Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Nesil Bilinçlendirme Kampı > Bye Bye Türkçe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devrimciliğimiz, dil, türkçenin, yolları, üreme

Türkçenin Üreme Yolları ve Dil Devrimciliğimiz

Eski 01-29-2007   #1
[KAPLAN]
Icon4

Türkçenin Üreme Yolları ve Dil Devrimciliğimiz



TÜRKÇENİN ÜREME YOLLARI
ve
DİL DEVRİMCİLİĞİMİZ


Giriş


Türkçede Prensip - Disiplin

Aydın genç kuşağımız bir çıkmazın uçurumuna düşürülmüştür Her Türk'ün açıkça anlayacağı sözcükler kullanıldığında, gençlerin, ağızlarının tadı kaçırılmışca ekşidiğini görüyorsunuz Öteyandan, uyduruk yazı diline başvursanız, her saat başı hangi gelişigüzel uyduru ile karşılaşacağınızı bilmediğiniz için, anlaşma güçleşiyor Almanya'da YAPRAK Dergisini çıkaran gençlerden biri, bir dostumuza yazdığı mektupta durumdan şöyle yakınıyor :
"Acı olan durum şu ki, dili konuşma dilimize uygun olan bir yazı, içindeki fikirler ne olursa olsun "GERİCİ" yazı diye, daha okunmadan damgalanabiliyor Genç ve kültürcü yazarlarımız, yazılarının sadece okunması için, bilhassa diğer yazarlarımız tarafından, tenkid ettiğiniz dili kullanmaya zorlanıyorlar"
Bir dil, oturaklı terimleriyle, (Locution Verbiale) denilen söz gelimleri ile düşünceyi geliştirir Dilin gelişimi için: Düşünce Yaratıcılığı ne denli gerekli ise; Yaratıcı Düşünce için de, İşlek Dil en az o denli gereklidir
Bir Toplumda, Düşünceyi yoketmek mi istiyorsunuz? O Toplumun dilini bozuk plâğa çevirin; ortada ne akıl kalır, ne fikir Tarihsel gelişim üzerine sağlam bir fikre sahip olanların; nereden geldiğini pek iyi görebildiği GERİCİLİK temsilcisi bir habis ruh, Türkçeyi toplum yapımızla ilişiksiz bir çorbaya çevirmekle, bilgini halka, aydınları birbirine ve toptan herkesi Yaratıcı İnsan Münasebetlerine ve Emeğine düşman etmiş, Yabancılaştırmıştır
Hangi bahane ile harekete geçildiğini biliyoruz: Gelişen her dil gibi Türkçe de iki zıt gidiş tutturmuş bulunuyor 1 - Türkçe içinden, birçok sözcük ve deyimler atılıyor Buna dilin "arınması" deniyor Bu olumsuz, eksi gidiştir 2 - Türkçeye, birçok yerli, yabancı sözcükler ve deyimler sokuluyor Buna Türkçenin zenginleştirilmesi adı veriliyor Bu olumlu, artı gidiştir Bunlar her dilde az çok olağandır Ama, Türkçeye gelince, arıtma işinde de, zenginleştirme işinde de, belirli, objektif, dilin kendi yapı Disiplininden gelmiş Prensiplerimiz yok Her eli kalem tutan aydın, kendini UZMAN yerine koyduğunu bile düşünmeksizin, beğenisine, sağ duyusuna göre davranıyor Türkçemiz, önüne gelenin, sırf yakıştırmayla sözcük uydurabildiği bir dil olmuştur Türkçenin gelişimi, olağanüstü başıboş ve başıbozuk bırakılmıştır
Başıboşluk, hürriyet değil, prensipsizliktir Başı bozukluk, Medenilik (sivillik) değil, disiplinsizlikrir Oysa, Türkçenin de bir gelişim prensibi ve disiplini vardır Her canlı varlık gibi, Dilimiz de, başıboşluğa ve başıbozukluğa karşı kahramanca savaşmaktadır Yazık ki, savaş hem emek ve zaman israfı oluyor, hem kuşaklar, Toplumu geliştirici güçler arasına "nifak tohumları" sokuyor, hem de, ekmek ve sudan daha çok açlığını duyduğumuz Düşünce Gücümüzü araçsız, dolayısile kısır bırakıyor
"Dilimizin Kurtuluş Savaşı"na katılmak için, anlamını kitabın üçüncü bölümünde açıklayacağımız, dil uyduruculuğuna ve kaydırıcılığına gerek yoktur Türkçeyi kendi yapı prensipleri dışında zenginleştirmeye ve arıtmaya kalkıştıkça, ya taklitçiliğe, ya da tahrifçiliğe düşüyoruz Türkçenin bugünkü en önemli konusu, kendisinde işleyen arınma ve zenginleşme prensip ve koşullarını baltalamamaktır
Türkçenin arınması, kuşdiline çevrilmesi değil, Türklerin birbiriyle daha kolay, daha doğru ve güzel, Düşünce-Duygu-Dilek değişdokuşu yapabilmelerini sağlamak demektir Dilimiz, Karstan Edirneye değin uzanan topraklarda Türkçe konuşanlan alışverişten alıkoyan sözcük ve deyimlerden arınmalıdır
Orta zekâ ve bilgide olan herkesin kolayca anladığı ve belirlice kullandığı sözcük ve deyimler, ŞECERE'sine bakılıp, "Türkçe değildir" diye yazı dili dışına sürülürse, ne denli İlericilik adına davranırsak davranalım, yapılan en Gerici, DİL ŞOVENLİĞİ - IRKÇILIĞI olur Bilmeden de olsa, Türklerin birbirleriyle konuşma ve düşünüşme yollarını tıkamak, Türk milletinin birliğine saldırmak, Türkiye Halkının konuşma hürriyetini ve düşünme hakkını kısıtlamak, elinden almaktır Bu bakımdan, en çok halkçı geçinen "solcu"ların, halkça anlaşılmayacak sözcüklere dadanmaları, bindikleri dalı kesen, "aşağıdan yukarı" gibi sloganlarla da bağdaşmayan, aşırı bir tuhaflıktır
Dilimizde yıllardanberi süren kargaşalık, büyüme ve normal gelişme semptomları sayılamaz Bütün kargaşalıkların başı, dilimizin olanaklarını bilinçlice işletemeyişimizden geliyor Dilimizin gelişmesi üzerine, her nekadar teorik bir tartışma son derecede gerekli ise de, bu araştırmamızın başlıca konusu öncelikle, dilimizin olanaklarının, onun kurallarına uygun olarak işletilmesidir Teori ile ilgili görüşlerimizi, Birinci ve İkinci Bölümdeki Pratik araştırma ve tekliflerimizden sonra, Üçüncü Bölümde bulacaksınız
Türkçenin olanakları ise, yabancı sözcükleri öğütüşü ile, kendi sözcüklerini üretişinde toplanabilir Türkçenin başka dillerden aktarılan sözcükleri ÖĞÜTÜM aygıtları pek az dile nasip olacak sadelikte ve değerdedir Türkçenin kendi köklerinden yeni sözcükler yaparken işlettiği ÜRETİM avadanlıkları da, en ileri dillerinkinden aşağı kalmaz
Bu araştırmamızda belirli amacımız, dil araştırıcılarımızın gözlerinden kaçmış gözüken ve üzerinde durulduğuna hiçbir yerde raslamadığımız Türkçe ÜRETİM ve ÖĞÜTÜM aygıt (alet), avadanlıklarına (cihazlarına) ve işleyişlerine kısaca işaret etmektir
İncelememiz üç bölüme ayrılıyor :

1 - Türkçenin Üreme Aygıtı,
2 - Türkçenin Türeme Avadanlığı ve Örnek çeşitleri,
3 - Genel Düşünce ve Uygulamalar

Birinci ve ikinci Bölümler daha çok TEKNİK araştırmalar olduğundan, okuyucu için yoruculuğu da göz önüne alarak can sıkmamak için, şemalaştırılmış özetle yetinmeyi tercih ettik Her okurun konuyla ilgisi derecesinde o şemalar üzerinde serbestçe işleyebilmesine yer bıraktık Üçüncü Bölümde, o teknik araştırmalardan çıkan TEORİK, TARİHSEL ve PRATİK bir kaç sonuca değindik

Çok yer tutacağı için, sıra sıra örnek çeşitlerini ayrıntıları ile veren eylem (fiil) levhalarını kitaba koymadık

İlericilik adına yapılan yanlışlıklara karşı çıkışımızdan, Türkçenin sadeleşmesi ve tutarlı bir dil olmasından yana bulunmadığımız anlamının çıkarılamıyacağı, özellikle araştırmamızdan açıkça bellidir Araştırmamızın bölümlerine girmeden, hazırlıkta yardımını esirgemeyen bilim adamı ve arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliriz

KONU VE KARŞILAŞTIRMA

Araştırma konumuz, Türkçe sözcüklerin üreyip türeme yolları, kuralları ve biçimleridir Hemen söyleyelim ki, araştırmamızın içine, Güneş-Dil Teorisi kadar dahiyane de olsa, hiçbir sübjektif çaba, yaratış, yorum girmiyecektir Yalnız ve ancak dilimizin kendi öz ve yaşayan gelişiminde gerçekten varola gelmiş bulunan ÜREME AYGITLARI ile, TÜREME AVADANLIKLARI, tıpkı bir fizik gibi, hep Objektif eleman ve münasebetleri ile ele alınacaktır
Araştırma yordamımızı ve yolumuzu en iyi aydınlatacak şey, başka dillerde bulunan üreme ve türeme aygıt ve avadanlıklarından alınacak canlı örneklerdir Çeşitli dillerden alınan bu örneklere araştırmada gerektiğince yer verilmiştir Ama bu diller arasında Arapça, özellikle BÂB'larının üreme ve türemedeki büyük elverişliliği dolayısile başlıca örnek olarak alınacaktır Batıya esrikçe yüzümüzü çevirdiğimizden bu yana, Arap dilinin de, büyük diller arasında tuttuğu önemli yer unutulmuş genç kuşaklarca da hiç öğrenilmemiş olabilir Gerçek şudur ki yeryüzü kadim medeniyeterinin sanuncusu olan İslâmlık, dilini o zamana dek gelip geçmiş medeniyetlerin ana kaynağında, Irak ve Mısır Medeniyetlerinde işlenmiş buldu Bu da, Arapçanın olağanüstü olgun ve karşılaştırmaya elverişli bir örnek oluşunun nedenlerinden sayılabilir
Osmanlıca ile biraz alışverişi bulunan her Türk'ün bileceği gibi, Arapçanın pek imrenilmeye değer BÂB'ları ile "EMSİLE-İ MUHTELİFE" adlı iki dil üreme ve türeme cihazı vardır Biz bunlardan birincisine Üreme Aygıtı, ikincisine de Türeme Avadanlığı adını veriyoruz
Arapçanın Üreme Aygıtı, "F-A'-L" (FEALE) diye okunan 3 sessiz harfli bir kök sözcükten çıkarılma "İF-AL" - "TEF'İL" - "İNFÂL" "İSTİF'ÂL" - "MÜFAALE" gibi başlıca beş eylem (fiil) üretici "kap"ı dır
Arapçanın Türeme Avadanlığı, yine aynı üç harfli kök sözcüğün "Feale - Yef'ilü - Fi'len - Fâilün - Mefulün - Lem'yef'ul - Lemmâ yef'ul-Mâ yef'ul - Lâ yef'ul - Len yef'ul-Uf'ulLâ tef'ul - Fa'leten Fu'leten - Fueylün Fa - âlün - Mâ ef'alehu - Ef'il bih" gibi biçimlerde tasrif edilerek kök eylemin (fiilin) anlam nüans ve görevlerini çoğaltan 21 kadar "Örnek Çeşitleri" "Emsilei Muhtelifesi"dir
Bu iki Sözcük Çoğaltma cihazı sayesinde, Arapça en yeni anlamları kapsıyacak sonsuz zenginliğe sahip görünür Şimdi acaba, Türkçede bu veya buna benzer ÜREME - TÜREME aygıt ve avadanlıkları var mıdır, yoksa yok mudur? Eğer varsa, o aygıt ve avadanlıklar hangileridir ve nasıl kullanılırlar? İşte araştırmamız, bu yöndeki çabaların ve sonuçlarının bir plânı ve kanevası olacak biçimde kısa bir özetlemeden ibarettir

