Vesveseden Nasıl Kurtulabilirim? |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Vesveseden Nasıl Kurtulabilirim?Vesveseden nasıl kurtulabilirim? Mumine Sitesi Soru Zihnimde sürekli benimle uğraşan biri var sanki Ben rabbim allah diyorum o başka şey diyor Ben namaz kılıyorum o bana sürekli muhalif ve iğrençlikler zihnimde gözlerimde Bu durumda ibadetleri yapmaya çalışıyorum Ancak bu durum beni gayet yoruyor Bazen aklımı kaybettim sanıyorum Adbest alırken sağ kolumu kaç defa yıkadım, niyet ettim ben tekrar başlıyorum sonra tekrar 15 dakkada alıyorum bazen abdesti Bu durumda ne yapmalıyım Böyle yanılmalarda (2 kez mi yııkadım 3 mü) abdest yenilenmeli mi? Cevabımız Değerli Kardeşimiz; 1- Etrafımıza şöyle bir göz atalım; dağlar, taşlar, bitkiler, hayvanlar, ay, güneş ve yıldızlar hayalimizden sıra ile geçsinler Bunların hepsi maddî varlıklar, ama birbirlerinden ne kadar farklılık gösteriyorlar!? Bir de göremediğimiz, ışınlar âlemini, yer çekimini, güneşin cazibesini düşünelim Bunların da yine birbirinden çok farklı şeyler olacaklarını dikkate alalım Ve şöyle devam ettirelim düşüncemizi: Ateş topraktan ne kadar farklı ise, şeytan da âdemoğlundan o kadar ayrı olmalı Karanlık ışıktan ne kadar uzak ise, cinler de meleklere o kadar benzememeli İlâhî imtihana tâbi tutulan iki tür varlık: İnsan ve cin Her ikisinin de inananları ve inanmayanları var Her ikisinde de hayırlı ve şerli fertler mevcut Her iki cinsin de mürşitleri ve müfsitleri bulunuyor İşte cin türünün, Allah’a isyan eden en şerli ferdi: Şeytan İnsanın bedeni topraktan yaratılmış ve o haneye ruh misafir olmuş Cinler ise doğrudan ateşten yaratılmışlar Zaten şeytanın kaybettiği ilk ve en büyük imtihan da bu yaratılış farkından kaynaklanmış ve ateşten yaratıldığı için insandan üstün olduğunu iddia etmekle ve Hz Âdem’e(as) secde etmemekle huzurdan kovulmuş ve lânetlenmiş Şeytan, cin türünden olduğu için normal olarak da ömrü insan ömründen fazladır Bununla birlikte, bu asi cinnîye, kendi isteği üzerine ve gerçekte bir ceza olarak, uzun bir ömür verilmiş ve insanlara kıyamet gününe kadar musallat olmasına müsaade edilmiş Hiç şeytan olmadan da Cenâb-ı Hakk insanları sadece nefisle ve dünyanın ahvaliyle, imtihan edebilir ve sonunda onları lâyık oldukları saadete erdirebilir yahut azaba dûçar kılabilirdi Bu konuda şeytanın da devreye sokulması, gerçekte, ona verilmiş büyük bir cezadır Çünkü, ne kadar insanı kötü yola sevk etmişse onların işedikleri günahların bir katı da kendisine yazılmakla azabı akıl almaz derecede artmış, Kahhar ismine en ileri mertebede mazhariyete lâyık kılınmıştır “İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesedli ervah-ı habise bilmüşahede bulunduğu gibi, cinnîden cesedsiz ervah-ı habise dahi bulunduğu, o kat’iyyettedir” Lem’alar, 82 Birisini görüyorsunuz, karşısındaki insana birtakım yanlış fikirler aşılamaya çalışıyor Konuşurken muhatabının koluna, ayağına değil, gözüne bakıyor Göz penceresinden ruha nüfuz etmeye, ona bir şeyler telkin etmeye çalışıyor Bu iki şahsın bedenlerini hayalen ortadan kaldırırsanız, ortaya iki ayrı ruh çıkacaktır Ve bunlardan birisi diğerini aldatmak istemektedir Hâl böyle olunca, şeytanın, insan ruhunu saptırmak, onu