|
|
Konu Araçları |
arayış, dolu, fazıl, izdırap, kısakürek, yıllarınecip |
Izdırap Dolu Arayış Yılları(Necip Fazıl Kısakürek) |
02-19-2009 | #1 |
GöKKuŞaĞı
|
Izdırap Dolu Arayış Yılları(Necip Fazıl Kısakürek)Necip Fazıl, sanat dünyasında alkışlanıyor, üniversitede ders veriyor,devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile randevusuz evinde görüşüyordu Fakat şöhret, para, alkışlar ruhunu doyurmuyordu Geceleri Asmalı Mescit Sokakta arkadaşları ile buluşuyor, e çekiyor, kumar oynuyor; ruhundaki açlığı doyuracak bir şeyler arıyor, ama bir türlü bulamıyordu Yaşadığı bohem hayatdan bıkmıstı Mutsuzdu, kendini ve asıl kimliğini arıyordu
Yeryüzünde yalnız benim serseri, Yeryüzünde yalnız ben derbederim Herkesin dünyada varsa bir yeri, Ben de, bütün dünya benimdir, derim Yıllarca gezdirdim hoyrat basımı, Aradım bir ömür arkadaşımı Ölsem dikecek yok mezar taşımı; Kendime ben bile hayret ederim Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar, Ne kendisine yar, ne kimseye yar, Bir rüya uğrunda ben diyar diyar, Gölgemin peşinden yürür giderim (1924) “Yobaz ve Yobazlık” Şimdi "irticacı" dendiği gibi o zaman da dindarlara mürteci, yobaz diye saldırılıyordu Üstad; korkusuz,cesur ve polemikçiydi, fikir namusu taşıyordu Söyle kükredi: "Islamiyet ilim, fikir ve medeniyet dinidir Çağlar üstü mesajlar taşır Ilerlemeyi emreder Müslümanlara yobaz diyenler; önyargılı, peşin hükümlü kimselerdir Yobazlık, araştırma ve inceleme yapmadan bir fikre körü körüne saplanmak demektir Müslümanlara yobaz diyenler ön yargılı, peşin hükümlüdürler Asıl yobaz onlardır" Surda bir gedik açtık, mukaddes mi, mukaddes; Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es! ÇÎLE VE HAFAKANLARLA GEÇEN YILLAR Ölümsüz hakikati aramayı yalnız basına sürdürdü: Gaiplerden bir ses geldi: Bu adam Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde Pencereye koştum: Kızıl kıyamet! Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent, Ok çekti yukardan üstüme avcı Ateşten zehrim tattım bu okun, Bir anda kül etti can elmasımı Sanki burnum değdi burnuna yok'un, Kustum öz ağzımdan kafa tasımı Bir bardak su gibi çalkandı dünya; Söndü istikamet, yıkıldı boşluk Al sana hakikat, al sana rüya! Işte akıllılık, işte sarhoşluk! Ensemin örsünde bir demir balyoz, Sığındım yatağa son çare diye Bir kanlı şafakta bana çil horoz, Yepyeni bir dünya etti hediye YENI DÜNYADA KORKUNÇ GERÇEKLERLE YÜZ YÜZE GELİR Üstat yeni bir dünya bulmuştur, ama bu yeni dünya bizim tanıdığımız bir dünya değildir Korkunc gerçekler Necip Fazılı beklemektedir Butun insanlık yalana teslim olmuştur Yeni dünyayı görmemek, görmekten daha emniyetlidir Bu nasıl bir dünya hikayesi zor; Mekanı satıh, zamanı vehim Bütün bir kainat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim Nesin sen, hakikat olsan da çekil! Yetiş körlük, yetiş takma gözde cam! Otursun yerine bende her şekil; Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam Necip Fazıl, yeni dünyayı bir türlü kabullenemez Gördüğü hakikatler basını döndürür ve beynini zonklatır Hafakanlar aylarca devam eder Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın; Benliğim bir kazan ve aklım kepçe Deliler köyünden bir menzil aşkın, Her fikir içimde bir çift kelepçe Niçin küçülüyor eşya uzakta? Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl? Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta? Sonum varmış, onu ögrensem asil Yüz yüze geldiği yeni gerçekler genç sairi, ıstıraptan ıstıraba sürükler, öğrendiği yeni fikirler, eski hayatı ve yasama üslubu ile hiç mi, hiç bağdaşmamaktadır Zıtlıklar, ruhunu yakmakta, beyninde kasırgalar estirmektedir Çektiği fikir çilelerini genç sair söyle anlatır: Bir fıkır ki sıcak yarada kezzap, Bir fıkır ki beyin zarında sülük Selam selam sana haşmetli azap; Yandıkça gelişen tılsımlı kütük Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol Ey yedinci kat gök, esrarını aç! Annemin duası düşte perde ol! Bir asa kes bana, ihtiyar ağaç!ACILAR ACILAR ACILAR Herkesi dinlendiren uyku, genç sairin ıstırabını azaltmaz Ruhunda yaman fırtınalar esmekte, acılardan acılar beğenmektedir Herkes için sıradan olan günlük hayat, onu bunaltmaktadır: Uyku katillerin bile çeşmesi; Yorgan; Allahsıza kadar sığınak Teselli pınarı, sabır memesi; Size şerbet, bana kum dolu çanak Bu mu rüyalarımda içtiğim cinnet, Sırrını ararken patlayan gülle? Yeşil asmalarda depreniş, şehvet; Karınca sarayı kupkuru kelle Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş, Mevsimden mevsime girdim böylece Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş, Fikir çilesinden büyük işkence Mürşidinin dizinde Beyoğlu’nun esrarlı geceleri, kumar hayatı, gece âlemleri Necip Fazıl’ın ruhundaki fırtınaları dindiremedi Arayış, hayli uzun sürdü Üstat, teselliyi, Ağa Camii’nden tanıdığı Abdülhakim Arvasî’nın sohbetlerinde buldu ve ondan bir daha ayrılmadı “Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak Sen, bütün dalların birleştiği kök; Biricik meselem, sonsuza varmak”(1939) Çile şiiri, onun hakikati arama macerasını, çektiği fikir çilesini, uykusuz geçen geceleri ve hakikati buluş hikâyesini anlatır Çile, aynı zamanda bir sanat şaheseridir ve ezberlemeye değer “Otuz üç yıl saatim işlemiş, ben durmuşum Gök yüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Tasavvuf yolunu keşfettikten sonra, kendisiyle hesaplaşmalara girdi Uzlet, nefisle mücadele, zühd ve takva yoluna düşmek istedi Ötelere yolculuğu düşünüyor ve nefsiyle kıyasıya mücadele ediyordu Aynalar Yolumu Kesti isimli şiirinde, aynaya bakarak nefsini müthiş bir şekilde sorguladığını görüyoruz Üstad, günahlarını itiraf ediyor ve Nuh Tufanı’na denk göz yaşı dökmek istiyor “Pişmanlık tövbedir” buyurur Peygamberimiz (sav) Üstad, bohem hayatı yaşadığı günler için göz yaşı döker: Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik; İşte yakalandık, kelepçelendik! Çıktınız umulmaz anda karşıma, Başımın tokmağı indi başıma Suratımda her suç bir ayrı imza, Benmişim kendime en büyük ceza! Ey dipsiz berraklı, ulvî mahkeme! Acı, hapsettiğin sefil gövdeme! Nur topu günlerin kanına girdim; Kutsal emaneti yedim, bitirdim Doğmaz güneşlere bağlandı vade; Dişlerinde, köpek nefsin irade Günah, günah, hasad yerinde demet; Merhamet, suçumdan aşkın merhamet! Olur mu, dünyaya indirsem kepenk; Göz yaşı döksem, Nuh Tufanı’na