|
|
Konu Araçları |
açılması, büyük, devletinin, kuruluşu, meclisinin, millet, türk, yeni |
Büyük Millet Meclisinin Açılması Ve Yeni Türk Devleti'nin Kuruluşu |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Büyük Millet Meclisinin Açılması Ve Yeni Türk Devleti'nin KuruluşuBüyük Millet Meclisinin Açılması Büyük Millet Meclisinin Açılması ve Yeni Türk Devleti'nin Kuruluşu ve Yeni Türk Devleti'nin Kuruluşu YENİ TÜRK DEVLETİ'NİN KURULUŞU CUMHURİYETİN İLÂNI 1-Büyük Millet Meclisinin Açılması ve Yeni Türk Devleti'nin Kuruluşu Mustafa Kemal Paşa, 8 Nisan'da yayımladığı bildiride, Damat Ferid'in Aydın ilini Yunanistan'a teslim ettiğini, tecavüze uğrayan Türklerin müdafaasına engel olduğunu, İtilaf Devletleri'ni askerî işgalde bulunmaya davet ettiğini fakat milletin bu sefer tedbirli ve hazırlıklı davranacağını Damad Ferit Hükûmetini tanımayacağını açıklıyordu İstanbul işgal altında olduğundan normal faaliyetini sürdüremeyen Mebuslar Meclisi'nin olağanüstü yetki ile Ankara'da toplanması için her türlü tedbir alınmıştı 19 Mart 1920'de bu hususta her tarafa bildiri gönderildi Yapılan seçimler sonunda mebuslar Ankara'da toplandılar 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi açıldı Mustafa Kemal Paşa derhâl bir hükûmet teşkil edilmesini istedi Meclis, kurucu meclislerin sahip oldukları bütün haklara sahip olduğu gibi hükûmet vazifesini de üzerine almış bulunuyordu Yeni kurulan bu devlet teşri, icra ve kaza kuvvetlerini kendinde topladığından bir "cumhuriyet" demekti Fakat şartlar uygun olmadığından bu deyim o dönemde kullanılmamıştır Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına seçildi; böylece hem devlet, hem de hükûmetin başına geçmiş oldu Büyük Millet Meclisi, ilk iş olarak çıkarttığı 29 Nisan 1920 tarihinde Hıyanet-i Vataniye Kanunu ile yurtta meydana gelen olumsuz cereyanları önlemek, ayaklanmaları kışkırtanları ve ayaklanmalara katılanları yola getirmeyi amaçlıyordu Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nun çıkarılmasından hemen sonra Büyük Millet Meclisi, 3 Mayıs 1920'de şu 11 vekili seçerek programını yapmış ve yeni Türk Devleti'nin ilk hükûmetini Iİcra Vekilleri Heyeti adıyla kurmuştur * Bakan:Mustafa Kemal Paşa, * İçişleri: Cami Bey (Aydın), * Adliye; CArif Bey (Erzurum), * Bayındırlık :İ Fazıl Paşa (Yozgat), * Dışişleri :Bekir Sami Bey (Amasya ), * Sağlık :Adnan Adıvar (İstanbul), * İktisat :Yusuf Kemal Tengirşenk (Kastamonu), * Maliye:Hakkı Behiç (Denizli ), * Maarifr Rıza Nur (Sinop ), * Millî Müdafaa:Fevzi Paşa (Kozan-Adana ), * Erkan-ı Harbiye :Albay İsmet İnönü (Edirne ) [size="3">[color="][/size] 4 Meclisin temeli ve bekası fedakârlık esasına dayandırılmıştır 5 Şüphesiz bu meclis kahraman bir meclisti Kısaca İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk milletinin tarihteki mevkiine paralel yüksek seviyeli bir meclisti 2-TBMM'nin Açılmasından Sonra Meydana Gelen Askerî ve Siyasî Olaylar Türk İstiklâl Savaşı'nda, girişilen mücadeleyi başarısızlığa uğratmak için, ülke sınırları dahilinde çeşitli yörelerde iç isyanlar meydana gelmiştir Bu tür isyanların bir kısmı saltanat ve hilâfet adına, bir kısmı da Türk yurdunu