Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
mardin

Mardin

Eski 05-04-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Mardin



Mardin


Mardin Güneydoğu Anadolu bölgesinin Dicle bölümünde yer alan il Diyarbakır, Siirt, Batman, Şırnak, Şanlıurfa, Irak ve Suriye arasında yer alır Trafik numarası 47’dir







Mardin'in konumu


Mardin Güneydoğu Anadolu bölgesinin Dicle bölümünde yer alan il Diyarbakır, Siirt, Batman, Şırnak, Şanlıurfa, Irak ve Suriye arasında yer alır Trafik numarası 47’dir

İsminin kökeni

Mardin isminin kökeni üzerinde çeşitli rivâyetler vardır Mardin’in bulunduğu bölgeye yerleştirilen “Marde” kavminden geldiği, bu bölgeye hükmeden bir kralın Mardin isminde oğlunun hastalanıp havası ve suyu iyi olan Batı Kalesine gönderildiği, burada iyileşmesi üzerine Kale’nin bulunduğu yerde Mardin isimli şehrin kurulduğu, Süryanice mukaddes “Mara” kelimesinden geldiği, Sâsânî komutanlarından Mardius bu şehri îmâr ettiği için şehrin eski ismi yerine bu komutanın isminin verildiği gibi çeşitli rivâyetler vardır Selçuklu Türkleri bu şehri fethedince, Bizanslıların “Mardie” Arapların “Maridin” ismi yerine kendi lisanlarına uygun olarak “Mardin” demişlerdir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Mardin

Eski 09-14-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Mardin



Mimari,Etnografik,Arkeolojik,Tarihi ve görsel değerleri île zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir Bölgede yapılan kazılarda MÖ4500′den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin; Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitani,Hitit,Asur,İskit,Babil,Pers,Makkedonya,Abg ar,Roma,Bizans,Arap,Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir Şehirde bilimsel kazı yapılacak pek çok önemli alanı vardır Bunun sonucunda şehrin tarihinin daha iyi ortaya konulması imkanı yaratacaktır





Mardin’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da kuruluşu Eski Yakın Doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır
Alman Arkeologu Baron Marvan Oppenheim’in 1911-1929 yılları arasında yaptığı kazılardan elde edilen sonuçlara göre: Subariler’in Mezopotamya’da (MÖ4500-3500) yaşadıklarını bu tesbite sebep olarak da Sümer ve Babil katları arasında buldukları kiremitleri göstermiştir Gırnavaz Örenyerinde 1982 yılında başlayıp 1991 yılına kadar sürdürülen arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz’ın MÖ4000’den MÖ7 yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır




4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadır Bu kültür tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri mimarî tabakaları daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde eski Mezopotamya geleneklerine göre açılan çukurlara dizler karınlarına çekik olarak yatırılmakta daha sonra yakılan hafif ateşle manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkiler kesilip çukurlar kapatılmaktadır Mezar içinde şahsi eşya olarak metal silahlar, metal süs eşyaları ve mühürler kült ve seramik kap örnekleri çok sayıda tespit edilmiştir
Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ2850 yılında Akdeniz’e kadar uzandığı seferinde Mardin’i hükmü altına almıştır



Şehircilik, sulama ve tarım alanında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler, geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Mardin’i Akadlar’a bırakmışlardır(MÖ2820) Akadlar,2500 yıllarında Sümerler’le anlaşarak Akad-Sümer Devletini kurmuşlardır
ProfDr Ekrem Memiş’in “Eski Çağ Türkiye Tarihi” adlı kitabında: “ Mezopotamya’da büyük İmparatorluk vücuda getiren Sami Kökenli Akadların vesikalarından anlaşıldığına göre, MÖ3000 sonlarında Mardin merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Kuzey Mezopotamya’daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adıyla anılan bir kavim oturuyordu” diye yazar


Mardin, MÖ2230’lu yıllarda Elam şehri oldu Amuri ailesinin altıncı ferdi olan Hammurabi, Sümer topraklarını Babil’in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti’ni kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya’ya saldırınca Mardin’i de istila ederek topraklarına katmıştır(MÖ2200-1925)
1925 yıllarında Mardin’i işgal eden Hititler, bir yıl sonra şehri terk etmişlerdir İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir 500 yıl hüküm süren Midiller bilinmeyen bir sebepten Mısırlılar’a vergiye bağlanmışlar ve bir Midil Prensesini de Mısır Firavunu ile evlendirmişlerdir1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkınca bu fırsatı bilen Asur Kralı Asurobalit, Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır

1190’da Anadolu’dan gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin’i almışlardır 60 yıl sonra ITıplatpalasır; Sincar, Nusaybin ve Mardin’den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin koruduğu Kemecin’e saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir
1060’da IAsurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılgamış yakınlarında Asurlular’ı yenmişlerdir Asurlular’ın tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine, Mardin Asur hakimiyetineMardin, daha sonra Urartu Krallığı egemenliğine geçmiştir Urartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresinde kalmıştır
612 yılına kadar Sityaniler, MÖ618 yılında ise İran’dan gelen Midiler buraları ele geçirmiştir
335 yıllarında Büyük İskender Mısır’ı aldıktan sonra Mezopotamya’ya gelerek İran’a gitmek için Mardin’den geçer
girmiştir800 yılına kadar Asurlular’ın elinde kalan

Buraları da istila eden İskender’in MÖ323 yılının 28 Mayıs’ında Babil’de ölümünden sonra komutanları arasında devlet pay edilir ve Mardin doğu bölümünde kaldığı için Nikanır denilen General Slevkos’un payına düşer(MÖ311)
131’de Mardin ve çevresi Urfa Krallığı(Abgarlar) topraklarına katıldı MS249’da Roma hükümdarı Filibos saltanatının 5yılında bir isyan başlatıp IXAbgar’ı memleketten kovmuştur Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir Bu arada Mardin’de Urfa’ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir MS250 yılında Dakiyos, Pers ülkesini zaptetmiştir Bu sırada tahribat gören Nusaybin’i de onarmıştır 330 yılında ateşe ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral Mardin Kalesinde rahatsızlığı sebebiyle kalır Kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca kendisine kasır

yaptırıp 12 yıl boyunca burada yaşar Daha sonra Kral, memleketi Pers’ten birçok asker ve sivil getirtip, onları Mardin’e yerleştirir 442 yılına kadar getirilen insanların vasıtasıyla şehirde birçok gelişme olur 442 yılında halkı kasıp kavuran amansız bir veba salgını şehri yaşanmaz hale getirir Yaklaşık 100 sene sonra Ursiyanos adlı Romalı bir kumandan büyük bir ekiple Mardin’i 47 yılda inşa etmeyi başarır ve halkın tekrar buraya gelmesini sağlar Bu süreç içerisinde Persler’in ünlü merkezleri olan Dara yeniden inşa edilmiştir Mardin’de Bizanslar 640 yılında HzÖmer’in kumandanlarından İlyas Bin Ganem’in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir Mardin ve çevresi, 692’de Emeviler’in, 824’te Halife Memnun zamanında Abbasiler’in hakimiyetine girmiştir Bu dönemde İslamiyet hızla yayılmıştır

885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler’in kaleyi kesin olarak zaptedişleri 895 yılına rastlar Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağladılar 990 yılında ancak Musul’da tutunabilen Hamdaniler’in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin’i de zapt ederler Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla İpek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar

Alparslan’ın Malazgirt zaferinden sonra Türkler’in Anadolu’ya ulaşan akınları neticesinde gittikçe zayıflayan Mervaniler Devleti, Nusaybin’de 1089’da Selçuklular’a yenilerek onların hakimiyeti altına girer

Artuklular’dan İl Gazi Bey Mardin’i 1105’te ele geçirerek devletin başkenti yapar Halep’i aldığı gibi Haçlılar’a karşı giriştiği mücadeleler dolayısıyla İl Gazi Bey büyük ün kazanır Antakya Haçlı Prensi Roger’i yenerek Silvan’ı da ele geçirir İl Gazı’nın ölümünden sonra oğulları ve yeğenleri devletin başına geçerek Diyarbakır, Harput Kalesi ve civarına hakim olup, Haçlıları, Frankları, Urfa Kontu’nu, Bilecik Haçlı Senyör’ünü ve Kudüs Kralı Bodven’i yenerek büyük başarı kazanırlar Böylece Artuklular bölgede büyük devlet kurarlar Bu devletin 304 yıllık egemenliği sürecinde çok sayıda tarihi camii, medrese, hamam ve kervansaray yapılmış, birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır
Timur, Artuklular döneminde 1393’te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz Timur, 1395 yılının Ramazan ayında Mardin’i almak için yeni bir kuşatma hazırlıklarına Kızıltepe’de otağını kurarak başlar Mardin halkı kaleye sığınarak Timur’un şiddetli hücumlarına karşı koymak suretiyle o zamanın en büyük ordusu ve hükümdarını başarısızlığa uğratmıştır






Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin’i onarma faaliyetine girişirler 15yüzyılda güçlenen Karakoyunlular’ın bu devleti ortadan kaldırmak için Mardin’i 2 yıl kuşatması bu girişimleri aksatır 1409’da halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan anlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlular’a teslim eder Mardin Karakoyunlular’ın egemenliğinde 61 yıl kalır Bu süreç içerisinde aşiretler ayaklanarak Karakoyunlular’ın rejimine karşı koyarlar ve devleti zaman zaman ele geçirirler Karakoyunlular’ı 1462 yılında yenen Akkoyunlular kalenin egemenliğini de ele geçirirler Bu dönemde Mardin’e Paşa olarak gelen Kasım Bey, Timur’un yakıp yaktığı şehri ve kaleyi onarmaya girişir Bu çalışmasını ve başarısını taçlandıran bu güne kadar ihtişamla ayakta durmayı başaran ve tarihe meydan okuyan Kasım Paşa Medresesini yaptırır


16yüzyılın başında Akkoyunlular’ı egemenliğine alan Şah İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır Bu dönemde Anadolu’ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmalamaya karşı, halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail’e teslim eder

Mardin’in kesin olarak Osmanlılar’ın eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir Diyarbakır (Amid) Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa ve Bilgin İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim’in emriyle 1516’da Mardin ve kalesini dokuz aydan fazla kuşatmış, çeşitli illerden gönderilen Osmanlı takviye kuvvetleri, Doğu Anadolu’dan gelen Kürt Beylerinin kuvvetleriyle birleşerek kaleye defalarca saldırılar düzenlenmiştir Ancak halkın kahramanca karşı koyması iki tarafın da zor günler

geçirmesine neden olmuştur Kartal Yuvasının yardım beklentisi boşa çıkınca Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i Bitlisi 7 Nisan 1517’de Mısır’da bulunan Yavuz Sultan Selim’e kaleye girmiş olduklarının müjdesini vererek Osmanlı devletinin ilk halifesini çok sevindirmişlerdir1517 yılında Mardin ve yöresi Osmanlı topraklarına katılmış, bir sancak durumunda Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlanmıştır 1518’de Mardin Sancağı: Merkez kazası ile Savur ve Nusaybin nahiyelerinden oluşuyordu Mardin, uzun müddet Diyarbakır-Bağdat ve Musul’un Sancağı durumunda kalmıştır Mardin Sancağında halk: Göçebe ve yerleşik olarak iki bölüme ayrılmaktaydı Yerleşik halk inançları açısından: Yahudiler, Hıristiyanlar (Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler), Müslümanlar ve bir kısım Şemsilerden(Güneşe tapanlar) oluşuyordu


