Anlatım Çeşitleri |
09-01-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Anlatım ÇeşitleriAnlatım Çeşitleri Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir konuyu söz veya yazıyla bildirme, ifade etme işine anlatım diyoruz Duygu ve düşüncelerimizi gelişigüzel anlatamayız Söze veya yazıya başlarken belli bir amacımız vardır Anlatıma yön veren amaçları şu şekilde sıralayabiliriz: 1) Amacımız, bir şeyi açıklama, bir fikri aydınlatma, herhangi bir durumu inceleme, bir kavramı veya terimi tanımlama, bir konu hakkında bilgi verme vb olabilir 2) Amacımız, okuyucumuz ya da dinleyicimizin bir konu hakkındaki duygu, düşünce veya kanaatlerini değiştirmek olabilir 3) Amacımız, okuyucumuz ya da dinleyicimizin, bizim gördüklerimizi, duyduklarımızı bizimle birlikte yaşamasını sağlamak olabilir 4) Amacımız, okuyucumuz ya da dinleyicimizi bir olayın, durunun içerisine çekme; bunları oluş, gelişme ve sonuç gibi zaman sırasına göre anlatmak olabilir İşte bu amaçlar bizim anlatım şeklimizi belirler Herhangi bir konuyu yazı veya sözle anlatmaya başlamadan önce, okuyucu ya da dinleyici üzerinde nasıl bir etki bırakmak istediğimizi tespit etmemiz gerekir Kısacası, yukarda saydığımız amaçlar doğrulusunda şu anlatım çeşitlerinden bir ya da birkaçını seçebiliriz: a) Açıklayıcı anlatım b) Tartışmacı anlatım c)Tasvirî anlatım ç) Hikaye edici anlatım a) Açıklayıcı Anlatım Herhangi bir konu hakkında bilgi vermek ya da bir şey öğretmek amacıyla yazılan yazıların, yapılan konuşmaların anlatım biçimine açıklayı*cı anlatım denir Açıklama yoluyla ifade; hemen her tür konuya kolayca uygulanabilir Bir kelimenin tanımı, bir sorunun cevabı, bir deyimin açıklanması, herhangi bir olgunun anlamı gibi konularda bu anlatım biçimini kullanırız Açıklama; tanımlama, örnekleme, benzetme , karşılaştırma gibi yollarla yapılır Bu anlatım biçiminde önce ne olduğu ortaya konur, sonra tanımlamalara, örneklere, karşılaştırmalara vb gidilir Dolayısıyla açıklama, bir bakıma, üzerinde durduğumuz konuyla ilgili soruların cevabı sayılabilir Açıklamalı anlatımda şu hususlara dikkat etmek gerekir: •Konuyu iyi kavramak • Bilgileri doğru ve düzenli olarak vermek • Gerektiğinde göze hitapeden malzemeler kullanmak • Konunun ayrıntılarına inmek • Örneklerden, ispatlardan, karşılaştırmalardan faydalanmak • Açık, sade, akıcı bir dil kullanmak Kısaca, açıklama şeklinde anlatım, bilgi vermeye yöneliktir Makale, fıkra, inceleme, deneme gibi yazı türlerinde kullanılır Örnek: Şiir, kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatıdır, başka bir şey değildir Ama kelime nedir? Annedir, dosttur, kadehtir, hasrettir, hayaldir, yani bir manası, bir tedaisi, bir bölgesi, hatta bir rengi ve tadı olan nesnedir Kelime, ınsanoğlundan haber verir, insanoğlunu işlemek her sanatkârın boynunun borcudur, insanoğlu dünyanın en zengin madenidir Kelime dedik ama, kelime boş bir kalıp değil ki Şairin hisleri, fikirleri, hayalleri, dünya görüşü, felsefesi, şahsiyeti, her şeyi şiirde belli olur Şu var ki kelimeleri tanımak, sevmek okşa*masını bilmek lâzım Hangi kelime hangi kelimeyle yan yana geldiğinde nasıl bir ışık peyda olur? Bunu bilmek lâzım Şiir bu surette hüner ve marifet işi oluyor Öyledir de, ata binmek, ok atmak, elbise