parçalayarak yeni siyasî oluşumları gerçekleştirmek amacıyla çıkarılmıştır BMM'nin meşruiyetine karşı çıkarılan ve ülke bütünlüğünü tehlikeye düşüren, askerî, siyasî ve sosyal yönlerden büyük zararlar meydana getiren bu isyanlar sonuç itibariyle BMM Hükûmeti tarafından bastırılmıştırAnadolu'da meydana gelen iç isyanların yanı sıra Doğu Anadolu Rus destekli Ermenilerin, Güney Anadolu ise İngiliz Ermeni ve Fransızların işgaline uğramıştı Buna karşılık Türkiye Büyük Millet Meclisi, Misak-ı Milli sınırları içindeki topraklarının bir bütün olduğunu kabul etmiş ve bunu gerçekleţtirmek için harekete geçmiştir İlk olarak Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki kuvvetler Ermeniler'i bozguna uğratarak Sarıkamış ve Kars'ı Türkiye'ye kazandıran Gümrü Antlaşmasını 2 Aralık 1920 tarihinde imzaladı Kısa süre sonra anlaşma yoluyla Ardahan ve Artvin de ana vatana bağlandı Böylece Misak-ı Millî'nin Doğu Anadolu'daki sınırına kısmen ulaşılmış oluyordu Güney ve Güneydoğu Anadolu'da meydana gelen işgale karşı bölge halkı kendi imkânlarıyla bu haksızlığa karşı koymaya çalışmıştır Bu bölgelerimizde açılan Adana, Maraş, Urfa ve Antep Cepheleriyle Anadolu'da kurtuluşa giden yol açılmıştır Güney cephelerimizde Türk kuvvetlerinin kazandığı zaferler sonucu Fransa, 20 Ekim 1921'de Ankara Hükûmeti ile Ankara İtilâfnamesini imzalamak zorunda kaldı Bu antlaşma, Fransa ile Türkiye arasındaki savaşı sona erdirmiş, Türklere karşı batılı devletlerin kurmuş oldukları ortak cephe yıkılmıştır Doğu ve kısmen güney cephelerinde çarpışmalar başarıyla sona erince Ankara Hükûmeti bütün gücüyle Batı Cephesi'ne yönelme imkanı buldu Batı Cephesi'ndeki dağınık birlikler düzenli bir ordu hâline getirildi ve cephe komutanlığına İsmet Bey (İnönü) atandı Bu sırada ileri harekâta geçen Yunan kuvvetleri 9 Temmuz 1920'de Bursa'yı işgal ederek Eskişehir yönünde ilerlemeye başladı İnegöl-Pazarcık yoluyla ilerleyen Yunanlılar İnönü mevkiinde Türk kuvvetleriyle karşılaştılar 9-10 Ocak 1921 günlerinde savaş sürdü Yunan kuvvetleri 11 Ocakta geriye çekildiler Üç aylık bir aradan sonra yeniden saldırıya geçen Yunanlılar, 23-31 Mart 1921 tarihleri arasında yine İnönü'de Türk kuvvetleri karşısında bozguna uğradılar Fakat yeni birliklerle desteklenen Yunan Ordusu 10 Temmuzda saldırıya geçerek Afyon (13 Temmuz), Kütahya (17 Temmuz) ve Eskişehir'i (19 Temmuz) işgal ettiler Türk ordusu Sakarya hattına çekildi Yunanlılar'ın son büyük saldırısı Sakarya hattında durduruldu 22 gün ve gece süren (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Sakarya savaşı Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı Artık saldırı sırası Türk ordusuna gelmişti Anadolu'dan düşman kuvvetlerini atmak için bir yıllık bir hazırlıktan sonra 26 Ağustos 1922 tarihinde saldırıya geçildi 30 Ağustosta düşman kuvvetleri perişan edildi Yunan başkomutanı Trikopis esir edildi (2 Eylül 1922) 9 Eylülde İzmir'de Yunan kuvvetleri denizine döküldü 11 Eylülde Bursa kurtarıldı Esirlerden başka Anadolu'da başka Yunan askeri kalmadı Yunan kuvvetlerinin ezilmesinden sonra Mudanya'da mütareke görüşmeleri 3 Ekim 1922 tarihinde başladı11 Ekimde