BİRİNCİ BÖLÜM

Türkçenin Üreme Aygıtı:
KAPILAR
Türkçenin eylem yaratıcı aygıtı, örnek olarak gösterdiğimiz Arapçanın üreme aygıtında bulunan bütün "kapı"ları karşılar Ayrıca Arapçada ve bilinen hiç bir büyük dilde eşi bulunmayan Üreme Aygıtı kapıları da açarTürkçedeki Üreme aygıtı kapılarından en önemli 6 tanesi başta gelir Bunları ayrıntılarına girmeden özetleyelim :

1 - "R" Kapısı
BİRİNCİ KAPI : Köy eylemin (fiilin) sonuna ÖZ olarak bir "R" harfini, fonetiğe uyduracak başka sesli ve sessiz harflerin yardımı ile yerleştirmekten doğmuş yepyeni eylemlere açılan kapıdır Bu kapı hemen hemen tam Arapçadaki "İF'ÂL" kapısı ile açılan görevi yaratır Kapmak'tan kapTIRmak gibi Kap kökünün sonuna, "R" öz eki "TI" hecesi yardımıyla katılmıştır Her eylemin (fiilin) fonetik yapısına, ses bünyesine göre "R" öz ekini uygulamaya yarıyan Yardımcı Hece harfleri az-çok değişirOlağanüstü zenginliklere açılan bu üreme aygıtı kapısında kök eylemin uğradığı değişiklik, eylemi söyleyen kişinin başkasına etki yapması biçiminde olur Almak, kişinin birşeyi kendisinin almasıdır: aldırmak, kişinin o şeyi başka bir kişiye aldırmasıdırEğer eylem, kişinin büsbütün kendi içine işleyen anlamda ise, bu kapıya sokulduğunda, o eylemin kök harflerinde bile değişiklik meydana gelmekte, büsbütün dışa vuran zıt ve yepyeni anlamlar doğmaktadır "Ölmek", kişinin sırf kendi içinde geçer Oysa "ÖLDÜRmek", ölümün kişi dışında başka, İkinci bir kişiyi etkilemesidir Burada KÖK harfleri değişmemiş, "Öl" olduğu gibi kalmıştır: Öte yandan "Gelmek", kişinirı sırf kendisi için etkidir "GeTİRmek" kişi dışında, kişinin kendisinden başka, İkinci bir varlığı etkiler Burada kök eylemin (gel) son harfi olan L değişerek T'ye dönmüştür Yine "Gitmek", kişinin yalrıız kendi varlığını ilgilendirir "GöTÜRmek" ise, kişinin kendisi dışında başka, İkinci bir varlığı etkilerBu kapının Türkçede ne yaman eylem anlamları yaratabildiğini birkaç örnekle canlandıralım:
Yemek : Kişinin kendisini beslemesidisini beslemesi YeDİRmek: kişinin başkasını beslemesi
Kaçmak :Kendi varlığını yabanlara götürmek KaÇIRmak : başka varlığı, yada aklını yabanlatmak
Duymak : kendisi DuyURmak: Başkasına
Düşmek : kendisi DüşÜRmek: başkasını
Uçmak :: kendisi UçURmak : başkasını
Göçmek : kendisi GöçÜRmek: başkasını
Doymak : kendisi DoyURmak: başkasınıBir de şu anlam kıvraklıklarına bakalım:
Savmak : -kendi başından- SavURMAK : başka yönlere
Buymak : (soğuktan donmak) BuyURmak: (başkasına emretmeyi, eşit yaşayan atalarımız dondurucu bulmuşlardır)
Bazı unutulmuş kökleri bu yoldan izleyebiliriz: "Kavurmak", aslında "KavURmak" olduğuna göre, onun kök sözcüğü "kavmak" olmalıdır Bugün Anadolu köylerinde, bir nesne kurudukça kabuklaşıp kabuğu kalkarsa ona, "kavlamak", ya da "kavlanmak" denir Çakmak taşıyla ateş yakmaya yarayan kurutulmuş mantar parçasına "kav" denir

2 - "T" KAPISI
İKİNCİ KAPI, kök eylemin sonuna özek olarak bitişik "RT" harflerinin eklenmesiyle meydana gelir Bunu Arapçanın "Tef'il" kapısına benzetebiliriz Ama doğrusu, ondan bambaşka çeşitte bir anlam değişikliği sağlar ve pek az dilde örneği bulunan durulukta açık seçik anlam belirliliği yaratır
"Kapmak", kışinin kendi yaptığı bir işlemdir "KapTIRmak", kişinin kendinden dışarıda İkinci bir varlığa yatırdığı işlemdir "KapTIRTmak" ise, ikinci varlık işlemini belirten "TIR" ekinin sonuna ve oradaki "R" özekine bitişik bir ikinci "T" özeki katmakla meydana gelir
İkinci kapının eylem değişikliğinde; bir varlığın, ikinci bir varlık aracılığı ile, üçüncü bir varlığa yaptığı etki anlatılmış olur
Örnek : a) Ahmet elmayı KAPAR b) Ahmet elmayı Mehmet'e KAPTIRIR c) Ahmet elmayı Mehmet aracılığı ile Hasan'a (üçüncü bir kişiye) KAPTIRTIR
Fransızcada bir eylemin, (meselâ attraper = yakalamak), önüne ikinci bir eylem (faire) katılarak yaratılabilen anlam, (faire attraper), Türkçede sona bir tek TIR hecesi katarak elde edilir, (YapTIRmak) Bu birinci, "R" kapısıdır İkinci "T" kapısı için Fransızcada bütün bir cümle yapmak gerekirken, Türkçede bir T harfinin araya girmesi ile, (yaptırTmak) biçiminde yepyeni bir eylem üretiliverir

3 - "L" KAPISI
ÜÇÜNCÜ KAPI, kök eylemin sonuna özek olarak "L" harfinin yerleştirilmesi işlemidir Bu eylem (fiil) biçimi, Fransızcadaki, (Lâtince "Homo = İnsan" sözcüğünden bozma ve Pronom indefinis = belirsiz önad denilen) "ON" pronomunun başa getirilmesi ile elde edilen anlamı hatırlatır Arapçadaki "İstif'al" kapısı ile ancak uzaktan bir karşılaştırma ilgisi gösterir
"Kapmak", kişinin kendi yaptığı işlemdir "KapıLmak", kişiye dışarıdan bir başkasının yaptığı etkidir Çok basit bir biçimde, bütün Türkçe eylemlerinin sonuna bir "L" öz ekinin yerleştirilmesi ile meydana gelir
Üçüncü kapının "L" kapısının eylem değişikliğinde, bir varlığın öteki varlıklara değil, tersine öteki varlıkların o varlığa etkisi söz konusudur Burada süjeden (kişiden) dışarıya etki yerine, objeden (dışarıdan) içeriye etki yapıldığı gösterilir Bu kadar belirli (determine) ve açık anlam, ne Fransızcanın "ON" pronomundaki müphemlikte, ne de Arapçanın "İstif'al" bâbındaki soruda vardır Düz eylemler (yapmak, etmek, kapmak, geçmek, vs), Birinci "R" kapısı, İkinci "T" kapısı (yaptıRmak, ettiRmek, yaptırTmak, ettirTmek, vs) hep merkezden çevreye, süjeden objeye, kişide nesneye doğru akıp işlerken, "L" adını alan Üçüncü kapıda işlemin akını birdenbire tersine döner, çevreden merkeze, objeden süjeye, nesneden kişiye doğru akıp etki yapar
yapILmak, edİLmek, kapILmak, geçİLmek ve ilh Eylemlerin etkilerinde, yönlerinde en ufak bir tereddüde iki yüzlülüğe yer yoktur

4 - "N" KAPISl
DÖRDÜNCÜ KAPI : kök eylemin sonuna özek olarak "N" harfini (tabiî her zaman fonetiğe, türkçenin ses tadına uygulanarak) yerleştirmekle yaratılır Bunun Arapça karşılığı "İNFİÂL" bâbıdır Fransızcadaki "SE", Almancadaki "SİCH" ve ilh gibi üçüncü kişi yerine geçen yabancı dil önadları Türkçedeki "N" Kapısı eylemlerinin anlamlarını okşarlar
Çok ince anlamlı ve çok orijinal yönlü gücü ile yaşıyan ve yaratıcılığını ayakta tutan "N" kapısı, yabancı medeniyetlerin dil etkileri yüzünden gereği gibi işletilememiştir Hatta halk dilinde işliyen bu kapının pek çok derin ve güzel anlam biçimleri, yazı (medeniyet) ve İstanbul diline geçemeden yitme, yitirilme yolunu tutmuştur
Açmak : kişinin dış bir nesnedeki örtüyü kaldırmasıdır, açıNmak: kişinin kendi üstündeki örtüyü atmasıdır Saçmak: kişinin bir nesneyi ortalığa ortalığa yaymasıdır; saçıNmak: kişinin bir nesneyi kendi üzerine yayması olur Örtmek: kişinin dışındaki nesneyi; örtüNmek: kendi kendisini etkiler Kaçmak: kişinin bir tehlike önünde yer değiştirmesidir, kaçıNmak: kişinin tehlike önünde kendisini değiştirerek olaya adapte olması işlemidir
Dördüncü kapının, "N" kapısının eylem değişikliğinde, bir varlığın kendisinin kendisine yaptığı etki anlatılır Burada, ne dışarıdan içeriye, ne içeriden dışarıya akan bir işlem vardır Ne süje veya kişi objeye veya dış nesneye, ne obje veya dış nesne süjeye veya iç kişiye etki yapar Süje doğrudan doğruya süjeyi, kişi kendisini etkiler
Bu açık determinizmi (belirlendiriciliği) ve dinamizmi (kıvraklığı) ile Türkçe "N" Kapısının, doğuda Arapça; Batıda Fransızca, Almanca, İngilizce gibi dillerde bulunan benzer eylem yaratıcı değişimlerden sonsuz derecede üstün bulunduğu kolayca anlaşılır Yaşıyan halk dilinde işlediği hâlde yazı ve İstanbul dilinde "N" kapısından gelme ince ve gürbüz eylemlerin dumurlaştığına, yitirildiğine birkaç örnek verelim:
Yapmak: kişinin içinden dışa etkidir; yapıNmak: İstanbul ve yazı Türkçesirıde de kişinin kendisine bir şey edinmesi anlamına gelir; ama Rumeli Türkçesinde ona alaycı bir kendini beğenmişçe gösteri böbürlenmesi anlamı verilir ki, bu, yazı dilimizde yitmiş gitmiştir
Ermek: kişinin bir amaca ulaşmasıdır: eriNmek: Anadolu Türkçesinde pek ince bir ruh tepkisini capcanlı deyimlendirir Öyleyken İstanbul Türkçesinde yok olmuştur (Almak-AlıNmak), (salmak - salıNmak) gibi nice incelikler yeni yeni işliyebiliyor

5 - "Ş" KAPISI
BEŞİNCİ KAPI : kök eylemin sanuna özek olarak bir "Ş" harfini katmakla yaratılır (öpmek)ten -öpüŞmek), (sevmek)ten (seviŞmek), (sarmak)tan (sarıŞmak) vs gibi Bu kapının benzeri Arapçada yok, büyük batı dillerinde az bulunabilir Başka dillerde bütün bir söz kalabalığı ile anca belirtilen en ince ve derin anlamlar, Türkçede bir tek "Ş" harfi ile sağlanıverir
Beşinci kapının, "Ş" kapısının eylem değişikliğinde, KARŞILIKLI ETKİ anlamı dirilir Eylemde hem dıştan içe, hem içten dışa, hem süjeden objeye, hem objeden süjeye, hem kişiden nesneye, hem nesneden kişiye bitmez tükenmez aksiyon-reaksiyon (ETKİ-TEPKİ) akımı gider gelir
"Ş" Kapısının nüans zenginlikleri hazineleri taşırır :
(Yapmak) : süjenin tek yanlı etkisidir; (yapıŞmak): süje ile Obje arasında karşılrklı etki-tepkilerin deyimidir
(Almak) : süjenin tek yanlı benimseyişidir; (alıŞmak): süjenin de, objenin de birbirini karşılıklı benimsemesi, yadırgamaması olur
(Gitmek): kişinin yer değiştirmesidir; (gidiŞmek): Fransızcadaki (prurit) sözcüğünün anlattığı yaman kaşıntı, kaşıdıkça kaşınan yerin akson-refleksle daha genileyici kaşıntısı üzerine, kaşıyanla, kaşınan arasında karşılıklı gidişler anlamını canlanırır
Anılan 5 ana Kapıdan başka Eylem Kapıları da vardır Örnek:

6 - "S" KAPISI
ALTINCI KAPI: Kök eylemin sonuna özek olarak bir "S" harfini uygulamakla yaratılır Yalnız bu ekleyiş çok ince fonetik özelliklerle uygulanır Eylem kökünün son harfi "L" veya "N" olursa "S" den önce seslilerle asortileştirilmiş bir "M" veya "K" harfi "S" kapısını kurmakta yardımcı ek olur
(Gülmek) ten (gülüMSemek), (kanmak)tan (kanıKSamak) vs gibi "Ş" kapısı gibi "S" kapısı da başka dillerde pek tam karşılığını ve benzerini bulamaz (Almancanın "VER" örneği biraz buna çalar)
Altıncı Kapının, "S" Kapısının eylem değişikliğinde; EKSİK ETKİ anlamı, eylemdeki azalış, küçülüş, ufalış, daralış, kısalış belirtilir
(Gülmek) tam, bütün ve tüm gülüştür: (gülüMSemek) az, yarım, eksik, dar, kısa, ufak gülüştür
(Akmak): normal tüm ve bütün gidiştir; (akSamak): anormal, eksik, yarım akış, gidiştir
(Kanmak): bir şeye bütünü ile tüm inanmaktır; (kanıKSamak): kanmanın anormalleştiğini, eksildiğini, yarım yamaklığını gösterir
Onun için (kap-kapa-mak) tan icat edilmiş (kapSamak), pek te Türkçenin dehasına uygun bir buluş sayılamaz; ancak, "İçinde bulundurmak" anlamı, tüm "kapamakı" anlamının ufağı, eksiği sayılmış olsa gerek
"S" Kapısı, bütün öteki kapılar (Eylem Üremeleri) gibi, ileride işaret edeceğimiz türevler (Ad-San Örnek Çeşitleri) ile de katışarak pek çok biçim ve anlamlı eylemler (fiiller) üretir:
(Kaçmak) tan (kaçIMSAmak), (kaçINSAmak); (kaçIRSAmak), (kaçIRTSAmak), hatta (kaçIŞSAmak) ve ilh gibi
Burada, bütün o imkânları sayamayız Gene, eylemlerin, aşağıda göreceğimiz Ad, San Türeme Avadanlığında yarattıkları Örnek Çeşitlere girdikten sonra, yeniden eylem kapıları açmaları da, bu kısa araştırma sunumuza sığamaz

KAPILARI SOMUTLAŞTIRMA : UYGULAMA
Eylem yaratan üreme aygıdının belli başlı 6 kapısında işliyen ayrı görevleri göze çarptırmak için şöyle canlandırabiliriz:

KÖK eylem (fiil)Yapmak
Vurmak
Dövmek
Yırtmak
Sürmek
Sevmek1 "L" KapısıYapıLmak
VuruLmak
DövüLmek
YırtıLmak
SürüLmek
SeviLmek


2 "N" KapısıyapıNmak
vuruNmak
dövüNmek
yırtıNmak
sürüNmek
seviNmek3 "R" KapısıyaptıRmak
vurduRmak
dövdüRmek
yırttıRmak
sürdüRmek
sevdiRmek


4 "T" KapısıyaptırTmak
vurdurTmak
dövdürTmek
yırtırTmak
sürdürTmek
sevdirTmek5 "Ş" KapısıyapıŞmak
vuruŞmak
dövüŞmek
yırtıŞmak
sürtüŞmek
sevişmek


6 "S" KapısıyapIMSAmak
yapIMSAmak
vurUMSAmak
dövÜMSEmek
yırtIMSAmak
sürtÜMSEmek
sevİMSEmek

KAPILARl ŞEMALAŞTIRMA : UYGULAMA
Üreme Aygıdının 6 kapılı eylemlerinde, her kapının anlam etkisini ve anlam yönünü ok ile etkinin süjesini ve objesini yuvarlak (o) ile gösterirsek anlamların şeması daha basitleşir;

Kökö
eylem "L"
Kapısı "N"
Kapısı "S"
Kapısı "R"
Kapısı "T"
Kapısı "Ş"
KapısıGİY'
mek GİYİL'
mek GİYİN'
mek GİYDİR'
mek GİYDİRT'
mek GİYİŞ'
mek KAÇ'
mak KAÇIL'
mak KAÇIN'
mak KAÇIR'
mak KAÇIRT'
mak KAÇIŞ'
mak
Beş kapının özek harfleri (L,N,R,T,Ş,), bir eylem kökünün son harfi olurlarsa, ayni harfli kapıda eylem üremesi, iki şık gösterir:
a) Benzer harfli kapıda eylem üremesi olamaz
"L" Kapısına örnek :
ALmak ALIL ALINmak ANDIRmak ALDIRTmak ALIŞmak
"N" Kapısına örnek :
ANmak ANILmak ANIN? ANDIRmak ANDIRTmak ANIŞmak
"Ş" Kapısına örnek :
AŞmak AŞILmak AŞINmak AŞIRmak AŞIRTmak Aşışmak
Birinci ve ikinci (LN) örneklerinde eylem üremesi imkânsızdır Son (Ş) örneğinde kakafoni çokluğundan dil o eylemi, dile büsbütün güç gelmediği halde kullanmamıştır (AŞIŞmak) Türkçemizde yoktur; ANIŞmak ise; kullanımadığı halde, psikoloji alanına elverişli, kulağa munis geliyor
b) Benzer harfli kapıda eylem üremesi için sesli, sessiz uygun yardımcı harfler araya katılır "R" ve "T" kapılarında son kök harfinin sertliğine ve yumuşaklığına göre T veya D ile uygun sesliler de uygulanır SARmak SARILmak SARINmak SARDIRmak SARDIRTmak SARIŞmak ÇATmak ÇATILmak ÇATINmak ÇATTIRTmak ÇATIŞmak
Bir çok Eylemlerin silik kalabilecek anlamları Üreme Aygıdının 3 kapısına göre incelenirse, kolayca çözüleceği kendiliğinden anlaşılır Örnek : Anadolu halk dilinde Kanırmak ve Kanırtmak en güçlü sözcüklerdendir Yazı ve İstanbul dilinde ise, anlamı henüz yeterince anlaşılamamış kalır O iki sözcüğün, KAN kökünden R ve kapılarına göre üremiş bulundukları gözönüne getirilince : (Kanmak) başkasının dileğine uymak, (Kanırmak) bir nesneyi kişinin dileğince bükmek, (Kanıtmak) büktürmek anlamlari arasındaki yakınlık zorlamasız belirmiş olur
Böylece: üreme kapılarını bilmek, anlam incelenmelerini kolaylaştırır; Eylemlerin determinizmi (fiilerin belirliliği) duruca bilinerek işlenirse, bir çok zorlama sözcüklerle Türkçemizi zedelemekten kurtuluruz Dilimizin eylem (fiil) üretimi normal yoldan Türkçenin kendi dehasına uygun olarak rahatça gelişir: Bu günkü konuşma dilimizde bulunmamakla birlikte, yeni anlam ihtiyaçları üzerine seçileçek pek çok işletilmemiş, kör kalmış eylemler kolayca silkinirler, çabuk benimsenebilirler
Nitekim, kuralı düşünülmeksizin ortaya atılıp ta tutunmuş ne kadar yeni eylem çeşidi varsa hemen hepsi de, tesadüfen, o bilince çıkarılmamış Üreme Aygıdı kurallarına uydukları için tutunmuŞ ve yaşamıya başlamışlardır Örnek, olarak : (SAVmak) eylemini ele alalım ;
SAVmak SAVULmak SAVUNmak SAVDIRmak SAVDIRTmak SAVUŞmak
Yaşıyan Türkçede en canlı duran eylem çeşidi "Ş" Kapısındaki (SAVUŞmak) tır "L" Kapısı, canlı ise de, ancak "SAVULun" gibi seyrek kullanımlıdır SAVDIRmak ile SAVDIRTmak; Rumeli Türkçesinde güzel bir karşılık taşır : hastalığın iyileşip geçmesini anlatır Yazı ve İstanbul dilinde bu anlamlar, ileride belirteceğimiz mekanizmayla, hor görülüp atılmıştır Oysa büyük bir sözcük ihtiyacını bütünüyle karşılamıya yararlı eylemlerdir her ikisi de "Öz Türkçe" sözcük "icat"ları içinde en tutunan eylemlerden biri ise pek duygulu olduğırmuz (SAVUNMA) eylemidir Hemen herkesçe benimsendi Gittikçe dal budak salıp yaşıyor Çünkü, Savma eyleminin "N" kapısına uygundur
Buna benzer ilk akla geliveren örnekler : (Anmak) tan (Anılmak), var, (AndıRmak) var, (Andırtmak) yok gibidir; (AnıŞmak) neden olmasın? "Fikir tedâîsi" ne kişilik olarak "çağrışım" gibi yanlış ve yabani terimler uydurulacağına, anışmak pek iyi gelebilir; ama, Türkçenin kendi gerçek Üreme Aygıdı bilinmezse, veya bilinçle kullanılmazsa, dilimiz keyfi, uyduruk sözcüklerle dolup karma karışır; içinden çıkılmaz Gene öyle: (Kapmak) tan kapılmak gibi, az kullanılan (Kapışmak) gibi: (Kapınmak) ta dirilebilir; Dolmaktan (Dolunmak), (Doluşmak), Gitmekten (Gidinmek) neden yerlerini bulmasınlar? Kurmaktan nasıl (Kuruntu) var ise, (Kurunmak), (Kuruşmak) bir gün yeni doğmuş şu veya bu anlamı kapsıyabilir Satmaktan (Satış) var, (Satışmak) işlemiyor (Satınmak) yok
Bu örnekleri anmakla yalnız imkanları hatırlatmak istiyoruz O imkânlardan yararlanmak tek kişinin yetkisi ve görevi olamaz
Üreme aygıtının 5 Kapısı, söylediğimiz gibi, sadece belli başı kapılardır, bütün kapılar değildir Ayrıca, bu kapıların katışımları kendilerinden çok daha fazla anlam kapıları açabilirler Üreme Kapıları ad ve san (isim ve sıfat) çeşitleriyle de katışarak eylem çeşitleri yaratırlar Konunun uzun ayrıntılarına girmemek için bu katışımlı eylem çeşitlerinden bir kaçına işaret edelim:
Kaçmak'tan: KaçıNıLmak: (kendisinden sakınarak kaçılır olmak)kaçıRıLıNmak: (bir başkasınca kaçırılır olmak)kaçıNıLışmak: (birbirinden çekinerek kaçar olmak)kaçıŞtıRıLmak: (araya sokulup gözden yitirilmek)kaçıRıLıŞmak: (birbirini ikide bir, bilmeden kaçırmak)kaçıLıNıŞmak: (birbirini sakınılır sayıp kaçmak)kaçıRTıLınmak: (bilinmeyen yere kaçırtılır kılmak)kaçıLtıRıLmak: (bir şevden sakındırıp kaçırtmak)kaçıŞtıRmak: (bir şeyi gözden kaçırmak)kaçıŞtıRTmak: (birine bir şeyi gözden kaçırttırmak)kaçıRTıLıŞmak ve ilh, ve ılh


