Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çağ, orta

Cevap : Orta Çağ

Eski 04-22-2009   #16
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Orta Çağ



BARIS SARTLARI
Baris antlasmasi konusunda da yukarida zikrettigimiz siyasî gruplar farkli sartlarin bulundugunu ileri sürmüslerdir Her grubun zihninde çok degisik meziyetlere sahip bir Hz Hasan portresi bulundugu için söz konusu gruplar zihinlerindeki Hasan’a uygun sartlari antlasma metninde var oldugunu iddia etmislerdir Baris müzakereleri esnasinda Abdullah b Âmir b Kureyz ve Abdurrahman b Semure,[1] Muaviye adina; Abdullah b el-Hâris b Nevfel b el-Hâris b Abdulmuttalib ise Hz Hasan adina elçilik görevi yürütmüslerdir[2]
Antlasma sartlari ile ilgili en detayli bilgiler Belâzûrî tarafindan aktarilmaktadir Adi geçen yazar, biri Muaviye’den Hz Hasan’a, digeri ise Hz Hasan’dan Muaviye’ye olmak üzere iki mektubun bulundugunu kaydetmekte ve bunlari oldugu gibi nakletmektedir Daha muahhar olan diger kaynaklarda bulunan bilgiler de asagi yukari buna yakindir Önce Belâzûrî’nin naklettigi mektuplari, sonra da büyük bir ihtimal ile Belâzûrî kaynakli olan, diger eserlerdeki bilgileri aktaralim:
“Bismillahirrahmanirrahim Hasan b Ali’ye Muaviye b Ebî Süfyan’dan
Ben seninle, benden sonra hilafetin sana ait olmasi hususunda anlastim Bu konuda Allah ve Peygamberi aramizda kefil gösteriyor ve sana söz veriyorum Sana karsi hiç bir entrika çevirmeyecek ve düsmanlik yapmayacagim Kim sözünden dönerse Allah’in en siddetli azabi onun üzerine olsun Sana beytulmaldan yilda 1000000 dirhem ile Fesâ[3] ve Derâbcird’in[4] haracini verecegim, simdiden oraya görevlilerini gönder senin için çalissinlar
Abdullah b Âmir, Amr b Selem el-Hemedânî, Abdurrahman b Semure, Muhammed b Es’âs el-Kindî sahit olup, mektup h41 yili Rebiulevvel ayinda yazildi”[5]

Belâzûrî, ikinci mektubun Hz Hasan tarafindan gönderildigini söylemektedir Ona göre; Hz Hasan Muaviye’nin kiz kardesinin oglu olan Abdullah b el-Hâris b Nevfel b el-Hâris b Abdulmuttalib’i Muaviye’ye göndererek, kendisine biat edecegini bildirmistir[6] Muaviye Hz Hasan’a alti imzali olan bos bir kagit göndermis ve sart olarak üzerine yazacagi her seyi kabul etmeye hazir oldugunu belirtilmistir[7] Hz Hasan da Muaviye tarafindan gönderilen kagida sunlari yazmistir:

“Bismillahirrahmanirrahim Hasan b Ali ile Muaviye arasinda (hilafete geçtikten sonra) Muaviye’nin Allah’in kitabi, Resulünün sünneti ve Hulefa-i Rasidîn’in sireti üzere amel etmesi, kendisinden sonra veliaht tayin etmemesi ve kendisinden sonraki halifenin sura ile belirlenmesi, insanlarin mallarina, canlarina ve ailelerine eman vermesi (dokunmamasi), Hasan b Ali’ye gizli veya açik hiç bir entrikada bulunmamasi ve dostlarindan hiç birine hiç bir sey yapmayacagi sartiyla ona hilafeti teslim edecegine dair yapilan anlasmadir Buna Abdullah b el-Hâris ve Amr b Seleme sahittir”[8]

Yukarida adini zikrettigimiz yazara göre; Hz Hasan tarafindan yazilan bu mektup Muaviye’ye ulasinca, tüm sartlari kabul ettigini bildirmis, bunun üzerine bu iki sahis Kûfe’de bir araya gelmisler ve Hz Hasan ona H 41 yilinin Rebiulahir ayinda biat etmistir[9] Belâzûrî konuya dair yukarida zikredilen bu iki mektup disinda ilave hiçbir bilgi aktarmamaktadir
Ibn Miskeveyh ve Kalkasandî ise, Hz Hasan’in Muaviye’ye su üç sarti ileri sürdügünü belirtmektedirler:
1Irak Beytu’l-Malinda bulunan paranin kendisine verilmesi
2Derâbcird’in haracinin kendisine verilmesi
3Ali’ye lanet edilmemesi[10]
Ibn Miskeveyh bunlari söyledikten sonra Basralilarin Derâbcird’in kendilerine ait oldugunu söyleyerek, buranin haracini Hz Hasan’a vermediklerini de ilave etmektedir[11] Belâzûrî de bunu dogrulamaktadir Ona göre Muaviye’nin emri üzerine Abdullah b Âmir Basralilari organize etmis ve söz konusu iki yerlesim biriminde bulunan Hasan’in görevlilerini oradan çikartmistir[12]
Ibn A’sem ve Nuveyrî ise Hz Hasan’in, Muaviye’den sonra hilafetin kendisine birakilmasini sart kostugunu aktarmaktadirlar[13] Ibn A’sem disindaki Siîlere gelince; Sia’nin en muteber hadis bilginlerinden biri olarak kabul edilen Kesî, Hz Hasan’in sart olarak sadece Hz Ali taraftarlarina iyi davranilmasi, onlarin geçmiste yaptiklarindan dolayi cezalandirilmamalarini ileri sürdügünü aktarmaktadir[14] Meclisî ise Hz Hasan’in Derâbcird’in haracini istedigini kabul etmekle beraber bu istegin Cemel ve Siffin’de yakinlarini kaybeden ailelere yardim amaçli oldugunu söylemektedir Ancak bunun neden Hz Ali tarafindan, Derâbcird kendisine bagli iken, yapilmadigini ise izah edememektedir[15] Meclisî daha sonra Hz Hasan’in sart olarak “Muaviye’nin Kur’an ve sünnete uymasi, hilafeti kendisinden sonra suraya birakmasi, Ali’ye sövülmemesi, her yil kendisine 50000 dirhem verilmesi ve herkese hakkettigi atâlarin ödenmesini sart kostugunu” iddia etmektedir [16] Yine Siî temayüllü olarak taninan Dineverî daha farkli sartlarin bulundugunu belirtmektedir Ona göre yukaridakilerden farkli olarak Hz Hasan su sartlari ileri sürmüstür “Iraklilardan hiç birine hile yapilmayacak, siyah beyaz herkese eman verilecek, Ahvaz’in yillik haraci her yil kendisine verilecek, her yil kardesi Hüseyin’e 200000 dirhem verilecek, Hasimogullari atâ ve namazda Ümeyyeogullarina öncelenecektir”[17]
Yine Siî müelliflerden Isfehanî ise antlasma sartlarini çok farkli tespit etmektedir Ona göre Hz Hasan, Muaviye’den sonra hilafetin kendisine birakilmasini, Kûfe Beytu’l-Malinda bulunan her seyin kendisine verilmesini, adi belirlenen bir yerin haracinin kendisine birakilmasini ve buranin haracinin her yil ona gönderilmesini, Hz Hasan’a danisilmadan hiçbir seye karar verilmemesini sart kosmustur ki[18] bizce bunlar abartili iddialardir Zira hem halifeye biat etmek hem de bir anlamda da onu kendine bagimli kilmak anlamina gelen bu sartlar pek de tutarli görünmemektedir Siî müelliflerden Müstevfi el-Kazvinî ise Sia’nin, Imamlarin imametlerini gizlemelerinin nedeni olarak sürekli aktarmakta oldugu “can emniyeti teorisine” basvurmaktadir O, “Hz Hasan, Muhtar b Ebî Ubeyd es-Sekafi tarafindan yakalanip Muaviye’ye teslim edilecegini anlayinca, onunla baris yapmanin daha makul oldugu sonucuna vardi ve kendisi ile anlasti” demektedir[19]
Kanaatimizce antlasmanin büyük bir ihtimalle Ehl-i Sünnet ve Sia’nin ortak olarak aktardiklari kismi dogru, aykirilik arzeden yanlari tarafli ve yanlistir Farklilik ve birbiriyle çeliskiler arzeden kisimlar tarihi süreç içerisinde kurgulanmis ve daha erken bir döneme yerlestirilmistir
Ehl-i Sünnet ve Sia’nin ittifak ettigi sartlar ise sunlardir:
1Hz Hasan, ailesi ve taraftarlarina eman verilecektir
2Hasan’a hayatini idame ettirecek bir gelir saglanacaktir
Bunun disindaki sartlari dikkatle tahlil ettigimizde dönemin kosullarina pek de uygunluk göstermediklerini de anlariz Simdi farklilik arzeden bu sartlari gözden geçirelim Belâzûrî’nin aktardigi her iki mektupta sart olarak Muaviye’den sonra hilafetin ne olacaginin gündeme geldigi aktarilmaktadir Birinci mektuba göre Muaviye hilafeti kendisinden sonra Hasan’a birakmakta, ikinci mektuba göre ise veliaht tayin etmeyecegi ve kendisinden sonra hilafeti sûrâya birakacagi sarti kabullenmektedir Belâzûrî’deki bu bilgilere yakin rivayetler Nuveyrî tarafindan da aktarilmaktadir[20] Antlasma esnasinda böyle bir sartin gündeme gelmis oldugunu dogrulayan farkli bilgilere sahip degiliz Aksine kaynaklar Muaviye’nin hicri ellilere kadar hilafetin kendinden sonraki durumunu hiç düsünmedigini, bu dönemde Mugire b Su’be’nin telkinleri ile oglu Yezid’i veliahd tayin etmeye karar verdigini aktarmaktadirlar[21] Yine Muaviye’nin oglu Yezid’i veliaht tayin ettigi zaman Islam aleminde aylarca süren tartismalarin meydana geldigi de aktarilmaktadir Bu tartismalar esnasinda Muaviye’ye yöneltilen suçlama ise hilafeti saltanata dönüstürme istegidir[22] Bazi rivayetler Hz Hasan ile Sa’d b Ebî Vakkas’in, hilafeti Yezid’e birakmak isteyen Muaviye tarafindan, ona rakip olabilecekleri gerekçesi ile zehirletilerek öldürüldügünü belirtilmektedir Ancak hiçbir rivayet Hz Hasan’in Muaviye’ye benim hakkimi ogluna veremezsin dedigini aktarmamaktadir Aksine kimi rivayetlere göre; Kûfeli Süleyman b Surad ve diger bazi kimseler Hz Hasan’i antlasma metnine böyle bir sart yazdirmadigi hususunda suçlamislardir[23] Bütün bunlar, bize göre, Hz Hasan ile Muaviye’nin baris görüsmeleri esnasinda hilafetin Muaviye’den sonrasini müzakere etmediklerini açik bir sekilde ortaya koymaktadir
Dahasi Hz Hasan’in zihninde Muaviye’nin kendisinden sonra oglu Yezid’i veliaht birakacagina dair herhangi bir kuskunun olduguna dair en ufak bir bilgi kirintisina rastlanmamaktadir Aksine gerek Islam öncesi kabile reislerinin seçiminde gerekse ilk halifelerin hilafete gelislerinde böyle bir sistem uygulanmadigi için Hz Hasan’in Muaviye’den süphelenerek böyle bir sart koydurmasi da pek makul degildir
Isfehanî’nin aktardigi “Hz Hasan’in Muaviye’nin yaptigi her seyi önce kendisine danismasini istemesi” sarti ise gerçege hiç uymamaktadir Çünkü bu cümle Hz Hasan’in Muaviye’nin üstünde bir konum kazanmasi, en azindan kendisinden görev bekledigi anlamina gelmektedir Oysaki Hz Hasan böyle bir beklentinin içinde olmadigi gibi Muaviye tarafindan kendisine önerilen görevleri siddetle reddetmis,[24] Medine’ye dönerek hayatinin geri kalan kismini son derece sade bir sekilde geçirmistir [25] Muaviye’nin politikalarindan memnun olmayanlar onu sürekli isyana tesvik ettilerse de Hz Hasan hiçbir zaman bu oyuna gelmedi, Muaviye’ye biat ettigini, o yasadigi sürece biatini bozup, ona ihanet etmeyecegini söyleyerek, bu tür insanlarin beklentilerini bosa çikardi[26]
Sonuç olarak Kûfelilerin biatini aldiktan sonra halife olarak tarih sahnesindeki yerini alan Hz Hasan, Hilafete geldikten sonra Muaviye ile mücadele etmek için harekete geçmis, ancak ordusu tarafindan yalniz birakildigi için onunla anlasmak zorunda kalmis ve hilafeti kendisine devretmistir Hilafeti devrettikten sonra Medine’ye yerlesmis, siyasî hadiselerin hiç birinin içerisinde yer almamistir Onun bu tarihsel tutumu sonraki kusaklar tarafindan yeniden kurgulanmis, degisik boyutlariyla veya tek tarafli yaklasimlarla ele alinarak kullanilmaya çalisilmistir


