Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
mısri, zünnûni

Zünnûn-İ Mısrî,

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zünnûn-İ Mısrî,




Sekizinci asırda Mısır’da yetişen büyük velîlerden Zünnûn-i Mısrî, güzel halleri ve kerâmetleriyle meşhûrdur Bir gün bu mübarek zatın yanına, Allah adamlarını, velîleri inkâr eden bir genç geldi Zünnûn-i Mısrî hazretleri yüzüğünü ona verip;

“Bunu çarşıya götür, bir altına sat” buyurdu

“OĞLUMU TİMSAH KAPTI!

O genç, yüzüğü götürdü, çarşıdakiler bir gümüşten fazla vermediler Genç geri gelip durumu anlattı “Mücevherâtçılara götür, bakalım ne verirler” buyurdu Bin altına o yüzüğü satın almak istediler Genç geri dönüp durumu haber verdi O zaman gence; “Senin Allahü teâlânın sevgili kullarını anlamadaki ilmin, çarşıdakilerin bu yüzüğü bilmeleri ve ona değer biçmeleri gibidir” buyurdu Genç bu söz üzerine tövbe etti

Bir gün ihtiyar bir kadın çâresiz olarak, Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin yanına geldi ve; “Biricik oğlumu, ciğerpâremi Nil’de timsah kaptı Ne olur kurtar” diye yalvardı Zünnûn-i Mısrî hazretleri, Nil Nehrine gitti Orada ellerini açıp; “Yâ Rabbî! Şu kadının çocuğunu kurtar” diye yalvardı Biraz sonra, su üzerinde bir timsah göründü Kenara yaklaşıp çocuğu sağ sâlim bırakıp gitti Bu hâdise kadının çok tuhafına gitti ve; “Ey Zünnûn! Esâsen size inanmamıştım ve ciddiye de almamıştım Şimdi yanıldığımı ve Allahü teâlânın sevgili kulunun duâsını nasıl kabul ettiğini gözümle gördüm” dedi ve tövbe ederek kendisinden özür diledi


“ELİNİ ETEĞİMDEN ÇEK!

Zünnûn-i Mısrî, kendisi şöyle anlatır:

Bir gün dağlarda dolaşırken bir topluluk gördüm Hepsi bir yerinden rahatsızdı “Siz burada ne yapıyorsunuz?” diye sorduğumda bana; “Şurada bir âbid var, her sene bir sefer dışarı çıkar, bize okuyunca hepimiz şifâ buluruz” dediler Ben de onlara katılarak, dışarı çıksın diye bekledim Bir adam çıktı Yüzü sarı, vücûdu zayıf ve gözleri çukurlaşmıştı Heybetinden dağ sallandı Sonra şefkatli bir gözle onlara baktı ve üzerlerine üfleyince, hepsi şifâ buldu Yerine gitmek isterken, eteğine yapışıp; “Allah için onları maddî hastalıklardan kurtardın Benim de mânevî hastalığımı tedâvi et” dedim “Ey Zünnûn, elini eteğimden çek! Allahü teâlâ seni gördüğü hâlde, O’nu bırakıp benim eteğimi tuttun Allahü teâlâ ikimizi de helâk eder” dedi Sonra feryad ederek düştü Baktılar ki son nefesini vermiş



Alıntı Yaparak Cevapla

Zünnûn-İ Mısrî,

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zünnûn-İ Mısrî,




Büyük mutasavvıf Zünnûn-i Mısrî Mısır’da yetişen büyük velîlerdendir 772 (H155) târihinde doğdu 859 (H245) târihinde Mısır’da vefât etti Hikmetli sözleri çoktur Bu mübarek zata bir gün; “Bozulan kalbi düzeltmek için ne yapmak lâzımdır?” diye sordular Cevabında buyurdu ki: “Beş şey yapmalıdır Helâl yemek, Kur’ân-ı kerîm okumak, sâlihlerle sohbet, gece ibâdet etmek, seher vaktinde ağlamak

“Kalbini en güzel koruyan kimdir?” diye sorduklarında; “Diline en çok hâkim olan” cevâbını verdi

Bu mübarek zat bizzat yaşadığı enteresan bir hâdiseyi şöyle anlatır: “Bir gün Mekke’de Kâbe-i şerîfi tavaf ederken, Kâbe ile gök arasında bir nûrun sütun gibi durduğunu gördüm Sonra kaybolan bu nûrun, kimden veya kim için yükseldiğini merak ettim Tavâfımı bitirdikten sonra iki rekat namaz kıldım O nûru düşünürken, acıklı bir ses duydum

“EY DOSTLAR DOSTU!