denk? Çıkamam, aynalar, aynalar zindan Bakamam, aynada, aynada vicdan Beni beklemeyin, o bir hevesti; Gelemem, aynalar yolumu kesti (1958) SANATINA YENİ BİR YÖN VE HEDEF BELİRLEDİ Büyük ve dahi şair, “gece bir hendeğe düşercesine” gerçeğin kucağına düştükten sonra, sanatına yeni bir gaye belirledi Artık saat için sanat yapmayacaktı Kişisel kaygılarını bir tarafa bırakacak, inandığı hakikatleri anlatacaktı: Anladım sanat, Allah’ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış (1939) Durun kalabalıklar Necip Fazıl, Kaldırımlar’ı yazdığı zaman ferdiyetçi idi Çile’yi yazdığı zamanlarda metafizik endişeleri vardı, “mavera”yı kurcalıyordu Sakarya Türküsü’nü kaleme aldıktan sonra toplumcu bir şair oldu Kalabalıklara yanıldıklarını, yanıltıldıklarını haykırdı: “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” Haykırsam kollarımı makas gibi açarak” Eserlerinde hayata anlam kazandıran manadan uzaklaşıldığını, toplumun ruh köküne kibrit suyu döküldüğünü sıkça vurguladı Milletimizin sahip olduğu İslâm mirasından koparılmak ve köklerimizden uzaklaştırılmak istendiğini gür bir sesle haykırdı: “Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz; Heykel destek üstünde benim ruhum desteksiz” Bin yıllık İslâm mirasına sahip çıkmamızı istedi Geçmişi karalayanlara katılmadı, mukaddes emanete sahip çıkılması gerektiğini haykırdı: “Mezarda kan terliyor babamın iskeleti; Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?” Manevî temellerden mahrum yetişen nesiller, elbette ahlâk, adalet, erdem, sosyal yardımlaşma gibi kaygılar taşımayacaklardı Taşımadılar da Ülkemizde hâlâ, günaha tanınan hürriyet, sevaba tanınmamakta, hâlâ din ve maneviyat düşmanlığıpirim yapmakta, irtica adı altında İslâm hakikatlerine kılıç çekilmektedir Necip Fazıl, yaşadığı dönemde, İslâm düşmanları ile pervasız kalem mücadeleleri yaptı YÖNETENLER HALKI SUÇLADI HEP Türkiye, 80 yılda kalkınmış bir dünya ülkesi olamadı 2 Dünya Savaşı’nda yerle bir olan Almanya ve Japonya 40 senede süper güç oldu, biz bir türlü ayağa kalkamadık Ülkeyi kötü yönetenler ve onu geri bırakanlar; utanmadan dönüp Müslümanları suçladılar: “Gerici, mürteci, irticacı!” Halbuki ülkeyi kim yönetiyorsa, geri kalmışlıktan da onlar sorumludurNecip Fazıl; ilim ve tekniğe önem vererek ve çok çalışarak ülkeyi kalkındırmayıp, haksız yere Müslümanları itham edenlere çokkızıyorduOnlara şu mısralarla cevap verdi: “Rahminde cemiyetin ben doğum sancısıyım, Kutsal emanetin dönmez davacısıyım Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana, Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana Zaman korkunç daire ilk ve son nokta nerde? Bazı geriden gelen yüz bin devir ilerde Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni; Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez yeni” ÖRNEK BİR MÜCADELE VERDİ Necip Fazıl, din ve maneviyat düşmanlarına karşı, kalemiyle örnek bir mücadele verdi Büyük Doğu dergisini çıkardı Tarihî, siyasî ve İslâmî kitaplar yazdı, konferanslar verdi Piyesler, hikâye ve romanlar da yazan Necip Fazıl, şair ve mütefekkir Necip Fazıl’ı aşamadı O bir devre ışık tuttu Amansız polemikler yaptı İslâm düşüncesinin yılmaz bir savunucusu