Mustafa Fazıl Paşa Yalısı (Üsküdar) |
05-27-2010 | #16 |
Şengül Şirin
|
Mustafa Fazıl Paşa Yalısı (Üsküdar)Mustafa Fazıl Paşa Yalısı (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Kandilli İskelesi’nin yanında Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa’nın yalısı bulunuyordu Yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber, ilk sahibinin Silahtar Mustafa Paşa olduğu söylenmektedir Sultan IV Mustafa devrinde Enderun’dan vezir olarak çırağ edilen Süleyman Paşa bu yalıda bir süre yaşamış ve Sultan II Mahmut’un tahta çıkışı ile birlikte Şam Valisi olarak İstanbul’dan ayrılmıştır XIX yüzyılın başlarında satın alan Mustafa Fazıl Paşa yalıda bazı değişiklikler yapmıştır Mustafa Paşa’nın Beyazıt civarında büyük bir konağı ve Çamlıca’da da büyük bir köşkü vardı Yaz aylarında burada kısa bir süre kaldığı kaynaklardan öğrenilmiştir Mustafa Fazıl Paşa 16 yaşında İstanbul’a gelmiş Babıâli’ye girmiş, 28 yaşında da vezir rütbesini almıştır Sultan Abdülaziz’in Mısır’daki veraset usulünü Hıdiv İsmail Paşa’nın çocukları lehine değiştirmesi Fazıl Paşa’yı küstürmüş ve Sultan Abdülaziz’in aleyhinde çalışan yeni Osmanlılarla yakınlık kurmuştur Uzun süre bu cemiyete maddi yardımlarda bulunmuş, bir süre Türkiye’den ayrılarak Avrupa’da yapılan hürriyet kavgalarına karışmıştır Bu arada Abdülaziz’e yazdığı “Padişahların sarayına en güç giren şey doğruluktur” diye başlayan mektubu da çok ünlüdür Mısır’da veraset usulünün değiştirilmesinden sonra Mustafa Fazıl Paşa’nın Mısır Hıdivi olması ihtimali ortadan kalkınca Mısır’daki emlakine karşılık kendisine Mısır hazinesinden beş milyon lira verilmiştir Paşa bu parayı on yıl içerisinde tüketmiş, son zamanlarında sıkıntı çekmiş, bir ara bir altın leğen ibriği, bir murassa enfiye kutusunu bir bankere rehine olarak vermek zorunda kalmıştır Onun bu durumu Hıdive bildirilmiş ve kendisine ayda 2 bin lira para bağlanmıştır Ancak paşa bu parayı bir defa almış ve 1876 yılında Beyazıt’taki konağında ölmüştür Mustafa Fazıl Paşa hoş sohbet ve misafirperver bir kişi olduğundan Kandillideki yalısında ve Beyazıt’taki konağında devamlı misafirlerini ağırlamıştır Kaynaklardan İstanbul’daki ilk maskeli balonun Sultan Abdülaziz zamanında Mustafa Fazıl Paşa’nın bu yalısında düzenlendiği öğrenilmektedir O günlerde Jön Türklerin hareketlerini izleyen Şehzade Abdülhamit bu balolarla ilgili anılarında bazı bilgiler vermektedir: “Baloyu amcam Sultan Aziz zamanında Çamlıca'da Fazıl Paşa Köşkü'nde yapmış Bu baloda Namık Kemal Bey, Sami Bey gibi bazı zevat da davetli idiler Onlar da donsuz bir entari giymişler, kırmızı gravat takmış, yalın ayak, baş açık sofrada iyş ü nuş etmişler” Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa Mısır Hıdivi İsmail Paşa’nın küçük kardeşi olup, 1829 yılında Kahire’de doğmuştur İsmail Paşa’dan dört saat sonra doğmasından ötürü Hıdivlik hakkını kaybetmiştir Paşa’nın bu dört saatlik geç doğmasına her zaman canı sıkılmıştır İsmail Paşa Hıdiv olarak İstanbul’a birçok kez gelmiş ve Emirgan’daki yalısında kalmıştır Mustafa Fazıl Paşa onun bu gelişlerinden birisini Kandillideki yalısında dürbünle izlerken yanındakilerden biri şöyle demiştir: “Ey Rabbim, bu kadar külfet, bu kadar teşrifat hep şu dört saatlik farktan mı ileri geliyor” Buna karşılık Paşa da; “Orası öyle amma eğer o fark olmasaydı biz de sizi kazanamazdık” demiştir Sultan II Abdülhamit tahta çıktıktan sonra Kandillideki Mustafa Fazıl Paşa Yalısı’nı kardeşi Cemile Sultan için satın almıştır Bu konuyu mabeyn feriki Eğinli Sait Paşa anılarında şöyle belirtir: “Merhum Mustafa Paşa’nın yalnız 20 bin lira kıymetinde olan Kandillideki sahilhanesini 25 bin liraya Sultan Hamit tarafından satın alındığı ve senetlerinin kendisi vasıtası ile sultana gönderildiğini, bu büyük hediyeye mukabil sultanın, başağası ile 400–500 lira değerinde murassa bir enfiye kutusunu yolladığını ve padişahın kendi ihsanına karşı böyle değersiz bir hediye verilmesine pek canı sıkıldığını o akşam mabeyne gelen Cemile Sultan’ın kocası Mahmut Paşa’ya söylemiştir Mahmut Paşa da daha sarrafa borcu ödenmemiş kutuyu geri almıştır Cemile Sultan Kandillideki yalısında çok fazla oturmamış, Erenköyü’ndeki köşkünde yaşamıştır Yalıyı da resim yapan, ava meraklı Prens Celaleddin Bey’e bırakmıştır Prens Celaleddin Bey’in I Dünya Savaşı’nda ölümünden sonra VI Mehmet Vahidettin tarafından kızı Ulviye Sultan için satın alınmıştır İstanbul’un İtilaf Ordusu tarafından ele geçirilmesi sırasında Rumlar bu yalıyı satın almak istemişlerdir Yalı Cumhuriyetin ilk yıllarında yıkılmıştır Yalının harem ve selamlıktan meydana geldiği, rıhtımından selamlık bahçesine girildiği kaynaklardan öğrenilmektedir Selamlık girişinde mermer bir taşlığa, oradan da satak ve oturma odaları bu koridorlar üzerine yerleştirilmiştir Üst kattaki koridorlardan sağ taraftakinde içerisi renkli çinilerle döşeli iki büyük kurnası olan bir de hamamı vardı
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Mahmut Nedim Paşa Yalısı (Üsküdar) |
