Durkheim Kimdir, Durkheim Hayatı, Durkheim Ve Okulu Tarihi Hakkında |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Durkheim Kimdir, Durkheim Hayatı, Durkheim Ve Okulu Tarihi HakkındaDurkheim Kimdir, Durkheim Hayatı, Durkheim ve Okulu Tarihi Hakkında Durkheim Kimdir, Durkheim Hayatı, Durkheim ve Okulu Tarihi Hakkında Hayatı 15 Nisan 1858’de Epinal’de doğmuş ve 15 Kasım 1917’de ölmüştür İlk öğrenimini Epinal kolejinde, lise öğrenimini «Louis le Grand» da yaptıktan sonra 1879’da «Ecole Normale Supérieur»e girmiş, 1882’de agreje olmuş, sonra da birçok liselerde öğretmenlik etmiştir 1885-1886’da bir yıl kadar izin alıyor Bu izninin yarısını Paris’te, yarısını da Almanya’da geçiriyor Seyahatten dönünce çeşitli dergilerde birçok yazıları çıkıyor Biraz sonra Bordeaux Edebiyat Fakültesine geçerek uzun yıllar orada «Pédagogie» okutuyor Nihayet 1902 yılında Paris Edebiyat Fakültesinde «Buisson»un eğitim kürsüsüne geçiyor, burada ölümüne kadar sosyoloji ve pedagoji okutuyor Yapıtları 1 Toplumsal İşbölümü üzerine (De la Division du Travail Social, 1893) Bu yapıt Darülfunun Hukuk Medresesi Hukuku Esasiye Muallimi Mitat tarafından «İçtimaî Taksimi Amal» adı altında dilimize çevrilmiş, 1924 yılında da yayımlanmıştır (Eski harflerle) 2 Sosyoloji Yönteminin Kuralları (Les Régles de la Méthode Sociologique, 1895) Selmin Siber tarafından dilimize çevrilmiş ve yayınlanmıştır 3 İntihar (Le Suicide, 1897) (Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuasında bir özet vardır, sayı: 1, 2, 3, 1927) 4 Din Hayatının İlkel Biçimleri (Les Formes Elémentaires de la vie Religieuse, 1912) Hüseyin Cahit tarafından çevrilmiştir ve iki cilt olarak kitap halinde çıkmıştır Birinci cildi 1923’te ikinci cildi 1924’te basılmıştır (eski harflerle) 5 «De la Méthode Dans les Sciences», 1910 (kolektif bir yapıt) Ölümünden sonra çıkan kitapları: 6 Eğitim ve Sosyoloji (1922’de Paul Fauconnet tarafından bastırılmıştır) Türkçe çevirisi: İbrahim Memduh Seydol, 1950 7 Felsefe ve Sosyoloji (1924) 8 Ahlak Eğitimi (Education Morale, 1925); (P Fauconnet tarafından basılmıştır) Hüseyin Cahit Bey tarafından Türkçe’ye çevrilmiş, 1927 yılında basılmıştır (eski harflerle) 9 Sosyalizm (1928, Mauss, M tarafından bastırılmıştır) 10 L’évolulion Pédagogique en France (2 cilt), 1938 11 Leçons de Sociologie (1950 yılında ilk defa İstanbul’da Fransızca olarak basılmıştır Hüseyin Naili Kubalı’nın bir önsözü vardır) Durkheim 1896’dan itibaren «L’année Sociologique» adında bir, yıllık çıkarmaya başlamış, bu yıllık 1913’e kadar devam etmiştir Durkheim’in bu yıllıklardaki yazıları aşağıda sırayla gösterilmiştir: Birinci yıl (1896-1897): La Prohibition de I’İnceste et ses Origines (70 sayfa) (Necmettin Sadak tarafından çevrilmiştir İçtimaiyat mecmuasında) İkinci yıl (1897-1898): De la Définition des Phénoménes Religieux (23 sayfa) Üçüncü yıl (1898-1899): Durkheim’in etüdü yoktur, kitap çözümlemeleri vardır Dördüncü yıl (1899-1900): Deux Lois de I’Evolution Pénale Beşinci yıl (1900-1901): Sur le Totémisme (39 sayfa) Altıncı yıl (1900-1902): Durkheim ve Mauss;De Quelques Formes Prirnitives de classification Contribution à l’Etude des Représentations Coilectives Yedinci yıl (1902-1903):……………(çözümlemeleri var) Sekizinci yıl (1903-1904): Sur L’Organisation Matrimoniale des Sociétés Australiennes Dokuzuncu yıl (1904-1905): (çözümlemeleri var) Onuncu yıl (1905-1906): (çözümlemeleri var) On birinci cilt (1906-1909): Bu süre içinde çıkan kitapların çözümlemelerine