oldu Bağnazlık, yobazlık, cahillik, din düşmanlığı ile mücadele etti Kavgaları, mücadelesi, eserleri ile örnek bir hayat sürdü Ötelerden habersiz sistemle kavgası hiç bitmedi: “Ey genç adam, bu düstur sana emanet olsun: Ötelerden habersiz nizama lânet olsun!” “BU TAKSİMİ KURT YAPMAZ” İnsanımıza, özellikle dindarlara yapılan haksızlıklara ve adaletsizliklere isyan etti: O, adaletli bir gelir dağılımı istiyordu, ama ülkeyi yönetenlerin adalet umurunda değildi Necip Fazıl, milli geliri adaletsiz bölüştürenleri şöyle hicvetti:“Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul; Birine dokuz hisse, dokuzuna tam bir pul Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa; Yaşasın kefenimin kefili kara borsa!” Ülkemizdeki bugünkü ekonomik durum, Necip Fazıl’ın anlattığı günlerden çok farklı değil En zengin % 20, milli gelirin %559’unu, en fakir % 20 ise milli gelirin 49’unu almaktadır YALAN TARİHE İSYAN ETTİ “Tarih düpedüz bir ideolojidir” Özellikle Cumhuriyet döneminde tarih, geçmiş dönemleri karalama ideolojisinin emrine verildi Padişahları kötülemek, Osmanlı düşmanlığı yapmak hayli prim yaptı Necip Fazıl, tarihin ideolojik olarak kullanılmasına karşı çıktı, dini ve mazisiyle barışık nesiller yetiştirmek istedi Okul kitaplarındaki tarihe inanmadı, yalan şeyler yazıldığını ifade etti: “İnanmıyorum bana anlatılan tarihe; Sebep ne mezardansa bu hayatı tercihe?” Tarihin bir ideoloji olmaktan çıkarılmalı ve doğru tarihi öğretilmeliydi Bu amaçla Ulu Hakan Abdülhamit Han, Sultan 6 Vahdettin Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu gibi kitaplar yazdı Tarihin yeniden ve doğru yazılmasını istedi Sultan Vahdettin’i anlatan kitabından dolayı yargılandı ve mahkûm edildi Şairliği cüceye verdikten sonra dava şiirleri yazdı, “büyük sanatkârlığa” soyundu Destan, Muhasebe, Zindandan Mehmede Mektup ve yıllarca nesillerin dilinden düşmeyen Sakarya Türküsü, onun sosyal boyutlu dev eserleridir Bu ve benzeri şiirlerinde, kendisini aşan şair, “Büyük Doğu nesli” dediği ve yetişmesi için ömrünü adadığı gençliğe seslenir Necip Fazıl, toplumcu bir mütefekkirdir Dergiler çıkardı; tarihî, siyasî ve İslâmî kitaplar yazdı, konferanslar verdi Piyesler, hikâye ve romanlar da yazan Necip Fazıl, şair ve mütefekkir Necip Fazıl’ı aşamadı Kalemiyle amansız polemikler yaptı İslâm düşüncesinin yılmaz bir savunucusu oldu Ülkemizin maddeten ve manen kalkınması için çırpındı, eserler verdi Yalan tarihle ve sahte kahramanlarla mücadele etti Anadolu’ya ayağa kalkması için mücadele verdi Onun gözünde Anadolu bir Sakarya idi Sakarya’nın acı ve ıstırap dolu hikâyesini anlattı, sonra da ayağa kalkması için şöyle haykırdı: Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak Haykırsam kollarımı makas gibi açarak “Sakarya, saf çocuğu masum Anadolu’nun Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun Sen ve ben, göz yaşıyla ıslanmış hamurdanız, Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader, Aldırma; böyle gelmiş, bu dünya böyle gider Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi hep angarya Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya Çile ve dâvâ adamı Davasının çilesini çekti