doğru yolan çıkarmak için çalışması akıldan uzak görülmemeli Bazı kimselerin şeytanı inkâr ettiklerini görürüz Nur Müellifinin ifadesiyle, bu, “şeytanın en büyük bir desisesi”dir Bu inkârda tek temel dayanak, şeytanın gözle görülmemesidir Şimdi o şahsa soralım: Sen şeytanı neyinle inkar ediyorsun? Yani şeytanın varlığını senin ellerin mi kabul etmiyor, kulakların mı; gövden mi kabul emiyor, bacakların mı? Bu sorumuzu saçma bulacak ve “hiçbiriyle” diyerek ilave edecektir: O’nun varlığını aklım almıyor O hâlde, şeytanın varlığını kabul etmeyen, o şahsın aklıdır Görünmeyen bir şey, yine görünmeyen bir şeyi inkâr etmektedir; delili ise “görülmemesi” Akıl kelimelerle düşünür, ama kalbin bütün işleri kelimesizdir İnsan bir çiçeği veya güzel bir kokuyu “kelimelerle” sevmez Bu işi kelimesiz yapar Ama, bu sevgisini ifade etmek, başkalarına aktarmak istediğinde kelimelere iş düşer İşte, kelimesiz seven ve korkan ve yine kelimesiz inanan o insan kalbine, şeytan musallat olmakta, onunla kelimesiz konuşmakta, ona fısıltı kabilinden birtakım telkinlerde bulunmaktadır İşte şeytanın bu fısıltılarına “vesvese” deniliyor Vesveseden söz açılmışken şeytanın bu yolla insanoğluna uyguladığı bazı taktiklerden söz etmek isterim: Şeytanın birinci gayesi, insanın imansız olmasıdır Bunu başaramadı mı, geri adım atar ve onun ibadet etmemesine çalışır Kulu bu şerefli vazifeden uzak tutmak için çok uğraşır Kalbine birtakım kötü şeyler fısıldar Ve insan bunların kendi kalbinden geldiğini sanarak rahatsız olur Bu defa şeytan yeni bir oyun sergiler: “Böyle karışık bir kalp ile de Allah’ın huzuruna durulmaz ki!” der Kul, bu desiseye kandı mı şeytan zafere ulaşmıştır Hâlbuki, her akıl kabul eder ki namazda bulamadığı huzuru, namazı terk etmekle yakalayacak değildir İbadet ve itaati bırakıp günah ve isyan yoluna giren bir insan, ilâhî feyizden gittikçe uzaklaşır Tek çıkar yol, ibadete devam etmektir Bir sohbette, şeytanın bu oyununa maruz kalmış bir gençle dertleşiyorduk “Ne zaman namaza dursam, aklıma kötü şeyler geliyor, namazdan çıktığımda kesiliyor” diyor ve bir hâl çaresi arıyordu Ona, önce, Nur Müellifinin şu harika reçetesini sundum: “O çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil Çünki senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir” Sözler, 275 Sonra şöyle sürdürdüm konuşmamı: Kendi yüzünü tokatlayan ve ağlayan birini görsen, demez misin ki, bu adam yüzünü kendisi tokatlıyorsa niçin ağlıyor? Yoksa göremediğim bir el mi, onun yumruğunu onun aleyhine çalıştırıyor? İşte senin hâlin o adam gibi Üstadın bu reçetesine göre, senin ağlaman gösteriyor ki o sözler senin kalbine ait değil Namazı terk edip, meselâ, kumarhaneye gittiğinde o kötü sözlerin kesildiğini göreceksin Demek ki, o sözlerin sahibi namaza düşman, kumara dost Hem kumar oynayan birisine şeytan niçin vesvese versin!? Verse, kumarın haram olduğu aklına gelebilir, bu ise şeytanın işine gelmez Onu öylece bırakmak şeytan için en geçerli yoldur Sonra kendisine Nur Külliyatından şu paragrafı okudum: “Hem de o gibi vesveselerin, ne hakaik-i ilâhiyeye ve ne de senin kalbine bir mazarratı yoktur Evet pis bir menzilin deliklerinden semanın güneş ve yıldızlarına, cennetin gül ve