imzalanan Mudanya Mütarekesi'ne göre, Türkler ile Yunanlılar arasındaki savaş 14-15 Ekim gecesi sona erecek, Meriç ırmağına kadar olan Doğu Trakya Yunanlılar tarafından boşaltılacak ve İstanbul, barış antlaşması imzaladıktan sonra İtilaf Devletlerince boşaltılacaktı Trakya'yı teslim almak için 19 Ekim 1922 'de İstanbul'a gelen Ankara temsilcisi Refet Paşa büyük gösterilerle karşılandı 4 Kasım'da İstanbul Hükûmeti kendi görevinin sona erdiğini ilan etti 26 Kasım'da Trakya Türk yönetimine geçti Böylece Yunan işgaline uğramış olan bütün vatan toprakları kurtarılmış oluyordu Sıra barışın yapılmasına gelmişti Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti 20 Kasım 1922 tarihinde toplanan Lozan Konferansı'na İsmet Paşa başkanlığında bir heyet gönderdi Görüşmeler 4 Şubat 1923'te kesildi Ancak tarafların barış isteği ağır basınca 23 Nisan'da görüşmeler yeniden başladı ve 23 Temmuz 1923 tarihinde XX yüzyılın en önemli barış antlaşmalarından biri olan Lozan Antlaşması imzalanarak yeni Türk Devleti dünyaca tanınıyor, sınırları saptanıyordu Türkler dışında, Birinci Dünya savaşının bütün mağlûp devletleri, kendilerine zorla kabul ettirilen antlaşmalara boyun eğmek zorunda kalmışlardı Türk milleti ise Sevres Antlaşması gibi bir esaret belgesini kendi tarihinin şeref ve haysiyetine layık görmemiş, istiklâlinin sona erdiğinin zannedildiği bir anda, vatanın müdafaası için neler yapabileceğini düşmanlarına önce savaş meydanlarında göstermiştir Daha sonra bu başarılarını IDünya Savaşı'nın galiplerine, karşılıklı eşitlik prensibine dayanan bir antlaşmayla tasdik ettirmiş kendi üzerine oynanan bütün oyunları bozmuştur I Dünya Savaşı'nın sonunda imzalanan adaletsiz anlaşmalar, Avrupa'da yeni bir savaşın çıkmasına sebep olup yürürlükten kalkmış fakat gerçek barışın kurulmaya çalışıldığı Lozan Andlaşması ise I Dünya Savaşı sonrasının günümüze kadar geçerliğini koruyan tek antlaşması olmuştur Antlaşmanın Türk milleti bakımından önemini en güzel şekilde Mustafa Kemal Paşa açıklamıştır " Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevres Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastin, sonunda neticesiz bırakıldığını ifade eder bir vesikadır" 3-Türk İnkılâbı Lozan Barış Andlaşması, Millî Mücadele hareketinin askerî ve siyasî açıdan başarıyla tamamlanmasını, yeni Türk devletinin milletler arası toplulukta tanınmasını sağlayan önemli bir vesikadır Genel olarak Misak-ı Millî ilkelerinin gerçekleştiği Lozan sonrasında, millî devlet, siyasî, sosyal ve ekonomik alanda zorunlu hale gelen yeni bir teşkilatlanmaya gidecektir Mustafa Kemal Paşa'nın "Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak, yerlerine milletin en yüksek medenî icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymak" şeklinde tanımladığı Türk İnkılâbında esas amaç, millî modern bir devlet hâline gelmek olarak tespit edilmiştir Türk inkılâbında, batılı anlamda millî bir toplum yaratmada, nazarî de olsa, millîlik ile medeniliğin bir bütün olarak ortaya çıktığı ve birbirine bağlı iki kavram olduğu görülür Saltanatın kaldırılmasından sonra Cumhuriyetin ilânıyla, Mustafa Kemal Paşa'nın "Medeniyet yolunda