen sensin İlâhî, kullarına muavenet, Sana gelen zorlu yolda Yârab sen bize yardım et Sensin zoru kolay eden, sensin el-Ber; Allah ü ekber! [color="#800080"] ET-TEVVAB Ya ilâhî sensin cümle sorulara tek bir cevâb, Silensin onca günâhı, yazansın misliyle sevâb, Bağışlarsın nadim olup, sana rücû edenleri; Teşvik edersin tevbeye, kabul edersin ey tevvâb Yârabbi Bağışlamak için beklersin bir vesile, Affedersin kullarını sonsuz merhametin ile Anne bile yavrusuna senin kadar değil müşfik, Affetmek için kulunu tevbeye edersin teşvik İstemezsin âsî olup, muhatap olsun cezaya, Reva görmezsin bizleri cevr ü ezaya Şüphesiz ki bağışlanır Nadim olup da gelen ulu dergâhına Bedel sayarsın İlâhî, Bir nasûh tevbesinî, kulun bin günâhına Yârabbi gazabın zorlu, Azabın öylesine çetin Ki, cümle cihanı yakar bir anlık hiddetin Biliriz ki Rahîm'sin, Kahrından daha çoktur merhametin Hulûs-i kalb ile sana yönelse bir kul, Elbette tevbesini eylersin kabul Sen ki arzu etmezsin kuluna zulmetmeyi, Hilminle ertelersin vereceğin cezayı Sensin tevbelerin yöneldiği yer, Biz âciz kullarız Yârab, Sensin Ekber! Duyarsın gönüllerden yükselen cümle âhları, Bir ufak tevbeye Yârab, Bağışlarsın günâhları Sana yöneliriz hatalarımızdan, Sana el açarız mağfiret için, Bağışlayan kudretine el açmamak niçin? Yârabbi sensin et-Tevvâb, Sensin bağışlayan cümle günahları Tevbe ediyoruz, Yâ İlâhî binlerce kerre, Binlerce kerredeki kerreler kadar tevbe, Yarattığın kâinattaki zerreler kadar tevbe! [color="#800080"] EL-MÜNTAKİM Ya ilâhî istemezsin kulların eylesin niza, Tevbe edene rahimsin, eylemezsin asla ezâ, Kalmaz elbet ettikleri kullarının yanında kâr; el-Müntakim'sin ilâhî, hükmündedir rûz-i ceza Yârabbi El-Müntakim'sin, lâkin uymaz intikam şânına, Âdilsin, hükmedersin adlin ile Elbette zâlimleri zulmünde boğarsın, Sen ki zulmet üzerine nurunla doğarsın Bilirsin kim ne eylemiş, Ayırırsın hak ve nahak, Verirsin müstehak olduğu cezayı mutlak Müntakim vasfın ile hükmedersin cezaya, Sana sığınmayanların elîmdir azabı, Çekerler üstlerine İlâhî gazabı Rahmetin gibi sabrın da sonsuzdur, Lâkin isyan edenlere, küfrân edenlere, Binip nefsin kanadına pervan edenlere Azabın çetindir Kudretine kibrederek mazluma zulmedene, Elbette engel olan senin kudretindir Herkes yüce huzurunda verecektir hesabını, Kahrolacaktır İlâhî, İnkâr eden Resulünü, inkâr eden Kitabını Bunca vasfın ile Yârab, Sarmışsın cümle kâinatı Neyleriz biz şu dünyada Üç-beş günlük saltanatı? Af f eylemez sen İlâhî, Kime sığınırız senden? Ayıran sensin hayrı serden, Ruhu bedenden Sensin sâlih kullarına her dem Rahîm, Sensin yine el-Müntakim Titrer bu korku ile yer, Titrer cümle feza El-Müntakim'sin, senindir yevm-i kıyamet, Senindir rûz-i ceza [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #24 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEL-AFÜV Sen dilersen sevdiğine sırrını izhâr edersin, Gazabınla kullarına kâinatı dar edersin, el-afüv'sün, Bağışlarsın bir tevbeye bin günâhı; nail edip rahmetine, Affına mazhar edersin Yârabbi Sen bilirsin nefse uyup Yanlış yola gidenleri, Sonra nadim olup da yaptıklarından, Mahzun olarak çekilip bir bir saptıklarından, Yüce dergâhında boyun bükenleri, Hicâb ile, hicran ile çile çekenleri; Affedersin el-Afüv sıfatın ile Sen bilirsin elbette yarattığın kullarını, Affedensin, tevbe edip, tevbesini bozsa bile; Kereminle aydınlığa çevirirsin yollarını Sen Üâh'sın, Yaratan'sın, Elbette affetmek yaraşır yüce şanına Yüz süren kul bağışlanır, Senin ulu dergâhına, senin yüce divânına Biliriz sonsuz celâl, sonsuz azametini, Biliriz hiddetini, biliriz şiddetini, Biliriz Yâ İlâhî tükenmez devletini, Biliriz şefkatini, biliriz himmetini, Biliriz kullarına sonsuz merhametini Sıkçadır İblis'e kaptırıp yakamızı, Doyum bilmez şu nefse uyduğumuz Çokçadır ensemizde nefs ıslığı duyduğumuz, Asıp da yıldızlara kibir ve cakamızı Sensin bilen, sensin