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Orta Çağ

Eski 04-22-2009   #17
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Orta Çağ




EMEVİLER DÖNEMİ

Yezid Bin Muaviye Dönemi




HARRA OLAYI
Emevî yöneticisi Yezid b Muaviye devrinde Medine'de Ashab çocuklarinin yönetime karsi kiyamlari neticesinde Medine'nin yagmalanmasi ve bir çok kimsenin öldürüldügü olay Yezid'in birçok kimsenin muhalefetine ragmen veliahd olup basa geçmesinden sonra yönetimden razi olmayan fakat Dimask'ta ne olup bittigini ögrenmek isteyen bazi müslümanlar vardi Bunlar ashabin ileri gelenlerinin çocuklari idi Gasîlü'l Melâike diye bilinen Hanzala'nin oglu Abdullah ve Mahsunogullari kabilesinden Abdullah b Hafs ile Münzir b Zübeyr Medine halkinin ileri gelenlerinden kalabalik bir hey'et olusturup Dimask'a Yezid b Muaviye'yi ziyarete gittiler Bunlar Yezid'in huzuruna vardiklarinda Yezid'den büyük iltifatlar gördüler Yezid onlara bol ikram ve ihsanlarda bulunup cömertçe hediyeler verdi Son derece adil, kibâr, haysiyetine düskün olan Abdullah b Hânzala, Yezîd'in verdigi yüz bin dirhem ile yaninda bulunan ogullarina verdigi on bin dirhemi reddetmeden kabul etmisti Bu hey'ete katilanlarin hemen hemen çoguna ayni hediyeler takdim edildi Ancak onlar Dimask'a giderken orada nasil bir yönetimin hüküm sürdügünü ve Yezid'in neler yaptigini ögrenmek için gitmislerdi Bu hey'et Dimask'tan Medine'ye geri dönmek üzere yola koyuldugunda bunlardan Münzir b ez-Zübeyr Irak'a Ubeydullah b Ziyad'a gitmis ve bir müddet orada kalmisti Medine'nin ileri gelenlerinden tesekkül eden bu hey'et Dimask'ta görüp isittiklerini anlatmak üzere Rasûlullah'in sehrine varinca bütün orada gördüklerini ve Yezîd'in nasil bir hayat sürdügünü müslümanlara aynen aktarmaya basladilar Söyle diyorlardi: "Bizler Islâmî hiç bir hayati olmayan bir adamin yanindan geldik Bu adam mü'minlerin halîfesi sifatini kullaniyor, fakat saraf içiyor; tanbur çaliyor; huzurunda câriyeler sarki söylüyor; maymun ve köpeklerle ugrasiyor ve geceleyin de ülkenin haydutlariyla bir araya gelip sohbet ediyor Sahit olunuz ki biz daha evvel kendisine yapmis oldugumuz bey'ati geri aldik ve onu hilafet makamindan azlettik" Sonra Hanzala'nin oglu Abdullah bu konusmalara sunlari ilave etmisti: "Biz öyle bir adamin yanindan geldik ki su çocuklarimin disinda hiç kimseyi bulamayacak olsam bile onlari yanima alir ve ona karsi cihada çikarim Evet o bana hediyeler verdi, ikramda bulundu, hediyelerini ancak bana gerekli ve yetecek kadariyla kabul ettim" Bu haberler üzerine bütün Medine halki Yezid'e daha evvel yapmis olduklari bey'atlerini bozarak herkesin itimadini kazanmis olan Abdullah b Hanzala'ya bey'at ettiler ve onu mü'minlerin emiri olarak basa geçirdiler Diger taraftan Ubeydullah b Ziyad'in yanina varmis olan Münzir b ez-Zübeyr'e gelince; onun bu olaydan sonra rahatlikla tutuklanabilecegi bilindiginden dolayi, Yezid b Muaviye tarafindan Ubeydullah'a yazilan mektupta derhal tutuklanip Dimask'a gönderilmesi isteniyordu Ancak Ibn Ziyad, babasinin eski bir dostu ve ayni zamanda o an için kendi misafiri olan Münzir'i yakalamayi istememisti Nihayet bir hile ile onu Kufe'den çikartip Medine'ye gitmesini Münzir b Zübeyr saglayarak tutuklamisti Medine'ye varinca gerçekten o da Yezid'e karsi insanlari kiskirtmaya basladi Söyle diyordu: "O bana yüz bin dirhem para hediye etti Ancak onun bana yaptigi bu iyilik benim sizlere onun içinde bulundugu durumu anlatmama engel olamaz Allah'a yemin ederim ki, Yezid b Muaviye sarap içiyor, namaz kilamayacak hale gelinceye kadar sarhos oluyor" Daha sonra da onun ve yönetimde bulunan diger arkadaslarinin içine düstükleri o kötü durumlarini, kusurlarini ve Islâm ile bagdasmâyan tavirlarini bir bir anlatmaya basladilar Medine'de Yezid'e yapilan bey'atin geri alindigi ve müslümanlarin Abdullah b Hamala'ya bey'at ettikleri haberi Dimask'a ulasinca Yezid b Muaviye derhal Ensar'in ileri gelenlerinden Nu'man b Besir'i Medine'ye göndererek buna engel olmasini ve halki bundan vazgeçirmeye çalismasini istedi Nu'man b Besir Medine'ye giderek onlara böyle bir kiyamdan vazgeçmelerini, Samlilara karsi koymanin mümkün olmadigini, onlarin büyük ordu ve süvarilerinin oldugunu söyleyip durdu Ancak Nu'man b Besir'e karsi çikan Medineliler bu kararlarindan dönmeye pek niyetli görünmediler Nu'man b Besir Yezid'in böyle bir davranisi asla affetmeyecegini, çok kötü bir sekilde sehre saldirilarak halkin perisan edilecegini, hanimlara dahi kiliç çekilecegini ve Medine'nin hareminin çignenecegini söyledigi halde hiç kimse onu dinlememisti Medineliler bu Abdullah b Hanzala'ya bey'at ettikten sonra Yezid'in yeni tayin etmis oldugu genç ve tecrübesiz vali Osman b Muhammed b Süfyan, sehrin disina çikarilarak Ümeyyeogullarini muhasara altina aldilar Ümeyyeogullari o gün Medine'de yasayanlar olarak kendilerine bagli olanlarla birlikte yaklasik bin kisi idiler Bunlar Mervân b el-Hakem'in evine yerleserek durumu çok acele bir sekilde Yezid'e bir mektupla bildirdiler ve durumun ciddi oldugunu da eklediler Gönderdikleri elçi Yezid'in yanina vardiginda Yezid Ümeyyeogullarinin bu yardim talebini hayretle karsiladi 've elçiye söyle sordu: "ümeyyeogullari taraftarlariyla birlikte yaklasik bin kisi civarinda degil miydi?" Elçi olumlu cevap verince Yezid: "Peki onlar hiç olmazsa biraz da olsa kiliçlarina sarilip savasmadilar mi?" dedi Yezid bu isyani bastirmak ve zor durumda olan Ümeyyeogullarini kurtarmak üzere yine kendilerinden bir fert olup Hicaz valiliginden yeni azledilmis olan Amr b Saîd'i çagirarak ona Medine'den akrabalarinin gönderdigi mektubu okumus ve derhal yanina asker alip Medine üzerine gitmesini emretmisti Ancak Amr b Said böyle bir görevi yüklenmek istememis, bundan âffedilmesini talep etmisti Yezid b Muaviye Medine üzerine Ubeydullah b Ziyad'i gönderme karari verdi Fakat daha önce bu isyanlari bastirmak üzere kendisini görevlendirdiginde Rasûlullah'in torununu Kerbelâ'da sehid edip Yezid'i millete rezil ettigi için onu bundan uzak tutmustu Amr b Said Medine üzerine gitmeyi kabul etmeyince Yezid bu isi becerebilecek biraz da insaftan yoksun birisini düsünüp dururken, hatirina bir hayli yaslanmis bulunan ve halk arasinda "müsrif" diye bilinen Müslim b Utbe geldi Ona haber göndererek Medine üzerine gitmesini istedi Ancak Müslim b Utbe, Ümeyyeogullarinin Medine'de bu isyancilara karsi koyabilecek yeterli sayida olduklari ve neden çarpismadiklarini sormus, Yezid'in bunlari düsmana karsi çarpistirarak onlari yoruncaya kadar savasmaya devam etmelerini emretmesini tavsiye etmisse de Yezid, Ümeyyeogullarinin öldürülmelerinden sonra yasamanin bir anlami kalir mi? anlaminda Müslim'e serzeniste bulunarak derhal askerlerinin basina geçip Medine üzerine yürümesini istemisti Özellikle Yezid'in Müslim b Utbe üzerinde durmasinin asil sebebi kaynaklarin ifadesine göre babasi Muaviye Medine'de herhangi bir karisikli çikacak olursa bunun üzerine Müslim b Ukbe'yi gönder; emin bir kimse olup sana samimiyetle yardim edecektir, seklinde bir tavsiyesinden kaynaklanmaktadir (Ibnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih, IV,112) Iste Medine halkinin Yezid'e karsi kiyam etmeleri üzerine Müslim b Ukbe'nin emrine verilen çapulcu bir asker kitlesi Medine üzerine yola çikarildi Bunlar Kuzey Afrika ve Suriye'nin kenar bölgelerinden toplanmis on iki bin kisilik bir ayak takimi grubu idi Müslim b Ukbe bu orduyu alip Medine üzerine yürüdü Yezid'in ondan istedigi su idi: Medine halkina üç defa ikazda bulunacak, itaat ettikleri takdirde onlari kendi haline birakip bey'atlerini yenilemelerini isteyecekti Aksi takdirde derhal onlara karsi savasarak üç gün üç gece müddetle sehri yagmalamalarini Müslim'e emretti Bu yagma ve talan sirasinda Rasulullah'in beldesinde bulunan her türlü mal, binek, silah ve yiyecek malzemesi tamamen askerlerin olacakti Bu arada Medine'de meydana gelen bu kiyam sirasinda Kerbala'da karsilasmis oldugu büyük zulum ve izdiraplari bir daha asla yasamak istemeyen Hz Hüseyin'in olu Ali Zeynelabidîn gönderdigi bir mektupta kendisinin bu kiyama katilmadigini ifade ederek eman istediginden dolayi Yezid Medine üzerine gönderdigi kumandani Müslim'den, Ali b Hüseyin'e dokunmamasini, ona eman vermesini istemisti Medine halkinin kiyami sirasinda Ümeyyeogullarinin o gün Medine'de yasayanlarinin en yaslisi ve reisi durumunda olan Mervan b Hakem kendi aile efradini garanti altina almak için onlari Yezid'den eman almis bulunan Hz Hüseyin'in oglu Ali'nin aile efradina katarak Yenbu' civarina göndermisti Kur'ân ve sünnet çerçevesinde Islâmî devletin yönetilmesini arzulayan Rasûlullah'in yardimcilari o gün hayatta kalan Ensâr ve Muhacir çocuklari Rasûlullah'in sünnetini ihya etmek için giristikleri bu iyi niyetli ve tertemiz tesebbüs Yezid'in askerlerinin saldirisiyla önlenecekti Müsfim b Ukbe, ordusunu alip Medine yakinlarina gelerek Kureys'ten bazi kimselerle ve özellikle Ümeyyeogullariyla görüsmek istemisti Ancak bu arada Ümeyyeogullarina eman verilmis ve Onlar Medine'nen disina çikarak adeta kendilerini koruma altina almislar; fakat Suriye'den gelecek orduya katilmayacaklarina ve ona asla bilgi vermeyeceklerine söz vererek Medine'den çikip gitmislerdi Müslim b Ukbe, Hz Osman b Affan'in oglu Amr'i yanina çagirarak Medine'de neler olup bittigini ve ne yapmasi gerektigini kendisine danismis, Amr b Osman b Affan ise söyle demisti: "Kesinlikle sana bu konuda yardimci olamam Çünkü Medinelilere bir söz ve ahid vermis bulunuyoruz Onlarin düsmanlarina asla yardimci olmayacak ve herhangi bir konuda onlara yol göstermeyecegiz" Yezid'in kumandani Müslim, Hz Osman'in ogluna son derece sert bir çikis yaparak, eger Osman'in oglu olmamis olsaydi derhal kendisini öldürecegini söylemisti Arkasindan Mervan b Hakem'in oglu Abdülmelik ile karsilasinca Abdülmelik verdigi bu sözü tutmus gibi görünerek ona bazi hususlarda ögütler vermis ve Medinelilerle çarpismak üzere Medine'nin dogusuna geçmesini ve sabah erkenden çarpismalara giristiginde günesi arkasina alarak Medinelilere saldirmasini ögütlemisti Böylelikle onlar kendisine saldirinca günes yüzlerine vuracak ve gözlerini kamastirip arzu ettikleri sekilde çarpisamayacaklardi Bundan son derece memnun olan Müslim b Ukbe böyle akilli bir Ümeyyeogullari mensubu ile karsilastigi için memnuniyetini ona ve babasina açiklamisti Müslim b Ukbe derhal Medine halki üzerine saldiriya geçmek üzere Mervan b el-Hakem'in oglu Abdülmelik'in tarif ettigi Harra bölgesine kadar ilerlemis ve burada durup Medine halkina üç gün müddet verdigini, bu müddet içinde kendisine itaat ederlerse onlara eman verecegini; aksi takdirde onlarla savasacagini, fakat buna ragmen kanlarini da akitmak istemedigini; bunun için itaat etmenin kendi lehlerine olacagini söylemisti Bu verilen üç günlük müddet sona ermisti Medine halki asla teslim olmayip savasmaktan yana bir tavir takindilar Yapmis olduklari bey'ati koruyacaklari hususunda samimi olduklarini da ortaya koyarak Yezid'in bu tehdidine ragmen yönetiminden asla razi olmadiklarini ve böyle bir yönetimi de istemediklerini davranislariyla, tavirlariyla, kiyamlariyla ilan etmislerdi Nihayet Müslim b Ukbe bir daha onlara söyle demisti: "Savasmaktan vazgeçin, bize itaat edin Böylece bütün gayret ve gücümüzü bütün bu isyankâr ve fasiklari her yerde etrafina toplamis bulunan su Mekke'deki inkarci Ibn-i Zübeyr'in üzerin yöneltelim" Medinelilerin ise bu söze daha çok canlari sikilmis ve Müslim'in