bir bakıma akıl kaçırtacak gibi karışık görünen bütün bu Üreme Kapıları, gündelik yaşamada pratik ihtiyaç gücüyle her beceren tarafından yer yer kullanılırlar Gelişi güzel bir eylemden, ilk akla geliveren anlamlar sonsuzluğa doğru uzanırlar Anlamların kıvraklığı, anlamsızlık değildir İlk bakışta o kadar çetrefil görünen (KAÇIRTILIŞMA) sözcüğüne dikkat edelim: iki kişinin veya iki varlığın bir birlerini karşılıklı olarak başka aracılarla kaçırılır kılmaları gibi uzun sözlerle deyimlendirilecek bir kavramdır Ana dili Türkçe olmıyanı şaşkına çevirebilecek olan bu kıvraklık, iyi Türkçe bilene güç gelemez Gerek bundan önce işaret ettiğimiz ÜREME AYGIDInın, gerekse bundan sonra kısaca belireceğimiz TÜREME AVADANLIĞInın bütün yaratıkları: EYLEM (fiil) ÜRETME kapıları ve AD (isim), SAN (sıfat) TÜREtecek olan ÖRNEK CEŞİTLERİ Türkçede hemen hep "SON-EK"lerle yapılır: Başka dillerde ise, üretme ve türetmeler çoğunlukla "ÖN-EK"lerle yapılır: Türkçe üreme ve türeme kurallarırıın hemen hiç değişmeksizin uygulanmaları gibi iyiliğine özelliği, sonekle yapılmaları ile de üstünlük göstermiş olur Anlam hiyerarşisi bakımından insan önce kök sözcüğün ana düşüncesini kavrarsa, ondan doğacak her kapının anlam ayrıntılarını kavramıya daha iyi hazırlanmış olur
İKİNCİ BÖLÜM
TÜREME AVADANLIĞI : ÖRNEK ÇEŞİTLERİ
BİR KIYASLAMA
Eylem (fiil)lerin ÜREME AVADANLIĞI'nı, Arapçanın "Emsilei Muhtelifesine" benzetmiştik Bu, sırf kıyaslama kolaylığı için doğru olabilir Yoksa Arapçanın "Emsilei muhtelife"si (ÖRNEK ÇEŞİTLERİ) çoğunlukla bayağı eylem konjülgezonları (fiil tasrifleri) sırasına girerler 6 tanesi (FEALE: yaptı-YEF-İLÜ: yapıyor-Fİ-LEN: yapmak-FÂİLÜN: yapan-MEF'ULÜN: yapılmış-FU'LETEN: yapılış) gibi epey kısırca fiil sıygalarını gösterir; 6 tanesi (LEM-LEMMÂ-MÂLÂ-LEN YEF'ÂL, LÂ TEF' AL) gibi fazlaca yasakları (nehiy sıygalarını); 2 tanesi (ÜF'ÜL: yap,-LİYEF'ÂL: yapıla) gibi kısa buyurmaları (emir sıygalarını) içine alır
Biz eylem sıygalarını TÜREME AVADANLIĞInın ÖRNEK ÇEŞİTLERİ sırasında saymıyoruz Çünkü her dilde bu sıygaların daha zenginleri bulunur Hele Türkçenin eylem konjügezonları (fiil tasrifleri) hemen hiç bir dilde eşi bulunmıyacak zenginliktedirler ve ayrıca "şâz", "istisna" tanımaksızın, bütün eylemler için, bir çocuğun hemen belleyivecereğl kadar basit - inanılmaz kolaylıkta düzenlice işliyen sıyga tasrifleri herkesçe işlendiği ve pek iyi bilindiği için, ayrıca anılmıya yer bırakmazlar
Arapçanın asıl ÖRNEK CEŞİTLERİ içinde sayılmıya değer orijinal 5 "emsilesi" vardır Bunları meşhur üç harfli (DaReBe: vurdu) eyleminin kökünden ele alalım
1 DARBETEN: eylemin YORDAMını gösterir (Türkçesi: (VURMA)
2 DURBEYBÜN: eylemin eksik, küçük olduğunu gösterir (VURUCUK):
3 DARRÂBÜN: eylemin AŞIRI YAPICISlnı gösterir (PEK VURAGAN, VURAN)
4 MADRABUN: eylemin PASİF YERini gösterir (VURULACAK YER, NESNE)
5 MIDRABUN: eylemin AKTİF ALETini gösterir (VURACAK ALET)
Arapçanın 5 Türeme çeşidine karşılık, Türkçenin "ÖRNEK ÇEŞİTLERİ" inanılmıyacak kadar çok ve gerçekten çeşitlidir; Başka dillerde bir kaç harfle yapılan bu Türeme Örnekleri, yapımına Türkçede al fabenin hemen, hemen bütün harfleri katılır Yalnız Arapçadaki anılan 5 orijinal Türeme çeşidine karşılık Türkçedekilerden bir kaçına işaret edelim DARBE : Henüz dilimizde aynen kullanılıyor Oysa, Türkçede DARBE anlamını karşılıyacak ayrı ve belirli nuans veren ayrıntılı sözcük türevi hiyerarşileşir:
(Sesliden önce M): VURMA: normal lâalettayin (darbe)
(Sesliden sonra M): VURUM: belirli, sınırlı (darbe)
(Sesliden sonra Ş): VURUŞ: (darbe)nin daha aşırı yordamı
DUREYB: (darbecik): Türkçede küçültüm örnekleri içinden yalnız iki grup çeşidini analım:
(C-sesli-K): VURUCUK, VURMAK, VURUŞCUK: küçük darbe
(C-sesli-G-sesli-Z): VURACAĞIZ, VURUŞACAĞIZ, VURMACAĞIZ, Vuruşacağız: hem küçük, hem acımaklı darbecik
DARRÂB: (mübaleğa ism'i fâil: pek vurucu): Türkçede, gene derece derece hiyerarşi güden üç basamaklı örnekle kaşılanır:
(G-sesli-CÇ): VURGUÇ (dalgıç gibi): pek, becerikli vurucu
(Sesli-G-sesli-N) VURAĞAN (Durağan gibi) pek aşırı vurucu
(sesli-N-G-sesli-N) VURUNGAN (sakıngan gibi): kendi kendisine pek vuran
MADRAB (vurulacak yer nesne)
MIDRAP (Türkçede hâlâ kullanılan vurgu aleti: mızrap)
Her ikisi de gene derece ve nüans ayrıntıları ile bir çok Türkçe örnek çeşitleriyle karşılanırlar;
(sesli-K): VURAK (durak gibi) vurulacak yer
(sesli-M-sesli-K): VURAMAK (basamak gibi): vurmıya elverişli nesne
(sesli-N-sesli-K) : VURANAK (kasmak'tan Kasnak gibi) vurma aygıdı
(sesli-Ğ-sesli) : VURAĞI (Kırmak'tan kırağı, yapmaktan yapağı gibi): vurucu nesne
(G-sesli): VURGU (Burmak'tan burgu gibi) vurma âleti Ve ilh, ve ilh