gören, sensin duyan; Yaptığımız cümle işler elbette sana ayan Çoktur hatalarımız, çoktur günâhımız, Sensin merhamet menşei, sensin penâhımız Sana sığınırız Yârab, senden bekleriz himmet, Yetiş bize Yâ İlâhî, ey sonsuz merhamet! Düşürme bizi dünyada âh ü zara, el-Afüv'sün Yârab, yakma bizi nâra [color="#800080"] ER-RAUF En yüce merhamet senin, en ulu devlet senindir, Şükür sana, minnet sana; çünkü her nîmet senindir, Cümle ananın şefkati, şefkatinden zerre değil; er-Raûpsun yâ ilâhî; kemâl-i re'fet senindir Yârabbi Anlayana her gecen Kadir gecesi, Senindir Yâ İlâhî, merhametin en yücesi Nice ana çoğu zaman ulaşmazken evlâdına, Sensin ulaştıran Yârab, kullarını maksadına Nice seven, sevdiğini getirmezken bile yâda, Sen ki, sevdiğin kuluna olursun şefkat deryası, Esirgemezsin sevgini her iki dünyada Bin çerâğ aydınlanır kulun "Allah" sesinde, Sararsın Allah diyeni şefkatin zirvesinde Annelere şefkati ihsan eyleyen sensin, Sevgisiz kalanları sevginle besleyensin Sevda olup, buhur buhur gönüllere dolan sensin, Sevdiğin kula serapa sevda olan sensin Düşerse toprağına sevdanın bir zerresi, Bin sene sermest döner İlâhî yer kürresi Sevdaya lezzet verensin ballar gibi petek petek, Yârabbi ne bahtiyarlık senin sevdiğini sevmek Şefkatin ve sevgilerin Ana kaynağı sensin tek, Sevgindir rengârenk açan çiçek çiçek Ne bahtiyar kullarındır Erenler rif atine, Ne mübarek kullarındır Yârabbi, Nail olanlar senin erilmez şefkatine Sen ki lutfeyledin bize bu en güzel dini, Sen ki aşikâr eyledin hükmünle kendini, Yârab, bu gafleti, bu öfkeyi, bu kini Üzerimizden lutfunla zail eyle, Senindir merhamet, senindir kemâl-i re'fet, Bizi her dem İlâhî dergâhına mail eyle; er-Raûf vasfınla Yârab, şefkatine nail eyle [color="#800080"] MALİK ÜL-MÜLK Üstünde olduğumuz mülk, lütfettiğin inayettir, Verdiğin mülke tapanlar, hep erbâb-ı denâettir Mâükü'l mülk'sün ilâhî; sensin tek sahibi mülkün; Verdiğin mülk de can gîbi, geçici bir emânettir Yârabbi Senindir tek hükümranlık, Son senindir, ilk senindir Ne varsa yerde ve gökte senindir tasarruf hakkı, Dilediğine verirsin, dilediğinden alırsın, Mâlik sensin, mülk senindir Senin vermediğine veremez kimseler Yârab, Alamaz kimse elinden senin verdiklerini, Dilediğine verirsin geçici bir hükümranlık, Dilediğine açarsın o sonsuz göklerini Ebedî hükümrân sensin, kullarınki bir anlık Açılınca gönül gözü, Kalkınca gözlerden perde; Genişleyince ufku verdiğin idrâkin, Biliriz her şey senindir gökte ve yerde, Yine de kapılırız cilvesine nefsin, Bir gözümüz gökte, bir gözümüz yerde, Deriz ki gaflet ile, mal yongasıdır canın, Kapılırız işvesine seyreden nazlı zamanın; Deriz ki bizim olsa Şu saray, şu yalı, Bilmeyiz ki bu dünyada bizleriz mülkün hamalı, Kim götürmüş son seferde Kendinin sandığı malı? Yâ İlâhî sen koru doymayan gözden bizi, Eyleme gönlümüzü nefsin arzusuna râm, Helâlinden nâsib eyle, az olsun; Verdiğin çokluk içinde gizlenmesin tek haram Yâ İlâhî, niceleri hükümrân eyledin, Verdin tasarrufuna güneş batmayan ülke Tahtı havada seyreden hazreti Süleyman'ın, Kırk yıl sürdü saltanatı Mâlikü'l Mülk'sün Yârab; bize lütfet kanâati, İstemeyiz kırk senecik Süleyman olmayı mülke [color="#800080"] ZÜL-CELÂLİ VE'L-İKRAM Azamet ve celâline eyleyensin âlemi râm, Seni tâ'zım eder gökler, sanadır cümle ihtiram, Keremin de azametin ve celâlin kadar yüce; Celâl senin, kerem senin; ey zü'l-celâli ve'l-ikrâm Yârabbi Rivayet edilir ki; "Zü'l-Celâli vel-İkrâm" Bunca ism-i şerifin içinde ism-i a'zam Her şey senin ilminde, bize düşer mi yorum, Yârab, bildirdiğinden öteyi bilmiyorum Yalnız sanadır tâ'zîm, Tek sanadır ihtiram, Azamet sahibi sensin, sensin ey Rabb-ı azim Elbette pek yücedir azamet ve celâlin, Her mübarek sıfatın, fevkindedir kemâlin Sensin her şeyin döneceği istikâmet, Yârabbi bunca şefkat, bunca azamet, Muktedirken kahretme kâinatı kudretinle, Beslersin âciz kullara bunca muhabbet Bir yandan