Osmanlı Donanması... |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Donanması...Osmanli denizciliginin temelinde, Anadolu Selçuklu Devleti, Aydinogullari ve Karesi Beyligi gibi komsu devlet ve beyliklerin teknik ve tesirleri bulunmaktadir Gerçekten, Osmanli Beyligi gelisip denizlere ulastigi ve kiyi sahibi oldugu zaman, komsu Türk beyliklerinin gemilerinden istifade etmisti Nitekim Rumeli'ye de bu beyliklerin gemileri ile geçmisti Bununla beraber Osmanlilarin ilk zamanlarda küçük de olsa Karamürsel, Edincik ve Izmit'te tersane kurduklari bilinmektedir Gelibolu'nun fethinden sonra burada bir tersane kurularak denizcilik yolunda ilk önemli adim atilmis oluyordu Bundan baska Saruhan, Aydin ve Mentese beylikleri gibi denizde kiyisi olan beylikler, Osmanli Devleti'nin idaresine girince, onlarin tersanelerinden de istifade edilmisti Böylece daha ilk dönemlerden itibaren tarih sahnesinde önemli rol alip hizmet yapacak olan muazzam bir devletin donanmasinin temelleri atilmis oluyordu Gibbons'un ifadesine göre, Osmanlilardan önce Ege sahillerine yerlesmis bulunan Türklerden de Latinler gibi Akdeniz'de korsanlik yâpanlar vardi Bunlar, Venedik ve Cenevizlilerin ticareti ile Yunanistan ve adalarda kalmis olan Latin prenslerinin hakimiyetleri için tehlike teskil etmeye baslamisti Bu korsanlar daha sonra Osmanli donanmasinin hizmetine alinmislardi Osmanli donanmasi, özellikle Yildirim Bâyezid zamaninda büyük bir gelisme göstermisti Bu arada Sakiz ve Egriboz adalari ile Yunanistan'in dogusuna akinlarda bulunulmustu Bu yüzden Venedikliler, Ceneviz gemileri ile birleserek Çanakkale Bogazindan içeri girmislerdi Fakat Saruca Pasa komutasindaki on sekiz parçadan meydana gelmis olan Osmanli donanmasina yenilmislerdi Buna karsilik Rodos sövalyeleri ve yeni gemilerle takviye edilen Venedikliler, Osmanli donanmasini maglup ettikleri gibi onu yakmislardi Osmanli donanmasinin ikinci ciddi çatismasi Çelebi Sultan Mehmed zamaninda meydana gelmisti Çali Bey komutasindaki Osmanli donanmasi, Ege'de Naksos dükaligina ait adalari vurduktan sonra 1415'te Venediklilerle savasti Bu savasta Çali Bey sehid olmus, donanma da yok olurcasina zayiat verip maglub olmustu Bu maglubiyetler, Osmanli denizciliginin gelismesini yavaslatmissa da, devletin büyüyüp gelismesinde, donanmaya olan ihtiyaci açikça ortaya koymustur Bu anlayis, iyi bir donanmaya sahib olmak için gerekli çalismalarin hizlandirilmasina sebep olmustur Nitekim Sultan II Murad döneminde donanma, Karadeniz'de Trabzon Rum Imparatorlugu'nu tehdid edecek bir güce ulasmisti Ayni donanma, Fâtih Sultan Mehmed zamaninda ve Istanbul'un fethi sirasinda Baltaoglu Süleyman Bey komutasinda önemli roller oynamisti Bununla beraber henüz Venedik donanmasiyla boy ölçüsecek bir güce ulasamamisti Bu sebeple Istanbul'un fethini müteakip, donanmanin daha da gelismesi için çalismalar yapildigi ve hatta Fâtih'in Trabzon seferi sirasinda Osmanli ordusuna denizden büyük destek sagladigi görülmektedir Osmanli harp gemileri, Gelibolu ile Istanbul tersanelerinden baska Karadeniz, Marmara ve Akdeniz sahillerindeki birçok iskele ve mevkide yapilirdi Donanmaya olan ihtiyaç sebebiyle bu hariç tersanelerde yapilacak gemilerin sayi ve çesitleri, hükümet tarafindan o mahallin kadilarina bildirildigi gibi bunlarin insa müddeti de tayin edilirdi