Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
immanuel, kant

İmmanuel Kant

Eski 06-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmmanuel Kant




İMMANUEL KANT (1724-1804)

YAŞAM ÖYKÜSÜ

Vebayla cezalandırılmış savaşlarla yerle bir edilmiş aydınlanma çağı Avrupa’sında Kant 1724 yılında bir saracın on bir çocuğunun dördüncüsü olarak Konigsberg’de doğdu Cant olan soyadlarının sonrasında Kant olarak değiştirdikleri söylenir
Ailesi çok yoksuldu Anne ve babası yoksulluk içinde gömülmüştür Üç kız kardeşi de yoksulluk yüzünden hizmetçi olmuştur Kant bu yüzden kız kardeşleriyle hayat boyu konuşmamıştır Bundan dolayı da çok eleştirilmiştir Kant ailesinden sofuluğun dinsel ahlakını almıştır Açlık, yıkılmış yine de sağlıklı bir ahlak ve şefkatli aile sevgisiyle yüceltmiş çocukluktan çıkardığı dayanma gücünü ve onurunu ruhunda taşımıştır Küçük İmmanuel 8 yaşında bir devlet okuluna girdi 16 yaşındayken kunduracı amcasının yardımıyla Konigsberg üniversitesine kaydoldu Orada üstadı Martin Knutzen’ dan Leibniz, Newton ve Wolf’ un düşünceleri yanında fizik ve doğa felsefesi öğrenerek 6 yıl okudu9 yıl soyluların ve din adamlarının evlerinde özel öğretmen olarak geçimini sağlamak zorunda kaldı 47 yaşında yılda 300 gümüş ücretle (daha sonra 6001 oldu) Ölümünden 8 yıl önce 72 yaşında bıraktığı işe mantık ve metafizik profesörü olarak atandı
Üniversitede 40 yıldan fazla bir süre ders verdi Profesörlük yıllarında Kant’ın özel yaşamı mütevazı kiralık evlerde geçti O zamanki yaşamı yoksul ve sıkıntılıydı Yokluk içinde geçen çocukluğunun izini taşıyordu Kant lüks içinde yaşamayı da dinlenmeyi de hiç bilmedi Konigsberg’ in Rus’lar tarafından işgal edildiği,5 yıl süresince 7 yıl savaşları sırasında Kant Rus subayların en gözde eğitmeni oldu Kant’ın ılımlı ve gösterişsiz yaşam biçiminin sorumlusu belki de yoksulluktu O bir “manastır insanıydı” kitaplara oburca istek duyan doymak bilmez bir okur gibi her şeyi incelemek isteğiyle zamanını geçirirdi

KANT’IN SAAT GİBİ OLAN YAŞAMI

Kant’ın günün her dakikası mükemmel bir İsviçre saatinin dakik işleyişiyle düzenlenmişti Her sabah saat 4:55’de uyanır ve çalışma masasına otururduMasasına bir yada birkaç fincan çay içip bütün gün içende içme izni verdiği tek sert tütünlü pipoyu içerdi Bu sırada çalışma ve ders programını düşünürdü Aceleyle giyinerek,saat 7’de sınıfına gider bu dersler karşılığında ona para ödeyen öğrencilere entelektüellere,öğretmenlere ve diğer öğrenme hevesli kişilere ders verirdi Kant muazzam bilgisine karşın nasıl öğrenileceğini değil,nasıl düşünüleceğini öğretmek için emek harcardı
Herder dediği gibi onun dudaklarından dökülen dil “şimdiye denk insan dudaklarından dökülen en derin dildir”2 saat sonra saat 9:00 da çalışma odasına döner ve 12:45’e kadar çalışmalarının üzerine yoğunlaşırdı12:45’te öğle yemeğini gözden geçirmek için aşçısını çağırırdı12:45’de onun için bir şarap içme zamanıdırKonuklarını ve yemek çeşitlerini özenle seçerdi yemek davetlerine asla kadınları çağırmazdı Kant yaşamı boyunca sağlığını korumak için büyük emek harcadı Öğle yemeğinden sonra Linden Alle üzerinde yürüyüşe çıkardı Saat tam altıda çalışmak için dönen Kant ertesi sabah ki dersini hazırlamak,yazmak,okumak yada düşünmek için masasının başına geçerdi Hava okuyamayacağı kadar karardığında mumları yakar 9:45’e kadar mumların yumuşak,soluk ışığında Kant çalışmaya devam ederdi
Yatak odasında düşmemek için ilginç bir düzenek kurmuştu Karyola direklerinden birine bir direk bağlamış böylece kendisini bitişik odaya güvenle götürecekti Son yılların dışında ocak hiç yanmadı Çünkü Kant terlemekten öleceğinden korkuyordu
Bundan dolayı yürüdüğü zaman çok yavaş yürürdü Terlemeye başlamışsa kuruyana kadar durur gölgede beklerdi Yatağa girmeden önce yatağın bir köşesine oturduktan sonra ortasına sıçrar battaniyenin (yazları pamuk kışları yün) bir ucunu sol omzunun altına kaydırır Sırtından geçirip sağ omzuna alır ve sonra işlemi battaniyenin öteki ucuyla da yapardı Böylece battaniyeyle sarmalanmış olur daha sonrada uykusunun gelmesini beklerdi Saat 10:00’u vurduğu zaman derin bir uykuya dalmış olurdu Bu tek düze program belki de bir aletin aynı biçimde ve dikkatle günlük egzersizlerinin yapması gibi kendini “formda” tutmanın yoluydu Belki de Kant’ın sağlığını 80 yıl sağlam bir durumda tutabilmesinin nedeni buydu

