İngilizce Nasıl Dünya Dili Oldu ? |
06-15-2009 | #1 |
KRDNZ
|
İngilizce Nasıl Dünya Dili Oldu ?İngilizce nasıl dünya dili oldu ? “Dilimizin hazinelerini yabancı sahillere gönderebilir miyiz? Batı ufkunda henüz tanımlanmamış ülkelere, bu en büyük gururumuzla ulaşabilir miyiz? Oraları bizim aksanımızla güzelleşir mi?” Samuel Daniel’in 1590’lı yıllarda yazdığı şiirinde sorduğu bu soruların cevabını alamadan öldü Aksan kısmı dışında rüyaları gerçek oldu Bugün, batı ufkunda beliren dünyanın süper gücü İngilizce konuşuyor Dünyada ana dili İngilizce olan 400 milyona yakın insan var Çince ve İspanyolca’dan sonra üçüncü sırada ama etkisi onlarla kıyaslanmayacak derecede fazla Yeryüzünde İngilizce bilen insan sayısının 1,5 milyarı aşkın olduğu tahmin ediliyor 2020 yılında İngilizce konuşan ya da öğrenen insan sayısı 2 milyarı geçecek ve bunların sadece yüzde 15’ini anadili İngilizce olanlar oluşturacak Her toplumda, "why (neden)" diyenler de var, "why not? (neden olmasın)" diyenler de Vay natçı Samuel Daniel ile de aynı dönemde yaşayanların çoğu için bu ulaşması imkansız bir rüyaydı İngilizcenin bilinen ilk gramercilerinden Richard Mulcester, “Dilimiz İngilizce, bu adanın dışına yayılamaz” diye ahkam kestiğinde tarihler 1582’i gösteriyormuş Bu söz söylendiğinde Şekspir 16 yaşında olmalı Ama onun da İngilizce’nin yerine bakışı çok farklı değil Venedik Tüccarı adlı eserinin kadın karakteri Portia, genç İngiliz Baron Falconbridge’den bahsederken, “Ona bir şey demiyorum Ne o beni anlar ne de ben onu Çünkü ne Latince biliyor, ne Fransızca ne de İtalyanca” diye yakınıyor İngilizce, 18’nci yüzyıla kadar Fransızca, Almanca, İspanyolca, Rusça ve İtalyanca’nın gerisindedir Avrupa akademileri, İngilizce’den başka bir dil bilmeyen yazara, akademisyene acımaktalar Peki ne oldu da, İngilizce bugünkü etkinliğine ulaştı? Bu soruya çok net cevaplar verenler var Bir uçtakilere göre elbetteki sadece emperyalizm ve sömürgecilik sayesinde İngilizce bu kadar etkin hale geldi Diğer uçtakilere göre ise İngilizce’nin bir dil olarak potansiyel ve yetenekleri, diğer Avrupa dillerine göre öğrenme kolaylığı sayesinde bu gerçekleşti Gri sahalarda top koşturan bir oyuncu olarak böylesine net iki cevaptan da tatmin olmamı beklemeyin lütfen İki görüşün de kısmen doğrular içermekle beraber fena halde eksik olduğunu düşünüyorum İngilizce’nin uluslararasılaşmak için gerçekten de zaman içinde edindiği kendine özgü yetenekleri var Ancak bir bilimsel gerçek de var: “Ne kadar özel ve güzel olursa olsun hiçbir dil, durup dururken uluslararasılaşmaz!” Bu noktaya geleceğim ama önce adadan çıkıp okyanuslara açılmak lazım Sömürgecilik ve emperyalizmi denkleme katmadan İngilizce’nin bugün ulaştığı noktayı açıklamak büyük cehalet, fazlasıyla etnosentrik Ayıptır günahtır Var böyle 'kıl' Anglosaksonlar Hikayeyi biliyorsunuz, Britanya Krallık Donanması, dünyanın dörtte üçünün su ile kaplı olduğunu erken farketti ve denizlerin hakimi haline geldi 1588 senesinde “Armada” olarak bilinen İspanya Donanmasını bozguna uğrattı ve sonra da dünyaya açılmaya başladı 1607 senesinde ilk İngiliz kolonisi Kuzey Amerika’da kuruldu 1652 yılından itibaren kabul edilen İngiliz Seyrüsefer Kanunları(Navigation Acts) İngilizlerin denizlerdeki hakimiyetini pekiştirdi Britanya İmparatorluğu bu kanunlarla, İngilizlere ait olmayan ve İngiliz müretebattan oluşmayan hiçbir geminin, imparatorluğun ve kolonilerinin limanlarını kullanamayacağını ilan etti Bu kanunlar, o zamana kadar açık denizlerde İngilizlerle başa baş giden Hollandalıların, denizlerdeki hakimiyetini bitiren süreci başlattı Artık, Hong Kong’tan, Port Said’e, New York’tan Ümidin Burnuna İngiliz gemileri ve İngiliz lisanı dolaşıyordu Ancak İngilizce sadece Britanya’nın eski ya da yeni kolonilerinde yayılmadı Örneğin, Çin, Polonya ve Japonya hiç İngiliz kolonisi olmadıkları halde, İngilizce’nin yoğun etkisi altına girdiler Ben Lincoln Barnett'in 1945 tarihli kitabında okudum, Tokyo’da yayınlanan English Journal’ın 1928 Nisan ayı sayısında yayınlanan makalesinde Sanki Ichikawa, son 3 ayda yayınlanan bütün Japon dergi ve gazetelerini taradığında 1400 İngilizce kelime tespit ettiğini yazıyormuş İngilizce konuşan nüfus oranı, örneğin İskandinav ülkelerinde, eski