cümle âlemi kudretine râm edersin, Öte yandan nimetini bol bol ikram edersin Akıl ermez hikmetine, Güç yetişmez kudretine, İkramı bol olan Rabbim, Hamd ü sena himmetine, binbir şükür nimetine Yarattığın âlemlere Hükmedersin sonsuz kudretin ile, Bağışlarsın kullarını sonsuz rahmetin ile, Dilersen darlıkları kuluna meydan edersin, Gazabınla bir anda dünyayı zindan edersin Hükümdarsın Yâ İlâhî, Her zaman ferman senindir Derdi veren sensin, Dertlere derman senindir Şüphemiz yoktur asla, her zaman inancımız tam, Sanadır cümle tâ'zîm, cümle ihtiram, Muhtacız merhametine Yâ Ze'l-Celâlive'l-İkrâm [color="#800080"] EL-MUKSİT Eritip güneşi gökte, ayırırsın yedi renge, Hangi san'atkar ulaşır yarattığın şu âhenge? Her şeyi halkeden sensin, her şeyi yerli yerinde; el-Muksit sensin ilâhî, senindir ilâhî denge Yârabbi Fezada bir gezegenin bozulursa dengesi, Değişir o lâhzada gittiği yörüngesi Kaç derece meyilli, Neden dik değil dünya? Ey göz, sen ki bunca tükenişi gördün ya Var iken ispatına Allah'ın bunca delîl, Hâlâ uslanmadın mı sen ey nefs-i zelil? Bu ırmak aka aka, bu yollar gide gide, Bu dönüp duran âlem, nerede bulur denge? Adaletle yönetirsin âlemi, Dengelersin neş'e ile elemi Adalet tam eşitlik değildir elbet, Vardır biraz fazlalıkta İlâhî hikmet Akıtmak için dereyi dağı delersin, Alemleri en ince hesapla dengelersin Bilirsin kim haksızdır, kimindir hak, Bilirsin kim neye müstehak Yaratırsın kocaman ağaçta küçük kozalak, İpincecik bir dala yerde verirsin kabak Senin İlâhî rahmetin yağmur olup yere iner, Akar gider damla damla, toprağın bağrına siner, Isıtırsın güneşinle engin deryaları, Yere inen onca sular, Buhar olup göğe döner Bırakmazsın hiç kimseyi perişan ve nâçâr, Kırlarda bunca çiçek, Kışın kurur, yazın açar Vurursun her zerreyi o ince mihenge, Kur'ân sensin âlemlerde hatasız bir denge Yarattığın bunca toprak, Kimi çorak, kimi münbit; Dengeleyen sensin elbet ey el-Muksit [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #25 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEL-CÂMİ’ Sanadır cümle övgüler, senindir en yüce erdem, Toplayıp ahenk içinde, yaşatırsın kulu her dem, Cümle erilmezükleri toplarsın ulu zâtında; el-Câmi(sin, kıyamette kullarını edensin cem’ Yârabbi Toplayansın yüce erdemleri ulu zâtında, Sen her kusurdan münezzeh, Nezâhat senin cümle sıfatında Toplayıp düzen içinde Görülmeyen zerreleri, Zerrelerden halkedensin akıl almaz kürreleri Hem sevabı, hem günahı, Ayrı ayrı cem'edersin, Toplar cümle zamanları, bir küçücük dem edersin Çekmek için kullarını hesaba, Gelmiş geçmiş ve varlığı silinmiş ervahı, Toplar da huzurunda çekersin suâle Tartarsın sevabı, tartarsın günâhı, Çarparsın en zorlu azaba Yârab düşürme bizleri orada bu hâle Ulu zâtında bunca yüce vasfı Ulu hikmetinle topladığın gibi, Toplarsın kullarını mahşerde huzuruna, Kurumuş, boynu bükülmüş bir demet başak gibi Şerha şerha yarılır Bağrımız, tabanımız, Anlayan anlar nihayet, hükmeden sensin yalnız Bir zerre zayi olmaz Günâhından, sevabından, Gizlenemez hiç bir şey senin ince hesabından İsyanını kemend edersin kullarının, Cümle büyük laflarını ağzına gem edersin Yaşadığı, kendince onca uzun ömrü, Gözlerinin önünde bir anlık dem edersin Sensin el-Câmi' İlâhî, Bu dünyada dağılsak da, kıyamette cem'edersin [color="#800080"] EL-GANÎ Yâ ilâhî, iktidarın öyle sonsuz, öyle engin Ki, her an muhtaçtır sana, yarattığın onca zengin, Serveti lütfeden şensin, yok bir şeye ihtiyacın; el-Ganî'sin, zenginlikte yoktur âlemlerde dengin Yârabbi Diler isen yaşatırsın fakr ü zaruret içinde, Dilersen boğarsın kulu verdiğin servet içinde Veren sensin, müstağnisin, Yok ki senin ihtiyacın Senin o ganî dergâhın kapısıdır her muhtacın el-Ganî'sin, yok yoktur sana, Şükür verdiğin evlâda, şükür verdiğin ihsana, Hamd ü sera, hamd ü sena Sana asla hiç bir işte yoktur manî, Sonsuzdur hazinen Yârab, sensin el-Ganî Sana sığınırız