KANT’IN SAĞLIĞI

Kant de Quince göre hepten acı çekmediği söylenmese de taşıdığı iyilik duygusuyla Kant’ın sağlığı olumluydu Yatağa giderken Kant kendi kendine şu soruyu sorardı: “sağlığı benimkinden daha mükemmel bir insan düşünülebilir mi?” Aynı biçimde, rejimini korumak için büyük çaba harcardı Tek kötü alışkanlığı, tedbirli bir düşkünlük gösterdiği sigara ve tütündü Gün boyunca yediği tek tam öğün öğle yemeğiydi Kahvaltı ve akşam yemeği yerini zaman zaman çay içerdi
KANT’IN HAYATININ HÜZÜNLÜ SONU

Filozofun son yılları üzücüydü Büyük düşünsel belleğin tam tersi olan günlük yaşamda hep yüz yüze kaldığı şeyleri yapmaktan alıkoyan kıt belleği onu zor durumda bırakıyordu Yemekte konuklarının sıkılmaması için kağıt parçacıklarına konuşma konuları yazıyordu Zayıflığı sonunda Kant’ın her türlü fiziksel hareketten vazgeçmeye zorladı Düşünme anlarında sandalyesinden düşmeye başlamıştı Düşüşlerinden birkaçında takkesi elindeki mumdan tutuştuğundan dolayı yanında bir sürahi su hazır tutar olmuştu Son zamanlarda uşağıyla çok kavga etmeye başlamıştı Bundan dolayı onu ömür boyu maaşa bağlayarak işten çıkardı ve yanına Kaufmann adlı bir uşak aldı Arkadaşlarıyla çıktığı nadir araba gezilerinde Kant hayran olduğu kuşları seyretmekten hoşlanırdı Kant’ın hastalığı migrenin başlamasıyla ve sol gözünden sağ gözünün de yavaş yavaş görme yeteneğini yitirmesiyle ağırlaştı Artık bedeni yemeklerde kısa süre kasılmalara tutuluyordu Geceler artık onu korku dolu dehşetli kabuslarla huzursuz kılan bir duruma gelmişti İmza atamıyor, çatal tutamıyor ve kimi kez hiç bir şey anımsamıyordu Bir gün yıldırım çarpmış gibi yere düştü Birkaç gün yatakta kaldı Ama birkaç hafta sonra gününden birkaç gün erken kutladığı doğum gününde konuklarıyla yine şampanya içti Kant Konigsberg’de yaşlılık bunamasından öldü Cenazesi olay oldu Binlerce hemşerisi evrenin kendisine yeterince büyük gelmediği bu cücemse adamın tabutunun ardından yürürken Konigsberg’deki bütün kilise çanları matemli çaldı