Mardindeki kiliseler

Mar Petıus ve Pavlus Kilisesi:



1914′te Patrik 2 Abdullah döneminde Papaz Abdulmesih’in gayretleriyle Petrus ve Pavlus adına yapılmıştır Kök boyalarla el işi baskı perdeleri mevcuttur Bu kilisenin taş işlemeleri sadedir Merkez Gül Mahallesindedir

Mor İliyo Kilisesi:


Mardin Kalesindedir 3yüzyılda yapılmıştır


Mat Behnam (Kırklar)Kilisesi:

5yüzyılda yapılmıştır Şar Mahallesindedir Kilise üç giriş kapılı, ince taş işçiliğiyle işlenmiş Mihrapları , dört yüzyıllık ahşap Mihrap kapıları, 1500 yıllık kök boya ile baskı perdeleri, geniş avlusu içinde çan kulesi evi ve adeta dantel gibi işlenmiş taş oymacılığı örneklerinin yeraldığı divan mevcuttur 1170 yılında Kırk şehitlere ait kemikler bu kiliseye getirilmiştir Bu gün Mardin Metropolitlik Kilisesidir Meryem Ana Kilisesi: Savur kapı mahallesinde 1857′te ibadete açılmıştır Yıkık yettedir Kırmızı (Surp Kevork) Kilise: 420 yılında yapılmıştır 10 taş sütun üzerinde inşa edilen sede, mihrabın farklı geometrik taş süslemeleriyle ayrı bir özelliği vardır Protestan Kilisesi: Geniş bir alan üzerinde inşa edilen kilise 569 yılında yapılmıştır



Meryem Ana Kilisesi:


Patrikhane 1860 yılında Patrik Antuan Semheri tarafindan yaptırılan kilisede; kemer, yuvarlak taş sütunlar ve avluda korkuluklar yeralır Patriğin oturma yeri ile İncil vaiz yeri, üzüm salkımlı motiflerinin ahşap el işçiliğiyle bambaşka bir görünüm sergilemektedir İçi 21 sütun üzerinde”Vermadun, Baharan” Koro balkonu akustiktir
1895 yılında Antakya Patriği İğnatuos Benham Banni tarafından inşa edilen Patrikhane bugün müze olarak hizmet vermektedir
Eski Patrikhane binasının bir kısmı, İlde ana caddenin 1914-1915 yıllarında Almanların demirden yapılmış tekerlekli arabaların geçebilmesi için yapılan genişletme çalışmalarında yıkılmıştır 1958 yılında ana cadde genişletilip Cumhuriyet Alanı ve yol bugünkü haline getirilmiştir



Mar Hırmıs Kilisesi: MS430′da yapılmıştır 1552 yılına kadar Nasturilerin kullanımındaydı Bu kilisede iki Metropolit Mezarı mevcuttur


Mar Yusuf Kilisesi: Meclis-i Mebusan Üyesi Hovsep Kazasyan’ın öncülüğünde ve Mardin Ermeni Katolik Cemeati katkılarıyla Patrik VIII Grigoryus tarafından MardinMardin Surp Hovsep Kilisesinin inşaatına 1864’te başlanmış, 1894 yılında ibadete açılmıştır Kilisenin yan tarafından Ruhbanların yeri vardır Mimarı nam-ı değer Mimar Lole’dir Rutubeti önlemek için kilisenin inşaatı sırasında temele tonlarca tuz dökülmüştür Bu usul antik çağdan gelmektedir Tepesinde Çan Kulesi olup, mimarisi düz damlıdır İçi 21 sütun üzerinde “Vernadun, Baharan” Koro Balkonu akustiktir Altı kutsal mihrabı olup, kuzeyde Horan, taşkoro, güneyde Kavit,batıda Mıgırdaran, doğuda Adyan şeklinde yapılmıştır Metropolitliğine getirilen Melkun Nazaryan’ın görevi sırasında




Mor Şimuni Kilisesi: Eski Kale Köyünün güneybatısında yeralır 793 yılında inşa edilmiştir
Mor İvennis Kilisesi: Eski kale köyünün güneydoğusunda yeralan kilise 793 yılında inşa edilmiştir
Mor Circis Kilisesi: Eski kale köyünün kuzeybatısında yeralan kilise 793 yılında yapılmıştır
Mor İliye Klisesi: Yapım tarihi bilinmeyen kilise Çiftlik Köyündedir Kilise içerisinde yan bölümünde iki oda mevcuttur Bu odalara geçiş çok alçak tavanlı kapıdan yapılmaktadır Orta kısımda şifalı (ruh, sinir ve sara hastaları) taka denen bölümü sık sık ziyaret edilmektedir
Mor Yakup-Mor Kuryakus Kilesesi: Kesin yapım tarihi bilinmemekle beraber 3yüzyıla tarihlenen kilise Bülbül Köyündendir
Mor Yuhannın Kilisesi: 370 yılında inşa edilen kilise Dereiçi (Kıllıt) Köyündedir
Mor Babi Kilisesi: Nusaybin Günyurdu Köyünün kuzeybatısında ve tepenin başında bulunmaktadır Kayanın yontularak kilise inşa edilmiştir Buralara Mağara veya Yer altı Kilisesi de denilmektedir
Mor Aho Kilisesi: Günyurdu Köyünün kuzeyinde tepe üzerinde bulunan kiliseye Patrik III Yakup döneminde bazı eklemeler yapılmıştır
Mor Şemun Kilisesi:



Günyurdu Köyünün kuzeyinde yer almaktadırÇok eski bir tarihe sahiptir
Mor Yuhanna Kilisesi:



Turabdin Dağının kayalık bir yamacındadır Birçok yapıdan oluşmaktadır Mor Evgin Manastırına 5 km uzaklıkta olup, yaya olarak gidilebilmektedir
Merkez İlçeye bağlı Bülbül Köyünde Mor Stefanos, Teodoros Kilisesi ve Meryem Ana Kilisesi,
Midyat Merkezinde: Protestan, Mar Şumune, Mor Barsavmo, Mor Ahısnoyo,Mor Şarbe, Meryem Ana Kiliseleri
Ömerli Merkezinde: ise Mor Cırcıs Kilisesi, Savur Merkezinde Mor Yuhanın Kilisesi(370 yılında) vardır

Mardindeki Manastırlar


Deyrulzafaran Manastırı :


Mardin ilinin 3 km doğusunda bulunan Deyrulzafaran Manastırı Yukarı Mezopotamya’ya bakan yamaçlarda yer almaktadır Manastırın güney kısmı hariç diğer tarafları dağlarla çevrilidir Süryanilerin tarihi ve dini değerleri arasında bugüne kadar ayakta kalabilmiş müstesna bir abide olan manastır 639 yıl boyunca Dünya Süryanilerinin Patriklik merkezliğini yapmıştır Manastırın MÖ’ye ait kısımlarının kuruluş tarihi bilinmemekle beraber Mardin ilinin kuruluşuna kadar uzandığı tahmin edilmektedir Milattan öncesine ait yapı 19 Yüzyılda bulunmuştur



Bu tapınağın yapısı önemlidir Çünkü yapıldığında beri aşınmaya uğramamıştır Bütün duvarlar taştan ve tavanı yatay olarak konulmuş 10 taş bloktan oluşmaktadır Tavan yapımında iç bir harç malzemesi kullanılmamıştırTaşların geometrik şekli ve dengesinin oluşturulması sayesinde tapınak günümüze kadar gelmiştir Tapınağın üstü 19yy da yeni binanın yapımı sırasında kazara kapatılmıştır



Manastırın diğer kısımları Hıristiyanlık döneminde yapılmıştır Ahşap işlemeleri oldukça ilginçtir, bütün kapılar el yapımıdırGöze çarpan diğer bir özellik ise mabedin her iki tarafında kurban sunulan yeri olan kemerli kısımların bulunmasıdır Tapınak 525M_ dır Manastırın milattan sonrasına ait dönemlerde yapılan eklentiler Hıristiyanlık döneminin başlamasıyla birlikte gerçekleştirilmiştir( MS 493) Deyrulzafaran Manastırı, geçmişten günümüze kadar gelen ilgi çekici kiliseleri, kubbe ve sütunları, ahşap el işlemeleri kapılarıyla geçmişin en güzel mimari örnekleriyle Süryanilerin dini ve tarihi değerleri arasında dünya çapında eşsiz bir abide niteliğini bütün görkemliliğiyle muhafaza etmektedir




Mor Mihayel Kilisesi ve Burç Manastırı : 185 yılında inşa edilmiştirye ait bölümleri mevcuttur Yeni yol Caddesinin alt tarafındadır
Hammara Manastırı : MS326 yılında yapılmıştır Diyarbakır Kapı Mahallesi Kırkız mevkiindedir
Mar Barbara Manastırı : 17 Yüzyılda yapılmıştır Yeni şehirde harebe şeklindedir
Mor Efram Manastırı : 1884 yılında Patrik Cercis Şelhet tarafından yapılmıştır
Meryem Ana Manastırı : Midyat Anıtlı (Hah) Köyündedir Yöre Süryanilerinin genel kanısına göre üç mecusinin gelip Meryem Ana Manastırını kurduğu şehirdir
Mor Dimet Manastırı : Savur İlçesi Dereiçi Köyündedir Manastıra gelen Romatizma hastalarının iyileşmesi sebebiyle buraya Romatizma Manastırı da denilmektedir




Mor Cırcıs Manastırı : Derik İlçe Merkezindedir Yüksek Tavanı ve Mihraba bakan U şeklindeki kilise içinden görülmeyen koro balkonuyla ayrı bir mimarisi vardır



Deyrulumur Manastırı :


Midyat’ın 18 km doğusunda olup, Savurlu Mor Samuel ile Kartminli Mor Şemun tarafından MS 397′de inşa edilmiştir 615 ve 1049′da Metropolitlik merkeziydi Manastırda Kral Arkedeus zamanında Mor Şemun tarafından barınma ve dua yerleri, Kral Teodosyus çağında lahitlerin konacağı abide evi Meryem Ana Kilisesi, Resuller Kilisesi, Kırk şehit Kilisesi, Mor Şamuel Mabedi, Kral kızı Teodara’nın Mor Şamuel tarafından iyileştirilmesi sebebiyle Teodara Kubbesi, Mor Şemun Mabedi, Mısırlılar tarafından yaptırılan Kubbeye MS512 yılında Kral Anastas tarafından yaptırılan büyük Mabet ile muhteşem mimari örnekleriyle efsanavi abide niteliğini bütün görkemliğiyle muhafaza etmektedir
Mor Yakup Manastrı : Nusaybin İlçe Merkezindeki Manastır, Mor Şabo ve 11 öğrencisinin Şehitliğine kadar mecusi tapınağıydı Tapınak kalıntıları üzerine MS328 yılında Mor Yakup’un ölümünden sonra adına ithafen inşa edilmiştir İçinde türbesi vardır l9yüzyıla kadar bünyesinde rahipler yaşardı