suratina inen bir samar gibi su sözleri söylemislerdi: "Ey Allah'in düsmanlari, sizler oraya gitmek isteyecek olursaniz biz sizi birakmayacagiz Biz sizin Allah'in beytu'l-Haram'ina giderek oranin halkini korkuya düsürmenize, oranin ihtiramini sarsmaniza asla izin veremeyiz Allah'a yemin ederiz ki Mekke'ye saldirma imkâni bulamayacaksiniz; karsiniza bizler dikilecegiz ve Abdullah'a yardimci olacagiz" Medineliler Harra bölgesinde sehri korumak üzere bir hendek kazmis ve bu bölgede bütün kuvvetlerini dörde bölerek dört ayri ordu olusturmuslardi Bunlarin her biri bir tarafta sehri savunmayi üstlenmis bulunuyordu Nihayet Müslim b Ukbe, bütün askerlerini ve o çapulculari biraraya getirerek onlari kendisine mü'minlerin emiri sifatiyla bey'at edilmis bulunan Hz Hanzala'nin oglu Abdullah'in üzerine yöneltti Abdullah b Hanzala yanindaki müslümanlarla birlikte bu Suriye ordusuna karsi koymaya çalismis ve bir hayli direnis göstermisti Bu arada Abdullah b Hanzala'nin yakin arkadaslarindan ve Rasulûllah'in amca çocuklarindan Fadl b Abbas b Rabia b Haris b Abdulmuttalib, kumandan Abdullah'in yanina varmis ve onunla birlikte sonuna kadar çarpisacagina, atini mahmuzlayarak su zalim ve gaddar ordunun basinda bulunan Müslim b Ukbe'nin yanina kadar varip onu öldürecegine dair söz vermisti Fadl b Rabia, yanina aldigi yirmi kadar Medineli müslümanlar ile birlikte hamle üstüne hamle yapip Müslim b Ukbe'nin bulundugu karargaha kadar ilerledi Müslim etrafinda bes yüz kadar piyade ile kendini koruyordu Bunlar dizleri üzerine çökmüs, mizraklariyla karsidan geleceklere karsi hazir vaziyette bekliyorlardi Ama bu bes yüz mizrakliya ragmen Fadl b Rabia büyük bir cesaretle atini sancagin bulundugu yere kadar kosturmus ve sancagi elinde tutan adamin kafasina indirdigi kiliç darbesiyle onu öldürmüs ve: "Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki bu azginlarin baslarini öldürdüm" diye bagirmisti Ancak Müslim, ona yanildigini ve kendisinin hayatta oldugunu söylemisti Bu öldürülen kisi Bizansli bir genç olup Müslim'in ordusunda yer almis bulunuyordu Bu Bizanslinin Medine'de acaba ne isi vardi Gerçekten müslüman olmus bir kisi mi yoksa bir çapulcu veyahut da parayla tutulan bir asker miydi? Nihayet Samlilarin bu sekilde karargahina kadar ilerleyen Fadl b Rabia b Abbas, Yezid'in askerleri tarafindan öldürüldü Bu arada Abdurrahman b Avf'in oglu Zeyd de bu gelenler arasinda bulundugundan o da hayatini kaybetmisti Bu arada Suriye ordusu, süvari ve piyadeleriyle ve bütün gücüyle Müslim b Ukbe'nin tesvikleriyle Abdullah b Hanzala'nin bulundugu noktaya dogru hamle ederek saldiriya geçti Medineli müslümanlarin üzerine saldirip, onlari tavuk keser gibi dograyip duruyorlardi Bu arada Abdullah b Hanzala arkadaslarini da tesvik etmeye çalisarak onlara söyle diyordu: "Su anda tam olarak düsmanla karsi karsiya gelmis ve savasin en sert anini yasiyorsunuz Ben savasin basladigi andan itibaren bir saat içinde durumun ya lehimize ya da aleyhimize neticelendigini bekliyordum Fakat simdiye kadar sabrettiniz; Allah'in kelâminda zikrettigi Rasulünün yardimcilarinin çocuklari ve hicret yurdunun sakinlerisiniz Ben Rabbinizin, müslümanlarin bütün sehirleri arasinda bu sehir disinda baska bir sehirden daha razi oldugunu zannetmiyorum Yine bütün bölge sehirleri arasinda herhangi bir sehir halkinin su anda sizinle çarpismakta olanlardan dâha çok gazab ettigini de zannetmiyorum Kesinlikle biliniz ki sizden her biriniz mutlaka ölecektir, ölüm mukadderdir Allah'a yemin ederim ki sehîd olarak ölmekten daha üstün bir ölüm olamaz Iste bu firsati yüce Allah önünüze getirmistir" Çarpismalar siddetlendikçe siddetlenmisti Abdullah b Hanzala samimiyetle çarpisan sekiz oglunu teker teker gözünün önünde kaybetti Onlarin hepsi Rasulullah'in sehrine saldiran askerlerin eliyle sehid olmuslardi Daha sonra kendisi de sehid edildi Bu arada yine Medineliler arasinda ve Rasûlullah'in ashabinin çocuklarindan olan Abdullah b Zeyd b Asim ile Muhammed b Amr b Hazm el-Ensarî sehid edilmislerdi Mervan b el-Hakem gibi gerçekten gerçekler karsisinda insafa az gelebilecek birisi dahi Muhammed b Amr'in öldürüldügünü ögrenince söyle demisti: "Allah rahmet eylesin onun mesciddeki bir diregin yaninda namaz kilarken uzun uzun ayakta dikildigini, Allah'in huzurunda uzun müddet ibadet ettigini çok çok görmüsümdür" Müslim b Ukbe Medinelileri tamamen dagittiktan sonra üç gün müddetle Rasûlullah'in sehrini yagmalatti Ashabin ve ashab çocuklarinin mallari ve esyalari bu askerler tarafindan talan edildi Bu durumda Medine'de bulunan sahabiler bir hayli üzülmüs ve durumdan endise duyarak çok korku duymuslardi Rasûlullah'in yakin ashabindan ve bir çok hadis rivayet eden Ebu Said el-Hudrî büyük bir korkuyla sehrin disina çikip bir magaraya gizlenmisti Fakat Yezid'in askerlerinden birisi onu öldürmek üzere magara kapisina kadar gelmis, ancak "Ben Ebu said el-Hudrî'yim, Rasûlullah'in arkadasi Ebu Said" deyince Sanili asker onu öldürmekten vazgeçmisti Yezid b Muaviye Medinelilerin kanlarini, namuslarini ve mallarini Müslim b Ukbe'ye havale etmisti O istedigi sekilde hüküm verecekti Üç gün müddetle zaten Medine halkini kiliçtan geçirip mallarin yagmaladiktan sonra onlardan bey'at istedi Müslim onlara, bildiginiz sartlar ölçüsünde Yezid'e bey'at ediniz diye söyleyince Medineli ve Kureysli iki kisi söyle demislerdi "Biz sana Allah'in kitabi ve Rasulullah'in sünneti üzere bey'at ediyoruz" Bu lafi isiten Müslim b Ukbe derhal her ikisinin boyunlarini vurdurmustu Mervan b Hakem insafa gelerek ona söyle söyledi: "Fesübhanallah, sen Kureys'den emân ile gelmis iki kisiyi nasil oluyor da öldürüyorsun?" deyince, Müslim elindeki sopayla Mervan'in boynunu dürterek onu, "Allah'a yemin ederim ki, sen de bu laflari söylemis olsan seni de öldürürdüm" diye azarlamisti Evet Allah'in kitabi ve Rasulullah'in sünneti üzere bey'at ediyoruz diyenler öldürülüyordu Allah'in kitabi ve Rasulünün sünnetine kimler karsi çikabilir ve böyle bir uygulamayi kimler yapabilir? Bu arada Makil b Sinan, bir ara Müslim b Ukbe ile Taberiyye yakinlarinda beraber bulunmusken Yezid'in hilafetine karsi isyan eden ve Abdullah b Hanzala'ya bey'at eden Medinelilere yardim edecegini Ensar ve Muhacirlerin yaninda yer alarak Medine'ye vardiginda bu fasikin oglu fasika yapilan bey'ati bozacaklarina dair sözler söylemis, bundan dolayi da Müslim, onu Medine'de yakalayinca öldürmüstü Diger taraftan Müslim bu insanlari tek tek huzuruna çagirip hep ayni sekilde sorgulamis ve çok kimsenin canina kiymisti Bunlardan birisi de Yezid b Vehb idi Yezid müslümanlarin yanina gelince ona "bey'at et" denildi o da: "Kitap ve sünnet üzere bey'at ediyorum" deyince, Müslim; "Onu öldürünüz" dedi Müslim de yine Mervan'in sefaatine ragmen Müslim tarafindan öldürüldü Bu arada Hz Abbas'in oglu Abdullah'in oglu Ali, bey'at ettirilmek üzere Müslim'in yanina getirilince annesinin Kinde kabilesinden olmasindan dolayi, hayatini kaybetmekten kurtulmustu Yoksa Rasûlullah'in bir amcasinin oglu daha burada öldürülecekti Bu arada Müslim, Ümmeyyeogullarindan herhangi bir ferdi öldürmüs degildi Ancak yine de onlara hakaretler yapmaktan kendini alamamisti Hz Osman'in oglu Amr, Ümmeyyeogullarindan olmasina ragmen Medinelilerin tavrina karsi asla menfi bir davranista bulunmamis ve gönlünün onlardan yana oldugunu göstermisti Bunun üzerine Müslim onu yanina çagirarak herkesin yaninda bir çok hakaret yaptiktan sonra sakalinin tellerini yolmus kendisine, annesine ve babasina hakaretler etmisti Harra Olayi 28 Zilhicce 63 (27 Agustos 683) tarihinde meydana gelmisti Bu olayda Rasûlullah (sas)'in sehri yagmalanmis ve her türlü kötülük bu sehre reva görülmüstü Isyan etmis herhangi bir Islam beldesine yapilabilmesi bir yana gayr-i müslim bir kitlenin savasa katilmasi ve isyan etmesi halinde bile onlara karsi böyle davranilamaz, masum halki kiliçtan geçirilemez ve hele hele namuslarin el uzatilamazdi Bütün bunlar Islam savas hukukuna göre kesinlikle yasak olmasin ragmen, Hz Peygamber'in mübarek bir harem olarak tavsif ettigi sehrine yapilmisti Medine'nin faziletieri hakkinda Rasûlullah'in nice hadisleri vardir O Medine'yi kurtulus ülkesi ve hicret sehri diye isimlendirirken söyle buyuruyordu: " Kim Medine hareminde kitap ve sünnete muhalif bir bid'at islerse Allah'in azabi meleklerin ve bütün insanlarin laneti o kimse üzerinde olsun" (Buhârî, Fadâilü'l-Medine,1, Müslim, el-Hacc 85/469 ve 371) Gerek Sahih-i Buhârî ve gerek Sahih-i Müslim'de Medine'nin faziletlerine dair bir çok kimseden ve özellikle Ebu Hureyre'den hadis-i serifler rivayet edilmistir Bu hadis-i seriflere ragmen Râsulüllah'in mübarek sehrine saldirip yagmaladilar, talan ettiler ve ashabin çocuklarinin mal ve namuslarina ellerini uzattilar Onlarin hesabi Allah'a aittir Onlar nasil bir sekilde cezalandiracagini Allah daha iyi bilmektedir Fakat Muhammed b Umara'dan nakledilen bir olay son derece ibretamizdir Muhammed b Umara söyle anlatiyor: "Ben ticaret maksadiyla Dimask'a gitmistim Birisiyle karsilastim Bana nereli oldugumu sorunca, "Medineliyim" dedim O da dönüp Medine'nin çok kötü bir yer oldugunu söyledi Ben ona, "Rasûlullah'in sehrine ve onun güzel bir sehir diye vasiflandirdigi yere nasil pis bir sehir diyebilirsin" diye çikistim O; "benim orada yasadigim kötü bir hatiram vardir, bundan dolayi orayi sevmiyorum Yezid zamaninda "Harra Olayi" meydana geldiginde benim oraya katilan askerler arasinda yer almam istendi Ben o gece rüyamda Muhammed adinda birisini öldürdügümü ve bunun için de cehenneme atildigimi gördüm Bu orda arasina katilmamak için çok gayret sarfetmeme ragmen zorla beni orduya kattilar Ben rüyanin etkisiyle Medine'ye vardigimda asla kilicimi çekip kimseye vurmadim ve kimsenin de kanini akitmadim Zira bu rüyadan sonra bile bile cehenneme atilmaktan çekiniyordum Ama olay bitmis ve biz de savas alaninda öldürülenler arasinda dolasirken yaralilardan birisi can çekismekte iken bana "çekil oradan ey köpek" diye seslenince "köpek" diye hitap etmesi nefsime agir geldi, kilicimi çektim ve onu öldürdüm Sonra rüyam aklima geldi Medinelilerden yakaladigim birini götürüp o öldürdügüm adamin kim oldugunu, bunu taniyip tanimadiklarini sordugumda, onun yerde maktul olarak yattigini gören Medineli, çok acikli bir sekilde ve hayretler içerisinde söyle dedi: "Inna illah ve inne ilayhi râciun, Bunu öldüren adam cennete giremeyecektir" Medineliye bunun kim oldugunu sordugumda bana; "Bu adam Muhammed b amr b Hazm'dir Rasûlullah (sas)'in döneminde dogmustu Rasûlullah ona bizzat kendi adini vermisti" Adamin bana söylediklerini dinledikten sonra Muhammed'in ailesine gidip kisas istedim, kabul etmediler; diyet vermek istedim, reddettiler" (Ibnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, IV, 121) Iste Muhammed b Umara Dimask'ta karsilastigi bu adamin büyük bir pismanlik içerisinde naklettigi hatirasini aktardiktan sonra, Harra olayina katilanlarin Rasûlullah nazarinda nasil kimseler olduklarini söylemeye herhalde gerek kalmaz Zira onlar hiçbir kötülük yapmamis olsalar bile, Rasûlulah'in yaptigi bu mübarek belde üzerine ordu göndermis, ashabin çocuklarindan "biz Kur'an ve sünnet çerçevesinde bey'at ederiz" diyenleri öldürmüslerdi Kur'ân ve sünnete bagliligini ifade eden bu insanlar vahsice öldürüldükten sonra, Harra olayina sebep olanlar hakkinda düsünmek her akli basinda olan ahirete iman eden müslümanin karar vermekte hiç de zorluk çekmeyecegi bir hadisedir Ahmed AGIRAKÇA