İMMANUEL KANT:
SİYASİ HAKLARDA TEORİ-PRATİK İLİŞKİSİ ÜZERİNE 1792

Bir toplumu oluşturmak üzere bir araya gelen büyük bir insan grubu tarafından yapılan bütün sözleşmeler arasında bir anayasa teşkil eden sözleşme ayrıcalıklı bir yere sahiptir Bu anayasa, icrası göz önüne alındığında, ortak bir çabayla elde edilebilen ve seçilmiş bir amaca yöneltilen diğer bütün anayasalarla ortak birçok yönü varken oluşturulmasındaki ilkelerde diğerlerinin tamamından temelde farklıdır Bütün sosyal sözleşmelerde herkesin paylaştığı belli ortak amaçlar için sayısız insandan oluşan bir birlik olduğunu görürüz Ancak, herkesin paylaştığı ve böylece insanlar (karşılıklı olarak birbirlerini etkilemekten sakınmayan) arasındaki bütün dış ilişkilerdeki mutlak ve birincil vazife olan bir amaç olarak birlik, yalnızca bir medeni devleti yani eyaleti tesis etsin diye toplumda oluşturulabilir Ve bu tip dış ilişkilerde bir görev olan ve bütün başka dışsal görevlerin en üst formel koşulu olan amaç, herkesi başkalarının saldırılarına karşı koruyan cebri niteliğe sahip genel kanunların himayesinde insanların hakkıdır Bununla beraber bütün bir dışsal haklar kavramı tamamen insanların karşılıklı dışsal ilişkilerindeki özgürlük kavramından çıkarılmıştır ve insanların doğaları gereği sahip oldukları amaçla (yani mutlu olma amacı) ya da bu amaca ulaşmada kullanılabilecek bilinen araçlarla hiçbir ilişkisi yoktur Ve böylece ikinci amaç, dışsal hakları düzenleyen kanunların belirleyicisi olarak hiçbir suretle işe karıştırılmamalıdır Haklar, başkalarının özgürlükleriyle uyum sağlasın diye ayrı ayrı her bireyin özgürlüğüne getirilen kısıtlamalardır (Bu da genel kanunların şartları çerçevesinde mümkün olabilir) Ve genel haklar bu sürekli uyumu mümkün kılan maddi kanunların ayırıcı niteliğidir Diğer tarafın keyfi iradesi ile özgürlüklere getirilen her kısıtlama baskı olarak adlandırıldığından, anayasa, diğer insanlarla birlikte genel bir birliğin içinde kendi özgürlüğünü elinde tutarken baskıcı kanunlara muhatap olan özgür kişiler arasındaki ilişki olarak anlaşılır Bu, bütün ampirik sonuçları (hepsi mutluluk genel başlığı altında özetlenebilir) önemsemeksizin saf aklın gereksinimidir İnsanlar mutluluğun ampirik sonuçları üzerinde ve mutluluk göz önüne alındığında, mutluluğun neyi kapsadığı konusunda farklı görüşlere sahiptirler ve onların istekleri ne ortak bir ilke çerçevesinde ne de herkesin özgürlüğünü uyumlaştıran her hangi bir maddi yasa altında toplanabilir
Tam olarak bir hukuk devleti şeklinde adlandırılabilecek olan sivil devlet aşağıdaki önsel ilkelere dayanır:
1 Bir insan olarak toplumun her üyesinin özgürlüğü,
2 Bir tebaa olarak her bir kişinin başkalarıyla eşitliği,
3 Bir vatandaş olarak devletin her bir üyesinin bağımsızlığı
Bu ilkeler, dışsal insan haklarının saf rasyonel ilkelerine göre bir devletin tek başına oluşturabileceği kanunlar gibi zaten mevcut olan bir devlet tarafından verilmiş kanunlar değildir Buna göre:
1 Bir insan olarak, devletin anayasasının bir ilkesi olarak aşağıdaki formülle ifade edilebilir Hiç kimse kendi mutluluk anlayışına göre beni mutlu olmaya zorlayamaz, pratikte uygulanabilir genel hukuk kuralları içinde, yani kendisinin yararlandığı hakların aynısını başkalarına da tanıyarak, başkalarının özgürlüğü ile uzlaşabilen benzer bir amacı güden diğer kişilerin özgürlüğüne tecavüz etmediği sürece herkes kendisinin uygun bulduğu yolla mutluluğu arayabilir Bir devlet tıpkı bir babanın çocuklarına yaptığı gibi, halkına karşı iyiliksever olma ilkesi üzerine kurulmalıdır Bu tip bir pederşahi devletin idaresi altında, kendisi için gerçekten neyin zararlı ya da faydalı olduğunu ayırt edemeyen reşit olmayan çocuklar gibi, tebaa da tamamen pasif davranmaya ve kendilerinin nasıl mutlu olacakları kendilerinin mutluluğunu istemekte samimi olup olmadığı konularında devlet başkanının yargısına güvenmeye zorlanacaklardır Bu tip bir devlet akla gelebilecek en büyük despotizm, yani hiçbir hakka sahip olmayan tebaasının bütün özgürlüklerini erteleyen bir anayasadır İradeciler hayırsever olsalar bile insanların haklarına sahip olabilecekleri akla yatkın tek devlet perdişahı olan değil, vatansever devlettir Herkes kendisini çoğunluğun iradesine dayanan kanunlar ile haklarını korumaya yetkili olarak kabul eder; ancak, bu hakları kendisinin mutlak iradesi doğrutulsunda kişisel kullanıma bırakmaz Bu özgürlük hakkı, bu hakları kullanma kapasitesine sahip oldukları sürece, bir insan olarak devletin her üyesine aittir
2 Bir tebaa olarak insanların eşitliği şu şekilde formüle edilebilir: Devletin her üyesi, devlet başkanı ile olan ilişkileri hariç, başkaları ile olan ilişkilerinde zor kullanma hakkına sahiptir Tek başına devletin bir üyesi değildir, ama onun yaratıcısı ve koruyucusudur ve herhangi bir cebri yasanın öznesi olmaksızın başkaları üzerinde zor kullanma hakkına sahiptir Ancak, kanunlara tabi olan herkes kanunlara tabidir ve böylece devletteki diğer bütün üyelerle birlikte zor kullanma hakkına da tabidir Bunun tek istisnası, onun vasıtasıyla başkaları üzerinde meşru güç kullanımının gerçekleştirebileceği bir tek kişidir (kelimenin hem fiziki hem de ahlaki anlamıyla), yani devlet başkanıdır




