Uyan Ey Gözlerim |
11-17-2007 | #1 |
mate
|
Uyan Ey GözlerimUyan Ey Gözlerim Uyan Ey Gözlerim Sultan III Murat Han bir sabah namazını kaçırmış Üzüntüsünden Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan'ı yazmış Biz hergün kaçırıyoruz ama ne yazik ki o parçayı dinlemiyoruz bile… Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan Azrail’in kastı canadır, inan Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan Seherde uyanırlar cümle kuşlar Dill-u dillerince(1) tesbihe başlar Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan Semâvâtın kapuların açarlar Mü’minlere rahmet suyun saçarlar… Seherde kalkana hülle(2) biçerler Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan Bu dünya fanidir sakın aldanma Mağrur olup tac-u tahta dayanma Yedi iklim(3) benim deyu güvenme Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan Benim, Murad kulun, suçumu affet Suçum bağışlayub günahım ref’ et(4) Rasûl’ün sancağı dibinde haşret Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan Sultan III Murat III Murat’ın babası, Kanunî Sultan Süleyman’ın oğlu II Selim’dir Annesi ise Nur Banu Sultan’dır 5 Cemaziyülevvel(5) 953 / 4 Temmuz 1546 tarihinde Manisa’nın Bozdağ Yaylağı’nda dünyaya gelen Şehzade Murat, 966 / 1558 tarihinde Akşehir Sancak Beyliği’ne, 1562 yılında ise Manisa Sancak Beyliği’ne getirilmiştir Padişahlığına kadar Manisa Sancak Beyliği’nde sancakbeyi olarak görevini sürdüren III Murat, on ikinci padişah olarak 15 Aralık 1574’te cihanşümul Osmanlı payitahtına çıkarak saltanatını ilân eder (IIIMurat Han, Pir Hasan Hüsameddin Uşşaki (ksa)'yı Padişah olunca Uşak'tan İstanbul'a davet edip kendisine bir dergah açmıştır) 21 sene tahtta kalan III Murat, 16 Ocak 1595'de 49 yaşında iken vefat etti Ayasofya Camii hazîresine (mezarların bulunduğu mekân) gömüldü Keremi sonsuz, bâki olan Rabbimiz, Osmanlı tahtını nasip eylediği bu güzide insana rahmet eylesin!… Âmin!… Şair sultanlardan olan III Murat, Muradî mahlâsıyla şiirler yazmıştır Türkçe, Arapça ve Farsça divanları bulunmaktadır III Murat’ın 1001 (Hicrî) / 1593 (Milâdî) tarihinde yazdığı ve tasavvufî inceliklerle dolu "Fütuhât-ı Siyâm" isminde mühim bir eseri ile Şemseddin Sivasî tarafından şerhedilen "Esrarnâme" adında diğer bir eseri daha vardır Osmanlı İmparatorluğu’nda birçok hükümdar Divan şiiriyle uğraşmış ve bu edebî ekolde nadide eserler meydana getirmiştir Fatih Sultan Mehmet’in Avnî, Yavuz Sultan Selim’in Şahî, Kanunî Sultan Süleyman’ın da Muhibbî mahlâslarıyla Divan Edebiyatı’nın farklı aruz kalıplarında ve değişik nazım şekillerinde şiirler vücuda getirdikleri bilinir III Murat’ın hayatına ve edebî yönüne ilişkin kısa bilgiler verdik Şimdi asıl konumuza gelelim Yukarıya aldığımız ve III Murat Han’a ait olan, “UYAN EY GÖZLERİM!” başlıklı şiiri Bu müstesna şiirinin Türk tasavvuf musikisi makamlarında muhtelif besteleri vardır Bu besteler tarihte olduğu gibi günümüzde de terennüm ediliyor Sizler de bu şiirin bestesini keyifle dinlemişsinizdir Bu güftenin bestesini ilk dinlediğimde sanki çarpıldım, ruhumun daraldığını, acıdığını hissettim İlk etapta kendinizi sözlere ve namelere kaptırıyorsunuz, bu mısralarla ruh ikliminiz arasında bağlantı kuruyorsunuz… Sonra sözleri çok manalı ve bir o kadar güzel olan bu şiirin kime ait olduğunu araştırayım, dedim Karşıma hayran olduğum bir medeniyetin padişahı çıkmaz mı: III Murat… Arapça ve Farsça sözcüklerle yüklü olan o günkü Osmanlıca Türkçesi’ni düşünürsek bu şiirin gayet sade bir dille yazıldığını anlamamız zor olmaz Günümüz Türkçesi’yle dahi çok kolay anlaşılmaktadır Şiirin sade bir dille yazılması onun kıymetsizliğine işaret değildir Bu şiir kolay ve sade göründüğü hâlde, bulunup söylenmesi ve taklidi zor olan ‘sehl-i mümtenî’ bir tarzda kaleme alınmıştır Bir hitapla, “Uyan ey gözlerim gafletten uyan!” şiirine başlayan Sultan Şair, silkinerek kendine gelmek istiyor Nefsiyle baş başadır Ahir ömrünü muhasebe edip tehlikenin kenarında olduğunu düşünüyor İlmi, kudreti her şeyi kuşatmış olan Allah’ı tesbih etmekte yetersiz olduğu kanısına varıyor Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan… Azrail’in kastı canadır, inan Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan… Şair, ikinci kıtaya, seherlerde Rablerini tesbih eden kuşları mevzubahis ederek giriyor Bu kuşlar kendi dillerince bizlerin bilmediği bir lisanla Hâlık’larını, Rezzak’larını zikretmektedirler Nitekim şu âyet-i kerime Sultan