05-27-2010 | #17 |
Şengül Şirin
|
Mahmut Nedim Paşa Yalısı (Üsküdar)Mahmut Nedim Paşa Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Vaniköy’de, Vaniköy Caddesi üzerinde bulunan bu yalıyı Viyana Sefiri Mahmut Nedim Paşa XIX yüzyılın ikinci yarısında yaptırmıştır Burada bulunan Mahmut Nedim Paşa’nın büyükbabası Selim Sabit Efendi’ye ait yalı yıkılmış, çevresindeki yalıların da arsaları satın alınmıştır Yalı eklektik üslupta, harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir Yalının cadde yönünde de Ağalar Odası bulunmaktadır Selamlığın bahçesinde ise yalının müştemilatından olan ve yakın tarihlerde restore edilen, özelliğini yitirmiş bir yapı daha bulunmaktadır Yalının su gereksinimi rasathane sırtlarından toprağın altından ve üstünden geçirilen boruların oluşturduğu bir su tesisatı ile sağlanmıştır Geleneksel Osmanlı ev ve yalı mimarisi tiplerinden bir örnek olup, iç sofalı plan düzeninde yapılmıştır Klasik üslupta bağdadi sıvalı ahşap karkas sistemi burada uygulanmıştır Yalının 13 odası ile iki sofası bulunmaktadır İki katlı haremin bir bölümünü oluşturan ve harem ile içeriden bağlantısı bulunan üç katlı, üzeri piramidal külahlı bir kule bulunmaktadır Bu kulenin her katına bir oda yerleştirilmiştir Harem bölümünün odalarının tavanları geniş ve uzun tahtalardan oluşturulmuş, geometrik desenlerle bezenmiştir Deniz kıyısında rıhtımı olan yapının her iki katı birbirinden sade bir silme ile ayrılmıştır Cephe düzeninde altlı üstlü dikdörtgen söveli altışar pencere bulunmaktadır Yapının hamam ve mutfak mekânları haremin semin kat sofası ile bağlantılıdır Buradaki hamam iki bölümlüdür ve dökme mozaik zeminlidir Mutfak bölümü ise onarımlar sonucu özelliğini yitirmiştir Yalının selamlık bölümü 1960’lı yıllarda yanmış Y Mimar Sedat Hakkı Eldem tarafından eski yerinden biraz daha geriye çekilerek yeniden yapılmıştır Bu bölümün denize bakan cephesi ve çatısı dışında tüm aksamı ve planı değiştirilmiştir Eski kaynaklardan yalının içeriye kadar uzanan geniş bir kayıkhanesinin olduğu ve buraya iki saltanat kayığının sığdığı öğrenilmektedir Bahçesinde bir de selsebili vardır Bahçenin harem bölümüne bitişik küçük bir yapı daha bulunmaktadır Günümüzde değişikliğe uğramış bu yapının Mahmut Nedim Paşa’nın oğlu Prof Nebil Bilhan’ın Kütüphanesi olduğu söylenmektedir Harem bölümü uzun yıllar Kızılay Hemşire Yurdu olarak kullanılmıştır Günümüzde yalının harem ve selamlık bölümlerinin mal sahipleri farklı kişilerdir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Tırnakçı (Çürüksulu) Yalısı (Üsküdar) |
05-27-2010 | #18 |
Şengül Şirin
|
Tırnakçı (Çürüksulu) Yalısı (Üsküdar)Tırnakçı (Çürüksulu) Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Salacak sırtlarında Ayşe Sultan Yalısının yanında bulunan bu yalı Enderun-ı Hümayun’dan yetişen Tülbetağası ve sonrada Mabeyinci ve Tırnakçı olan Mustafa Ağa yaptırmıştır Tırnakçı Yalısı 1798 yılındaki Açık Türbe Yangınında yanmıştır Bugünkü Çürüksulu Ahmet Paşa Yalısı da Tırnakçızadelerin yaptırmış olduğu yalının yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır Bu yalının XIX yüzyılın başlarında yaptırıldığı sanılmaktadır Kaya temeller üzerine oturtulmuş olan bu yalıyı eski büyükelçilerden Muharrem Nuri Birgi 1968’de satın almış, onarmıştır Yalıyı onaran YMimar Turgut Cansever XVI yüzyıldan kalma meşe sütunlara rastladığını söylemiştir Buna dayanılarak yalının çok daha eski tarihlere ait olduğu sanılmaktadır Geniş bahçe içerisindeki yalının diğer örneklerinde olduğu gibi anıtsal bir görünümü bulunmamaktadır Giriş holü içerisinde yemek holüne yer verilmiştir Ancak iç mimarisi Avrupa’nın XIX yüzyılda Osmanlı mimarisine etkisini göstermektedir İki katlı olan yalının ince uzun geniş pencereleri Marmara Denizi’nin Sarayburnu kesimine bakmaktadır Karnıyarık planında yapılmış olan yalının her iki katında da ortada geniş sofalar ve bunun etrafına sıralanmış odalara yer verilmiştir Üzeri geniş saçaklıklı ahşap bir çatı ile örtülmüştür Tırnakçızadelerin yaptırmış olduğu yalıdan ise günümüze hiçbir iz ve kalıntı gelememiştir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Köçeoğlu Yalısı (Üsküdar) |
05-27-2010 | #19 |
Şengül Şirin
|
