Muaviye İle Mücadelenin Başlaması... |
07-17-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Muaviye İle Mücadelenin Başlaması...Ibn Mülcem’in kisas edilmesinden hemen sonra, Hz Hasan, Muaviye ile baslayacagi mücadelede Kûfelilerin destegini almak için harekete geçti ve atâlarini yüzer dirhem artirdi[1] O, Kûfelilerin her ne kadar babasinin yaninda yer aliyor gibi görünseler de onu sevmediklerinin farkindaydi Zira gerek Siffin savasinda, gerekse Nuhayla, Nehrevan ve devamindaki savaslarda bu sehirden önemli sayida insan ölmüstü Ölenlerin fazlaligini anlatmak için kaynaklar, sehirde agit sesinin yükselmedigi hiçbir evin olmadigini aktarmaktadirlar Tüm bu insanlarin, yakinlarinin öldürülmesini gönül huzuru içerisinde kabullendiklerini söylemek safdillik olur Bunun bilincinde olan Hz Hasan,[2] Muaviye ile yapacagi mücadelede bunlarin destegini saglamak istedi ve maaslarini artirdi Bu taktigin geçici bir süre için dahi olsa ise yaradigi anlasilmaktadir Nitekim Belâzûrî, Kûfelilerin Hz Hasan’i babasindan daha çok sevdiklerini aktarmaktadir[3] Biat tamamlandiktan sonra yeni halife Hz Hasan, babasinin öldügünü, kendisinin onun yerine halife seçildigini, babasinin valilerine bildirdi ve biat istedi Babasinin atadigi valilerinin tamami ona biat ettiler Hz Hasan bu valilerden hiç birini degistirmeyerek görevlerinin basinda birakti Böylece kendisine sadece Muaviye’nin kontrolünde bulunan Misir ve Suriye biat etmemis, bunun disindaki yerlesim birimlerinin tamami biat etmis oldu Daha önce babasinin kontrolünde bulunan yerlesim birimlerinin biatini alan yeni halife, hiç zaman kaybetmeden Muaviye’ye mektup yazarak biat istedi[4] Fakat Muaviye bunu reddetti Çünkü o Hz Ali’nin ölümü ile avantajli bir konuma yükseldiginin farkinda idi Artik karsisinda genç ve deneyimsiz biri duruyordu Onunla mücadele etmek daha kolay olacakti Dolayisiyla hiç zaman kaybetmeden kendisini halife ilan etti ve biat almaya basladi[5] Böylece Islam aleminin, ilk defa, iki halifesi olmus oldu Artik Muaviye mesru halifeye biat etmeyen bir vali degil, kendisine, Islam aleminin en azindan bir bölümünde, biat edilmis olan bir halife konumuna yükseldi Simdi Hz Hasan’i ikna etmek veya en azindan hareket alanini daraltmak gerekiyordu Bu amaçla Muaviye ilk olarak Hasan’i kendi tarafina çekmek için her zaman uyguladigi taktik olan kesenin agzini açti ve ona aslinda hilafete layik olmakla beraber genç ve tecrübesiz oldugunu, devlet islerinin deneyim gerektirdigini bildirdi ve kendisine katilmasi durumunda ona Irak Beytu’l-Malinda bulunan tüm parayi ve istedigi bölgenin haracini tahsis edecegini yazdi[6] Fakat Hasan, buna razi olmayarak babasinin baslattigi mücadeleyi sürdürme niyetinde oldugunu ortaya koydu Muaviye’nin mektubunu Hz Hasan’a getiren Cundeb b Abdullah, Samlilarin kendisine karsi savasmak için ordu hazirlamakta olduklarini bildirerek, bu ordunun gücü ve sayisi hakkinda bilgi verdi, bir an önce hazirlanmasini önerdi[7] Bu hadiseden kisa bir süre sonra Muaviye’nin 60000 kisilik bir ordunun basinda Sam’dan Irak’a dogru hareket ettigi, yerine vekil olarak da ed-Dahhâk b Kays el-Fihrî’yi atadigi haberi geldi[8] Rivayetlere göre; Hz Hasan, Muaviye’nin ordusunun Irak’a hareket ettigi haberini almis olmasina ragmen harekete geçmemistir[9] Büyük bir ihtimalle Muaviye’nin saldiracagi yerin