Avrupa Birliği (AB) |
05-19-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Avrupa Birliği (AB)c Avrupa Birliği (AB) Üç yanı denizlerle çevrili ve kara sınırları Kafkas Dağları, Ural Dağları gibi engellere dayanan Avrupa, güçlü bir coğrafi bütünlüğe sahiptir Coğrafi bütünlük güvenlik ve beşeri değerler açısından önemlidir Avrupa kültürü bu coğrafya ile şekillenmiştir Avrupa’ya dış tehdit, İspanya’nın Araplar tarafından işgali hariç, daima doğudan gelmiştir Avrupa’yı doğudan zorlayan güçler hemen hemen sadece Türkler olmuştur Avrupa yeterince geniş alana, uygun iklim koşullarına sahiptir Avrupa daha önce sahip olduğu kömür-demir stratejik kaynakları ve sömürgelerinden sağladığı kaynaklar ile güçlenmiştir Bugün ise Kuzey Deniz Petrolleri hariç stratejik kaynağa sahip değildir Önemli diğer kaynağı ise vasıflı insan ve bunun yarattığı değerler ile bilgi ve deney birikimi, teknolojik üstünlük, sahip olunan sermaye ve dış yatırımlardır Türkiye’nin AB’ne katılması ile AB coğrafyasının hudutları Asya’ya, Ortadoğu’ya doğru uzanacak; Ortadoğu, Kafkasya güneyi ve Doğu Akdeniz AB’nin hudutlarını teşkil edecektir Türkiye’nin AB üyesi olması halinde AB; Kafkaslarda, Ortadoğu’da, İranlılarla, Araplarla kısaca İslam dünyası ile karşı karşıya gelmiş olacak ve bu bölgedeki bütün sorunlarla ve sorunların Türkiye’ye yansıyan şekilleri ile ilgili politikalar üretmek zorunda kalacaktır AB aynı zamanda bu bölgenin olanaklarına Türkiye üzerinden ulaşabilecek, sayılan bölgeler üzerindeki etkinliği artacak, siyasi ufku genişleyecektir Türkiye-AB entegrasyonunun, Türkiye’nin politik ufku üzerindeki etkisi ise AB’nin aksine sınırlayıcı ve kısıtlayıcıdır Türkiye’nin jeostratejik ufku ve stratejik ilgi alanları içinde bulunan Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya; AB’nin stratejik ilgi alanları içerisine bugünkünden daha büyük ağırlıkla girecektir Avrupa kıt’asının sahip olduğu coğrafi bütünlüğe Avrupa Birliği tam olarak sahip değildir Bu coğrafyada, AB ve NATO üyelikleri söz konusu olan Doğu Avrupa ve Balkan ülkeleri dışında Beyaz Rusya, Ukrayna ve Avrupa Rusyası da yer almaktadır Avrupa Birliğinin güneydoğusu Türkiye tarafından örtülmektedir Avrupa Birliğinin Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu ile ilişkilerinde Türkiye ve Rusya ya engeldir ya da yardımcıdır Bu istikametlerdeki güvenliği de aynı çerçevede görülmelidir Fransız yazar Pierre Behar, “Yeni Bir Avrasya’ya Doğru, Avrupa İçin Yeni Bir Jeopolitik” adlı eserinde, Avrupa için Asya’nın önemini vurgulamakta ve bir güç olabilmesi için şu değerlendirmeyi yapmaktadır “Avrupa kendi coğrafyasının tahditlerini değerlendirerek yeni bir politika üretmelidir Önce kendi iç dengelerini kurmalıdır İkincisi kuzeydoğusundaki Slav Dünyası (Rusya, Beyaz Rusya, Ukrayna) ve güneydoğusundaki Türk dünyası (Türkiye ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri) ile ilişkilerini yeniden belirlemek, belirlemenin ötesinde bu bölgelerle çok sıkı bir ilişkiye girmek zorundadır Bunun amacı, kendi çevresindeki istikrar kuşağını yaratabilmek ve ABD’ye bağımlı olmaktan kurtulabilmektir Çünkü Avrupa coğrafi, ekonomik ve kültürel açıdan bir bütünlüğe ulaştığı takdirde bir güç olabilecektir” Avrupa Birliği Türkiye’yi Nasıl Görmektedir? İhtilaflı veya ihtilafa gebe bölgelerle çevrili bir Türkiye Kuzeydoğuda Azerbaycan–Ermenistan sorununa ilaveten SSCB’nin dağılmasının ortaya çıkardığı sorunlar, doğuda İran ve Afganistan olayları, güneyde Kuzey Irak meselesi ve Arap-İsrail