Risale-İ Nur Külliyatı, İkinci Söz |
09-01-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Risale-İ Nur Külliyatı, İkinci Sözİkinci Söz Risale-i Nur Külliyatı, ikinci söz بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ 1 İMANDA ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle: Bir vakit iki adam hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler Biri hodbin talihsiz bir tarafa, diğeri hüdâbin bahtiyar diğer tarafa sülûk eder, giderler Hodbin adam hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbin olduğundan, bedbinlik cezası olarak nazarında pek fena bir memlekete düşer Bakar ki, her yerde âciz bîçâreler, zorba müthiş adamların ellerinden ve tahribatlarından vâveylâ ediyorlar Bütün gezdiği yerlerde böyle hazin, elîm bir hali görür Bütün memleket bir matemhane-i umumî şeklini almış Kendisi şu elîm ve muzlim haleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz Çünkü herkes ona düşman ve ecnebî görünüyor Ve ortalıkta dahi müthiş cenazeleri ve meyusâne ağlayan yetimleri görür Vicdanı azap içinde kalır Diğeri hüdâbin, hüdâperest ve hakendiş, güzel ahlâklı idi ki, nazarında pek güzel bir memlekete düştü İşte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umumî şenlik görüyor: her tarafta bir sürur, bir şehrâyin, bir cezbe ve neş’e içinde zikirhaneler Herkes ona dost ve akraba görünür Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhisât-ı umumiye şenliği görüyor Hem tekbir ve tehlil ile mesrurâne ahz-ı asker için bir davul, bir musiki sesi işitiyor Evvelki bedbahtın hem kendi, hem umum halkın elemiyle müteellim olmasına bedel, şu bahtiyar, hem kendi, hem umum halkın süruruyla mesrur ve müferrah olur Hem güzelce bir ticaret eline geçer, Allah’a şükreder kelime manaları Lügatler : ahz-ı asker : asker alımı bahtiyar : talihli bedbaht : talihsiz, kötü talihli bedbin : ümitsiz, karamsar bîçâre : çaresiz cezbe : Allah aşkıyla kendinden geçme ecnebî : yabancı elem : acı, üzüntü elîm : üzücü, acı verici evvelki : önceki fena : kötü hakendiş : hak taraftarı halet : hal, durum hazin : hüzünlü hodbin : kendini beğenmiş, bencil hodendiş : yalnız kendini düşünen hodgâm : keyfine düşkün hüdâbin : Allah’ı tanıyan hüdâperest : Allah’a ibadet eden matemhane-i umumî : genel yas evi mesrurâne : sevinçli olarak meyusâne : ümitsizcesine muzlim : karanlıklı müferrah : ferahlamış, huzurlu müteellim olmak : üzülmek, acı duymak nazar : bakış saadet : mutluluk sülûk etmek : yönelmek, yola girmek sürur : mutluluk şehrâyin : şenlik tahribat : yıkıp bozmalar tehlil : “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” mânâsındaki “lâ ilâhe illallah” sözünü söylemek tekbir : “Allah en büyüktür” mânâsında “Allahu Ekber” demek temsîlî : kıyaslamalı benzetme şeklinde, analojik terhisât-ı umumiye : genel izin, salıverilme umumî : genel vâveylâ : feryat zikirhane : Allah’ın anıldığı yer |
|