netlesmesini beklemistir Kaynaklarimiz Suriye ordusunun, Cisru Menbiç’e geldigi haberi üzerine Hz Hasan’in basta Hucr b Adiyy, Kays b Sa’d b Ubâde ve Abdullah b Abbas olmak üzere danismanlarinin uyarilarini dikkate alarak orduyu hazirlamak için harekete geçtigini ve Kûfe mescidinde halka bir konusma yaparak onlari Muaviye’ye karsi savasa çagirmakla yetinmedigini bunun bir cihat oldugunu ilan ettigini aktarmaktadirlar[10] Hz Hasan’in mescitte yapmis oldugu bu konusma, onun Muaviye ile mücadeleye bakisini yansitmaktadir Cihad çagrisi içeren bu konusma baris yanlisi birinin yapacagi bir hitap degildir Eger Hz Hasan, Muaviye ile savasmak, ya da Demircan’in ifadesi ile “Müslümanlar arasinda meydana gelebilecek bir savasin sorumlulugunu üstlenmemek” [11] amacinda olsaydi, hadiseye cihad olarak bakmasi anlamsiz olurdu Bu durum rivayetlerin aksine Muaviye ile ciddi bir sekilde savasma niyetinde oldugunu göstermektedir Halife savasa istekli olmasina ragmen Kûfeliler onun ile birlikte savasa gitme niyetinde degillerdi Nitekim Belâzûrî ve Isfehanî, Kûfe mescidinde Hz Hasan’in halki cihada davet ettiginde hiç kimsenin olumlu cevap vermedigini, herkesin susup kaldigini söylemektedir[12] Hz Hasan’in asker toplamakta zorlandigini gören Hz Ali taraftarlarindan Tay Kabilesi’nin lideri Adiyy b Hatem et-Taî, Kays b Sa’d b Ubâde, Ziyâd b Sa’sa’ et-Teymî, Ma’kil b Kays er-Riyâhî devreye girerek mescitte halka yaptiklari konusmalarla Kûfelileri halifeye destek vermeye çagirdilar Burada vurgulanan tema ise imamlarini yalniz birakmamalari gerektigi idi[13] Ama Kûfeliler, hiç de bu kanaatte degillerdi Onlar, yukarida da arzetmeye çalistigimiz gibi artik bu kabil savaslardan yorgun düsmüs ve barisin bir an önce gelmesini arzulamaktaydilar[14] Öte taraftan Hz Hasan, Kûfelilerin kendisine destek vermek istemediklerini anlayinca amillerine yazarak asker talebinde bulundu [15] Bütün bunlardan sonra Kûfe ve bagli yerlesim birimlerinden 40000 kisilik bir kuvvet olustu[16] Adi geçen bu sehrin askeri potansiyeli dikkate alindiginda söz konusu rakamin çok da büyük olmadigi anlasilmaktadir Rivayetlerin aktardigi rakamlarin en yüksegi olan 40000 kisinin dogru olduguna inansak bile bu rakamin içerisinde çevre yerlesim birimlerinden gelen askerlerin varligini da kabul etmemiz gerekir En kötü ihtimalle bunun 1/4’ünün disardan geldigini varsaysak bile Kûfe kökenli askerlerin 30000 kisi oldugu gerçegi ile karsi karsiya gelmis oluruz Bu rakam da Kûfe’nin asker potansiyelinin ancak yarisini teskil etmektedir[17] Toplanan askerlerin hepsinin de Hz Hasan’i destekledigini, onun basarili olmasini istedigini veya ayni hedefe varmaga çalistigini söylemek de mümkün degildir Aksine Hz Hasan’in ordusu birbirinden oldukça farkli kitlelerden olusmaktaydi Bu kitlelerin ilkini Muaviye ve Haricîlerle yapilan savaslarda yorgun düsen, yakinlarini bu savaslarda kaybeden ve artik savasmak istemeyen kitle olusturuyordu ki bu kitle ordunun çogunlugunu teskil etmekteydi Ordusunun ikinci önemli kuvvetini ise haricîler olusturmaktaydi[18] Sayilari hakkinda net bilgilere sahip olmamakla beraber, bunlarin Sabât’ta[19] çikardiklari karisikligi dikkate alacak olursak, önemli bir kuvvet olduklarini düsünebiliriz Bu orduda yer almalarinin nedenine gelince; Muaviye’yi kafir olarak gördükleri için onunla savasmak