Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çocuk, kalbini, kuşlara, veren

Kalbini Kuşlara Veren Çocuk

Eski 07-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kalbini Kuşlara Veren Çocuk



Zamanın birinde, dağlardan kopup gelen çağlayanların arasında şirin mi şirin, küçük bir köy varmış

Her bahar geldiğinde bir başka güzel olurmuş buralar

Doğaya binbir canlılık gelir, bir başka güzel akarmış dereler Arılar, kadife kanatlı kelebekler çiçek çiçek gezer, daldan dala uçuşurmuş türkü gözlü kuşlar…

Bir efsaneye göre, güneş en güzel orada gülermiş çocuklara, oraya dökermiş ışığının en güzel renklerini

Yeryüzünün en güzel bitkileri, çiçekleri, hayvanları da oradaymış


Gökyüzünde her gece yıldızların düğünü olur, her sabah bir sevincin şöleni başlarmış

Düş mü, gerçek mi pek ayırt edilemezmiş

Köyün etrafını çevreleyen dağlar öylesine görkemli dururmuş ki, doruklarında gökyüzü hep mavi ve engin bir denizi andırırmış

Eteklerindeki derin vadiler boy boy hayvanlar barındırır, onlara analık eder ve bütün kötülüklerden korurmuş…

En vahşi hayvandan, en sessiz böceğe kadar tüm Canlılar kardeşçe geçinirmiş

Bir yeşil halı gibi yerleri kaplayan çimenler, nereden çıkıp nerede tükendiği bilinmeyen pırıl pırıl sular, rengarenk çiçekler ve türlü boyalı kuşlarla bu eşsiz yer, bir başka yaşama sevinci verirmiş insanlara


İşte bu yörede akıllı mı akıllı küçük bir çocuk yaşarmış

Deniz adındaki bu sevimli çocuk insanları, hayvanları, kuşları, çiçekleri, ağaçları; yani doğadaki güzel olan her şeyi ve bir de herkesin Masal Anası ismini verdiği bilge ninesini çok severmiş

O bu sevgisini lafta bırakmaz, gereğini her fırsatta yerine getirir, insanların, hayvanların, Canlı cansız doğadaki tüm varlıkların haksız saldırılara hedef olmaları karşısında, içinde sınırsız bir öfke ve acı duyarmış

Bu yüzden hep güçsüz ve haklıdan yana çıkarmış

Çünkü Deniz, ninesinden hep emeği, yardımseverliği, merhametli olmayı, sevgiyi, iyiliği, dürüstlüğü, doğruluğu, temizliği, Ahlaklı ve adil olmayı öğrenmiş


Deniz Gün boyu çiçeklerle söyleşir, kelebeklerle uçuşur, bilge ninesinin ardında koşuşturup dururmuş kırlarda

Onun geçtiği yerlerde güller gülümser, sümbüller pembeleşir, kuşlar şarkı söyler, dağlar taşlar dillenirmiş

Hafif hafif esen rüzgarlarla Ağaçlar eğilip eğilip birbirini selamlarmış

Deniz nerede solmuş sararmış bir çiçek görse, koşar Su getirir; koklayıp, okşayıp yeşertirmiş

Her şey öylesine ona alışıkmış ki, bir gün ortalıkta görünmese, çevreden iniltiler duyulur, uzun narin kavaklar bile boynu bükük bakarmış

Öyle ki, çiçekler üzülüp büzülür, kelebekler uçmaz, kuşlar türkülerini söylemez, Sular şıkırtısız akarmış


Deniz sadece kuşlarla konuşmazmış

Köylülerin söylediklerine göre, o bütün hayvanların dillerinden de anlarmış Onlarla saatlerce söyleşir

Birbirileriyle iyi geçinmelerini öğütlermiş

İşte Deniz, bu gizemli doğanın koynunda doğmuş, orada büyümüş orada tanımış çiçekleri

Kuşlarla dostluğu, arkadaşlığı da orada başlamış

Küçücük yüreği dünyayı içine alacak kadar geniş, sevgisi dünyayı ısıtacak kadar sıcakmış

Bu güzel çocuk yaşamına renk veren, anlam katan sevgisinin sesini de orada bulmuş