Alıntı Yaparak Cevapla

İmmanuel Kant

Eski 06-27-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmmanuel Kant




KANT’IN AHLAK FELSEFESİ

Ahlak toplumsal yaşamda belirli kişi,grup yada toplum için belirli zamanda ve belirli bir yerde geçerli olan (yada geçerli olması beklenen) değer yargılarının örf, adet, norm ve kuralların oluşturduğu bir sistem bütünüdür
Ahlak kuralları, belirli bir kişi, grup yada toplum için geçerli olan değer yargılarıdır Ahlaki kurallar, genel geçerliliğe sahip değildirler Başka bir ifadeyle,neyin doğru, neyin yanlış, neyin iyi yada kötü olduğu kişiden kişiye, gruptan gruba ve nihayet toplumdan topluma değişebilir Özelikle ahlak kuralları sübjektif ve göreceli özelliğe sahiptir
Ahlak kuralları belirli bir yerde geçerli olan değer yargılarıdırHerkes için genel geçerliliğe sahip ahlaki kuralar olmadığı gibi, her yerde genel geçerliliğe sahip ahlaki kurallarda yoktur
Ahlak kuralları, belirli bir zamanda geçerli olan değer yargılarıdır Bugün geçerliliği olan bir ahlak kuralı, önemini zamanla kaybedebilir ve hatta değersiz olabilir
Ahlak insanlar arası ilişkilerde nasıl davranılması (yada nasıl davranılmaması) gerektiğini gösteren “kendiliğinden oluşmuş” (spontan) ve ”hazır” değer yargıları sistemidir Ahlak kuralları kendiliğinden oluşur Ancak daha sonra “hukuk kuralı” haline dönüşebilir
Ahlak, insanlar arası ilişkilerde uyulması beklenen kuralları ve yapılması gereken görevleri belirlerBu bakımdan, en başta, bir ahlak türü olarak birey ahlakı’ndan söz etmek gerekir Birey ahlakında toplum üyelerinden beklenilen kurallar önem taşır Bir toplumda uyulması beklenilen kurallar, örf ve adetler ise sosyal ahlak (toplumsal ahlak)’ı oluşturur
Ahla sadece “uyulması beklenilen kuralları” değil, aynı zamanda “yapılması gereken (yada beklenilen) görevleri” de belirtir Bu çerçevede aileden ve tüm toplumdan bir sorumluluk beklenilmektedirSorumluluk, esasen ödev ahlakıdır
Özgür toplumun ahlak felsefesi, Kant Ahlakıdır Immanuel Kant’ın ahlak anlayışı, her yerde ve zamanda neyi yapmamız gerektiğini değil, neyi yapmamız gerektiği üzerinde durur Kant’ın ahlak felsefesi iki temel ilkeye dayalıdır “Sana yapılmasını istemediğini, sende başkalarına yapma”(2) “Aynı zamanda genel bir yasa ve evrensel bir kural olmasını isteyeceğin bir maksime (kurala) göre hareket et” Kant ahlakı, bir bireysel sorumluluk ve ödev ahlakı anlayışıdır
Özgür Toplum, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”,”gölge etme başka ihsan istemem” şeklinde ifade edilebilecek kinik ve sekinci ahlak anlayışlarına tamamen karşıdırÖzgür toplum, aynı şekilde haz ahlakı yada kirene ahlakı olarak adlandırılan hedonizme de karşıdır İnsanın tek amacı en yüksek hazza ulaşmak, zevklerini tatmin etmek olmamalıdır İnsan kendine direkt olarak fayda sağlamayan, kendini direkt olarak ilgilendirmeyen toplumsal sorunlara karşı da duyarlı olmalıdır Ataraksia (ruh dinginliği)ve apatnos (ilgisizlik) kinik-sekinci-hedonist ahlak felsefelerinde geçerlidir
Devlet ahlakı, siyasetçilerin ve bürokratların siyasal karar verme ve uygulamalarda uymaları gereken ahlaki kuralları ifade eder Şüphesiz seçmenler ve çıkar ve baskı grupları için de ahlaki normlar ve ölçüler söz konudur