istiyorlardi Babasi Hz Ali’yi tekfir etmis olmalarina ragmen yeni halifeyi kafir olarak hala degerlendirmiyor, en azindan onun hakkinda henüz bir karara varamadiklari anlasiliyor Sabat’ta baristan bahsettigi esnada Haricîlerin kendisine daha önce babanin sirke girdigi gibi sen de sirke girdin demeleri[20] de bu kanaatimizi destekliyor Eger onu daha önce kafir olarak degerlendirmis olsalardi böyle bir cümleyi sarf etmelerinin bir anlami kalmazdi Ordudaki üçüncü kitleyi ise Hz Hasan’i yürekten destekleyen kimseler olusturuyordu Sayilari Muaviye ile savasin kaderini tayinde etkili olamayacak kadar az olan bu insanlar çogunlukla Hemdân kabilesi ve Rebia’nin bazi kollarina mensup idiler Nitekim Hz Hasan, Sabat’ta saldiriya ugradiginda bunlar tarafindan korunmustur Kûfe ve bagli yerlesim birimlerinden gelen bu askeri güçten sonra, Hz Hasan, yukarida zikrettigimiz sorunlarin da farkinda olarak, Mugire b Nevfel b el-Hâris b Abdulmuttalib’i Kûfe’de yerine vekil birakarak[21] Muaviye ile savasmak üzere sehirden ayrildi Deyru Abdurrahman’a geldiginde 12000 kisilik bir öncü birligi olusturdu ve basina da Ubeydullah b Abbâs’i geçirdi[22] ve kendisine Enbâr yöresine gitmesini, Muaviye’yi orada karsilamasini, yaptigi her iste Kays b Sa’d b Ubâde ve Saîd b Kays el-Hemdânî’ye danismasini, her gün kendisine haber göndermesini, öldürülmesi durumunda yerine Kays b Sa’d’in geçmesini, onun da öldürülmesi durumunda Saîd b Kays’in yerine geçmesini emretti[23] Öncü kuvvetlerinin hemen arkasindan hareket eden Hz Hasan, Deyru Ka’b’i geçerek oradan da Medâin’e yöneldi Sabat’a gelinceye kadar ordusunu sürekli gözledigi ayni amaca sahip olmayan böyle bir ordu ile savasmanin kendisini basariya götürmeyecegi sonucuna vardigi anlasilmaktadir Bu yürüyüs esnasinda zihninde baris fikri de, bir ihtimal olarak, belirmis olmalidir Gerek hazirlik asamasinda, gerekse Sabât’a gelince kadar yolda geçen zaman zarfinda hiç baristan bahsetmemis olmasi bu ihtimalin yolculuk esnasinda düsünüldügünü göstermektedir Burada yaptigi konusmada bu ihtimali dile getirmesi,[24] Haricîlerin, küfrüne hükmetmelerine neden olmustur [25] Hatta rivayetler bu konusma üzerine haricîlerin birbirlerine “Hasan daha önce babasinin küfre girdigi gibi küfre girdi” dedigini aktarmaktadir[26] Hz Hasan’in küfrüne hükmeden Haricîlerden, içlerinde Abdurrahman b Abdullah b Ebî Cu’âl el-Ezdî’nin de bulundugu bir gurup onun çadirina saldirip, esyasini yagmalamakla yetinmemis[27] kendisini de öldürmeye çalismistir[28] Bu saldiri esnasinda bir taraftan da “Daha önce babanin sirke girdigi gibi sirke girdin ey Hasan” diye bagirmaktan da geri durmuyorlardi[29] Birinci suikast girisiminden sag kurtulmayi basaran Hz Hasan’i bu gurubun sag birakma niyetinde olmadigi anlasilmaktadir Çünkü atina atlayip olay yerinden uzaklasmak isterken, Haricîlerden el-Cerrâh b Sinân adindaki bir sahis tarafindan durdurulmus, atinin yularina yapisilarak babasi gibi dinden çiktigi yüzüne haykirilmistir Bununla da yetinmeyen Cerrah, Hz Hasan’a saldirmis onu atindan düsürmüs, kiliçla öldürmeye yeltenmistir Hasan, orada bulunanlarin yardimiyla bu suikast girisiminden ancak yarali olarak kurtulabilmistir[30] Hz Hasan kendisine düzenlenen suikast girisiminden Hemdan ve Rebia kabilelerine siginarak kurtulabilmistir Bu kabileler onun etrafinda canli bir kalkan