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Orta Çağ

Eski 04-22-2009   #18
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Orta Çağ



VELİD BİN ABDÜLMELİK DÖNEMİ

ENDÜLÜS'E DOĞRU -
Endülüs'ün fethi
Mİsmail Çolak
Bindik katranlanmış gemilere,
Allah; nefislerimizi, mallarımızı ve ailelerimizi cennet karşılığında bizden alır diye
Bu uğurda birşey istersek kolaylaşsın bize,
Hiç aldırmayız kanlarımızın akıp gittiğine,
Şayet kavuşursak kavuşulması yüce olan şeye
Tarık b Ziyad
Sekizinci yüzyılda müslümanlar fetihlerde zirveye ulaşarak, doğuda ve batıda en uzak noktalara kadar ilerlemişlerdi Kısa zamanda büyük zaferlere imza atarak, kitlelere kurtuluş yollunun açılmasına vesile olmuşlardı Bu uğurda canlarını vermek, müminler için en büyük mutluluk kaynağıydı
Bu fetihlerde İslâm orduları, Kuzey Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarına kadar ilerlemiş, sıra Akdeniz’i Atlas Okyanusu’na kavuşturan dar boğazdan geçerek Avrupa içlerine doğru ilerlemeye gelmişti
Komutanlığını Tarık b Ziyad’ın yaptığı İslâm ordusu, işte bu hedefe yönelmişti Hicrî 92, miladî 711 yılında, aralarında Sahabe-i Kiram’ı görmekle şereflenmiş Tabiun’dan zatların da bulunduğu İslâm ordusu, gemilerle Endülüs (İspanya) kıyılarına geçiyordu
Geri dönüş yok
Tarık b Ziyad dört gemiyle, daha sonra kendi ismiyle anılacak olan Cebel-i Tarık boğazından ordusunu karşı kıyıya geçirdi Bu nakil işi hiçbir zorlukla karşılaşılmadan tamamlandı Çünkü bu iş için kullanılan gemiler ticaret gemileri idi ve halk bu gemilerden inen insanların yeni tüccarlar olduğunu zannediyordu Kimse bu gemilerin İspanya’yı asırlar boyunca hakikatle diriltecek, dünya tarihini etkileyecek kuvvetleri taşıdığını bilmiyordu
Tarık b Ziyad, bütün askerlerini karşı kıyıya geçirdikten sonra son seferde gemiye binerek kendisi de Endülüs kıyılarına geçti Ordusunu biraraya toplayıp, önce üzerinde bulundukları dağın stratejik konumunu inceledi ve ani saldırılara karşı hazırlıklı olmak için ordugâhın etrafına tarihçilerin “Arap Surları” diye adlandırdıkları surları çektirdi Ve buram buram kahramanlık kokan, ilahî çoşkuyla dolu emrini verdi: “Şimdi gemileri yakın!”
Artık dönüş yoktu Önde düşman, arkada deniz İspanyolların “ülkemize gökten mi indiklerini yoksa yerden mi çıktıklarını bilemediğimiz bir kavim geldi” dedikleri İslâm ordusu, kılıçtan başka silahı ve düşmandan ele geçirecekleri yiyecekten başka erzakları olmamasına rağmen, tevhidi şanına layık şekilde yüceltip yaymak uğruna canlarını ortaya koymuşlardı
Tarık b Ziyad, öncü birlikleri keşif için ileri mevzilere göndererek ilerleyecekleri yolların güvenliğini sağladı Daha sonra kendisi bütün ordusuyla birlikte deniz sahili yoluyla kuzeye, Kurtuba’ya yöneldi Müslümanlar burada İspanyol kralı Rodrich’in yeğeni Bencio komutasındaki bir orduyla karşılaştılar Bencio’nun öldürülmesine kadar direnen İspanyollar’ı dağıtan İslâm ordusu, İspanya içlerine doğru ilerlemesine devam etti
Müslüman güçlerin zaferlerle kuzeye doğru ilerlediği haberleri kendisine ulaşan Rodrich, ülkesinin bütün kuvvetlerini toplamaya başladı Ülkenin ileri gelenlerine bütün kuvvetleriyle gelmeleri için haberciler çıkardı Kısa zamanda yüzbin kişilik bir ordu toplayarak güneye doğru harekete geçti
Tarık b Ziyad’ın emrindeki çoğunluğu piyade olan onikibin kişilik ordu da kuzeye doğru ilerliyordu
İki ordu Guadalete (Bekka) vadisinde karşılaştılar İki taraf da savaş vaziyeti aldı Komutanlar askerlerine cesaret vermeye çalışıyor, moral kazandırıcı sözler söylüyorlardı
Rodrich, düşman karşısında tek vücut olarak ülkeyi korumak için bütün eşraf ve ileri geleni bu savaşta bulunmaya çağırmıştı Çünkü ülkenin geleceği bu savaşa bağlıydı
“Kahramanlar içinden siz seçildiniz”
Tarık b Ziyad da askerlerine heyecanlı konuşmalar yapıyor, zafer kazanmakla elde edecekleri sevap ve ganimetten bahsediyordu:
“Askerlerim! Görüyorsunuz ki, arkanızda deniz, önünüzde düşmanlar ve kaçacak hiçbir yeriniz yok Vallahi, sabır ve sebattan başka yapacağınız bir şey de yok Düşmanımızın bütün gücüyle üzerimize geldiği apaçık ortada Üstelik yiyecek ve techizatı da bol Halbuki bizim kılıçtan başka silahımız ve düşmanın elinden alacağımız yiyecekten başka erzağımız da yoktur
Hiçbir şey yapmadan şu durumumuz birkaç gün devam etse kuvvetten kesiliriz Bizden korkan düşman da halimizi görüp bize karşı cesaretlenir Bu kötü akıbete düşmekten kendinizi koruyarak şu azgın düşmana karşı görevinizi gereğince yapınız
Müstahkem şehirler ve güçlü düşman karşınızdadır Ölümden korkmazsanız bu fırsatı değerlendirmek ve zafere ulaşmak mümkündür Şunu kesinlikle biliniz ki, bu savaşta ben de sizden daha fazla emniyette değilim Yine iyi biliniz ki, eğer şu zorluklara biraz sabrederseniz daha müreffeh bir hayata kavuşursunuz En ucuz malın can olduğu bu pazara sadece sizi sürmüyor, bilâkis önce kendi canımdan başlıyorum Canınızı düşünerek benden yüz çevirmeyiniz Siz de benden daha fazla bir zorluğa katlanmayacaksınız Sizin payınıza da bana düşenden fazlası düşmeyecek Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz
Müminlerin emiri, kahramanları içinden sizi seçti Çünkü sizin savaştan korkmadığınıza, kahramanları ve süvarilerle çekinmeden vuruşacağınıza ve sizin bu yaptığınız cihattan gayenizin İlây-ı Kelimetullah olduğuna, dolayısıyla bu uğurda sevap kazanacağınıza güveni sonsuzdur Böylelikle İslâm dinini bu ülkeye yerleştireceğinize inanıyor Elde edeceğiniz ganimetin tamamı sizindir Allah yardımcınız olsun İki cihanda sizin bahadırlığınız anılacaktır
Biliniz ki, sizi davet ettiğim şeye ilk icabet eden ben olacağım ve kesinlikle bilin ki iki ordu savaşa başlayınca bizzat kendim Rodrich denilen azgına hücüm edip inşaallah onu öldüreceğim Siz de benimle birlikte saldırın Eğer onu öldürdükten sonra ben de ölürsem sizi ondan kurtarmış olurum Başınıza itaat edeceğiniz bir kahramanı getirmekten aciz değilsiniz Eğer ona yetişemeden ölürsem, bu arzumu terk etmeyin ve onun üzerine yüklenin Onu öldürmek suretiyle bu ülkenin fethini tamamlayın Düşman askerleri o öldükten sonra dağılırlar ve bir daha toparlanamazlar
İki ordu birbiriyle karşılaştığı zaman gece olmak üzereydi Tarık b Ziyad, ordusuna ihtiyatı elden bırakmadan gece istirahat etmelerini söyledi
Sabah olunca iki ordu savaş vaziyeti aldı Rodrich, tacını giydi ve bütün ziynetlerini taktı Tahtına oturup, uşaklarına kendisini savaş meydanına götürmelerini emretti İpek gölgelikler altında bayrak ve sancak ormanını andıran bir kalabalıkla, önünde savaşcılarıyla müslümanlara doğru ilerledi
Tarık b Ziyad ise atına binmiş, ordusundaki herhangi bir asker gibi harekete geçmişti
Müslümanların büyük kısmı piyadeydi Zırhlı asker azdı Başlarında beyaz sarık, ellerinde yay, kılıç ve mızraklar bulunuyordu
İlk hücum müslümanlardan geldi Kendilerden kat be kat büyük orduya saldırırken, İspanya’nın tarihini değiştirecek savaşı başlatmış oluyorlardı Sekiz gün süren şiddetli çatışmalar oldu Müslümanlar bu ölüm-kalım savaşında büyük kahramanlıklar gösterdiler
Her iki tarafın da kayıpları büyük oldu Savaşta ölenlerin cesetleri uzun süre ortada kaldı Sonunda İspanyol ordusu dağıldı Kral Rodrich, geri kalan az sayıda askeriyle kaçtı Ancak kaçarken düştüğü bataklıkta boğularak öldü
Bu savaş sonunda Endülüs yolu müslümanlara açılmış oldu ve uzun bir süre İslâm’ın nuruyla aydınlandı bu topraklar
Onların hedefi Allah’ın rızasıydı ve bir kez daha anlaşıldı ki, zafer geri dönmemek üzere azmedenlerindi Şimdi o mübarek komutanın aziz hatırası, o meşhur emrinin deyime dönüşmesiyle dilimizde yaşamakta: “Gemileri yakmak” Ya kalbimizde?
Kaynak: Semerkand dergisi, 09/2000