Devlet ahlakının temeli hukukun üstünlüğüne dayalı olmalıdır İyi bir toplumsal düzende devletin ve vatandaşların hukukun üstünlüğüne inanmaları ve saygı göstermeleri gerekir Özgür toplumda kural ve kurumlar büyük önem taşır
İyi bir toplumsal düzende, oyunun kurallarının önceden ve toplumsal uzlaşmaya dayalı olarak tespit edilmesi siyasetin ıslah edilmesi için önemlidir Siyasette oyunun kurallarının önceden tespit edilmesi, politikacıların güç ve yetkilerini kötüye kullanmalarını engeller Günümüzde maalesef pek çok toplumda siyaset saygınlığını önemli ölçüde yitirmiştir Halkın politikacı imajı; “üç kağıtçı”, “dalavereci” ve “yalancı” insan tipleriyle özdeşleşmiştir “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” ,”ver oyunu al istediğini” mantığı her geçen gün yaygınlaşmaktadır Siyasal karar alma sürecinde yaşanan kirlilikler, sade vatandaşları siyasete karşı ilgisiz kaygısız ve kararsız kılmaktadır Siyaset, gerçekte saygın bir müessesedir Özgür toplum, devleti yöneten güç ve yetkilerinin çerçevesinin çizilmesi ve sınırlandırılmasıyla politikaya saygınlık kazandırabileceğini savunur
İş dünyasında mal ve hizmetlerin, üretim ve tüketim sürecindeki doğrular ve yanlışlar iş ahlakının konusunu oluşturur Üretim sürecindeki firmadan beklenen görev ve sorumluluklar ile firmanın uyması istenen kurallar üretici ahlakını belirler Tüketicilerden beklenen görev ve sorumluluk ile uymaları istenen kurallar ise tüketici ahlakı olarak adlandırılırİş ahlakı, bunun dışında işletme sahibi, yönetici ve çalışanların uymaları gereken kuralları da içerir Bu çerçevede üç yeni ahlak kavramı da ortaya çıkmaktadır:İş veren ahlakı, işçi ahlakı (personel ahlakı) ve yönetici ahlakı İşverenlerin ve üreticilerin; tüketicilere, çalışanlarına, çevreye ve devlete karşı sorumlulukları bulunmaktadır Çalışanlarında aynı şekilde işletmede uymaları ve yerine getirmeleri gereken sorumlulukları vardırSivil toplumun ekonomik modelini ifade eden serbest piyasa ekonomisinde iş ahlakının temel ilkeleri mutlaka oluşturulmalıdır
Medya ahlakı, tüm medya araçlarının, haber, ilan ve reklam ve satış promosyonlarının dürüst, gerçeğe dayalı, tüketici ve topluma karşı bir sorumluluk duygusunu taşıyacak tarzda olmasını gerektirir Medya ahlakında haber yayını, uygun kanıtlarla garantilenmiş doğrulara dayanmalıdır Yorum ise sübjektiftir, ancak dürüst ve ahlaki ölçülerde olmalıdır
Bilgi toplumuna ve enformasyon çağına doğru hızla ilerlerken medyanın önemi her geçen gün daha da artmaktadır Ancak, medyada yaşanan kirlilikler ve yozlaşmalar medya ahlakının tesis edilmesini kaçınılmaz kılmaktadır Çağdaş demokrasilerde, dördüncü kuvvet olarak anılan medyanın gücü ve toplumsal yaşam üzerindeki etkileri akıl almaz bir hızla artmaktadır Bu bakımdan medya ahlakına ilişkin kuralların oluşturulması önem taşımaktadır
Eğitim, öğretim ve bilimsel araştırmanın ahlaki ölçüleri ve normları olmalıdır Üniversitelerde ve araştırma kuruluşlarında çalışan bilim adamlarının bilimsel araştırmalarında uymaları beklenene kurallar, bilimsel araştırma ahlakının temelini oluşturur Eğitim ve öğretim faaliyetleri de belirli ahlaki normlar çerçevesinde yürütülmelidir İyi bir toplumsal düzenin temelinde bilim, araştırma, eğitim ve öğretim vardır