Deyrulzafaran Manastırı

: Mardin ilinin 3 km doğusunda bulunan Deyrulzafaran Manastırı Yukarı Mezopotamya’ya bakan yamaçlarda yer almaktadır Manastırın güney kısmı hariç diğer tarafları dağlarla çevrilidir Süryanilerin tarihi ve dini değerleri arasında bugüne kadar ayakta kalabilmiş müstesna bir abide olan manastır 639 yıl boyunca Dünya Süryanilerinin Patriklik merkezliğini yapmıştır
Manastırın MÖ’ye ait kısımlarının kuruluş tarihi bilinmemekle beraber Mardin ilinin kuruluşuna kadar uzandığı tahmin edilmektedir Milattan öncesine ait yapı 19 Yüzyılda bulunmuştur


Bu yapıda göze çarpan en önemli özellik tavan yapısıdır Tavanı oluşturan taşlar 20×05 m ebatlar l3 sıra halinde ve aralarında herhangi bir harç olmaksızın birbirine kenetlenmiş halde duran geometrik yapıdadır Göze çarpan diğer bir özellik ise mabedin her iki tarafında kurban sunulan yeri olan kemerli kısımların bulunmasıdır Tapınak 525M_ dır Manastırın milattan sonrasına ait dönemlerde yapılan eklentiler Hıristiyanlık döneminin başlamasıyla birlikte gerçekleştirilmiştir( MS 493)


Deyrulzafaran Manastırı, geçmişten günümüze kadar gelen ilgi çekici kiliseleri, kubbe ve sütunları, ahşap el işlemeleri kapılarıyla geçmişin en güzel mimari örnekleriyle Süryanilerin dini ve tarihi değerleri arasında dünya çapında eşsiz bir abide niteliğini bütün görkemliliğiyle muhafaza etmektedir



Seyde ( Meryem Ana) Manastırı : MS326 yılında kayaların içine oyularak yapılmıştır
Mor Yakup Manastırı (Arur) : Arur Kalesi üzerinde I ve II Asır arasında kale içinde kayaların oyularak 2 katlı olarak inşa edilen manastırın, üst katında birçok küçük oda ve küçük kilise, alt katında ise büyük kilise mevcuttur


Mor Behnan Manastırı : 17yy kadar içinde rahipler yaşıyordu


Mor Evgin Manastırı : Girmeli Bucağının 7 km kuzeyindedir Turabdin dağının yamacında, ovadan 500 metre yükseklikte mağara ve yapıtlardan oluşmaktadır Manastıra çıkış yerine kadar motorlu araçlarla gidilebilmektedir
Savur Dere içi (Kıllıt) Köyünde; Mor Abay, Mor Teoduto, Mor Şabay ve Mor Dimet Manastırları, Mor Şumuyel Manastırı (Savur-Hemerin Köyü), Mor Şmuye Manastırı (Hmerin Köyü),Midyat İlçesinde; Mor Melke Manastırı



Mardindeki medreseler

Kasımiye Medresesi : Akkoyunlu Hükümdarı Cihangir oğlu Kasım Padişah Mardin‘e atandığı zaman, şehri onarmak için hummalı bir faaliyete başlar Bu özverili çalışmasını taçlandıran ve günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta durabilen bu çok amaçlı medreseyi yaptırmıştır ( 1469) Tuğlu tonozlu revaklar ve yanlara doğru derin tonozlarla genişletilmiş tromp kubbeli cami, revaklı avluda, büyük eyvanın selsebili kanallarla ortadaki havuza bağlanmıştır İki teras üzerine iki katlı medrese, cami ve türbe ile birlikte külliye şeklindedir

Sıtti Radaviye(Hatuniye)Medresesi : 1177 yılında Kutbeddin İlgazi’nin annesi tarafından Sıtraziya Camii ile aynı tarihte Hatuniye Medresesi inşa ettirilmiştir Hatuniye Medresesi, iki eyvanlı revaklı avlulu, iki katlı bir yapıdır Ana eyvanının yanında içi rölyef dekorlu tromplu kubbesi ile türbe yer alır Camii içinde HzMuhammed’e ait olduğu kabul gören ayak izi mevcuttur Lahitler bu yöredeki Artuklu eserlerinin en önemlilerinden biri olan bu medreseyi ayrıcalıklı bir konuma sokar


Şehidiye Medresesi : Şehidiye Camii ile aynı tarihte inşa edildiği rivayet edilen bu medresenin 1214 tarihinde Melik Mansur Nasreddin Artuk Aslan tarafından yaptırılmıştır İki eyvanlı olup, kuzey eyvanı sel sebilli diğer eyvan batıda çapraz tonozlu revakların ortasındadır Medresenin güneyinde küçük bir cami vardır Bu günkü minaresi, Şerefeye çıkılan çift merdivenleri ile helezonik yapıdadır 1916 yılında inşa edilmiştir
Zinciriye(Sultan İsa) Medresesi : 1385 yılında Melik Necmettin İsa Bin Müzaffer Davut Bin El Melik Salih tarafından yaptırılmıştır Medresenin girişindeki taş işlemeler dikkat çekicidir İki avlulu ve iki katlı olup, avlunun dışında kalan mekanlarla iyice yayılmış, dilimli kubbeleri ile uzaktan dikkati çeker Medresede Sultan İsa Türbesi ve bir çok eski kitabeler mevcuttur Medresenin yüksekte kurulmasının amacı, rasathane olarak kullanıldığındandır Mihrapta kullanılan taşa ışık vurunca renk cümbüşüne dönüşür Müze olarak da kullanılmıştır


Altun Boğa Medresesi : Melik Mansur Ahmet Küçük’ün veziri Altun Boğa tarafından 1364 yılında yaptırılmıştır
Şah Sultan Hatun Medresesi : Akkoyunlu hükümdarı Kasım Bin Cihangirin yeğeni İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır Medrese, Teker mahallesinde bulunmaktadır
Hüsamiye Medresesi : Artukoğlu Hüsamettin Timurtaş tarafından yaptırıldığı bilinmektedir


Muzafferiye Medresesi : Artukoğlu Melik Muzaffer Karaaslan tarafından siyah beyaz taşlardan yaptırılmıştır Kale eteğinde önemli bir yapı konumunda iken bugün herhangi bir buluntusu yoktur
Savur Kapı Medresesi : Kim tarafından ve hangi tarihte inşa ettirildiği bilinmemekle beraber, yapısal özellikleriyle Artuk mimarisini yansıtır
Melik Mansur Medresesi : Artuklu eseri olan bu yapı Gül Mahallesinin kuzeydoğusundadır İçinde lahitlerin bulunduğu bu medrese günümüzde Mescit olarak kullanılmaktadır



Mardin Kalesi

Mardin Kalesinin diğer bir ismi “Kartal Yuvası”dır Şehrin büyük bir kısmının dayanmış olduğu zinin üst kafesine kurulmuş müstahkem bir mevkidir
Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdaniler, Selçuklular, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler, Osmanlılar dönemlerini, kimi zaman zaferleri, kimi hayal kırıklıklarını yaşamış çok önemli bir kaledir






MS330 yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin kalesinde kalır Rahatsız olan kral, kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşar Daha sonra kendi memleketi Pers ve Babil’den birçok asker ve sivil getirip, onları Mardin’e yerleştirir Getirilen halkın vasıtasıyla MS442 yılına kadar birçok ilerlemeler görülür M5442′da veba salgınından dolayı kaledekilerden sağ kalan olmadı MS 542′e kadar Mardin Kalesi boş kaldı
MS975-976′da Hamdaniler’den Hamdan Bin El Hasan Nasır El Devle Bin Abdullah Bin Ham binlerce yıldır hakim bir konumda bulunan bu doğal kaleyi bir takım eklemelerle, daha korunaklı bir hale getirmiştir


Kalenin ovadan yüksekliği bin metre kadardır Kalenin bir kısmı sarp kayaların üzerine oturmuştur Meyilin fazla olduğu insanın çıkıp inmesi ihtimali bulunan yerlerinde, bundan istifade edilerek sur inşa edilmiştir Kalenin güney kesiminde bir kule hala ayaktadır Kalede daha önceleri mesken olarak kullanılmaya yarayan kalıntılar gözlenmektedir Evliya Çelebi her zamanki anlatım özelliğiyle kale ambarlarının çok miktarda erzak,cephane ile dolu olduğunu yazmıştır


l9yüzyılın ilk yarısında mevcut olan surların, bugün bazı yerlerde yalnız temellerine rastlanmaktadır Bir çok kez kuşatılan kale, Timur’u bile çileden çıkaran direnişini, bünyesinde barındırdığı su sarnıçları ve ambarlarındaki bolluk ile sağlamıştır Dimdik ayakta iken şehrin altı kapısı mevcuttu Bunlar; İlin batısında Diyarbakır Kapı, Doğuda Savur Kapısı, Kuzeyde Bab-ı Şavt, Kuzeybatıda Bab-ı Hamara, Güneybatıda, Bab-ı Zeytun, Güneyde Bab-ı Cedid (Yeni kapı) dir


Bu kapıların sağlamlığı kalenin uzun yıllar zapt edilemeyişine önemli bir etkendir Kartal Kalesinin şöhreti o kadar yaygındır ki, pek çok şaire ilham kaynağı olmuştur
Kalenin yaşadıklarına şahit olan Mezopotamya’ya medeniyetin ve tekniğin sihirli değneği deyince bu zümrüt ovayı bugün nura boğmuştur Geceleri güney yönünden muhteşem Kartal Kalesine bakan biri, dağın eteklerinde parıldayan binlerce ışığı göğün yıldızları sanır







Kız Kalesi : ( Kal’at ül al Mara-Lorna-Jurekm) Merkeze bağlıdır İlin 5 km doğusunda yayı andıran üç kaleden biridir Tarihte çok önemli bir koruyuculuk görevi üstlenmiştir Kalede, kral kızına ait taştan yapılmış bir taht, su sarnıçları, kuyular, mağaralar ve kalıntılar mevcuttur

Kal’at ül Mara’da modern anlamda havacılık sporunu geliştirmek ve turizmi canlandırmak amacı ile teleferik projesinin uygulamaya konulması düşünülmektedir



Erdemeşt Kalesi : Bülbül Köyü ile Arur Kalesi arasında kalan tepe üzerindeki kaledir


Anır Kalesi : Mardin‘e 5 km uzaklıkta, Deyrulzafaran Manastırının arkasında bulunan tepenin üzerinde çok eski geçmişe sahip kaledir


Dara Kalesi:


( Daras Anastasiupolis) Merkeze bağlı kale, Mardin şehrinin 30 km doğusunda, meşhur Dara Harabeleri içinde yığma bir tepe üzerinde yükselir Burası Yukarı Mezopotamya Bölgesinin en ünlü tarihi şehri iken bugün bir köy görünümündedir Oysa ki, tiyatro sahneleri, su sarnıçları, su değirmeni, barajı, mahsara, köprü, 40 m derinliğinde yer altındaki zindanı ve üniversitesiyle çok önemli bir medeniyet katmanı olarak tarihte parlak bir dönem yaşamıştır
Kaleyi meşhur İran hükümdarı Dara Yuvaniş yaptırmıştır Miladın ilk yıllarına kadar İranlılar’la Romalılar arasında el değiştirmiş kale günümüze kadar özeliğini korumuştur



Rabbat Kalesi :