ayrılmıştır On ikinci cilt (1909-1913): Bu süre içinde çıkan kitapların çözümlemelerine ayrılmıştır Bundan başka Durkheim’in çeşitli dergilerde yayınlanmış birçok makaleleri vardır Elimize geçen başlıcalarını aşağıya sıralıyoruz Annales de la Faculté des Lettres de Bordeaux (1889): İntroduction à la Sociologie de la Famille Revue Philosophique: Sur la Définition du Socialisme (1893, Novembre) Durkheim et Fauconnet: Sociologie et Science Sociale (1903) Revue de Métaphysique et de Morale: Représentation İndividuelle et Représentation Collective (1898) Leçon de Méthodologie Pédagogique (1903) İmportance et Signification de l’Etude des Religions Primitives (1909) L’Origine Sociale des Catégories et le Problème de Connaissance (1909) Sociologie Religieuse et Théorie de la Connaissance (1909) Sociologie Religieuse (1909) Bulletin de la Société Française de Philosophie: La Détermination du Fait Moral (1906) L’İnconnu et l’İnconscient en Histoire (1908) Revue Politique et Littéraire (20 Ocak 1906): L’évolution et le Rôle de l’Enseignement Secondaire en France Durkheim hakkında yazılan başlıca yapıtlar: S Deploige: «Le Conflit de la Morale et de la Sociologie» Gehlke: «Emile Durkheims Contributions to Sociological Theory» V Branford: «Durkheim», Sociological Review, 1918 Halbwachs: «La Doctrine de E Durkheim», Revue Philosophique, 1918 HE Barnes: «Die Philos Tendenzen der Sociologie E Durkheim» Jahrbuch für Sociologie, cilt II, 1926 GL Duprat: :La Psycho Sociologie en France», Archiv für Geschichte der Philosophie und Sociologie, cilt 30, cüz I, II P Sorokin: «La Théorie de la Religion de Durkheim», Rusça G Sorel: «Les Théories de Durkheim», Le Devenir Social, cilt I, 1895 Bouglé: «Revue Générale des Théories Récentes sur la Division du Travail», L’année Sociologique, cilt 6 G Davy: «Durkheim» Yirminci yüzyıl sosyologları arasında Durkheim’in çok önemli bir yeri vardır Durkheim bu başarısını özellikle sosyoloji çalışmalarındaki bazı özelliklere borçludur Gerçekten Durkheim yapıtlarında, filozofun geniş görüşü, sağlam mantığıyla, bilimin kılı kırk yaran, dikkatli ve sabırlı yöntemini birleştirmiştir İleri sürdüğü varsayımlar, olguların (fait) dikkatli incelemelerine dayanılarak formüle edilir Varsayımlarını hep olguların verileriyle kanıtlar Onun için sosyoloji yapıtları tümüyle kuramsal ve filozofik karakterde olan yapıtlardan çok üstün olduğu gibi herhangi bir toplumsal olayın çok dar, yavan bir tanıtlamasına dayanan yapıtlardan da, kuşkusuz, daha kavrayışlı ve çok daha derindir Durkheim Sosyolojisinin Ana Hatları Bundan önce sosyoloji okulunun ilkeleri üzerinde söylenenleri, Durkheim sosyolojisi için de söylemek mümkündür Onun için burada aynı ilkeleri tekrarlayacak değiliz Sadece kendisinden önce bu yolda ileri sürülen kuramlara Durkheim’in neler kattığını göstermeye çalışacağız Durkheim de bütün sosyoloji okulu taraflıları gibi «Kolektif bilinç bireysel bilinçten büsbütün ayrı bir tür (espèce) meydana getirir» noktasında direnerek «Les Règles» de «Toplum bireylerin bir toplamı değil bir bireşimidir» ve «Toplumsal hayatın açıklamasını psikolojik hayatta değil gene toplumsal hayatta aramak gerekir» (1) der Durkheim kolektif bilinci bireysel bilinçten ayıran iki nesnel nitelik ileri sürer Bunlardan biri dışlık biri de baskıdır Toplumsal olayların, psişik karakterde olması da bu olayları biyolojik olaylardan kolaylıkla ayırır Daha açık söylemek gerekirse Durkheim’e göre toplumsal olaylar