yürümek, muvaffak olmak hayatın şartıdır" prensibinin gerçekleşmesinde önemli bir adım atılmıştır Cumhuriyetin ilânı ise her şeyden önce, kurulan yeni devletin bir "Millî Türk devleti" olduğunu ve devlet kültürünün Türk benliği ve gelenekleri üzerine kurulması gerektiğini ortaya koymuştur Cumhuriyet rejimi ve Türk millî devlet fikri Mustafa Kemal Paşa'nın en başta gelen temel inkılâpları olmuştur Onun yaptığı diğer inkılâplar, bu temel inkılâpları tamamlayan yenilikler mahiyetindedir A-Saltanatın Kaldırılması İtilâf Devletleri, 28 Ekim 1922'de Lozan'da toplanacak barış konferansına BMM Hükûmetiyle birlikte İstanbul Hükûmeti temsilcilerini de davet etmişlerdi İtilâf Devletleri'nin bu davranışı Ankara ve İstanbul Hükûmetleri şeklinde iki ayrı otoritenin varlığını kabul ettirerek, ülkede ikilik yaratmak suretiyle Millî Mücadele Hareketini başarısızlığa uğratmak amacını taşımaktadır Ancak bu teşebbüs, 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla sonuçlanan Büyük Millet Meclisi kararının oluşmasına zemin hazırlamıştır Tevfik Paşa, Sadrazam unvanıyla 29 Ekim 1922'de BMM Başkanlığına çektiği telgrafta Lozan görüşmelerine İstanbul Hükûmeti temsilcilerinin de katılımını talep etmişti Mustafa Kemal Paşa, konuyu 30 Ekim 1922 tarihli BMM Genel Kurul görüşmelerine getirdi Toplantıda iki ayrı görüş çarpışmıştır Birinci grup milletvekillerinden Antalya Mebusu Rasih Bey (Kaplan), Hakkari Mebusu MMüfit (Kansu) Bey ve Sıhhıye Vekili Dr Rıza Nur Bey'in dile getirdikleri görüş: "Bab-ı Ali ve padişahın hükümsüzlüğü" şeklindeydi İkinci grup liderlerinden Erzurum Mebusu Hüseyin Avni (Ulaş) Bey'in ifade ettiği görüş ise; "Tevfik Paşa'nın telgrafına ret cevabı yeterlidir, başka bir işleme gerek yoktur" ţeklindeydi Dr Rıza Nur'un hazırladığı, Mustafa Kemal Paşa'nın da aralarında bulunduğu 82 mebusun imzasını taşıyan önergede "Osmanlı İmparatorluğu ve Sultanlığın devrildiği, Teşkilât-ı Esasiye kanunu ile hükümranlık haklarının millete ait bulunduğu" görüşü yer almıştı Oya sunulan bu önerge İkinci Grup milletvekillerinin toplantıya katılmaması nedeniyle yeterli çoğunluk sağlanamamış ve kabul edilmemiştir 1 Kasım 1922'de tekrar toplanan mecliste gerek Dr Rıza Nur'un gerekse aynı gün verilen 26 imzalı Hüseyin Avni Bey'in önergeleri üzerindeki tartışmalar sırasında Mustafa Kemal Paşa konuya müdahale ederek geniş bir konuşma yaptı Bu konuşmadan sonra konuyla ilgili önergeler,Teşkilât-ı Esasiye, Şer'iye ve Adliye Komisyonlarına gönderildi Bu komisyonlar ortak olarak hemen toplandı Komisyon görüşmelerinde bir kısım mebusların hilâfet ve saltanatın ayrılmasına karşı çıkmaları üzerine Mustafa Kemal Paşa söz alarak şu konuşmayı yaptı "Türk milleti hâkimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor Bu bir oldu bittidir Söz konusu olan, millete saltanatını hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir Mesele, zaten oldu bitti hâline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir Bu mutlaka olacaktır Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur Aksi takdirde, yine gerçek,usulüne uygun olarak ifade edilecektir Fakat belki de bazı kafalar kesilecektir" Bu