Derik ilçesinin 15 km batısında, Hisaraltı Köyü sınırları içinde yer almaktadır Binlerce yıllık bir tarihe sahiptir Artuklu döneminde onarımdan geçmiş ve bir takım eklemelere maruz kalmıştır 15 burcu, 4 köşesinde 4 gözetleme kulesi mevcuttur Burçların yüksekliği 15 metredir Kalenin doğuda ve batıda iki kapısı bulunmaktadır Yeraltında inşa edilen barınaklar üzeri toprak yığılı bir şekilde zamanında önemli bir görev yüklenmiştir Yeraltında saray kalıntıları, erzak ambarları …


Dermetinan Kalesi :


Kale, Mazıdağı ilçesinin 20 km kuzeybatısında ve Gümüşyuva Köyü sınırları içindedir Mardin‘den sonra Diyarbakır’ın fethine karar veren Timur, Mezopotamya’ya Karadağ istikametinden açılan boğaza hakim olma, Mardin ve Diyarbakır’ın birbirine yardım yollarını kapatma, her iki tarafın geçidini emniyet altına almak amacıyla arazi üzerinde keşifler yaptırmış ve ilk iş olarak kendisine geçit vermeyen Dermetinan Kalesinin fethini emretmiştir Kalenin fethi beklendiği gibi kolay olmamıştır l50 m yüksekliğinde bir tepenin üst düzlüğüne inşa edilen kale Timur’u uzun zaman uğraştırmıştır
Dermetinan Kalesinde dikkati çeken bir başka özellik Bizans döneminden kalma, kapısında iki mühür bulunan mermer bir mezarlıktır Burada duvar kabartmalarının orijinal yapısı oldukça önemlidir Kale, Bizanslılar tarafından yaptırılmıştır Sekiz burç ve gözetleme kuleleri, kuzeye açılan tek kapı ve içerdeki su sarnıçları…






Zarzavan Kalesi :


Sammachisacane (Mardin-Diyarbakır karayolu üzerinde) İpek yolunun en güzel köşelerinden birinde 50 m yükseklikteki bir tepe üzerine inşa edilmiştir Yapılış amacı tamamıyla kervan ticaretiyle uğraşanların güvenliği içindir Timur’un Mardin‘i zaptetme girişimleri sırasında bu kale ele geçirilmiş, karşı koyanlar öldürülmüş ve ardında bir harabe bırakılarak çekilip gidilmiştir


Savur Kalesi(Sauras)



: Kale, Savur ilçesinin sırtını dayadığı yüksek bir tepenin üst düzlüğüne tek beden halinde kurulmuştur Romalılar tarafından zamanın stratejik kaideleri göz önünde bulundurularak inşa edilmiştir Romalılarla Araplar arasındaki büyük çekişmelere sahne olan Savur Kalesi devamlı surette el değiştirmiş ve uzun zaman merkezi bir kale olarak kalmıştır
Kale, İpek yolunun can damarı konumundaki hakim bir mevkide tüm esrarengizliğiyle durmaktadır



Aznavur Kalesi :


Kale, Nusaybin ilçesinin 14 km kuzeydoğusundadır Aznavur Kalesi geniş bir vadinin üzerinde iki penin zirvesindedir
Kale H360-M970′de Hamdan Bin A1 Hasan, Hasır Al-davla Bin Abdullah Bin Hamdan taraf inşa edilmiştir Doğudan batıya 400 m uzunluğunda genişliği 30-60 m arasında değişmektedir Kalenin inşa edilmiş olduğu düzlüğün zemini doğuda 800, batıda 300 m yüksekliktedir Kale 14 burç, iki gözetleme kulesiyle tahkim edilmiştir Güneye açılan tek kapısı doruğa kale meydanına gider, burada kale bedeyinin mekanı görülmeye değer bir özelik teşkil etmektedir Güneyde Suriye Ovasına hakim bulunan kulesi hala ayaktadır


Rahabdium-Hafemtay Kalesi :

Kale Nusaybin ilçesinin 20 km kuzeydoğusunda Suriye hududuna yakın bir tepe üzerinde Romalılar tarafından inşa edilmiştir Tepenin doğusunda bulunan vadiden Nusaybin-Midyat kervan yolu geçmekteydi Romalıların Suriye’den gelecek tehlikeler için ileri karakolu görevi yapan Hafemtay Kalesi, uzun zaman Araplarla, Romalılar arasında çekişme konusu olmuştur Bu nedenle de adı tarihte pek kanlı geçmektedir
Kale gerek Nusaybin Ovasına ve gerekse kervan yolunun geçtiği vadiye, Suriye Ovasına tamamıyla hakim bir durumdadır Güneyden kuzeye doğru uzanan kalenin 14 burcu, iki gözetleme kulesi mevcut olup uzunluğu 1500 metreyi bulan surlarının yüksekliği 10, burçlar ile gözetleme kulesinin 20 metre kadardır


Kaleye giriş güneyden tek noktadan yapılır Kale meydanında su sarnıçları, erzak ambarları bazı bina kalıntıları ile yer altı mahzenleri görünmektedir



Merdis-Marin Kalesi :

Kale Nusaybin ilçesinin 15 km kuzeydoğusundadır, Marin kalesi, eski Merdis şehrinin üzerinde yüksek bir kayalık üzerine inşa edilmiştir Çevre genişliği 1500 metredir12 kule ve burcu vardır Güneye açılan kapısı eskiden bir demir kapı ile korunurmuş
Kalenin doğusunda Merdis Kralının şatosu bulunmakta, şatonun altında kayalara oyulmuş, derinliği 5, uzunluğu 18, genişliği 5 metre olan bir mahzen, bunun yanında da suyu eksilmeyen bir sarnıç vardır Kalenin kimler tarafından yaptırıldığına dair bir kayıt olmamasına rağmen, inşa tarzından bir Bizans eseri olduğu ve tarihte bir çok kez onarıldığı anlaşılmaktadır Kalenin burç ve surları günümüze kadar özeliğini muhafaza etmiştir



Haytam Kalesi

: (Turabdin-Dimitriyus) Günyurdu-Dibek Köyleri arasındadır Servis yolunun 500 m doğusunda 1254 rakımlı Bagok(İzlo) dağının doğusunda yer alır MS:351 yılında Roma İmparatoru Büyük Konstantin oğlu Kustus tarafından inşa edildi Kaleye bağlı Basibrin Köyü vardır Kale çok el değiştirmiş olup, M51462′de Uzun Hasan Begin hizmetçisi olan Kör Halil isminde bir Türk Amiri tarafından işgal edildi Bugün yıkıntılar görünümündedir Deyrulumur Manastırı yakınındadır


El Nıhman Kalesi


: Bülbül Köyünde bulunan kaledir Kalede 3 katlı Hapis mevcuttur
Mardin müzesi

Mardin Merkez 1 Cadde Cumhuriyet Alanı Atatürk heykeli yanındadır Binanın doğu tarafına bitişik olan Meryem Ana Kilisesi’nin müzeye bakan kapalı portalindeki kitabeye göre bina, 1895 yılında Antakya Patriği İgnatios Behnam Banni tarafından Süryani katolik patrikhanesi olarak yaptırılmıştır Daha sonraları askeri garnizon, MSP İl teşkilatı, kooperatif binası, sağlık ocağı ve polis karakolu olarak kullanılmıştır Binayı Süryani Katolik Vakfı’ndan satın alan Kültür Bakanlığı 1988 yılında bunu restore etmeye karar vermiş ve 1995 yılında da bina müze olarak hizmete açılmıştır Bu ana kadar eski müze Artuklu sultanlarından Sultan İsa tarafından, 14 yüzyıl başlarında yaptırılan Zinciriye Medresesinde faaliyet gösteriyordu
Yeni müze binası tamamen kesme kalker taşından yapılmıştır İç ve dıştaki tonoz, kemer, korkuluk ve sütun başlıklarında eşsiz süslemeler mevcuttur
Müze üç katlıdır:


Birinci katta; danışma yeri, konferans, sergi ve dinlenme salonları,
İkinci katta; etnografya sergi salonu, kütüphane ve eser depoları;
Üçüncü katta ise Girnevas Höyük kazısında çıkarılan kimi eserlerle, satın alınarak müzeye kazandırılan arkeolojik eserlerin sergilendiği salonlar ve idari bölümler yer almaktadır


Müzedeki eserler; MÖ 4000′den, MÖ 7 yüzyıla kadar olan döneme ait eserlerdir Arkeolojik salonlarda Eski Tunç, Asur, Urartu, Grek, Pers, Hellenistik, Roma, Bizans, Büyük Selçuklu, Artuklular ve Osmanlı devirlerine ait tabletler, silindir ve damga mühürler, kült kapları, figürinler, metalden bızlar, takılar, keramikler, altın, gümüş ve bakır sikkeler, gözyaşı şişeleri ve kandiller sergilenmektedir
Etnografya salonunda ise Mardin ve çevresine, bilhassa Midyat İlçesi’ne özgü gümüş işlemeciliğinin seçkin örnekleri olan kolyeler, küpe, bilezik, halhal, alınlık, saçlığın yanı sıra, eski giysiler, kılıçlar, kahve (mırra) takımları, hamam eşyaları, tespihler, ısınma araçları ve bakır eşyalar da sergilenmektedir


Dara harabeleri :

Nusaybin yolunda Mardin’e 30km uzaklıktadır Eski Mezopotamya’da Mardin çok önemli bir şehirdi ve hala günümüzde küçük bir köydür 506 yılında Kral Anastasios burayı Roma İmparatorluk sınırını Sasanilerden korumak için yaptırmıştırBu şehir garnizonu ordu ve siviller tarafından kullanılmaktadır Bu şehir güçlü suru, büyük nehri kontrol eden köprüsü,
büyük su rezervi, kilisesi, vaftiz alanı, taş fabrikası, mağara evleri, tiyatrosu ile bölgenin kültürel ve sosyal merkezidir Orta- Çağa kadar görkemli bir alandır Bu harabeler hala görkemlidirBuradaki kazılar 1983’ten beri burada çalışan Profesör Metin Ağurbey’in yönetiminde halen devam etmektedir Yakın zamanda bir agora ve şehir surunun yeni bir parçasını buldular

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Mardin

Eski 12-02-2009   #3
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Mardin






Mardin'e gelen yerli ve yabancı turist sayısında son yıllarda hatırı sayılır bir artış yaşanıyor Tarihi dokunun izin verdiği ölçüde hareket edebilen otobüsler kente her gün yüzlerce turist taşıyor



"Davetinizi Aldım, Teşekkürler" adlı sergide, taş duvarları kaplayan dev fotoğraflar, tarihi bina ve önünde akıp giden kalabalık, farklı kültürleri, 500 yıllık Kasımiye Medresesi'nin avlusunda biraraya getiriyor




Tarihi evlerin taş avlusunda, pazar günleri ev halkı biraraya geliyor Baba ikindi namazını kılarken anne, evin büyük kızıyla birlikte halı yıkıyor, ilköğretim birinci sınıfa giden küçük kız da güneş ışınlarının tatlı sıcaklığında yere uzanmış, ödevini bitirmeye çalışıyor




Taş duvarlara iliştirilmiş ayna, şark işi seccade ve popüler bir sanatçının posteri, Mardin kahvelerinin vazgeçilmez dekorları arasında Ama Marangozlar Çarşısı'ndaki bu tarihi kahvehane daha aşağılarda kolay ulaşılabilen Yenişehir kahvehaneleri gibi dolmuyor artık