yine, senin ism-i celâlinden, Nâmerde eyleme muhtaç, ver bizlere helâlinden Eylemezsin Yâ İlâhî, inanan kulunu muhtaç, Bırakmazsın üç-beş günlük şu dünyada sefil ve aç Gönderirsin derde derman, Verirsin yaraya merhem, Sensin şifâ, sensin ilaç Yârabbi, o sonsuz hazînenden, Dertlilere deva gönder, Hastalara şifâ gönder Sevgi gönder gönüllere ey İlâh, Vefasız kullarına vefa gönder Biliriz, sen ilmi dileyene verirsin, Serveti dilediğin kuluna gönderirsin Yârabbi bizler için erilmez servet, Senden gelecek İlâhî mağfiret Nimetin sonsuz, merhametin sonsuz, Sonsuzdur kullarına açtığın hazinen Görmez gözü karşısında kabaran serveti, Seni görür Yâ İlâhî, gönül enginine inen Allah denilen çizgide fâni her şey biter; Malı dileyenlere ver, merhametin bize yeter [color="#800080"] EL-MUĞNÎ Sensin servet ve kudreti sonsuz olan tek padişah, Kimine gani serveti gönderen sensin ey ilâh, Her şeyi yaratan kudret, bir şeye duymaz ihtiyaç; el-Muğni'sin, kullarına lutfeyleyen sensin refah Yârabbi Yuvadaki kör yavru kuş, Senden bekler rızkını Nasıl ki sarıyorsa çelik kılıcı kını, Öylesine sararsın şefkatinle âlemi Kuyuda kurbağanın rızkını gönderensin, Dilediğinden alan, dilediğine verensin Kiminin gönlüne verirsin yüce sevdanı, Onu ummanlardan bile engin edersin Kimine verirsin malı ve serveti, Yaşadığı sürece zengin edersin Kimini zenginken edersin fakir, Kimi şöhretteyken eylersin hakîr Kimi birden bire boğulur servete, Kimi köle iken, hükümdar olur devlete Kimi yücelerdeyken, zillete düşer, Kimi sağlıklıyken illete düşer Kiminin maksûdu sensin, kiminde ayrı gaye, Verirsin dilediğine erilmeyen paye Kimi bir lokma için ömrünce hep koşar, Kimi huzur içinde rahat rahat yaşar Kimi servetini senden bilerek, Dalar tevâzuun enginliğine Kimi yüreğinden hakkı silerek; Nemrut gibi kibreder zenginliğine Oysa alan sensin, veren sensin, Herkesin rızkını mutlak gönderensin Şükranla karşılarız, ne vermişsen çok ve az, Rızka kefil olan sensin, sanadır niyaz; Aklı olan rızkından endişe edip korkmaz Asıl zenginlik ki, gönül zenginliği, Gönül zenginliği, umman enginliği Biliriz zenginliğin nerden geldiğini, Dilediğine verirsin Yârab, sensin el-Muğnî [color="#800080"] EL-MÂNİ' Sen istemezsen bulunmaz, ölümün çâresi hani? Sensin musa'ya yol veren ve firavn'a olan mâni, Senin rızân olmadıkça yaprak bile kımıldamaz; Bulamaz dermanı tabib vuramaz hançeri cani Yârabbi Senin rızân olmadıkça yel esmez, Vuramaz deli dalgalar sahile Taşı kesen bıçak, parmağı kesmez, Sen izin vermezsen, her şey nafile Senin rızân olmazsa kuşlar çırpamaz kanat, Ve yaprak kımıldamaz esen rüzgâra inat Çarpar mı yüreğimiz eğer vermezsen izin, Yöneteni değiliz Yârabbi kendimizin Sen izin vermeyince eser mi fırtınalar, Mâni olursan eğer, uğramaz giden bahar Uysa da gafil kişi nefsin kıvrak ziline, Eğer yok ise rızân, eremez menziline İnandık, her şey senin rızân ile olacak, Sen izin vermez isen Tutuşup yanmaz ocak, Kıvılcım almaz ateş, odunu kesmez nacak Mutlaka her şey senin iznine yaslanacak Yârab, sensin el-Mâni’, Eğer niyetimizde varsa şer işe karar, Verecek isek zarar, Engel sensin İlâhî, işimize ol mâni Yâ İlâhî, fena işe kımıldatma kolumuzu, Engel olup, hayra çevir, şerre giden yolumuzu Elbette ki gönlümüzden geçenleri bilen sensin, Hayrı bırakıp da şerri seçenleri bilen sensin, Kapılıp kibrin yeline, ayağı yerden kesilip, Havalardan uçanları bilen sensin Mâni ol Yâ İlâhî, uyup nefse ve İblis'e, Giyeceksek som kibirden elbise Vesile sensin Yârab, mutlaka her hayra, el-Mâni' vasfın ile mâni olansın şerre Ne yücesin ey İlâhî, engelsin şer işimize, , Her nefeste şükretsek az, sana yüzbin kerre [color="#800080"] ED-DÂR Yârabbi sensin kuluna şefkat menşei ve medar, Sonsuz kudret sana mahsus, gücümüz verdiğin kadar, İnkâr edip şeni hâşâ, öz gücüne kibredeni; Kahredersin gazabınla, yâ ilâhî sensin ed-Dâr Yârabbi Yaratan sensin cümle haşerâtı, Veren sensin kullarına