din, ahlak, hukuk, mantık gibi türlü biçimlere bürünerek bireysel bilinçlere dıştan gelirler ve kendilerini istese de istemese de bireye zorla kabul ettirirler İşte bu iki nitelik yani dışlık ve baskı, toplumsal olaylar din, ahlak, hukuk, mantık gibi türlü biçimlere bürünerek bireysel bilinçlere dıştan gelirler ve kendilerini istese de istemese de bireye zorla kabul ettirirler İşte bu iki nitelik yani dışlık ve baskı, toplumsal olayları psikoloji olaylarından ayırır (2) Böylece Durkheim bireysel bilinçlerden ve bireysel tasarılardan bağımsız olarak toplumsal bilinç ve toplumsal tasarı diye ayrı bir gerçek kabul eder Durkheim’e göre: «Toplum, çoğu zaman sanıldığı gibi mantıksız (illogique) veya mantık dışı (alogique), ipe sapa gelmeyen bir varlık değildir! Tersine kolektif bilinç, bilinç hayatının en yüksek biçimidir Çünkü bilinçlerin bilincidir Bireylerin ve yöresel (mahalli) olanakların üstünde yer aldığı için her şeyi özlü, temelli tarafından görür, ayrıca söylenebilir fikir kalıplarına sokar Toplum bireylere göre ileriyi daha iyi görür» (3) Durkheim’in bireysel bilinçlerden ayrı olarak bir toplumsal bilinç kabul etmesi, bunun niteliklerini göstermeye çalışması, sosyoloji okulunun özelliğidir Bu fikir birçok temsilciler tarafından da savunulur Yalnız Roberty bu özelliğe Durkheim kadar önem vermemiştir Daha ilerilere gitmeden şimdi hemen Durkheim’in toplumsal gerçekçiliği üzerinde duralım ve bunun hangi koşullar içinde doğru olabileceğini araştıralım Durkheim bu kuramıyla bireysel bilinçlerin karşılıklı etkisi, bireylerin bilincinde yalnız başlarına hiçbir zaman edinemeyecekleri bir değişiklik doğurur demek istiyorsa bu savına hiçbir diyeceğimiz yoktur Çünkü bu savında yerden göğe kadar haklıdır Ama bu kuramıyla bireysel bilinçlerden bağımsız olarak bireysel bilinçlerin dışında bulunan bir topluluk bilincinin varlığını anlatmak istiyorsa olumlu bir kafa böyle bir savı kabul edemez Çünkü o zaman topluluk bilinci, deneyi imkânsız, metafizik bir , varlık halini alır Böyle olunca da Tarde, eleştirmesinde haklıdır Gerçekten Tarde Durkheim’in toplumsal gerçekçiliğini şöyle eleştirir: «Birey kalkınca, ortada topluluk diye bir şey nasıl kalır, bunu bir türlü anlayamıyorum Üniversiteden hocaları, öğrencileri kaldırınız, bilmem ortada kuru bir odadan başka bir şey kalır mı? anlaşılan Durkheim bizi ortaçağ gerçekçiliğine sürüklemek istiyor» (4) Bize öyle geliyor ki, Durkheim’in kuramında topluluk bilinci metafizik bir varlık olarak görünmektedir (5) Bu bakımdan Tarde eleştirmesinde haklıdır Sorokin’e göre Durkheim’in ileri sürdüğü dışlık ve baskı nitelikleri de ahlak ve hukuk olayları gibi bazı toplumsal olayları anlatır ama hepsini anlatmaya yetmez Örneğin Durkheim sadece zorunlu olan olaylar toplumsaldır dediği zaman yok yere toplumsal olaylar alanını daraltmaktadır Sorokin’e göre bu noktada da Tarde eleştirmelerinde haklıdır Gerçekten: «Böyle olunca, örneğin yenenlerin yenilenleri köle yapması gibi olaylar ancak toplumsal nitelikte olacak; bunun dışında kalan yani baskı niteliği olmayan –örneğin bir kavmin kendi isteğiyle din değiştirmesi, sözleşmeye dayanan serbest ilişki gibi– olaylar toplumsal alanın dışında kalacak Böyle bir toplumsal olay anlayışı da, kuşku yok, yanlıştır» (6) Şimdi Durkheim’in ana yapıtlarını birer birer ve kısaca gözden geçirelim Toplumsal İşbölümü Üzerine (De la Division du Travail Social) (7) Durkheim’in 1893’te yayınlanan bu ilk büyük yapıtı uzunca bir girişten sonra üç kitaba ayrılır