Köçeoğlu Yalısı (Üsküdar)Köçeoğlu Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi Çengelköy’de bulunan bu yalıyı Sultan V Murat’ın ünlü sarrafı Agop Köçeoğlu 1780 yılında yaptırmıştır Boğaziçi’nin en güzel yapılarından olan bu yalı uzun yıllar harap bir halde kalmış, 1943 yılında da yıktırılarak ortadan kaldırılmıştır Ancak yalının orta salonuna ait bezemeli tavanı yıkıcılardan satın alınarak onarılmış Fatih Sultan Mehmet’in yaptırmış olduğu Topkapı Sarayı’ndaki İmrahor Odasına monte edilmiştir Köçeoğlu yalısı harem ve selamlık bölümlerinden meydana gelmiştir Harem bölümüne ait uzaktan çekilmiş bir fotoğraftan bilgi edinilmektedir Buna dayanarak harem cephesinin selamlıktan daha geniş ve derinliği de daha fazla idi Yalı önünden geçen caddeye eli böğründelerle taşırılmış ve aşı boya ile boyanmıştır Yalı iki sofalı plan tipine göre yapılmıştı Ortada sofa ile yan avluya bakan küçük sofa haremi bahçeye açılan bir başka sofası daha bulunmakta idi Bu sofa ile selamlıkla bağlantı sağlanmakta idi Merkezi plan tipindeki harem sofasının köşeleri yuvarlatılmıştır Bu sofa deniz ve arka bahçeden iki sütunla ayrılmış eyvanlarla tamamlanıyordu Büyük sofanın dört köşesine de dört ayrı oda yerleştirilmişti Sonraki yıllarda deniz ve cadde yönüne üç ayrı odanın açıldığı bir yan sofa daha eklenmiştir Yalıda alt ve üst kat planları birbirlerinin tekrarıdır İçerisi XVIII yüzyılın ikinci yarısını yansıtan motiflerle bezeli idi Dış görünümü içine göre oldukça sade idi Kesme taştan rıhtım duvarı üzerindeki zemin katı dış cepheye çok sayıda pencere ile açılmıştır Bu görünüm de yalıyı diğer Boğaziçi yalılarından ayırmaktadır YMimar Sedat Hakkı Eldem bu yalının bir restitüsyon projesini hazırlamıştır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Serasker Rıza Paşa Yalısı (Üsküdar) |
05-27-2010 | #20 |
Şengül Şirin
|
Serasker Rıza Paşa Yalısı (Üsküdar)Serasker Rıza Paşa Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi Vaniköy Caddesinde bulunan bu yalı XIX yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır Yalının ilk sahibinin Mustafa Nuri Paşa (1824–1889) olduğu bilinmektedir Mustafa Nuri Paşa Sultan Abdülaziz (1830–1876 ) zamanında Mabeyn Başkâtibi olmuş, daha sonra Sadaret Müsteşarlığına getirilmiş, 1885’te Evkaf Nazırı olmuştur İstanbul’da ölmüş ve Süleymaniye Camisi’nin haziresine gömülmüştür Yalı sonraki yıllarda Serasker Rıza Paşa’ya devredilmiştir Sultan Abdülmecit ( 1878–1909) müşiri Serasker Rıza Paşa (1809–1877) Divanyolu’nda Sultan Mahmut Türbesi’nin haziresinde gömülüdür Yalı art-nouveau üslubunda, bodrum, zemin ve çatı katından, harem ve selamlık bölümlerinden meydana gelmiştir Günümüze yalnızca selamlık bölümü gelebilmiştir Yalı çeşitli dönemlerde yapılan onarımlar sonucu özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır Cephe görünümü devrinin özelliklerini yansıtacak biçimde kemerler içerisine alınmış pencerelerle hareketlendirilmiştir İç mekânda orta sofa etrafında sıralanmış odalardan meydana gelmiş, üzeri geniş bir saçakla örtülmüştür
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Mabeyinci Ragıp Paşa Yalısı (Kadıköy) |
05-27-2010 | #21 |
Şengül Şirin
|
Mabeyinci Ragıp Paşa Yalısı (Kadıköy)Mabeyinci Ragıp Paşa Yalısı (Kadıköy) İstanbul ili Kadıköy ilçesi Caddebostan’da bulunan bu yalı Ragıp Paşa tarafından XIX yüzyılın sonlarında Sirkeci Garı’nın mimarı Jasmund’a yaptırılmıştır Yalı 105000 altına çıkmıştır Yapıldığı Sultan II Abdülhamit döneminde yalı ile ilgili bir takım dedikodular yapılmış, bu arada II Meşrutiyet’ten ötürü de Ragıp Paşa bu yalıda oturamamıştır Yalı Avrupa mimarisi etkisinde, kesme taştan yapılmış olup, iki kenarına çokgen gövdeli birer kule yerleştirilmiştir İki katlı olan yalının cephesi boş yer kalmamacasına pencereler, sütunlar, sütunçelerle doldurulmuştur İki yan kanattaki kuleler yapının ana bünyesinden bir kat daha fazladır İç kısmında barok ve rokoko üslubu karışımı bezemeler bulunmaktadır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Amcazade Hüseyin Paşa (Meşruta Yalı) Yalısı (Beykoz) |
05-27-2010 | #22 |
Şengül Şirin
|
Amcazade Hüseyin Paşa (Meşruta Yalı) Yalısı (Beykoz)Amcazade Hüseyin Paşa (Meşruta Yalı) Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Üsküdar ilçesinde Kanlıca ile Anadoluhisarı arasında bulunan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı Sultan II Mustafa (1695–1703) devrinin sadrazamı Köprülü ailesinden Amcazade Hüseyin Paşa tarafından 1797–1698 yıllarında yaptırılmıştır Amcazade Hüseyin Paşa, Köprülü Mehmet Paşa’nın erkek kardeşinin oğlu ve Fazıl Ahmet Paşa’nın da amcası idi Sultan II Mustafa döneminde çeşitli görevlerde bulunmuş, 1607–1702 yıllarında da Sadrazamlık yapmıştır Paşa’nın Fatih, Saraçhanebaşı’nda bir de külliyesi bulunduğu gibi İstanbul ve Edirne’nin çeşitli yerlerinde eserleri vardır Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı selamlık ve harem bölümlerinden meydana gelmiştir Bunlardan harem dairesi selamlığın 70–80 m kadar güneyinde yer alıyordu Günümüze gelemeyen haremin eski fotoğraflarından iki katlı, iki büyük sofalı, 15–20 odalı olduğu sanılmaktadır Harem bölümünün denize yönelik çıkmalı üç geniş odası vardı Bu bölüme 1893 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rumeli göçmenleri yerleştirilmiş bu nedenle tahrip olmuş ve bir yangın sonucu da ortadan kalkmıştır Harem ve selamlık bölümünün arasında bir bahçe, arkasındaki tepenin eteklerine kadar uzanan geniş bir alanı vardı Kaynaklardan öğrenildiğine göre; günümüze gelen selamlık divanhanesinden çıkan bir yol Zarifi Paşa ve Esat Bey yalılarının altından geçerek hareme kadar ulaşırdı Amcazade Hüseyin Paşa yalısının yapımından sonra devrin ünlü şairi Nazım, bununla