çiçeklerine bakılırsa, o deliklerdeki pislik ne bakana ve ne de bakılana bulaşmaz Ve fena bir tesir etmez” Mesnevî-i Nuriye, 96 Yine böyle birisine, şöyle bir soru sordum: Sen ilmihâl okudun mu? “Evet,” diye karşılık verdi İkinci sorum şöyle oldu: İlmihâlde namazı bozan şeyler içinde “vesvese” de var mı? Soruma hayretle karışık bir tebessümle karşılık verdi “O hâlde,” dedim, “sen namazına devam et” Namazda aklına ne gelirse gelsin, “Haydin namaza, Haydin felâha” sözlerini işittiğinde Rabbinin seni huzuruna çağırdığının şuuru ile namaza koşmalısın O anda aklına kötü şeyler gelebilir Ama, sen aklından ne geçerse geçsin, namaza gitmekle bu emre uymuş olursun Kalbime kötü şeyler geliyor bahanesiyle namazını kılmasan, emre isyan etmiş olursun ve böyle bir özür seni suçlu olmaktan kurtarmaz Önemli olan emri tutmak ve namaza koşmaktır Kalbimizin namaz esnasında ideal bir huzuru yakalaması ayrı bir meseledir Bu konuda Nur Külliyatından bir durum tespiti ve teselli cümlesi: “Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur Böyle kebair-i azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir” Kastamonu Lahikası, 148 “Bu zamanda” ifadesi aynı mektupta şöyle açıklanıyor: “Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i sâlih işlemiş hükmündedir” Bu iki tespiti birlikte düşündüğümüzde hayalimizde bir harp meydanı canlanır Her taraftan mermiler yağmakta ve biz bu dehşetli ortamda huzur aramaktayız Bunu başaramayacağımız açıktır Ama huzur bulamıyorum diye düşman saflarına iltihak edecek de değiliz İşte günahlar birer mermi, birer ok Bu asrın toplum hayatı bir harp meydanı gibi Her yandan yüzlerce hücuma uğrayan bir insan, namaza durduğunda ihlâslı, huzurlu bir ibadete zor muvaffak olur Ama, o zorlukta ayrı bir değer vardır Harp esnasında ve cephede tutulan bir nöbetle, sulh zamanında çarşı içinde tutulan nöbetin bir olmadığı açıktır “Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir” cümlesi bizi bu noktada hem teselli eder, hem de müjdeler Aynı mektupta ayrı bir müjde daha veriliyor: bir günahın terki vacip olduğundan, böyle bozuk bir ortamda yüzlerce günahı terk etmekle yüzlerce vacip işlenmiş olacağı müjdesi Birkaç asır önce, bu günahların yüzde birisine bile maruz kalmayan insanlar, bu vacipleri işleyemiyorlardı, onun yerine salih amel sahasında yol alıyor, bu yönde ilerliyor, nafile ibadetlerini artırıyorlardı Şimdi ise, salih amel işlemek zorlaşmış “Farzlarını yapan, kebireleri (büyük günahları) işlemeyen kurtulur” hükmü bir müjdeli haber olmasının yanı sıra, bu asrın dehşetinin de bir ifadesi, bir göstergesidir Biz asrı yargılamakla vakit geçireceğimize, kendi nefsimizle uğraşalım ve onu şeytana uymaktan alıkoymaya çalışalım Bunda başarılı olanlar çoğaldıkça, asır da bu mutlu insanlara uymak zorunda kalacaktır Cevap 2: abdestte her organı bir defa yıkamak farzdır Bir defa yıkamak yeterlidir Bu açıdan iki defa mı üç defa mı yıkadım diye vesvese yapmaya gerek yoktur Vesveseye müptela olan insanların en çok karşılaştıkları vesvese türü budur İdealinde en mükemmel ibadeti yapma düşüncesi vardır Yanlışsız ve eksiksiz en iyi amel ve hizmeti yapma zannına kapılmıştır Buna bir de takva düşüncesi girmişse, meselenin üstüne