dikmek, kundura yapmak, hatta boyamak ne ise şiir de odur, (forumsinsinet) yani ustalık ve ihtisas işi En zengin bir malzeme kötü şairin elinde berbat olup gider, tıpkı harikulade bir ingiliz kumaşının kötü bir terzi elinde heba olup gitmesi gibi Sanat, terzilikte olduğu gibi, makas meselesidir Cahit Sıtkı TARANCI* (*) Emin Özdemir, Anlatım Sanatı, Remzi Kitabem, İstanbul, 1992, s173 b)Tartışmacı Anlatım Okuyucu ya da dinleyicinin bir konu üzerinde duygu, düşünce ve davranışını etkileyip değiştirmek, istenilen şekle yöneltmek amacıyla kulla*nılan anlatım biçimine tartışmacı anlatım denir Oldukça yaygın bir anlatım biçimi olan tartışma; açık oturum, panel, konferans, sohbet, eleştiri, hikâye, roman, deneme, makale, fıkra, röportaj gibi sözlü ve yazılı anlatım türlerinde kullanılır Tartışma, bir düşünüş ve anlayış çatışmasının sonucu meydana gelir Açıklamanın amacı bilgi vermek, tartışmanın ise, bir fikir çatışmasını ve düşünüş ayrılığını ortadan kaldırmaktır Tartışmada önce bir öneri ortaya atılır Sonra onu açıklayacak, örneklendirecek, destekleyecek deliller seçilir Tartışmacı anlatım biçiminde başarılı olmak için şu hususlara dikkat edilmelidir: • Konuyu ve konu üzerinde ileri sürülecek öneriyi iyice kavramak • Delilleri iyi seçmek • Konu dışına çıkmamak • Karşı olduğumuz fikirlerin doğru olmayan yönlerini bulmak • Örneklere, istatistiklere başvurmak Örnek "Ortaoyunu tiyatro değildir" - "Ortaoyunu, Meddah, Karagöz uygar bir ulusa yakıştırılamaz" - "Ortaoyunu en budalaca davranışları, en edepsizce sözleri yansıtır" - "Ortaoyunu yalnız güldürür Oysa tiyatro kimi zaman ağlatır, kimi zaman güldürür Ağlatıp güldürmeden de eğlendirdiği olur" Bu savların altından 1874 tarihini, Ayvazyan, Haşmet, Namık Kemal adlarını kaldırıp bugünün tiyatrocu geçinen yarı aydınlarını rahatlıkla koyabiliyorsak bu yalnız doksan iki yılın bizi bir arpa boyu ileri götürmediğini gösterir, ne yazık Tiyatronun kaç kapılı bir konak olduğunu bilmeyişten gelen bir dar ahnlüıkla, yarı aydınlara özgü ayrıntıdan kaçan bir bu budurculuk'la, bir kesin atıcılık'la söylenen bu sözler 1874'te bir derece bağışlanırdı, ama günümüzde böylesine sivri bilgisizlere sadece acınıp geçilir Arada ne sular akmış Zavallı Kasap, zavallı Kunoş, "Türk tiyatrosu kendi kaynaklarına dönmedikçe, Batı'nın ikinci elden silik ve soluk bir kopyası olmaktan kurtulamaz" diye az mı çırpınmışlar Hepsi kös dinlenilmiş Daha sonra Ahmet Rasim'in, ismail Hakkı Baltacıoğlu'nun, Ahmet Kutsi Tecer'in, Sabri Esat Siyavuşgü'in uyarıları da hep kös dinlenmiş Sanatı, mutlu bir azınlığın tekelinde sanma saplantısından kurtulamamış bir yarı aydınlar takımı, giderek, halk lâfından, halk şiiri, halk edebiyatı, halk tiyatrosu lâfından, huylanır olmuş Öykünün meddahtan, romanın Dede Korkut'tan, (forumsinsinet) şiirin Karacaoğlan'dan, musikinin halk şarkılarından, koreografınin halk danslarından, tiyatronun da halk gösteri biçimlerinden yararlanarak çağdaş bir öze ve tekniğe ulaşması gereğinden her söz ettiğimizde bunların cinleri başlarına üşüşüyor istiyorlar ki, değer ölçümüzü onlar gibi Avrupa oyun yazarlığı ölçülerine uygulayalım İstiyorlar ki, onlar gibi biz de Avrupalı eleştirmenlerin kireçlenmiş yargılarını papağan gibi burada en