Kudüs'ün Bekçisi; Onbaşı Hasan |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kudüs'ün Bekçisi; Onbaşı HasanKudüs’deki bir kilisede Ermeni papazlarla Rum papazların yumruk yumruğa kavga ettiklerini gören; gerek Müslüman, gerek Hıristiyan gerekse bir Yahudi Osmanlı’yı hatırlamadan edememiştir Osmanlının bir manga askerle sağladığı barış ortamını İsrail bugün tankla topla sağlayamıyor Sağlaması da mümkün değil Bunu sağlayan insanların her şeyden önce gönül adamı olmaları gerek Kutsala ve insanlığın manevi, değerlerine saygılı olmaları gerek Türk insanının oraları hangi ruhla beklediğini anlatması açısından rahmetli İlhan Bardakçı’nın anlattığı bir hadiseyi hikâye ederek aktarmak isterim Osmanlı askeri 1917 de Kudüs’ten hüzün içinde çekilirken bu kutsal beldenin yağmalanması ihtimaline karşı bir manga askerini bırakmıştı Hasan Onbaşı Kudüs’te kalanlardandı 1972 yılının baharıydı ve günlerden cumaydı Mescid-i Aksa’nın etrafında İsrail askerleri dolaşıyordu İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa’ya gelen Müslümanların üzerini bir şakiymişler gibi araması, Müslümanların yüzlerinde buruk bir hüzün bırakıyordu Mescid’in ilk avlusu da dolmak üzereydi ‘’On iki bin şamdanlı avlu’’ diyordu insanlar buraya Yavuz Sultan Selim Han, 1517 de, Kudüs’ü İslam topraklarına yeniden katıverdiğinde tebasıyla beraber yatsı namazını Mescid’in avlusunda kılmak ister Avlunun aydınlanması için o gece tam on iki bin şamdan yakılır İşte bu isim, o zamanlardan kalmadır Birinci avlunun hemen ardında, birkaç basamaklı geniş merdiveni çıktıktan sonra ikinci avluya giriliyordu İkinci avluda, siması Anadolu çalığı, uzun boylu, zayıf, kemikli yapılı bir ihtiyar vardı Üzerinde eski zamanlardan kalma, tuhaf bir giysi vardı Giysi, ne paltoya ne de kaputa benziyordu Bu tuhaf giysi, adamın heybetine heybet katıyordu Başında kalpak mı takke mi olduğu tam anlaşılmayan yine garip bir başlık vardı Mağrur bir tavırla öylece dik duruyordu Yüzü, zemini yırtılmış dağ eteği gibiydi Duruşu, giyinişi, bakışıyla hemen dikkat çekiyordu Meraklanmıştım Oradakiler birbirlerine soruyordu: ‘’Kimdir bu adam?’’ ‘’Yıllardır burada nöbet tutar gibi bekleyen bir meczup işte!’’ dedi, biri umursamaz bir tavırla Sanki, binadan bir parçaymış gibi görüyordu insanlar onu Bakmıyorlardı Belli ki ona alışmışlardı Bu zat, avluda gezinen bir Anadolu insanının dikkatinden kaçmamıştı Yanına vardı Selam verdi Yüzüne bakmadı Dimdik duruyor, gözlerini ufuktan ayırmıyordu Selamı tekrarladı ‘’Baba selamunaleyküm!’’ Birden çizgili yüzü gerildi ‘’Aleykümselam oğul, Türksün değil mi?’’ Konuşmuştu Üstelik Türkçe Adamın gözlerinin içi parladı Onu kendine neden yakın hissettiğini anlamıştı sanki ‘’Evet Türküm baba Sen de Türksün herhal? Neden burdasın? Ne yapmaktasın böyle?’’ Gözleri buğulandı birden Sarıldı öptü Anadolu’dan gelen adamı Hasretle öptü hemde Kırk yıllık evladıymış gibi öptü yanaklarından, sarıldı kaldı bir müddet öylece Adam şaşırmıştı Sonra sesi titreyerek anlattı: ‘’Oğul, dedi, Devlet-i Âli çökerken, 401 yıl 3 ay 6 gün bekçiliğini yaptığımız Efendimiz Aleyhisselamın miraca yükseldiği bu yüce makamın, sahipsiz kalmasına gönlümüz razı olmamıştır Orduyu Hümayun buraları terkederken, İngilizler şehre girene kadar bu kutsal mekan sahipsiz kalıp yağmalanmasın diye bir manga asker bıraktı ardında Ben o askerlerden biriyim Esirlik pahasına, ölüm pahasına bu göreve gönüllü talip oldum ben Efendimiz Aleyhisselam’a hürmetin kerameti olsa gerek, İngilizler esir muamelesi yapmadılar bize Diğerleri memleketine döndü ‘’Dön!’’ emri gelmedikçe dönmem dedim ben Dönmedim de Efendimiz Aleyhisselamın makamında nöbet tutmak herkese nasip olmaz Gerçi onun makamını layıkıyla koruduğumuz söylenemez evlat Yabanın çizmeleri altında çiğnenir bu mekan şimdi Ben bu kapının gönüllü bir bekçisiyim Bu kapıdan ayrılmadığım için belki Efendimiz Aleyhisselamın şefaatine mazhar olurum Şimdi senden bir ricam olacak evlat’’ Anadolu’dan gelen adamın gözleri dolmuştu Heyecanla: ‘’Emret baba, rica da ne demek!’’ dedi ‘’Memlekete vardığında, Tokat sancağına yolun düşerse eğer Burayı bana emanet eden kolağası (Önyüzbaşı) Musa Efendi’yi bul Ellerinden benim için öp ve ona de ki: ’11 makineli takım komutanı Iğdırlı Hasan Onbaşı o günden bu yana, bıraktığın gibi Efendimiz Aleyhisselamın âli makamını şerefle beklemekte ve nöbetinin başındadır’’ Anadolu’dan gelen adamın gözlerinden sicim sicim yaşlar süzüldü Gözleri, adamın baran baran yırtılmış yüzünde takılı kaldı Yutkunamadı bile bir an Adam birden, tekmilini alnının akıyla vermiş bir kumandan edasıyla dikleşti Gözlerini ufka dikti, nöbet bekler vaziyeti aldı Tam elli yıldır burada bekliyordu ve beklemeye devam ediyordu Anadolu’dan gelen adam, ellerine sarıldı, öptü, öptü Etrafa baktığında herkesin kendilerine dikkat kesildiğini gördüler Dış avluda İsrail askerleri dolaşıyordu Anadolu’dan gelen adam, etraftakilere seslendi: ‘’Tuhaf tuhaf bakmayın öyle Bu eller öpülmeye layıktır Bu elleri zamanında öpseydiniz eğer, bugün böyle mahzun gezinmeyecektiniz bu avluda!’’ Evet; Mescid-i Aksa’nın avlusunda gezinen insanların mahzun gezinmemeleri için, oranın korumasını üstlenen insanların bu temiz yürekli Anadolu insanının taşıdığı yüreği taşıması gerek vesselam |
|