üstüne gider Gittikçe de vesvesenin şiddeti artar Zaman içinde öyle bir dereceye varır ki, amel ve ibadetin en iyisine ulaşayım derken harama düşebilir Bazen sünnet olan bir ibadeti ideal mânada yapmaya çalışırken, farkında olmadan bir farzı terk eder Sonunda da "Acaba ibadetim sahih oldu mu?" diye peş peşe o ibadeti iade eder durur Zaman içinde bu hal devam eder, sonunda büyük bir ümitsizliğe düşer Şeytan şu halinden istifade eder ve onu yaralar Bu tür vesveseye kapılan bir insan abdest almaya başlar, o anda vesveseye yakalanır, kollarını yıkarken tekrar başa döner, ayağını yıkayıp abdestini bitirmesi gerekirken bir daha başa döner veya abdestini aldıktan sonra "Herhalde sağ kolumu yıkamadım, başımı meshetmedim" gibi bahanelerle üst üste üç-beş defa abdest alır İşte burada şeytanın attığı vesvese oku hedefini bulmuştur Bu durum artık o insanda bir hastalık haline gelmiştir Bu tür vesveseye kapılan birçok insan tanıdım İbadetlerine yeni yeni başlayan bir genç kardeşimiz vardı Ezan okunmazdan yarım saat önce abdest almaya başlar, namazın farzına zor yetişirdi Üst üste en az beş defa abdest aldığı olurdu Meseleye vakıf olunca, bunun bir vesvese olduğunu anlattım, süreyi biraz azalttı, ancak tam muvaffak olamadı, inşallah bu vesveseden kurtulmuştur Boy abdestinde de vesveseye kapılan insanlar, bir kere gusül yeterliyken, kurulandıktan sonra kendilerini tekrar tekrar yıkanmaya mecbur hissediyorlar Bu çeşit vesvese abdest ve gusülde görüldüğü gibi, en çok da namazda karşılaşılıyor Normal olarak namazda insanın aklına her türlü düşünce gelebiliyor Özellikle şeytanın işlettiği bu düşünce akımına kapılan insan namazını bir türlü bitiremiyor, şayet camide ise cemaate yetişemiyor Gerek sünneti, gerekse farzı dönüp dönüp yeni baştan kılıyor Namazın içinde ise Fatiha ve sureleri birkaç defa okumak zorunda hissediyor kendini Yahut namazın müstehap ve sünnetlerini en ideal bir şekilde yapayım derken, ya vaciplerini veya farzını terk etmek gibi bir duruma düşüyor, hata üstüne hata yapıyor Bir de meselenin şu yönü vardır: İnsan bu çeşit vesvesenin şeytandan kaynaklandığını bildiği halde veya sevdiği, itimat ettiği, bilgisine güvendiği birisi tarafından kendisine haber verildiği halde, hiç aldırmadan vesvese etmeye devam ederse, bu sefer vebal altına girmiş, hatta günah işlemiş olur Çünkü bu takdirde Allah'ı ve Allah dostlarını dinlemiyor, şeytana kulak veriyor demektir Bu durumda tercihini belirleyecektir: "Allah'a mı itaat edeceğim, yoksa şeytana mı kulak vereceğim?" Birinci tercih kendisini hep güzelliklere götürecektir, ikinci tercih ise musibetten musibete sürükleyecektir—Allah korusun Abdestte karşılaşılan vesveseye karşı nasıl hareket edilmesi gerektiği hususunda Efendimizin (asm) tavsiyelerine kulak verelim: Ubey bin Ka'b'in rivayetine göre Resulullah (asm) şöyle buyurmuştur: "Abdeste musallat olan bir şeytan vardır ki, ona velehan (şaşkınlık veren) derler Onun için abdest ve gusülde su vesvesesinden korunun(1) Abdest işinde vesvese veren şeytana bu adın verilmesinin sebebi, mü'mini abdest esnasında vesveseye itme yolundaki aşırı hırsıdır Yahut şeytan vesvesesiyle insanı öyle telaşa sokar ki, insan şaşırır kalır, şeytanın kendisiyle