KANT'IN AFORİZMALARI

•En yüce varlık: her şeyi bilen Her şey için iyilik isteyen

•Felsefe, insan için her zaman tamamlanmadan kalan bilgeliğe ulaşma çabasıdır

•Doğa insana zorbaca davranır İnsanlar birbirlerini kurtlar gibi parçalarlar Bitkiler ve hayvanlar birbirlerinin üstünde gelişip birbirlerini boğarlar Doğa onların gereksediği bakıma ve özene aldırmaz Savaşlar uzun sürmüş sanat eylemlerinin kurduklarını ve koruduklarını parçalar

•Ben, insan olarak, kendim için uzamda ve zamanda bir duyu nesnesiyim; aynı zamanda da bir anlam nesnesi -bir kişiyim: dolayısıyla hak sahibi bir ahlak varlığıyım

•Bir şeyi yapmalıysam, yapabilecek durumdayım demektir; üzerime kaçınılmazsa düşen, kurma olanaklarımın da içinde olmalıdır
•Doğa eder (agit) İnsan eyler (facit) Amacın bilinciyle etkinlikte bulunan akıl sahibi özne, işler (operatur) Duyuya gelmeyen zihinsel neden, kılar (dir git)

•İçimde öyle bir varlık var ki, etkinliğin nedensel ilişkileri (nexus effectivus) içinde benden ayrı olarak benim üstümde durur (agit, facit, operatur), kendi kendine özgür olarak, yani, uzam ve zaman içindeki doğa yasasına bağımlı olmadan, beni içimden yargılar (haklandırır yada lanetler) ve ben insan, kendim, bu varlığım; bu, öyle, benim dışımda bir töz değildir; ve asıl garip olan şu: nedensellik, gene de, eyleme özgürlük içinde belirlenmişliktir (doğa zorunluluğu olarak değil)

•Üstümde Tanrı, dışımda dünya, içimde insansal tin-

•Dünyayı bilmek isteyen, onu önce kurmak zorundadır, hem de kendi içinde

•İnsanda etkin ama duyu-üstü bir ilke vardır ki, doğadan ve dünyanın nedenselliğinden bağımsız olarak,berikinin görünüşlerini belirler; buna özgürlük denir

•Olabilir ki görmeyi ve işitmeyi sürekli yeniden öğrenmem gerekir; ama gene de nesnenin tasarımının benim kendimce apriori yapılması gereklidir

•Özne kendi kendisini nasıl apriori belirler en yüce bilgelik

•Dünyanın içindeki insan, dünyanın bilgisiyle birlikte ona aittir; ama dünya içinde ödevinin bilincindeki insan, görünüş değil, kendinde varlıktır; şey değil, kişidir

•Kişi, özgürlük ilkelerine göre kendi kendini belirleyen varlıktır Özerklik Özgürlük ise kendi başına varlığın özelliğidir

•Ben, insan, kendim için bir dışsal duyu nesnesi; dünyanın bir parçasıyım

•Tek bir dünya vardır: çünkü olanaklı deneyimin nesneleri olarak duyusal görünün biçimlerinin üzerinde kurulu olduğu uzamın ve zamanın mutlak birliği vardır

•Ben, insan, bir dünya varlığıyım ve kendim de dünyaya aitim Şeylerin tümü benim içimdedir, hem de dışımda (exstra; praeter değil)

•Tanrı kutsal olandır, ama kutsal bir varlık yapamaz

•Özgürlük kavramı: kendi kendinin yaratıcısı olmak

•Özne kendi dışında etkindir

•Madde dünya uzamının her yerindedir Cisimler ayrı ayrı dururlar

•İnsan, bir dünya varlığıdır, ama, kendi kendisini (onun) bir üyesi olarak kuran (varlık)