TÜRKÇENİN ÖRNEK ÇESİTLERİ
Türkçede AD (isim) ve SAN (sıfat)ları çoğaltan TÜREME AVADANLIĞInın bütün ayrıntılarını saymak ciltler doldurur Biz burada yalnız en belli baslı ÖRNEK ÇEŞİTlerin şemalaşabilecek özetini verebiliriz:
MASTAR : hiç değişmeden, olduğu gibi ad ve san görevini alır :
Etmek eyleminden (eski deyimi ile ETMEK) yenilen : EKMEK
Uçmak eyleminden eski Türkçeden diriltilmiş, cennet : UÇMAK
Çakmak eyleminden ÇAKMAK (kıvılcım aleti) gibi
KÖK : mastarın sonundaki "mek", "mak" düşürüldükten sonra kalan eylem kökü tek başına en çeşitli ad ve sanlara elverir :
Etmek eyleminden ET (yenilen, hareket sağlıyan, etki yapan) ;
Ermek eyleminden ER (zaman olarak: erken, kişi olarak : erkek) ;
İtmek eyleminden İT (köpek)
Eklemek eyleminden EK (lâhika)
Kap-kapamak'tan KAP (ev eşyası)
Saçmak'tan SAÇ (insan başının tüyü)
Sapmak'tan SAP (bir nesnenin tutulacak eki) vs gibi
Sona "E"-"A" seslisi konularak KÖK eylemlerden çıkabilen örnek çeşitler sanıldığından daha ilgi çekicidir :
Ekmek'ten EKE (gelişkin kabadayı)
dermek'ten DERE (yağmur sularını toplıyan küçük akar su)
Sapmak'tan SAPA (aykırı yol, çıkmaz)
Kurmak'tan KURA (Anadoluda rüya karşılığıdır Karakura : kâbus)
Karmak'tan KARA (siyah)
Yarmak'tan YARA (vücudün bir yerinde kapup yarılması) vs, vs
Sona "İ"-"I"-"Ü"--U seslisi konularak KÖK eylemden örnek çeşitler yapılır Bu dahi bundan öncekiler gibi eylemin çok yanlı ve çok anlamlı türevler sunmasını sağlar
Yapmak'tan YAPI kap-kapa'dan KAPI
satmak'tan SATI (Anadoludo erkek "Satılmış" adına karşılık kız adı "Satı" boldur)
tartmak'tan TARTI
irmek ("ermek" eyleminin aslı) İRİ
dermek'ten DERİ
germek'ten GERİ
sarmak'tan SARI (pek sarmış bu renk Türkü)
karmak'tan KARI (erkekle evlenince ona karan)
yarmak'tan YARI (ikiye bölükten biri)
durmak'tan DURU (su durunca berraklaşır)
kurmak'tan KURU
aşmak'tan AŞI
korkmak'tan KORKU
aymak'tan AYI (ayık durulması gereken tehlikeli hayvan?) vs, vs
Görüyoruz: eyleme hiç bir sesli veya sessiz harf katmaksızın fiilin mastarından veya kökünden ("maddei asliyesinden" oldukları gibi yapılan TÜREMEler de, eylemin Kök'üne katılan SESLİLER (A veya E; İ veya I, veya U, veya Ü) ile yapılan TÜREMEler de ÇOKYANLI ad ve sanlar olurlar
Bundan sonra anacağımız SESSİZ harflerin seslilerle uyarlanarak sonek olmaları üzerine doğan sözcüklerin anlamlarında az çok belirli bir yöneliş ve sistemleşme göze çarpar Gerçi bu sözcükler içinde de epey iki yüzlü; çift veya çok anlamlıları vardır Ama, ana çizgilerinde her birinin bir yönden anlam kazandıkları sezilir Bin yılların işlediği bu anlam yönlerini bilince çıkarıp geliştirmek Türkçeye bir çok yeni yahut unutulmuş sözcükleri YAPMACIKSIZ, UYDURUKSUZ kazandırabilir
EYLEMİN ETKİSİ :
Şu anlam basamaklarından geçer :
NORMAL ETKİ (gelişi güzel, alâlâde tesir): (M- sesli) sonekle, yâni eylem KÖKünün sonuna önce bir "M" harfi, sonra bir sesli harf konularak yapılır
etmek'ten ETME (etmeyi yasaklama değil, etmek durumunu belirtir)
yapmak'tan YAPMA
duymak'tan DUYMA
almak'tan ALMA (Anadolu bilinen meyvaya "elmâ" demez)
saçmak'tan SAÇMA, vs, v:s
BELİRLİ ETKİ burada eylem yukarıki kadar başı baş değildir Az çok sınırı ve yönü muayyenleşmiş gibidir (sesli+M) sonekli, yâni, eylem kökünün sonuna önce bir "sesli harf" ("E,A,İ,I,U,Ü" harflerinden biri), ondan sonra "M" harfi konur
çalmak'tan ÇALIM,
yolmak'tan YOLUM,
delmek'ten DELİM,
üzmek'ten ÜZÜM,
dizmekten DİZİM
durmak'tan DURUM, vs, vs gibi
ETKİ YORDAMI (tesir tarzı): burada eylemin gördüğü işin metodu, biçimi, davranışı ve ilh belirir Hemen hiç bir dilde bulunmıyan bu anlam nüansı, Türkçede gene eşsiz "Ş" kapısından baş gösterir (sesli Ş) sonekiyle yapılır
ekmek'ten EKİŞ,
inmek'ten İNİŞ,
yukarı'dan YOKUŞ
ALIŞ-VERİŞ-GİDİŞ-GELİŞ vs, vs gibi
Eylemin (fiilin) bu üç türlü etki durumu en yaygın ve en işlek örnek çeşitlerini verir Hemen hiç eylem yoktur ki, bu üç etki durumuna uygun şaşmaz türevler yapmasın
PASİF ETKİ (MÜTESSİR):
Gene 3 anlam basamağından geçer :
NORMAL PASİFLİK (lâalettayin pasif eylem etkisidir): (sesli+K) sonekiyle, yâni, eylem KÖKünün sonuna önce bir sesli (İ-I-U-Ü lerden!) ve sonra bir "K" harfi eklenerek yapılır
eğmek'ten EĞİK;
ermek'ten ERİK (meyva ve erik);
giymek'ten GİYİK (atalarımızın geyik derisi giydikleri çağ)
kaçmak'tan KAÇIK;
delmek'ten DELİK;
almaktan ALIK
salmak'tan SALIK;
çelmek'ten ÇELİK;
kaymak'tan KAYIK
delmek'ten DELİK;
solmak'tan SOLUK
eşmek'ten EŞİK
olmak'tan OLUK;
kalmak'tan KALIK (evde kalmış kız!)
büzmek'ten BÜZÜK vs, vs
BELİRLİ-SINIRLI PASİFLİK : (Eylemin pasif etkisi kısıkça, eksikçe, normalin altında, görünür) (sesli+NT+sesli) soneki ile yapılır
dermek'ten DERİNTİ
çıkmak'tan ÇIKINTI
burmak'tan BURUNTU
kurmak'tan KURUNTU
bölmek'ten BÖLÜNTÜ
salmak'tan SALINTI
kaşımak'tan KAŞINTI, vs, vs
AŞIRI PASİFLİK : (eylemin pasif etkisi normalin üstünde, fazlaca görünür) (sesli+N) sonekiyle yapılır:
dermek'ten DERİN (içi pek çok şey der top edecek oluş)
gelmek'ten GELİN (öyle gelmiş ki sonu, gidişi yok kızın!)
almak'tan ALIN (insanın en alımlı yeri, cephesi, açık yeri)
kalmak'tan KALIN (üst üste kalıp yığılmış tabakalar)
yalmak'tan YALIN (kılıcın parıl parıl kınından çıkışı) vs, vs
AKTİF ETKİ (MÜESSİR) Gene 3 anlam derecesi basamağından geçer
NORMAL AKTİFLİK : (lâalettâyin fe'âl, yapıcı, edici etki durumunda bulunan eylemdir) (sesli+K) sonekiyle yapılır Ama, buradaki sesli harfler Pasif etkidekinin zıddı "E" ve "A" seslileri olur
kaçmak'tan KAÇAK
salmak'tan SALAK
ulamak'tan ULAK (elçi)
Ürkmek'ten ÜRKEK
ermek'ten ERKEK
(dölmek')ten DÖLEK (İstanbulun uslusu yerine Anadoluda)
saçmak'tan SAÇAK
batmak'tan BATAK
dalmak'tan DALAK
ölçmek'ten ÖLÇEK
atmak'tan ATAK, vs, vs
BELİRLİ-SINIRLI AKTİFLİK : (Eylemin aktifliğinde biraz kısıntı; normaldan azlık, muayyenlik vardır) (sesli+M+sesli+K) sonekiyle yapılır Burada dahi sesli harfler ya "E", ya "A" olur
kaçmak'tan KAÇAMAK (yemek adı, davranış)
basmak'tan BASAMAK
AŞIRI AKTİFLİK : (eylemin etkisinde normalden üstün bir aktiflik sezilir) (G+sesli+N) sonekiyle yapılır
sesliler: "İ", "I", "Ü", "U" harflerinden biri olur
İlk "G" harfi "K" da olabilir
ermek'ten ERGİN
olmak'tan OLGUN
Yanmak'tan YANGIN
çapmak'tan ÇAPKIN
solmak'tan SOLGUN
eşmek'ten EŞKİN
basmak'tan BASKIN
azmak'tan AZGIN
bezmek'ten BEZGİN
dizmek'ten DİZGİN
üzmek'ten ÜZGÜN, vs, vs
AŞIRI AKTİF ETKİ (Arapçanın "Mübalâğa ism'i fâil"i)
Gene 3 anlam basamağındari geçer
NORMAL AŞIRI AKTİFLİK : (sesli+Ç) sonekiyle yapılır Yalnız sesliler çoğunlukla "İ", "I", "U", "Ü" olur
bilmek'ten BİLGİÇ
dalmak'tan DALGIÇ, vs, vs gibi
BELİRLİ AŞIRI AKTİFLİK : (sesli+G+K+sesli+ N) sonekiyle yapılır Sesliler "E" veya "A" harfleri olur
durmak'tan DURAĞAN (ilçe adı)
olmak'tan OLAĞAN
yatmak'tan YATAĞAN
solumak'tan SOLUĞAN, vs, vs
AŞIRININ AŞIRISI AKTİFLİK : (Sesli +L+N+G+sesli+N) sonekiyle yapılır İlk sesli "İ", "I", "U", "Ü" harfleri olur; ikinci sesli: "A", "E" olur Ortadaki sessiz harfler eylemin "N" kapısından veya "L" kapısından olduğuna göre "N" veya "L" olur
almak'tan ALINGAN
çekmek'ten ÇEKİNGEN vs, vs
Bu Örnek Çeşitlerden sonra yeniden bir çok yönü az belirliler gelir
AYGIT, ALAN, NESNE AD-SANLARI : (İSİM VE SIFATLARI) : (Arapçanın "Madrab" ve "Mıdrab" anlamından daha geniş sonuçlar)
NORMAL NESNE : (G-K+sesli) sonekiyle yapılır Kök eylemin son harfinin sertliğine yumuşaklığına göre sessiz harf K veya G olur Seslileri: İ-I-U-Ü harfleridir
vermek'ten VERGİ
atmak'tan ATKI
sürmek'ten SÜRGÜ
karmak'tan KARGI ,vs, vs
SON AYGIT : (E-A+G-K-sesli) sonekiyle yapılır
yapmak'tan YAPAĞI
kırmak'tan KIRAĞI
Kaşımak'tan KAŞAĞI
aşmak'tan AŞAĞI
AŞIRI SAN (SIFAT) : (sesli+NÇ) sonekiyle yapılır:
Gülmekten GÜLÜNÇ
ödemek'ten ÖDÜNÇ
bilmek'ten BİLİNÇ (hemen tuttu)
sevmek'ten SEVİNÇ
korkmak'tan KORKUNÇ vs, vs
BELİRLİ CANLI AYGIT : (S+sesli+K) sonekiyle olur
kurmak'tan KURSAK
bağırmak'tan BAĞIRSAK
tutmak'tan TUTSAK vs, vs
(Ç ve C) DİŞİ : (sesli+C+sesli) sonekiyle olur ECE aslından gelir Fonetiğe göre C Ç olur Sesli: E, A dır
görmek'ten GÖRÜMCE
krallık'tan KRALİçE vs, vs
AYGIT : (sesli+Ç veya C) sonekiyle olur, gibidir
yenmek'ten YENGEÇ?
bakır'dan BAKRAÇ?
süzmek'ten SÜZGEC
SAN sıfat (C-sesli+M+sesli)
sürünmek'ten SÜRÜNCEME
(İT)
yemek'ten YİĞİT (Isparta kralının tek imtiyazı başkalarına verilen yemeğin iki mislini haketmesi idi)
(M-sesli-K)
irmek'ten İRMİK
tırmalamak'tan TIRMIK KARAMIK, ÇERMİK, vs, vs
Şİ, ŞI :
ekmek'ten EKŞİ
yakmak'tan YAKŞİ
Sİ, SI :
yatmak'tan YATSI
(sak yatma: Anadoluda uyanık, tetik durma)
saklamak'tan SAKSI
yasamak'tan YASSI
Z:
söylemekten SÖZ
görmekten GÖZ
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GENEL DÜŞÜNCE VE UYGULANIŞLAR
TÜRKÇENİN DOĞURGANLIĞI
Her teori ve metod, pratik ve sonuç içindir Bundan önceki bölümlerde yaptığımız şematik incelemelerin biricik amacı: Türkçenin Üreme ve Türeme Aygıt - Avadanlıklarının, en elverişli yoldan yeni anlam ve terimleri yaratmalarıdır "Dil Devrimi" yıllarından- beri çok sözcükler ortaya atıldı Bunların çoğu, en çetrefil türlerden ve en uygunsuz anlam, fonetiklerle gelişi güzel öne sürülmüştü İçlerinden pek azı yaşıyabildi Yaşıyanlar, Türkçenin Üreme aygıtlarına uygun düşenler idi Uygun düşmeyenler, düzmece oldukları için zorlamayla dili bozdular Bunlar sağlam bir vücuda batan dikenler gibi "yabancı nesne" olarak, dilimizin yapısına kabul edilmemişlerse de, hâlâ dilimize zorla dayatıldıklarından, Türkçe bugünkü keşmekeş içinde bulunmaktadır
Dilimizin gelişimi "Tabiî ıstıfaya" (Doğasal eleştirmeye) bırakılsa bin yılların akışını beklememiz gerekirdi Onun için ve aşağıda işaret edeceğimiz haklı sebeplerden dolayı, daha kısa sürecek bir "Sun'î ıstıfa" (yapma eleştirme) yolu tutuldu "Yapma" dendiğinde, her zaman olumsuz bir anlam, anormal ya da ölü bir sonuç akla gelmemelidir Bilim, bir bakıma yapma yaratıklar dünyasıdır Yeter ki, objektif ve konkret davranılsın Nitekim, yapma tohumlama (sun'î ilkah), hayvanlarlarda ve bitkilerde iyi döller almaya yarar Hattâ, bütün yediklerimiz, giydiklerimiz, barındıklarımız, kullandıklarımız hep yapmadır Bu bakımdan, Sözcük Yapma da, bir hayvan veya bitki çeşidi yetiştirir gibi, dil kanun ve yolları ile gidilerek en elverişli, en doğru ve güzel sözcükleri yetiştirmenin bilim yolu ile olmalıdır
Biz gidilebilecek yolların en iyisi olmaktan çok, üzerinde en az durulmuş, fakat en verimli olacak bir araştırma yönü öne sürüyoruz Sözün işten çıktığı, konuşmanın, en çok çalışmanın gereği olduğu prensibini burda tartışacak dejiliz Prensip cie göstıeriyor ki, bütün sözcüklerin kökleri eylemler (fiiller)olabilir Sözcük ve türemesinde tükenmez kaynağımız eylemlerdir
Eylemler, ilkin sanılacağı kadar çok değildirler İngilizcede 5000 sözden 500 bin sözcük yapılması bunu gösterir Türkçenin en güçlü eylemleri tek heceli olanlarıdır Bunlar Arapçanın, Fe'ale, Darebe Ketebe gibi sesli harfsiz üçer sessiz harfli ana fiillerini andırırlar Her tek heceli Türkçe sözcük, ya başta bir sesli, sonra bir sessiz olmak üzere iki harflidirler: OLmak, ALmak, ETmek gibi, ya da başta bir sessiz, ortada bir sesli, Sonda bir sessiz olmak üzere üç harflidirler: DOLmak, KALmak, SÖNmek gibi Burada açıklaması uzun sürecek biçimde, Türkçe tek hecelilerin özel liste - levhalarla plânlarını yaptık Bulduğumuz tek heceli Türkçe eylemlerin sayıları, sesli harf başına şöyle hesap ediliyor:
Sesli harfler : A E O Ö İ I U Ü = toplam
Sesli hart başına sözcük sayısı : 50 30 25 18 25 18 17 15 = 198
İçinde dört harf bulunan tek heceli eylemlerimizi 13 tane bulduk Bunların hepsinde üçüncü harf hep "R" kapısının harfidir Dördüncü harf, 8 inde "T" kapısınınkidir ve yalnız üçünde "P", ikisinde "K" harfleridir: "Artmak, bertmek, börtmek, dürtmek, kertmek, sürtmek, tartmak, yırtmak, çarpmak, çırpmak, kırpmak" gibi Topladığımızda bütün tek heceli eylemlerimizi 211 den fazla bulamadık
Bu tek hecelilerimizi 6 eylem kapısında çoğaltırsak 1477 olurlar Ad-San Türeme Avadanlığında 20 şer de Örnek Çeşit verseler, 255400 sözcük ortaya çıkabilir Yalnız tek heceli 200 kadar eylem böyle Bir de çok heceli eylemlerimizi bu prose içinde üretip türetirsek, Türkçenin normal sözcük zenginliği bugünküyle ölçülmeyecek bir yüksekliğe ulaşır Bütün problem, o üreme ve türemenin uygulanma yollarını iyi bilmek ve kullanmaktadır
TÜRKÇE SÖZ EBELİĞİ
Her Türkçe sözcük, bin yılların gelişimi ile, anlam ve fonetikçe birçok en uygun, en doğru, en güzel Eylem Kapıları açmış ve Ad, San türleri üretmiştir O büyük hazineleri herkesin gözü önünde tutmak için SÖZ HARİTALARI yapılır Buna, bütün tek heceli ve çok heceli eylemler için, Üreme Aygıtı ve Türeme Avadanlığından örnekler verelim:

l - ÜREME AYGITI - EYLEM ÇEŞİTLERİ HARİTASI:
KÖK eylem : DERmek"L" Kapısı :derİLmekUÇmakuçULmakYAPmakyapILmakÖRTmekörtÜLmekDOYmakdoyULmak"N" Kapısı :derİNmek"R" Kapısı :derDİRmekuçUNmakuçURmakyapINmakyapTIRmakörtÜNmekörTÜRmekdoyUNmakdoyURmak"T" Kapısı :derDİRTmek"Ş" Kapısı :derİŞmekuçURTmakuçUŞmakyapTIRTmakyapIŞmakörTÜRTmekörtÜŞmekdoyURTmakdoyUŞmak"S" Kapısı :derİMSEmekuçUMSAmakyapIMSAmakörtÜMSEmekdoyUMSAmak



ve ilh
II - TÜREME AVADANLIĞI - AD, SAN ÖRNEK ÇEŞİT HARİTASI :