Mardin'de taş işlemeciliğin son temsilcilerinden Yusuf Hıdır, 66 yaşında olmasına rağmen büyük bir aşkla taşlara ruh vermeyi sürdürüyor



Şehre bir açıkhava müzesi kimliği kazandıran tarihi taş evlerin sırtları sarp kayalara dayalı Ön cepheleri ise daha çok güneş alması için güneye, yani Mezopotamya Ovası'na bakıyor



Mardin'in merkezi, batıya doğru genişliyor Eski şehri arkasına alıp, geniş cadde ve beton binalarla dolu Yenişehir'e tepeden bakan bir yabancının, Mardin'de olduğunu fark etmesi oldukça zor




Merdivenler ve abbaralar, şehrin simgeleri Mahalleler arasındaki geçişleri kolaylaştırmak için yapılmış olan bu üstü kapalı kemerli geçitler, yazın kavurucu güneşten, kışın da yağmurdan koruyor




Şehrin hemen her mahallesinde yan yana duran minare ve çan kuleleri ve buradan yükselen sesler barış içinde birarada yaşanabileceğinin kanıtı gibi




Gelin Marsel ve damat Taner dar sokaklardan Kırklar Kilisesi'ne doğru ilerliyor Fotoğraf ve video çekimlerinden sonra Deyrulzafaran Manastırı Metoropoliti ve Kırklar Kilisesi Horiepiskoposu tarafından nikâhları kıyılacak





Deyrulzafaran Manastırı 1932 yılına kadar 637 yıl boyunca dünya Süryanilerinin dini merkezi konumundaydı Süryani Patrikliği'nin Şam'a taşınmasının ardından Metropolitlik konumuna geçti




Motorlu taşıtların giremediği merdivenli dar sokaklardan her gün eve yiyecek taşımak, hele bir de hava sıcaksa, oldukça güçtür İşte bu nedenle eşekli gezici manavlar mahalle sakininin kurtarıcısı olur




Gazipaşa İlköğretim Okulu öğrencileri, 1907'den Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar Süryani Kadim Cemaati'nden Cebbur adlı zengin bir kişinin evi olan bu binada eğitim görüyor




Basmakalıp ve kökboya tekniklerini küçük yaşlarda, ressam ve heykeltıraş olan babasının yanında öğrenen Nasra Çilli, Süryani kültüründe bu mesleğin son temsilcisi




Süryani altın işlemecisi Metin Ezilmez, 1992'den bu yana yaptığı bütün modellerin çizimini ve yapımına ait bilgileri gelecek nesillere aktarabilmek için çalışma defterine kaydediyor




Mor Sit-Şiraz Kilisesi kalıntıları üzerinde kurulan Şeyh Mehmet Zırrar Mescidi, o dönemden bu yana mezarlık camisi olarak kullanılıyor




16 yüzyıla tarihlenen Mort Şmuni Kilisesi'nin avlusunda yer alan Süryani kadın mezarı yaklaşık 100 yıllık bir geçmişe sahip O dönemlerde bazı kadınların mezar taşlarına giydikleri elbiseler işlenirmiş




Mardin'in en eski yapılarından olan Ulu Camii'nin görkemli minaresinden okunan ezan, yüzlerce yıldır kilise çanlarının sesiyle birlikte Mezopotamya Ovası'na ulaşıyor




Mardinli leblebiciler 30-40 yıl öncesine kadar Urfa, Gaziantep, Diyarbakır ve Cizre'ye kadar satarlarmış yaptıkları leblebileri Fabrikasyonun gelişmesiyle beraber artık sadece Mardin'de satabiliyorlar




Ulu Camii'nin yanıbaşındaki hamam camiye gelir sağlamak amacıyla yapılmış




Mardin kahvehanelerinde günümüze kadar alışagelen bir görüntü Tespih, kol saati, yarı antika cep saati, sustalı bıçak ve akla gelebilecek her şey kahvehane masasında satışa sunuluyor

__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Mardin

Eski 08-03-2010   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Mardin



MARDİN'İN TARİHİ




Mardin,Mimari,Etnografik,Arkeolojik,Tarihi ve görsel değerleri île zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir Bölgede yapılan kazılarda MÖ4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin; Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitani,Hitit,Asur,İskit,Babil,Pers,Makkedonya,Abg ar,Roma,Bizans,Arap,Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir Şehirde bilimsel kazı yapılacak pek çok önemli alanı vardır Bunun sonucunda şehrin tarihinin daha iyi ortaya konulması imkanı yaratacaktır


Mardin'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da kuruluşu eski yakın doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır Alman Arkeologu Baron Marva Oppenheim'in 1911-1929 yılları arasında yaptığı kazılardan elde edilen sonuçlara göre: Subariler'in Mezopotamya da (MÖ4500- 3500) yaşadıklarını bu tespite sebep olarak da Sümer ve Babil katları arasında buldukları kiremitleri göstermiştir

Gırnavaz örenyerinde 1932 yılında başlayıp 1991 yilina kadar sürdürülen Arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz'ın MÖ4000'den MÖ 7 yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadırBu Kültür tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri Mimari tabakaları daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde eski Mezopotamya geleneklerine göre açılan çukurlara dizler karınlarına çekik olarak yatırılmakta daha sonra yakılan hafif ateşle manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkiler kesilip çukurlar kapatılmaktadırMezar içinde şahsi eşya olarak metal silahlar, Metal süs eşyaları ve mühürler kült ve seramik kap örnekleri çok sayıda tespit edilmiştir

Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ2850 yılında Akdeniz'e kadar uzandığı seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır Şehircilik,sulama ve tarım alanında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler, geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Mardin'i Akadlar'a bırakmışlardır (MÖ2820) Akadlar,MÖ2500 yıllarında Sümerler'le anlaşarak Akad-Sümer Devletini kurmuşlardır ProfDr Ekrem Memiş'in "Eski Çağ Türkiye Tarihi" adlı kitabında: "Mezopotamya'da büyük imparatorluk vücuda getiren Sami Kökenli Akadlar'ın vesikalarından anlaşıldığına göre,MÖ3000 sonlarında Mardin Merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu bölgesi ile Kuzey Mezopotamya'daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adı ile anılan bir kavim oturuyordu" diye yazar Mardin,MÖ2230'lu yıllarda Elam şehri oldu Amuri ailesinin altıncı ferdi olan Hamurabi, Sümer topraklarınıı Babil'in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti'ni kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya'ya saldırınca Mardin'i istila ederek topraklarına katmıştır(MÖ2200-1925)

1925 yıllarında Mardin'i işgal eden Hititler bir vıl sonra şehri terketmişlerdir İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir 500 yıl hüküm süren Midiller bilinmeyen bir sebepten Mısır'lılara vergiye bağlanmışlar ve bir Midil prensesini de Mısır Firavunu île evlendirmişlerdir 1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkmış, bunu fırsat bilen Asur Kralı Asuri Balit Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır 1190'da Anadolu'dan gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin'i almışlardır 60 yıl sonra ITıplalpalasır, Sincar, Nusaybin ve Mardin'den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin Koruduğu Kemecin'e' saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir1060'da IAsurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılganuş yakınlarında Asurlular'ı yenmişlerdirAsurluların tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine, Mardin Asur hakimiyetine girmiştir800 yılına kadar Asurluların elinde kalan Mardin daha sonra Urartu Krallığı egemenliğine geçmiştirUrartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresinde kalmıştır

612 yılına kadar Sityaniler,MÖ618 yılında ise İran'dan gelen Midiler buraları ele geçirmiştir335 yıllarmda Büyük İskender Mısır'ı aldıktan sonra Mezopotamya'ya gelerek İran'a gitmek için Mardin'den geçer Buraları da istila eden İskender'in MÖ323 yılının 28 Mayıs'ında Babil'de ölümünden sonra komutanları arasında devlet pay edilir ve Mardin doğu bölümünde kaldığı için Nikanır denilen General Slevkos'un payına düşer (MÖ311) MÖ 131'de Mardin ve çevresi Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına katıldı MS249'da Roma Hükümdarı Filibos saltanatının 5yılında bir isyan başlatıp IX Abgar'ı memleketten kovmuştur Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştirBu arada Mardin'de Urfa'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir



MS250 yılında Dakiyos, Pers ülkesini zaptetmiştirBu sırada tahribat gören Nusaybin'i onarmıştır 330 yılında ateşe ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral Mardin Kalesinde rahatsızlığı nedeniyle kalır Kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca kendisine kasır yaptırıp 12 yıl boyunca burada yaşar Daha sonra Kral, memleketi Pers'ten birçok asker ve sivil getirip onları Mardin'e yerleştirir442 yılına kadar getirilen insanlar vasıtasıyla şehirde birçok gelişme olur 442 yılında halkı kasıp kavuran amansız bir veba salgını şehri yaşanmaz hale getirir Yaklaşık 100 sene sonra Ursiyanos adlı Romalı bir; kumandan büyük bir ekiple Mardin'i 47 yılda inşa etmeyi başarır ve halkın tekrar buraya gelmesini sağlar Bu süre içinde Persler'in ünlü merkezleri olan Dara yeniden inşa edilmiştir


Mardin'e Bizanslar 640 yılında Hz-Ömer'in kumandanlarından İlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir Mardin ve çevresi, 692'de Emeviler'in, 824'te Halife Memnun zamanında Abbasilerin hakimiyetine girmiştirBu dönemde islamiyet hızla yayılmıştır 885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zaıptedişleri 895 yılına rastlar Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağladılar 990 yılında ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin'i zapt ederler Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla ipek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar



Alparslan'ın Malazgirt zaferinden sonra Türkler'in Anadolu'ya ulaşan akınları neticesinde gittikçe zayıflayanı Mervaniler Devleti Nusaybin'de 1089'da Selçuklular'a yenilerek onların hakimiyeti altına girer Artuklular'dan İl Gazi Bey Mardin'i l105'te ele geçirerek devletin başkenti yaparHalep'i aldığı gibi Haçlılara karşı giriştiği mücadeleler dolayısıyla İl Gazi Bey büyük ün kazanır Antakya Haçlı Prensi Roger'i yenerek Silvan'ı ele geçirir, İl Gazi' nin ölümünden sonra oğulları ve yeğenleri devletin basına geçerek Diyarbakır, Harput Kalesi ve civarına hakim olup, Haçlıları, Frankları, Urfa Kontu'nu, Bilecik Haçlı Senyör'ünü ve Kudüs Kralı Bodven'i yenerek büyük başarı kazanırlar Böylece Artuklular bölgede büyük devlet kurarlar Bu devletin 304 yıllık egemenliği sürecinde çok sayıda tarihi camii, Medrese, hamam ve kervansaray yapılmış, birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır

Timur, Artuklular döneminde 1393'te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz Timur 1395 yılının Ramazan ayında Mardin'i almak için yeni bir kuşatma hazırlıklarına Kızıltepe'de otağı kurarak başlar Mardin halkı kaleye sığınarak Timur'un şiddetli hücumlarına karşı koymak suretiyle o zamanın en büyük ordusu ve hükümdarlarını başarısızlığa uğratmıştır Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin'i onarma faaliyetine girişirler15yüzyılda güçlenen Karakoyunlular'ın bu devleti ortadan kaldırmak için Mardin'i 2 ikili kuşatması bu girişimleri aksatır 1409'da halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan anlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlulara teslim eder



