Öğretmen Çantası |
07-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Öğretmen ÇantasıÖğretmen Çantası Hikayesi - Öğretmen Hikayeleri - Aynur Engindeniz - Aynur Engindeniz Yazıları Ders saati yaklaşıyorduiçinde tarifi imkansız bir sevinç ve heyecan vardıçaycı bardağı küçük sehpaya bırakırken, _afiyet olsun hocam,dedi _sağ ol,dedi öğretmensehpanın üstündeki siyah çantasını aldıakşamdan hazır ettiği notlarına bakarken bir yandan da demli çayını yudumluyordu çayocağının önünden geçen otobüslere gözü takıldıinsanlar yığınlar halinde oradan oraya kısa göçler yapıyorlardıotobüsün içinde belli belirsiz gördüğü insanlar ve yüz ifadeleri hakkında düşünmeye başladıkederli ,uykulu öfkeli yüzleruyuyan insanlar bütün bu evren ne karmaşık bir yapıydıaynı aynı anda farklı ya da çapraşık düşüncelere gark olan insanlarmuaazzam bir tiyatroydu bu ve herkes kendini oynuyordu tekrar saatine baktıbirer ikişer çocukları önünden geçiyor,günaydın öğretmenim diyordu"öğretmenim"ne güzel bir yakıştırmadır bu insanabenim öğretenim anlamındao an bir kez daha sevdi kendini öğretmenbencil egolarından dolayı değil,birilerinin "öğreteni" olduğu için karmaşık düşünceleri sabah buğusundan kurtulur kurtulmaz,tekrar ders notlarına bakarak,çantasına yerleştirdibugün hayat bilgisi dersinde hayatı anlatacaktıkendisinin derinlemesine girdabında döndüğü bu hayatı en yüzeyselinden o küçük beyinlere nasıl anlatacağını düşündüacıyı bilir miydi çocuklar,geçimi savaşlarısavaşlar nasıl anlatılırdı çocuklarakimin haklı kimin haksız olduğunu nasıl anlatacaktı sınıfında çok çeşitli etnik ve kültürel farklılıklar taşıyan ailelerden gelmiş onlarca temiz dimağ vardıne yazık ki bir çoğunun beyninde kalem ucu kadar lekeler belirdiğini fark ettiğinden üzüntüsü tarifsizdiailelerin,kendi kültürel mirasçısı olarak gördükleri çocuklarının beyinlerine bu kalem uçlarını batırmalarından çok kere rahatsızlık duymuş,bunu velilere münasip bir dille anlatmaya çalıştıysa da başarılı olamamıştıçocukların yaşları büyüdükçe o kacaman ve tek olan oyun grubu,yerini küçük masum ama ilerisi için tehlikeli öbekleşmelere bırakmıştıbu yüzden aile ortamında lekelenmeya başlayan beyinleri bir derste nasıl durulaştıracağını sezemiyor,sıkıntısı kalbinden taşıyordu ama baş koyduğu bu yolda,yılmamaya kararlıydısürekli okuyor kendini geliştirmeye gayret ediyorduev içinde pek arayanı soranı olmadığı için kendini bu davaya vakfetmiştiama zaman zaman kendini sonsuz bir yanlızlığın içinde hissediyor,tek başına yel değirmenleriyle savaşan Don Kişotu daha iyi anlıyordu bir öğretmen de olsa onun da acıları hüzünleri vardıdünyası sadece okuldan ibaret değildi elbetteama okul onun yegane sığınğıydıdünyadaki tüm kederlerden uzak, bir kaçış, bir kurtuluş,bir var oluş yeriydiçocuklar içinde,çocuklar gibi geçirdiği saatler ne yazık son zilin çalmasıyla yerini yetişkin olmanın sonsuz boğuculuğuna bırakıyorduo vakitten itibaren yaralarını hissediyor,acıyan yanlarını sahte gülücüklerle gizlemeye çalışarak evinin yolunu tutuyordu kendince buna da bir çare bulmuştuokuldan geri kalan zamanın büyük bölümünü çocuklara yeni birşeyler anlatabilmek için araştırmalara ayırıyordukimi zaman köşedeki kitapçıdan aldığı kitaplardan,kimi zaman internet ve gazetelerden öğrendiği yaşama dair ilginç konuları not ediyor, son dersin yarım saatini bu konuya ayıryordu bugün anlatacağı konuyu gazeteden okumuştubilim adamlarının dünyaya benzer yenibir gezegen bulduğunu,içinde hayat olup olamayacağını,canlıların yaşaması için neler gerektiğini anlatarak tartışmaya açacaktı bu konu ile ilgili çalışmalarını hazırlarken eşi çalışma odasının kapısını hafif aralayarak içinde iyi kötü hi bir duygu barındırmayan bir ses tonuyla _yemeğe gel,seni bekliyoruz , dedi öğretmen bu ifadesiz sesle daldığı alemden sıyrılıp, _başlayın geliyorum,dediyarım bıraksa tekrar toparlaması zaman alabilirdisırtı kapıya dönük halde,kapının kapanma sesini bekliyordubir müddet geçti kapanma sesi duyulmadıöyleyse muhtemel bir savaş onu bekliyordugünün bu saatinde buna hiç gücü olmadığını anladığından masadan kalktı ve eşinin ardından yemek masasına yöneldi neredeyse askerliği gelen