İngiliz kolonileri ile kıyaslanamayacak oranda yüksek Üçüncü dünyada modern devletlerin ortaya çıkışı da İngilizce’ye yaradı Bazı ülkelerde nerdeyse yüzlerce dil konuşulunca, bu ülkelere bağımsızlıklarını kazandıktan sonra da resmi dil olarak İngilizce’den uzun süre vazgeçemedi Çünkü kimse kimseyi anlamıyordu (Bakınız Zambiya ya da bakınız Hindistan) Amerika icat oldu, dilin terazisi bozuldu 19’ncu yüzyılda ise İngilizce’nin tarihinin diğer önemli aktörü ABD sahne almaya başladı ABD nüfusu İngiltere nüfusunu 1860 yılında geçti 19’ncu yüzyıl İngilizce’nin ilk büyük sıçramasını yaptığı asırdır Yüzyılın başında yani 1800’de İngilizce, Avrupa dilleri arasında hala beşinci sıradaydı 1900 yılında ise, İngilizce, en yakın rakibi olan Almanca’nın neredeyse iki katına ulaşmıştı 20’nci yüzyılın başında Avrupa tamamen büyük savaşın cenderesine girdi Birçok muteber linguistik uzmanı, her iki dünya savaşının İngilizce'yi dünya dili haline getiren sıçramalar olarak görüyor Dünyanın süper güçleri olan İngiltere, Fransa, Osmanlı, Almanya ve Rusya bu savaşta birbirini tüketti Savaşa son dakikada girerek hem ekonomik zayiattan kendini koruyan hem de Avrupa’nın hamisi rolüne soyunan ABD, artık ağırlığını dünya sahnesine koymaya başlar İcatların, teknolojik gelişmelerin, modern medyanın döl yatağı olmakla da dünyaya, "gözden uzak olanın gelişmeden ırak olmayacağı" sözünün hakikatini öğretir 1919 yılında toplanan Versailles Konferansı ise, İngilizce’nin diplomasi dili olmadaki ilk sıçramasıdır Konferansın üç büyüğünden ABD Başkanı Woodrow Wilson ve İngiltere Başbakanı Lloyd George, İngilizce’den başka bir dil bilmiyordu Üçüncü büyük Fransa’nın Başbakanı Clemencau ise, akıcı şekilde İngilizce konuşabiliyordu İngilizce konferansın resmi dili oldu Diplomasiye rengini vermeye başladı 1930’lere kadar dünyanın 'lingua franca’sı Fransızcaydı Daha 1931 yılında bile, bir ya da birden fazla resmi dili olan 330 uluslararası organizasyonun yüzde 78’inde bu dillerden biri Fransızca, yüzde 58’inde İngilizce’ydi O tarihten sadece yarım yüzyıl önce, resmi dili Fransızca olmayan tek bir uluslararası kuruluş yoktu O tarihten sadece yarım yüzyıl sonra ise tam tersi Futbol asla sadece futbol değildir İngilizce’yi dünyanın "de facto" dili haline getiren en önemli etkenlerin bana göre en önemlilerinden biri de, İngilizce konuşan ülkelerin, bilim ve teknoloji sonra da başta Hollywood olmak üzere eğlence, spor ve entelektüel alanlardaki baş döndüren üretkenlikleri oldu 1970’lerin sonu, 1980’li yılların başında Anadolu’nun ücra bir köşesinde geçen ilk çocukluğumun “favori” oyununu hatırlayınca hayret ederim Sokakta tarlada bahçede oynadığımız oyunda, top ele çarpınca “ent (hand)” , kenardan dışarı gidince “taç (touch)”, dışarı gidince “avut (out)” , köşe atışı olunca “korner (corner), kaleye topu göndermeye “şut (shot)”, topun gelişine vurmaya “vole (volley)” , tersten çift ayak vurmaya “rövaşata (reverse-shot)”, serbest vuruşa “frikik (free-kick)”, ceza alanı dışında kural ihlaline “faul (foul)”, ceza alanı içindekine “penaltı (penalty)” , sayıya “gol (goal)”, golcüye “forvet (forward)” , devre arasına “haftaym (half-time)”, bütün bu faaliyete “maç (match)” ve hepsine birden futbol (foot-ball) derdik de İngilizce konuştuğumuzu bilmezdik Bugün günlük İngilizce gazetenin yayınlanmadığı bir dünya başkenti yok gibi Radyo da İngilizcenin yayılmasında rol oynadı 1940’lı yıllarda yani radyonun altın çağında dünyadaki radyo yayınlarının yüzde 60’ı İngilizceydi Aynı yıllar mektubun da dünyadaki en yaygın iletişim aracı olduğu yıllardı ve dünyadaki mektupların yüzde 70’inden fazlası İngilizce yazılıyordu İngilizce günümüzün teknolojik hükümdarı internetin de en yaygın dili Dünyadaki internet kullanıcılarının yüzde 40’a yakını İngilizce kullanıyor Bilgisayar programlarının ve video oyunlarının ezici çoğunluğu İngilizce Hiçbir gemi kaptanı biraz İngilizce bilmeden denize açılamaz Yine 1920’lerde basireti olan “istikbalin göklerde” olduğunu görüyordu İngilizce göklerin de dili olunca istikbalin de dili oldu Evet, havacılık dünyasının da resmi haberleşme dili o gün bugündür İngilizce Kelime fethi mi kelime istilası mı? İngilizce’nin kendine özgü bazı yetenekleri de bugünkü seviyesine