Bunlarin insasi için icab eden malzeme ile mühendis ve ustalar, ya mahallinden tayin olunur veya gönderilirdi Onyedinci asrin ortalarina kadar her sene kirk tane kadirga yapilmasi kanundu Daha sonraki tarihlerde bu kanun terk edilerek yavas yavas kalyon tipi gemilerin insasi ehemmiyet kazanmisti Osmanlilarin, kurulustan itibaren XVI asir sonlarina kadar kullandiklari gemilerin esasini çekdiri sinifindan gemiler teskil etmekteydi Kürekle hareket eden gemiler, genellikle çekdiri sinifindandi Bununla beraber yelkenli gemiler de vardi Buna göre Osmanli donanmasinda biri kürekli ve yelkenli, digeri de sadece yelkenli olmak üzere iki çesit gemi bulunuyordu Çekdirilerin en küçük gemisine Karamürsel, en büyügüne de Bastarde denirdi Bastarde, kaptanin bindigi otuz alti oturakli en büyük savas gemisi idi ki, her oturaginda bes ila yedi kürekçi bulunurdu Gemi mevcudu kürekçi, savasçi, topçu vs ile birlikte sekiz yüz kadardi Bunlardan baska gerek ince donanmada, gerekse büyük donanmada kullanilan gemilerden bazilari sunlardir: Uçurma, Varna bes çifteleri, Aktarma, Çete kayigi, Celiye, Kütük, Kancabas, Sayka, Sahtur, Çekelve, Kirlangiç, Firkate, Mavna, Kadirga Yelkenlerle hareket eden gemilere gelince bunlar da iki ve üç direkli olarak iki kisimdi Salope, Brik ve Uskuna iki direkli; Kalyon, Firkateyn ve Korvet üç direkli idiler Kaynak: Osmanli tarihi |
Osmanlı Donanması... |
07-16-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Donanması...Osmanlı deniz kuvvetleri Medeniyet dünyasına eski ve tarihî hayatiyetini veren Akdeniz’e hakimiyet; cihangirlik davasının başlıca unsurlarından biriydi Roma’nın bu denize hakimiyeti, onun cihangirlik vasıflarındandı Bu sebeple onlar, Akdeniz’e Mare Nostrum (Bizim deniz) diyorlardı Şarkî Roma (Bizans) İmparatorluğu da, İslâmiyet'in doğuşuna kadar bu hakimiyeti elinde tuttu Görülen lüzum üzerine, Emevîlerin kuruluşundan itibaren Müslümanlar, süratle denizciliğe başladılar Az zamanda Akdeniz hakimiyetini ele geçirdiler ve bir kısım kuzey sahilleri dışında, bütün kıyılarına hakim oldular Müslümanların fetihleri ve medeniyetleri gibi, Akdeniz’e hakimiyetleri de o derece kuvvetli olmuş ve asırlarca sürmüştür Ancak, 12 ve 13 yüzyıllardaki Haçlı saldırıları, donanma faaliyetlerinin uzun süre aksamasına sebep oldu On üçüncü ve on dördüncü asırlarda, Mısır-Suriye Türk Memlûkları, Akdeniz’in doğusunda, ancak mevziî bir kudrette deniz gücüne sahip bulunuyorlardı Bununla beraber Türkler, Anadolu’ya gelişlerinden bir müddet sonra denizlere hakim olmanın lüzumunu duydular İlk teşebbüse, İzmir’de küçük bir devlet kuran Çaka Bey tarafından girişildi Çaka Bey, büyük bir gayretle vücuda getirdiği donanmayla adaları zaptetti ve İstanbul muhasarasına hazırlandı İlk Türkiye Selçuklu Sultanı Süleyman Şahın ölümünden sonra, İznik Türk beyleri de Marmara’da Bizans’a karşı bir donanma inşasına başladılar Fakat imparatorun deniz kuvvetleri, bu tesisleri tahrip etti Türkiye Selçukluları, ancak 13 asır başlarında, Akdeniz’de Antalya ve Alâiye, Karadeniz’de ise Sinop ve Samsun limanlarında tersane kurup, donanmalar ortaya koydular Daha sonra Karadeniz’de Sinop beyleri, Adalar (Ege) Denizinde Aydınoğulları ve Karesioğulları, Akdeniz’de Antalya beyleri denizcilikte bir hayli ilerlediler Bilhassa Aydınoğulları, deniz gazâ ve seferleriyle, adaları