kurtuluş berâtı Senin emrine uymayan elbette görür zarar, Yolundan ayrılanın sonsuz ızdırâbi var O gafil bu acıyı duysa da, duymasa da, Tükenir bir mum gibi, kendini yer masada Zararlı şeyleri de yaratansın ibret için, Elbet azâb da gerekli ebedî bir devlet için Sana kalbiyle bağlanan duymaz yarasından sizi, Sararsın şefkat eliyle en onulmaz yaramızı Kimi zaman kullarını acıyla imtihan edersin, Sonu gelmez kereminle dertleri nihân edersin Biliriz ki senden gelir Yâ İlâhî hayır ve şer, Hayrı hep gönderen sensin, Şerri kendi ister beşer Alınırsa gaflet ile rızâna aykırı karar, Elbette kuluna verir aldığı kararı zarar Seni inkâr eden münkir, Kuluna zulmeden zâlim, sonunda olur perîşan, Seni inkâr etmek hâşâ, Var iken bunca delil, var iken bunca nişan Sen ki merhamet ile beklersin tevbesini, Duymak istersin kulun Allah diyen sesini Bilirsin sürekli sana isyan edenleri, Doğru yolu bırakıp fenaya gidenleri Sevgilerden nasipsiz, taş gibi yürekleri, Rızâna hiç uymayan havaî dilekleri, Bilirsin Yârabbi, bilirsin Senki cümle zorluğun üstesinden gelirsin Sevmezsin kibredeni, sevmezsin zulmedeni, Dilersen bin yarayla sızlatırsın bedeni, ed-Dâr'sın Yâ İlâhî, Edersin zâlimlere bir anda dünyayı dar, Affeyleyen de sensin, elbet senindir karar [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #26 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEN-NAFİ’ Yârab, bana gelen zarar, nefsim ile benden gelir, Elbette nîmete küfran, kadir bilmeyenden gelir, Sen ki ed-dâr iken yârab, mülayimsin zararında; en-Nâfi'sin ya ilâhî, her fâide senden gelir Yârabbi İlâhî ilhamın gizli her güzelde, her iyide, Senden gelir cümle nîmet, Senden gelir her fâide Yâ İlâhî, meşgul olup fâidesiz işlerle biz, Yaradılış gayemizi bilmeden göçüp gideriz Yamalı düşüncelerle örteriz verdiğin aklı, Fikrimiz fakr içinde, iz'an ezelden pasaklı, Bugün deriz, yarın deriz, Yârab öyle perişanız, öylesine derbederiz; Bırakıp da nefsimizi, aklımızla harbederiz Bunca gafletimize, bunca isyanımıza, Yine de yardımını katarsın yanımıza Yürürüz mülkün üstünde serazat ve sefil, Yine de nîmet verirsin, Çünkü sensin rızka kefil Sensin bizleri koruyan, sensin esirgeyen, Bilirsin bizlere neler verir zarar, Serâzad dolaşan kişi, Elbet encamını arar Oysa yalnız sen bilirsin kulların encamını, Ömrüne yayılacak garip serencâmını Esirgersin mazlumu, zâlimin zararından, Dönderirsin şaşkını zararlı kararından Her kim ki uyarsa nefsinin emrine, Elbette zarar verir yine kendi kendine Oysa sensin her işinde kullarına fayda veren, Elbette sensin İlâhî doğru yolu gösteren Çağırsa da bizi her an nefsimizin sesi, Celse de gönlümüzü İblis'in cazibesi, Zarar görmez şeytandan, Allah'a sığınanlar, Bilir ki nerde zarar, fayda nerdedir anlar Gideriz dârul- bekaya, buradan gide gide, Biliriz yalnız senden gelir bize fâide Dünya düşman olsa n'ola, sensin en-Nâfi'; Sen dost olursan İlâhî, işte bu bize kâfi [color="#800080"] EN-NUR Senindir yâ ilâhî, zulmette yön veren nûr, Senindir gönüllere aydınlık gönderen nûr, Nurundur âlemlerin sırrını tenvir eden; Senindir cümle envâr, senin vasfındır en-nûr Yârabbi Nisyân ile zihnimiz karmakarışık, Bu düşünce zulmetine İlâhî gönder bir ışık Gönder ki, idrâkimiz bu susuzluğa kansın, Sen cümle karanlıkları aydınlatansın Kirlendi fikrimiz, azaldı zikrimiz, Şaşırdık, biz kimiz? Susadık aydınlığa, Yârabbi bir ışık, Bir düşünce damarından ayrılan bin bir şık Bir aydınlık gönder bize, aklımız yıkansın, Susadık aydınlığa, bir ışık ver ki kansın Yârabbi var mı senden gizlimiz ve saklımız? Şişiyor çiğnendikçe sakız gibi aklımız Kimi zaman farkı yok mücevherin çakılla, Önümüz aydınlanmaz bu küçücük akılla Kendi benliğimizde dağılırız kırk kola, Yolumuzu ısıtan, meğer ki nurun ola Sevgimiz bir nefestir, Sevdalarımız bir anlık, Gözlerimiz mi kapalı, yoksa dünya mı karanlık? Geçip gidiyorken ömür yel yeleli atlar gibi, Haykırırız gaflet