|
|
Konu Araçları |
göre, halleri, hazretlerine, mevlana, nefsin |
Mevlana Hazretleri'ne Göre Nefsin Halleri |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlana Hazretleri'ne Göre Nefsin HalleriMevlana Hazretleri'ne Göre Nefsin Halleri Ask: Fena Hâlinin Burağı Mahviyet, Hakk’ın varlığında nefsin erimesi, insanın teslimiyet ve itaatının önündeki engellerin kalkmasıdır‘Ene’ yıkılınca nefis ülkesinde Hak iktidar olur Mâsivâ yok olur ve insan gerçek aşk ile dirilir Aşk, sevgilinin seveni ihata etmesi, sevenin, sevgilide yok olmasıdır İnsan gönlünde Hakk’ın kendi kendini sevmesidir İnsanın maksadı Allah’a vuslattır Marifet ilmi ancak vuslat ile elde edilir Vuslat için aslolan üç merhale vardır ki, seyr halinde olan sâlik, mertebesine göre, bu yolda ilim tahsil eder Üç mertebe ve hal aşk ile aşılır: Fenâ Fı’s-Şeyh Mürşidin muhabbetinde yok olma, erime ve kaybolma demektir Onda yok olma ile başlayan bu hal, sonsuz teslimiyeti gerektirir Yaptığı işlerde hikmetler aranır Kusurlar “ene”ye mal edilir Teslimiyetin esas olduğu bu yolculukta mürşidin kâmil olması gerektirİslâm’ı yaşaması ve dâvâ etmesi onun ana meselesidir Bu zatın hali, Allah tarafından bir elbise gibi ona giydirilir Bu zatın, mülkün sahibinden “irşad etme” emrini alması zarurîdir O bakımdan bir insanın bir cemaat tarafından mürşid olarak seçilmesi yanlıştır Seçilen bu kişi dînî ilimlerde ve yaşayışında ne kadar ileride görünürse görünsün, böyle bir vazife ile mükellef olması mümkün değildir Karganın bülbül olması nasıl muhal ise, Hak tarafından böyle bir emre muhatap olmadan irşad makamında olmak da muhaldir Sâlike ilk nazar Fenafişşeyh’de olur Kâmil insanın nazarı ile vuslat yolculuğu başlar“Emmare Makamı”nda olan nefis, ona nazar edenin aşkını üzerinde gösterir Kâmil insanın (mürebbilerin) varlığında nefsini eritme, onun varlığında yok olma halidir Bu, mutlak varlığa ulaşmak için seyr ü sülûkun ilk basamağıdır Bilindiği gibi, varlık âleminden geçip Mutlak Varlık’a varmak için yapılan yolculuğa ‘Seyr ü Sülûk’ denir Vahdet şerbetini içmiş büyüklerin ifadesiyle ‘varlığı yoklukla neticelemeyi gaye edinmiş yolculuk’tur Salih, elini verdiği zatın terbiyesinde varlığından soyunmak kararı ile bu seyre (yolculuğa) başlar“Zât tecellisi”ne ermekle yolculuk kemâle erer Aranılan budur Bulunan “Mutlak Varlık”la, varlıklar unutulur Bu işin sonunda emir alınıp tekrar bu âleme dönmek gerekirse, “geldiğin yolla gelecekleri getir” buyurulur Bu, en yüksek mekamdır Bu zirveye varan kâmile, ‘mürşid’ denir Vesile ve rabıta meselesini anlatırken Hakk’a ulaşmada vasıta ve vesilenin önemini vurgulamıştıkİşte gayelerin en ulvîsi olan Hakk’a kurbiyet yolunda vesile, mürşid-i kâmildir Kurb-u velayet yolu diye adlandırılan bu yolda kâmil mürşid, Cenab-ı Hakk’ın koyduğu ezelî kanunun tabiî ve hayatî bir zaruretidir Nefis terbiye ve tezkiyesi ancak kâmil bir