konuşma üzerine komisyonda çözüme kavuşan konu, sür'atle tasarı hâline geldi ve aynı gün ikinci oturumda genel kurula sunuldu Tasarı oy birliği ile kabul edilerek 1 Kasım 1922 tarihinde kanunlaştı 308 sayılı kanunla hilâfet ve saltanat ayrılmış, hilâfete dokunulmamış, saltanat ise kaldırılmıştır Gerçekte saltanatın kaldırılması,16 Mart 1920'de sona eren, Osmanlı saltanat makamının sahip olduğu "hâkimiyet" mefhumunu çok daha önce 1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile Türk milletine intikalini sağlayan inkılâp hareketinin son halkasıdır Saltanatın kaldırılması ile İstanbul'da Tevfik Paşa kabinesi 4 Kasım 1922 de toplanarak istifa etmiş,17 Kasım 1922 'de de son Osmanlı Sultanı Vahdettin İngiliz himayesinde ülkeyi terk etmiştir B-Cumhuriyetin İlânı Mustafa Kemal Paşa,1921 Anayasası'nın ilk maddelerinde yer alan "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ve "Millî iradeyi millet namına temsil eden tek yetkili organ Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir " ifadelerini daima "Cumhuriyet" şekliyle yorumlamıştır Gerçekten de 1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile kurulmuş olan siyasî rejim geniş anlamı ile Cumhuriyet'ten başka bir şey değildi Ancak Cumhuriyet resmen ilân edilmemiş ve devlet başsız bir şekilde kurulmuştur 26 Ekim 1923'de ortaya çıkan bir hükûmet buhranı sonucu Başvekil Fethi Bey istifasını vermişti 28 Ekim akşamı Çankaya'da yeni hükûmet teşekkülü ile ilgili çalışmalar sırasında Cumhuriyetin ilanı kararlaştırıldı Toplantı sonrasında Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa ile birlikte 1921 anayasasının bazı maddelerini değiştiren değişikleri tespit ettiler 29 Ekim 1923 günü konu önce Halk fırkası grubunun öğleden sonraki oturumunda gündeme geldi Mustafa Kemal Paşa'nın bir gün önce tespit ettiği değişiklikler uzun görüşmelerden sonra kabul edildi Kanun teklifi, Kanun-i Esasi encümeni tarafından usulen incelenerek meclise sunuldu TBMM 29 Ekim 1923 tarihinde 364 sayılı kararla Cumhuriyeti ilân etti Cumhuriyetin ilânı ile 1921 Anayasası'nın 1,2,4,10,11 ve 12 maddeleri şu şekilde değiştirilmîştir Birinci maddeye "Türkiye Devleti'nin şekl-i hükûmeti Cumhuriyettir" cümlesi eklenmiştir İkinci madde; "Türkiye Devletinin dini İslâm, resmî lisanı Türkçedir" şekliyle tespit edilmiştir Bu madde 1921 Anayasası'nda mevcut olmayıp ana yasamıza ilk defa girmiştir Dördüncü madde; Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur Meclis, hükûmetin ayrıldığı idare konularında Bakanlar Kurulu vasıtasıyla yönetir Onuncu madde; Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir Cumhurbaşkanlığı görevi yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir On birinci madde; Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır Bu sıfatla gerekli gördükçe Meclis'e ve Bakanlar Kurulu'na başkanlık eder On ikinci madde; Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından ve meclis üyeleri arasından seçilir Diğer bakanlar, Başbakan tarafından ve yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından hepsi birden Meclis'in onayına sunulur Meclis toplantı hâlinde değil ise, onaylama Meclis'in