ile, Daha erken, daha erken! Oysa geçip giden zaman, mesafeyi katlar gibi, Sonumuzu bile bile Dön emrini bekliyorken; Görmüyoruz önümüzü, gönlümüze bir nûr gönder, Kitabım eyle mürşid, Resulünü eyle önder Senin nurundur İlâhî, gönülde yakan çerâğı, Sen ki gönül zulmetinde aydınlatansın şafağı Sen ey cümle zulmete aydınlık gönderen nûr, Sarar aydınlığın denizi, dağı Senin o mukaddes vasfındır en-Nûr; Sensin nûrlandıran nurun kaynağı [color="#800080"] EL-HÂDÎ Hidâyet ve dalâleti önümüze seren sensin, İdrâk verip, lutfun ile hak yolu gösteren sensin, Ulaştırırsın kulları arzu ettikleri şeye; Ey el-Hâdî, nâr ü nuru, her muradı veren sensin Yârabbi Senden yardım dileyene Sensin eyleyen inayet, Yanlış yola gidenlere sensin veren hidâyet Sen ki cümle kullarının Verirsin gönlündeki her muradını, Yol gösterirsin Sürdürüp de nefse uyan kulların inadını, Düşerse arzusuyla bir dalâlete; Yine merhamet edersin Emrine uyan kulları düşürmezsin melâmete, Çıkarırsın Yâ İlâhî lütfedip de selâmete Yârabbi kullarına sonsuzdur merhametin, Senin azabın elîm, senin gazabın çetin Şaşkınız, önümüzde yollar çatallaştı, Lif lif çözüldü fikrimiz, düşüncemiz dolaştı, Bu kesif sis perdesinde Şehlâ görür gönül gözü, Zulmet içinde gecemiz, örtünmüşüz karanlığı, Dumanlar arasında yitirmişiz gündüzü Ne vakte kadar sürecek bu nefis hükümranlığı? İblis kopardı dizgini, Yâ İlâhî şaha kalkmış nefsimiz, Kaybetmek üzereyiz o aydınlık çizgini, Aklımız önümüzde fırtınalı bir deniz, Girdâb-girdâb uğunur, dalga-dalga inleriz; Yârabbi, biz ki günü uyutan miskinleriz Yarattığın şu dünya, etrafında güneşin Tamamlamak üzere bekli de son turunu, Biz ödünç sevdalara yüreği verdik peşin, Sermişiz dikenlere son gönül huzurunu, Aç köpekler gibiyiz üzerinde bir leşin; Yol göster ey el-Hâdî, Gönder bize Yârabbi, o hidâyet nurunu [color="#800080"] EL-BEDÎ’ Tâ'zim sana, tekbîr sana; ey ilmi yüce san'atkâr, Yarattığın cümle zerrât, her an seni eder ikrar, Maddesiz, örneksiz, yoktan yaratansın ey el-bedî'; Tüm varı yok eder gücün, sensin yokları eden var Yârabbi Sen var iken, ne gök vardı, ne yer, Sen yarattın varlıkları hikmetinle birer birer Eriyip gittî İlâhî, çoğul içindeki tekil, Veren sensin çiçeğe renk Ve eşyaya uygun şekil Ne ulu san'atkârsın ki, kimse ermez san'atma, Ne güzel biçim vermişsin bu sonsuz kâinatına Dağlara uyan heybet, dereye uyan akış, Bir kelebek kanadını işlemişsin nakış nakış Gülün teni bunca narin iken, Yaratmışsın hikmetinle gülün dallarında diken Yedi renge çözülür yağmur damlasında ışık, Karanlığın aydınlığa, bülbülün gülüne âşık Yarattığın her nesnede Görünür İlâhî ahenk, Bir küçücük çiçeğinde Aydınlanır bir ayrı renk Yarattığın canlı cansız her şeyi, Yoktan var eylediğin maddelere verip biçim, O erilmez san'atınla yarattın Kaç milyar zerredir toprağı süsleyen çim? Bir bedenin varlığına kim bilir neyi kattın? Çözemez aklımız, çözülür idrâkin ipi, Yarattığın insanlara bunca huyu, bunca tipi Veren sensin Yarattıklarının ne maddesi Ne de bir örneği vardı, Yoktu gülün rengi, bülbülün o yanık sesi, Ne denizin dibi, ne dağların ardı Ne gönül vardı seven, ne nabız vardı atan, Ey ulu san'atkâr, ey el-Bedî1; Her şeyi ahenk içinde sensin yaratan [color="#800080"] EL-BAKÎ Hükmünde devreder her şey; sensin veren, sensin alan, Biter mekân, erir zaman, boyuttan silinir alan, Yoktur varlığının sonu, beka senin ey el-bâkî; Ne yer kalır, ne gök kalır, sensin yalnız bakî kalan Yârabbi Hiç kimseye kalmaz dünya, Kalmaz mâlikine mülk Gelip de gidenlerden ne sonuyuz, ne de ilk Ay doğar, dağı döner, Gün doğar, ufku aşar Can kandili bir nefesle ebediyyen söner, Herkes ömrünce yaşar Toprağa karışır beden, sana döner son ruh, Tükenir dünya üstünde çağlayıp duran güruh Ne mekân kalır İlâhî, ne zaman, Döner her şey aslına Aslımız yokluktur bizim, biliriz; Var ettiğin gibi, bir gün yok olup gideriz Kalan sensin, her şeyin gelince sonu, Ne