iyi geveleyene bilgili eleştirmen, Avrupalı yazarların konusuna ve oyun çatısına en çok yaklaşana usta yazar, Batı yönetmenlerinin sahne düzenini ezberleyip burada tıpkısını teklif edene, güçlü yönetmen, diyelim Kısacası, eseri ile, sahneye kotarılışı ile, oynanışı ile bize özgü bir tiyatro üslûbuna giden her çabaya karşılar Tersini yapanlara bundan kızıyorlar Genç Oyuncular'ın ortaoyunlarımızı alıp, tozunu silkip pırıl pırıl taze bir sunuşla halka getirilişine tutuluyorlar Halk Seyirlilikleri Derneği kuruluyor diye homurdanıyorlar Keşanlı Ali Destanı Avrupa'nın bilinçli tiyatro çevrelerinde ilgi görüyor diye içerliyorlar Ortaoyunu, Karagöz ve Meddah'tan kalkan yeni bir anlatımcı Türk halk tiyatrosu üslûbunu güzel oyunları ile halka sevdirip tutundukları için oyunlarımızı oynayan topluluklara, onlara alkış tutan seyircilere ateş püskürüyorlar Haldun Taner* (*) Haldun Taner, Düz Yazıları , Bilgi Yayınevi, Ankara, 1986 c) Tasvirî anlatım Bir olayı, bir varlığı, bir kişiyi; bunların durumlarını, özelliklerini okuyucusunun gözü önünde canlandıracak ve ondan istenen izlenimleri uyandıracak biçimde anlatmaya tasvir denir En kısa tanımıyla tasvir, kelimelerle resim yapma işidir Tasvir, bir yazı türü değildir Hikâye etme, açıklama gibi bir anlatım şeklidir Başarılı bir tasvir; tasvir edilen varlıkların benzerlerinden farklı olan niteliklerini ve bu niteliklerin uyandırdığı izlenimleri belirtmekle yapılabilir Bu bakımdan tasvirin, gözlemle çok sıkı bir ilişkisi vardır Tasvir edeceğimiz varlıkları iyice gözlemlemek, tanımak, ayrıntılarını, özelliklerini çıkarabilmek gerekir Eşyanın karakteristiğini yani ayırıcı niteliğini göstermek, ona teklik kazandırmak, benzerlerinden ayırmak tasvirle sağlanabilir Tasvirler, okuyucunun da aynı izlenimleri paylaşmasını sağlamak için duyu organlarına yönelmeli, duyuları etkilemelidir Örneğin, bir kediyi tasvir ederken, "Dört ayaklı, uzun kuyruklu, yumuşak tüylü, evcil, sessiz, güzel bir hayvandır" dersek, bu sıradan bir söyleyiş olur Anlatmak istediğimiz kediyi okuyucumuzun zihninde canlandıranlayız Bu cümlede kedi ile ilgili söylediklerimiz, bütün kediler için ortak ve genel özelliklerdir Dolayısıyla bu kedi bizim tanıtmak istediğimiz kedi değildir Gerçi bu cümleyi okuyan bir insan, bir kedi düşünür, ama bu herhangi bir kedidir Oysa hiçbir kedi tam olarak bir diğerine benzemez Öyleyse anlatacağımız kedinin diğerlerinden ayrılan yanlarını bulup çıkarmalı, ortaya koymalıyız Bunun için de çok dikkatli bir gözleme ve zengin bir kelime hazinesine ihtiyaç vardır Tasvir, hikâye, roman gibi anlatım türlerini destekleyen, anlatılanlara belirginlik ve canlılık katan bir ifade şeklidir Tasvir, hiçbir zaman tek başına kullanılmaz Ayrıca bir metinde tasvirlerin gerektiğinden fazla yer alması okuyucuyu sıkar Tasvirde edebî sanatlardan faydalanılır; benzetmeler, istiareler, mecaz anlamlı kelimeler çokça kullanılır Herkesin kolaylıkla kullandığı yıpranmış, beylik ve basit benzetmelerden kaçınılır Tasvirin metin içerisinde etkili olabilmesi, tasvir edilen varlığın doğru*luğuna ters düşülmemesine ve canlı olmasına bağlıdır Bir varlığı, bir kişiyi ya da herhangi bir şeyi okuyucunun zihninde canlandırmak, bir fikir vermek amacıyla daha çok edebî