ve sahilleri hakimiyetleri altına aldılar Osmanlı Devleti'nin ilk zamanlarında İzmit, Gemlik taraflarının ve daha sonra Karesi ilinin elde edilmesi, Osmanlıları tabiî olarak denizle alâkadar etti Nitekim, Karesi Beyliği gemilerinden de istifade edilerek, Rumeli’ye geçildikten sonra, 1390 yılında Gelibolu’da ehemmiyetli bir tersane yapıldı Bu ilk devirler, Osmanlı denizciliğinin acemilik zamanı olup, denizde pek kuvvetli ve mahir olan Venediklilerle boy ölçüşebilecek kudrette değildi Bununla beraber, bazı başarısızlıklara rağmen, günden güne tecrübeli bir Osmanlı denizciliği ortaya çıkmaktaydı Çünkü İkinci Murad Han'ın gösterdiği ihtimam neticesinde Osmanlı donanması, Trabzon-Rum İmparatorluğunu denizden tehdit edecek kadar kuvvetlenip, deniz harekâtına alışmıştı Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u aldıktan sonra, burayı Akdeniz’den gelecek bir tehlikeye karşı muhafaza için, Çanakkale Boğazını tahkim ederken, donanmaya da önem verdi Nitekim, donanmanın desteğiyle, İmroz, Limni, Taşoz, Semendirek, Midilli ve Eğriboz adaları fethedildi Sakız ve Sisam vergiye bağlandı Bilâhare Akdeniz’de korsanlık eden Türk leventleri reislerinden, meşhur Kemal Reis'in Osmanlı Devleti hizmetine girmesi, donanmaya yeni bir canlılık kattı Akdeniz’deki deniz seferleri, İspanya sahillerine kadar uzadı Sultan İkinci Bayezid Han döneminde, gemicilik daha da gelişti Antalya Valisi Şehzade Korkut, Akdeniz’de yelken açan Müslüman ve Türk denizcilerin hâmisi oldu Yavuz Sultan Selim Han, İslâm dünyasına hakim olunca, Avrupa’nın fethine girişmek maksadıyla, büyük bir gemi inşâ faaliyetine ve tersaneler yapılmasına başladı ve bir donanma kurmaya yöneldi O tarihe kadar Osmanlıların asıl tersanesi olan Gelibolu’dan başka, Haliç’te de mükemmel bir tersane inşâ ettirdi Eldeki yüz kadırgalık donanmayı yeterli görmeyerek gemileri çoğalttı Yüz kadırga, yirmi fosta, yirmi bir barça, üç büyük yelkenli ve altı perkendi olmak üzere, mevcut miktara yüz elli gemi daha ilâve etti Böylece o, karadaki zaferlerine paralel olarak, denizcilikte Akdeniz hakimiyetini elde etmek yoluna gitti Fakat, bu büyük tasavvurlarını gerçekleştirmeye ömrü yetmedi Yavuz Sultan Selim’in bu niyeti, oğlu Kanunî Sultan Süleyman tarafından gerçekleştirildi Kanunî zamanında Akdeniz hakimiyetinin elde edilmesinde, başlangıçta Osmanlı Devletinin emrinde olmayan Barbaros Hayreddin ve arkadaşlarının çok büyük rolü oldu Kanunî Sultan Süleyman, Macaristan’da zaferler kazanırken, onlar da aynı yılda, yani 1525’te, Akdeniz’in kuzey sahillerini vurup, pek çok Hıristiyan gemilerini esir alıyorlardı İmparator Şarlken’in, Barbaros’a karşı gönderdiği Kaptan Andrea Doria mağlup oldu ve Septe Boğazını aşarak kaçtı Türk denizcileri, İspanyolların zulmüne uğrayan 70000 Endülüs Müslümanını, Kuzey Afrika sahiline çıkardı Bu büyük zafer üzerine Kanunî, Barbaros’u, 1533’te İstanbul’a davet etti Hayreddin Paşa, merasimle karşılandığı huzurda, kendisini ve Cezayir beyliğini padişahın emrine verdiğini bildirdi Kanunî Sultan Süleyman da, bu büyük denizciyi, donanma umum kumandanlığı ile birlikte Cezayir Beylerbeyliğine getirdi Ayrıca, tersaneyi yeni tesisat ve ilâvelerle genişletti Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Devleti hizmetine girdikten ve bir takım muvaffakiyetlerden sonra, İspanyolların meşhur