Mardin Karakoyunlular'ın egemenliğinde 61 yıl kalır Bu süreç içerisinde aşiretler ayaklanarak Karakoyunluların rejimine karşı koyarlar ve devleti zaman zaman ele geçirirler Karakoyunluları 1462 yılında yenen Akkoyunlular kalenin egemenliğini de ele geçirirler Bu dönemde Mardin'e Paşa olarak gelen Kasım Bey, Timur'un yakıp yıktığı şehri ve kaleyi onarmaya girişir Bu çalışmasının ve başarısını taçlandıran bu güne kadar ihtişamla ayakta durmayı başaran ve tarihe meydan okuyan Kasın Paşa Medresesini yaptırır 16yüzyılın başında Akkovunlular'ı egemenliğine alan Şahı İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır Bu dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmaya karşı, halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e teslim eder Mardin'in kesin olarak Osmanlılar'ın eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir Diyarbakır (Amid) Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa ve Kürt Bilgini İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim'in emriyle 1516'da Mardin ve kalesini dokuz aydan fazla kuşatmış, çeşitli illerden gönderilen Osmanlı takviye kuvvetleri, Doğu Anadolu'dan gelen Kürt Beylerinin kuvvetleriyle birleşerek kaleye defalarca saldırılar düzenlemiştir



Ancak halkın kahramanca karşı koyması iki tarafında zor günler geçirmesine neden olmuştur Kartal Yuvasına yardım beklentisi boşa çıkınca Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i Bitlisi 7 Nisan l5l7"de Mısır'da bulunan Yavuz Sultan Selim'e kaleye girmiş olduklarının müjdesini vererek Osmanlı Devletinin ilk halifesini çok sevindirmişlerdir 1517 yılında Mardin ve yöresi Osmanlı topraklarına katılmış, bir sancak durumunda Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlanmıştır 1518''de Mardin Sancağı: Merkez kazası ile Savur ve Nusaybin nahiyelerinden oluşuyordu Mardin, uzun müddet Diyarbakır-Bağdat ve Musul'un Sancağı durumunda kalmıştır Mardin sancağında halk: Göçebe ve yerleşik olarak iki bölüme ayrılmaktaydı Yerleşik halk inançları açısından: Yahudiler, Hıristiyanlar (Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler),Müslümanlar ve bir kısım Şemsilerden (Güneşe tapanlar) oluşuyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

mardin gelenek ve görenekleri

Eski 11-09-2010   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

mardin gelenek ve görenekleri




ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ

Mardin bölgesi Hurrilerden îtibâren çeşitli kültürlerin tesiri altında kalmışlardır MÖ 11 asırda başlayan "Ârâmi" göçleri Güneydoğu Anadolu gibi Mardin'de de kültürel değişmelere sebep olmuştur Romalıların hâkim olduğu devirde Hıristiyanlık yayılmaya başlayınca "Ârâmi"ler Hıristiyan olmuşlar ve putperest Ârâmilerden ayırmak için, kendilerine "Süryânî" demişlerdir MS 4 asırda Mardin Süryânîliğin önemli bir merkezi olmuştur Süryânîler Mardin'de meşhur "Deyruzzaferan Kilisesi"ni kurmuşlardır Yedinci asırda Mardin İslâm ordularınca fethedilmiştir Müslüman Araplar 1040 senesinde Mardin'e tamâmen hâkim olmuşlardır On ikinci asır başından îtibâren Oğuz Türklerinin Kayı aşiretinden (Ertuğrul Gâzi de aynı aşirete mensuptur) olan Artukoğulları bu bölgeye hâkim oldular Göçebe Türkmenler de Artukoğullarına bağlı olarak bölgeye yerleşince, Türkler çoğunluk sağladılar 1517'de Yavuz Sultan Selim Han bu bölgeyi Osmanlı Devletine kattı Bu bölgede Türk-İslâm kültürü hakim oldu

DÜĞÜN:

Mardin'de gerek Hıristiyanların gerekse Müslümanların düğünlerinde benzer bir çok özellik göze çarpar Çok uzun bir süredir beraber yaşayan bu insanların birbirlerinden etkilenmeleri neticesinde benzer gelenek katmanları oluşmuşturEvlilik çağına gelen delikanlıyı evlendirmeye karar veren ailesi, ona uygun bir eş bulabilme arayışına çıkar Gelin adayında genellikle şu hususlar aranır:

Kızın ailesinin kendilerine denk olması şarttır Kızın bir evi idare edecek nitelikte çalışkan, görgülü, namuslu, büyüklerine saygılı ve sevgi yüklü olması gereklidir Kızla oğlanın daha önce görüşüp tanışması, evlilik öncesi arkadaşlık veya evlilik hususunda anlaşması söz konusu değildir Eskiden sevilen kızın damdan gözetlenmesi zekice davranan erkeklere has bir davranıştıKesinlikle geleneksel evliliklerde boşanma alternatifi söz konusu değildir Evlilik kutsallığı ile iyi ve kötü günde sevinci ve kederiyle ta mezara kadar eşlerin birlikteliklerinin sürebileceği bir kurumdur Evliliğe bu nazarla bakılarak gerekli girişimler başlatılır

Oğlan evi, kız evlerini ziyaret ederek uygun bir aday arar Bu olaya "dünür gezme", gidenlere de görücü denir Bazen de kız arama olayı bahar aylarına rastlar Aileler mesire yerlerine topluca giderek uygun aday arayışını sürdürürler Kız arama olayı hamamda da olabilmektedir Bazen de mahalle mahalle dolaşan bohçacı sıfatıyla satış yapan bayan tellallar devreye girer Genellikle bu sıfatı taşıyan bayana, ziyaret ettiği evlerde edindiği bilgilere istinaden oğlan tarafı uygun gördüğü nitelikleri sıralayarak adaylardan bahsetmesini ister Aracı olarak da kullanılan bu tellalların bir zamanlar yöremizde çok önemli bir işlevi olduğu günümüze kadar anlatılır Her durumda beğenilen ve oğullarına alınması kararlaştırılan kızın ailesinden istenmesine gidilmeden önce, kız tarafının evliliğe sıcak bakıp bakmadığı durumunu öğrenmek üzere hatırı sayılır, her iki aileyi tanıyan orta yaşta bir kadın kız evine gönderilir Bu kadın uygun bir zemin hazırlayarak kızın sözlü olup olmadığını öğrenir Oğlan tarafının isteğini iletip, üç gün sonra gelmek üzere kız evinden ayrılır"Her şeyde bir hayır vardır "Kısmetse olur" "iyi düşünün" "Her iki taraf mutlu olacaksa inşallah olur, mutlu olmayacaksa Allah esirgesin" dilekleri sıralanır

Kız tarafı oğlanda genellikle şu sorulara cevap arar: Denk bir aileye mensup mudur? Geliri normal bir hayat tarzı için yeterli midir? Kumar ve içkiye düşkün müdür? Aşırı kıskanç, müsrif midir? Kaynana olacak annesi, görümce olacak kız kardeşlerinin durumları nasıldır?Bu arada oğlan tarafı gelecek haberi canla başla bekler Kız evine aracı kadın bir daha gönderilerek ( üç gün sonra ) haber alınır Haber olumlu ise oğlanın babası hatırı sayılır birkaç dost ve iki garantör aile ile kız evine gider Kız ailesi gelenlere ikramlarını sunarken bu arada kızlarını da konuklara göstermiş olur Kızdan birkaç kez su istenir, bu sayede oğlan kızı daha yakından görür Eğer oğlan, kızı beğenirse işaretleşmeler başlar Ve devreye garantör aileler girer

Kız tarafı oğlanı soruşturmak için 15 gün mühlet ister Kız tarafı evet cevabını verecekse defter yazılır Bu defter 15 gün sonra gelen aracı kadına verilir Eğer kız tarafı kızlarım vermek istemiyorsa defteri yüksek tutar Oğlan tarafı defteri alıp enine boyuna inceler ve yapabileceklerini bir taslak halinde çıkararak deftere işleyerek geri gönderir Yeni bir süreç böylece başlatılmış olur, eğer anlaşılırsa kızın da rızası alınarak yeni bir sürece girilmiş olur

Kız evi üzerine düşen görevlerini yerine getirmek için mevsimine göre şaşalı bir ikram sofrası hazırlar Muteber olan büyüklerin söyledikleridir Oğlan evinde yine hummalı bir çalışma göze çarpar Damat adayı süslenmiş kokular sürülmüş bir şekilde anne ve babasının yanında mahcup oturur Oğlan tarafı kız evine geldiği zaman resmi tören başlamış demektir Akraba olmanın telaşı, heyecanı ile her iki taraf elinden gelen gayreti gösterirBu tür toplantılar kadınlı erkekli olur Genellikle eşler yan yana, gençler ise yine karışık nizam oturur ve büyüklerini dikkatle izlerler Bu tür toplantılarda mümkün olduğunca konuşmamaya özen gösterirler Yalnızca sorulan sorulara yanıt verirler
Anne, baba, görümceler, dayı, teyze, halalar onlarda kendi imkânlarına, zevklerine göre giyinir, ziynet eşyalarının tamamını takmış olarak hazırlanırlar Akşam yemekten sonra oğlan tarafı kız evine gider Selamlar edilir, hal hatır sorulur Misafirlere kahve, çay, pasta, börek ikram edilir Ortalık bir dolar bir boşalır Bir sigara içiminden sonra sıra meyve ve kuruyemişlere gelir

Oğlan tarafının en etkili ve yetkilisi bir dakika izin isteyerek söze şöyle başlar: Efendim sebebi ziyaretimiz, hayırlı bir iş içindir Bizler aile olarak sizleri tanıyor ve sizinle bir arada bulunmaktan büyük bir onur duyuyoruz Hele hele işin içine birde akrabalık gibi kavram girerse ki, bu bizim için büyük bir gurur ve onur vesilesi olacaktır Bu sebeple; Allahın emri Peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza istiyoruz Çocuklarımız birbirlerini görmüş, beğenmiş bizlerde onların bu arzusu üzerine size bu teklifi getirdik Kabul etmeniz halinde bizleri çok memnun ve bahtiyar edeceksiniz der Ve susar
Kızın babası veya ailenin reisi bu konuşmaya yanıt olarak: Efendim iyi hoş söylersiniz Allah yazmışsa olur İnşallah der Oğlan tarafının reisi, bu kez de; biz sizin aile ile şereflendik, kızınızı öz kızımız gibi sevdik, bu izdivaca evet deyin de bu işi burada bağlayalım derKız tarafından kısa bir sessizlikten sonra aile reisi, ailesini şöyle bir gözleri ile tarar, bizi ikna ettiniz, kızımızı verdik gitti Allah mesut etsin der demez ortalıkta bir fırtına döner

İki ailenin bireyleri birbirlerine sarılarak bu başlangıcı kutlarlar Artık sözlenmiş olduklarından gelin ve damat yan yana oturmaya hak kazanmışlardır Gelin ve damat adayı anne ve babalarının ellerini öpüp hayır dualarını aldıktan sonra, hazır bulunan tüm aile fertleriyle tokalaşırlarArtık sıra oğlan tarafından getirilen tatlılara gelir Tatlılar afiyetle yendikten sonra sohbet gecenin geç saatlerine kadar sürer Oğlan tarafı arzularına kavuşmuş olarak kız evinden vedalaşarak ayrılırlar