Şair’imizin bildirdiği gerçeği çok veciz ve fasih bir şekilde ifade ediyor: “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler Hiçbir şey yoktur ki, onu hamd ederek tesbih etmesin Ancak, siz onların tesbihlerini anlamazsınız O, Halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır”(6) Bu kıtada kuşlarla birlikte başka varlıkların da Rablerini tesbih ve tevhid ettikleri haber veriliyor: “Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar…” Kuşlar, dağlar, taşlar, ağaçlar birer parçadır Kast olunan bu cüzlerin de içerisinde bulunduğu canlı ve cansız varlık âlemdir Kuşkusuz göklerde ve yerde ne varsa O’nundur; O’nu tesbih etmiştir ve ediyordur Gece ve gündüz, gök gürültüsü, bölük bölük uçan kuşlar, melekler, dağlar vb gibi… Allah’a hamd ve korku ile boyun eğmiştir; yorulmadan ve büyüklenmeden noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla vasıflı bulunan Allah’ı tesbih ve tevhid etmektedirler(7) Hülâsa her şey, ama her şey Allah’ı yüce sıfatlarıyla birlikte tesbih, tevhid ve tenzih etmektedir Hakikat boyasıyla boyanmış Şair’imiz tekrar tekrar: “Uyan ey gözlerim gafletten uyan! / Uyan uykusu çok gözlerim uyan…” demek suretiyle bu kıta ve diğer kıtalarda zatını ikaz edecektir Seherde uyanırlar cümle kuşlar Dill-u dillerince tesbihe başlar Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar… Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan… Üçüncü kıtada Allah’a ve Rasûlü’ne nasıl inanılması gerekiyorsa öylece inanan Mü’minlere sema kapısının açılarak rahmet suyu saçılacağını müjdeleyen Sultan Şair’imiz, seherlerde kalkmanın önemine tekrar dikkatlerimizi çekmek istiyor: “Seherde kalkana hülle biçerler” Hülleden kast olunan, bilindiği gibi Cennet elbisesidir Evet, seher vakitleri İslâm literatüründe kıymetlidir Nitekim; “(Bunlar), ‘Rabbimiz, biz iman ettik Bizim günahlarımızı bağışla Bizi ateş azabından koru!’ diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah'tan) bağışlanma dileyenlerdir”(8) buyrularak seher vaktinde bağışlanma dilemek, öneminden dolayı âyet-i celîlede zikrediliyor Seher vaktinde yatmamak, sabah namazını kıldıktan sonra da güneşi üzerine doğdurmamak, geçen bu süre zarfında ibadet-i taatla, tevbe-i istiğfarla, tesbih, tenzih ve tehlille meşgul olmak âdâb-ı sünnettendir Ayrıca Sabah namazının sünneti ve farzı arasındaki vakitte de bu şekilde hareket etmek sünnettir Seher vaktinin bir uhrevîliği vardır Kuşların zikir armonisi, havadaki o büyüleyici koku, bedeninizi saran ve sarsan seher vaktinin iklimi… Son kıtalara geldiğimizde dünyanın faniliği; taç-u tahtın, saltanatın, malın mülkün, servetin geçiciliği hakikatini hatırlamak isteyen Sultan Şair’imiz Allah’a sığınıyor, Rabbinden bağışlanma istiyor, “Rasûl’ün sancağı dibinde haşret” demek suretiyle son arzusunu dillendiriyor Benim, Murad kulun, suçumu affet Suçum bağışlayub günahım ref’ et Rasûl’ün sancağı dibinde haşret Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan… Dipnot ve Kaynakça: 1 Dill-u dil: Kendi dillerince 2 Hülle: Cennet libası (elbise) 3 Yedi iklim: Farklı iklimlerin hüküm sürdüğü ülke toprakları 4 Ref’ et: Lâğvet, kaldır, hükümsüz bırak 5 Arabî aylardan beşincisi 6 el-İsrâ, 17/44 7 Bkz er-Ra’d, 13/13; el-Enbiyâ, 21/19-20; en-Nûr, 24/41; es-Sâd, 38/18-19 8 Âl-i İmrân, 3/17 Cafer Ceylan Rehber Dergisi Sayı 44 Bu muhteşem ilahinin nutk-u şerifi III Murat Han’dır Bestekârını ben Ali Ufki Bey olarak bilirdim ama Sayın Ayangil şöyle açıklamada bulunmuş: “Bestekâr, III Murat Han olabilir Bestekârı belli olmayıp “anonim” olabilir Ali Ufki Bey olabilir Bu konuda belli bir yazılı kaynak yoktur, ancak başka evc ilahinin üslup benzerliği ve bestekâr kaydına nisbetle bunun da Ali Ufki Bey’e aidiyeti düşünülebilir Zira Ali Ufki, bahsedilen evc ilahisini, aslen anonim olan bir ilahiye nazire olmak üzere bestelemiş olabilir Makamı Irak’dır Sayın Ayangil, bu ilahiye Muhayyer Kürdi diyenlere de şunları hatırlatıyor: “Bunlar 17 yüzyıl makam anlayışından bîhaber, piyasacı gönüllerin zevkini okşayan muhayyer kürdi hüküm ve tesirine maruzdurlar “Devir” üslübuna sadakat ve riayetten uzak, musiki adap ve yüksek ilhamına biganedirler” * Sayın Ayangil’in bu ilâhi ile rabıtası ise şudur: Mecmua-i Saz ü Söz adlı Ali Ufki Bey cönkünden, Osmanlıca aslından tercüme ettikleri bir dizi diğer eserle birlikte, 350 yıl sonra ilk icrasını gerçekleştirip, “Uyan ey gözlerim” serlevhalı bir ses kaydı projesine dönüştüren, kendileridir |
|