kalır güneş, ne gök, ne yer, Yok olur yarattığın dünya; Ve biter o an içinde gerçek olan rüya Bilemeyiz Yâ İlâhî, Niçin, nasıl, neden? Nereye gider Yârabbi, bunca can, bunca beden? Nice erir bunca isyan, bunca inat? Nerede kaybolur yarattığın kâinat? Yâ İlâhî, nedir sonsuz, nedir boşluk? Düşündükçe yelpelenir aklı kör eden sarhoşluk Yokluktan yaratılan yok olacaktır elbet, Biz nice anlayalım, senindir ulu hikmet Aslolan sensin İlâhî, Kâinatta her şey eğreti Biz nice algılayalım bu ibreti, bu hikmeti? Boşalır zemberek gibi, zorlasak idrâki; İnandık ki, sonu yoktur varlığının ey el-Bâkî [color="#800080"] |
Esma-İ Hüsnâ'dan Esintiler |
08-03-2012 | #27 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-İ Hüsnâ'dan EsintilerEL-VARİS Cümle emval, cümle emlâk, babadan oğula geçer, Eder ömrünce tasarruf; yıkar-yap ar, eker-biçer, Sana tevarüs edecek, en sonunda ey el-vâris; Sensin öz sahibi mülkün, gelen gider, konan göçer Yârabbi Hep devredip durur yarattığın günden beri, Bunca servet, bunca devlet Daha dünkü harman yeri, Bugün ya hamamdır, ya da bir başka kümbet Neden açılmaz gözümüz, niçin almayız ibret? Senindir devlet-i ebed-müddet Kendi ömrünce hükmeder hükümdar devletine, Herkes bir şeyler katar nakleden servetine Tasarruf eder bir müddet Elbet her kulun encamı, İlâhî fermana kalır, Sanılmasın ki daneler, şu dönen harmana kalır Coşup çağlayan ırmaklar Akar gider bir denize, Kim neyi kendine saklar? Hangi renk baki benize? Kim demiş ki bu enginlik, şu engin ummana kalır? Hangi can bedene bağlı, hangi beden cana kalır? Bizler ki âsi kullarız, Ne had biliriz, ne nisâb Herkes yaptığı fiilden verecektir bir gün hesâb Han hangi yolcuya mülktür? Hangi yolcu hana kalır? Yârabbi verdiğin ömrün hesabı, Elbette rûz-i mîzâna, ulu imtihana kalır Ömrü tamamlayıp giden, ne mülk götürür, ne mal; Dünyada emânet yüke, beyhude olur hamal Ne bu karanlık geceye, ne bu ışık tana kalır, Ne meyve kalır dalında, ne karpuz bostana kalır Gelip geçti nice insan, cümlesi rızkını yedi, Gidiyorken hiç bir kimse hırkasını götürmedi Ne bu el işler İlâhî, ne bu kalem bana kalır, Sensin el-Vâris Yârabbi, senindir yarattığın şey; Senden geldi her nesne, yine elbet sana kalır [color="#800080"] ER-REŞÎD Ulaştırırsın menzile, vîrâni âbâd edersin, Diler isen mahzunları lutfun ile şâd edersin, Gösterirsin doğru yolu kullarına ey er-reşîd; İlâhî nizâm içinde, yön verip irşâd edersin Yârabbi Yönlendirensin, Mürşid gönderirsin doğru yolu göstermeye, Çıkarırsın darlıktan ferahlığa Eğer ki uzatmıyorsam yakan ateşe elimi, Veren sensin Yâ İlâhî, akl-ı selimi Bırakmazsın sıkıntıda hiç bir kulunu, Aydınlatırsın nurunla hidâyet yolunu Sevk-i tabiî verensin bunca kurda kuşa, Götüren sensin Yârabbi, bizi kurtuluşa Yönelecektir mutlaka her şey döne döne, Senin gösterdiğin yöne Dönüp dururken içinde binbir vesvesenin, Elbette irşâd eden güç, Yâ İlâhî senin Yönelt İlâhî dergâha, lutfunla sen bizi, Şaşkın ve perişanız yönlendirmezsen bizi O engin denizlerde yol gösteren balıklara, Tutunduran midyeleri o kaygan kayalıklara Serisin Yâ İlâhî Sensin vantuzla süsleyen ahtapotun kollarını, Sensin turnaya gösteren havada göç yollarını Sensin küçük karıncaya Yuvasını bulduran güç, Yerden göğe varıncaya Olmazları olduran güç Sen ki şaşkın kullarını doğru yola sevkedensin, Aklı veren, yol gösteren yine sensin İsabetlidir her işitip Dönüşünü bilirsin cümle gidişin Şaşıyor verdiğin akıl, bu serazat hıza Yârab, Yetişen sensin şaşkınlığımıza Yârab Hüküm senindir İlâhî, Şu aklın hükmü ne ola? İrşâd eyle bizi Yârab, yönelt sana gelen yola Erdir İlâhî lutfuna, eyle şu mahzun gönlü şâd, Sensin er-Reşîd Yârabbi, sensin eyleyen irşâd [color="#800080"] ES-SABÛR ulu devlet senin yârab, kullara devlet verensin, münkir olanlara bile, lütfedip nîmet verensin, azgınlara azâb için, asla etmezsin isti'câl; es-sabûr'sun yâ ilâhî, tevbeye mühlet verensin Yârabbi, Bir