toplantısına bırakılır Yapılan bu önemli değişiklerden sonra aynı gün Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılarak, Mustafa Kemal Paşa yeni Türk Devletinin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur 30 Ekim 1923'te ise Malatya Mebusu İsmet Paşa, M Kemal Paşa tarafından Başbakan olarak atanmış ve yeni kabine teşekkül ettirilmîştir C-Halifeliğin Kaldırılması İslâm'da din ve devlet işleri birbirinden ayrılmaz parçalardır İslâm Devleti'nin başı hem ülkesinde dini koruyan bir "imam" hem de sınırların güvenliğini sağlayan bir "Devlet başkanı" dır Cismanî ve ruhanî olmak üzere her iki otoriteyi (iktidarı) uhdesinde toplamıştır Hristiyanlık'ta olduğu gibi "kilise-devlet" ayırımı yoktur İşte İslâm tarihinde "dinî" ve "dünyevî" görevleri bünyesine toplayan devlet başkanlarına "halife" denmektedir Saltanatın kaldırılmasından sonra Hilâfet muhafaza edilmiş, Abdülmecit Efendi halife olarak TBMM tarafından seçilmişti Halife Abdülmecit Efendi seçilirken kendine sadece "dini reis" olarak yetkiler verilmiţti Lozan sonrasında halifelik konusunda gerek Meclis'te, gerekse kamuoyunda tartışmalar yoğunlaştı Basının önemli bir bölümü Hilâfet'in korunmasını savunmuştu Meclis'te Halk Fırkası mebusları tarafından Halifenin yetkisini aştığı iddialarının ortaya atılmasına karşılık, aynı görüşte olmayan mebuslar da vardı Ortaya çıkan bu görüşlerden ilki; Mustafa Kemal Paşa'nın savunduğu gibi Hilâfet'in yabancı güçlerce kullanılabileceği endişesinden hareketle artık zararlı bir niteliğe sahip olduğu şeklindedir İkinci tavır ise asıl halifeliğin kaldırılmasının Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikasında İslâm ülkeleriyle aralarındaki bağları keserek, devletin dış itibarını zedeleyebileceği mahiyetindedir Mustafa Kemal Paşa, Şubat 1924'te İzmir'de iken Hilâfet'in kaldırılması kararını almıştır İsmet Paşa, Kazım Karabekir Paşa ve Fevzi Paşa ile birlikte aldığı Hilâfet'in, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye ile Şer'iye ve Evkaf Vekaletlerinin kaldırılma kararını daha sonra 1 Mart 1924'te meclisi açış nutkunda dile getirecektir Hilâfet'in kaldırılma meselesi önce 2 Mart 1924'te Halk Fırkasın da görüşülerek kabul edildi 3 Martta toplanan Meclis Genel kuruluna ise üç ayrı kanun teklifi sunuldu ; 1) Urfa mebusu Şeyh Saffet Efendi'yle 53 arkadaşının Hilâfetin kaldırılması ve Osmanlı hanedanının Türkiye dışına çıkarılmasıyla ilgili kanun teklifi 2) Siirt Mebusu Halil Hulki Efendi ve 50 arkadaşının Şer'iye ve Evkaf vekaletiyle Erkan-ı Harbiye Vekaleti'nin kaldırılmasıyla ilgili kanun teklifi 3) Manisa Mebusu Vasıf Bey ve 50 arkadaşının eğitim ve öğretimin birleştirilmesiyle ilgili kanun teklifi Bu kanunlarda yapılan görüşme ve tartışmalar beş saat kadar sürdü Saat 18:45'te TBMM söz konusu tasarıları 429,430 ve 431 sayı ile kanunlaştırdı Buna göre "Ţer'iye ve Evkaf Vekâleti ile Erkan-ı Harbiye Vekâleti kaldırılmış, eğitim öğretim Millî Eğitim Bakanlığına bağlanarak birleştirilmiştir Hilâfet'in tamamen kaldırılmasıyla ilgili karar kanunlaştıktan sonra İstanbul Valisi tarafından Abdülmecit Efendi'ye tebliğ edilmiş ve yurt dışına çıkması