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Orta Çağ

Eski 04-22-2009   #19
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Orta Çağ



Selahaddin Eyyubi, Kudüs
ve Haçlilar

M Ismail Çolak - Temmuz - 2002 Yeni Dünya-104
Kudüs ve Filistin, Nazilere sapka çikarttiran gaddar Siyonistlerin ve azmettiricisi Batili emperyalistlerin zulmüne ve soykirimina sahne olmaktan ne yazik ki kurtulamiyorOsmanli'nin elinden çiktigindan beridir kutsal topraklarin hüzün ve esâreti bitmek bilmiyor Zuhur eden yürek parçalayici hâdiseler dün oldugu gibi bugün de Müslümanlara sürekli Selâhaddin-i Eyyûbî'yi hatirlatiyor ve ona mersiyeler ve serenatlar yagdirmaya vesîle oluyor Biz de bu münâsebetle, "Sark'in en sevgili Sultani" Selâhaddin'in Kudüs'e olan müthis tutkusunu, Onu Haçli tasallutundan kurtarmak gâyesiyle tesebbüs ettigi büyük cihâdini, Dogu ve Bati Alemi'nde efsânelesen kahramanligini, dillere destan seciyesini ve hâsili bunlarin günümüze mâtuf mânâ ve ibret dolu yansimalarini, biraz daha derinlemesine kaleme almaya çalisacagiz

Kudüs'ün Fethine Giden Yol

Selâhaddin-i Eyyûbî, 1167'de amcasi Sirkuh (Musul Atabeyi Nureddin Mahmud b Zengi'nin önemli bir komutani) ile beraber Siî Fâtimî hâkimiyetine son vermek amaciyla çikilan Misir Seferinde, onun yardimcisi sifatiyla kendini ilk kez tarih sahnesinde göstermisti Sefer esnâsindaki el-Bâbeyn Meydan Muharebesi ve Iskenderiye Muhasarasinda sergiledigi basarilarla göz dolduran Selâhaddin, ilerisi için büyük ümitler vâdeden bir emir oldugunu herkese ispatlamasini bilmisti 1169'da Mahmud Zengi, büyük bir orduyla Kahire'yi fethedip, idâreyi vezir tâyin ettigi Sirkuh'a birakacakti Ancak Sirkuh çok yasamayacak; yerine 26 Mart 1169'da ittifakla Selâhaddin Eyyûbî getirilecek ve ayni zamanda Nureddin'in ordu komutani da olacakti Iste bu tarihten sonra Selâhaddin, kendisinden tarihin bekledigi esas rolleri îfâ etmeye baslayacakti Eylül1171'de Nureddin'in emriyle, Misir'da Fâtimî hâkimiyetini ve hilâfetini nihâyeteerdirecek ve Islâm Dünyasi'ni tehdit eden/bölen Siî-Bâtinî tehlikesini bertaraf edecekti Ayrica, Câmiü'l-Ezher'deki Fâtimilerin propaganda merkezini kapatarak, Sünnî akideyi yaymak için medreseler açma yoluna da gidecekti

Bu arada Selâhaddin, hep Nureddin adina hareket ediyor ve tâbiiyetini sürdürüyordu 15 Mayis 1174'te Nureddin ölünce, devlette saltanat kavgasi bas göstermis; Emirler, Haçlilarla mücadele edecek yerde birbirlerine düsmüstü Selâhaddin, Sam'dan gelen dâvet üzerine Ekim 1174'te Misir'dan ayrilacakti Muhaliflerini saf disi ettikten sonra 6 Mayis 1175'te istiklâlini ilan edecek ve adina hutbe okutup para bastiracakti Böylelikle, kendisinin ve kurucusu oldugu Eyyûbî Devleti'nin siyasî gelecegi yeni bir dönüm noktasina girecekti 1186 yili Mart ayina kadar Halep ve Musul Atabeyliklerine hükümranligini kabul ettirmesiyle Trablusgarp'tan Hemedan'a kadar olan Islâm topraklari Selâhaddin'in hâkimiyetine geçecekti Nureddin Zengî'nin ölümüyle parçalanan Islâm birligi böylece daha da kuvvetlenmis olarak yeniden saglaniyordu Artik sartlarin olgunlasmasiyla, Kudüs'ün fethi için de yavas yavas kapi aralanacakti

Selâhaddin'in Kudüs'e Meftûniyeti

Hiristiyan Bati Alemi, Kudüs'ü kurtarmak gâyesiyle, tarihin o en barbar taarruzu olan "Haçli Seferleri"ne start vermekte gecikmemisti Haçlilar, Hz Ömer'in 638'deki Yermuk Zaferinden 460 yil sonra, I Haçli Seferi sonunda (1099) Kudüs'ü ele geçirip, bir krallik kurmaya muktedir olacaklardi Vahsî Haçlilar, geçmiste bir benzeri daha görülmemis canavarlik numunelerini gösterime sunmaktan zerrece çekinmemislerdi Yapilan hunharliklar sirasinda, sehrin su tanklari kana bulanacak kadar sokaklarda 3 gün boyunca oluk oluk kan akmis, mâbetlerde bile yüz binlerce Müslüman acimasizca katledilmis ve pek çok yerde ölüler dev piramitler hâlinde yigilip yakilmisti Kisacasi, irtikap edilen vahsîlikler, yamyamlari dâhi hicâba sevk edecek ölçüde korkunç ve târifsizdi

Selâhaddin Eyyûbî, aradan 88 yil geçmesine ragmen, Kudüs'ün Haçlilarin tahakkümü altinda bulunmasini bir türlü içine sindirememisti Islâm'in ilk kiblesi ve Kâinatin Efendisi Hz Muhammed'in (sav) Miraç'a yükseldigi mukaddes beldenin, Haçli sultasinda bulunmasini kabullenemiyordu O kadar ki, Sultan Selâhaddin'in âdetâ bir mecnun gibi dolastigi; yemegi ve uyumayi unuttugu; gülmeyi, zevk ü sefâyi kendine haram ettigi ve Kudüs'ün fethine dek hep çadirda kaldigini tarih hazin bir biçimde kaydetmistir Bahaüddin b Seddad, Selâhaddin'deki bu derin hicrani su muhtesem sözlerle sâhikalastirmisti: "O, Kudüs hakkinda o kadar gamli idi ki, onun bu gam ve kederini daglar kaldiramazdi O, çocugunu kaybetmis bir ana gibi sasirmis kalmisti Atini bir yerden bir yere kosturup Müslümanlari, Kudüs'ü kurtarmak için cihâda davet ediyordu Dâimâ hüzünle gözyasi döküyor, göz pinarlari hiç kurumuyordu Hele Akka'ya baktigi zaman, kendine bir türlü hâkim olamiyor, halkina yapilan zulüm ve iskenceleri hatirlamak istemiyordu Bogazina bir türlü yemek girmiyordu O söyle diyordu: "Kudüs ve Mescid-i Aksa, Haçlilarin isgâlinde oldugu müddetçe, ben nasil olur da gülebilirim, sevinebilirim, istedigim gibi rahat yemek yiyebilirim ve hele gözüme uyku girebilir?!"

Hittin'deki Büyük Zafer ve III Haçli Hezîmeti

Selâhaddin, Kudüs Haçli Kralligi'na ilk büyük seferini 14 Kasim-9 Aralik 1177'de gerçeklestirmisti Yaklasik 10 yildir hasretle bekledigi zafer anini, nihâyet 1187'de Hittin'de yakalamisti Ortaya koydugu muazzam inanç, cesâret ve kahramanlikla Haçlilara hâdlerini bildirmis ve Kudüs üzerindeki heveslerini inkisâra ugratmisti Hittin'de Haçlilar, Dogu'ya saldirdiklarindan beri ilk defâ bu denli agir bir hezîmete mâruz kalmislardi Öyle ki, Papa III Urbanus kahrindan ölmüstü Sultan Selâhaddin, devletini kisa sürede bölgenin tek hâkim kuvveti durumuna getirmisti Sultan'in yaninda harplere katilan ve olaylari yaziya döken Imâdeddin, Hittin'in Islâm Tarihi'ndeki önemini söyle belirtmistir: "Haçlilar, Dogu sâhillerine geldiklerinden beridir Müslümanlar, böyle bir zafer kazanmamislardi Diger hükümdarlarin yapamadigini Allah, Sultan'a nasip etti" 2 Ekim 1187 Cuma günü "Miraç Kandili'nde" kiliç hükmünde emanla Kudüs teslim olmustu Fethin ardindan Mescid-i Aksa'ya gelen muzaffer Sultan,

Haçlilarca tahrip edilen ilk kiblegâhi elleriyle süpürüp gül yagi ile yikamisti Ilk Cuma Namazi'nda, Zekiyiddin Ali el-Kurasi, fethin emsâlsiz mevkiini su hutbeyle taçlandirmisti: "Allah, kullari arasindan sizi seçmemis olsaydi, bu fazileti kazanamazdiniz Ne mutlu size! Rasûlullah'in mûcizesi Bedir vak'alari, Hz Siddik'in idealleri, Hz Ömer'in fetihleri, Hz Hâlid'in hücumlari sizinle yeniden gerçeklesti! Allah Nebîsi Muhammed (as) sizi en güzel övgü ile övdü Düsman içine dalarak gösterdiginiz kahramanligin ecrini verdi Ona yaklasmak için döktügünüz kanlari kabul etti Size, mutlu insanlarin karargâhi olan cenneti verdi" Kudüs'ün yeniden Müslümanlara geçmesi, Haçli Alemi'nde öyle bir sok meydana getirmisti ki, hemen Papa'nin çagrisiyla tüm Avrupali Devletler, fevkalâde kalabalik ve kuvvetli yeni bir haçli ordusu düzenlemekten geri kalmamislardi "Krallar Savasi" olarak da bilinen III Haçli Seferinin basinda, Alman Imparatoru Frederick Barbarossa, Fransa Krali Philippe Auguste ve Ingiltere Krali meshur Arslan Yürekli Richard'in yani sira, söhretli komutanlar vardi Bunlardan Alman Imparatoru Barbarossa, Kudüs önlerine gelmeye muvaffak olamadan Silifke Irmaginda bogularak can verecekti Bir ara iki ordu arasindaki dengesizligi gören Sultan Selâhaddin'in askerleri, çekingenlik göstermislerdi Selâhaddin ise, su müthis sözlerle azim ve cesâretlerini bilemeye kâdir olmustu: "Mâdem ki ölümden korkuyoruz; niçin evlerimizde oturup çoluk çocugumuzla zevk ve sefâ içinde yasamiyoruz? Bizim vazifemiz düsmanin azligini ve çoklugunu mukâyese etmek degil, onun karsisina çikmaktir!" Netîcede Richard'in öncülügünde sulh istemek zorunda kalan Haçlilar, 1 Eylül 1192'de imzalanan anlasmayi müteakip çekilmislerdi Selâhaddin, Haçlilari tek basina perisan edip muhtesem bir ders daha vermeye ve hüsranla geri dönmeye mahkûm etmisti Selâhaddin sahsinda, Müslümanlarin üstünlügünü Haçlilara bir defa daha tasdik ettirmis; Kudüs ve Ortadogu'daki Islâm varligini ortadan kaldirmanin mümkün olmadigini tekrar ispatlamisti