ulaşmada rol oynadı Beni en çok büyüleyen özelliği ise yabancı dillerden kelime almada ve farklı ağızlara uyum göstermedeki esnekliği İngilizce’ye yabancı dillerden geçmiş kelimelere “loanwords” deniyor Önce, kısa bir paragraf daha açacağım Bugün birçok ülkede konuşulan dilin kurallarını koyan, gramerini ve yabancı kelime girişini kontrol eden resmi ya da özerk kurumlar var Franszıca (L’Academia Française), İspanyolca (Real Academia Espanola), Almanca(Rat für Deutsche Rechtschreibung), İtalyanca (Academia della Crusca), Türkçe (Türk Dil Kurumu) ve daha birçok büyük dil için bu tür kurumlar var Bunun dışında birçok dilde, "yabancı kelime" hassasiyeti üst seviyede Fransa’da günlük hayatta art arda İngilizce kelimeler başgösterince, 1963 yılında ünlü Fransız akademisyen Rene Etiemble, yıllarca çok satan listesinde kalacak “Parlez Vous Franglais? (Franglizce konuşur musunuz?)” adlı kitabını yazarak savaş başlattı Kitabı okumadım ama bizdeki ‘Bye Bye Türkçe’nin erken bir versiyonu olsa gerek Yeryüzündeki bütün büyük diller içinde, dilin kurallarını ve gramerini koruyan, ve yabancı dillerden kelime girişini kontrol eden bir kuruma sahip olmayan tek dil hangisi biliyor musunuz? İngilizce! İngilizce ta gelişme dönemlerinden beri hiç bu tür çabaların içinde olmadı Aksine, yabancı kelimeyi gördüğü yerde kapıp onu da İngilizceleştiren bir felsefeye sahip Fransızca’nın bütün gelişimi, Akademi üyesi 40 tutucu entelektüelin ufkuyla ve üretimiyle sınırlı İngilizce ise tamamen doğal akışı içinde büyüyen bir dil Sokaktaki zenci de dilin üretiminde rol oynuyor, yeni İngilizce öğrenmeye çalışan Çinli de, ve hatta Amerika’ya karşı savaşan Iraklı direnişçi de� Sadece geçen yıl 20 bin yeni kelime eklenmiş dile Geçen yıl Pekin Olimpiyatı sırasında, Çin’de her yere asılan İngilizce uyarı tabelalarının bilinen dil ve gramere aykırılığı ile ilgili tartışma çok ilgimi çekmişti Kendini dil polisi gibi gören birkaç kişi, Çin’den bu tabelaları düzeltmesini isteyince, en büyük tepki Amerikalı entelektüellerden geldi Gerekçeleri çok ilginçti; “Bunun yanlış, sizinkinin doğru olduğunu nerden biliyorsunuz?” İngilizce bu adaptasyon yeteneğiyle şimdiden birçok yavru dil üretmiş durumda Çinglizce (Chinglish), İspanglizce (Spanglish), Singapur İngilizcesi (Singlish), henüz zayıf olsa da Türk İngilizcesi (Turklish), Hint İngilizcesi (Hinglish), Japon İngilizcesi (Engrish) vs� Bu yan lisancıklardan geçen birçok dünyalı, ana akım İngilizce’ye kendi kendine ulaşıyor Ve herkes yanında gelirken üç beş kelime de getiriyor Fransızca'nın etnosentrik bakışına taban tabana zıt Anglosakson dil anlayışı, kurumsal bir otorite marifetiyle dili güya sadeleştirerek ve özüne döndürerek, "dünya dili" olmanın imkansız olacağını savunanların ağırlığı altında Bu iki görüşten hangisi doğru elbette tartışılır ama hangisinin başarılı olduğunu tartışmaya gerek var mı? İngilizcenin kökenini oluşturan Keltik ve Anglo Sakson dillerinden günümüze ulaşan kelimeler İngilizce’nin dörtte birini ancak oluşturuyor İngilizce’deki kelimelerin yüzde 30’unu nerdeyse tamamen Hıristiyanlık ile beraber Latince’den geçmiş kelimeler oluşturuyor Eski Fransızca, Viking Dili ve Anglo-Norman Fransızcasından gelen kelimeler de nerdeyse yüzde 30’u oluşturuyor Ben daha tek bir İngilizce filolugundan, Fransız Akademisinin tutucu üyeleri gibi, “Dilimiz Fransızca'nın Latince'nin istilasına uğradı, temizleyelim safkan dilimize dönelim” gibi tarihsel gelişim açısından gülünç olacağı açık bir itiraz duymadım, okumadım, görmedim Daha tek bir ateist İngilizce filolugunun, dili Hıristiyansızlaştırma ve bu kapsamda tüm Latince kelimeler yerine, tarih öncesi Germen kavimlerin dilindeki kelimelerden ya da karnımızdan yeni kelimeler üretme” gibi ultra modern bir çağdaşlaşma çabası görmedim, duymadım, okumadım Daha tek bir muteber İngilizce uzmanından, “İspanyolca, Kızılderili dilleri, göçmenlerin ana dilleri, dilimize tehdit Onları yasaklayalım” dediğini, görmedim, okumadım, duymadım Aksine, bu dillerin hepsini ana nehre durmadan kaynak taşıyan çaylar gibi görüyorlar But you know very well you're talking bosh ABD’ye geldiğimden beri en büyük merakım, “18’nci, 19’ncu ve 20’nci yüzyılın ilk yarısında buralarda ne oldu?” sorusuna cevap aramak "Biz neden bu haldeyiz, buralar neden bu halde" sorusuna kendimce yanıtlar arıyorum Bu sebeple, kütüphanelerin kitapçıların köşelerinde kalmış tozlu 19’ncu yüzyıl, 20’nci yüzyılın ilk dönem kitaplarıyla yatıp kalkıyorum uzunca bir süredir Ve sıklıkla tanıdık dostlara rastlıyorum bu kitaplarda Bir dönem, yani bizim de dünyaya katkı yaptığımız dönemlerimizde, Türkçe’den de epey kelime girmiş İngilizce’ye Dilde sadeleştirmeyle Türkçe’yi yaşayan bir tarihin birikimi olmaktan çıkarıp, etnik bir dile dönüştürme yoluna girdiğimizden beri dünyanın önde gelen dillerine kattığımız kelime sayısı bir elin parmağını geçmez her halde Sadece Türkçe kökenli kelimeler değil, İngilizce’deki Arapça, Farsça, hatta bazen Hintçe ve Rusça kelimeler bile Osmanlılar aracılığıyla İngilizce’ye geçmiş Bazı Türkçe kelimeler ise, değişik Avrupa dillerine uğradıktan sonra İngilizce’ye ulaşmış “Airan’ı (ayran), yoghurt’u (yoğurt), shish kebab’ı çoğumuz duymuşuzdur Ama, mesela, özellikle ABD’de okumuşların, hoşçakal yerine kullandığı “so long” kalıbının, aslında “selam”ın zaman içinde değişmiş hali olduğunu pek bilmeyiz Yeni nesil bilmez ama atalarımız sadece bir yere girdiklerinde değil, ayrıldıklarında da “selamun aleyküm” ya da "selam" derdi ABD’de bugün bile, özellikle okumuş çevrelerde “kismet (kısmet)” cari bir kelime Biz bile tomurcuk çayının meşhur meyvesine bergamut diyoruz ama hangi İnglizce sözlüğü açarsanız, kökeninin Tükrçe “bey armudu” olduğunu söyleyecek size Özellikle İngiltere İngilizcesinde bir dönem sıkça kullanılmış, “bosh” da bizim ‘boş’tan başkası değil Mesela George Gissing’in 1884 tarihli The Unclassed adlı romanının 16’ncı bölümünde, Abraham, “But you know very well you're talking bosh (Ancak çok iyi biliyorsun ki boş konuşuyorsun)” diye bağırır muhatabına Bunu dedikten sonra, İngilizce’de saçma anlamına gelen “kibosh” kelimesini de hatırlatmaya gerek kalır mı bilmem Bir dönem burda kafelere “cafeneh” derlermiş Bizim kahvane’nin bozulmuşu İki cümle önce kahvehane yerine kafe dediğimi de görmüşsünüzdür Bu neyin bozulmuşu bilmiyorum Yine bir dönem İngilizce’nin en önemli eksikliklerinden birini tamamlamaya çok yaklaşmışız Bu dilde amcaya da dayıya da “uncle” diyorlar Biz Türklerin günlük konuşmada huzurumuzu bozan bir durum Bana nedense hep farklı tatları var gibi gelen dayı sevgisi, amca sevgisini ayrı ayrı vurgulayamam, tıkanırım 19’ncu yüzyıl İngiliz edebiyatını dayıyı, Kuzey Afrika üstünden “dey” olarak sokmayı başarmışız ancak, dayılık günlerimiz geride kalınca kelime de revaçtan düşmüş İzmir’in eleme incir’i bir zamanlar o kadar popülermiş ki, “eleme fig” olarak yerleşmiş İngilizce’ye Terimin 19’ncu yüzyıla ait olduğunu hemen baştan belirteyim de her hangi bir alınganlığa yol açmıyayım, “bashawism” diye bir politik tanımlama bile olmuş Artık bazı Osmanlı paşaları nasıl bir izlenim bırakmışsa paşavizm kavramını, hiyerarşik tiranizme karşılık olarak kullananlar olmuş Anglo Sakson dünyada Gavur işte, torba değil ki bi tarafını büzesin Gavur dedim de, Lord Byron’ın meşhur The Giaour şiirini bilirsiniz Gavur, giaour kimliğiyle geçmiş bu dile Biz de gavuru bir zamanlar sadece ateşe tapanlar, putperestler için kullanırmışız da, uygarlığımızla beraber hayatın ve hakikatin nezaket, detay ve inceliklerini de kaybettikçe “ha gavur ha kafir ha gayrı müslim deyip” Müslüman olmayan herkes için kullanmaya başlamışız Kalyon kelimesini İtalyanlardan almışız ama, kalyoncu bizim malımız İngiliz gemicilerde kalyon mürettabatını galiongee (kalyoncu) diye çağırımış, hey gidi� Ordu kelimesi de Polonya üzerinden İngilizce’ye geçmiş, bir başka askeri sözcük “Horde”, ordunun bozulmuş hali “H” harfi bölüğe Polonya nizamiyesinde katılmış Eğer birgün Amerikan anayasasının yazılması aşamasında yayınlanan ünlü Federalist Makaleleri (The Federalist Papers), okurken Alexander Hamilton’un bazı bazı janizaries’tan verdiği örneklere rastlarsanız, sözlük karıştırmayın “Janissary” bizim “yeniçeri” ve bazen “seraglio” dedikleri bizim “saray” işlerine bazen de elitizme atıfla kullanırlar Bunlar, dalkavuk ya da uşak anlamına kullandıkları “lackey” kelimesini, Fransızlardan onlar da İspanyolların ‘lacayo’sundan almışlar İspanyollar ise bizim “ulak”tan almış bu haberi Bakır