oynadığını bile anlamaz Abdest alırken azasını ıslatıp ıslatmadığını ve kaç defa yıkadığını bilemez hale gelir Abdestte görevli şeytandan kaçınmanın manası da şöyledir: Yani abdest azası ıslandı mı ıslanmadı mı, bir defa mı iki defa mı yıkandı, su temiz mi, kirli mi gibi Velehan adlı şeytanın suyla ilgili yapmak istediği bu ve benzeri vesveseden kaçının demektir Abdestte gelen vesveseyi temelinden halleden ve herkesin rahatça tatbik edebileceği Peygamberimizin bir tavsiyesi de şu şekildedir: Bedevinin birisi Resulullaha (asm) gelerek abdestin nasıl alınacağını sordu Resulullah (asm) azalarım üçer defa yıkayarak ona abdest almayı gösterdi Sonra da şöyle buyurdu: "İşte abdest budur Bundan fazla yapan sünneti terk ederek hata yaptı, sınırı aştı ve nefsine zulmetti demektir" (2) Bu hadisin izahında İbni Hacer der ki: "Elini yüzlerce defa yıkadığı halde abdestsizliğinin kalkmadığına inanan çok vesveseli insan gördük" İbni Hacer Hazretleri beş asır önce yaşamış bir hadis âlimidir Demek ki, ibadetlerdeki vesveseyle sadece günümüz insanı karşılaşmıyor, asırlar öncesinden beri insanlık hep bu musibetle muhatap oluyor Zira şeytan her zaman aynı taktiği kullanarak Allah'a verdiği, Salih kulları saptıracağına dair sözünü hep tutuyor Abdestte olduğu gibi, namazda da yanılma, şüphe ve vesveselere karşı neler yapılacağı hususunda hadis-i şeriflerde pratik çözümler verilmektedir Bu hadislerden bazılarının mealini verelim: Abdullah bin Amr'in rivayetine göre Resulullah (asm) şöyle buyurmuştur: "Herhangi biriniz namazda iken şeytan ona gelerek, 'Falan şeyi ve şu şeyi hatırla Ta ki, kul gafletle namazdan çıkıp gitsin Ve her hangi biriniz yatağında uzanmış iken şeytan onun yanına varır ve kişi uyuyuncaya kadar şeytan durmadan onu uyutmaya çalışır Başta abdest ve namaz olmak üzere ibadetlerde unutabiliriz, ne okuduğumuzu, ne kadar okuduğumuzu, kaç rekât kıldığımızı bir an için aklımızda tutamayabiliriz Böyle durumlarda da hemen telâşa kapılmamalı, çareyi yine ibadetin kendi içinde aramalıyız Hiçbir insan unutkanlıktan kurtulamadığı gibi, en üstün insan olan Peygamberimiz (asm) bile çok az da olsa unutkanlığa maruz kalabiliyordu Çünkü o ne kadar büyük ve mükemmel bir insan olsa da, insanî halleri itibariyle bizden birisi gibiydi Acıktığı, susadığı, hasta olduğu ve sıkıntıya düştüğü gibi, unuttuğu da olurdu Bu meseleyi hadiste şu şekilde görüyoruz: Abdullah bin Mes'ud şöyle rivayet eder: "Resulullah (asm) namaz kıldırdı Ya fazla yaptı, ya eksik yaptı Bunun üzerine, 'Yâ Resulallah! Namaza bir şey mi ilave edildi?' denildi Resulullah (asm) şöyle buyurdu: "Ben ancak bir insanım Siz unuttuğunuz gibi ben de unuturum Biriniz unuttuğu vakit, oturduğu halde iki secde yapı-versin" buyurdu Sonra Resulullah kıbleye dönerek iki secde etti (3) Şeytanın tek isteği ve görevi vardır, o da insanı ibadetten, özellikle namazdan alıkoymak, kendisi namaz ve secdeden mahrum kaldığı gibi, insanlığı da bu nimetten mahrum etmek ve uzak tutmaktır Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam İblis'in bu hedefini açığa çıkarırlar 1- Tirmizi, Taharet:43; İbni Mâce, Taharet:48 2- İbni Mâce, İkame: 48 3- ibni Mâce, ikame: 129 Selam ve dua ile Sorularla İslamiyet Editör |
|