ilgili bir tarih düşürmüştür: “Gazi Hüseyin Paşa yani Vezir-i Azam Daldan dadı kuster destur-u kârı ferman Çarhı saadet üzre yekta mehi cihantâb Bucu şerefte Rahşan hurşidi alem ânâ Mimarı tab’ı pâki deryaya karşu yaptı Bir böyle hurrem âbâd me’vayı hâlet efsâ Guya bu tarhı rânâ bir şuhu bi bedeldir Çıkmış kenara eyler rindana seyri derya Eyvanı serbülendin seyr eyleyüp acem mi Geçse yere hayadan taku revakı kisra Ali binayı ziba kâşane-i zerandâd Valâ makamı dikleş bünyadı ruh bahşâ Didei Nazım hatif tarihini bu tarhın Bahrı üzre tarhı ziba câyı Hüseyin Paşa h1111 (1699)” Amcazade Hüseyin Paşa’nın vakfını yönetecek evlat ve soyunun oturmasını şart koştuğu bu yalının salonlarından Osmanlı hükümeti zaman zaman yararlanmıştır Burası bir süre hariciye köşkü gibi kullanılmış, Sultan III Ahmet’in veziriazamı Damat İbrahim Paşa yabancı elçileri burada kabul etmiştir Yerli ve yabancı yazarların, gezginlerin hayranlıkla sözünü ettiği bu yalıda Karlofça Antlaşması nedeni ile Avusturya elçisine muhteşem bir ziyafet verilmiştir Devrin Vakanüvislerinin sözünü ettiği bu ziyafet, o zamanın İstanbul’u için son derece önemli bir olay olmuştur Bunlardan öğrenildiğine göre davetliler çeşitli bayraklarla, fenerlerle süslenmiş üç büyük gemi ile birbirini izleyerek peş peşe yalıya gelmişlerdir 300 kürekçinin kürek çektiği gemilerin en büyüğünde Osmanlı devletinin önde gelenleri ile sefirleri bulunuyordu Kıyıya yaklaşırken yalının çevresinde yanıp sönen fenerler, meşaleler gemidekilerle birleşmiş, deniz üzerindeki kayıkların ışıkları da bunlara eklenince çevre bir renk cümbüşüne dönüşmüştü Bütün bunların yanı sıra gemilerin zincir gürültülerine yalıdan yükselen sazendelerin, hanendelerin şarkıları, ney, tambur, santur, kanun, nefir, musikâr ve keman sesleri karışmıştır Böylece Boğaziçi o güne kadar yaşamadığı ve bir daha yaşayamayacağı bir geceyi yaşamıştır Amcazade Hüseyin Paşa Yalısının deniz üzerine eli böğründelerle, çıkmalarla, direklerle uzanan divanhanesi ondan sonra, 1650–1750 yıllarında Boğaziçi’nde yapılan en az 50 civarındaki yalıya da örnek olmuştur Yalının bezemeleri barok rokoko üslubundan etkilenmiş ve Osmanlı süsleme sanatı da onları tamamlamıştır Cihannüma olarak nitelenen divanhane, ters T plan şeklinde olup, bu şekli ile üç yönden Boğaz’a bakış sağlanmıştır Kırmızı aşı boyalı yalının üç yanında sıralanmış pencereler, oldukça alçak tutulmuştur Bunun sonucu olarak da deniz üzerindeki gölge ışık oyunları tavanlara, duvarlara yansıtılmıştır Alçak pencereler ile saçak çizgisi arasında kalan cephe çıtalarla, üzerleri sivri kemerli düşey panolarla birbirlerinden ayrılmıştır Divanhanenin üzeri Osmanlı ağaç işçiliğinin, oymacılığının en güzel örneklerinden olan ahşap bir kubbe ile örtülmüştür Kubbe dışında kalan bölümler tekne tavanlarla örtülmüş, bunları geometrik şekilde ağaç işleri, mukarnaslar ve sarkma topuzlar tamamlamıştır Ahşap kubbenin altına da son derece sanatkârane, yekpare mermerden oyulmuş bir havuz yerleştirilmiştir Divanhanenin duvarları altın yaldızlı pano ve nakışlarla bir çiçek bahçesi gibi bezenmiştir Stalaktitli kornişler, çeşitli çiçek ve yaprak motifleri yalı duvarlarını boş yer bırakmamacasına kaplamıştır Burada kırmızı, kurşuni, beyaz renkli yapraklar arasındaki vazolardan çıkan güller veya yalın güller, laleler, karanfillerden oluşmuş buketler olup, mavi desenli beyaz çinili vazolar da onları tamamlamıştır Ayrıca pencere pervazları, kapı ve dolap kapakları fildişi bağ kakmalardan yapılmıştır XIX yüzyıl sonu, XX yüzyıl başlarında kendi haline terk edilen yalı, ilk kez Türkiye Anıtlarının Korunmasına Yardım Derneği tarafından 1947 yılında kısmen onarılmıştır Ardından Milli Eğitim Bakanlığı yönetimindeki Topkapı Sarayı Müzesi’nce onarılmıştır Bu onarımı YMimar Cahide Tamer tarafından yapılmıştır Bu arada yalının temelleri sağlamlaştırılmışsa da içeriye akan yağmurlar rutubete bezemelerde yer yer dökülmelere, ağaç işlerinde de bozulmalara neden olmuştur Son olarak yalı TAÇ Vakfı tarafından 1956 yılında yıkılmasını önlemek amacıyla kısmen onarılmıştır Yalının eski selamlık dairesinin hamam, mutfak ve hizmetkârlar dairesinin bahçedeki, bugünkü sokak seviyesine kadar uzanan alanda olduğu sanılmaktadır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Göksu Yalıları (Beykoz) |
05-27-2010 | #23 |
Şengül Şirin
|
Göksu Yalıları (Beykoz)Göksu Yalıları (Beykoz) XVIII-XIX yüzyıllarda Göksu kıyılarında sıralanmış bazı yalılar olduğu Bostancıbaşı Defterlerinden öğrenilmektedir Bu yalılardan hiçbir iz günümüze gelememiştir Bostancıbaşı Defterlerinde ismi geçen yalılar arasında İzzet Paşazade Sait Bey Yalısı, Sabık Şam Kapı Kethüdası İbrahim Bey veresesinin Yalısı, Hazine Kesedarı Efendi’nin yalısı, Mustafa Ağa’nın oğlunun yalısı, Tahir Ağazade Şakir Ağa’nın yalısı, Anadolu Kalemi Kâtibi Emin Efendi’nin yalısı, Gülsüm Hanım’ın yalısı, Yemişçizade Ahmet Bey’in yalısı, Salih Ağa’nın yalısı, Osman Ağa’nın yalısı, Hacegândan Mehmet Bey ile hemşiresinin yalısı, Şam Valisi Silahtar Süleyman Kulları’nın yalısı, Sabık Kethüda Katibi Tayfur Ağa’nın yalıları bulunuyordu Bu yalılar sonradan el değiştirmiş, yerlerine yenileri yapılmış ve onlarla ilgili hiçbir iz günümüze gelememiştir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Vecihi Paşa (Prenses Rukiye Sultan) Yalısı (Beykoz) |
