İzzet-İ Nefs |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İzzet-İ Nefsİzzet-i nefs İzzet-i Nefs’in Anlamı İhtimalle bir şeye ihtiyacınız olduğu halde, haysiyet ve şahsiyetinizi korumak için onu kimsenin yanında açmadığınız olmuştur Ya da kimi zaman önünüze bir sorun çıkmış, fakat onu, çözümlemek ve bertaraf etmek için bir kimseye açma haddinde görmemişsiniz Acaba, şimdiye kadar kötü bir şahısla karşı karşıya gelmemek için yolunuzu değiştirdiğiniz, ağzı bozuk ve laubali bir şahısla ağız ağza girmemek için sabrettiğiniz, hatta kendinizi müdafaa etmekten bile vazgeçtiğiniz olmuş mudur? Bunlar ve bunun gibi diğer örnekler; yüce ve güçlü bir ruhun şahitleri olup, ondan “izzet-i nefs” diye bahsediyoruz İnsanın canı azizdir; refah ve zenginliği sever Ama insanın insaniyeti her şeyden daha üstündür; şahsiyet, onur ve değeri, mal ve servetten daha çok üstündür “keramet-i nefs” de, dünyevi ve maddi hesapların menfaatinden daha büyük bir değere sahiptir İnsan bir şeye göz diktiğinde, bu isteğini yerine getirmek için yüce insaniyetinden bir kısmını tehlikeye ve telef olmaya maruz bırakır Bazen de bir isteği yerine getirmek için; hak, din, şeref ve keramet-i nefs ayaklar altına alınır Acaba, gerçekten nefsani istekler, böyle zararlı muamelede takip edilecek kadar önemlimidir? Sınırsız, hesapsız ve ölçüsüz olan nefsani istekler uğruna, nasıl olur da maneviyat, kemal ve değerden herhangi bir şey feda ediliyor ve elden veriliyor? İzzet-i nefs sahipleri, asla onurlarını bir parça ekmeğe satmazlar ve yüce tabiatlarından dolayı, asla nefsi isteklerini; hakirlik, hafiflik, alçaklık ve zillete duçar olma sebebi yapmazlar Vücudun Değeri İzzet-i nefsin diğer bir nişanesi, insanın, kendi vücudunun asaleti ve şahsiyetini koruması, maddiyattan yüksek olan insanî değerlerini, hakir istekler, istikrarsız hevesler ve zillet yüklü dileklerle kirletmemesidir İzzet; kuvvet, dayanıklılık, sağlamlık, sarsılmazlık, yıkılmazlık ve gevşemezlik manasındadır Aziz insan, alçaklık ve hakirliklerin, onun kalp, beden ve şahsiyet zeminine nüfuz etmesine izin vermez İzzet-i nefs sahibi olan biri, kendi insanî kimliğini, fesat ve bozuklukların darbeleri karşısında muhafaza eder ve bu, kendini tanıma ve insanın insanî ve manevi makamının değeri bilincinde olma sayesinde mümkün olur ancak İnsan kendini hangi şeyle kıyaslıyor? Kendini neye karşı satıyor? Kendini neye veriyor ve karşılığında ne alıyor? Gerçekten insanın değeri ne ve ne kadardır? Hz Ali (as), güzel, belagatlı ve yüce bir sözünde, insanın yüksek makamı ve onun vücudunun değeri hakkında şöyle buyurmaktadır: [color="green"]“Biliniz ki, sizin can ve vücutlarınızın cennet dışında bir değer ve karşılığı yoktur O halde onu cennet dışında (bir karşılıkla) satmayınız” Bu makamı tanıyan ve koruyan kimse, asla alçaklık, hakirlik, aç gözlülük ve zillete düşmez Kendi cevherini, nefsani temenni ve maddi isteklere satmaz İzzet-i nefs, bilinçli insanın kendini ucuz satmasını engeller İstemek, Zillet Köprüsü İnsanın vücudî varlığı, bazen bir istek sebebiyle kırılır Herkes, kendini kamil, ihtiyaçsız ve büyük göstermek ve şahsiyetini korumak için çalışır Ancak, kimi zaman zayıf iradeli ve aç gözlü kişiler, bir istek uğruna o cevheri kaybederler İstemek; ihtiyaç senedi, fakirlik ve yoksulluğun nişanesidir Bazen bir onur, bir isteğin rehini olur ve ihtiyaç elini açmakla, o uzun yılların onur ve haysiyeti, tamamen yok olur İmam Ali (as) şöyle buyurmuştur: [color="green"]“Yüzünün suyu donmuştur; ancak bir şey istersen yumuşar, sızıp damlamaya başlar Öyleyse kime yüz suyu döktüğüne dikkat et” Saib-i Tebrizî de ne güzel söylemiştir: Talep elini birinin önüne uzattığında, Haysiyetinden geçmen için köprü kuruyorsun En kötü durum; hırs, tamah, çoklukla övünme ve fazla talepte bulunmanın, insanı istemeye mecbur bırakması ve sahip olmadığı şeyleri ele geçirmek veya sahip olduğu şeyleri artırabilmek ya da isteklerinden bazılarına kavuşabilmek için her işe el uzatması, tanıdık ve yabancının yanında alçalması, yalvarıp dilenmesi, küçülmesi, şunun bunun hizmetçisi ve kölesi haline gelmesidir Acaba dünyanın ne kadar değeri vardır