Hiç bir Canlının başka bir canlıya haksızlık etmesine gönlü razı olmazmış

Onun bu sesini duyan her canlı bütün kötülükleri unutur, sadece ve sadece iyilik düşünürmüş

Ve bir gün Deniz bu güzelim köyünden ayrılmak zorunda kalmış


Kuşların ötüşü, serin suların çağlayışı kulakları okşayıp yüreklere dökülürken, çiçekler solumalarını sıklaştırmış

Bütün köylüler gediğin tepesini aşıp, Deniz’ i uğurlamışlar ; iyi yolculuklar dilemişler

Ninesi o kadar çok üzülmüş ki, sözcükler onun ayrılık acısını anlatmaya yetmemiş

Hiç bir canlının başka bir canlıya veremeyeceği ve hiç bir canlının anlayamayacağı bir şefkat ve sevgiyle basmış bağrına

İçi ılık ılık duygularla dolup kabarmış, o yaşlı yüreğine ince ince çağlayanlar akmış da, yangısını söndürememiş

Torunu uzaklaşıncaya dek çırpınan yaralı bir kuş kanadı gibi, yaşlı gözlerle el sallamış ardından, dualar mırıldanmış

Deniz uzaklaşır uzaklaşmaz hemen bütün köylüler onu özlemeye başlamışlar

Bu sevginin kaynağı neredeymiş, neymiş, kimse akıl erdirememiş


Deniz şehirler geçmiş, trenler, otobüsler, vapurlar, otomobiller ve uçaklar görmüş

Görünce de ağzı bir karış açık kalmış

Çünkü köyünü çevreleyen dağların ötesini hiç mi hiç bilmezmiş

Deniz, uygarlığın teknolojik nimetlerinden uzak, fakat bozulmamış, kirlenmemiş,

temiz ve bakir bir doğa ortamında yaşarken, babası onu alıp uzak bir ülkeye götürmüş

Bu ülkenin renk renk lale bahçeleri, yel değirmenleri, Altın saçlı gök gözlü güzel çoçukları varmış

Ancak getirildiği kent beton yığınları ile kaplı, soluk alınamayacak derecede kalabalık, gürültülü ve telaşlıymış

Doğup büyüdüğü yerlere hiç benzemediği gibi, her akşam kocaman fabrika bacalarından çıkan, kirli kara bir duman abanırmış kentin üstüne

Kent soluk alamazmış O zaman gökyüzü ışığını yitirir, sokak lambaları bile zar-zor ışıldarmış


Burada insanlar kendilerini kalın beton duvarlar arkasına, kuşları kafeslere, çiçekleri özgür doğadan koparıp saksılara koymuşlar

Kafesteki kuşlar aç değilmiş ama özgürlükleri yokmuş

Saksıdaki çiçekler susuz değilmiş ama doğal güzellikleri kalmamış

Çiçeklerin renkleri ve kokuları, kuşların ötüşleri yapaymış İnsanların neşeleri gülüşleri ve ağlayışları da Okula başlamış Deniz

Sınıflar çocuk doluymuş, ancak Deniz yalnızmış, bir türlü alışamamış kalabalıklara, kent yaşamına…

Yitirdiklerini ararmış Deniz, gözünde tütermiş insiz köyü, yemyeşil dağlar, serin pınarlar, kuşlar,yeleleri rüzgarda savrulan atlar, koyunlar, kuzular, bir de dünya tatlısı nineciği


Onca kalabalığın orta yerinde yapayalnız kalmış; ne o anlatabilmiş kendini başkalarına, ne de başkaları onu anlamak istemiş

Bir tren geçermiş Deniz’in özlemlerinde, bir kuş ötermiş, o kuytu bir köşeye çekilip ağlarmış

Kimi zaman özlemi dayanılmaz bir hal alırmış, yakıp tutuştururmuş yüreğini Deniz’in bu durumuna öğretmeni çok üzülürmüş

Ona, “ Sen zeki ve yetenekli bir çocuksun

Bu Günler çabuk geçer, buraya da alışırsın” diyerek Deniz’ i teselli etmeye çalışırmış

Ama o dalgınmış, bilincini yitirmişçesine boş boş bakarmış etrafına Artık düşüncelerinin içinde öyle eriyip yitmiş ki, bu ona sonsuz derece acı verirmiş


Bir de Deniz’ in kafasını sürekli yoran bazı sorular varmış

Neden kuşların, çiçeklerin özgürlüklerini kısıtlayıp, kafeslere ve saksılarda tutsak olarak yaşatırlar?