Fikirleri ve eserleri, defalarca mahkemelerde yargılandı Defalarca hapse düştü İçeri girdiği zamanlarda bunalımlar ve hafakanlar yaşadı Mukaddes bir davanın temsilci idi Hiç ümitsizliğe düşmedi Onun en çok imrenilecek tarafı belki de budur Mahkemeler, hapisler, zindanlar onu yıldırmadı; dava ve inancından vazgeçiremedi Zindandan oğlu Mehmed’e yazdığı mektupta: ‘Mehmed’im sevinin başlar yüksekte; Ölsek de sevinin, eve dönsek de Sanma ki, kalır bu tekerlek tümsekte Yarın elbet bizim, elbet bizimdir; Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir’ dedi DEV ESERLER KALEME ALDI Sakarya Türküsü, sembolik bir şiirdir Bu yönüyle Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ını, Şeyhî’nin Harname’sini, Ahmet Haşim’in Merdiven’ini hatırlatır Sahip olduğu müthiş lirizm itibariyle de en çok Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitlerine, İstiklâl Marşı ve Bülbül şiirlerine benzer Necip Fazıl’ın en çok okunan ve en çok ezberlenen şiiridir Uzunluk, lirizm ve bir medeniyet şiiri olması yönüyle de Yahya Kemal Beyatlı’nın Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirini çağrıştırır Hatta mükemmellik yönünden Fuzûlî’nin Su Kasidesi, Bâkî’nin Kanuni Mersiyesi ile kıyaslamak gerekir Necip Fazıl, ancak büyük ustalarla ve eserleri de büyük eserlerle kıyaslanabilir Bazı eserler, yazarını ve şairini aşar ve bir âbide niteliği taşır Destan, Kaldırımlar, Muhasebe, Zindandan Mehmede Mektup, Çile, Canım İstanbul, Necip Fazıl’ın dev şiirlerindendir Belki hiçbir şair bu kadar büyük şiir kaleme alamamıştır Üstat, velûd bir yazardı Çok yazdı, fakat kaliteden taviz vermedi Birlikte kalem mücadelesi verdikleri Osman Yüksel Serdengeçti’yi çok severdi Birlikte Malatya Hapishanesi’nde yatmışlar, aynı dava uğruna mücadele vermişlerdi BÜYÜK SANATKÂR OLDUĞUNA İNANIYORDU Prof Dr Ayhan Songar anlatmıştı: “Ahmet Kabaklı, Prof Süleyman Yalçın, Prof Nevzat Yalçıntaş gibi arkadaşlarla kendisini ziyaret gitmiştik Bizi at sırtında karşıladı Süvari elbisesi giymişti Caka yapmayı pek severdi Bizi eve buyur ettikten sonra attan inip yanımıza geldi - Ayhan, dün seni televizyonda gördüm, dedi O zamanlar sadece TRT televizyonu vardı ve bir gün önce ben bir programa misafir olmuştum - Tabiî ki beğenmediniz Üstad! - Nereden bildin? - Çünkü konuşan siz değildiniz” YENİLGİYİ HİÇBİR ZAMAN KABUL ETMEDİ Yenilgi ve mağlubiyeti kabul etmezdi Bir gün bir tren istasyonunda onun sinirli sinirli gezdiğini gören bir hayranı sorar: - Ne oldu Üstad, treni mi kaçırdınız? Üstad böyle bir ithamı kabul eder mi? Treni kaçırmak bir eksiklik, bir yenilgidir - Kovdum gitti, der BEĞENDİĞİ SANATÇILAR Necip Fazıl, bunalımlar, hafakanlar ve derin düşüncelerin şairidir İç dünyayı anlatmadaki başarısı bakımından Dostoyevski’yi beğenir; ama Dostoyevski romancıdır, onun gözünde iyi şairler Rimbaud, Baudleare, Valery’dir Poetikasını oluştururken Batılı şairlerden etkilendiğini görürüz Şiirinin muhtevasını ise; önce yalnızlığı ferdiyetçi mizacı, sonra da iman ve inancı belirler Sanatını, inancının emrine verir Yunus, onun en çok gıpta ettiği şairdir: “Rüzgâra bir koku ver ki hırkandan, Geleyim izine doğru arkandan Bırakmam, tutmuşum artık