anda yok etmeye, kahretmeye varken gücün, Yoktur yarattığından alınacak öcün Acırsın kendisinde bir kudret vehmedene, Bakmaz mı gelen gafil, hezimetle gidene? Bizler böyle deli dolu koşuyorken ecele, Vereceğin cezada eylemezsin acele Niyaz ile açacak gülleri beklersin, Tevbeye açılacak elleri beklersin Affetmek için ararsın bir vesîle, Beklersin ey Ulu Rabbim, beklersin sâbrile Sabredersin bunca çirkin ef âlimize, Acırsın Yâ İlâhî, perişan hâlimize Bitmez arzularımız, bitmez telâşımız, Telaş ile taşar kazandan aşımız Gönlümüz köpüre köpüre bir meçhule akar, Kazanamayız rızânı, biri yer, biri bakar Binbir biçime girer, kayalarla oynayan su, Beşeriyet bir kazanda fıkır fıkır kaynayan su Her gün biraz daha artar, Altımızda yanan ateş, Üstümüze yağan korlar, Gönüldeki ateşe eş Doğru değil Yâ İlâhî, ne dilimiz, ne elimiz, Bizler hicâb etmeyiz de, hicâb eder emelimiz Çalışmadan kazanmaktır işimiz, Çiğnemeye isyan eder dişimiz Küçükte büyüğe kalmadı saygı, Biz ki rızkımızdan duyarız kaygı Öylesine bölündük ki, bizim değil bir yanımız, Yârabbi sana ayandır kibrimiz, isyanımız Yine de verirsin gönlümüze nûr, Bir tevbe beklersin bizden ey Sabûr Hayata son değil ölüm, dünyaya son değil kabr; "ve tevâsav bi'1-hakkı ve tevâsav bi's-sabr" [color="#800080"] DUA Yâ İlâhî, söz verip de, cayanlardan etme bizi, Haram yoldan gelen nakdi, sayanlardan etme bizi Aklını sirkate asıp, gülebilmiş hangi gâsıp? Dilinin üstüne basıp, kayanlardan etme bizi Beğenmeyen babasını, kaftan sanır abasını, Fakirin son libâsını soyanlardan etme bizi Göremeden bakma ile, uslanmadan akma ile, Her dem haram lokma ile doyanlardan etme bizi Her gün gerine gerine, binip kibrin üzerine, Alemi ahmak yerine koyanlardan etme bizi Bakır edenler altını, hikmet sanır her haltını, Bastığı yerin altını, oyanlardan etme bizi İçen dünya cilvesini, yele verir nefesini, Her an İblis'in sesini duyanlardan etme bizi Çıktım sanıp ine-ine; tâ esfel-i sâfilîne Her işte nefsin emrine uyanlardan etme bizi Duymayıp beş duyu ile, dilencilik huyu ile, Gününü yüz suyu ile yuyanlardan etme bizi Nasıl olsa gitti gider, bir ömrü eyleyip heder, Cümle hatasına kader diyenlerden etme bizi Kılıca kestirip kını, sırtına vurup çıkını, Garip kulların hakkını yiyenlerden etme bizi Bırakıp Hakk'ın izini, seçip küfrân denizini, Nadim olup da dizini döğenlerden etme bizi Uyup nefsin kararına, kelbi ürdürüp arına; Gidip mescid duvarına siyenlerden etme bizi Hakka dönüp arkasını, seçip İblis fırkasını; Yârab, kibir hırkasını giyenlerden etme bizi [color="#800080"] DUÂ Sensin melce-i şefkat, kuldaki nâz sanadır, Minnet sanadır Yârab, elbet niyaz sanadır Na'îm-i hakîkîsin; sensin eyleyen infâk, Sensin kula rızkını gönderen ulu Rezzâk Yârabbi malûm sana, gönlümdeki emelim; Yöneldim dergâhına, açıktır sana elim, Sen ki, şu kâinatı nakış-nakış örensin, Bilensin cümle sırrı; işitensin, görensin Sensin cümle âlemi, "ol" emrinle yaratan, Sensin derdi verip de, dermanını aratan Nedir yarattığının, indindeki değeri? Dilersen yok edersin bir anda gök ve yeri Sığındık dergâhına, isyanımızı affet, Kim karşı durabilir sana ey yüce kudret? Dilersen yok edersin, dilersen var edersin, Kahrınla kullarına dünyayı dar edersin Biliriz Yâ İlâhî, cezada yok acelen; Affına mazhâr olur, sana tevbeyle gelen Kesersek rahmetinden bir lahzacık gümânı; Biz nice başarırız bu çetin imtihanı? Yârabbi, rahmetinle, aşkınla kuşat bizi, Rızâna nail olan kul gibi yaşat bizi Her ânı bir günâha mahsûb eyle ey Hasîb; Huzuruna imânla gelmeyi eyle nasîb Daim et ülkemizde huzur ile dirliği, Lutfeyle cümlemize kardeşliği, birliği Yârabbi nefsimize eyleme bizleri râm; Sensin Celîl ve Kerîm; Zü'1-Celâli ve'l-İkrâm Koşarız rahmetine, tâ Merve'den Safâ'ya; Bağışla bizi Yârab, Muhammed Mustafâ'ya Mâliki sensin mülkün, sahibisin her demin, Merhamet eyle bize, sen ey Rabb-ül Alemîn, Âmîn! Âmîn! Âmîn! [color="#800080"] |
|