kalayına, yaldıza “latten” derler ya, bunun hikayesini okumaya korkuyorum Bizim tüccarlar, “altın” diye satmışlar muhtemelen kaplama madeni Yine bizim “odalık” kelimesi, Fransızca’da “odalisque” olmuş, İngilizce’ye de aynen geçmiş New York’a yolunuz düşerse, birbirinden nefis “pastrami” mekanları var Bir de pastırmanın hasını tatsalar, akılları başlarından gider Kısmetse birgün Kayseri'de� Eğer pastrami açlığınızı bastırmazsa, tavuk “shawarma” da yiyebilirsiniz Ya da tavuk “çevirme” demeliydim ama Amerikalılar böyle deyince anlamıyor Yanına da “tzatziki (cacık)”� ‘Bashi- bazouk’tan (başıbozuk) , chibouk’a (çubuk), lavash’tan paklava’ya, kielbasa’ya (külbastı) kadar daha sayması epey vakit alacak birçok kelime Bu kelimeleri kuru gurur ya da hamaset olsun diye saymadım İki şeye dikkat çekmek istedim; Birincisi konumuz olan İngilizce’nin kelime almadaki iştah ve yeteneği Diğeri Osmanlı döneminde, benyelmilel planda daha etkili bir kültürel varlığa sahip olduğumuz gerçeği Bu noktada yiğidin hakkını vermek de boynumun borcu olsun; Dünyanın kelimesini derme ve kendi kovanında bal yapma hususunda dünyada İngilizce kadar yetenekli tek dil Osmanlıca olmuş Osmanlı’nın “küresel” olma iddiasına ve yeteneğine bu kadar erken çağlarda uyanmasına hayranlık duymamak mümkün değil Beş para etmez ucuz bir hamaset ve anakronik bir entelektüalizmin, ondan da anakronik bir hümanizmin değersiz ve sığ tartışmalarıyla yabancılaştığımız Osmanlı, “kayıp bir uygarlık” gibi orda yeniden keşfedilmeyi bekliyor Elbette, Osmanlı’nın yeniden ihyasından bahsetmiyorum Ama o adamların ufkunun, çoğulculuğunun, kültürel genişliklerinin, entelektüel rahatlıklarının onda birine ne sağcımız ne solcumuz ne de futbolcumuz sahip Ve ben maalesef bu gerçeği, İstanbul'da değil Amerikan kütüphanelerinde yuttuğum tozlarda keşfettim maalesef Maalesef, bu mektupta da İngilizce’nin geleceği, küresel tek dil haline dönüşüp dönüşmeyeceği hakkında paylaşacaklarımı aktarmayı başaramadım ve mücadeleyi kaybettim Bu mektup geride kaldı Artık Çarşamba günü yazacağım mektuba bakıyorum Kısmet! Cemal Demir - Haber 7 cemaltdemir@gmailcom İngilizce nasıl dünya dili oldu ? -2 Ben mektubumu yazmaya başladığımda 1 milyonuncu kelimeye 9 saat 10 dakika 25 saniye kaldığını haber veriyordu kronometre "The Global Language Monitor(GLM)", Teksas merkezli bir dil, analiz, teknoloji kuruluşu Paul Payack adında teknoloji uzmanı bir amatör dil bilim meraklısı tarafından yönetilen organizasyon, 2006 yılından beri sürdürdüğü "1 milyon kelimeye doğru" kampanyası ile biliniyor Kampanyanın bu kapsamda, "languagemonitorcom" adlı web sitesinde 2 yıldır geriye dönük çalışan bir saati var ve işte bu kronometreye göre 10 Haziran 2009 Çarşamba yani bugün, Londra saati ile sabah 10:22'de İngilizce "1 milyon kelimeye sahip bir dile dönüşecek" Payack ve ekibi, geri sayımı dilin gelişimi üzerinde yaptıkları araştırmalarla hazırladıkları bazı özel bilgisayar programlarına dayandığını savunuyor Ancak, bu sayımı muteber bazı dil bilimcilerin eleştirdiğini de ekleyeyim Onlara göre, dile giren çıkan kelime sayısını böylesine teknolojik bir analizle tespiti mümkün değil Üç mektuptur İngilizce'nin macerası içinde dolanıyorum İngilizce'nin gelişiminin ana hatları konusunda bütün dil uzmanları mutabık Ancak, İngilizce'nin bundan sonra alacağı yol konusunda farklı görüşler var Mario Pei, 1965 tarihli "Dilin Hikayesi" adlı klasik kitabının son bölümünde, Roma İmparatorluğunun zayıflamasıyla beraber, Latincenin nasıl, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca şubelerine ayrılarak farklı vadilerden tarih içinde yola devam ettiğini hatırlatır Amerikan imparatorluğunun dili İngilizce'nin de benzeri bir akıbet yaşayıp yaşamayacağını tartışır 20'nci yüzyıl içinde "İngiltere İngilizcesi(King's English)" ile Amerikan İngilizcesi arasında oluşan fark 40 yıl önce böyle bir ihtimali akla getiriyor Bu zaviyeden bakınca, günümüzde İngilizce'nin farklı milletlerden insanlarca konuşulan versiyonları da bunu destekleyen bir gelişme olarak görenler var Fakat profesör Pei o dönemde televizyon, radyo ve genel olarak medyanın rolüne dikkatimizi çeker ve özetle der ki, "Bu medya organları, dilin uluslararası bir standardını oluşturacak ve bunun