Kuşlar ve çiçekler evlerdeki saksılar ve kafesler için yaratılmamıştı ki!

Acaba bütün bu haksızlıklar ve acımasızlıklar geçici ve basit bir doyum duygusu için miydi?

Peki, kocaman adamların bu tutumuna karşı, ya çocuklar niçin kayıtsız kalıyordu? Onlar, kuşların ve çiçeklerin özgürlüğü için neden bir çaba harcamıyorlardı?

Deniz bu sorunları günlerce düşünmüş; çiçeklerin saksılara, kuşların kafeslere konulmasına bir anlam yüklemeye çalışmış, ama becerememiş

Gün geçtikçe suskunlaşmış; konuşmaz, gülmez olmuş ve yemeden içmeden kesilmiş

Sanki uzak diyarlarda dilsiz, kolsuz, kanatsız kalmış

Gitgide içine kapanmış, yapılan bu haksızlıklara öfkelenmiş, ancak bağırıp çağırmamış, suskunlukla direnmiş


Derken bir gece hastalanmış Deniz

Günlerce ateşler içinde yatmış, yatarken de köyünü sayıklamış, uyanıkken Perihan Ninesini hayal etmiş

Ninesi yine ona öğütler vermiş, destek olmuş yalnızlığında , yol göstermiş Ninesi Deniz’e “ Konuş Deniz’im , yine göz kırp yıldızlara, çiçeklere gülümse,

gülücükler dağıt, göster sevgi dolu yüreğini herkese

İyi olmalısın sen, hastalanırsan üzülürüz

Yaşlı yüreğim dayanamaz acına

Sonra bütün kuşlar da üzülür; dağlar, taşlar başlar ağlamaya

Yerin kulağı duyar olup biteni, bütün ormanlar yas tutar

Menekşeler Sulara döker kirpiklerini, sular acı keser, acı yolları…” dermiş

Sonra bir an duraksar, yorgun ciğerlerini soluklandırır ardından Deniz’in saçını okşar, konuşmasını yine sürdürürmüş

Ama Deniz onun söylediklerinin çoğunu duymaz, atların kişnemeleri, kuzuların melemeleri arasında Rüyalara dalarmış

Köyünde iken her akşam yatmadan önce ninesi, Deniz’e kuşlar, çocuklar ve çiçeklerle ilgili masallar anlatırmış

Sonra “o yıldız senin, bu yıldız benim” diye ninesiyle yarışır, gökyüzünün sonsuz ışıltısına bakar, uyurlarmış

Oysa Deniz bu kente geleli bir yıldız bile görememiş

Günler Sel gibi, haftalar yel gibi geçip gitmiş


Deniz iyileşip eski sağlığına kavuşmuş ama özlemi hiç mi hiç dinmemiş

Nereye gitse özlemini de oraya götürmüş

Zaman zaman özlemi içinde onulmaz bir sızı olur depreşmiş

Ne yapsa ne etse önüne geçemezmiş

Deniz zeki, enerjik, başarılı ve itinalı bir çocukmuş

Öğretmenleri onun bu niteliklerini yararlı bilgi ve Sağlıklı bir çevre bilinciyle dengede tutmak için yoğun bir çaba içine girmişler

Deniz de yavaş yavaş okul yaşamına alışmış

Bu nedenle öğretmenleri iyi bir şey başarmış olduklarını düşünerek gönenmişler, kıvanç duymuşlar

Çünkü Deniz en zor meseleler üzerinde bile inanılmaz ölçüde düşünceler üretir, günlük ders ve ödevlerini büyük bir istekle hazırlar, olumlu taraflarını geliştirmeye çalışırmış

Deniz her zaman sevimli, duygulu, insanları kırmamaya özen gösteren, herkesin yardımına koşan bir çocuk olduğunu göstermiş

Onun doğa sevgisi ve bilgisi de herkesin dikkatini çeker ve bu güzel nitelikleri sebebiyle, daha çok sevilmesini sağlarmış

Hatta, onun bu özelliklerini öğretmenleri diğer çocuklara anlatıp, örnek gösterirmiş