•Nereden geliyor bana bu fikirler dizisi? Varlıkların bütünlüğü akla apriori verilmiş bir kavramdır; benim kendi bilincimden kaynaklanır Düşünmemin nesnelerini elde edip onları kavrayabilmeliyim, yoksa kendimin bilincinde olamam (cogito, sum: burada ergo demeye gerek yok) Bu autonomia rationis purae'dır; çünkü bu olmasaydı, verilmiş bir görü konusunda bile, düşünceden yoksun kalırdım; varolduğumu bilmeden, bir hayvan gibi varolurdum

•Akıl, kaçınılmazca, nesneler yaratır kendi kendisine Bu yüzden her düşünenin bir tanrısı vardır

•Yaşamın peşinden gelen cansızlık ölümdür

•İnsanın yalnızca düşünmesi değil; kendi kendine, düşünüyorum, diyebilmesidir, onu bir kişi kılan

•Felsefe, aklın kendisine verdiği, kendi kendini kuramsal ve kılgısal bakımdan nesne kılma görevidir

•Felsefeyi felsefe yapma işi olarak değil, tamamlanmış bir bütün olarak ortaya koymak Kimseye aşkın filozof denemez

•Bütün bilginin en son amacı en yüce kılgısal akılda kendi kendini tanımaktır


Alıntı Yaparak Cevapla

İmmanuel Kant

Eski 06-27-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmmanuel Kant




KANT’IN AHLAK –İNSAN VE ÖDEV ANLAYIŞLARI

Kant her hangi bir kavramdan değil, insanın doğal yeteneklerini geliştiren, yapıp etmelerden yola çıkıyor (bakım, eğitim, varılması gereken amacın idesini kavrama,başarıların kuşaktan kuşağa iletilmesi,öğrenme, çalışma, devlet kurma…)
Kant’ın tüm görüşlerinde öğretisinde ikililikler var; insan bir yönüyle doğa yasalarına bağlı, fenomen alanın öğesi diyor Doğada her şey kurallara bağlı Ancak insanı sadece doğa yasalarına ait bir varlık olarak görürsek ”özgürlük” ve “ahlaklılık” tan söz edemeyiz diyor Böyle bir durumda eğilim ve arzularımızın nedeni olarak yapım böyle, doğar böyle de geçeriz Bu yanda olup bitenler belirlenmiştir, belirlenmişliğin olduğu yerde; tercih, seçme imkanı, özgürlük, ahlaklılık olamaz diyor
Ancak insan ahlaklı davranışlarda bulunur ve başkasından da ahlaklı davranışlar bekler Bu onun numen alanın üyesi olan yanından kaynaklanmaktadır İnsan da ahlaklılığı, özgürlüğü olanaklı kılan yan vardır Bu onun akıl yanı numen alanıdır İnsan duyular dünyasına olduğu ölçüde doğa yasaları altındadır Düşünülür dünyada, akılda temelini bulan dünyaya aittir İnsan bu iki dünya arasında sürekli gidip gelir Eylemlerinde bu iki dünyanın etkilerini bulmak mümkündür
Fenomen dünyada ait olduğu ölçüde Doğa Yasalarına uyar Numen alanda ise etik yasalara uyar
Kant; insanda “otonomi” olmasa, canlılardan farkı kalmaz diyor Otonomi;başka türlü eyleyebilme olanağıdır Kant, doğadan gelen belirlenmişliği insan kırabilir diyor
İnsandan hareketle insan problemlerini araştıran Kant’a aklın yasalarına uygun davranmak ahlak yasalarına uygun davranmak ÖDEV’ dir
Kant’ın sadece insanda değil bütün alanlarda bu ikiliği gördüğünü söyleyebiliriz Fenomen ve Numenler; Nesnenin kendinde ne olduğu ve onun görünüşü Bu ayrımın temelini Kant’ın bilgi görüşüne bağlayabiliriz Biz nesneleri olan biteni kendi yetimize göre kavrıyoruz Bu durumda nesnelerin kendinde neliklerini de fark etmek zorundayız diyor Kendinde nesnenin bilgisi mümkün olmuyor Ama kabule götürüyor Görünenlerde doğanın yasaları hakim, her şey bu yasalara göre oluyor Bir şeyin görünüşünü kabul ediyorsak kendisini de kabul etmek zorundayız diyor