eserlerde yapılan tasvirlere sanatlı tasvir denir Diğer eserlerdeki, bilgilendirmek amacıyla yapılan tasvirlere ise öğretici tasvir diyoruz Ayrıca eşya, çevre, insan tasviri gibi çeşitli tasvirler vardır Kompozisyon derslerinden de hatırlanacağı gibi insan tasvirine portre adı verilir İnsanın dış (fizikî) niteliklerini tanı*tan tasvirler fizikî portre; ruhuna ait niteliklerini tanıtan tasvirler ise ruhî portredir Hikâye ve romanlar portre yazımına en uygun türlerdir Tasvire, hemen her tür yazıda rastlamak mümkündür Örnek: Birden, kuzeyden buz gibi ince bir yel esti, terli bedenleri serinletti Kartalın donmuş gövdesinde bir kımıldama oldu, sarsıldı, yalpaladı, sonra gene yele karşı süzülmeğe başladı, olduğu yerde Yel sağdan, soldan batıdan, doğu*dan, güneyden esmeğe başladı- Karıştıkça karışıyor, hızlandıkça hızlanıyor, bir soğuk, buz gibi bir dalgayla geliyor ovayı üşütüyor, bir yalım gibi bir dalgayla geliyor ortalığı kavuruyordu Az sonra gözgözü görmez oldu tozdan Havada süzülen koca kartal olduğu yerde süzülüyor, bir toz bulutuna batıyor, bir çıkıyordu Yel azıttıkça azıttı Kadınların başörtülerini kimi alacıkları, çadırları aldı götürdü Ağaçların dallarını kırdı Bir göl gibi durgun Ceyhan ırmağı dalgalandı, köpürdü Dalgalar kıyıya yüklendiler Esen yel bir su direğini aldı, yardan yukarı fışkırttı Çukurova delirdi, uçtu Harmanlar, saplar, pamuk öbekleri karmakarış Her şey karman çorman Tozdan bir karanlık, hiç kimse yanında-kini göremiyor Irgatlar oldukları yerde kalakaldılar Hiç kimseden çıt çıkmadı Herkes olduğu yere çöküverdi Uzaktan, kuzeyden, Toros üstünden, kapkara zifirî bir gece gibi kesilmiş bir bulut geldi Bulut bütün göğü örtmüş, dolu dizgin Akdeniz üstüne doğru sağı*lıyordu Göğü baştan başa kesen birkaç şimşek çaktı, yeri sarsarcasına gök gürledi ve ilk damlalar iri, sıcak, tap tap diye Çukurova toprağına düştü ve her damla düştüğü yeri oydu Sonra yalım gibi bir sıcak yel geldi Onun arkasından soğuk, buz gibi bir yel Yağmur başladı Gökten bir anda seller boşandı Gökten su duvarları iniyordu Koca kartal olduğu yerde ıslak, kocaman kanatlarıyla süzülüp duruyordu Sel gibi yağan yağmura aldırmıyordu bile Az bir sürede yağmur yere göttendi Her pamuk fidanının altı bir küçük gölek oldu ikindiye doğruydu ki hendekler, çukurlar, göl yerleri, su yatakları ağızlarına kadar suyla doldular Koskoca ovayı seller kapladı Seller küçük büyüklerin, ağaçların yarısına kadar yükseldi Tepelerin, anavarza, Hemite kayalığının üstlerinden bile seller akıyordu, ikindi üstü azıcık bir kara parçasını göremezdin artık Yağmur da gittikçe hızlanıyor, göz açtırmıyordu Uzun bacaklı güz yağmurların tıpkısıydı Yaşar Kemal (Ölmez Otundan*) (*) Yaşar Kemal, Ölmez Otu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1976, s 235 - 236 ç) Hikâye Edici Anlatım Görülen, bilinen, yaşanmış yahut hayal edilmiş olayları, başkalarına anlatma şekline hikâye etme diyoruz Bu anlatım şekline "tahkiye" ve bu anlatım şekliyle verilen eserlere "tahkiyeli eser" de denmektedir İfade şeklimizi belirleyen en önemli faktör "neyi, niçin" söyleyeceği-mizdir Okuyucumuza ya da dinleyicimize bir olayı anlatmak, onu bu olay içine çekerek farklı dünyalara taşımak istiyorsak, "hikâye etme" ifade şeklini