05-27-2010 | #24 |
Şengül Şirin
|
Vecihi Paşa (Prenses Rukiye Sultan) Yalısı (Beykoz)Vecihi Paşa (Prenses Rukiye Sultan) Yalısı (Beykoz) İstanbul, Beykoz ilçesinde, Kanlıca Koyu, Körfez Caddesi’nde bulunan bu yalı Osmanlı döneminde çeşitli valiliklerde bulunan Vecihi Paşa tarafından yaptırılmıştır Vecihi Paşa’nın ölümünden sonra yalının selamlık kısmı kızı Necibe Hanım’a, harem ve orta kısmı da oğulları Devlet Şurası Azası Aziz Bey ile İstinaf Mahkemesi Azası Muhlis Bey’e ve kızı Berlin Viyana Sefirliği yapan Sadullah Paşa’nın eşi Necibe Hanım’a kalmıştır Bundan sonra Aziz Bey yalının orta bölümünü, Muhlis Bey haremi, Necibe Hanım da hissesine düşen selamlığı oğlu Nusret Bey’in eşi Mısırlı Abdülhalim Paşa’nın kızı Rukiye Hanım’a yüzgörümlüğü olarak vermiştir Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunu Prenses Rukiye tarafından da1895 yılında yalının selamlığını yıktırarak yeniden yaptırılmıştır Bu nedenle de yalı, Rukiye Sultan Yalısı olarak da tanınmıştır Aziz Bey’in hissesine düşen kısım ölümünden sonra yıktırılmış ve arsası bir Ermeni’ye rehin edilmiştir I Dünya Savaşı yıllarında Boğaziçi’nin Kanlıca yöresinde türeyen eşkıyalardan ve onların gönderdikleri tehdit mektuplarından ürken prenses yalıyı terk etmiştir Terk edilen yalı günden güne harap olmuş ve oturulamayacak duruma gelmiştir Bu yıllarda yalıyı satın almak isteyenler çıkmışsa da prenses yalıyı satmamış, sonunda yakınlarının teşviki ile Hıdiv İsmail Paşa’nın kardeş çocuğu Prenses İffet Hanım’a satmıştır Prenses İffet Hanım yalının orijinal şeklini bozmadan onartmış, tavanlarındaki süslemelerin eksiklerini de tamamlamıştır Prenses İffet’in ülkeden kaçmasının ardından 1957 yılında Özdemir Atman tarafından satın alınmıştır Yalı günümüzde Atman ailesinin konutu olarak kullanılmaktadır XIX yüzyıla tarihlendirilen bu yalı Neo-Klasik üslupta, harem ve selamlık bölümü olarak yapılmıştır Yalının selamlık kısmı Prenses Rukiye Sultan tarafından yenilenmiştir Yalı üç katlı, orta sofalı plan tipindedir Oval biçimdeki orta sofanın çevresine deniz ve bahçe yönlerini görecek biçimde birer eyvan ve sofaya açılan odalar yerleştirilmiştir Yalının son zamanlarda yapılan restorasyonu sırasında bu odalar kaldırılmış, yerlerine iki mutfak ve bir banyo yerleştirilmiştir Bahçe içerisindeki yalının önünde denize yönelik bir rıhtım bulunmaktadır Yalının üçüncü katına bir balkon yerleştirilmiştir Ayrıca deniz cephesinde yalı boyunca yükselen çıkmada bulunan bu merdivenle ikinci kata çıkılmaktadır Yalının diğer yanında da ayrı bir girişi olup, zemin kattadır Yalının katları birbirlerinden kornişlerle ayrılmıştır Alt kat pencereleri sade ve demir parmaklıklıdır Orta kat pencereleri panjurlu olup, üzerlerine üçgen alınlıklar yerleştirilmiştir Oldukça geniş olan çatı saçağını ise zarif konsollar taşımaktadır Tavanlarında yer yer orijinal ahşap kabartma izleri bulunmaktadır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Zarif Mustafa Paşa Yalısı (Beykoz) |
05-27-2010 | #25 |
Şengül Şirin
|
Zarif Mustafa Paşa Yalısı (Beykoz)Zarif Mustafa Paşa Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı Körfez Caddesi’nde bulunan bu yalının XVII yüzyılın sonu veya XVIII yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır Yalıya ismini veren Zarif Mustafa Paşa yalıyı, Paşa’nın el yazısı ile yazdığı ve torunlarından birinin elinde bulunan anılarından 1848’de satın aldığı öğrenilmektedir Ancak kimden aldığı belirtilmemiştir Kaynaklarda paşanın bu yalıyı üçüncü sahibi olan, Sultan II Mahmut’un (1784–1839) Kahvecibaşılığını yapan, Enderun’dan yetişmiş Kani Bey’den satın aldığı belirtilmektedir Kani Bey Sarıkçıbaşılık, Defter Eminliği yapmış ve 1849 yılında da ölmüştür Sicil-i Osmanî’den öğrenildiğine göre Zarif Mustafa Paşa Hassa Süvari Alay Kâtiplerinden olup, Mirliva ve Ferik olmuştur 1845 yılında Dar-i Şüra Reisi olmuş, 1846’da bu görevden ayrılarak Mirmirani rütbesi ile Kudüs Mutasarrıfı olmuştur Bundan sonra 1847’de Ferik rütbesine yükseltilmiş, 1849 yılında Konya ve Halep Valisi olmuştur Bu görevden kısa bir süre sonra azledilmiş, ardından Vidin ve Erzurum Valisi, Anadolu Ordusu Müşiri olmuştur 1859 yılında Meclis-i Vâlâ Azası olmuş 1863 yılında da ölmüştür Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülüdür Mustafa Zarif Paşa Yalısı harem, selamlık ve mehtabiye köşkü olmak üzere üç ayrı bölümden meydana gelmiştir Mehtabiye köşkünün bir bölümü günümüze gelebilmiş ve bu bölüm çeşitli onarımlar nedeni ile özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Haremin bir kısmı 1918–1919 yıllarında yıkılmış, kalan bölümüne de 1971 