ihtilafı, Arap ülkelerindeki istikrarsızlıklar, Kıbrıs sorunu, Bosna Hersek ve Kosova olaylarının bölgedeki etkileri ve kitle imha silahlarının yarattığı tehlikeler ile karmaşık bir ortam içinde olan Türkiye Mevcut ve muhtemel tehdidin kaynağı salt askeri olmaktan çıkmış, ekonomik ve sosyal istikrarsızlıkları, sınır anlaşmazlıkları, etnik çatışmaları, dini aşırılığı ve terörizmi de içine alan ve güvenlik ihtiyacı eskisine oranla daha da artmış olan bir Türkiye Demokrasi ve insan hakları alanlarında aşama sıkıntıları, Güneydoğu sorunu, ekonomik güçlükler, yüksek enflasyon, işsizlik gibi sorunları yaşayan bir Türkiye Bunların yanı sıra büyük olduğu kadar genç ve dinamik bir nüfusa sahip Müslüman bir ülke olan Türkiye Başta Almanya olmak üzere Avrupa’da Türkiye’nin eskisi kadar önemsenmediği kanaati yayılıyor ve Almanya eski Başbakanı Kohl, Türkiye’nin ayrı bir kültüre ve dine sahip olması nedeniyle AB üyesi olamayacağını açıkça söylüyordu Türkiye’ye yönelik genel tutum böyle iken 1997’de Lüksemburg zirvesinde reddedilen, ancak 1999’da Helsinki’de kabul edilen Türkiye’nin AB üyeliği ve iki yıl içinde meydana gelen bu ilginç değişimin nedenleri üzerinde durmak gerekir * AB dışında olan bir Türkiye’nin, AB içindeki Türkiye’den Yunanistan için daha büyük tehlike taşıyabileceği görüşünün Yunanistan’da ağırlık kazanması, * Balkanlar’daki gelişmeler ve Balkanları AB’ye dahil etme kararının yanında Türkiye’nin dışarıda bırakılamayacağı, * Almanya’da Sosyal Demokrat bir hükümetin iş başına gelmesi, * ABD’nin Türkiye’nin adaylığını yıllardır desteklemesi, * Türkiye’nin içeri alınabileceği intibaı ve beklentisinin yaratılmasının dışarıda bırakmaktan daha yararlı olacağı fikri, adaylık kararının alınmasında etkin rol oynadığı düşünülebilir Türkiye, Katılım Ortaklığı Belgesi ile istenen kriterleri ve çözümleri yerine getirmekle sosyal ve ekonomik alanlardaki eksikliklerini gidermiş olacak ve Kıbrıs Sorununu çözmede daha azimli ve kararlı olabilecektir AB üyesi olacak Türkiye, AB çerçevesinde savunma ve güvenlik alanında karşılaştığı güçlüklerin de üstesinden gelmiş olacak, ekonomisine çeki düzen vererek halkının refah seviyesini yükseltecektir Türkiye’nin AB üyeliğinden beklentileri bunlardır Ancak Helsinki kararları ile ilgili yukarıdaki yorumlar yazılırken bu kararın bir oyalama siyaseti olabileceği bu süreçte öncelikle Kıbrıs ve Ege sorunlarının Yunanistan’ın istekleri doğrultusunda çözüme ulaştırılmasını müteakip, Türkiye’yi daha büyük açmazlara sürükleyebilecek dayatmalarla karşı karşıya bırakacak gelişmelerden duyulan endişeler de seslendirilen düşüncelerdir Hiçbir ülke diğerinin refahını yükseltmek ve güvenliğini sağlamak yükümlülüğünü üstlenmez Eğer üstlenirse bunun faturası çok yüksek olur Avrupa Birliği üyeliği; ticari yolsuzluklara, adam kayırmaya, toplumsal çürümeye, işsizliğe, doğal kaynakların israf edilmesine, banka soygunlarına, hayat pahalığına, bölgesel dengesizliklere, gelir dağılımının düzeltilmesine, insanın insan sayılmasına, eğitimde fırsat eşitliğine, sağlık sorunlarına, birliği korumaya, vergi gelirlerinin artırılmasına, düşünce özgürlüğüne, çağdaşlaşmaya ve demokratikleşmeye çözümler getirecek mi? Bu çözümleri Türkiye üretecektir Uygun çözümleri bulup uygulamaya koyduğumuz zaman ülke bütünüyle kalkınmaya ve gelişmeye başlayacaktır AB Türkiye’ye bunu söylüyor Eğer Türkiye bu beceriyi gösteremiyorsa, karar verme iradesine sahip değilse şikayetçi olunan sorunları kimse Türkiye için çözmeye çalışmaz 1991 sonlarında