Sesin kimden geldiğini merak ettim ve bir kadının Kâbe’nin örtüsüne tutunup gözyaşı döktüğünü gördüm Ağzından şu kelimeler dökülüyordu;

“Ey dostlar dostu, sen bilirsin! Ey gönül dostum sen bilirsin! Sana olan sevgimi o kadar gizledim ki, kalbim ve rûhum daralmaya başladı

Kadının muhabbet ateşi içinde söylediği bu sözler içimi sızlattı Sonra kadın kendinden geçti Biraz sonra kendine gelince, şöyle niyazda bulundu:

“Allahım! Ey tek sâhibim! Ey koruyucum! Bana olan sevgin hürmetine beni bağışla!”

Buna şaşırdım ve kendisine yaklaşarak;

“Allah’ım! Sana olan muhabbetim hürmetine, deseydin olmaz mıydı?” diye sordum Bana dikkatle baktı ve; “Yaklaş ey Zünnûn! Bilmez misin Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde sevdiği bir milletten söz ederken; (Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever) buyurmuştur Bunun için benim O’na olan sevgim hürmetine demedim O’nun bana olan sevgisi hürmetine dedim” diye cevap verdi


“BENİ NASIL TANIDINIZ?”

Ben ona; “Doğru söylediniz Fakat benim Zünnûn olduğumu nereden bildiniz?” dedim “Ey Zünnûn! Cebbâr olan Allahü teâlânın mârifetiyle tanıdım” deyince, vilâyet makâmına ulaşmış bir hâtun olduğunu gördüm Daha sonra bana;

“Ey Zünnûn! Dön arkana bak, ne var?” deyince, arkama baktım, hiçbir şey göremedim, hemen kadına döndüm, kadın kaybolmuştu Daha sonra onun vefat ettiğini öğrendim






Alıntı Yaparak Cevapla

Zünnûn-İ Mısrî,

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zünnûn-İ Mısrî,




Zünnûn-i Mısrî hazretleri, Mısır’da yetişen büyük velîlerdendir İsmi Sevbân bin İbrâhim, künyesi Ebü’l-Feyz, lakabı Zünnûn, nisbesi el-Mısrî’dir Güney Mısır’ın Sudan’a yakın sınır bölgesinde yaşayan Nûbe kabîlesindendir Bu sebeple babası en-Nûbî nisbesiyle anılır 772 (H155) târihinde doğdu 859 (H245) târihinde Mısır’da vefât etti MÜCEVHER OLAN TAŞ!

Zünnûn-i Mısrî hazretleri, cenâb-ı Hakk’ın âşığıydı O’nun sevgisi ile deli divâne olurdu Darda kalanların dostu, dehşet içinde olanların tesellisi ve hasrette kalanların arzusuydu

Bir gün Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin yanına birisi geldi ve; “Borcum var, ödemek için hiç param yok” dedi O da yerden bir taş alarak o zâta verdi Borçlu onu çarşıya götürdüğünde, cebindeki taşın mücevher olduğunu gördü Dört yüz altına sattı ve borcunu verdi Kalan ile de rahat geçindi

Hikâye edildiğine göre Zünnun-i Mısri (rahimehullahu teala) bir gün Mescid-i Haram’a girer Sütunlardan birinin altında üstü başı perişan, yerde yatan hasta bir delikanlı görür Genç, yanık bir sesle inlemektedir Bundan sonrasını Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin kendisinde dinleyelim:


“BEN DE SENİN GİBİYİM”

“Yanına sokuldum, selâm verdim ve ‘ey delikanlı, sen kimsin?’ diye sordum ‘Ben âşık bir garibim’ diye cevap verdi Ne demek istediğini anlamıştım, ‘ben de senin gibiyim’ dedim Bu sırada ağlamaya başladı, onun ağlaması beni de ağlattı Bana ‘sen de mi ağlıyorsun’ diye sordu, ‘ben de senin gibiyim’ diye karşılık verdim Bunun üzerine daha yüksek sesle ağlamaya başladı Gür bir nara attı ve hemencecik orada ruhunu teslim etti