yılında bir gemi çarpmış ve böylece harem bölümü günümüze gelememiştir Günümüze yalnızca selamlık kısmı gelmiştir Restore edilen bu bölüm iyi bir durumdadır Zarif Mustafa Paşa Yalısı yıkılmadan önce kayıkhanesi, bahçeleri, limonluğu ve ahırları ile birlikte Boğaziçi’nin en büyük yalılarından birisi idi Zarif Mustafa Paşa Yalısının aşı boyalı iki katlı olan harem bölümünün ikinci kattaki yaldızlı odasının barok bezemeleri, ahşap kaplamaları, stalaktitli tavan bordürlerinin olduğu kaynaklarda belirtilmiştir Amcazade Hüseyin Paşa yalısı ile bu bakımdan benzerlikleri bulunmaktadır Yalının iyi bir durumda günümüze gelen selamlık kısmı bazı kaynaklara Zarif Mustafa Paşa’nın torunu olan ve Devlet Şurası Azalarından Esat Bey’in ismi ile geçmiştir Neo-Klasik devir özelliklerini taşıyan bu yapı iki katlı olup, sarı boyalıdır Orta sofalı plan tipinde olup, deniz cephesindeki üçgen alınlıklı konsolların taşıdığı bir bölümle dışarıya taşırılmıştır Orta sofa etrafında sıralanmış salon ve odalardan meydana gelen yalının katları silmelerle birbirlerinden ayrılmıştır Aydınlığı sağlayan pencereler dikdörtgen sıra halinde dizilmiş olmasına rağmen, denize çıkmalı bölümde yuvarlak kemerli pencerelere de yer verilmiştir Yalının hamamı sıcaklık ve soğukluktan meydana gelen klasik Osmanlı hamam planı şeklindedir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Rasim Paşa Yalısı (Beykoz) |
05-27-2010 | #26 |
Şengül Şirin
|
Rasim Paşa Yalısı (Beykoz)Rasim Paşa Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Çubuklu’da bulunan Rasim Paşa Yalısının XIX yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır Yalı 1897 yılında yanmış ve ertesi yıl yeniden yapılmıştır Ancak bu kez eskisinden biraz daha küçük ölçüde yapılmıştır Yalıya ismini veren Trablusgarp Valisi Rasim Paşa öldükten sonra varisleri tarafından İstanbul Belediyesi’ne satılmıştır Belediye yalıya herhangi bir fonksiyon verememiş, Belediye Meclisi’nin aldığı bir kararla İstiklal Savaşı komutanlarından Şükrü Naili Paşa’ya hediye edilmek istenmiştir Ancak paşa İstanbul Belediyesi’nin bu hediyesini kabul etmemiştir Bunun üzerine yalı özel idareye devredilmiş, ardından 36 İlkokul olmuştur Onarılmayan yalı okul olduktan sonra daha da harap olmuş, çöküntüler başlamış böyle olunca da okul başka bir yere nakledilmiştir Yalı da kendi haline bırakılmıştır Yalının restorasyonu 1988 yılında başlamıştır Yalının mimarının kim olduğu bilinmemektedir Yapıldığı dönem ve ampir üslubu dikkate alınarak Balyan ailesinden biri tarafından yapıldığı sanılmaktadır Yalı zemin kat üzerine iki katlıdır Boğaziçi’ndeki diğer yalılardan ayrı olarak simetrik bir plan burada uygulanmamıştır Harem ve selamlık olarak yapılan yalıda orta sofaların etrafına odalar sıralanmıştır Katlar arasında tek yönlü ve çift yönlü merdivenler bağlantıyı sağlamıştır Yalı denizden üç, karadan da iki katlı idi Kuzey ve deniz cephesinde alınlıklı yapı boyunca yükselen çıkmaları bulunuyordu Yalının kara yönündeki cephesi diğerlerine göre daha sadedir Bu cephede silmeli, dikdörtgen pencerelere yer verilmiştir Diğer cephelerde ise dikdörtgen pencerelerin yanı sıra yuvarlak kemerli pencereler de onların yanına yerleştirilmiştir Denize bakan cephesinde iki uca birer tane, üzerleri üçgen alınlıklı ikili pencere yerleştirilmiştir Yalının girişi kuzey cephesinden üçgen alınlıklı merdivenli, dört sütunlu bir açıklıktadır Yalıda katlar birbirlerinden kornişlerle ayrılmıştır İç bezemesinde tavanlara önem verilmiş, geometrik çıtalı bezemelerin yanı sıra resimler de burada kullanılmıştır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Keçecizade Fuat Paşa Yalısı (Beykoz) |
05-27-2010 | #27 |
Şengül Şirin
|
Keçecizade Fuat Paşa Yalısı (Beykoz)Keçecizade Fuat Paşa Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan Keçeci Fuat Paşa Yalısı XIX yüzyılda yapılmıştır Yalıyı Keçecizade Mehmet İzzet Efendi’nin oğlu Doktor Mehmet Fuat Paşa harem ve selamlık olarak büyük bir bahçe içerisinde yaptırmıştır Keçecizade Mehmet Fuat Paşa (1815–1868) Sultan Abdülaziz zamanında iki defa sadrazamlık, seraskerlik, hariciye nazırlığı ve büyükelçiliklerde bulunmuştur Şair Keçecizade İzzet Molla’nın oğlu olup, İstanbul’da doğmuş, Tıphane ismi ile ilk defa açılan Tıp Fakültesinde eğitim görmüş ve hekim olmuştur Tophane Hekimi olarak Çengeloğlu Tahir Paşa’nın maiyetinde Trablus Seferine katılmıştır Bundan sonra hekimliği bırakarak diplomat olmak için 1837’de Babıâli tercüme odasına girmiştir Çok iyi Fransızca bilen Fuat Paşa’yı o zamanın Hariciye Nazırı Büyük Reşit Paşa tarafından himaye görmüştür Mütercim-i Evvel ve Londra elçiliği başkâtibi (1838), Madrid elçisi (1844) ve Divanı Hümayun (1844) tercümanı olmuştur Ardından Bükreş ve Petersburg elçiliklerinde bulunmuş ve Sadaret Müsteşarlığına getirilmiştir Fuat Paşa Hariciye Nazırı iken Sultan Abdülaziz ile birlikte Avrupa seyahatine katılmış, aynı zamanda edebiyatla da ilgilenmiş Ahmet Cevdet Paşa ile birlikte ilk