dünyanın toprak bakımından en büyük devleti olan Sovyetler Birliği’nin dağılması, Avrasya’nın tam ortasında muazzam bir jeopolitik karışıklık ve boşluk yarattı Bu dağılma ile Rusya Sovyetler dönemindeki topraklarının önemli bir kısmını, nüfusunun hemen hemen yarısını ve en önemlisi de dünyanın iki süper gücünden birisi olma özelliğini kaybetti 15 Cumhuriyetten oluşan SSCB, 14 Cumhuriyetinin bağımsızlıklarını ilanını müteakip geriye sadece Rusya Federasyonu olarak kaldı SSCB’nin dağılması Rusya için ; * Kafkasya’nın kaybı, yeniden dirilen Türk etkisi hakkındaki stratejik korkuyu canlandırdı, * Orta Asya’nın (Türkistan) kaybı, bölgenin anormal enerjisi ve maden kaynaklarıyla ilgili eksiklik duygusunu yaratırken bir yandan da potansiyel bir islami meydan okuma hakkında endişe yarattı, * Ukrayna’nın bağımsızlığı, Rusya’nın kendini vakfettiği Pan-slavik bir kimliğin özüne meydan okudu ve Rus Devleti için yaşamsal bir jeopolitik gerilemeyi temsil etti, * Baltık’ta ve Karadeniz’de belirleyici konumunun kaybına neden oldu, * Türkiye’nin bir zamanlar kaybettiği etkisinin Kafkaslar ve Karadeniz’de tekrar sağlanmasına neden oldu, * Hazar Denizi’nde belirleyici konumda iken şimdi hak iddia eden beş ülkeden yalnızca birisi durumuna indirgendi, * Güneydoğu sınırlarında bazı yerlerde 1000 milden fazla kuzeye itilmesine neden oldu SSCB dağıldıktan sonra Rusya Federasyonu (RF) yeniden yapılanma sürecini devam ettirmektedir Bugünkü Rusya Federasyonu, Avrasya’nın doğusundaki güç (Japonya, Güney Kore, Çin) ile batısındaki (AB) güç arasında denge sağlayabilecek güçte görünmüyor SSCB döneminde sahip olduğu bu bölgedeki kaynaklara tekrar sahip olma şansını kaybetmiştir Rusya ne arka bahçesinde ne de ön bahçesindeki toplulukların kırbaçlı kâhyası olma şansını da kaybetmiştir Baskı tedbirleri ve yönetimi ile sağlayacağı sınırlı başarılar Rus Federasyonu’nun da dağılmasına sebep olabilir Bugün Rusya, ülkesindeki tüm dinamikleri kapsayan yeniden yapılanma sürecini yaşamaktadır Gerilediği bölgesel güç kimliğini, belirsizliğin ve istikrarsızlığın süre geldiği bir ortamda yeniden şekillendirmeye çalışmaktadır Rusya, hiçbir zaman eski SSCB olamaz ancak bugünkü gibi bir Rusya olarak da kalmayacaktır RF, sahip olduğu geniş coğrafyasında zengin doğal kaynaklara sahiptir ve 21 yüzyılın ilk çeyreğinde Avrasya’nın önemli güç merkezlerinden birisi olarak yer alması uzak ihtimal değildir Rusya’nın jeopolitik yönelimlerine ilişkin bazı esaslar şöyle özetlenebilir * Ülkenin demokrasi kapsamında yeniden yapılanmasına devam edilmesi, * Batı’nın endüstriyel ülkeleri ve güçleri arasında yer almak için gerekli düzenlemelerin yapılması, * Rusya’yı çevreleyen devletler ile güvenlik amaçlı tampon ülkeler kuşağının oluşturulması, * Ulusal çıkarlarının gerektirdiği yönde Batı ile ortaklık düzeyinde ilişkilerin sağlanması, * BDT ülkeleri ile ilişkilere birinci derecede önem verilmesi ve her alanda geliştirilmesi, * Diğer Asya devletleri ile yakın ilişkilerin oluşturulması ve güç dengelerinin korunması, * Ortadoğu ülkeleri ile yakın ilişkilerin sürdürülmesi ve geliştirilmesidir Rusya’nın Türkiye’ye yönelik jeopolitik yönelimlerinde öngördüğü yaklaşımlarını şöyle belirlemek mümkündür Rus-Türk ilişkileri, 1525’de bugünkü Tataristan’ın başkenti olan Kazan’ın ele geçirilmesiyle başlamış ve İdil-Ural bölgesi ve Kuzey Kafkasya’da devam etmiştir Doğrudan Osmanlı İmparatorluğuna yönelik girişimleri ise 17 yüzyıl sonlarında başlamış ve iki yüzyılı aşan bir dönemde 1917’ye kadar çok