Ebediyete Ibret-nûmâ Irtihâli

Selâhaddin Eyyûbî, 1193'te 56 yasinda Sam'da vefat etti Haçlilari târumar eden Kudüs Fâtihi, ölüm dösegindeyken, emri geregince sehre dagilan münâdiler, mizraga geçirilmis kefenini göstererek su ibret yüklü sözü haykirmislardi: "Ey ahâli! Sarkin hâkimi Sultan Selâhaddin ölmek üzeredir Ahirete ancak su bez parçasini götürebilecektir Öyleyse, Allah'a kullukta gevseklik göstermeyin!" Söhreti cihâna mâlolan Islâm Mücâhidi vefat ettiginde, geride mîras olarak biraktiklarinin dünya nâmina hiçbir degeri yoktu Tüm mal varligi sundan ibâretti: 1 Misir dinari, 36 veya 37 Nasirî dirhemi Koca Sultan, zühd ve takva içinde kâmil bir hayat sürmüstü

Selâhaddin'in Mürüvveti ve Efsânelesmesi

Selâhaddin, fetihlerden sonra gösterdigi müsâmaha, merhamet ve insanlikla, Haçlilari, bidâyette isledikleri vahsetten ötürü utandirmisti Magluplarin sefâletine gösterdigi mürüvvet ve âlicenaplik her türlü senâya degerdi Frenkler ve Latinlere, isterlerse 40 gün içinde Kudüs'ü terk etmelerine müsâade etmisti Esirleri, fidyelerini ödemeleri için fazla zorlamamis; 7 bin zavalliyi toptan 30 bin dinarla âzat etmeye râzi olmustu Ayrica, 2-3 bin kisiyi hiçbir bedel talep etmeden birakmaktan da kaçinmamisti Selâhaddin Eyyûbî'nin sergiledigi muhtesem insanlik manzaralari, hasimlari ve Avrupali tarihçiler tarafindan bile takdirle karsilanmisti Yerli Hiristiyanlar ve Mûsevîler onun idâresini, Frenklerinkine tercih etmislerdi Yüce Sultan bütün bunlarla, sâdece Islâm Dünyasi'nda degil; Bati Alemi'nde de bir "Selâhaddin Efsânesi"nin dogmasina sebebiyet vermisti Avrupa'da yayilan efsâneler, onun sövalyelik ruhu, asâleti, adâleti, cesâreti, mertligi ve kudreti etrâfinda yogunlasmisti 13 ve 14 Yüzyillarda Avrupa'da ondan bahseden pek çok Latince eser yazilmisti Basta Erakles olmak üzere, fazla sayida tarihçi, onu metheden kitaplar kaleme almislardi

Selâhaddin-i Eyyûbî, Batililarin hâfizasinda engin bir hayranliga degecek kadar yer etmesine karsilik, suur altinda derin bir kâbus uyandiracak kadar unutulmaz bir tesir de birakmistir Meselâ, Fransiz Generali Garo, 1920'deki Meyselun Savasi'ni müteakip Sam'a girmis ve Sultan Selâhaddin'in kabrini teptikten sonra Ona, Haçli ruhuna tercüman olan su müstehzî sözle seslenerek; Batililar adina sanki Hittin'in öcünü almak ve kabaran öfkeyi bosaltmak istemisti: "Ey Selâhaddin! Haçli Seferi simdi bitti! Iste biz döndük!"

Essiz Sahsiyeti ve Hafizalardaki Yeri

Sultan Selâhaddin, yüksek insanî meziyetlere mâlik, iyi huylu, cömert, âdil, kültürlü ve müsâmahakâr bir yapiya sahipti Türkçe, Arapça, Farsça ve Kürtçe'yi bilen, iyi tahsil görmüs bir hükümdardi Kur'an-i Kerim ve Ebû Temmam'in Hamase'sini çok mükemmel bir sekilde ezberlemisti Zamanindaki çesitli âlimlerden hadis ve fikih dersleri almisti Itikâdî mezhebi Es'arî, ameldeki mezhebi ise Safiî idi Edebî zevkleri üstün, tarihî mâlumati engindi Verdigi sözü tutar, insanlarin kendisine güvenini sarsmamaya titizlikle gayret ederdi Adâlete ehemmiyet verir, gerektiginde kendisi de hâkim karsisina çikmaktan sarf-i nazar etmezdi

Engin tevâzuu, hilmi, hosgörüsü ve cömertligi "Onunla oturan bir sultanla oturdugunun farkina varmaz; bir arkadasiyla oturdugunu sanirdi Anlayisli, hatalari affeden, dindar, temiz, samîmi bir kimseydi Kusurlari görmezden gelir, kizmazdi Mütebessim davranir, yüzünü asmazdi Bir sey isteyeni, eli bos çevirmezdi" Devrin büyük âlim ve düsünürü Abdüllâtif el Bagdadî'nin, Selâhaddin'i ziyareti münâsebetiyle sarfettigi satirlar ise en az yukaridakiler kadar çarpici: "Huzuruna vardiginizda gözleri heybet, kalpleri muhabbetle dolduran bir hükümdar gördüm Insanlar Onda, Peygamberlerde görülen meziyetlere benzer seyler görüyorlardi Iyi-kötü, Müslim-Gayri Müslim herkes tarafindan sevilirdi"

Selâhaddin'e Bitmeyen Özlem!

Bugün Filistin'de, Selâhaddin gibi bir kurtaricinin çikmasi ve Islâm sancaginin Kudüs semâlarinda yeniden sehbâl açmasi; zâlim Siyonistlerin ve suç ortagi Batililarin hâlâ kâbusudur Lâkin, Kudüs ve Filistin topraklarinin, istiklâl için Selâhaddin gibi kahramanlara ve liderlere muhtaç oldugu da mutlaktir O, bu anlamda bir "sembol" ve "timsâl" mevkiindedir Kudüs, Selâhaddin Eyyûbî'sini hasretle aramakta ve 'Çagin Firavunlarina' dur diyecek o sanli Fâtihinin çikacagi ani büyük bir inkisarla beklemektedir Bunu, Kenan Seyithanoglu'nun "Kudüs" siirindeki özlem, nedâmet ve serzenis yüklü su efsunkâr ifadeler ne müthis bir sekilde bayraklastiriyor:

Her vuslata mehtap olmus beldeye bak!

Eyvah! Yaliyor ufkunu bir kanli safak

Sabret Kudüs'üm silmek için gözyasini

Elbet bir Ömer bir Salâhaddin çikacak





Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Orta Çağ

Eski 04-22-2009   #20
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Orta Çağ



Roket sisteminin esasi bize aittir !

27 Temmuz 1612 Cuma günü Istanbul Beylerbeyi semtinde dogan ve 1623 yilinin 10 Eylül Pazar günü tahta çikip 16 sene, 4 ay, 29 günlük bir saltanattan sonra 8/9 Subat 1640 Çarsamba/Persembe gecesi 28 yasinin içinde vefat eden Sultan Dördüncü Murad, saltanati boyunca Revan ve Bagdat Fethi gibi muhtesem zaferler yanisira Istanbul'da iki garip olayi da görmüstür
Bu iki olaydan ilki, dünya havacilik tarihi yönünden mühimdir Söyle ki: Hezârfen (elinden bir çok is gelen, çok bilen) lákabli Ahmet Çelebi, takindigi iki kanat ile Galata kulesinden Üsküdar'in Dogancilar meydanina kadar basari ile uçmus ve zamanin pâdisahi Dördüncü Murad, Hezârfen Ahmet Çelebi'nin bu marifetini Sarayburnu'nda Sinan Pasa köskünden seyretmistir
Hezârfen Ahmet Çelebi kimdir, bilmiyoruz 17 asirda böyle bir uçusun gerçeklestiren Ahmet Çelebi'nin Okmeydani'ndaki sekiz dokuz defa uçarak ta'lim ettigini yazan Evliyâ Çelebi hakkinda nedense genis bilgi vermemistir Kendisine "Hezârfen" lâkabi verildigine göre, Ahmet Çelebi'nin zeki, gayretli, mütesebbis bir kimse oldugu ve bu ucus icin hayli emek sarfettigi anlasilmaktadir
Galata Kulesi damindan Üsküdar'a kadar rüzgar akimini iyi kullanarak ucmayi beceren Ahmet Çelebi'nin bu basarisini Evliyâ Çelebi "Seyahatnâme"'sinde söyle anlatiyor:
"Hezârfen Ahmed Çelebi evvelâ Okmeydani minberi üzerinde rüzgârin siddetinde kartal kanatlariyla sekiz dokuz kere havada uçarak ta'lim etmistir Sonra, Sultan Murad Han Sarayburnunda Sinan Pasa köskünden seyrederken Galata Kulesi'nin tâ tepesinden lodos rüzgâri ile uçarak Üsküdar'da Dogancilar meydanina inmistir"
Dünya havacilik tarihi yönünden mühim olan bu uçusu Evliyâ Çelebi böyle anlatmakta ve padisahin Ahmet Çelebi'ye bir kese altin ihsan ederek Cezayir'e gönderdigini, Hezârfen'in orada öldügünü ilâve etmektedir Bazi kaynaklar da Istanbul'da elçi olarak bulunan Busbegius'in de hatiratinda bu mühim olaydan bahsettigini ve bu elçinin yazdiklarinin Bati'daki çalismalara kaynak oldugu öne sürülmüstür
Hezârfen Ahmet Çelebi'nin Sultan Dördüncü Murad devrindeki uçusunun bu yolda ilk olduguna dair çesitli iddia varsa da, Ahmet Çelebi kanat takinarak uçmak isinde ilk degildir Ondan evvel Ismail Cevherî adli bir Türk de Nisanbur'da kanat takinarak uçmaya tesebbüs etmis, fakat muvaffak olamamistir Bu zat, ünlü bir dil bilgini ve hattattir Tahminen 950 yilllarinda Farab'da dogmus, dayisi "Divânü'l-Edeb" sahibi Ebû Ibrahim Ishak El Farabi'nin yaninda okumus, bilâhare Arapçayi ve Arapçanin bâzi lehçelerini ögrenmek üzere Bagdat'a gitmis, sonra Hicaz'a Suriye'ye geçmis, daha sonra Horasan'a gelerek dil, dilbilgisi ve hatt mevzuunda söhrete ermistir Siir de yazan bu zatin "Mukaddime" (Giris, baslangiç, MK) adinda küçük bir dilbilgisi, aruz ile ilgili "Arûzu'l-Varaka" ve "Sihâhu'l-Arabiye" adli mühim bir lügati vardir Hatt sanatindaki mahareti ile yazdigi Kur'an-i Kerim'ler ise o devirde her yerde istiyakla aranmistir!
Ismail Cevherî dil bilginligi yanisira uçmaya heves eden ve bu yolda ölen ilk Türk olarak da ünlüdür Kuslari inceleyen, kanat genisliklerini tesbit eden, ancak fen adami olmadigindan bunlari iyi hesaplayamayan Ismail Cevherî 1010 yilinda kapi gibi iki büyük sathi vücuduna baglayip Nisanbur'da Eskicami minaresinden bir rivayete göre de evinin damindan kendisini bosluga birakmis ve hizla yere düsüp ölmüstür
Hezârfen Ahmet Çelebi bu kanat takinarak uçmak isini Ismail Cevherîi'den sonra ikinci defa tecrübe eden ve basariya ulasan kimsedir
***
Yine Sultan Dördüncü Murad devrinde vukuu bulan ikinci garib olay ise, Lâgarî veya Lâgri Hasan Çelebi ismindeki zatin yedi kollu bir fisege binip bunu atesleyerek göge yükselmesi ve fisekdeki barut bitince kollarindaki kanatlari açip süzülerek yere inmesidir!
Bu uçus da basari ile neticelenmis ve Lâgarî - Lâgri Hasan Çelebi'nin bu basarisi roket sisteminin esasi sayilmistir!
Okuyalim bu zatin macerasini yine Evliyâ Çelebi'nin "Seyahatnâme"'sinden:
"-Murad Hân'in Kaya Sultan adli kizi, dogdugu gece akika senligi oldu Lâgri Hasan Çelebi, elli okka barut macunundan yedi kollu bir fisek icad etti Sarayburnu'nda Hünkâr huzurunda fisege bindi Talebeleri fitili ateslediler Lâgri: "Padisahim seni Allah'a ismarladim" diyerek ve dualar ederek göklere çikti Yaninda bulunan fisekleri atesleyip denizin yüzünü ayinlatti Gökkubbede büyük fisegin barutu kalmayip da yere dogru inerken, ellerinde olan kartal kanatlarini açip Sinan Pasa köskü önünde denize indi Kendisine bir kese akça ihsan olunup, yetmis akça ile Sipahi yzildi Sonra Kirim'da Selâmet Giray Hân'a gidip orada vefat eyledi Rahmetli yakin dostumuzdu Allah rahmet eyleye"
Baskalarinin türlü efsaneyi evlâdlarina tarih diye okuttugu devrimizde biz geçmisin bu basarilarindan neden korkariz bilinmez! 1955'de yurdumuza gelen Amerikan Hava Kuvvetleri Kurmay Baskanligi Ilmî Istisare Kurulu üyesi ve NATO Arastirma Grubu Baskani Prof Theodor Karman, Istanbul'da Teknik Üniversite salonunda verdigi konferansta, roket sistemini ilk defa 17 asirda bizim kullandigimizi söyler ve eski eserlerden projeksiyonla naklettigi resimlerle bunu izah ederken, biz bu gerçeklere neden sahip çikmayiz anlasilmaz !
Tipki ilk havan topunu Bizans'i fethimizde kullanildigini, Haliç Tersânesi'nde yapilip halen Dolmabahçe Sarayi'nda bulunan ve hâlâ çalisan saatleri ve daha neleri neleri baskalarina duyuramadigimiz gibi, Hezârfen Ahmet Çelebi'nin 17 asirda gerçeklestirdigi basarili uçusu ve Lâgari-Lâgri Hasan Çelebi'nin bugunkü roketlere esas olan ayni yüzyildaki "Roket uçusu"'nun tarih sayfalarinda gömülüp kaldigi gibi!