MastarDERmekUÇmakDOYmakAd-San?UÇMAK?KÖK??DERE??DERİ(UÇU)(DOYU)DERMEUÇMADOYMADERİNUÇUMDOYUMDERİŞUÇUŞDOYUŞ(DERİK)UÇUK(Doyuk)(1)(DERİNTİ)(UÇUNTU)(DOYUNTU)DERİN??(DEREK)UÇAK (tuttu)(DOYAK)(DERENEK)(UÇAMAK)(DOYAMAK)(DERGİN)(UÇKUN)DOYGUN(DERİNÇ)(UÇUNÇ)(DOYUNÇ)(DEREGEN)(UÇAGAN)(DOYAGAN)(DERİLGEN)(UÇUNGAN)(DOYUNGAN)DERGİ (tuttu)(UÇKU)(DOYGU)(DEREGİ?)(UÇUKU?)(DOYUÇU)(DERİT?)(UÇUT)(DOYUT)(DERİMSİ)(UÇUMSU)(DOYUMSU)
Böylece bütün eylemlerin ve örnek çeşitlerin listeler halinde geniş şekilde levhaları yapıldığında, o haritalarda her eylemin istenilen ve aranılan anlam ve nüansa uygun karşılığı veya birçok karşılıkları bulunur Onların arasında da en uygunu terim olarak alınır
Haritalarda soru işaretli sözler, fonetik bakımından az elverişli, parantez içindeki sözcükler daha çok elverişli diye, türler arasında bir yararlık ve önem basamağı dahi yapılabilir Örneğin, ERMEK'ten "ER" tutunmuş bir sözcüktür DERMEK'ten "DER" sözcüğü yoktur ve olamaz gibi gelir DERMEK'ten "DERİN" tutunmuş bir sözcüktür, UÇMAK'tan, "UÇUN, DOYMAK'tan "DOYUN" yoktur ve güç dirilir sayılabilirler
Buna karşılık, parantez içine alınanlar daha kolay diriltilir ve yaşatılır görünmektedir: DERMEK'te (Derik, Derinti, Derenek, Dergin, Derinç, Deregen, Derilgen), UÇMAK'tan (Uçu, Uçuntu, Uçamak, Uçağan, Uçku), DOYMAK'tan (Doyu, Doyuntu, Doyak, Doyagan, Doyunç, Doygun) sözcük türleri sanki kullanımlarını bekler gibidirler Yeter ki, her türün Üree Aygıt'ı ve Türeme Avadanlığı basamaklarındaki yeri, anlamı ve fonetiği iyi belirlendirilebilsin ve iyi seçilebilsin
Bir anlamdaki eylemin istenilen nüansı Sözcük Haritalarında yoksa, anlamlarına bakmaksızın o eylemin sırf fonetik benzerleri olan eylemler bulunur Örneğin, YATMAK eyleminin fonetik benzerleri KATMAK, SATMAK'tır Gezmek eyleminin fonetik benzerleri EZMEK, SEZMEK, BEZMEK'tir Bu benzer eylemlerin birinin haritasında yaşıyan bir örnek söz çeşidi varsa, o çeşide uygun öteki eylemlerden yapılacak örnek türleri en çok tutunma ve yaşama elverişliliği gösterebilirler Örneğin, YATmak'tan "YATIK", BATmak'tan "BATIK", KATmak'tan "KATIK" sözcükleri Türkçede yaşıyorlar SATmak'tan "SATIK", Atmak'tan "ATIK" yoktur Ama bu iki sözcük yaşamak için çırpınır gibidirler Yine Yarmak'tan "YATAGAN" dipridiridir "KATAGAN", "SATAĞAN", hele "ATAĞAN" ve "BATAĞAN" sözcükleri diriltilmeleri ve Türkçe anlam zenginliği yaratmaları için sıra bekler gibidir
Bu Haritalar üzerinden belirtim ve seçim serbest olmalıdır Fakat, hür amatörler dışında azlık ve bu işe kendini vermiş, Türkiye ölçüsünde bir DİL KURMAYI bulunması gerekir Amatörlerden, Üniversite ve Kültür kurullarından, Devlet, Meclis İş ve Halk katlarından yapılmış dilek ve teklifler bu DİL LABORATUARInda elden geçirilir Bulunan ve uygun görülen her karşılık veya karşılıklar serisi, bütün Türkiye basın, kültür, devlet, iş, amatör ve kamu katlarına yayınlanır Bu, birincisi çevreden merkeze, ikincisi merkezden çevreye işleyecek olan eleştirme (istıfa) makinesi, en demokratik biçimde dil otoritesini kuracağı gibi, keyfî uyduruculuğu önleyecek, Dilimizin kendi yapısına uygun olarak, kendi elle tutulur prensip, yol ve kurallarına göre gelişimini sağlayacaktır:
"Bu gerekli midir?" sorusunun cevabı, Dil Devrimciliği problemimizin incelenmesinden de bulunur
"DİL DEVRİMİ" NE DEMEKTİR?
Şunu soralım: Bugün dilimizi kendilerinden arıtmaya çalıştıjımız Farsça ve Arapça sözcükler niçin benimsenmiştir Medreselerde veya dergilerde okunduğu için mi? Oysa, a zamanki okur yazarlar nisbeti binde bir bile değildi
Halkımız, Acem ülkesi üzerinden İslâm Medeniyetine girdiği için, "OD" varken "ATEŞ" sözcüğünü Acemden, "TANRI" varken "ALLAH" sözcüğünü Araptan almıştır Bugün aynı yabancı sözcükler akını; Batı Medeniyeti ile, Batı Dillerinden geliyor: Oto, kamyon, buldozer atom, hidrojen, vapur, şimendüfer, elektrik, motor, ampul, kablo, radyo, filim, sinema, artist, kostüm, parfüm, hatta Holivut, gangster, spor- toto, NATO, Parlâmento, Senato, striptiz, pavyon kimse farkına varmadan içimize işliyorlar Bu aman vermez akını hiçbir "Arı dil"ci aydın, hiçbir özleştirici okul durduramaz Bin yıllık hocayı "Profesör", beş yüzyıllık "paşa"yı "general" olmaktan kim alakoyabildi? Bir yanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Ekonomi Birliği, Ortak Pazar kaynaşmaları sürüp giderken, ister istemez insanlık için "BİRLEŞİK" sözcükler, gittikçe artan kavramlar "BİRLİĞİ" ve en sonunda az çok ortak bir dil yayılacaktır
Öyleyse, bizleri kırıp geçiren "Dil Devrimciliği", "arı dil" özleştiriciliği bir anlamsızlık mıdır? Hayır Ama, 1- Türkçenin tarihsel gelişimi, 2- Dünya dillerinin gelecekteki durumu bakımından dil titizliğimizin anlamı gerçekten bilince çıkarılmış mıdır? İşte, yine hayır
Türkçenin geçmişinde; uydurulmuş Osmanlıca, halk düşmanı aydınların Arapça ve Farsça sözcükleri, kayırmalarıyla doğmuştur Arapça, Acemce sözcükler, Mânevî-Yüce (becerî, asil, ince, temiz, yüksek) anlamlara "tahsis" edilmişlerdir Aynı sözcüklerin tam Türkçe karşılıkları ise, maddî - Alt (hayvanî, bayağı, kaba, pis, alçak) anlamlara kullanılmıstır Birkaç örnek verelim:
Arapça "LİSAN", Türkçe "DİL" sözcüğünün tüm karşılığıdır Öyleyken, bugünedek Lisan sözcüğü, kültür dili, insanlarca konuşulan manevî dil yerine kullanıldı Dil dendiğinde ise, ağzımızdaki et parçası akla getirildi "DİL" sözcüğü bir suçlu gibi, yeni yeni rehabilitasyona (itibara) kavuşturulabiliyor
Arapça "AKIL", Türkçe "US" sözcüğünün tüm karşılığıdır Ama bugün "USLU" kişi "akıllı" kişi değil; aklı çocuk olup, başkasının aklı ve dileğine ya da kuralına boyun eğen, yatkın kişi anlamına gelir Akıllı kişi ise, tam uslunun tersi, düşüncesini ve dileğini başkalarına dayatmayı bilen, sözü dinlenen, uyulacak kuraIlar koyan kişi sayılır Batıya yöneleli de, "akıllıca" yerine "RASYONEL" sözcüğü geçti
Arapça "KADEME", Türkçe "AYAK" sözcüğünün tüm karşılığıdır Öyleyken, Kadem sözcüğü "UĞUR" anlamına gelir Ayak ise, kaba, hantal bir uzuv kalır Batı etkisi altında kadem de, uğur da, yerlerini ŞANS, MASKOT gibi Frenkçe sözcüklere bırakıyorlar
Arapça "RE'E" Türkçe "Baş" sözcüğünün tüm karşılığıdır REİS sözcüğü, sosyal başbuğluk anlamını kazandı Baş, vücudün bir parçası olarak kaldı Ancak son yıllarda, dilciliğimizin olumlu bir çabası olarak, "reis" yerine "BAŞKAN" sözcüğünü yerleştirmeye çalışıyoruz Batı etkisiyle giren "ŞEF"in tuttuğu yer ise, bir türlü değişemiyor Arapça "RAYİHA", Türkçe "KOKU" sözcüğünün tüm karşılığıdır Ama bugün bile birşeye, "kokuyor" dedik mi, pis koku anlaşılır Güzel çiçek kokuları Osmanlıcada "ITIR", "RAYİHA" idi Batı etkisi ile Frenkçe "PARFÜM" üstün geldi
Arapça "CİLD" sözcüğünün tüm karşılığı, Türkçede "DERİ"dir Ama hâlâ insan derisine cilt demeden edemiyoruz Deri dedik mi, en çok hayvan postu ayakkabı, kösele ya da meşini aklımıza geliyor Cilt, kitap, mânevî, âsil nesnenin derisidir Bu konuda da, Batı etkisiyle VOLÜM, TOM sözcükleri aydınlar diline sızıyor
Türkçenin geçmişi ile ilgili bu açıklama, Dil Devriminin, Türkçeyi kötülenmekten kurtarma anlamına gelmesi gerektiğini göstermektedir Gelelim, Türkçenin geleceğine
Türkçenin Geleceği; kısaca dokunduğumuz geçmişinden bellidir Şimdiyedek süregelen dil çabaları hep aydın kişilerimizin dilimizi zenginleştirmek için uygun gördükleri sözcüklere yazılarında yer vermeleri ve yeni sözcüklerin okullara devlet gücüyle sokuşturulması biçiminde oldu Bu çabaların verimi olamazdı ve olmadı Çünkü;
1 - Millet dili, aydın kişilerin dili değildir Hele okuryazarı kıt Azgelişmiş ülkelerde, bu büsbütün böyledir
2 - Bir dilin gelişmesi, ancak o dilin kendi kuralları ve aygıtları ile olur En soyut bilim terimleri bile a kural ve aygıtlarla sindirilir
"Güneş Dil Teorisi" nin de bir "mağrurane ricat borusu" oluşu ondandır Dilcilik adına meydana getirilen "Arı Türkçe"nin, daha şimdiden halkla, Osmanlıca kadar kopuşmuş olduğunu ve dilimizi iğnelediğini kabul etmemek mümkün müdür ?
Dilimizin özleştirilmesinde, kural ve aygıtlar baştan aranmamış, ortaya konmamış, sözcük üretilmesinde gelişi güzelliğe ve başıboşluğa meydan verilmiş olduğundan, Dil Devrimciliği, Osmanlıcacılıktaki gibi, halktan kopmanın bir tatmin yolu sonucuna vardı Bu sözlerimizle, akışa yön vermemiş iyiniyet ve çaba sahiplerini tarizde bulunmak istemeyiz Ne var ki, dil yapısının anahtarları bulunamadığı, önemle ortaya konup dikkatle uygulanamadığı için, Bilinçli Dil Devrimciliği, halktan kopma akıntısının güçlü anaforu içinde kayboldu Bu durumda, Osmanlıca "Medrese Züppeliği" sayılırsa, şimdiki "Özleştiricilik" de, bir "Uydurca Züppeliği" ile halk düşmanlığını maskeleme tehlikesi yaratmış, "Frenkçe Züppeliği" ile elele vermiştir Osmanlıca gibi bu Uydurca ve Frenkçe züppeliği de, Türkçede ya "aşağılık kompleksi", ya da "aşağılık duygusu" yaratır
Türkçe, ne her ağızdan anlaşılmayan ayrı bir dil konuşulan BABİL KULESİ, ne de bütün dillere kapalı bir ÖLÜ GETTO olmalıdır Yeni sözcük yollarını gösterdik, Türkçenin yabancı sözcükleri kendi içinde SİNDİRİMİ de, söz yaratma cihazları kadar basit ve sağlamdır
Türkçenin Yabancı Sözcükleri SİNDİRİMİne Örnekler
Yabancı Söz Tüm Türkçeleşmiş ise : Türkçe seslendirilmiştir TÜRKÇE SESLENDİRME, her heceyi bir sesli harfe bağlar ve her sözcükte bir tek tip sesli bırakır (ya kalın sesliler : A, I, O, U, ya da ince sesliler: E, İ, Ö, Ü,)
Örnek :
Fransızca Frank, Türkçede Firenk olur, Fransızca Anglez, Âlman, motör, Jaket, Türkçede İngiliz, Alaman, Motor, Ceket olur Farsçada MEHTÂB ve PENCÜŞENBİH Türkçede MAYTAP ve PERŞENBE olur Arapça, MUHAMMED, ÂİŞE, SÜKKER, Türkçede Mehmet, Ayşe, Şeker olur
Bunlar artık tüm Türkçe olmuş sözcüklerdir FİLM, Fransızcadır, FİLİM Türkçedir AKİL Arapça, AKIL Türkçedir Böylece Türkçenin harika fonetik değirmeninde Öğütülmüş sözcük, Türkçenin öz malıdır Türkçe fonetiğe uygun yabancı sözcüklerin en kolay benimsenmesi bundandır RADYO, ATOM gibi
Yabancı Söz Tüm Türkçeleşmemişse : O zaman, dilimize o sözü, "Sen yabancısın!" derce damgalar Fransızca ŞOKOLÂ olduğu güb ŞOKOLA alarak kalabilirdi, ÇİKOLATA olmuştur Arapça VAKT, VAKIT biçimine girebilirdi, VAKİT olmuştur "I" yerine sözün yabancılığını yüzyüne vuran "İ" harfile seslendirilmiştir Kurala uymayan konuşmaya "Ermeni Türkçesi" diyoruz Türkçe yabancı sözcüklere kolay kolay teb'alık hakkı vermiyor Buna da saygı göstermemiz gerek
T Ü R K Ç E N İ N T A R İ H S E L
G E L İ Ş İ M İ
Türk atalarımız, bize Türkçeyi bıraktıkları için atalarımızdırlar Türkçe de her dil gibi, atalarımızdanberi başlıca iki etki altında gelişti :
1 - Halk etkisi,
2 - Medeniyet etkisi
Her modern dil, içinden çıktığı halkın ve içine girdiği medeniyetin yarattığıdır Bir medeniyetin "Dile Gelmesi" için, "Halka İnmesi" şarttır Onun için, Medeniyet Etkisi bile, son durıışmada halka uymakla, Dilde Demokrasi ile başarı kazanır
Atalarımız Horasan Erleri, Acem kapılarından Arap-İslâm Medeniyetine girdikleri için, Anadolu Selçukluları Bilim Dilinde Arapçaya, Edebiyat Dilinde Farsçaya kapıldılar Bu dışarıdan (halkın dışından) ve yukarıdan (yabancı medeniyetle temas eden halkın üst tabakalarından) gelme etki ister istemez iğreti kaldı Türk akınları Anadoluda yerleşir yerleşmez, Türk dili de aşağıdan ve kendiliğinden Anadolu yığınlarına maledildi
Selçuklular yıkılırken, Türk Kültüründe Kırşehir Üçüzleri öne geçtiler :
1 - Hacı Bektaş; köy çalışkanlarının teşkilâtı,
2 - Ahi Evren; kent çalışkanlarının teşkilâtı,
3 - Âşık Beşe; aydın ülkücüler adına el ele verdiler
Bu üç ülkücünün taşıdıkları bayrak BİRLİK idi Onların baş tuttukları akım, Türkçeyi halk birliğinin RUHU yaptı Bu ruhla Selçuk yıkıntılarının üstünde yepyeni bir yapı kuran Osmanlılık, ister istemez Türkçeyi resmî dil yaptı Birliği derleyen Osmanoğulları, yıktıkları İslâm ve Hiristiyan derebeğiliklerinin medeniyetine kul olmayacak kertede güçlü idiler Başka dil bilmeyişlerinden utanmayacak ve başka dil kullanmak zorunda kalmayacak ölçüde, çevrelerinde, Türkçe konuşan halkta, dayanak buldular
Bu Tarihsel ve Sosyal Durumda, Türkçenin tutunmaması olamazdı Sultan Velet'lerin "İptidaname" ve "İntihaname"leri, Çanakkalelilerin "Ahmediyye" ve "Muhammediyye"leri yazı diline taşan büyük Türkçe denemeleri oldu Ahmet Kırşehrî'ler, Türkçenin de Arapça ve Farsça denli güce ulaşabileceğini ispatlamak üzere binlerce mısralık eserler yarattılar Onların havası, "Mevlût" Destanını halkın içinde bugünedek yaşayan anıt emek yaptı "Âşık Beşe Tarihi" gibi en güzel, uydurmasız, tertemiz Türkçe, yaratışlara yolaçtı İlk Osmanlılık, anadan doğma ilkel halkçı, Türkü de, Türkçeyi de üstün getirdi
Sonra, Osmanlı'nın ilkel göçebe demokrasisi de derebeğileştikçe, Türkçe de soysuzlaştı Üst sınıflar, Türkiye halkından koptukları ölçüde, Türkçeyi aşağı ve kötü dil yerine koydular Türkleri, "Etrâk'i bî id- râk" (anlayışsız Türkler) diye horlamaya dek cüret bulan arapça; Medrese, acemce; Divan sözcüleri, kendileri nasıl halka yad düşerek yükseldilerse, tıpkı öyle, Türkçeye yad düşen ve yukarıdan bakan bir uyduruk dil icat ettiler Şimdiki sözde "Öz Türkçeci dil"i andıran kast dili Osmanlıca, şöyle bir ayırım yaptı :
1 - Arapça-Farsçadan gelme sözcükler Mânevî (insancıl, asil, ince, genel, yüksek, soyut) anlamlara ayrıldı, 2 - O sözlerin Türk'çe karşılıkları Maddî (hayvancıl, bayağı, kaba, pis, alçak, somut) anlamlara doğru itildiler Birkaç örnek verelim:
Yabancı Sözcük :Türkçe Karşılığı :1 - İZDİVAÇ (İnsanın evlenmesi)1 - EŞLEŞME (hayvanın evlenmesi)2 - ZEVK (mânevî lezzet)2 - TAD (Madde lezzet)3 - ELEM (ruh acısı)3 - ACI (beden elemi)4 - HALÂVET (yüz tatlılığı)4 - TATLI (yeme, içmede)5 - FAKİR (tabii züğürtlük)5 - ZÜĞÜRTLÜK (küçülütücü fakirlik)6 - EVLÂT gözüyle bakmak (bakılanı benimsemek)6 - ÇOCUK gözüyle bakmak (bakılanı küçümsemek)
Bu ayrımlar, "nüans farkları" ihtiyacı olarak açıklanıp geçiştirilebilir mi ?
Önce, ebet Türklerin içine girdikleri yabancı medeniyetleri benimsemeleri, medeniyeti göçebelikten yüksek ve değerli bulmaları, ayrımların sırf Teknik gerçekleri arasına girer Orjinal Medeniyet kuranlardan Araplar Arapçayı (Romalılar Lâtinceyi, Yunanlılar Grekçeyi) bütün eski medeniyet dillerinden üstün tuttular Ortaçağ Avrupa Barbarları, Kapitalizm denilen Orijinal Medeniyet doğuncaya değin, kadim Medeniyetin dilini (Lâtinceyi) üstün kültür dili saymakta Türklerden aşağı kalmadılar Ancak orijinal Batı Medeniyeti doğunca, Avrupanın her bölgesinde halkın dili, MİLLET DİLİ olarak üstün çıktı
Ancak neden hep yabancı sözler ince ve insancıl anlamlıdır da, bunların Türkçe karşılıkları hep kâba ve hayvancıl duruma sokulmuşlardır ? Dilimizde fark yaratma, Toplumumuzda Halkı ve dolayısiyle Halk Dilini hor görmekten ileri geldi Yoksa Halk Edebiyatımız, medrese ve divan edebiyatından nüansça daha az zengin olacak değildi Yunus'ların, Karacaoğlan'ların Türkçeleri, yazı dilimizin bugün dahi ulaşamadığı incelikte nüanslarla doludur
Yazı ve Konuşma dilleri arasındaki uçurum, yalnız medeniyetin etkisi ile açılsaydı, ilk Osmanlı göçebe Türkleri, arapça ile acecenin daha çok etkisinde kalırlardı Oysa bunun tersini görüyoruz : Aynı Tarih olayları yazılırken, Osmanlı ile Dirlik Düzenini soysuzlaştırmadıkça Türkçe, "Âşık Beşe Tarihi"nin dili kadar tertemizdir Sonra Osmanlı Derebeğileştikçe, Hoca Sadettin'in Tarihi anlaşılmaz acem düzmesi süslü lâkırdılarla dolacaktir
Meşrutiyetten beri sürüp gelen dil savaşımız, hep Türkçe sözcüklerimizi o (maddesel, hayvansal, bayağı-kaba) durumlarından kurtarıp, daha (mânevî, insancıl soylu, ince) kullanılışlara alıştırmak uğrunda güdülmüştür Buna TÜRK DİLİ KURTULUŞ SAVAŞI adını vermek yanlış olmaz "Tatlı, Acı, Baş, Dil" gibi sözcüklerimiz, gittikçe Mecazî-Mânevî anlamlara ısındırıldılar Resmî edebiyatımıza girebildiler Nüans kaybımız oldu mu? Bunun ötesinde meydana gelen nüans karışıklığı, yukardanberi anlata geldiğimiz yollardan, sözde "Arı dil", "Öz Türkçe" diye öne sürülen, gerek solcu, gerek sağcı DİL IRKÇlLIĞl zorlamalarından doğmuştur
Uğradığı bütün işkencelere rağmen, yine de Türkçe halka ısınıldığı ölçüde sadeleşip güzelleşiyor Halka içten yad kalanlara gelince; onlar "Sosyalist" bile geçinseler, ancak halka yabancı uydurcaya düşüyorlar
TÜRKÇECİLERİN İKİ HASTALIĞI
Türkçede gerek Harf, gerekse Dil "DEVRİM" denemelerini teorik ve pratik yetkiyle 80 yıl önce yapan bilgin Şemsettin Sami, ancak Fransızca olarak şunları yazabilmişti:
"Millî izzet'i nefsimizi incitmeksizin denilebilir ki, Osmanlıların dili formasyon (biçimlenme) durumunda olan bir dildir Bu dil, bir yüzyıl önceki dil değildir ve şüphesiz, gelecek yüzyıl içinde de, bugün olduğu gibi kalmayacaktır Edebiyat dili olarak çok daha sadeleşmekte ve kolaylaşmakta bil'rm dili olarak çok daha tamamlanmaktadır Modern edebiyatın temel olan İstanbul ve büyük şehirler Şivesi, Türk lehçelerinin şüphe yok en güzeli ve en soylusudur (Önsöz, Dictionair Turque-Francais)
Bu gelişim, Türkçenin, aşiret dili, saray dili, ümmet dili olmaktan çıkarak, Millet dili olmaya başladığını gösteriyordu Türkiye, Batı Medeniyetinin etkileri altında derebeğileşmekten kurtulup milletleşiyordu Milletleşmek; derebeği azınlığından daha geniş halk yığınlarının modern düzene doğru dile gelmesi idi Türkiyenin, Kapitalizme Yabancı Sermaye etkisi altında girişi; dilimizde henüz bir türlü geçiştiremediğimiz ik zıt yapmacık yarattı :
1 - Aşağılık kompleksinden doğan dil UYDURUCULUĞU,
2 - Aşağılık duygusunda doğan dil KAYDIRICILIĞI
Bunları kısaca gözden geçirelim :