mürşidin nezaret ve refakatinde gerçekleşir Hakk’a kurbiyet kesbetmenin kaçınılmaz şartının, nefis terbiyesi ve tezkiyesi olduğu bilinmektedir Mevlâna Hazretlerinde, şeyhi Şems-i Tebrizî’ye karşı engin bir sevginin olduğunu görüyoruzŞems’in ilk ayrılışında firkatten yanan Hz Mevlâna, vücudunun her zerresinde Şems’i yaşamıştırŞems’in ebedî ayrılışı ise, onu yakmış, Şems’te yok olmayı yaşatmıştır “Ey Tebrizli Şems! Dinim aşktır benim / Ben senin yüzünle övünürüm Bunu unutma hatırla ama Ne vakit olacak / Ne vakit / Ne vakit Şarap olacak / Şarap Ben olacağım / Ben O olacak / O" Mevlâna, bu mısralarda Şems’teki yokluğu ifade ediyor Bir başka beyitinde: “Ben, o! O, ben!” der Fuzulî bu hali şöyle anlatır: “Leyla Mecnun’un kolunu ister O da ‘Kimin kolunu kesip, göndereyim?’ der” Fena Fi’r-Rasül Ezelî olan vasıta ve vesile kanununun yine tabiî ve zarurî gereği, Peygamber’in (yani Resul-i Ekrem’in) varlığında nefsini yoketme yahut eritmedir Zaten kâmil mürşidler Resulullah’ın (sav) varisi olmaktan başka birşey değillerdir Gerçek anlamda Allah’a vasıl olmada vasıta ve vesile peygamberlerdir, tabiatıyla Resul-i Ekrem’dir (sav) Peygamberler Yüce Hakk’a kurb-ü nübüvvet yoluyla vasıl olurlar Nübüvvet nurundan sair insanların istifadesi ise, biraz evvel belirtildiği üzere velayet yoluyladır Nefis, bir mürşid-i kâmilin nezaretinde terbiye oldukça Hakk’a vuslat yolunda kademe kademe çıkılır Özellikle “Nefs-i Mutmainne” makamında fenafirresul haline ulaşılır Burası, Allah’a vuslat yolunda en büyük ve yüce istasyon gibidir Mürşidde fani olma döneminden sonra, fenafirresul devri başlar Bu dönemde sâlik, daha sakin ve de olgundur Artık o, varlık aleminde Hz Peygamber’ledir Mevlâna, şöyle der: “Bugün AHMET benim Ama dünkü AHMET değil Bugün anka benim Ama yemle beslenen kuşcağız değil Tur-i Sînâ’nın gönlüyüm ben Üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum Benim sarhoşluğumun sonu yok!" “Bizim peygamberimizin tariki, yolu, aşk yoludur Biz aşkzadeyiz, anamız aşktır” Fenâ Fi’llah Ruhun beka âlemine ulaşması demektir Nefsi terbiye etmenin, Allah’a vuslat etmenin son merhalesidir bu Ölmeden önce Hakk’a vasıl olmanın ifadesidir bu Kulluğun zirvesi ve en mesut neticesidir bu Bu hal, bu makam sözden ziyade hal ile yaşanır ve lezzeti tadılır Hususiyle ehl-i hal tarafından Kulluk yolunda, Allah’a vasıl olabilmek için nefsin terbiye ve tezkiyesi bu üç kademede gerçekleşirken, insan nefsi bazı makamlardan geçerek kemâle doğru seyreder Başka bir ifade ile nefis menfî vasıflarından ayıklanır, müsbet vasıflara sahip olur Nefis, Allah’a vuslata layık hale gelince “ruh” adını alır, Kur’an ifadesiyle nefs-i mutmainne Nefsin bu seyr ü sülûk olayında başlıca yedi mertebesi vardır Emmare, levvame, mülhime, mutmainne, raziye, merziye, kâmile yahut safiye Her bir mertebenin hal ve alametleri, zaruret ve gerekleri vardır Cihad-ı