seçeriz Roman, hikâye, tiyatro, senaryo, masal, biyografi, otobiyografi, hatı*ra, gezi gibi türler, hikâye etme yoluyla ifadelendirilir Bu ifade tarzıyla oluşturulan türlerin önemli ortak unsurlarını şu şekilde sıralayabiliriz: a) Olay (hareket) b) Zaman c) Kişiler ç)Mekân d) Dil ve ifade a) Olay (hareket): Hikâye etme yoluyla ifade için bir hareketin, bir akışın, bir değişimin bulunması gerekir Bu bakımdan, hikâye etme, hare- ket hâlindeki olguların anlatılması demektir Bu ifade şeklinde olay (hareket) ön plândadır Hikâye etmede varlıklar, nesneler, kısaca her şey bir akış, bir gelişme halindedir İşlenen fikirler, olayların, durumların içindedir Zincirleme olarak gelişen olaylar, durumlar hareket unsurlarıyla birbirine bağlanır Tahkiyeli eserlerde bir sahneden diğerine geçiş hareketle sağlandığı gibi, ilgi, dikkat ve gerilim de hareketle sağlanır b) Zaman: Hikâye etmede,, belli bir zamanda başlayan olaylar, zaman içinde gelişir ve bir bütünlük gösterir Yani anlatılan olay, olgu ya da durum belli bir zaman içerisinde geçmektedir Anlatılan olaylar başlangıcın- dan sonuca doğru düz bir çizgi takip edebileceği gibi, sonuç bölümü, çıkış noktası olarak da seçilebilir Bu durumda kişilerin başından geçen olaylar geriye dönüşlerle anlatılır Aynı şekilde bir kişinin içinde bulunduğu durum başlangıç noktası olarak ele alınıp, hem o andan sonraki yaşantısı hem de geriye dönüşlerle geçmişte kalan hayatı anlatılabilir Her ne şekilde anlatılırsa anlatılsın, hikâye etmede olaylar belli bir (forumsinsinet)zaman dilimine dayandırılır Az da olsa, zamandan soyutlanmış anlatımlara rastlanmasına rağmen, zaman unsuru hikâye etme tarzı ifadelerde çok önemli bir yere sahiptir c) Kişiler: Hikâye etmede herhangi bir olay, olgu veya durum anla- tıldığına göre, bunları yaşayan kişiler var demektir Öyleyse bu kişilerin tanı- tılması, duygu ve düşüncelerinin anlatılması gerekmektedir Bazı eserlerde kişilerin karakterleri, ruh ve düşünce dünyaları, fizikî portreleri ayrıntılarıyla anlatılırken, bazılarında bu özellikler okuyucuya bırakılır ve okuyucunun, kişilerin özelliklerini olayların akışı içerisindeki konuşma, davranış, duygu ve düşüncelerinden çıkarmaları beklenir ç) Mekân: Hikâye edilen olay belli bir mekânda geçer Anlatılan her olayın geçtiği bir yer vardır Mekân ya da mekânlar ne kadar canlı tasvir edilirse, kişilerin ve olayların inandırıcılığı da o derece artar Hikâye etme tarzıyla yazılan eserlerin pek çoğunda olaylar, kişiler, zaman ve mekân iç içedir Bu durum yazarların dil ve üslûp özelliklerine göre değişiklik göste*rir d) Dil ve ifade: Hikâye etmede en önemli unsur dil ve ifade özellik- leridir Her yazarın kendine has bir üslûbu vardır ve olmalıdır Açık, anlaşı- lır, akıcı ve güzel bir dil, başarılı bir yazının ilk şartıdır Bir olayı hikâye ederken farklı ifade özellikleri kullanılabilir Hikâye ya birinci tekil şahıs ağzından ya da üçüncü tekil şahıs ağzından anlatılır Birinci tekil şahıs olayı yaşayan anlatıcı; üçüncü tekil şahıs ise olayın dışında kalıp, gözlemleyen anlatıcıdır Üçüncü tekil şahsa "üst anlatıcı” da denir Anlatıcı dışında, bir metinde yer alan kurallı, devrik, uzun, kısa cümle; tasvir ve tahlil gibi anlatım özellikleri diğer dil ve ifade unsurlarıdır |
|