Girişin, her bir kitabın ne gibi konuları ele aldığını ilkin bir çizelge ile gösterelim: Giriş: Toplumsal işbölümünün gelişmesine yardım mı etmeliyiz, yoksa ona engel mi olmalıyız? Vicdanlar hüküm vermekte kararsızdır Onun için bu olguyu değer yargılarından sıyırarak olduğu gibi incelemek gerekir Kitap I: İşbölümünün görevleri 1 Bu görevi belirtmek için tutulacak yol (yöntem), 2 Mekanik veya benzerliğe dayanan dayanışma (solidarité), 3 Organik veya işbölümüne dayanan dayanışma (solidarité), 4 Önceki açıklamaları tamamlayan kanıtlar (preuve), 5 Organik dayanışmanın üstünlüğü ve sonuçları, 6 Organik dayanışma ve sözleşmeye dayanan dayanışma Kitap Il İşbölümünün nedenleri, koşulları 1 İşbölümü, insanların mutluluk sorunu, 2 İşbölümünün ilerlemesinin başlıca nedenleri: sıklık, 3 İşbölümünün ilerlemesinin ikinci derecede nedenleri, 4 Verilen açıklamalardan çıkan sonuç Kitap III: İşbölümünün anormal biçimleri 1 Anomik işbölümü, 2 Baskılı (contrainte) işbölümü, 3 Başka anormal haller Sonuç Durkheim bu yapıtında toplumsal dayanışmanın nedenlerini, biçimlerini, etkilerini araştırmaktadır Bu konu üzerinde kendisinden önce de uğraşanlar pek çoktur Bunlar arasında özellikle Platon, Aristo, Comenius, Petty, Ferguson, Adam Smith, Saint Simon, daha sonra da A Comte, H Spencer, S Mill, Carey dikkati çeker Durkheim’den altı yıl önce Ferdinand Tönnies (8), üç yıl önce de George Simmel (9), bu konuyu incelemişler ve daha o zamanlar Durkheim’in kuramına çok benzeyen bir toplumsal farklılaşma kuramı ileri sürmüşlerdir Bununla Durkheim’in yapıtında hemen hiçbir fark yoktur demek istemiyoruz Durkheim’in yapıtında ileri sürülen varsayımlar (hypothèse) daima olgularla kuvvetlendirilmiştir Oysa Tönnies ve Simmel’de bu yan çok zayıftır Durkheim bu yapıtının ilk kısmında işbölümünü bir değişken (variable) olarak ele alır, bu olayın fonksiyonu veya sonucu saydığı başka birtakım toplumsal olayları da buna bağlamaya çalışır, işte işbölümüne bağlı olarak değişen ve işbölümünün birer sonucu sayılan diğer olaylardaki değişiklikler aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir Durkheim, böylece yapıtının ilk bölümünde toplumsal işbölümünün insan psikolojisine, ahlaka, hukuka, toplumsal dayanışmaya, politik rejime, ekonomi örgütüne, dine, ideolojiye olan etkilerini gösterdikten sonra ikinci bölümünde işbölümünü meydana getiren nedenleri araştırır Yani birinci bölümde bir değişken olarak ele aldığı ve sonuçlarını incelediği işbölümünü ikinci bölümde basit bir fonksiyon olarak ele alır ve bu fonksiyonun değişkenlerini bulmaya çalışır Durkheim burada da sosyolojizm ilkesine sadık kalmıştır Gerçekten Durkheim, tümüyle psikolojik bir temele dayanan mutluluğa erişmek eğilimi neden işbölümünün nedeni olamaz, bunu uzun uzadıya anlatmaya, çalışır Bir kere işbölümü artınca mutluluğun da arttığını kabul etmek şöyle dursun tersine işbölümünün artmış olduğu farklılaşmış ileri toplumlarda intihar olguları, sinir hastalıkları mutsuzluklar arttığına göre, işbölümü mutluluğu azaltıyor demektir İşte Durkheim’e göre işbölümünün nedenini bu türden psikolojik olaylarla anlatmak olanaklı değildir, onun için, toplumsal bir olay olan işbölümünün nedenini başka bir toplumsal olayda aramaktan başka çare yoktur Kendisine göre işbölümünü meydana getiren başlıca etmenlerden biri nüfus sıklığıdır Gerçekten nüfus sıklaşınca hayat kavgası şiddetlenir Nüfus sıklığı artan bir toplumda herkes aynı işi görseydi örneğin hepsi terzi olsaydı bu topluluğu