Ekber, mücahede diye de adlandırılan bu zorlu mücadele herşeyden evvel nefsi inkar ve ona muhalefetle başlar ve sonuna kadar bu mânâ ve mahiyetle devam eder Üçüncü dönem fenafillah halidir Mevlâna, Allah’ın varlık ve birliğini bilmek nedir diye soranlara: “Kendini Ehad’ın huzurunda yakmak, yok etmektir” diyerek bu hâli ifâde ederdi Ona göre “Güzel Allah’ın aşkından gayri her ne varsa, velev ki, şeker yemek olsun, can çekişmekten başka birşey değildir” Peygamberin yolu aşk yoludur Aşk, annemizdir, biz, aşktan doğduk Seviyoruz ve hayatımızın güzelliği bu yüzden Mevlâna’ya göre, sevilen her fânîde Allah sevilir Mecnun’un zamanında güzeller vardı O güzeller Mecnun’a verildi O, bunlara sevgi göstermedi“Ben, Leyla’yı dış güzelliği ile değil, aradığımı bulduğum için seviyorum” dedi“Leyla bir kadehtir Mühim olan kadehin cinsi değil, kadehin içindekidir Leyla kadehinde ben aşk şarabını içtim Öyle kadehler vardır ki, dıştan süslüdür, fakat içinde birşey yoktur” Peygamberimiz, hacamat yaptığında sahabe kanını emerdi, saçlarını, hırkasını muhafaza eder, istimdat ederdi Hâlâ da öyle Bütün bunlar Peygamber’in taşıdığı ruhtan, mânâdan dolayı değerlidir Bundandır ki, O’nun her zerresine muhabbet aslında Hakk’adır Mevlâna: “Sevgiden acılar tatlılaşır; sevgi yüzünden bakırlar altın olur/ Sevgi yüzünden tortular durulur, arınır Sevgiden dertler şifa bulur / Sevgiden ölü dirilir, sevgi yüzünden padişah kul kesilir” derken bunu anlatmıştır l Nefsin, varlığından geçmesi aşk ile mümkündür Kömür siyahtır, ateş kırmızı Ateşe atılan kömür, biraz sonra ateş gibi olur Allah muhabbetinin olduğu gönül, benliğini kaybeder, sevdiğinin rengine boyanır Sâdî: “Kendinde koku olmayan kil, gül ile kalırsa gül kokar Hak aşıkları ile dostluk bizi O’nun aşkına koyar” der Allah sevilirse ona nisbetle mahlukat da sevilir Allah’ı seveni seversen, Allah’ı seversin Bu bir kanundur“Allah’ın öyle kulları vardır ki, onlar kulları Allah’a Allah’ı da kullarına sevdirir Onlar, birer köprüdür” Muhabbete merkez olacak şahısları sevmemiz, milletin birbirini sevmesidir Onlar, milleti birbirine bağlayan harç mesabesindedirler Bütün bu gerçekler, mahviyetin sevgiden ve aşktan ayrılmadığını göstermektedir Kişi severse, sevilenin varlığında fânî olur İşte Mevlâna, Hak sevgisinde nefsini feda etmiş, Hakk’ın varlığı ile hayat bulmuştur Bu gerçek, sevgide nefsin mahviyeti anlamına gelir Onu büyük yapan sır burada Hz Mevlâna’da kulluk ve mahviyet muhabbet ve aşka, bu hal ise kalbin hüzünlenmesine, gözyaşına vesile olmuştur Bu yüce halleri onun beyitlerinden anlıyoruz: “Bulut ağlamayınca, çimen nasıl güler? Çocuk ağlamayınca, memeden nasıl süt emer?” “Allah için ağlayan göz, ne mübarek bir gözdür Allah için yanan bir kalp, ne mübarek bir kalptir” “Her ağlamanın sonu gülmedir Binaenaleyh sonunu gören ve bilahare gülmek için ağlayan, mübarek bir kuldur” |
|