1 - DİL UYDURUCULUĞUMUZ : Yaratıcı olmayışımızdan ileri geliyor Hayatta, bilimde, iddialarımız çapında orijinal bir yaratış meydana getiremeyince, fikir yoksulluğumuzu lâkırdı gevişi ile unutturmak, unutmak istiyoruz Katılış çabasında bulunduğumuz Batı Kültürlerine benzemek için Aydınlarımız, ne bir icat, ne de bir keşif yapamayınca, sözcükler uydurma yolunda boş vakitlerini dolduracak iş ve zihinlerini, ruhlarını teselli edecek oyalanma arıyorlar Türkün yarattığı her nesne ve anlam, Öz Türkçe karşılığı ile beraber dağar Eski Yeniçeri, Top, yeni "Gecekondu", "Dalmuş" gibi Bir nesne ve fikir yaratamayınca, lâf icat etmeye, "Öz Türkçe" sözcükler keşfetmeye kalkışıyoruz Bunu gösterecek birkaç örnek saymak oldukça kolaydır :
"FİKİR", iyi kötü en ücra köyedek girmiş, Türkçeleşmiş, Arap ona "FİKR" der, biz Fikir yapmışız Şimdi onu silip "Düşün"sözcüğünü yazıyoruz "HAYAT" artık herşeyi ile Türk Onu at, "Yaşam" diye kakafonik lâf et "HÜR", hem kısa, hem en yaygın Türkçedir Onu kazı, ne olduğu belirsiz "Özgür"ü öne sür Vaktiyle USÜL denirdi Hâlk "Usulle yap" diye almış, yorumlamış Modern bilimde Metod deniyor Türkçesi "Yol" olabilir Hayır, ille de "Yöntem" kabul edilecek "TABİİ" sözcüğünü beş yaşındaki çocuğumuz rahatça kullanıyor Yok, "Doğal" ile değiştreceğiz FAYDA, Türkçeleşmiş Bir nüansı, Türkçe "Yararlılık" da var Onu da bırakıp "Çıkar" sözcüğünü diretiyoruz Oysa "Yarar", olumlu-iyi-faydalı, "Çıkar" ise, olumsuz-kötü-faydalı şeye demiş Türkler Demek ki burada yaptığımız, açıkça dilin anlam zenginliğini baltalamak oluyar "ZARURET", haminninelerimizin bile kullandığı "Zarurî"den yumuşamış, sokulmuş dilimize Bütün yazarlarımız, gözlerini kapayıp vazifelerini yaparca, nereden aldıkları bilinmeyen bir emir aldığı gibi, "ZORUNLULUK" lâfına sarılmış bulunuyor Oysa "ZOR", Türkçeleşmiş acemce bir sözcüktür Şecere meraklısı dil ırkçılığına hiç gelmese gerek Hayır, sonuna bir "UN" ekleyip, bir de "LULUK" katıp, dilimize uyan ahengini bozacağız Toptan cahilliğimizi ve zevksizliğimizi yüzümüze vurmak isteyen bir kötü muzip çıkıp uydursa, bu zurnalı "Zorunluluk"tan daha ucûbe sözcüğü bulamazdı
Bütün bu çabalarla ve uydurca sözlerle, "Düşün", "Yaşam", "Yöntem", "Doğal", "Sorun" derken, hep "Fikirsizlik", "Metotsuzluk" "Meselesizlik" yüzünden "Hayattan" koptuğumuzu ve "Tabiî"likten çıktığımızı ortaya koymuyor muyuz? Dilimizin eksiklikleri, dilimizden değil, Yaratma eksikiğimizden geliyor Yaratıcılıkta, keşifte, icatta geriliğimizi, söz uydurma ile yenemeyiz Medeniyete "Uygarlık" demekle, dilimizi, dolayısiyle kafamızı bir az daha karıştırmaktan başka birşay yapmış olmuyoruz Dilde ve düşüncede kargaşalıktan kurtulabilmek için İşte (Üretimde-Kültürde) yaratıcı olmaya çalışmak birinci şarttırAşağılık kompleksimiz, ancak keşifçi ve icatçı emeğimizle giderilebilir Dilde yaratıcılık ise, yukarda genişçe açıkladığımız gibi, dil prensip ve kurallarına uymakla mümkündür, gelişi güzel uydurmakla değil