Elbisemi üzerine örttüm, kefen bulmak için yerimden ayrıldım, kefen satın alıp dönünce onu yerinde bulamadım Şaşkınlık içinde ‘sübhanallah’ dedim Bu sırada kulağıma bir ses geldi, şöyle diyordu: ‘Ey Zünnun! O öyle bir garibdir ki, onu dünyada şeytan aradı bulamadı Malik aradı, bulamadı, cennette Rıdvan aradı, o da bulamadı’ Ben ‘peki o nerededir?’ diye seslendim Kulağıma şu cevap geldi: Samimi muhabbeti, çok ibadet etmesi ve hatasından derhal tevbe etmesi sayesinde Muktedir Malik’in (Cenab-ı Hakkın) yanında sadakat koltuğundadır





Alıntı Yaparak Cevapla

Zünnûn-İ Mısrî,

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zünnûn-İ Mısrî,




Şimdi cennet evindeyim

Zünnûn-i Mısrî hazretleri Mısır’ın büyük evliyasındandır Sohbetleri ile on binlerce kişi hidayete ermiştir Mâlikî mezhebinin imâmı, Mâlik bin Enes hazretlerinin talebesidir “İHLAS NASIL BELLİ OLUR?”
Bu büyük veliye bir gün, “Kulun ihlâs sâhibi kimselerden olduğu nasıl belli olur?” diye sordular Buyurdu ki: “Kendisini tam mânâsıyla ibâdete verip, insanların nazarında mertebe ve îtibârının silinmesini severek kabûl ettiği zaman
Bir gün de, “Bozulan kalbi düzeltmek için ne yapmak lâzımdır?” diye sordular “Beş şey yapmalıdır: Helâl yemek, Kur’ân-ı kerîm okumak, sâlihlerle sohbet, gece ibâdet etmek, seher vaktinde ağlamak” cevâbını verdi
Mısır’da Muhakked bin İsmâil isimli biri, çok güzel ve dillere destan evlere sâhipti Bir gün yine güzel bir ev yaptırmış ve başka bir eksiklik var mı diye etrâfında dolaşıyordu O sırada Zünnûn-i Mısrî hazretleri yanına geldi ve ona; “Ey mağrur, bu kadar emeği, emânet olan bir dünyâ evine verdin Ebedî evin olan Allahü teâlânın evine (îmâna) ne emek verdin?” diye sordu Sonra; “Bu dünyâda kendin için nasıl olsa bir ev bulursun ve içinde oturursun Fakat öbür dünyâda eğer şu dört hudut arasında kendine bir ev yapmazsan hâlin perişân olur Maazallah Cehennem’e gidersin O dört huduttan ilki; dünyâdaki fazla malı ihtiyaç sâhiplerine vermek, ikincisi; Allahü teâlâdan korkmak, üçüncüsü; Allahü teâlâyı ve O’nun sevdiklerini sevmek, dördüncüsü ise; bütün musîbetler karşısında sabretmektir İşte bu dört hudut içindeki evi kendine al, o senin için yeterlidir O hudutlar arasında yer alan ev, Cennet evidir Altında bal ve süt akan ırmaklarla, içinde istediğin her nîmet ve yiyecek vardır” dedi

“ALLAHÜ TEALA AFFETTİ
Bunun üzerine o şahıs; “Ey efendi, ben çok günah işledim, onlar için ne yapayım?” dedi Zünnûn-i Mısrî hazretleri; “Allahü teâlâ dilerse bütün günahları affeder Yeter ki sen cânu gönülden tövbe et” deyince, adam ağlamaya başladı ve cânu gönülden tövbe etti Bütün evlerini satıp, parasını fakirlere dağıttı ve o mübareğin talebesi oldu Bir süre sonra da vefât etti
Defnettiklerinin er gününde, kabrin üzerinde bir kâğıt gördüler “Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin söylediklerinin hepsi doğru çıktı Cânu gönülden tövbe ettiğim için, daha önce işlediğim bütün günahlarımı Allahü teâlâ affetti Şimdi altından ırmaklar geçen Cennet evindeyim” yazıyordu


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.