dünyanın her yerinde kabul görmesini sağlayacak Ulaşım ve iletişim çağında, insanlar evlerinden hiç çıkmasalar bile bu standardize edilmiş uluslarası dilin etkisinden kurtulamayacak" İnternet İngilizce'yi de yutuyor Hollywood ve televizyonun İngilizce'nin küreye yayılmasında oynadığı rol herkesin malumu 1990'lı yıllarda buna internet de eklenince, "İngilizce, gelecekte insanlığın tek dili olacak" iddiasında olanların sesi daha gür çıkmaya başladı İnternetin ilk 15 yılında uluslararası makineyi "domine" eden İngilizce, internetin şimdiden sosyo kültürel ve ekonomik düzenlere olan etkisi sebebiyle, en şüphecimizin bile aklına "acaba?" sorusunu düşürmedi değil Ancak son yıllarda bu öngörülere uymayan tuhaf gelişmeler oluyor Tarihin en etkili ve kitlesel ansiklopedi hareketlerinden biri olan Wikipedia'daki maddeler, artık 200'ü aşkın dilde ulaşılabilir durumda Wordpress adlı popüler blog sitesindeki İngilizce olmayan blogların oranı sadece son iki yılda yüzde 36'ya yükseldi Ve şahsen gelecekte çok şeyi değiştireceğini düşündüğüm bir teknolojik atılımın ilk işareti, "Google translate" hayatımıza girdi Google, şimdi tam 41 dilde anında tercüme hizmeti sunuyor Tercüme edilmesini istediğiniz metni kopyala yapıştır yapıp tıklıyorsunuz ve istediğiniz dildeki tercümesi bir kaç saniyede karşınızda Yüzünüz gülüyor değil mi? "Haklısınız, bire bir kelime çevirisinin sebep olduğu evlere şenlik metinler" gerçekten de komik Ama merak etmeyin uzak olmayan bir gelecekte, yüzünüz bu kez keyiften gülecek Şu anda yüzlerce yazılım uzmanı, sadece kelime çevirisi değil, "deyim, günlük konuşma, kalıp ve gramer anlayışıyla" da çeviri yapabilen bir yazılım geliştirmek için harıl harıl çalışıyor Bu yazılımı başaranın internetin kralı olacağını görmek için deha olmaya gerek yok Elbette hiçbir zaman, bir dilden bir dile mükemmel çeviri mümkün olmaz ama yakın gelecekte sahip olacağımız tercüme teknolojisinin, uluslararası bilginin, ortak düşüncelerin, kültürlerin yayılmasına yapacağı muazzam katkı, her şeyi değiştirecek Öylesi bir atmosferde ise, dünyanın her coğrafyasında kabul görebilecek yeteneğe uygun fikri, felsefi, bilimsel ya da sanatsal doğurganlığı olan diller ve kültürler, bir anda kendilerini önde bulacak "Coğrafyasına sıkı sıkıya bağlanmış", 19'ncu, 20'nci yüzyılın kavram ve tartışmaları içinde boğulan etnosentrik diller ve kültürleri çetin bir yaşam mücadelesi bekliyor Günümüzde dünyada kaba bir tahminle 6 bin dil konuşuluyor Böyle giderse, 21'nci yüzyıl içinde bunların yüzde 90'ının nesli tükenecek Dilsel çoğulculuk, tabiatın biyolojik çoğulculuğundan daha hızla eriyor Gerçi bu arada, büyük diller de metropoller içinde yeni versiyonlarını üretiyor bir yandan Bu durum ve internetteki dilsel çoğulculaşma, "İngilizceyi geleceğin tek dili gören" iddiayı eritiyor Buna, derin değişimlere yol açmaya namzet ekonomik kriz ve değişimleri de eklemek lazım Sadece ABD'de yılda 70 bin'e yakın ilköğrenim öğrencisi okullarında Çince dersi alıyor artık Sadece ABD'ye özgür bir durum değil Çin hükümetince 66 ülkede kurulan Konfiçyus Enstitülerinde milyonlarca dünyalı Çince öğreniyor 2010 yılında dünya üzerinde yabancı dil olarak Çince öğrenmeye çalışan kişi sayısının 100 milyona ulaşması bekleniyor Nüfus bakımından yakın geleceğin lideri Çince görülürken, Hindi/Urdu, İspanyolca ve Arapça'nın da yakın gelecekte İngilizce ile aynı seviyeye geleceği öngörülüyor "İnsanoğlu birgün aynı dili konuşacak mı?" sorusu her gündeme geldiğinde dil bilimciler hemen anlatmaya başlar Eski Ahit'in Tekvin(Genesis) bölümündeki meşhur hikayeyi çok duymuşuzdur bu sebeple İnsanoğlu Tanrıya ulaşmak için Babil Kulesini inşa etmeye başlar Tanrı, insanoğlunun bu kendini beğenmişliğine ceza olarak, Hz Adem'den beri aynı dili konuşan insanoğluna birbirini anlamama cezası verir ve 72 dili yaratır İşte insanoğlu o gün bugündür, Babil'den önceki o ilk kutsal dili arıyor Ya da en azından, tıpkı Babil'den önceki gibi herkesin aynı dili konuştuğu bir dünya hayaliyle yaşıyor Şüphesiz İngilizce, bir ulusun ya da kültürün dilinin bu evrensel dil olma başarısını yakalayıp yakalayamayacağı ile ilgili bize önemli bir tecrübe sergiliyor Hatta, 1930'lu yıllarda Charles Kay Ogden, uluslararası iletişim dili olacağı