Osmanlı gramerini yazmıştır Bu eser sonradan Cevdet Paşa tarafından kendisine mal edilmiştir Nesir ve Divan tarzında şiirleri de bulunmaktadır Keçeci Mehmet Fuat Paşa Molla, hekim ve devlet adamlığı yanında, güzel konuşması ve nüktedanlığıyla tanınmış, 1869 yılında Fransa’nın Nice kentinde vefat etmiştir, cenazesi bir Fransız gemisi tarafından getirilmiş İstanbul’da Peykhane Sokağı’nda kendi yaptırdığı caminin yanına gömülmüştür Keçecizade Fuat Paşa bu yalıda Osmanlı İmparatorluğu’na yön veren kararlar almış ve siyasi görüşmeler yapmıştır Burada düzenlenen toplantılara başta Sultan Abdülaziz olmak üzere yerli ve yabancı devlet adamları gelmiştir Kanlıca Muayidesi ismi ile tanınan bir antlaşma da yine bu yalıda imzalanmıştır O günlerde yalıyı sık sık ziyaret eden yabancı bir devlet adamı da Yalıyı şöyle tanımlamaktadır: “Fuat Paşa’nın Kanlıcadaki yalısına ayak basan, kimin karşısına çıkacağını derhal anlar Zira yalının görünüşü bile büyüklük ishar eder Ali Paşa’nın konağı büyük bir konaktır, fakat Fuat Paşa’nın yalısına muhteşem tabirinden başka bir şey bulunamaz Boğziçi’nin dağları üstünde kurulmuş olan bu yalı arkadaki tepelere kadar uzayan büyük koruluklarla çevrilidir Koruluğun üst tarafına çıkıldığı zaman gözler Rumeli ve Anadolu kıyılarını tamamıyla kavrar Yalının etrafındaki mükellef bahçeler herkese açıktır Bildik ve yabancı kim isterse koruluğun altına girerek Boğaz’ın güzelliklerini seyredebilir Fransız gezgin yalıya bir sabah saatinde gitmiştir Kendisini Fuat Paşa’nın dairesi altında bulunan bekleme salonuna aldılar Salonda paşayı ziyarete gelen birçok Avrupalı iş adamı bulunuyordu Hepsinin koltukları altında planlar, projeler vardı Hepsi şimendifer gibi, kanal gibi sağlam banka teklifleri ile paşayı görmeye gelmişlerdi Hepsi de Onu ikna ederek bir iki milyon alabilme hülyasındaydılar Fransız seyyah bu ziyaretçileri tetkik ederken üst kattan gelen bir piyano sesi salonu doldurdu Beklemekten yorulan ziyaretçi orada rastladığı İzmirli bir Rum dostu ile beraber kayıkla Boğaziçi gezintisine çıktı Rum dostu ona demişti ki; hele şöyle kayıkla bir gezinti yapalım karlı çıkarız Emin olunuz İstanbul’da yegâne harika şu Boğaziçi’dir İnsan Boğaz’ın sularında ne kadar gezerse, o kadar istifade eder Bir iki saat sonra döneriz Paşa’nın yalıdan çıkıp gittiğini öğreniriz ve üzüntüden kurtuluruz İsterseniz yarın gene Kanlıca’ya gelebilirsiniz, bu defa bahçeleri koruları gezersiniz Fakat paşayı yalıda görmeyi aklınızdan çıkarmalısınız” Keçecizade Fuat Paşa oğlu Nazım Bey’in Vükelâ Vapuru’na binerken ölmesi üzerine bir süre için yalıyı terk etmiştir Fuat Paşa’nın ölümünden sonra da Sait Paşa yalıyı satın almak isterse de Sultan II Abdülhamit “Denizden Hıdiv İsmail Paşa Yalısına yakındır” diyerek buna izin vermemiştir Bunun ardından yalı Hıdiv İsmail Paşa’nın oğullarından Hüsnü Paşa’ya ihsan edilmiştir Onun ölümüyle de Sait Paşa’ya satılmıştır Meşrutiyet’in ilanından sonra Şehzade Yusuf İzettin Efendi ile Sait Paşa arasında yalının arazisi yanındaki Çavuşpaşa Çiftliği için bir ihtilaf çıkmış ve taraflar mahkemeye düşmüşlerdir Bu durumdan da Sait Paşa kazançlı çıkmıştır Keçecizade Fuat Paşa’nın yalısı çevrede tutuşan otlardan sıçrayan kıvılcımla yanmış, yalının yüksek taş duvarları bir süre ayakta kalmışsa da tehlikeli bir durum gösterdiğinden yıkılmıştır Yalının yanındaki kâgir kemerli su bendinin duvarları da Sultan Mehmet Reşat’ın emri ile yıkılmıştır Bunun da nedeni Sultan Reşat Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa ile Söğütlü Vapuru ile boğazı gezdikleri sırada birçok insanın bu kemerli duvarların altında oturduklarını görmüş, bu yüzden de çökme tehlikesi olabileceğinden ötürü bu duvarları yıktırmıştır ACabir Vada’dan öğrenildiğine göre yalının bahçesi büyük çam ağaçları başta olmak üzere çeşitli ağaçlarla kaplı idi Yalının arkasında Süngerli Köşk denilen bir yapı bulunuyordu Bu köşk ahşaptan olup, üst katında biri büyük diğeri de küçük odalar vardı Alt katında sünger taklidi merdivenler olmasından ötürü Süngerli Köşk ismi buraya yakıştırılmıştı Yalı ve arsasının cephesinin 125 m uzunluğunda olduğu, yanında kayıkhanesinin bulunduğu öğrenilmektedir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Marki Necip Bey Yalısı (Beykoz) |
05-27-2010 | #28 |
Şengül Şirin
|