meydana getiren bireylerin bir arada yaşamaları çok güçleşirdi Ama başka başka meslekler, başka başka işler tuttular mı, birlikte yaşamaları kolaylaşır Aralarındaki çekişme (rekabet) hafifler, işte onun içindir ki, nüfus çoğalıp da sıklık artınca işbölümü gelişmeye başlar İşbölümünün gelişmesi de yukarıdaki çizelgede gösterdiğimiz olayları etkiler Denebilir ki Durkheim’in «Toplumsal İşbölümü» adlı yapıtı konu bakımından ekonomiyi, yöntem bakımından hukuku, amaç bakımından da ahlakı ilgilendirir Durkheim yapıtını aşağı yukarı şu satırlarla bitirmektedir: «Her vesileyle toplumların kendine özgü bir ahlakı bulunması gerektiğini söylemiştik Ahlak kurallarının amacı bireyleri uyumlu olarak birbirlerine bağlamaktır Başkasını hesaba katarak yapılan her hareket ahlaklıdır İlkel toplumlarda bireyler arasındaki bu dayanışmayı benzerliğin sağladığını, toplumlar ilerledikçe de benzerliğe dayanan dayanışmanın (solidarité) zayıfladığını görüyoruz Ama benzerliğe dayanan bu mekanik dayanışma yerine bir yenisi geçmektedir O da işbölümüne dayanan organik dayanışmadır «Mademki işbölümü tıpkı kolektif vicdan gibi dayanışmayı sağlıyor, öyleyse işbölümünün de ahlaksal bir değer taşımaması mümkün değildir» «Bu iki çeşit ahlak başka başka yollardan giderek aynı amaca ulaşırlar Birini ötekinden üstün tutmaya hakkımız yoktur İkisi de çağları için aynı değerdedir Oysa genel olarak kolektif vicdanda ahlak niteliği görülürde, işbölümünden bu vasıf esirgenir Gerçekten işbölümü bireyi ailesinden, akrabasından, geleneklerinden uzaklaştırır Fikirler daha kişisel olur Ama benzerlik dayanışmasını sağlayan kolektif bilinç etkisini büsbütün yitirmez Hiç olmazsa bireyin kişiliğine saygı inancı kalır İşte benzerliğe dayanan dayanışmanın (solidarité) gevşemesine karşılık yeni birtakım bağlar doğmasaydı, ahlakın yıkılmak üzere olduğuna hükmedilebilirdi Oysa yıkılan ahlak yerine, yepyeni bir ahlak doğmaktadır Yıkılmakta olan mekanik dayanışma (solidarité mécanique) ahlakı yerine organik dayanışmaya (solidarité organique) dayanan bir ahlak geçiyor Bu yeni ahlakın ülküsü uzmanlaşmaktır Onun için bugün kolektif vicdan mesleksizlerden nefret eder «Denebilir ki, bu yeni ahlakın temelini meydana getiren işbölümü bizi kendi kendine yetmeyen bir varlık haline getirdiğine göre, kişiliğin kısırlaşmasına da neden olmaz mı? «Bu soruyu şöyle bir soruyla karşılayabiliriz Neden birçok alanlara yayılmış bir eylem, bir noktada toplanmış, ama derinliğine gitmiş bir eylemden daha üstün olsun? Bugün birey bir bütünün tamamlayıcı bir ögesi, bir örgenliğin (organizma) örgeni (organ) olmaktan gurur duymaktadır Bir yandan kolektif hayattaki gücünü sezmekten gurur duyar, bir yandan da eksikliğini duymakla topluma sımsıkı bağlanır «Şunu da hatırlatalım ki, bundan önceki bölümlerde işbölümü arttıkça kişiliğin de buna paralel olarak gittikçe nasıl geliştiğini uzun uzadıya anlatmıştık Onun için işbölümü bireyin kişiliğini yıkmak şöyle dursun, tersine arttırır» Durkheim bundan sonra insanlığın öteden beri özlediği dünya kardeşliğinin ancak işbölümü yoluyla sağlanabileceğini belirttikten sonra bu ülküye yakın bir gelecekte ulaşılamayacağını da ekler Çünkü kendisine göre; «Dünya üzerinde bulunan çeşitli türlere bağlı toplumların ahlak kuralları arasındaki fark henüz bu kardeşliği doğurmaktan uzaktır Şimdilik olanaklı olan şey aynı türe (espèce) bağlı toplumların birleşmeleridir Zaten evrimimiz bu yöne çevrilmiş görünmektedir» Durkheim’e göre; «İşbölümünün dayanışmayı