sağlanmıştır Aslında halifeliğin kaldırılmasının siyasî gayeden çok daha önemli kültürel ve tarihî manası vardır On dokuzuncu yüzyılın başlarından beri sürüp gelen yenilikçi-lâik grubun, dinci-muhafazakârlara karşı zaferini ifade etmiştir Hilâfetin kaldırılması yurt dışında büyük tepkilere yol açmıştır Batı dünyası bu olayı şaşkınlıkla karşılayarak hayranlıklarını ifade etmişler, İslâm dünyası ise olumsuz tepkilerini dile getirmiştir d-Anayasa Hareketleri 23 Nisan 1920 tarihinden itibaren artık resmî bir hüviyet kazanan millî teşkilât gayelerini daha açık bir biçimde ortaya koymaya başlamıştır Mustafa Kemal'in 19 Mart 1920 tarihinde askerî ve mülkî erkâna gönderdiği seçim talimatında, Meclis'in 23 Nisan 1920 tarihinde açılmasına karar verilmiş, 22 Nisan 1923 tarihli telgraf ile de söz konusu tarihten itibaren mülkî ve askerî makamların ve bütün milletin müracaat edeceği makamın "Meclis" olacağı duyurulmuştur 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplanan BMM, yeni Türk devletinin ilk siyasî organı olarak faaliyete geçmişti Aynı gün ilk oturumda en yaşlı üye sıfatıyla Şerif Bey, yaptığı konuşmada, "Türk milletinin yabancı köleliğine karşı çıkarak,geleceğini tayin etme hakkına sahip olduğuna ve bağımsızlık yolunda direnmek azminde olduklarını " açıkladı Açılışından hemen sonra çalışmalarına başlayan BMM'nin aldığı 1 numaralı kararla İstanbul Meclis-i Mebusan'ından gelen milletvekillerinin kendi çatısı altında toplanmaları kararlaştırılmış, bununla birlikte kendi kuruluşunu da düzenlenmiştir 24 Nisan 'da Mustafa Kemal Paşa söz alarak geniş bir konuşma yapmış ve hükûmetin kuruluşu ile ilgili temel ilkeleri açıklamıştır Bu ilkeler meclis tarafından kabul edilerek aynı günkü beşinci oturumda yapılan oylamada 110 rey alarak Meclis Başkanlığı'na seçilmiţtir Mustafa Kemal Paşa'nın hükûmet kurulmasının lüzumuna işaret eden teklifi 25 Nisan 1920 tarihinde kabul edildi ve "Kuvve-i İcraiye'nin" teşkiline karar verildi Aynı gün yapılan görüşmelerde ayrıca Başkanlık Divanı seçimleri de tamamlandı Mustafa Kemal Paşa'nın Meclis'e hükûmetin kurulması ile ilgili olarak verdiği teklifte, hükûmetin yapısına ilişkin ilkeler özetle şu şekilde belirtilmîştir: 1-Hükûmet kurmak zorunludur 2-Geçici olarak bir padişah kaymakamı (vekili) ortaya çıkarmak uygun değildir 3-İrade-i millîye'nin vatanın kaderine hâkim olmasının kabul edilmesi zorunludur 4-TBMM'nin üstünde güç yoktur 5-Meclis, yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır Mustafa Kemal'in bu tekliflerinden de anlaşılacağı gibi dönemin zarureti gereği, "Meclis Hükûmeti" sisteminin uygun bulunduğu, ayrıca kuvvetler birliği prensibinin benimsenmesi lüzumu telkin edilmektedir 23,24 ve 25 Nisan günü alınan kararların Millî Hâkimiyet ilkesine dayanan bir meclisi ve hükûmeti oluşturması bakımından anayasa niteliği taşıdığı söylenebilir Mustafa Kemal Paşa'nın 24 Nisan 1920'de kabul edilen anayasa niteliğindeki teklifi 13 Eylül 1920'de TBMM'ye verilerek, 18 Eylülde mecliste alınan ve siyasî ,sosyal , askerî ve idarî yönden düzenlemeleri öngören program, 20 Ocak 1921 tarihli anayasanın hazırlanmasına temel teşkil etmiştir 20 