Anne ve babası da Deniz’ i bu meziyetleri nedeniyle dünyanın en akıllı çocuğu olarak görürlermiş


Deniz bir yandan çevresine uyum sağlamaya diğer yandan da kendine yeni uğraşılar edinmeye çalışıyormuş

İşte o günlerde, evlerinin önündeki küçük bahçeyi düzenlemek aklına gelmiş ve şimdiye kadar bunu düşünemediği için de kendine kızmış

O Günden sonra en büyük uğraşı bahçesi olmuş

Oraya çeşitli Bitkiler dikip, çiçekler ekmiş

Bahçesindekiler de boy verip renklenince bütün boş zamanlarını onlara bakmakla geçirir olmuş

Çiçeklerin yanında mutlu olurmuş ya yine de içten içe hüzünlenirmiş

Çünkü, Deniz bu insanları anlamıyormuş

Onlar, kendilerini doğadan uzak, beton duvarlar arkasına kapattıkları yetmiyormuş gibi kuşları da kafeslere tıkıyorlarmış…


Her şey bir yana da ya o büyük kentlerin meydanlarında gördüğü sürü sürü tembel güvercinlere, kirli kanal sularında nazlı nazlı yüzen kuğulara ne demeliydi!

Böylesine kanatları olur da, kentlerin o pis havasında, suyunda nasıl dururlardı?

Uğuldayan iş makineleri, göğü kirleten fabrika bacaları, Araba sesleri,

eksoz dumanları,müzik diye zangır zangır bağıran hoparlörler ve estetikten uzak, çirkin apartmanların arasında nasıl yaşanır?

Deniz bu soruları durmadan sormuş kendine, ama yanıt bulamamış

Çocuk aklı anlamaya, yanıtlamaya yetmemiş bu soruları


Ve günün birinde öfkesi öylesine büyümüş ki, gidip babasının onarım işlerinde kullandığı keskin mi keskin testereyi alıp, fırlamış sokağa

Kafes gördüğü ilk eve dalmış ve buradaki kafesi kesmiş

Ve günden sonra, her gece evlere girip, kafeslerin çubuklarını keserek kuşlara özgürlüklerini vermeye başlamış

Deniz’ in bu yaptıkları kafes sahiplerini çılgına çevirmiş tabi

Günlerce gazetelere ilanlar verilip, duvarlara afişler asılmış

Radyo ve televizyonlarda duyurular yayınlanmış

Bu yayınlarda, “ Korkunç ve affedilemez suçu işleyen canavar ” hakkında bilgi verenlerin ödüllendirileceği açıklanıyormuş


Ancak Deniz yılmamış

Yine her fırsat bulduğunda evlere, bahçelere girip kafesleri kesmeye devam etmiş

O ülkeyi yönetenler çok kızmışlar bu işe, kentin bütün Polisleri bu kafes canavarını yakalamak için yarışa girişmiş, günlerce pusu kurup beklemişler Ama bu bir sonuç vermemiş

Bir defa polis, Asker bütün ülke düşmüş bu kafes canavarının peşine


Yine günler, haftalar, aylar geçmiş ama Deniz’i yakalayamamışlar

Deniz, bir akşam yine elinde testeresiyle büyükçe bir eve girmeye çalıştığı sırada pusu kuranlar tarafından yakalanmış

Ve bu haber ülkenin her yanında bomba gibi patlamış

Gazeteler Deniz’in boy boy fotoğraflarını basmış, televizyonlar çeşitli görüntüleri getirmiş ekranlarına,Radyolar ise her haberinde duyurmuşlar

İlgililer ise bu “canavarın’’ yakalanışına müthiş sevinmişler

Günlerce süren şölenler düzenlenmiş, bayram gibi kutlamışlar bu başarılarını


Ama bu sevince katılmayanlar da varmış: ülkenin Altın saçlı, gök gözlü, güzel çocukları Deniz’in yakalanışını üzülerek karşılamışlar

Topluca gösteriler düzenleyip yönetimi protesto etmişler

Özgürlük istemişler “ Deniz özgür olsun” demişler

Ancak çocukların bu çığlıklarını sağır yürekler duymamış

Mahkemeler kurulmuş, kurullar toplanmış, dünyanın dört bir yanından pedagoglar, psikologlar, bilim adamları çağırılmış