Mustafa Müftüoglu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Orta Çağ

Eski 04-22-2009   #21
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Orta Çağ



HAÇLI SEFERLERI Islâm düsmani papalarin Kudüs'ü müslümanlari hakimiyetinden kurtarmak ve müslümanlari Anadolu ve Avrupa'dan atmak gayesiyle baslattiklari seferlere verilen âd
Islâmiyetin hristiyanligin aksine büyük bir süratle yayIlmasi, müslümanlarin Suriye, Filistin ve Anadolu'ya hakim olarak Iznik'in baskent oldugu yeni bir devleti kurmalari, hristiyan aleminin dini lideri papayi ve hristiyanligin hâmîsi olarak kabul edilen Bizans Imparatorunu ciddi bir sekilde endiselendiriyordu Bu yüzden hem Islâmiyetin yayilisini durdurmak hem de sosyal ve ekonomik sIkinti içinde olan Avrupa'yi bu durumdan kurtarmak için Bati Avrupa'da Vatikan kilisesinin önderliginde yogun bir faaliyet baslatildi Papa II Urbanus Hz Isa'nin dogum yeri olan Kudüs'ün ve kutsal saydiklari makamlarin müslümanlar tarafindan kirletildigini, Kudüs'e giden hristiyan haci adaylarina zulüm ve iskence yapildigini öne sürerek böyle mukaddes bir beldenin müslümanlarin baskisindan kurtarIlmasi için bütün hristiyanlarin canla basla seferber olmalari gerektigini söyleyerek halki sefere katIlmalari için tahrik ediyordu Halbuki uzun süredir bu kutsal topraklar hristiyan haci adaylari tarafindan ziyaret ediliyor, bu konuda onlara engel olunmak söyle dursun yardim bile ediliyordu Filistin'de kendilerine ayrIlmis hastaneleri, kilise ve manastirlari hatta kütüphaneleri bile vardi Öte yandan Bati Avrupa'da halkin içine düsmüs oldugu ekonomik kriz ve sIkintidan da ancak dogunun baharat yollarinin ele geçirIlmesiyle kurtulabilecegi söylenerek halk bu sefere katIlmaya tesvik ediliyordu Bütün bu gayelerin gerçeklesmesi de ancak hristiyan aleminin yek vücut halinde hareket etmesiyle mümkün olabilirdi
Birinci Haçli Seferi:
Papa II Urbanus 18-28 Kasim 1095 tarihleri arasinda bütün Bati Avrupa'nin ileri gelen din adamlarinin katildigi bir toplantida bu büyük harekâta süratle hazirlanmalari gerektigini hatirlattiktan sonra Ilk büyük haçli kafilesinin harekete geçmesini temin etmistir Ertesi yil yani 1096'da Pierre L'Ermitte adli bir kesisin idaresinde heyecanli fakat disiplinsiz bir haçli kitlesi düzensiz bir vaziyette Belgrat, Nis, Sofya, Filibe ve Edirne yoluyla Istanbul'a gelmis ve 6 Agustos 1096'da Bizans Imparatoru Alexios Kommenos tarafindan Anadolu yakasina geçirIlmistir Savas disiplininden uzak bu haçli kitlesi Eylül 1096'da Anadolu Selçuklu Sultani I Kiliç Arslan tarafindan bozguna ugratIlmistir
Bu haçli sürülerinin Kiliç Arslan tarafindan imha edIlmesi üzerine Avrupa'da prensler, dükler ve zirhli askerlerden olusturulan ordularla yeni bir hareket baslatIlmistir Birincinin aksine tam bir disiplin içinde bulunan bu ordular savas kabiliyeti yüksek sövalyelerden olusuyordu Meshur kontlarin idaresinde dört kol halinde harekete geçen yeni haçli kuvvetleri 1097'de yine Imparator Alexios tarafindan Anadolu'ya geçirildi Mayis 1097'de Iznik'i kusatan Haçlilar müstahkem surlarla çevrili sehri sIkistirmaya basladilar Anadolu Selçuklu Sultani Kiliç Arslan bu sirada Malatya'da bulunuyordu Üstün haçli kuvvetleri karsisinda basarili olamayacaklarini anlayan müslüman askerler sehri Bizans kumandani Butumites'e teslim etmek üzere müzakerelere basladiklari sirada Kiliç Arslan gelince teslimden vazgeçerek haçlilarla kanli bir mücadeleye girdiler Selçuklu sultani I Kiliç Arslan ordusunu Iznik hIsari önündeki ovada savasa soktu Çok çetin geçen bu çarpismalar sirasinda her Iki tarafin da agir kayiplari oldu Sonunda Kiliç Arslan Iznik'i kendi mukadderatina birakarak haçlilari daglik bölgelerde ve geçitlerde sIkistirmak gayesi ile geri çekildi Haçlilar siddetli hücumlar sonunda Iznik'i ele geçirerek Bizans'a teslim ettiler
(19 Haziran 1097) Kiliç Arslan böylece yalniz baskentin degil oradaki asker ve hazinelerini de kaybederken haçli kuvvetleri de Eskisehir istikametinde ileri harekâta devam ettiler 30 Haziran 1097'de Eskisehir ovasinda Haçlilari tekrar sIkistiran Kiliç Arslan arkadan yetisen zirhli birlikler karsisinda geri çekIlmek zorunda kaldi Anadolu içlerine çekilirken de muhtelif yörelerdeki Türk birliklerini kendisine katIlmaya çagirdi Bu arada Danismend Gazi ve Kayseri bölgesi emiri Hasan ile ittifak yapti
Haçlilar Eskisehir ovasinda birkaç gün dinlendikten sonra Bizanslilarin tavsiyesine uyarak Konya'ya dogru yola çiktilar Türk birlikler zaman zaman yaptiklari baskinlarla Haçlilara agir kayiplar verdirdiler Hâçlilar Agustos ortalarinda Konya'ya varip Meram'da bir süre dinlendikten sonra Eregli'ye hareket ettiler Kiliç Arslan bu sirada tekrar haçlilarin karsisina çikti fakat savasa girmeye cesaret edemedi Haçlilar Eregli de Iki kola ayrildilar Bir kismi Kilikya istikametinde yola devam ederken büyük bir bölümü de Kayseri'ye yöneldi Emir Hasan yol boyunca Haçlilarla kahramanca savastiysa da müslümanlarin Kayseri'yi bosaltmalarina engel olamadi Haçlilar Kayseri'yi geçip Göksün ve Maras yoluyla Antakya'ya dogru ilerlediler
Ana Haçli ordusu Konya Eregli'sine vardigi sirada Kilikya'ya giden Baudouin de Boulogne, Maras'ta birlesik haçli ordusuna katIlmis ve daha sonra Antakya istikametinde ilerleyen ordudan tekrar ayrilarak Urfa bölgesine gitmistir Telbâsir'de bulundugu sirada kendisine yapilan davet üzerine Urfa'ya hareket etmis ve 10 Mart 1098'de Urfa Haçli Kontlugu'nu kurmustur Antakya'ya varan haçli kuvvetleri ise burçlardan birini korumakla görevli Ermeni asilli Firûz ile anlasarak 3 Haziran 1098'de sehri isgal etmisler ve burada Antakya prensligini, kurmuslardir
Haçlilarin Suriye bölgesine inmeleri ve müslümanlarin mallarina ve canlarina kastetmeleri sebebiyle beliren hosnutsuzluk üzerine halife Mustazhir Sultan Berkyaruk'a bir elçi gönderdi ve ordularinin gücü kuvveti artmadan haçlilara karsi cihad için gerekli hazirliklarda bulunmasini Istedi Berkyaruk da askerlerine "Amîdu'd Devle ile birlikte cihada çikmalarini emretti (491/1097-1098) Hille Arap emîri Sadaka da ayni maksatla harekete geçti ve öncü birliklerini Enbar'a gönderdi Fakat haçlilarin çok büyük bir orduya sahip oldugu duyulunca müslümanlarin cesareti kirildi Bu durum Franklarin Suriye'de iyice yerlesmeleri ve daha ileri bir harekâta devam ederek Kudüs'ü isgal etmeleriyle neticelenecektir
Kudüs, Tâcu'd-Devle Tutus'un hâkimiyetinde idi Bilâhere Artuk oglu Sokman'a ikta' etmisti Haçlilarin Antak ya'yi isgalini ve bütün müslümanlari kiliçtan geçirmelerini firsat bilen Fâtimîler Efdal b Bedru'l-Cemâlî'nin komutasinda gönderdikleri ordu ile Kudüs'ü muhasara ettiler ve manciniklarla tas yagmuruna tuttular Sehri kirk gün koruyan Artukoglu 0l-Gazi ve Sokman sonunda Kudüs'ü onlara teslim etmek zorunda kaldilar
Haçlilar Antakya'dan sonra asil hedefleri olan ve Fâtimî emîri 0ftihâru'd devle tarafindan idare edilen Kudüs'e yöneldiler Aç ve per Isan bir halde olan bu kutsal sehri günlerce muhasara ettiler Nihayet 15 Temmuz 1099 tarihinde ele geçirdiler Bir kisim müslümanlar Mihrab-i Davud'a siginip 3 gün mücadele verdiler, fakat daha sonra eman ile teslim olmak zorunda kaldilar Franklar Mescid-i Aksâ'da yetmis bin müslümani kiliçtan geçirdiler Altin ve gümüs kandillere, sayisiz denecek kadar degerli esyaya sahip oldular Böylece hedeflerine ulasan haçlilar Kudüs'te Lâtin Devleti'nin Ilk kralligini kurdular
Bu müslüman katliami karsisinda Kadi Ebu Sa'd el-Herevî baskanliginda Suriye'den gelen heyet müslümanlarin acikli vaziyetlerini gözler önüne serip yardim diledi Halife gözleri yasartan ve gönülleri ürperten bu durum karsisinda Kadi Ebu Muhammed ed-Damagânî, Ebu Bekr es-Sasî, Ebu'l-Kasim ez-Zencânî, Ebu'l-Vefâ b Ukayl, Ebû Sa'd el-Hulvânî, Ebu'l-Hüseyn b Semmâk'i emirleri ve mü'minleri cihada tesvik etsinler diye gönderdi ise de çogu yaslilik ve hastaligim bahane etti Bunlardan Ebu'l-Vefâ, Ebû Sa'd el-Hulvânî ve Ebu'l-Hüseyn Hulvân'a geldiklerinde Sultan Berkyaruk'un veziri Mecdu'l-Mülk'ün katledildigini duyup geri döndüler Böylece bu hayirli tesebbüsten de hiç bir sey elde edilemedi Sultan Berkyaruk ve digerleri taht kavgalarindan firsat bulup da bu konularla ilgilenemediler
Hz Ömer'in Kudüs'ü fethettigi zaman hristiyan halka can ve mal emniyeti, din ve vicdan hürriyeti tanidigini ve onlara nasil Islâmî ve Insanî bir muamelede bulundugunu bilenlerin onun bu âlicenap hareketiyle hristiyanlarin Kudüs'ü isgal ettikleri zaman sergiledikleri vahsice davranislari birbirleriyle mukayese ederek Hz Ömer'in bu asilce davranisi karsisinda saygi ile egIlmeleri gerekir Ama bu gibi olaylar Islâm'in ve müslümanlarin merhametli davranislari ile Islâm düsmanlarinin gaddarca tavirlarinin karsilastirmak arasinda son derece önemlidir
Ikinci Haçli Seferi:
Atabeg 0m adeddin Zengi'nin 1144'te Urfa'yi fethi bütün Avrupa'da çok büyük yanki uyandirdi Islâm dünyasinin bagrina bir kama gibi saplanan Urfa Haçli Kontlugu'nun yIkilmasi ve Urfa'nin tekrar Islâm topraklarina katIlmasi müslümanlari büyük bir sevince bogarken hristiyanlari da ayni sekilde üzüntüye sevketti Urfa'yi üs olarak kullanip el-Cezire ve Suriye'deki müslüman halka zulüm ve iskence eden hristiyanlar Aziz Bernard'in tesvikleri ve Papa III Eugenius'un 1145 tarihli fermaniyla yeni bir haçli seferi için hazirliklara basladilar Papanin çagrisi üzerine Fransa krali VII Louis ile Alman Imparatoru III Konrad bu sefere katIlmaya karar verdiler ve 1147'de ayri ayri hareket ettiler Konrad Dorylaion yakinlarinda Anadolu Selçuklu sultani I Mesud'a maglup olarak sIkinti içinde yoluna devam etti Kral Louis de Antakya üzerinden Kudüs'e hareketle burada Konrad ile bulustu Iki haçli lideri Sam'a sardirmaya karar verip 50000 kisilik büyük bir orduyla harekete geçtiler Sam âtabegi Emir Üner, Musul atabegi Nureddin Zengi'den yardim Istedi Bir müddet Sam'i kusatan haçlilar hiç bir basari elde edemeden geri döndüler Böylece Ikinci haçli seferi hedefine ulasamadan sona erdi (1148)
Üçüncü Haçli Seferi:
Büyük Islâm mücahidi Salâhaddîn-i Eyyûbî'nin Misir'da hâkimiyeti ele geçirerek Fâtimi devletine son vermesi haçlilar için de agir bir darbe olmustu Salahaddin 1187'de Hittin'de kral Guy de Lussignan'i maglup etmis ve Gerçek Haç'i ele geçirmisti Haçlilar Islâm dünyasina geldikleri tarihten beri böyle agir bir darbeye maruz kalmamislardi Salâhaddin-i Eyyubî bu savasta Kudüs haçli kralligina bagli kuvvetlerin büyük bir kismini imha etmis oldugu için ciddi bir mukavemetle karsilasmadan Taberiyye, Nâsira, Nablus, Akkâ, Hayfa, Sayda, Cübeyl ve Beyrut'u, 4 Eylül 1187'de de Askalan'i zaptetti 20 Eylül 1187'de Kudüs'ü muhasara etmeye basladi ve 2 Ekim 1187 Cuma günü (27 Receb 583) Mirac gecesinde fethetti Bu zafer Islâm âlemini hakli olarak büyük bir sevince bogdu Salahaddin-i Eyyubî de tipki Hz Ömer gibi esir alinan hristiyan ahaliye sefkat ve merhametle muamele etti Sehirdeki haçlilar fidye ödeyerek kurtuldular Fakirlerden hiçbir fidye alinmadan diledikleri yere gönderildi Kadinlara, çocuklara ve hristiyan din adamlarina her türlü kolaylik gösterildi Iste Seksen sekiz yil önce Kudüs'e giren haçli zalimlerinin davranisi ile Selahaddini Eyyûbî'nin davranislari arasindaki fark Iki ümmet arasindaki farktir
Kudüs'ün fethi ve Haçli hakimiyetindeki bir çok sehrin müslümanlarin eline geçmesi Avrupa'da tepkiyle karsilandi ve Papa VII Gregorius'un çagrisiyla Kudüs'ü kurtarmak amaciyla yeni bir sefer için hazirliklara baslandi Çagriya Ilk katilan Sicilya krali Guglielmo 1189'da baslatilan sefere katilamadan öldü Papaligin tahrIkiyle Alman Imparatoru Friedrich Barbarossa, Fransa krali Phlippe Auguste ve Ingiltere krali Arslan Yürekli Richard ile Italyan sehir devletleri de gemileriyle bu sefere katildilar Haçlilar bu seferde sahip olduklari muazzam donanma sayesinde Selahaddin'e karsi uzun süre mukavemet edebildiler Kral Philippe ile Richard 1191'de Akkâ önlerinde bulusup sehri muhasara ettiler Haçlilar karsisinda tutunamayan Akka emiri teslim oldu (1191) Bu arada kral Richard ile anlayasamayan Philippe ülkesine döndü 1192'de Yafa ile Sur arasindaki sahil seridi Franklara birakilarak 3 yil 8 aylik bir anlasma imzalandi Üçüncü Haçli seferinde haçlilarin yegane kazanci Kibris'i elegeçirmeleriydi Haçlilar daha sonra burayi önemli bir üs olarak kullandilar
Dördüncü Haçli Seferi
Dördüncü haçli seferinin amacindan saptirildigini gören Papa bu düsüncenin bütün Hristiyan alemine yayIlmasindan korkarak yeni bir sefer için kollari sivadi Halk arasinda haçli seferlerine katIlma arzusu bütün siddetiyle devam ediyordu 1212 yilinda binlerce çocuk ayni düsüncelerle sefere katIlmisti Bunun üzerine Papa III Innocentius 1215 tarihinde yeni bir sefer için çagrida bulundu Kutsal Roma Germen Imparatoru II Friedrich de bu sefere katIlmaya söz vermisti ancak daha sonra ülkesinde kalmasi uygun bulundu Papa'nin bu seferi gerçeklestirebIlmesi için önemli miktarda paraya ihtiyaci vardi Venedik ve Cenova'ya müracaat ederek yardim Istedi Onlar ancak Misir'a bir sefer düzenlenirse para yardiminda bulunacaklarini söylediler Maksat dini olmaktan çok ticârî bir hüviyet kazanmisti Uzak Dogu'ya giden ticaret yolunun Misir ve Kizil Deniz'den geçmesi sebebiyle bu yöreye hâkim olmak istiyorlardi 1218'de Kudüs kralliginin yasal varisi Jean de Brienne önderliginde yola çiktilar 1219'de Dimyat'i isgal ettiler Bir Fransiz birligi de Anadolu istikametinde yola koyuldu Eyyûbiler endiseye kapilarak Kudüs'ü teslim etmeye razi olduklarin bildirdi ve baris talebinde bulundular Fakat papalik elçisi buna yanasmadi ve 1221 Temmuzunda Kahire'ye dogru hareket etti, fakat Nil'i geçemedi Eyyubî hükümdari el-Melikü'l-Kâmil haçlilari Dimyat'tan uzaklastirmayi basardi Neticede haçlilar daha kötü sartlarda bir anlasmayla razi oldular (1221) Bu sefer papaligin önderliginde düzenlenen son haçli seferi oldu
Altinci Haçli Seferi:
Bu haçli seferi karakter bakimindan digerlerinden farkliydi Papa, III Honorius Kutsal Roma Germen Imparatoru II Friedrich'i Kudüs'ü elegeçirerek orada krallik tacini giymeye tesvik etti 1227 yilinda sefere çIkilmak üzereyken salgin bir hastalik yüzünden bundan vazgeçildi ve geri dönüldü Yeni Papa IX Gregorius Imparatorun hastaligi bahane ederek geri dönmesinden hoslanmadi ve onu aforoz etti Bunun üzerine II Friedrich papaliktan ayri olarak kendi basina Misir'a hareket etti Eyyûbi hükümdari dahili mücadeleler yüzünden haçlilarla ciddi olarak mücadele edemedi II Friedrich ile anlasarak Kudüs, Nâsira ve Beytüllahm'i haçlilara teslim etti (1229) el-Melikü'l-Kâmil'in bu davranisi Islâm alemini üzüntüye bogdu Salâhaddin-i Eyyûbi'nin binlerce sehit vererek fethettigi bu mukaddes beldeyi onlara teslim etmesi ihanet olarak kabul edildi Nihayet el-Melikü's-Salih devrinde sehir yeniden müslümanlar eline geçti (1246)
Yedinci Haçli Seferi:
Fransa krali IX Louis yeni bir sefer arzusundaydi Papa IV Innocentius da onu destekledi ve 1245'te hristiyan lara yeni bir çagrida bulundu Kral Louis Fransiz ve 0ngilizlerden olusan bir orduyla yola çikti (1248) Eylül ayinda Kibris'i alip Misir'a dogru yola çikti 1249'da Dimyat'i zaptettiler Robert de Artois adli haçli kumandani Mansûra'ya bir sefer düzenlediyse de yenilip geri çekildi Daha sonra bizzat Kral Louis Kahire üzeri ne yürüdü fakat Islâm ordusuna yenilerek Turansah'a esir düstüyse de serbest birakildi
Sekizinci Haçli Seferi:
Mogollari Aynicâlut'ta agir bir bozguna ugrattiktan sonra Kutuz'u öldürerek tahta geçen Baybars Haçlilara karsi yogun bir kampanya baslatti 1265'te Kaysâriyye, Hayfa ve Arsuf'u, ertesi yil Galilea'yi, 1268'de Antakya'yi ele geçirdi ve 1271'de Haspitalier sövalyelerinin karargâhini zaptetti Bu gelismeler Avrupa'da büyük yanki uyandirdi IX Louis yeni bir sefer için hazirliga basladi ve 1270'de Tunus'u isgal etmek gayesiyle harekete geçti Onun yolda ölümü üzerine Prens Edward kumandasindaki haçlilar basari saglayamadilar 1289'da Trablussam, 1291'de de haçlilarin son kalesi Akkâ düstü Papa IV Nicholaus ve halefleri dogudaki hristiyanlara yardimci olmak amaciyla tesebbüse geçtilerse de sonuç alamadilar Fransa ile Ingiltere aralarindaki çekismeler yüzünden bu hareketi yeterince destekleyemediler Üstelik Avrupa ekonomik açidan da giderek zayif düsmüstü Haçli seferleri daha sonraki asirlarda devam etmekle beraber bunlarin gayesi artik kutsal topraklari elegeçirmek degil Avrupa'daki Osmanli ilerleyisini durdurmakti
Osmanlilarin Balkanlara girip Bulgaristan'i ve Sirbistan'in bir kismini ele geçirmesi üzerine bütün Avrupa Hristiyan dünyasi hazirladigi birlesik ordularla Osmanlilar üzerine saldiriya geçtiler Kurulan Balkan ittifakiyla Bulgarlar, Sirplar, Macarlar, Arnavutlar ve Ulahlar Kosova'da müslümanlara saldirdilarsa da büyük kayiplar vererek geri çekildiler Fakat birkaç yil sonra Balkan ittifâkina katilan milletlere ek olarak Fransiz, Italy an ve 0ngilizlerin de yer aldigi büyük bir Haçli ordusu daha harekete geçip Balkanlarda müslümanlara saldirdi Nigbolu'da meydana gelen s avasta Haçlilar büyük bir bozguna ugratildilar
Günümüze kadar devam eden Batililarin saldirilari I Dünya savasinda Osmanliyi yikarak daha sonralari Kuzey Afrika ve Ortadogu'yu istila edip birçok küçük devletçikler kurarak emperyalist bir ruhla sömürmeye baslamislardir Bütün bunlar yetmiyormus gibi Islâm dünyasinin merkezinde mukaddes Kudüs çevresinde Yahudi devletini kurmakla veya bu devletin kurulmasi için en büyük yardimi saglamakla haçli zihniyetlerini bir kez daha ortaya koydular Filistin, Kesmir ve Afganistan'in isgali Kibris konusundaki tutumlari haçli zihniyetinin bir devami olarak yasanirligini sürdürmektedir
Abdülkerim ÖZAYDIN

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.