Kız isteme faslının ilk etabı böylece sonuçlanmış, artık Nişan (şerbet)'a doğru yol alınmak üzeredir İki ailenin mutabık kalacakları bir tarihte nişan yapmak üzere anlaşırlarNişan öncesinde çarşıya çıkılarak defterde istenilenlerin nişan töreni için olan bölümü alınır Ayrıca nişan şekeri (kelle şeker) alınırNişan töreninin tüm mali külfeti erkek tarafına aittirSözü kesilen çift, artık evliliğe ilk adımı atmış sayılırlar Kız ve erkek tarafı nişanın tarihi ve yeri konusunda kız tarafının arzusu istikametinde karara bağlanır Nişanın kusursuz ve eksiksiz yapılması gerekmektedir Kız tarafı bunun için büyük çaba harcamaktadır

Nişanda, kız ve oğlan tarafının birbirlerine bohça değiş tokuşu vardır Bohçalarda kız tarafı oğlan için tam takım elbise hazırlamış, erkek tarafı da aynı şekilde kız için tam takım elbise yanında nişan için alınan eşyalar siniye yerleştirilir En üstte de kelle şeker koyulur Ayrıca 1 çuval şeker gönderilir Bu kelle şeker nişan töreninde ikram edilen şerbetin içine atılarak şerbet bu şekerle kısmen tatlandırılır Toplantının orta yerine yakın bir yerde şerbet servisini yapmak için yer ayarlanır ve dağıtımı için birkaç kişi görevlendirilir

Törenin hazırlıkları bitince damat ve gelin için iki sandalye konur ve buraya oturtulur Nişan yüzükleri damat ailesinden bir büyük veya her iki ailede muteber kabul edilen kişi tarafından da her ikisine takılabilir Yüzükleri takılan çift öncelikle anne ve babalarının ellerini öper, gelen misafirlerle tokalaşırlar ve onlara ayrılan yere oturup beklerler Nişan törenini yöneten kişi takı takmak isteyenler buyursun diyerek çağırır Bu kişi takıyı takanın da adını vermek suretiyle cemaata ilan eder

Yüzükler takılmış, takılar takılmış, şerbet ikramı başlamıştır Nişan töreni genellikle çalgılı olur Çalgılar çalınır, herkes oyuna kalkar, kadınlı erkekli herkes bildiği kadar oynar Tören sonunda oğlan evinden birkaç kişinin yardımı ile her taraf temizlenir İçine gül esansı katılmış pembe renkli mis gibi şerbetler içilip de, yüzüklerin takılmasıyla noktalanmış nişan töreninden sonra düğün hazırlıkları için gelin ve damat evleri arasında bir gidiş geliş köprüsü kurulur eksikler bir bir tamamlanmak üzere heyecanlı koşuşturmalar başlamıştır

Bu arada damatın gelin tarafında rahat gidip gelebilmesi için İmam tarafından dini nikâh kıyılır Düğün tarihi iki ailenin mutabakatı ile tespit edilir ve faaliyet hızlandırılır Düğüne bir hafta kala kızın evinde tüm eşyalar sergilenir Gelenlere gelinin çeyizi gösterilir Bu arada da kız ve oğlan tarafından bir yetkili grup kız evine gelerek bu seyirin tespitini yapar ve defter denilen belge hazırlanır Bu ikinci defter belgesidir Gereken taahhüt ve ona teslim edilen malların bir dökümüdür

Defterin içeriğinde 10 havlu yazılmışsa ve havlunun değeri 500,000 bin lira ise bu deftere 5,000000 olarak yazılır Bu şekilde abartılan ve şişirilen bu rakamlar evlendirilen kızın ne kadar değerli olduğunun bir kanıtı gibi gösterilir Yine de bu defter hazırlanır ve oğlan tarafına verilir Bu durum ileride ayrılma olayı düşünülürse karşılamak için bir tür garanti senedidir

Düğün haftası Salı günü başlar Cumartesi sabahı biter Salı akşamı küçük kına gecesidir Erkek evinde yapılır Damadın yakın akrabaları kendi aralarında eğlenirler Bazı ailelerde Salı akşamında yapılan kına gecesinde gelin adayının saçlarına kına sürülür Kısa bir süre çalıp oynadıktan sonra oğlan evinden gelenler giderler Çarşamba gecesi büyük kına gecesi damadın evinde yapılır Mardin'in mahalli sanatçı ve saz ustaları gayet nefis bir müzik ziyafeti icra ederler(1 Sınıf çalgıcılar Mıksi Rezzuk'un evlatları, kemanda Turna cümbüşte Cemil ve tel de Zeki vardı2 sınıf çalgıcılar Cercis Haco takımı idi Geniş bir repertuara sahipti)

Damat evinin avlusunda meşe odunundan büyük bir ateş yakılır Gençler çalgıcıların o tahrik edici oynak havaların kıvrak nağmeleri ile kendilerinden geçercesine hep birlikte şarkı türkülere eşlik ederek yoruluncaya kadar oynarlarGecenin ilerleyen saatlerinde ateşin yakıldığı yerin yakınma damat getirilir Orta yerde gençlerinde yardımı ile üstündeki giysiler çıkartılarak damatlık giysileri, maniler, türküler söylenerek, giydirilir Büyük bir heyecan ve zılgıtlar arasında damat arkadaşları tarafından omuzlarda dolaştırılıp şarkılar söylenerek gezdirilirO gece, erkek evinin hazırladığı kına gelinin evine grup halinde altın hediye ile birlikte götürülür Götürülen altın gelinin avucuna yerleştirilip eline kına yakılır, oynanır, türküler söylenir Bir miktar kına alınarak geri gelinir Gelin evinden gelen kınadan bir miktar damadın eline de konur Özellikle sol elinin serçe ve yüzük parmaklarına sürülür Ertesi gün temizlenir Gece geç saate kadar devam eden bu eğlenceden artık herkes yorulmuştur Herkes evine çekilir

Perşembe günü gelinin geleceği düğün günüdür Damat tarafında bir telaş, gerdeğe gireceği yer tespiti yapılır Zifaf odasına yer yatağı serilir Gelin adayı içinde gelinlik hazırlanır Geline refakat etmek üzere deneyimli biri Mardin'in "YENGE" dedikleri hanım, kız evi tarafından görevlendirilirDamadın evinde çalgılı bir düğün kurulmuş, sofralar hazırlanmış, kurbanlar kesilmiş, etler dağıtılmış ve hane halkı için ayrıca bol miktarda etli yemek ve pilavın yanında bir tatlı da ilave edilmiştir Bu tatlı genelde zerde olur Öğlen kurulan sofra Sümerler döneminden kalan ahşap vazolar sürekli çalışır Gelen oturup karnını doyurduktan sonra sofradan sorumlu olanlar tarafından servis yenileme çalışmaları başlar ve yeni gelen misafirlere ikram edilir
Akşama doğru damat, evin avlusunun orta yerine konan bir sandalyeye oturtulur Damat traşı için berber, mümkün olduğu kadar elini ağır tutarak saz, söz ve damadın damatlık kıyafetinin bohçası ile oynayanların hem zevklerini tatmin ve hem de bol bahşiş toplamak için bu numarayı yaparTıraşı biten damat, arkadaşları tarafından tekrar giysileri çıkarılır ve gerçek damatlık elbiseleri tek tek giydirilir

Bu arada gelin evinde sabahtan gelin süsleme çalışmaları başlamış, saçlar kuaför tarafından şekillendirilmiştir Arkadaşları tarafından gelinliği giydirilmiş, hava kararmak üzereyken gelin evinde son dakikalarını yaşamaktadır, gelini hazırlarken erkek kardeşi varsa kemerini bağlar ve ona mutluluk dileğinde bulunur Damat tarafından gelen düğün alayı içinde damadın yakınlarından iki hanım gelini türküler ve zılgıtlar içerisinde koluna girerler Gelinin önünde lüks lambası yanık vaziyette, en öndedir Gelinin arkasında gelin alayı damadın evine doğru yavaş ve aheste adımlarla ilerlemektedirler

Nihayet damadın evinin önüne gelinmiş düğün alayı kapının dışında gelinle birlikte beklemekte Damat evin yüksek bir yerinde gelinin başına şekerlemeli, bozuk paralı birkaç avuç serper İçi bozuk para ve şekerle dolu olan bir testi kaynana tarafından gelinin eline tutturulur ve yere çarparak kırması istenir Gelin bütün hışmıyla bu testiyi yere çarparak kırar Testi kırma olayı uğur olarak nitelendirilir Testiden etrafa saçılan para ve şekerleme için herkes yerlere eğilir, bereket ve uğur olarak yanında saklarSazlar susmuş, düğün alayı evlerine dönmek üzere tebriklerden sonra hayır duaları dileyerek dağılmaktadır

Evde yalnız gelin, damat, yenge üçlüsü kalmıştır Zifaf odasına gelin ve damat için özel yemek hazırlanmıştır Ayrıca üzüm, ceviz içi, badem içi gibi kalorisi yüksek çerez de bir masanın üzerinde hazır bekletilmektedirEl, ayak çekildikten sonra damat ve gelin yemeklerini yedikten sonra abdest alıp namaz kılar ve gerdeğe girerlerCuma sabahı, sabahiye günüdür Gelin kayınbaba ve kayınvalidenin ellerini öper Anne baba tarafından geline hediye verilir Bu hediye genelde altından oluşurDüğünde takı takamamış olanlar sabahiye günü gelerek hediyelerini verip kendilerini tebrik ederlerBir gece evvel evlenmiş olan gelin süslenir ve koltuğa oturtulur

Gelenlerin seyrine amade
Damat evinde yine sofra açılır Öğleden sonra başlar, yatsıya kadar devam ederOğlan tarafından çok büyük ve olağanüstü bir durum; zira aileye bir üye katılmıştır Herkes sevinçli ve mutluKız tarafında sessizlik, nüfuslarından bir eksikle yaşamaya devam edeceklerPazar akşamı kız tarafı, damat ailesinin bütün bireylerini yemeğe çağırır Damat tarafı da bunu iade için aynı hafta içinde kızın ailesini davet eder
Mardin'de Hristiyan inanışındaki düğünlerde farklı olarak yapılanlar; defter ve başlık durumu yoktur Nişan törenlerinde çörek kırılır, düğün Perşembe günü başlar Salı sabahı biter Ayrıca ailesinin evinden alınan gelin damat evine götürülmeden Kilise'ye götürülerek dini nikâh kıyılırMardin'de kız isteme, nişan, düğün böyle yapılır Mardin'de yakın bir tarihe kadar düğünler üç gün üç gece sürerdi Bu süreçte oğlan evinde yemekler pişer ve her tür ikramda bulunulurdu
MARDİN'DE BAYRAMLAR:
Mardin'de, Mardin'i iliklerine kadar yaşamış, bilinçaltına çocukluğunun bayram coşkusunu kazımış olan bir şairin duygularına ortak olmakla; çeşitli inançların zevk ve kültürlerin barışık bir yaşam tarzı sergilediği Yukarı Mezopotamya'nın bu şirin kentinde Mardin'de bayram coşkusu mitolojik, mistik, gizemli diyarlarda tarihle kaynaşık bir bütünsellik çizer