İnsanda da bu ikililiği göründüğünü söylemiştik, insan da öyle bir yan var ki kendinde şeylerin özelliğini taşıyan insan bir yandan da doğa yasalarına bağımlı (Doğa burada yasalara bağlı olan nesnelerin varlığını ifade eder)Burada kastedilen şey cansız doğa değildir yalnız anorganik varlığı değil aynı zamanda canlı varlığı da kastediyor Bu doğa bütünüyle yasalara bağlıdır, görünüşlerle kuralların birleşmesinden başka bir şey değildir; görünüşlerin ilkelerle ve bunun dile getirilmesidir Doğa da her şey kurallara bağlıdır Kurallara bağlı olmayan bir tek şey olursa, bu yasayı bilmediğimizden ötürüdür Biz bu yasaları bilmeyebiliriz ancak bu yasaların olmadığını değil onu bilmediğimizi gösterir Bu alan insanın doğal varlık yönünü oluşturur demiştik İnsan bu yanı zaman ve mekan içerisindeki her şey gibi NEDENSELLİK yasalarına bağlıdır Tesadüf yoktur İnsanı sadece doğa alanına ait bir varlık olarak görseydik ETİK mümkün olmazdı İnsanı da hiçbir şeyden ötürü suçlayamazdık, çünkü bu yanda olup biten her şey belirlenmiştir Sıkı belirlenmişliğin olduğu yerde ne özgürlük ne seçme şansı ne de tercih olur Böyle olunca da şöyle ya da böyle davranma söz konusu olamaz Kant insan da etik davranışlar mümkün diyor, ama karşımızdakinden bunu bekliyoruz yapılmadıgında kızıyoruz Peki bizi bunlara götüren nedir? İnsanda öyle bir yan olmalı ki özgürlük mümkün olsun Bu belirlenmişlik zinciri kopsun Bu olmazsa zorunluluk var demektir İşte bu ikinci yan yani numen yan; onun bir akıl varlığı olmasından kaynaklanıyor Ona ahlaklılığı olanaklı kılan yan olarak Kant bu yanı gösteriyor Bu yan öbür yan gibi açık görülebilecek bir yan değil İnsan kendinde bir yeti bulur ki bununla kendini her şeyden ayırtır Arzularından ayırır Bu yeti aklıdır Bu akıl; saf kendinde etkinlik olarak anlama yetisinden bile üstündür
Akıl sahibi bir varlık, bir düşünce varlığı olarak kendini duyular dünyasına değil anlama yetisinin dünyasına ait saymalıdır Bütün eylemlerinin yasasını bilmesi için iki açısı vardır;
Duyular dünyasına ait olduğu ölçüde Doğa Yasalarının altındadır
Deneysel olmayıp akılda temel bulunan yasalar Düşünülür dünya yanıyla yani akılla belirlenen yanıyla Aklın Egemenliğindedir
Kant, insanın bu iki dünya arasında sürekli gidip geldiğinden bahseder Hatta eylemlerinde hep bu iki dünyanın etkilerini görmenin mümkün olduğunu söylüyor Bazen biri diğerini belirliyor, yapıp etmelere baktığımızda hangisinden kaynaklandığını görebiliriz diyor Zaten başka bir şeyde göremeyiz
Akıl sahibi varlık olarak insan, kendi istemesinin nedenselliğini özgürlük idesi olmadan hiç düşünemez diyor, farz ediyor İnsan da otonomi’nin olduğu varsayılmazsa, insan temelde diğer canlılardan farklı değildir Hukukun temelinde de insanın otonom yanı kabul edilmiştir Bu yüzden insan aç kalsa dahi cezalandırılıyor Doğa belirlenmişliğini kırabilsin diyor, başka türlüyü yapabilme Kant’ta insanın bu olanağı taşımasıdır
Salt anlama yetisi dünyasına ait olsaydık bütün eylemlerimiz saf istemenin özerklik ilkesine uygun olurdu Salt duyular dünyasının üyesi olsaydım bütün yapmalarımı eylemlerimi doğa yasası belirlerdi Dolayısıyla doğa yasasının yaderkliğine tamamen uygun olurdu Oysa ben düşünce varlığı olarak, kendimi Özgürlük idesinde o dünyanın yasasını içeren aklın yasasına bağlıyorum
Yalnızca düşünülür dünyanın üyesi olsaydım, bütün eylemlerim istemenin özerkliğine uygun olurdu
Benim için ahlak yasalarına uygun davranmak ödev oluyor Bu durumda yerine getirilmesi gereken getirilebilecek bir ödev


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.