oğlu kulağındaki müzik çaların sesini sonuna kadar açmış masadaki sandalyesinde hop oturup hop kalkıyordune dediği anlaşılamayan bir acayip müzik nedense masada öğretmenden başka kimseyi rahatsız etmiyorduçünkü herkes kendi aleminin yükünü sırtlamış gidiyordukızına baktıcep telefonuyla mesaj yazıyor düşünme molalarında burnundaki acaip halkayla oynuyorduyazarken gah gülüyor,gah değişik argolarla yüz ifadesini şekilden şekile sokuyordu eşi de sofraya oturduktan sonra bu saadet yuvasının yemek resitali başlamış olduhem yemeklerini yiyor,hem az önceki hallerine kaldıklrı yerden devam ediyorlardıeşi acele ile bir dizi açmış gözlerini televizyondan ayırmadan yemeğini kaşıklıyordu iştahı kesildiyediği her lokma boğazında zehir oluyorduaz önce kendini dünyayı kurtaracak kadar bilgili ve cesur hissedeken şimdi acizliğinin en son noktasında yüreği yanıyordu bu yuva benimama ben bu insanların hayatında neredeyimhani onlara çocukken öğrettiğim güzellikler,hani bu sofranın aşkı ,diye ağlamaklı oldu daha dün anlat baba diye dizinin dibinde tepinen çocuklar şimdi anlattıklrına deli saçması,giden gören var mı,biz çocuk muyuz,off baba sıktın gibi tepkiler vermeye başlamışlardısokak,ortam,çağ çocukalrı hızla değiştirmiş,ne anlattıysa ne yaptıysa bu döngünün önüne geçememiştiçok kere kendini suçladıama aslının öyle olmadığını içten içe kendi de biliyorduçünkü onlara baba,öğretmen arkadaş olmak en büyük zevkiydi bir zamanlar ya eşiçoktandır kendi aleminde yaşamaya başlamıştıkendine bir küme çizmiş,öğretmeni bu kümenin dışında bırakmış gibidiarkadaş toplantıları,çarşı pazar,ev işleri,hele hele televizyon onun dünyasının vazgeçilmezleri olurken,gittikçe yanlızlaşan öğretmen,bu evde istiridye gibi yaşamayı kabul etmek zorunda kalmıştı hadi çocukları bir derece anlayabilirdigençtiler ve bir süreçten geçiyorlardımayalarının temiz olduğuna gönülden inanıyor,günde beş vakit rabbine onlar için dua ediyordudüzeleceklerine emindi,ya da emin olmak istiyorduama ya eşiona ne oluyorduseverek evlenmişler birlikte pek çok zorluğa katlanmışlar yıllarca bundan dert yanmamışlardıiyi kötü idare edip,kimseye muhtaç olmadan yaşayıp gidiyorken,ne değişti de,aldığı paranın yetmezliği,kılık kıyafeti,yıllardır onay gören düşünceleri eski kafa görülüp münakaşa sebebi olmuştu kırk yaş aşkın yük gemilerine doldurulup,sonsuza gönderilmesine sebep sayılabilir miydihayırdokunmanın,sarılmanın,eş olmanın hazzını hangi dizi,kıyafet yada kaç para verebilirdiaynı yatakta yastıklarının en uzak iki noktasında çukur açan iki eşöpmeyen dokunmayan,ısısı sıfıra inmiş iki beden, iki yabancıoysa o eşini seviyordu,herşeye rağmen,sevmeye devam etmek için de olağanüstü bir savaş veriyordu kendiyle nasıl olurda bir zamanlar sevdalı bakan bu gözler artık karşısındakini görmez,sorunlarına bu kadar duyarsız olurhadi gün içindeki telaşı anladıkya tüm evrenin kapının ardında kaldığı odalarına girdiklerindegözler gözlere hiç mi takılmazdıçarçabuk giyilen pijamalar ve dudaklardan gelişi güzel dökülen "allah rahatlık versin "cümlesive sönen ışıklarsönmek zorunda olan aşk ateşine çabuk yaşlanmıştı bedenler ve yüreklerbir kaç kez sırtını dönüp yatan eşiyle konuşmak istemiş ama her seferinde "allahını seversen başka işin yok mu"çıkışmalarıyla başlayan kavgalar ptlak veriyordubir iki bu halden sonra artık öğretmen konuşmaya davet etmeye bile utanıp sıkılır olmuştuçünkü ne yapsa, kadın, altında nefsani bir dürtü aramakta türlü bahanelerle kavga zemini yakalamaktayıo yüzden konuşmaktan da, arzulamaktan da vaz geçti bir süre sonraama sevmekten vaz geçmek istemiyordudamı çöksün,yuvası dağılsın istemiyorduiçinde zerre huzuru olmasa bile aynı odada,aynı noktaya bakarken apayrı şeyler düşünen dört kişi kalbi daralmış tabağını alıp sofradan kalkmıştıne acıdır ki kimse sofrdan birinin kalktığını farketmemişti bile derinden gelen bir zil sesiyle irkilip kendine geldigözlerindeki nemi ve ruhundaki kederi silip,bardağında kalan son yudum çayıda içtikten sonra,ÖĞRETMEN ÇANTASI nı alarak okulun yolunu tuttu ya rabbi çok şükür,hayat yeniden tüm güzelliğiyle okul bahçesinde ona kollarını açmış bekliyordu Aynur Engindeniz |
|