iddiasıyla "Basic English" denen dil oluşturur Basitleştirilmiş bu dilin, dünya hükümetinin resmi dili olacağı öngörülüyordu Hatta İkinci Dünya Savaşı sonrası Birleşmiş Milletler'e de teklif edildi ancak, BM üyeleri bu teklifi reddetti Bunun yanında yüzyıllardır, birçok kişi de, insanlığın evrensel dili olabileceği iddiasıyla, yapay diller üretiyor Bunların sayısı 700'ü geçmiş durumda Bunlardan özellikle Esperanto (Umudun Dili), yaygınlık kazanmayı başardı Gülün adı var devleti yok Yahudi kökenli Polonyalı bir göz doktoru olan L L Zamenhof'un 1887 yılında 28 yaşındayken yayımladığı kitapla bu yapay dilin hikayesi başladı Zamenhof'un kitabını, Esperanto dilinde "Doktoro Esperanto Ümidin Doktoru)" müstear ismiyle yazması sebebiyle dil bu şekilde anılıyor Cermen, Latin ve Yunan kökenli dillerdeki kelimelerden türetilen bu dilin basit birkaç gramer kuralı ve yazıldığı gibi okunan bir alfabesi var "Esperanto estas la moderna, kultura lingvo por la internacia mondo Simpla, fleksebla, praktika, solvo dela problemo de universala interkompreno" Sanırım her hangi bir Batı dili bilen herkes bu Esperanto cümleyi anlamıştır Henüz hiçbir devlet resmi olarak bu dili tanımış değil Tabi, 'Gül Adası Cumhuryeti'ni saymazsak Bir grup Esperantist, Adriyatik Denizinde İtalya'nın 11 km açığında kurdukları yapay adada, 24 Haziran 1968 günü "Respubliko de la Insulo de la Rozoj (Gül Adası Cumhuriyeti)" adlı devleti ilan ettiler Bu yapay devletin resmi dili de en az kendisi kadar yapay olan Esperantoydu İtalya hükümetinin bu mikro devlete tepkisi yapmacık olmadı Donamma bombalarıyla yapay devlet Adriyatik'in dibine gönderildi Bugün dünyanın bütün önde gelen ülkelerinde ya da dillerinde Esperanto kurslar var Dünyada 2 milyon kişi bu yapay dili değişik seviyelerde konuşabiliyor Artık ana dili Esperanto olan binlerce kişi de var aramızda Şüphesiz ana dili Esperanto olanların en ünlüsü George Soros Macar Yahudisi olan babası bir Esperantist idi ve büyüdüğü evde Esperanto dili konuşuluyordu Kendisi büyüyünce yabancı dil olarak "paranın dilini" öğrendi Bu dilde yazılmış ya da basılmış 25 binden fazla kitap var Konuşanların genelde eğitim ve gelir seviyesi yüksek kentliler olması sebebiyle dünyadaki birçok turizm dairesi ya da acentesi, emlak şirketi, Esperanto broşürler de yayınlıyor Google arama motoru Esperanto dilindeki web sitelerinde de arama yaparken Wikipedia'nın Esperanto dili versiyonu da var Esperantistlerin, temel amacı, yeryüzünde uluslarası iletişime olanak veren ortak dil olmak Bu sebeple, "anadil değil, yaygın yabancı dil olduklarını" ısrarla vurguluyorlar Aslında Avrupa'daki ilk yapay dil Esperanto değil Comenius devrimi Avrupa'sında 17'nci yüzyılda uluslararası yapay dil arayışı da başladı Sir Francis Bacon, Çince karakterlere dayanan bir dil icat etmeye çalıştı 1629 yılında ise aydınlanmanın büyük filozofu Decartes, kavram ve kelimeleri rakamlarla anlatan bir dil icat etti Sonra bu yönde art arda girişimler oldu ancak hiçbiri başarılı olamadı Bacon'dan günümüze kadar yüzlerce dil icat edildi Uluslarası mal, bilgi ve insan sirkülasyonunun kendinden önceki çağlara göre olağanüstü bir hıza ulaştığı 19'ncu yüzyılda ise bu konuda adeta patlama yaşandı Bopal, Spelin, Balta, Dil, Veltparl, Orba, Langue Bleue, Idiom Neutral, Novial, Ido, Neo, Loglan, interglossa, Monling ve daha nicesi çok fazla yayılmadan sahipleri ile beraber tarihin karanlığına gömülmüş yapay diller Esperanto dışında Avrupa'nın en ünlü yapay dili ise Volapük oldu İsmini, "world (dünya)" ve "speak (konuşma)" kelimelerinin karışımından alan Volapük dili, 1880'li yıllarda Monsignor Schleyer tarafından icat edildi Kelimelerinin köklerinin çoğu Latin ve Cermen dillerindendi Avrupa yapay diller açısından elbette verimli br kaynak oldu ama dünyadaki ilk yapay dil, Avrupa'da ortaya çıkmamıştı Tarihin ilk kapsamlı yapay dili bilmeyenlerinizi oldukça şaşırtacak bir yerde, Osmanlı'da oluşturuldu Osmanlının mirasçıları, diğer birçok Osmanlı hazinesi gibi bunu da Batılılardan öğrenecekti Tarihin ilk yapay dili Baleybelen 19'ncu yüzyılın başlarında bir Fransız bilim adamı, Halep'te bulduğu el yazması kitaptan hiçbir şey anlamaz Ne olduğunu anlamak için bir bölümünün kopyasını o dönemde Avusturya