Herkes Deniz’in işlediği suçun nedenini araştırmaya koyulmuş


İlk gece, polis merkezinde üşüyüp ağlayan Deniz’in gözünü uyku tutmamış Yaptıklarını ve kendisine yapılanları düşünmüş

Kendince suç kavramını sorgulamış ve “ kim suçlu? ” sorusuna yanıtlar aramış

Kafeslerini kırdığı ev sahiplerini düşünmüş, sonra da özgür kalınca kanatlarını sevinçle çırpan minik kuşları…

Arkadaşlarını, öğretmenlerini, anasını ve babasını, ninesini düşünmüş

Yüreği sızlamış Deniz’in Hepsini de özlediğini anlamış

Ertesi gün ziyaretçileri gelmiş Deniz’in

Öğretmenleri ve okul arkadaşları gelmiş, renk renk çiçekler, çeşitli hediyeler verip onu teselli etmeye çalışmışlar

Ziyaret Saati bitince de boyunlarını büküp gitmişler

Ardından bütün ülkenin sarı saçlı, gök gözlü çocukları Deniz’e üzüntülerini belirten kartlar, mektuplar göndermişler

Ama kurulan mahkeme çok acımasızmış

Çocukların protestosunu da hiç önemsemiyormuş

Deniz’i, diğer çocuklara da kötü örnek olmasın diye cezalandırmak istiyormuş yargıçlar


Deniz, uykusuz geçirdiği bir gecenin verdiği yorgunlukla hemen uykuya dalmış ve dalar dalmaz da başlamış rüyalar görmeye

Rüyada yaşlı bir ninecik oturmuş bir pınarın başına,

Deniz’ e “ Körler Ülkesi ” masalını anlatıyormuş, ama bu bilge ninesi değilmiş

Rüyadaki ninenin anlattığı masal şöyleymiş:


‘’Evel zaman içinde, kalbur zaman içinde, dünyanın bir yerinde,

bir baba ile oğul varmış, bunların fazlaca bir dertleri yokmuş;

işleri, aşları onları kimseye muhtaç etmezmiş

Ama babanın bir sorunu varmış; oğlunun eğitimsizliği ve cehaleti

O devirlerde ne oğlunu gönderebileceği bir okul ne de ders verebilecek öğretmenler varmış

Okul ve öğretmenler yokmuş ama çocuk dünyayı tanımalı ve bilmeliymiş

Çünkü babanın inancı, “Alimler gözlüdür, Cahiller ise kör’’ biçimindeymiş

Sonuçta baba karar vermiş; oğlunun gözü açılmalı, dünyayı görüp tanımalıymış

Baba ile biricik oğlu bilinmeyen ülkelere doğru yola çıkmışlar

Az gitmişler uz gitmişler, sonunda bir de bakmışlar ki,

Körler Ülkesi diye bir yere gelmişler


Olacak bu ya, tam körler ülkesine geldiklerinde, çocuk bir hastalığa yakalanmışEli ayağı tutmaz olmuş

Baba şaşkın, çocuk bitkin uçan kuştan medet ummuşlar

Tam o anda babanın etrafına toplananlar “ korkma” diye yüreklendirmişler

Ve, “Siz buraya Körler Ülkesi dendiğine bakmayın,

buranın öyle becerikli bir hekimi var ki kime dokunsa hastalığından iz kalmaz” demişler

Böylece baba yatıştırılmış ve çocuk tez elden hekime kavuşturulmuş

Hekimbaşı usta parmakları ile hastasını tepeden tırnağa bir güzel yoklamış

Hemencecik de illetin nedenini bulmuş: Sorun çocuğun gözlerinde imiş

Burnun ile alnın birleştiği noktanın sağında ve solunda bulunan çukurlara gömülü, bıngıl bıngıl devinen oval iki cisimcik

Açılıp kapanan birer deri kapakla örtülü…


İşte hepimizin bildiği insan gözü, illetin nedeniymiş

Hekim böyle söylemiş, teşhisi böyle koymuş

Operasyon kısa sürede bitmiş, dışarıya çıkarmışlar çocuğu

Baba bir de ne görsün, çocuğun dünyayı görüp tanıyacağı gözlerinin ikisi de yerlerinden çıkarılmış