denizcisi Andrea Doria kumandasında bulunan büyük Haçlı donanmasını, 27 Eylül 1538’de müstesna bir zaferle imha etti Padişah, her tarafa fetihnâmeler göndererek, şenlikler yapılmasını emretti Osmanlı Devleti, bu suretle karadaki hakimiyetine ilâveten deniz hakimiyetini de tam elde etti (Bkz Preveze Deniz Zaferi) Öte yandan Kanunî, Süveyş’te kurduğu donanma ile Kızıldeniz’i ve Arabistan sahillerini emniyete aldı Avrupalıları Hindistan sahillerinden uzaklaştırdı Hadım Süleyman Paşa kumandasında, büyük toplarla donatılmış Süveyş donanması, harekete geçerek Aden’i ve Arabistan sahillerini kurtardıktan ve Portekizlileri mağlup ettikten sonra, Gücerât sahillerine kadar vardı ve Hind Denizindeki bu faaliyetler, Pîrî Reis, Murad Reis ve Seydi Ali Reis dönemlerinde de devam etti Osmanlı donanmasının en büyük âmiri, önceleri kapudan (kaptan) paşa ve 16 yüzyıl başlarında da kapudan-ı deryâ veya kapdân-ı deryâ denilen deryâ beyi (deniz komutanı) idi Ancak, eski kaptanlardan Kemal Reis, Pîrî Reis, Murad Reis, Seydi Ali Reis, Turgut Reis, Salih Reis gibi meşhur denizcilerimize, 16 asırda kaptan denilmeyip, reis denilmiş, daha sonraları, kaptan tabiri tamamıyla yerleşmiştir Kaptan olan reisleri, diğer reislerden ayırmak için hassa reisi denirdi On altıncı yüzyıldan sonra ise, bir harp gemisini idare edenlere reis ve bir filoya kumanda edenlere de kaptan denilmeye başlandı 1682 senesinden itibaren, donanmanın, kaptan paşadan sonra gelen büyük amirallerine sırasıyla; kapudâne, patrona ve riyâle isimleri verilip diğer kalyon vs süvarileri, kaptan diye anılmaya başlandılar Donanmada kalyon kullanılmaya başlanmadan evvel, kürek devrinde, hassa kaptanları, gemi azapları bölükbaşıları olan reislerden tayin edilirlerdi Her gemideki efrad (personel), kaptanın emri altındaydı Bunlar, gemilerine fener takarlardı Bu devirde kaptan olabilmek için, cenkte düşman gemilerinden birini zaptetmek şarttı Osmanlı harp gemileri, Gelibolu ve İstanbul tersanelerinden başka, Karadeniz, Marmara ve Akdeniz sahillerindeki birçok iskele ve mevkilerde yapılırdı Donanmaya olan ihtiyaç sebebiyle, bu tersanelerde yapılacak gemilerin miktar ve nevileri, hükümet tarafından o mahallin kadılarına bildirilir ve müddeti de tayin olunurdu Bunların inşası için gereken malzeme ile mühendis ve ustalar, ya mahallinden tayin olunur veya gönderilirdi On yedinci asrın ortalarına kadar, her sene kırk kadırga yapmak kanundu Ancak ihtiyaç hâlinde, bu sayı daha da arttırılabilirdi Nitekim İnebahtı mağlubiyetinden sonra Osmanlı Devleti, bir kış esnasında, yani beş ay zarfında İstanbul ve Gelibolu tersaneleri de dahil olmak üzere, öncekinden daha muazzam ve bütün levazımatıyla teçhiz edilmiş bir donanma yaptırmıştı Sonraki tarihlerde bu kanun terk edilmiş ve kalyon inşası ehemmiyet kazanmıştı Osmanlıların kullandıkları gemiler, muâsırı (çağdaşı) olan denizci devletlerinki gibi, kürekli-yelkenli ve yalnız yelkenli olmak üzere iki kısımdı Kürekle yürüyen gemilere umumî tabirle çektiri denilirdi Çektirilerin en küçüğü karamürsel, en büyüğü ise baştarda idi Çektirilerin büyüklerinden olan kadırga, yelken devrine, yani kalyonculuğun birinci safa geçtiği tarihe kadar, Osmanlı donanmasının esasını teşkil ederdi Ancak, 18 asır başlarından itibaren, kadırgalar, eski önemlerini kaybetmiş ve tedrici surette, vazifelerini