2 - DİL KAYDIRICILIĞIMIZ : Yabancı diller karşısında aşağılık duygusuna kapılmamızdan ileri geliyor Başka dillerdeki söz, nüans zenginliğini, o dili konuşanların yaratıcı emek ve çabalarından değil de, dilin kendisinden gelmiş sayıyoruz O zaman, yabancı dillerden, ne denli çok sözcük ve kuralı Türkçeye kaydırabilirsek, o denli mühim iş yapmış olduğumuza inanıyoruz Vaktiyle Arap-Acem sözcüklerini kurallarıyla almıştık Yeni kurtulduk Kapitalizme Yabancı Sermaye etkisi ile girildiği için, Batı sözcüklerini ve dil kurallarını Türkçeye kaydırmakta, ölçü bilmiyoruz "Medrese"ye karşı, modern "Mektep" tutmuştu Frenkçede mektebe "EKOL" deniyor ya "Okunmak"tan "OKU"nun sonuna bir "L" katarak okul yaptık Oysa yukarıda gördüğümüz gibi, "L" Türkçede pasif eylem kapısıdır Onu Fransızca soneki "EL, AL" kuralı biçimine soktuk Bu sonekin Türkçedeki karşılığı ise, "SEL, SAL"dır, "uySAL", "toplumSAL" daki gibi Tabiat sözcüğünü de, "DOĞA" yapınca, "Tabiî" yerine "DOĞASAL" demek gerekirdi, Frenkçeyi andırsın diye "DOĞAL" kullanılıyor
Ama kullanan kim? Bir avuç aydın Ya halk? Halk ne yaparsa yapsın Demek ki dil kaydırıcılığımız da, uyduruculuğumuz gibi, halkı hiçe saymaktan ileri geliyor
Dilde uydurma ve kaydırmayı önlemek için birinci şart Yaratıcı Çalışma, ikinci şart ise, Halka Saygı beslemek, sözde ve biçimde kalmayan Gerçek Demokrasiyi içe sindirmektir Ancak bilincimizde ve altbilincimizde kıyasıya demokratlaşabildiğimiz, halka katışıksız inandığımız ölçüde, dilimize ve ruhumuza sinmiş alan aşağılık duygusunu temizleyebiliriz
İşin bu can alacak yanını belki de herkes biliyor, ama nedense bu, uygulamada hep unutuluyor O yüzden Türkçemizin gelişmesi, demokrasi savaşımızın dışında, büyük hak yığınlarımızın ötesinde, bir avuç aydınlar çekişmesi kılığında soysuzlaştırılıyor Herşeyimizde olduğu gibi, dilde de, skolâstiğe, spekülâsyona düşülüyor Soyut, kuru söz oyunları ile meselenin özüne (Dilin insanlarca kanuşulup anlaşmak için olduğuna) yan çiziliyor Türk milletine Türkçe öğretmek de, Medresede yabancı dil öğretmeye çevriliyor

BİR KAÇ DENEME

Bilim Dili, Medeniyet TERİMleri ile zenginleşir Ancak en soyut terimler için de, yine önce Türkçemizin kendi varlığı gözönünde tutulmalıdır: "Öz Türkçeci"lerimiz ise, Türkçede yok olan terimleri varetmekten çok, var olan, ya da, olağan terimleri yok etmeye uğraşmaktadırlar Birkaç örnek verelim :
Batı dillerinde "Kantite" (Osmanlıcası, "Kemmimiyet") ve "Kalite" (Osmanlıcası, "Keyfiyet") sözcükleri var Kalite sözcüğü artık bezirgânların ağzından sokak reklâmlarına dek düştü Onu bilmeyen şehirli Türk kalmadı Buna göre, Radyo, ya da Atom sözcükleri gibi, o da, olduğu gibi kullanılabilirdi Türkçesini kullanmak istiyorsak, bilim, hele felsefe dilinde, o birbirinden çıkmakla birlikte birbirine zıt anlamlı Kalite-Kantite sözcüklerinin mantık dengesini dosdoğru veren iki eski sözcük pekâlâ diriltilebilir Kantite'nin öztürkçe karşılığı NECELİK, Kalite'ninki ise NİCELİK'tir Şimdi, bu güzel denge yerine, Kalite karşılığı olarak "nitelik" diye bir terim kullanılmaya başladı "Nite" "Nitekim" den mi gelir? Bilinmez Oysa "Nice" anlamıyla birlikte eskidenberi yaygındır "Nicedir ol hikâyet" deyimi anlatılanın kalitesini belirtir Bugün de halk, "Halimiz nice ola cak?" der Şimdi, "Nice" gibi anlamı açık, yerinde, yaygın ve yaşayan Türkçe sözcük, oportada dururken, onu bırak, kimsenin duymadığı, kullanmadığı bir "Nite" sözcüğünü ileriye sür Bu uyduruculuktur Ayrıca bilimsel terim ahengini de örseler
"Nice" sözcüğü, açıkça "Kalite" anlamında iken, "Kantite" mikdar anlamında kullanılıyor Oysa sayı gösteren sözcüğümüz, "Nice" değil, "NEÇE"dir Halk; "Neçe yıllar geçti" derken kaç yıl geçtiğini, "Nice yıllar geçti" derken de hangi kalitede, nasıl yıllar geçtiğini anlatır "Nitelik" sözcüğünü keyiflerince uyduranlar, böylece, hem yanlış bir terim kaydırmışlar, hem de temiz anlaşılır Türkçe sözleri, bilerek ya da bilmeyerek öldürmeye, hançerlemeye girişmişlerdir
Bu örnekte gördüğümüz mantık dengeliliğini, dil ahengi ile bağdaştıran başka birçok öztürkçe deyimler de hergün katledilmekte, ya da diriltilmeyip gömülmektedir Bir örnek daha verelim :
Batı dillerinde "Obje", "Süje" deyimleri bilimsel terimdirler Tıpkı, Radyo ya da Atom sözcükleri gibi aynen kullanılabilirler Ancak, onların Türkçe dengeli karşılıkları yok değildir "Obje"nin tüm karşılığı "NESNE dir "Süje" ya da "Sübjekt"in tüm karşılığı da "KİMESNE"dir Obje- Süje gibi kullanımı ohenkli Nesne-Kimesne sözcükleri Türkçede doha iyi anlaşılır Batılı OBJEKTİF sözcüğü Türkçede kolaylıkla "NESNECİL" olabilir Batılı SÜBJEKTİF sözcüğü de "KİMESNECİL", ya da "KİMSECİL" olabilir "Evcil", "İnsancıl" gibi tatlı tatlı Türkçe deyimler veren "CİL-CIL" soneki dururken, Fransızca "e!" sonekini kullanarak yapılan "NESNEL" uydurması, yersiz ve dilimizin yapısına aykırıdır
Batı dillerinde Lâtinceden olduğu gibi kalmış, bırakılmış terimlerin de Türkçede uygun karşılıklarını bulmak güç değildir Felsefe ve bilim dilinden birkaç örnek verelim:
LâtinceOsmanlıcaTürkçea priori(mukaddem)?Öncüleyina posteriori(muahhar)?Sonculayınin vitro(tecrübe kadehinde)?camdain viva(vücut içinde)?Canda
Bütün bu ve benzeri durumlar, Türkçeyi Başıboşluktan ve Başıbozukluktan, sıradan ya da dâhi diye bilinen kişiler elinde işkenceye uğramadan kurtarmanın önemini ve ivediliğini gösterir Türk Dil Kurumu'nun bu işi kavrayıp gereğini yerine getirdiği söylenemez Hiç değilse, daha hür ve toleranslı gerçek, bilimsel tartışmalara gölge edilmemelidir
Türkçemizin yeni anlamlara karşılık bulma işinde bulunmaz elverişli aygıt ve avadanlıklarına örnekler verdik: Dilimizin, yabancı sözleri ÖĞÜTÜM ve yerli sözcükleri ÜRETİM olanakları, bilimsel çabayla hiç işletilmedikleri hâlde, büyüleyicidir denilebilir Örneğin her dilin kendisinde bulunmayan harflerini bulunanlara çevirir Her sözcüğü, kısa heceyle ve mutlaka ya ince (e-i-ö-ü), ya da kalın (a-ı-o-u) seslilerle kurmak, Türkçeye vergi bir âhenk saltanatıdır Dikkatle bakınca görülür "MÂYE" farsçadır, "MAYA" değirmenimizden geçmiş, Öğütülmüş Türkçedir "Atom" hiç yadırganmadan Türkçe olmuştur "Bomb" sesli harfsiz bir "b" ile bittiği için Türkçe değildir Ama "BOMBA" kılığında öğütülüp, Türkçeleştirilmiştir Böylesine basit ve sağlam bir değirmenle, Türkçe bütün dünya dilleri sözcüklerini ihtiyaç duyduğunda kendine mâledebilir Bu yoldan, İnsanlığın genel gidişi içinde, Uluslararası Dil Birliğine sarsıntısız ulaşılır Boşa harcanan değerli emeklerimizle de, düşünce enerjimizi ve yaratma gücümüzü arttırmış oluruz

Dr Hikmet Kıvılcımlı



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.