Çünkü Körler Ülkesinde herkeste göz düşmanlığı varmış

Körler bilginin ışığın, aydınlanmanın en önemli aracı olan göze düşmanmış

Daha o çağlarda “aydınlık ile karanlığın, bilgi ile cehaletin” savaşı varmış Ancak baba ve oğul geç anlamışlar bu gerçeği ve ağır ödemişler bedelini

Ve bu sonuç karşısında sanki dünya bir anda başlarına yıkılmış baba ile oğulun Yaşam zindan olmuş, ama ne acı duyacak halleri kalmış, ne de acıya dayanacak güçleri

Acıyı acıyla bastırmışlar boynu bükük’’…


Deniz gördüğü düşün etkisiyle ter içinde uyanmış

Bir korku gelmiş, sıkıca sarılmış boğazına

Kendini o hekimin elindeymiş gibi hissetmiş

Sevdiği onca yüzü düşünmüş, ama hiç birisini anımsayamamış, sisler arasında yalnız kalmış

Bir yerlerden ince bir ezgi çarpmış kulaklarına, çoğalan, delirten bir ezgi…

Usuna babasının üzgün, perişan yüzü gelmiş, bir güvercin uçuvermiş yüreğinden, acıyla ürpermiş

Deniz’in ağzından “ Baba!” diye bir inilti çıkmış

Sonra gördüğünün korkulu bir düş olduğunu fark edince derin bir oh çekip rahatlamış


Derken duruşma Günü gelmiş binlerce çocuk, yığılmış mahkemenin önüne,

onlarca polis otosu eşliğinde Deniz mahkemeye getirilmiş

Yargıçlar sertçe bakmışlar Deniz’e

Savcı iddianamesini okumuş, yargıçların en yaşlısı korkutucu bir sesle “ Bütün bunları neden yaptın?” diye sorular yöneltmiş

Yargıçların bütün sorularına Deniz susarak yanıt vermiş

Yargıç öfkelenmiş dağlar kadarDeniz’i azarlamış

“ Sende hiç acıma duygusu yok mu, kalp yok mu? ” demiş

Deniz ise “ Ben kalbimi kuşlara verdim” diyerek ilk ve son yanıtını vermiş

Yargıçlar kendi aralarında fısıldaşıp, konuşmuşlar

Sonuçta Deniz’in bir kuş gibi, demirden bir kafese konulup uzak ve ıssız bir ormana bırakılmasına karar verilmiş


Bu haber dünyadaki bütün kuşlara yıldırım hızıyla yayılmış

Bir çok kuş toplanıp, kanat çırpmışlar, dönmüşler gökyüzünde,

sonra da hep birlikte saldırmışlar kafese, günlerce gagalamışlar ama nazlı gagaları parmaklıkları kırmaya yetmemiş

Kafesi parçalayamamışlar

Parçalayıp da Deniz’ i özgürlüğüne kavuşturamamışlar


Günlerce düşünmüşler ve sonunda Deniz’i köyünün güzel ormanına götürmeye karar vermişler

Bütün kuşlar kanat açıp, kırk gün kırk gece, dağ demeden deniz demeden uçmuşlar Deniz’in o güzelim köyünün ormanına ulaşmışlar

Yağmur yağdığında hepsi birden kanatlarını kafesin üstüne gerip korumuşlar Güneş açtığında sevinmişler

Dünyanın her yerinde türlü türlü yiyecek ve çeşit çeşit kitap taşımışlar

Kuşlar her akşam kafesin etrafında toplanıp ötüşerek Deniz’i teselli etmişler

Cıvıltılarla uyutmuşlar, her sabah yeniden en güzel sesleriyle uyandırmışlar

Beraberce gülüp, oynayıp, şarkı söylemişler


Deniz onlara şiirler okumuş, bilge ninesinden öğrendiği masalları anlatmış, kuşlar Deniz’i anlarmış Deniz de kuşları……

İşte o gün bu gündür dünyanın bütün kuşları yavrularına kuşlara kalbini veren çocuğun masallarını anlatırlarmış

Ve onun içindir ki, dünyanın her yerinde kuşların yalnız bir sabah bir de akşam öttüğü söylenir…

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.