kalyonlara devretmeye başlamışlardı Bunun için, Üçüncü Ahmed Han devrinden başlayarak sayıları azaltılan kadırgalar, Birinci Abdülhamid Han devrinde sona erdi ve kadırga nevinden olarak, yalnız kaptan paşa baştardası kaldı Osmanlı donanmasında hizmet eden azaplar, leventler, kürekçiler, aylakçılar, kalyoncular, gabyarlar ve sudagabalar gibi muhtelif hizmet efradı (personeli) vardı On altıncı yüzyılda, Türk korsan gemilerinde çalışan ve Akdeniz’de faaliyette bulunan güçlü kuvvetli denizcilere levend (levent) denirdi Bu sebeple, korsan Türklerden, Osmanlı donanması hizmetine girmiş muharip askere “levend” ismi verilmiştir Daimî bahriye sınıfından olan leventlerin, muayyen maaşları vardı Leventler, gemilerde karakollukçuluk eder ve muhafaza hizmetinde bulunurlardı Osmanlı donanması, 16 yüzyıl boyunca, 17 yüzyıl ortalarına kadar Karadeniz ile Akdeniz’in hakimi olarak, ihtişamlı bir şekilde denizlerde seyrediyordu Ancak, onu ileriye dönük işler yapmaya sevk edecek sebepler ve ihtiyaçlar yok gibiydi Buna karşılık Karadeniz ve Akdeniz’deki ticaret ve gelirlerini kaybeden Avrupa ülkeleri, açık denizlerden doğuya ulaşıp, buraların zenginliklerinden faydalanma yollarını arayıp buldular ve Uzakdoğu ülkelerine birçok seyahatlerde bulundular Bu seyahatleri sırasında denizcilik sahasında pek çok bilgi ve tecrübe kazandılar Donanmalarını bu bilgi ve tecrübeleri ile geliştirip tamamen kalyonlarla teçhiz ettiler ve denizcilik mektepleri açtılar Bu durum, denizlerdeki üstünlüğün Venedik’e geçmesine sebep oldu Ancak 17 yüzyılın sonlarına doğru Amcazâde ve Mezomorto Hüseyin paşaların kaptanlığı dönemlerinde adedi artırılan kalyonlar sayesinde, donanmada üstünlük tekrar ele geçirildi Sakız Adası, Venediklilerden geri alındı Bu üstünlük, 1770 senesindeki Çeşme mağlûbiyetine kadar, 80 sene müddetle devam etti Bu tarihte yakılan donanmamızda, 5000 denizcimiz şehid düştü Bunun üzerine 1773’te, donanmaya personel yetiştirecek ve gemi yapacak ustalar ile mühendisler yetiştirmek üzere, yerli ve yabancı hocaların ders verdiği, Bahriye Mektebi açıldı Üçüncü Selim Han zamanında, 1787-1792 Türk-Rus Harbinden sonra, çekirdekten denizci olan Küçük Hüseyin Paşa, kapdân-ı deryâ olunca, Osmanlı donanmasının modernize edilmesinde önemli adımlar atıldı Bu gelişmeler, Sultan Abdülmecid Han zamanında da devam etti Kuvvetli bir donanma gücüne sahip olmadıkça savaşlarda netice alınamayacağını bilen Sultan Abdülaziz Han, Osmanlı bahriyesine hususî bir alâka gösterdi Bu zamanda donanma, asrın teknik gelişmelerine göre teçhiz edilerek, personel eğitimine önem verildi ve tersanelerde buharlı gemiler yapıldı Bu sayede, Osmanlı donanması, İngiltere ve Fransa donanmalarından sonra dünyanın en kuvvetli donanması durumuna geldi Nitekim, donanmanın bu gücü sayesinde Osmanlı denizcileri, İkinci Meşrutiyet döneminde Türk-İtalyan Savaşında denizaşırı uzak bölgelere, önemli ölçüde silah taşımıştır Denizcilerimiz, Balkan Harbi'nde bir yandan gemilerini onarıp, öte yandan ordunun ikmal nakliyatını başarmışlar ve Birinci Dünya Harbi'nin dört yılında, bitmez tükenmez bir enerji ile çalışmışlardır Kurtuluş Savaşı'nda da, cephenin ihtiyacı olan cephaneyi bulup taşımışlardır Donanma, bu faaliyetleri yürütürken, tamamen Sultan Abdülaziz Han zamanında ulaştığı muazzam gücünden istifade etmiştir |
|