imparatorluğunun İstanbul büyükelçiliğinde görevli tarihçi Joseph Von Hammer'a gönderir Ancak o da anlamaz ve dönemin doğu dilleri üzerindeki çalışmalarıyla tanınan ünlü linguistik uzmanı Fransız Silvestre de Sacy'e gönderir Gazeteci oğlunun adı "Ustazade" olacak kadar doğu kültürüne vakıf olan Sacy, bu gizemli kitap hakkında ilk yazısını yazdığında 8 yıl geçmiştir Ancak ona göre bu eser, "kayıp bir milletin ya da Kabalistlerin dilinde" yazılmıştı Bu kitabın dilinin ve kim tarafından yazıldığının sırrının çözülmesi nerdeyse 150 yıl sürdü Kitap, bir Osmanlı mutasavvıfı olan Muhyi-i Gülşeni'ye aitti ve müellifince "Baleybelen" adı verilen yapay bir dilde yazılmıştı 1528 senesinde Edirne'de doğan ve tam adı Muhammed bin Fethullah bin Ebu Talip el Edirnevi olan Muhyi-i Gülşeni, Edirne'deki Üçşerefeli ve Bayezid medreselerinde başladığı eğitimini, İstanbul'da Sahn-ı Seman’da Ebussuud Efendinin öğrencisi olarak tamamlar Ömrünün geri kalan kısmını Defterdar kardeşinin yanında geçirdiği Kahire'de Halveti tarikatının şeyhlerinden Diyarbekirli İbrahim Gülşeni hazretlerinin yoluna intisap ettiği için Muhyi-i Gülşeni adıyla biliniyor Baleybelen (Dilsizlere dil veren) adlı bu dile ait tam 10 bin kelimeden oluşan bir de sözlük hazırlamayı başaran Muhyi-i Gülşeni, "hem Batı hem de Doğu medeniyetlerinde uzun yıllar süren ‘ilk ve ilahî dili’ yeniden inşa etme çabalarına ilişkin ilk pratik tecrübenin sahibi" olarak itiraf edeyim beni hayretler içinde bırakıyor Gülşeni, Sultan Üçüncü Murat döneminde Baleybelen dilini yapmaya başladığında daha Doktoro Esperanto'nun doğmasına 300 yıl var Kendisini “zebân-zede-i ebkemân” (dilsizlere dil veren)" olarak takdim eden Muhyi, bu ifadenin kurguladığı dildeki karşılığı olan Baleybelen ifadesini kullanır İtalyan dil bilim uzmanı Alessandro Bausani, 1974 yılında Baleybelen'i tarihin ilk yapma dili ilan etti Ben, özellikle iki isme de hayranlığımı minnettarlığımı kayda geçirmek istiyorum Birincisi Baleybelen ve müellifini 1 Şubat 1966 tarihinde ilk defa 20'nci yüzyılın en önyargılı entelicansiyasına "İlk Milletlerarası Dili Bir Türk icat etmişti" başlıklı yazısıyla tanıtan Mithat Sertoğlu( Hayat Tarih Mecmuası, Yıl 2, Sayı 1); diğeri, tam 5 yıl iğne ile kuyu kazar gibi uğraşarak hazırladığı 752 sayfalık "Bâleybelen � İlk yapma dil" adlı bilimsel çalışmayı 2005 yılında yayınlayan (Klasik Yayınları) değerli akademisyen Mustafa Koç Konuya ilgi duymuyorsanız bile sırf çocuğunuz belki bir gün sorar diye kütüphanenize katmanız gereken bu ilk bilimsel Baleybelen çalışmasında Koç, Muhyî'nin oluşturduğu dil hakkında şunları dile getirdiğini aktarır: “Öyle müstakil bir dil oluşturdum ki böylesini ademoğlu yapmadı Türkçe ve Farsça’yı bu dile aktardım, Arapça’nın dizilişini kullanarak bu binayı sağlamlaştırdım” Bâleybelen’de, Arapça’da bulunan tensiye, müennes, kural dışı çokluk şekilleri gibi yapılara yer verilmez Kelime köklerini ilhamla ya da diğer dillerden yaptığı alıntılarla belirler "Bâleybelen’in söz dizimi Arapça’dan, kelime gruplarında Farsça’dan, genel yapı bilgisinde Türkçe ve Farsça’dan yararlanılmış Ural-Altay, Hint-Avrupa ve Sami dilleri ayıklanarak Bâleybelen oluşturulmuş" Bir sufi olan Gülşeni'nin bu çalışmasında gayesi ise, Hakikatin batıni ilmini avamın nazarına vermeden konuşabilmeye imkan verecek bir "şifre dil" oluşturmak Ömrü boyunca 200 eser daha yazan Muhyi Gülşeni 1605 senesinde vefat eder Baleybelen dili de, keşfedilmeyi bekleyen kimbilir daha nice hazineler gibi yüz yıllık karanlığımıza gömülür Bir Amerikalı akademisyen arkadaşım, "tarihin iki numara ahmakları bir sosyo-politik düzene 'tarihin sonu' diyenlerdir" demişti Ona göre bir numara ahmaklar ise iki numaradakilere inananlardı Dilin hikayesi insan soyunun hikayesidir İnsanlık olarak 'kutsal ortak dili' arayışımızın tarihi belki de Onu bulunca yeryüzü cennet mi olacak yoksa ancak cenette mi bulacağız bilinmez ama kendi adıma, bu dünyada dilin tarihinin İngilizce ile bitmeyeceğine inanıyorum Yeryüzünün neresinde olursa bir 'vay natçı' görünce içten içe sempati duyuşum bundan Harseb gevi Ya Muhyi-i Gülşeni! Tabli ?* *Seni gördük Ya Muhyi-i Gülşeni! Hoşnut musan? (Baleybelen 'beginning' seviye talebesi) CEMAL DEMİR � HABER 7 cemaldemir111@gmailcom |
|