Emîn; Emânet İçin Güven Duyulan |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Emîn; Emânet İçin Güven DuyulanEmîn; Emânet İçin Güven Duyulan Mumine Sitesi Emîn; Emânet İçin Güven Duyulan Emîn: Allah (cc)'ın bir ismi ve rasullerin bir vasfını belirten Kur'an-ı bir terimidir "el-Emin", "e-mi-ne" fiilinden ism-i fâildir "emine"; korkusuz ve âsude olmak, "el-Emin" ise "koruma muhâfızı, bir şeyi koruyan, güvenilen, itimatlı adam, hâin olmayan" anlamındadır "Emin, mümin ve emânet" kelimelerinin kendinden türediği "e-m-n", her türlü korku ve şüpheden uzak olmak, bütünüyle mutmain bulunmak demektir (Râğıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Garibi'l-Kur'ân, 30) "El-Emîn", sıka, güvenilir mutemed mânâsına geldiği gibi, bazen de emniyet içerisinde olan, emniyetli manalarına gelir "Emîn" kelimesini açıklamak için önce aynı kökten gelen "emânet" kelimesini açıklamamız gerekir Çünkü "emin" aynı zamanda "emânete riâyet eden kimse" demektir İlim ve özellikle irâdeyle birlikte Allah'ın karşısında insana verilen "benlik/nefs/ene" göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten çekindiği büyük bir "emânet"tir Bu "emânet" öylesine ağırdır ki, nefsi aşmayı ve şeytanın süslediği yola dalmadan Allah'a kul olmayı, görmesini O'nun görmesi, eylemini O'nun eylemi, irâdesini Onun irâdesi hâline getirmeyi gerektirir İşte, dağlar, gökler ve yer böyle bir emâneti yüklenmekten kaçınmış, Allah'ın irâdesine pasif bir teslimiyeti, irâde sahibi olarak kâinata efendilik yapmaya tercih etmişlerdir "Muhakkak Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emreder" (4/Nisâ, 58) Bu şekilde emâneti yerine getirene emin kişi denir Allah'ın risâleti en önemli bir emânettir ve bu da bütünüyle emin olan elçiler aracılığıyla, yine bütünüyle emin olan nebilere tevdî edilir: "Onu er-Rûh'ul-emîn indirdi, kalbine uyarıcılardan olasın diye" (26/Şuarâ, 193) "Şüphe yok ki O (Kur'ân, Allah'ın) çok şerefli bir elçisinin (yani Cebrâil'in getirdiği) sözüdür (Bu elçi) büyük bir güç sahibidir Arşın sahibi (Allah) indinde yüksek bir mevki sahibidir (Üstelik) orada (göklerde, melekler tarafından) kendisine itâat edilendir, (vahiyleri tebliğ için) oldukça emîndir" (81/Tekvîr, 19) Bu âyetlerde vahyi indiren emîn elçi olarak Cebrâil (as)'den bahsedilirken, Kur'an-ı Kerîm'de daha çok emîn vasfı rasûller için geçmektedir Kur'ân-ı Kerim'de bize bildirilen ilk azgın putperest toplum olan ve âkıbeti tûfanda boğulmak olan Nuh kavmine, Nuh (as)'un tebliği yine Kur'ân-ı Kerim'de şöyle anlatılır: "Nûh kavmi de gönderilen rasulleri yalanladı Kardeşleri Nûh onlara: ‘(Allah 'tan) ittikâ etmez misiniz?’ demişti: 'Ben size gönderilmiş emîn bir rasûlüm Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine âittir" (26/Şuarâ, 105-109) "Her yol üzerine bir işaret koyan" ve "ebedî yasayacaklarmış gibi köşkler inşa eden"Âd kavmiyle Hûd (as) arasındaki mücâdele âyetlerde şöyle açıklanır: "Âd (kavmi) de gönderilen resulleri yalanladı Kardeşleri Hûd onlara '(Allah'tan) ittika etmez misiniz? demişti Ben size gönderilmîş emîn bir resulüm Artık Allah 'tan korkun ve bana itâat edin Sizden buna karşı hiçbir ücret istemiyorum Benim ücretim âlemlerin Rabbına âittir" (26/Şuarâ, 123-127) Dağlardan ustalıkla evler yontan, bahçelerde, çeşme baslarında emin (güvenli) bir durumda azgın hayat süren ve öyle bırakılacağını sanan Semud kavmine de Sâlih (as) aynı mesajla gönderiliyor: "Semud (kavmi) de gönderilen resulleri yalanladı Kardeşleri Salih, onlara demişti ki: İttika etmez misiniz? Ben size gönderilmiş emîn bir Resulüm Allah'tan korkun ve bana itaat edin Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbına âittir" (26/Şuarâ, 141-145) "Kadınları bırakıp, erkeklere giden" ve böylece Âd ve Semud gibi helâk edilen Lût Kavmi'ne de emîn bir elçi olan Lût (as) gönderilmişti (26/Şuarâ, 160-162) Yine Şuayb (as) da emîn bir elçi olarak, "yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, ölçü ve tartıda hilekârlık yapan" ve sonunda kendilerini "karanlık günün azâbı"nın yakaladığı Eyke ahâlisine aynı mesajla gönderilmişti Ve aynı mesajı: "Ben size gönderilen 'emîn' bir rasûlüm" (26/Şuarâ, 178), sözleri eşliğinde kendi vasfını tanıtarak tebliğ etmişti Yine Yûsuf (as) bir dizi bâdireleri atlattıktan sonra ''Hükümdar, Onu (Yûsuf (as)ı) bana getirin, onu kendime özel (bir dost) edineyim dedi Kendisiyle konuşunca da şöyle dedi: "Sen, artık bugün yanımızda mevkî sahibi, emîn (bir kimse)sin" (12/Yûsuf, 54) âyetinde olduğu gibi peygamberlerin emin'lik vasfını toplum da kabul etmek zorunda kalıyordu Mûsâ (as) da emin bir resul olarak Fir'avun'a ve ileri gelenlerine gönderilmiştir "Andolsun ki onlardan evvel Biz Firavn'un kavmini de imtihan ettik Ve onlara kerîm bir Resulu gelmişti (Onlara demişti ki); ‘'Allah'ın kullarını bana teslim ediniz Şüphesiz ki ben sizin için (gönderilmiş) ‘emîn’ bir rasûlüm" (44/Duhân, 17-18) Son Nebî ve Rasûl olan Hz Muhammed (sas) de daha risâlet görevine başlamadan önce "Muhammed'ül-Emîn" olarak tanınmıştı O da risâlet görevini kendinden öncekilerden geniş ve özde aynı emîn bir Resul olarak Mekke şirk toplumunda yerine getirdi Kısacası "emîn" vasfı, tüm Resullerin ortak vasıflarından biridir Bu vasıfları ile Allah'ın dinini tebliğ ediyorlar ki insanlar kendilerine inansın Tarihin hangi döneminde olursa olsun, bir kimse topluma bir dava ile geldiğinde, toplumun ona inanması için o kimsenin "emîn" vasfına sahip olması lâzımdır Günümüz İslâm dâvetçileri de başarılı olabilmeleri için bu özelliğe sahip olmalı ve peygamberlerin bu en temel vasıflarına sahip olmaya çalışmalıdırlar Bir kimsenin "emîn" sayılabilmesi için o kimsenin davasında samimi olduğunda güvenilir olması, davayı yüklenmeye güç yetirebilmede güvenilir olması ve her türlü zorluğa o uğurda katlanacağı hususunda güvenilir olması gerekir Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de "bir işi yapabilme gücüne sahip" mânâsında da kullanılmaktadır "emîn" kelimesi "(Süleyman (as)) dedi ki: Ey ileri gelenler onlar (Belkıs ve kavmi) bana müslümanlar olarak gelmeden önce, onun tahtını hanginiz bana getir(ebil)irsiniz?' Cinlerden bir ifrit, 'Sen yerinden kalkmadan önce ben onu sana getiririm ve elbette ben bunun için güçlü ve 'emîn'im' dedi" (27/Neml, 38-39) Emin olma; sırf doğru olma, güvenilir olma, bir işi yapabilme gibi manalarında kullanılmıyor Kur'an-ı Kerîm'de emîn kavramının bir de azâbdan, korkudan kendi kendinden "emîn olma, gibi anlamları da vardır "Allah (bu şirkiniz için) üzerimize bir delil ve burhan (bir kitap ve hüccet) indirmediği şeyi (putları) siz O'na ortak koştuğunuz halde korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuğunuz (ilahlarınızdan) nasıl korkarım? şimdi gerçekten biliyorsanız (söyleyin bakalım, bu muvahhid ve müşrik) iki kesimden hangisi (korkudan) emîn olmaya daha lâyıktır?" (6/En'âm, 81) "Korkudan, (azaptan), "emîn" olma (hakkı), iman eden ve imanlarını bir zulme bulaştırmayanlara aittir Ve doğru yolu da bulmuş olanlar onlardır" (6/En'âm, 82) "Emîn" ile aynı kökten olân "emîn" ve "emene", selâmet içinde bulunma, rahatlık içinde ve mutmain olma halleri hakkında kullanılıyor Bu durumlarda gerçekten "emîn" olanlar emâneti yüklenip iman edenler, sâlih amel işleyenlerdir Allah bunu vaad ediyor (24/Nûr, 55, 8/Enfâl, 11) "Emîn" vasfı insanlar, şahıslar ve canlılar için geçerli olduğu gibi aynı zamanda yer, mekân, makam, belde için de geçerlidir Allah'ın emîn kıldığı beldeler vardır Eğer bir şehrin halkı emân ise o şehir de emîndir Ama sürekli emîn olmayan mekânlar da vardır "Hani biz O evi (Kâbe'yi) insanlar için sevap (kazanma) yeri ve "emîn " (bir mekân) kılmıştık Siz de İbrahim'in makamından bir namazgâh edinin İbrahim ve İsmâil'e de, 'evimi tavâf edenler îtikafa girenler (ibâdet için orada kalanlar) rükû' ve sücud edenler için titizlikle temizleyin' diye emir vermiştik" (2/Bakara, 125-126) Ama ne yazık ki bugün müstekbirler, Allah'ın düşmanları, Allah'ın emîn kıldığı beldeleri emîn olmaktan çıkarmak istiyorlar Bu emîn beldeler üzerinde kanlı planlar hazırlıyorlar O beldelerin gerçek fonksiyonlarını kaldırmak istiyorlar Halbuki Allah Teâlâ o beldeler üzerine yemin ediyor: ''Andolsun incire ve zeytine, (Kelimullah Hz Musa'nın müracaat yeri olan) Sina dağına ve (Hz Rasûl'ün doğum yeri olan) şu emîn (Mekke) şehr(in)'e ki; şüphesiz biz, insanı ahsen-i takvim'de (en güzel biçimde) yarattık" (95/Tîn, 1-4) Hiç kimsenin elinin uzanamayacağı, emniyetini bozamayacağı dâr'us-selâm ise Müttakîlere vaad ediliyor Ancak orada emîn bir şekilde yaşarlar “Müttakîler ise muhakkak ki, bir "emîn" makamdadırlar Cennetler de ve pınarlardadırlar Karşı karşıya oldukları halde atlastan, parlak ipekten (elbiseler giyineceklerdir İşte böyle, onları hûrun ıyn (gözleri iri, elbiseleri tertemiz, beyaz tenli cennet kadınlar) ile eş yaptık Onlar orada "emîn " bir durumda her meyveden isterler” (44/Duhân, 51-55) (8) Alıntı |
|