olusturarak kendisini, Muhtar es-Sekafî’nin amcasinin valilik yaptigi, Medain’e[31] getirmislerdi[32] Nevbahti ve Isfehanî, Hz Hasan’a suikast girisiminde bulunuldugunu, yarali olarak kurtuldugunu ve yarasinin Medain’de tedavi edildigini söylerken burada ne kadar kaldigi hakkinda bilgi vermemektedirler[33]Bu bosluk Bagdadî tarafindan doldurulmustur Bagdadî onun Medain’de 40 gün kadar kaldigini söylemektedir[34] Bu hadiseye ragmen kaynaklarimiz Haricîlerin Hz Hasan’in ordusundan ayrildigina dair en ufak bir bilgi aktarmamaktadirlar Dolayisiyla Hz Hasan’in Medain’e gitmeye karar vermis olmasi Haricîleri bir beklentiye sevk etmis olmalidir Belki de onlar, gelisen bu son durumdan sonra Hz Hasan’in Muaviye ile savasa devam edecegini tahmin etmekteydiler [1] Isfehanî, Mekâtil, 55 Bu durum Hz Hasan’in Muaviye’ye karsi savasma isteginin bir kaniti olarak degerlendirilebilir Nitekim iddia edildigi gibi Hasan, gözünü ilk günden itibaren Kûfe beytu’l-malina dikmis olsa idi, mukatilenin atâlarini artirmasi anlamsiz olurdu Kûfe’de o tarihte 80000 civarinda bir mukatilenin bulundugunu biliyoruz, [Bkz Söylemez, Kûfe, 95] bu beytu’l-maldan 8000000 dirhem çikmasi anlamina gelmektedir [2] Nitekim Hz Hasan, hilafeti Muaviye’ye devrederken Kûfelilere yaptigi konusmada kendisini terk etmelerinin nedeni olarak Siffin ve daha sonraki savasta ölenlerin öcünü almak istemeleri oldugunu söylemektedir Bkz Ibnu’l-Esîr, III, 414 [3] Bkz Belâzûrî, Ensâb,III, 291 [4] Belâzûrî, Ensâb,III, 281; Ibn A’sem, III/IV, 286-287; Isfehanî, Mekâtil, 55 Ayrica bkz Ibrahim Sariçam, Emevî-Hâsimî Iliskileri –Islam Öncesinden Abbasîlere Kadar-, Ankara 1997, 281 [5] Bkz Ibn Hibbân, II, 305 Muaviye, Hz Ali’nin vefat ettigi tarihte Kudüs’te bulunmaktaydi Hz Ali’nin vefat haberini alir almaz kendisine biat almaya baslamistir Bkz Ibn Kuteybe, el-Imâme, I/II, 162 Ayrica bkz, Irfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b Ebî Süfyan, Ankara 1990, 176; Sariçam, 281 [6] Belâzûrî, Ensâb,III, 281 [7] Belâzûrî, Ensâb,III, 281 [8] Bkz Ebû Bekr Ahmed b Ali b Hatib el-Bagdadî, Tarihu Bagdad ve Medinetu’s-Selâm, I-XIV, Beyrut trs, I, 208 [9] Belâzûrî, Avâne b el-Hakem’den aktardigi bilgiye göre Hz Hasan 50 gün hiç savastan bahsetmeden durmustur Bkz III, 279 [10] Belâzûrî, Ensâb,III, 279-280; Isfehanî, Mekâtil, 61 [11] Bkz Demircan 67 [12] Bkz Belâzûrî, Ensâb, III, 281, Isfehanî, Mekâtil, 66 [13] Konu ile ilgili genis bilgi için bkz Belâzûrî, Ensâb,III, 281 vd; Isfehanî, Mekâtil, 62 [14] Nitekim Muaviye iktidara geldikten sonra bas gösteren Haricî isyanlarinin bastirilmasinda da Kûfeliler yer almak istememisler, onun tehditlerinden sonra istemeyerek katilmislardi Genis bilgi için bkz Taberî, VI, 81; Yakubî, II, 217 Ibnu’l-Esîr, el-Kâmil, III, 418; Nuveyrî, XX, 273 [15] Belâzûrî, Ensâb,III, 280; Ibn A’sem, III/IV,289; Isfehanî, Mekâtil, 61 [16] Bkz Kalkasandî, Measiru’l-inafe, 108 [17] Ziyâd b Ebihi döneminde Kûfe’de 80000 kisinin devletten atâ aldigi, yani asker oldugu bilinmektedir Hz Hasan döneminde de sehirdeki asker sayisi bundan çok farkli degildir Genis bilgi için bkz Söylemez, Kûfe, 95 [18] Bkz Müfid, 171; Ali Yasin, 175 [19] Sabât; Medâin’e yakin bir yerlesim yeridir Bkz Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, I-V, Beyrut 1975, III, 166 [20] Bkz Belâzûrî, Ensâb, III, 282 [21] Belâzûrî, Ensâb, III, 282; Kalkasandî ise yerine Ammâr b Hassân’i vekil olarak birakip gittigini söylemektedir Bkz Measiru’l-inâfe, 108 [22] Zührî’nin Emevî yanlisi tavri bu hadisede de kendisini göstermekte ve diger kaynaklardan farkli bilgiler vermesine neden olmaktadir Ona göre Hz Ali vefat etmeden önce Muaviye ile savasmak üzere 40000 kisilik bir kuvvet olusturmus ve basina da Kays b Sa’d b Ubâde’yi geçirmisti Hz Ali sehid edilip yerine Hz Hasan geçmistir Hasan, ta basindan beri Muaviye ile anlasmayi düsünmekteydi Tek amaci ise bir takim menfaatler elde etmek idi Bu istegini onaylamayacagini bildigi Kays b Sa’d b Ubâdeyi görevden alarak yerine Ubeydullah b Abbas’i getirdi Ubeydullah, Hasan’in bu niyetini bildigi için Muaviye tarafindan kendisine teklif edilen parayi hiç çekinmeden kabul etti ve ona katildi [Bkz Zührî, 157] Fakat Belâzûrî, bazi sahislarin ordunun basina Kays b Sa’d’in geçtigini söylediklerini, ancak bununun dogru olmadigini söylemektedir [Bkz Belâzûrî, III, 281] Bu da Zührî tarafindan aktarilan bilgilerin dogru olmadigini ortaya koymaktadir [23] Belâzûrî, Ensâb,III, 281; Yakubî, Tarih, II, 214; Isfehanî, Mekâtil, 62 [24] Belâzûrî, Ensâb,III, 282; Ebû Hanife Ahmed b Davud (282/895), Ahbâru’t-Tivâl, (thk Abdulmünim Âmir-Cemalettin es-Seyyâl), Kahire 1960, 216; Ibn A’sem, III/IV, 289; Ayrica bkz Sariçam, 283 Ismail b Râsid ise bu huzursuzlugun kaynaginin ordu arasinda gezen Kays b Sa’d’in öldürüldügü haberi oldugunu söylemektedir [Bkz Taberî, VI, 74 Ayni bilgiler Nuveyrî tarafindan da aktarilmaktadir Bkz XX, 225] Yukarida öncü kuvvetlerinin basinda Kays’in bulunmadigini belirttik, dolayisiyla bu rivayet kendiliginden geçerliligini yitirmektedir Siîler de Hz Hasan’a karsi düzenlenen bu saldiriyi söz konusu konusmaya baglamakta, fakat amacinin farkli oldugunu ileri sürmektedirler Nitekim Siîlerin önemli yazarlarindan Müfid, Hz Hasan tarafindan yapilan bu konusmanin yegane amacinin ordusunu denemek oldugunu iddia etmektedir Bkz Müfid, 172 [25] Bkz Dineverî, 216 Nitekim Haricî kaynaklar da Hz Hasan’in Muaviye ile anlasmasindan önceki durumu ile ilgili hiçbir beyanda bulunmazken, onun Muaviye ile anlasmasindan dolayi küfre girdigini ifade etmektedirler Bkz Ahmed b Said b Abdulvahhid es-Semmâhî, Kitâbu’s-Siyer, (thk Ahmed b Suûd es-Siyâbî) I-II, Umân 1987, I, 55 [26] Bkz Dineveri, 216 [27] Belâzûrî, Ensâb,III, 282 [28] Belâzûrî, Ensâb, III, 282; Yakubî, Tarih, II, 214; Taberî, VI, 74; Isfehanî, Mekâtil, 63; Nuveyrî, XX, 226 [29] Belâzûrî, Ensâb, III, 282 Dineverî, 216 [30] Belâzûrî, Ensâb, III, 283; Dineverî, 217; Isfehanî, Mekâtil, 64; Ibn A’sem, III/IV, 290; Ufak degisikliklerle bkz Nuveyrî, XX, 226 [31] Muhtar es-Sekafî de burada bulunmaktaydi Muhtar’in, amcasina Hz Hasan’i yakalayip, Muaviye’ye, Cuhâ’nin haracini ömür boyu kendilerine tahsis etmesi karsiliginda teslim etmeyi teklif etmis oldugu, amcasinin ise kendisine bu teklif karsisinda sen Resulullah’in ogluna buna yapmami nasil teklif edersin? diyerek onu azarladigi rivayet edilmektedir Belâzûrî, Ensâb,III, 283; V, 214; Taberî, VI, 74; Nuveyrî, XX, 226; Muhammed Bakir el-Meclisî, Bihâru’l-Envâr, I-CX, Beyrut 1983; 44, 28 [32] Isfehanî, Mekâtil, 63 [33] Ebû Muhammed Hasan b Musa en-Nevbahtî, Firaku’s-Sia, Necef 1936, 24; Isfehanî, Mekâtil, 64 [34] Bkz Bagdadî, Tarih, I, 149 |
|