sıcak ve kanlı bir şekilde sürdürülmüştür Bu dönemde bilhassa 19 yüzyılda tüm Kafkasya’da ve Orta Asya’da da Türk Dünyasına karşı bu kanlı mücadeleyi devam ettirmiştir Hiç vazgeçmediği “sıcak denizlere inme” amacını Balkanlar ve Kafkaslarda Türkler, Afganistan’da ise İngilizler engellemiştir Türkiye’nin NATO içindeki rolü, aday olduğu AB sürecindeki yeri ve geleceği ve de etkinliği, ABD ile ikili ilişkileri, Türk dünyasındaki yeri ve etkinliği Rusya’yı ciddi şekilde düşündürmektedir NATO’nun hudutları dışında kuvvet kullanmasına, İncirlik Üssünün NATO ve BM’lerin amacı ve kararları dışında kullanılmasına Rusya sürekli tepki göstermektedir Rusya, Türkiye’yi ABD’nin çıkarlarını koruyan ve onun aracı niteliğini taşıyan politikalar yürütmekle itham etmektedir Eski Cumhurbaşkanı Demirel’in, Orta Asya’da, Azerbaycan’ın da katılımı ile “Türk Devletler Birliği”nin kurulmasına ait önerisi, Türkiye’nin Moskova’yı dışladığı izlenimi yaratmıştır Rusya, Türkiye’nin Azerbaycan ve Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ile toplumsal, siyasal ve ekonomik içerikli laik ve demokratik devlet anlayışına göre ilişkiler kurmasına ilke olarak karşı olmadığı görünümünü vermektedir Ancak Türkiye, Pan-Türkizm amaçlı milliyetçilik çizgisinde politika güderse, İran’ın da buna İslam ağırlıklı yaklaşımları ile cevap vermeye kalkışması halinde, Türkiye-İran rekabeti ile nüfuz kazanma yarışı başlayabilecektir Bu durum, bölgede istikrarsızlığa ve çeşitli risklerin oluşumlarına neden olabilecek ve Rusya’nın daha ağırlıklı olarak bölgeye müdahalelerine yol açabilecektir Rusya, Türkiye’nin Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığında ve başta Çeçenistan olmak üzere Rusya Federasyonu’ndaki Türk ve Müslüman toplumlarının Rusya’dan ayrılma isteklerinde ağırlığını tarafları uzlaştırmadan yana kullanmasını istemekte ve bunun bölgede istikrarı sağlamaya hizmet edeceğini ileri sürmektedir Eğer Türkiye, Ermenistan’a karşı kurulacak sürekli bir ittifakın içerisine girerse, karşısında Rusya’yı bulacak, uluslararasında olumsuz etki yaratacak, İran’ı da içine çekebilecek sorun, bölgede ciddi gelişmeleri birlikte getirebilecektir Bununla bağlantılı olarak, RF’daki Türk ve Müslüman toplumların Rusya’dan ayrılma isteklerine Türkiye’nin destek vermesi halinde, Rusya Türkiye’deki bölücü gruplara destek vereceğini ima etmekte ve zaman zaman bu desteği vermektedir Rusya örtülü hareketlerin ustasıdır Türkiye’ye karşı bu politikayı 1867’den beri benimsemiş ve takip etmektedir Balkanlarda Türkiye ile Rusya’nın politikaları uyum içinde değildir Türkiye’nin Balkanlarda önemli rol oynamasını Rusya’nın istemediği de bir gerçektir Bununla beraber, Rusya, Türkiye’nin Balkanlarda jeopolitik ve tarihsel bağlantılı olarak önemli rol sahibi olduğunu görmezlikten de gelemez Türkiye’nin bölgede ağırlığının artması olasılığı karşısında, Rusya-Sırbistan-Yunanistan Ortodoks dayanışmasına ivme kazandırması muhtemeldir Rusya, Türkiye’de “Dış Türkler” konusundaki gelişmeleri ve görüşleri dikkatle izlemektedir Özellikle aşırı milliyetçi liderlerin ortaya çıkmasını ve bu yönde kamuoyunun tutumunu ve radikal grupların faaliyetlerini yakînen takip etmektedir Rusya ile ilgili iyimser tahminler yanıltıcı olabilir Rusların genlerinde yayılmacılık vardır Bu amaçlı hedef ve politikaları 18 yüzyıldan beri değişmemiştir 21 yüzyılın ilk çeyreğini takibeden dönemdeki gelişmeleri tahmin etmek zordur fakat Ruslar için bu bağlamda yanılma payı fazla olmayabilir __________________ |
|