ki, insan kendi itibar ve şerefini onun rehini haline getirsin? Para ne kadar mukaddestir ki, insan, kendi izzet-i nefsini onunla değiştirsin? Acaba bütün isteklere ulaşılmalı mıdır? Nefsin istediği her şeyi temin etmek gerekir mi? Öyleyse, iffet, izzet-i nefs, iç güdü ve arzuların kontrolü, hırs ve açgözlülüğü gemlemek, nerede, ne zaman ve kimin içindir? Bu alışverişte ne veriyoruz ve ne kazanıyoruz? Hz Ali (as)’dan güzel bir söz nakledilmiştir: [color="green"]“Nefsini bütün aşağılıklardan üstün tut, seni arzulara doğru çekse bile; çünkü hiçbir şey izzet-i nefsinden kaybettiğinin yerini tutamaz” Mesele insanın izzeti ve şerefi ile ilgilidir Bu izzet ve şeref, dünya ve nefsani istekler karşısında yer alarak onlardan bir kısmı heder olursa, artık onların yerini doldurabilecek hiçbir şey olmaz Nice insanlar, “isteme” kuyularına düştüler; başkalarının ipleriyle dışarı çıktılar, nefsani isteklerine ulaştılar, iki ekmeğin minneti altında kaldılar, kendi izzet ve şereflerini o kuyuda bıraktılar ve onurlarını, başkalarına yaslanmakla değiş-tokuş yaptılar! İsteme ki aziz kalasın; tamah etme ki başı dik olasın; kanaat et ki esir olmayasın Bu, özgür insanların Mevlası olan Hz Ali (as)’ın kılavuzluğudur O şöyle buyurmuştur: “Kanaat, izzet getirir”[4] Diğer bir sözünde de şöyle buyurmuştur: “İzzet, )halkın elindekilerden) ümit kesmekle beraberdir”[5] Sahip olduğun şeyle kanaat et ve elindekilerle yetin ki aziz olasın İzzet Cevherini Koruma İzzet ve şeref cevherini korumak bir görevdir Kendini tahkir ve küçümsenmeye maruz kılmamalıdır İnsan, özür dilemek zorunda kaldığı bir işten kaçınmalıdır ki bu yoldan da değeri, onuru ve itibarı zarar görmesin Kerimane muaşeret, saygısız insanların taarruz ve saldırılarından korunmak için, izzet-i nefsden bir koruyucudur Bu hedefe ulaşabilmek, başkalarıyla olan ilişkilerde özel bir tutumu gerektirir; bilinç esası üzerine bir ilişki, izzeti korumak, tamah ve istekleri ayak altına almak Öyle yaşanılmalı ki, ceza ödemek zorunda kalınmamalı Öyle çalışılmalı ki, azarlanmaya ve kınanılmaya tabi tutulmamalı Öyle davranılmalı ki, başkaları tarafından insana hakaret edilmemeli En azından bunların bir bölümü bizim elimizdedir Fakat bu, insanın söyleme, çalışma ve irşat etme görevinden kaçması anlamına değildir Belki, kendini düşürecek, saygısızlığa uğrayacak ve toplumda tahkir edilecek etkenleri hazırlamamalıdır Hem güç ve kudret sahipleri karşısında dinî izzetimizi korumalı, hem de zenginlerle bir araya gelirken ve diyalog kurarken zelilane ve hakirane davranışlardan kaçınmalıyız Bu şekilde, Musevî izzeti, Firavnî kudret karşısında başı dik bir şekilde koruyabiliriz Eğer bir kimse, servet sahibi birisine, paraları için saygı gösterirse, din ve şerefini ayakları altına alıp çiğnemiştir Hz Ali (as)’ın tabiriyle: [color="green"]“Kim, zengin birinin yanına gider de zenginliğinden dolayı ona tevazu ederse, dininin üçte ikisi gider” Ne ilginçtir ki, bir insanın dini, tahmin edilmeyen yerlerden darbe alır Bu düşünce ve davranışı, çocuklara da öğretmeli ki, onlar da izzet-i nefsle yetişsinler ve zenginlere karşı küçüklük, alçaklık ve zillet hissetmesinler Eğer bizim genç neslimiz, insan kerameti, yüce tabiatlılık ve izzet-i nefs kavramını anlayamazsa, küçük bir ruh, sınırlı bir himmet ve sürekli aç olan bir gözle zenginlerin esiri olacaktır Çocuklara yapılacak en büyük hizmet, onların azim ve gayretlerine yükseklik, vucudî şahsiyetlerine de zenginlik bağışlamaktır Böyle bir terbiye sayesinde, yüce ruhlara sahip ve maddi değerlerin bağlarından kurtulmuş kişiler, bu çeşit talepleri acı ve çok ağır bulur ve onlara boyun eğmezler Hz Ali (as)’a nisbet verilen divanda şöyle bir şiir geçmektedir: “Dağların kalesinden kayalar taşımak, bana göre, halkın minnetine tahammül etmekten daha sevimlidir Ben her şeyin acısını tatmışım, hiçbir şey, istemek ve dilenmekten daha acı değildir” Nasır Hosrov’un dediği gibi: Onurla ekmeksiz kalırsam, Alçaklardan ekmek istememden daha iyidir [1] Nehc’ul-Belağa, S Salih, Hikmet: 456 [2] a g e, Hikmet: 346 [3] a g e, Mektup: 31 [4] Gurer’ul-Hikem [5] a g e [6] Nehc’ul-Belağa, Hikmet: 228 |
|