Geçmişte bir çok uygarlığa beşiklik yapmış Mardin, tüm bunların yanında çok çeşitli inançlara, tapınmalara, ayinlere, kurbanlara taş mimarisinin dünya üzerindeki mükemmel örneklerinin sergilendiği bir açık hava müzesi olarak şahit olmuştur
Mardin din ayırımı konusunu ayak bağı yapmadan asırlar öncesinden çözmüştür Ezan seslerinin çan sesleriyle barışık ve kaynaşık aksettiği; çeşitli dinlere mensup insanların gönül rahatlığıyla inançlarını yaşadığı bir hoşgörü merkezidir Mardin'in inanç tünelinde putperestlerden Yezidilere; Yahudilerden Hıristiyanlara ve İslam inancına kadar uzanan ve her karesi sevgi ve kardeşlikle işlenen motifler görülür

Mardin'de bayramlar çok önemli gelenek silsilesi etrafında sürüp gider Buralarda aslolan ölülere hürmet, büyüklere saygı, ananelere mutlak bağlılık ve barışıklığın, kardeşliğin derin bir vecd ile kutlanmış olmasıdırHıristiyan ve Müslüman inancının bayramlara verdiği özel önemi tüm içtenliği ve bağlılığıyla kutlayan Mardinliler'in Hıristiyanlarla kurdukları kardeşlik bağları her iki kültürün bayramlarında da pekiştirdikleri çok önemli hasletleridir

YÖRESEL YEMEKLER:

Lahmacun, içli köfte, çiğ köfte, sini köftesi, kaburga dolması, rumiber nuriye tatlısı, kibemumbar, saç ekmeğidir Fırına verilen tereyağlı karpuz, sigara öksürüğüne iyi geldiğinden Mardin'de sık sık yapılır


YÖRESEL GİYİM:

Erkek:Erkekler entari biçiminde elbise, başlarına maşlah ve puşu giyerler
Kadın:Kadınların kıyâfeti, dağlık bölgede denge denilen bir çeşit fesin üzerine birkaç eşarp sarılır, bunun üzerine namazlık ve saten bağlanır Vücûdu iç gömlek sarar Bu gömleğin üzerine çok düğmeli yelek giyilir Ayrıca bol paçalı ve ayak bileklerine kadar büzgülü tek düğmeli şalvar kullanılır Boyun kısmında diz kapaklarının altına kadar uzanan yırtmaçlı zıbın giyilir Ova köylerinde kadınlar başlarına renkli puşu sararlar Diğer beden ve ayak kıyâfetleri dağ köyleri gibidir

HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:

Halk oyunları (dansları) günümüzde de toplumsal yaşantıyı etkileyen önemli bir etkinliktir Halk oyunlarının kökeni insanlık tarihi kadar eskidir İlkel insanların topluluk halinde yaşaması ve kendilerini yöneten bir takım sihirli güçlere tapmaya başlaması ilk dansın doğuşuna neden oldu Yöremizdeki halk oyunlarının figürleri incelendiğinde bu toplumlarda yaşayan medeniyetlerin kültürel yapısı açıkça ortaya çıkar Mardin halk oyunları, düğünlerde, bayramlarda, özel günlerde ve her türlü törenlerde oynanır Düğün törenlerinde törene katılanlar beli yerlerde toplanırlar Bu yer, nişan için kız evi, düğün için erkek evidir Törenin yapılacağı yere gelen konuklar karşılanır, ağırlanır ve tören bitiminde uğurlanır Karşılama, ağırlama ve uğurlama törenlerinde oynanan halk oyunları ayrıdır Karşılama, oyunun akışının hızla başlayıp yine aynı hızla biten oyundur Ağırlama, ağır bir tavırla yavaş hareketlerle oynanan bir oyundur Uğurlamada oyunlar yavaş başlayıp hızla biter Oyunlar seyirci karşısında oynanır Oyunun oynandığı ortam bazen bir evin avlusu, bazen bir oda bazen de bir düğün salonu olabilir Ekip başı oyunu yönetir, komutlarıyla oyuncuları yönlendirir Oyunlar genelde türkülüdür Günümüzde; davul, zurna, klarnet, tulum, tef, tepsi, kaval, dilsiz kaval, erbana, kabak kemençe, şehir merkezinde, cümbüş, darbuka, zilli tef, bağlama ve koto eşliğinde oynanır Halk oyunları düğün, nişan, kına, bayram, asker uğurlama, toplantılar ve törenlerde oynanır Köylerde oynanan halk oyunları genellikle özel günlerde oynandığı için bayramlık tabir edilen en yeni, temiz, bazen de "Sandıktan" tabir edilen giysiler giyilerek oynanır Halk oyunları oynandığı zaman, iyi bilenler gruba katılınca diğerleri çekilir ve bunları seyre başlar Mardin halk oyunlarında kültürü oluşturan özelikler sadece güzel sanatların dallarının birer göstergesi değil, yaşamın ta kendisidir Mardin halk oyunlarını sıralayacak olursak:

BERİVAN: Süt sağma olayını anlatır, ağır bar havasındadır

CİRANE : Komşu aşkını anlatır, ağır bar havasındadır

KEÇİKANİ : Bu genç kız oyunu, sevgiyi, dostluğu, birlikteliği anlatır

MAMIR : Sevgiliye ağıtı anlatır Bar havasındadır

BİŞARO : Bağ bozumunu anlatan oyundur Coşkuyu anlatır Bay bayan karışık bazen de ayrı olarak oyun oynanmaktadır

SEGAVİ : Sevgi ve coşkuyu anlatır

CENBELLİ AĞA: Üzüntüyü ağıt şeklinde sergileyen oyundur Bar havasındadır

HINNE : Kına yakma olayını anlatan oyundur Sevinç ve birlikteliği anlatır

BABLEKAN : Kuyudan su çekme olayını anlatır

KEMALIM : Ataya duyulan sevgiyi, bağlılığı anlatır Bar havasındadır

ÇECANI : Memleket özlemini anlatır

ÜÇ KIRMA : Üç kırmayla oynanan oyun bir erkek oyunudur Ağır bar havasındadır

MERYEMİ: Aşk ve sevgiyi anlatır Bar havasındadır

LORKE : Güzelliği coşkuyla anlatan bir oyundur

HİMALEYE : Coşkuyu anlatan bir oyundur

KESİRTİN : Çift kırmalıdır Sevgi ve aşkı anlatır

ÇEPİKLİ : Şiddet ve sevgiyi, jest ve mimiklerle uyumlaştıran bir oyundur

KOÇERE : Şehirden yaylaya çalışmak için gidenlerin mevsim sonunda işlerini bitirip ayrılacakları sırada kendi aralarında yaylalarda yaşadıklarını taklit ederek oynadıkları oyundur

HAFTANO : Giyinme ve kuşanma olayını anlatır

DİK OYUN : Toplumsal yaşamın disipliner yönünü anlatan bir oyundur

SEVGİ OYUNU : Her şeyde ve her yerde sevginin olması gerektiğini coşkuyla figürleştiren bir oyundur

RAKSIL HAVANIM : Elit tabaka hanımlarının bir araya geldiklerinde oynadıkları ve birlikteliği yansıtan bir oyundur Ağır bar havasındadır

RİHANE: Oyun adını reyhan çiçeğinden almıştır Oyunun özü çiçeğin büyüyüp yayıldıkça etrafa saçtığı muhteşem ve ferahlatıcı kokusunun etkisi insanoğlunun raks etmesini sağlamıştır Ağır bar havasında olup, erkek oyunudur Buna Atabarı da denir

YÖRE ÇİFTETELLİSİ : Coşkuyu anlatır Bayan oyunudur

YÖRE HALAYI : Sevgiyi ve aşkı anlatır0yun bar havasındadır

MALATYA : Birlikteliği anlatır Bu oyunu bay ve bayan karışık oynar

OĞUZLU : Aşkın yüceliğini anlatır

ONDÖRTLÜ : Sevgi ve aşkı anlatır

SAMRA : Aşkın yüceliğini anlatır Ağır bar havasındadır

KEMANBAZO : Ayrılığı ve ayrılığa karşı duyulan sitemi anlatır

SABİHA: Mardin'de yaşanan ve sonu evlilikle biten ölümsüz bir aşkın öyküsüne dayanır Bu öyle bir aşk ki, yıllanmış şarap gibi zamana hükmederek günümüze taşır Ağır bar havasındadır

HAT MATAR (Yağmur yağdı): Çok özel, güzel olan memleketimizin yağmurla kazandığı ayrı havası anlatılmaktadır

ZEYZO : Umutsuz bir aşkın seven erkek için oluşturduğu hayal kırıklığı ve acıları konu eder

ESMERİM : Esmer tenli güzelleri anlatır

DİZO : Coşkuyu anlatır


BOTANİ : Birlik duygusunun sevgiyle kazandığı coşkuyu anlatır

CANTSU : Testiyle çeşmeden su taşıma olayını anlatır

ÇEPİKLİ : Coşkuyu anlatır

GÜLE : Divan edebiyatında sevgiliyi anlatan ,bülbülü deli eden aşkı anlatır

GOVEND : Bu oyun özlemi anlatır

ŞEVKO : Özlemi anlatır Bar havasındadır

HADDİNO : Birlikteliği anlatır

SEMRA : Aşk ile sevgiye olan özlemi anlatır

HIRPANİ : Aşk acısının bireyde uyandırdığı bir takım duyguları figürleştiren bir oyundur Bar havasındadır

TORİVAN : Sevgiyi coşkuyla bütünleştirerek anlatır Bar havasındadır

HURŞE : Sevinç ve coşkuyu anlatır Kemençe ile oynanır Doğal yaşamın bahşettiği mükemmelliğin karşısında duyulan sevinci oyunlaştırır

DALLAL : Sevgiliye duyulan özlemi anlatır Bar havasındadır

BEYN İT DEVELİ : Aşk ve sevgiyi anlatır

KOSARİ : Birlikteliği anlatır Bar havasındadır

Mardin ve Yöresi oyunlarındaki temel figürler: Çömelip doğrulma, titreme şeklindedir Çökmeler iki şekildedir
1-Bağlı çökme: Eller bağlı olarak çökülür
2-Bağsız çökme: Eller açık olarak çökülür
El vurma figürleri: Toplu ve tek olarak gözükür Dönme figürleri; ani dönme, Kerteli dönme, Toplu dönme, tek dönme şeklindedir
Halk oyunlarında görülen model, sıra, halka, karşılama ve nokta modelidir Sıra biçiminde göze çarpan unsurlar; düz dizi, eğri dizi, paralel dizi ve kopuk dizi olmak üzere dörde ayrılır
Hareket biçimi ise tek, çift ve karma yönlü olmak üzere üç şekildedir

NELERİ İLE ÜNLÜ:


Deyrul-Zafaran Manastırı, Mardin Kalesi, Taş Evleri, Telkari Gümüş İşlemeciliği, Dara Harabeleri ve Zinciriye Medresesi

İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?


Mardin adı Süryanice'de Marde'den geldiği rivayet edilir Romalılar "Maride" Araplar ise "Mardin" adını vermişlerdir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.