Marki Necip Bey Yalısı (Beykoz)Marki Necip Bey Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı Körfez Caddesi üzerinde bulunan bu yalıyı XIX yüzyıl sonlarında bir Fransız markisi yaptırmıştır Bu marki İslamiyet’i kabul etmiş ve Ahmet Necip ismini almıştır Bu nedenle de Marki Necip Bey Yalısı olarak tanınmıştır Yalının mimarının bir İtalyan olduğu bilinmektedir Yalı dört katlı ve bir de çatı katından meydana gelmiştir Deniz seviyesi ile üzerindeki yol arasında kot farkı olduğundan cadde yönündeki bir kapıdan yalının dördüncü katına girilmektedir Bu katta önce bir giriş holü, sonra da tonozlu küçük bir mekân vardır Burada alt katlara inen merdivenler bulunmaktadır Dördüncü katta denize cephesi olan geniş bir salon vardır Salonun önüne de oldukça geniş bir teras yerleştirilmiştir Yalının diğer katlarının planları birbirinin eşidir Birinci ve ikinci katlarda denize cephesi olan birer büyük salona yer verilmiştir Yalnız üçüncü kat ile ikinci katın salonuna balkon şeklinde bir bölüm eklenmiştir İkinci ve üçüncü katlarda bahçeye ve caddeye yönelik odalar sıralanmıştır Zemin katta ise deniz seviyesi boydan boya balkonludur Bu balkona kemerli beş pencere açılmaktadır Ayrıca yapının Anadoluhisarı yönündeki yan cephesine de küçük bir balkon yerleştirilmiştir İlk yapılışında kayıkhane olan bölüm de bir vitray ile kapatılmış, önü rıhtım olarak düzenlenmiştir Zemin kattan bahçeye geçilir Bu geçişin bulunduğu bölüm yapı boyunca aynı yükseklikte bir çıkma şeklindedir Yalının bahçeye bakan cephesindeki zemin kat iki tarafı renkli taşlarla süslü, ince sütunlu ve dilimli kemerlidir Yalının içerisinde tavanlar ve salonlar bitkisel ve geometrik motifli kabartmalarla bezenmiştir Erdoğan Demirören ailesi 1977 yılından beri bu yalıda yaşamaktadır Yalı 1983 yılında yanmış ve yeni baştan restore edilmiştir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Saffet Paşa Yalısı (Beykoz) |
05-27-2010 | #29 |
Şengül Şirin
|
Saffet Paşa Yalısı (Beykoz)Saffet Paşa Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca Vapur İskelesi’nin güneyinde bulunuyordu Bu yalıyı Ethem Efendi isimli bir kişi 1760 yılında yaptırmıştır Boğaziçi’nin en eski ve en bakımlı yalılarından biri olarak nitelenen bu yapı Sultan II Abdülhamit döneminde (1876–1909) altı kez Hariciye Nazırlığı, kısa bir süre de Sadrazamlık yapan Saffet Paşa’nın mülkiyetine geçmiştir Saffet Paşa bu yalıyı harap bir durumda 1865 yılında tamir ettirmiştir 1876 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda yapılan Ayastefanos Antlaşması’ndan (1878) sonra bu yalıda tarihi bir toplantı yapılmıştır Bu toplantılardan birisinde Saffet Paşa Kont Şövalov, İgnatiyef Salisburi’nin de bulunduğu bir heyete burada ziyafet vermiştir Ardından içlerinde Prusya Prensi Waldemar, Gloucester Düşesi, Bavyera Prensi Konrad, Somersed Maukham ve Agata Christie’nin de bulunduğu birçok ünlü kişi bu yalıda ağırlanmıştır Saffet Paşa’nın ölümünden sonra ailesine intikal eden yalının son sahiplerinden birisi de Kadri Cenani olmuştur Saffet Paşa Yalısı harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir Ayrıca hamamı, kayıkhanesi de vardı Yalının harem bölümü 1920 yılında yıktırılmıştır Bundan sonra haremin arsası ile selamlık bahçesinin bir kısmı birbirinden ayrılmış, Saffet Paşa’nın ikinci oğlu Faiz Bey’in kızı Aliye Hanım’ın oğlu Sedat Simavi’ye satılmıştır Sedat Simavi de 1939–1941 yıllarında burada yeni bir yalı yaptırmıştır Selamlık bölümü ise 1976 yılında yanmış, arta kalan duvar kalıntıları da yıktırılarak yerine bir betonarme yalı yapılmıştır Saffet Paşa Yalısı çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla orijinalliğinden kısmen uzaklaşmış olmasına rağmen yine de Türk sivil mimarisinin örneklerinden birisi idi Harem ve selamlık bölümleri orta sofalı plan tipinin simetrik olarak uygulanmasından meydana gelmişti İki katlı yalının arka cephesinden ön cephesine kadar uzanan dikdörtgen sofaları bulunuyordu Katlar arasında bağlantıyı üç kollu merdivenler sağlıyordu Bu sofalara açılan dikdörtgen planlı farklı boyutlarda odaları vardı Bu odalardan bazıları ahşap direk ve konsollarla dışarıya doğru genişletilmiştir Selamlığın güney cephesinde bir eyvan içerisinde girişi vardı Bu girişin içerisine son derece güzel bir çini pano yerleştirilmiştir Buradaki zemin yükseltilmiş, mermerle kaplanmış, eyvanın önüne de Rodos işi çakıllarla bir bezeme yapılmıştı Yalının bütünü barok ve ampir üslubunu yansıtıyordu Odaların ahşap oymalı tavanlarındaki bezemelerinin Hasköy sandalcıları tarafından yapıldığı yalının son sahibi Kadri Cenani söylemiştir Bu yalıdaki bir başka özellik de Batılılaşma dönemi Osmanlı sivil mimarisinin kendine özgü kemerli nişlerinin bulunuşudur Harem ve selamlık arasındaki avlu XIX yüzyılın sonlarında yapılan bir onarım sırasında ortadan kaldırılmış ve buraya bölümleri birbirine bağlayan iki koridor eklenmiştir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Sedat Simavi Yalısı (Beykoz) |
05-27-2010 | #30 |
Şengül Şirin
|
Sedat Simavi Yalısı (Beykoz)Sedat Simavi Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan Saffet Paşa Yalısı’nın yıktırılan haremi ile harem bahçesinin tamamı, eski Yedigün Müessesesinin sahibi, Hürriyet Gazetesinin kurucusu Sedat Simavi tarafından satın alınmıştır Burada 1938 yılında kâgir bir yalının yapımına başlanmışsa da II Dünya Savaşı’nın çıkması ile yapı malzemesinin sağlanmasında güçlükler çıkmış ve yalı ancak 1941 yılında tamamlanmıştır Eski Boğaziçi yalılarına benzemeyen bir mimari üslupta olan bu yalı Kanlıca’da ilk kaloriferli bina olarak tanınmıştır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|