yakandan Medet ey Yunus’um, dervişim medet!” diyerek Yunus’un ruhundan yardım ister DÜNYANIN EN BÜYÜK İKİ ŞAİRİ Kolay kolay kimseleri beğenmeyen Necip Fazıl, kendisinin büyük şair olduğundan emindir Bir gün kendisine, bir dostu: -Üstad, dünyada iki büyük şair var, demiş Necip Fazıl’ın tepkisi şu olmuş: -Öteki kim? Dünyanın en büyük iki şairinden birinin kendisi olduğundan emin olan Necip Fazıl, öteki büyük şairin adını sormuş Ateşten zehrini tattım bu okun, Bir anda kül etti can elmasımı Sanki burnum değdi burnuna yok’un, Kustum öz ağzımdan kafatasımı” “Delilik ile deha arasında ince bir zar vardır, birinden ötekine geçmek mümkün Necip Fazıl, ‘burnum değdi burnuna yok’un diyerek dâhî olduğunu göstermiştir” Yok’un burnu olmayacağına göre, burnu da bir şeye değmeyecektir Ama bu harika buluş, Üstad’ın dehasını gösterirdi mekanı cennet olsun Dikkat: Bence en büyük haksız, haklıyken ,karşı tarafın eteğine yapışıp, ona: " Gönüldaş! Ne yapıyorsun? Küfür topyekun üzerimize gelirken takındığın bu ayrılık ve eyrılık tavrı ne faciadır! " demeyendir! Bence en büyük haksız, her itişe kakışa hatta her hakaret ve acı mukabeleye katlanıp sonuna kadar ara bulmaya çalışmayandır Taraflar arasında küfür ve ihanetten gayrı her, herşey,herşey görmezlikten görülecek, böyle birşey zuhur ettiği anda da o taraf her tarafça, gık demesine, saflarımızdaki bir anlık boşluğu ilân etmesine bile imkân bırakılmadan tepelenecektir İslam hikmetii budur, İslâm siyaseti budur; ve bizim şu zavallı halimiz " ayrılık çıkaranlar bizden değildir" hadîsinin kılıncına karşıdır İyice bilmek lâzımdır ki, bu memlekette bütün şubeleriyle küfrün, boğazlamak üzere her an bıçağını bilediği, ne şu, ne bu birlik, dernek, ocak, ne Süleymancı, ne Nurcu, ne İmam hatipli vardır; sadece Müslüman vardır; Müslümanlık ve Müslüman! Esir kampları halinde Müslümanları depo etmekte kullanılan hangar mânasiyle değil, kâinata hâkim saray mânasiyle camii ve ruhu kurtarmak isteyenler, birleşiniz! Komünistler, 19 asrın ortalarında yayınladıkları meşhur (Manifest)lerinde şöyle bağırıyorlardı: _ Dünya proleterleri birleşiniz! Biz de 20 asrın sonuna doğru şöyle haykırıyoruz: _ Müslüman Anadolu gençliği! Birleşiniz! Gerçek İslâmlığın bu sahada ruhu kurtarıcı ve muvazeneyi kurucu hakikatini bütün insanlığa arzederek, her haliyle yeni ve güzel örneği nefsinizde çizgileştiriniz, renklendiriniz, maddeleştiriniz! Ve dünyaya haykırınız: " Ben İslâmın gerçeğindeyim; ve gerçek İslâm bende! 20 asır tufanından kurtulmak isteyen, Nuh'un yeni gemisine buyursun! Evet ey yeni gençlik! sana düşen, bu tayfun ve kasırga asrında Nuh'un yeni gemisini kızağa koymaktır Hak yardımcın olsun! (Necip Fazıl Kısakürek - ' Dünya Bir İnkılap Bekliyor ' adlı kitabından
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
Cevap : Izdırap Dolu Arayış Yılları(Necip Fazıl Kısakürek) |
07-31-2010 | #2 |
VANDETTA
|
Cevap : Izdırap Dolu Arayış Yılları(Necip Fazıl Kısakürek)Çok değerli bir şahsiyet mevla ruhuna rahmet eylesin
__________________
Milliyetçilik,faşizmin millete yutturulabilir halidir,aksini iddia edenler kendi milliyetçiliğini
savunanlara saygı duysunlar! Tek çare;Din birliğidir |
|