Ocak 1921 tarihli TBMM'de 85 sayı ile kabul edilen anayasa, 23 madde ve bir de ayrı maddeden meydana gelmektedir Bazı önemli maddeleri şunlardır: "Madde1:Hâkimiyet bilâ kayd-u şart milletindir İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir Madde 2:İcra kudreti ve teşrii salâhiyeti milletin yegâne ve hakikî mümessili olan BMM'de tecelli ve temerküz eder Madde 3:Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükûmeti Büyük Millet Meclisi Hükûmeti unvanını taşır" Görüldüğü gibi kabul edilen bu maddelerle ayrı bir "Türkiye Devleti"nin varlığından bahsedilmektedir Osmanlı Devleti'nin yok olmasıyla yeni bir devletin kuruluţunu, hukukî yönden belgelemiţtir Yeni anayasa aynı zamanda Millî Hâkimiyet'i esas alan ve vatanın kaderine Millî Hâkimiyetin temsilcisi olarak BMM'nin el koymasını mümkün kılan bir siyasî ve hukukî vesikadır 1921 Anayasası Millî Mücadele'nin olağanüstü şartları içinde hazırlanmış geçici bir anayasadır Meclis'in ve Millî Hükûmetin durum ve yetkisini, şekil ve niteliğini tespit ve ifade eden ilk kanundur 1921 Anayasası'nda kuvvetler birliği sistemi hâkimdir Türkiye'de bütün kuvvet ve yetkilerin kaynağı millettir Millî iradeyi millet namına temsil eden tek yetkili organ, BMM'dir Meclis yasama ve yürütme yetkilerine sahiptir Kuvvetler birliğine dayanan Meclis Hükûmeti sistemi 1921 Anayasası ile ilk defa Türkiye'ye girmektedir Reissiz bir Cumhuriyet kuran bu anayasa ile millî irade Meclis tarafından temsil ve yürütülmekte, böylece kuvvetler birliği esası, millî kuvvetlerin şuurlu bir merkezde toplanmasını ve tek bir iradeye bağlanmasını da zorunlu kılmaktadır 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa'da yapılan en önemli değişiklik 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilânı ile olmuş, devlet şekli bu ilanla Cumhuriyet olarak değiştirilmîştir 1921 tarihli anayasanın kabul edilmesinden sonra siyasî alanda önemli inkılâplar gerçekleştirilmiştir Kasım 1922'de saltanat kaldırılmış, Ekim 1923'de Cumhuriyet ilân edilmiş ve Mart 1924'te ise halifelik kaldırılmıştır; ayrıca eğitim-öğretim alanında birtakım yenilik hareketleri ile Türk milleti siyasî,sosyal ve kültürel alanında hızlı bir değişim içine girmiştir Bu hızlı değişimde toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek yeni bir anayasanın hazırlanmasını 1924 tarihînde 491 sayı ile Teşkilât-ı Esasiye Kanunu olarak TBMM'de kabul edilmiştir Toplam 105 maddeden oluşan 1924 Anayasası'nın önemli maddeleri şunlardır: 1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyet'tir 2-Türkiye Devleti'nin dini İslâm dinidir Resmî dili Türkçedir Başkenti Ankara şehridir 3-Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir 4-TBMM milletin tek ve gerçek temsilcisi olup millet adına hâkimiyet hakkını kullanır 5-Yasama yetkisi ve yürütme gücü BMM'de toplanır 6-Meclis yasama yetkisini kendi kullanır 7-Meclis yürütme yetkisini kendince seçilmiş Cumhurbaşkanı ve onun atayacağı bir Bakanlar Kurulu eliyle kullanır Meclis, hükûmeti her vakit denetleyebilir ve düţürebilir 8-Yargı hakkı, millet adına, usulü ve kanununa göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır |
|