doğurması, ekonomicilerin sandıkları gibi, bireyleri değişime götürmüş olmasından değildir Belki insanları birbirlerine devamlı olarak bağlayan bir ödev ve hukuk sistemi kurmuş olmasındandır Toplumsal benzerlikler nasıl kendilerini koruyan bir hukuk ve ahlak sistemi doğurmuşsa, işbölümü de bölünen işin sürekli ve uyumlu olarak devamını sağlamak için birtakım kuralların doğmasına neden olmuştur İşte ekonomicilerin toplumların gittikçe çıkara dayanan ekonomik toplumlar haline çevrildiklerini ileri sürmeleri, işbölümünün bu ahlak niteliğini kavrayamamalarındandır «Bugün ahlak buhranı geçirmekteyiz Bunun nedeni açıktır Toplumlar bölümlü (segmentaire) tipten o kadar çabuk sıyrıldılar ki, yıkılan bölümlü toplum ahlakının yerini, işbölümü ahlakı hemen dolduramadı» Durkheim kitabını: Kısacası büyük bir değişikliğe uğrayan bugünkü toplumların ahlakı henüz tam olarak kurulamamıştır Ruhlarımızı derin bir boşluk sarmaktadır Bu durum karşısında bizlere düşen ödev, bu yeni ahlakın yönünü belirtmektir «Biz de zaten bunu denedik» diyerek bitirmektedir İntihar Durkheim, intihar üzerindeki araştırmalarını aynı adı taşıyan 450 sayfalık bir yapıtla ortaya koymuştur Durkheim, yöntemi gereğince, intihar olgusunu incelemeden önce ilkin bu olgunun dış niteliklerine dayanan bir tanımını yapar :«İntihar bir insanın doğuracağı sonucu bilerek, olumlu ya da olumsuz bir eylemle doğrudan doğruya veya araçlı olarak kendi kendini ölüme sürüklemesidir» (11) der İntiharlar böylece bireyi ilgilendiren bir olay olduğuna göre acaba sadece psikoloji bu olguyu anlatamaz mı? İstatistikler belirli bir toplumda beş on yıllık intiharların yıllık toplamın hemen hemen aynı kaldığını, hiç değişmediğini, hatta doğum ve ölüm istatistiklerinden çok daha değişmez ve düzenli olduğunu göstermektedir İstatistiklerdeki bu değişmezlik Durkheim’e göre intihar nedenini, bireyden çok toplumda aramak gerektiğini gösterir Toplumda meydana gelen bunalımlar da intihar oranlarında bir değişiklik doğurmaktadır Örneğin devrim hareketleri, savaşlar vb toplumlarda intihar oranını hemen düşürmektedir Çünkü bu gibi hallerde kolektif bilinç bireysel bilinçleri sımsıkı sarar Bütün bu olgular intiharın nedeninin toplumda aranmasını büsbütün kuvvetlendirir Durkheim intihar üzerine kurduğu bu varsayımını (hypothèse) gözlemlerle, istatistiklerle kanıtlamadan önce intiharı bireysel nedenlere bağlayan kuramları gözden geçirerek eleştirir, işte birinci kitap, intiharı böyle toplum dışı nedenlerle anlatan kuramların çözümleme ve eleştirmelerine ayrılmıştır, ikinci ve üçüncü kitaplarda da kendi varsayımını yukarda söylediğimiz gibi istatistiklerle, olumlu olgularla kanıtlamaya çalışır İntiharı toplumsal olmayan nedenlerle anlatan kuramlar şunlardır: A 1 Bazılarının ileri sürdüğü gibi intiharın nedeni acaba delilik midir? İstatistikler delilikle intihar arasında hiçbir zorunlu ilişkinin bulunmadığını göstermektedir Örneğin istatistikler delilik oranının kadınlarda erkeklerden yüksek olduğunu ortaya koymaktadır, oysa intihar oranı tersine erkeklerde daha yüksektir Gene bunun gibi örneğin diğer ırklar yanında Yahudilerde delilik oranı yüksek olduğu halde intihar oranı tersine düşüktür Bütün bu karşılaştırmalar delilikle intihar arasında kesin bir ilişkinin bulunmadığını gösterir 2 İstatistikler sarhoşlukla intihar arasında da herhangi bir ilişkinin bulunmadığını belirtmektedir B 1 Acaba ırkla intihar arasında bir ilişki var mıdır? İstatistikler ırkla intihar arasında herhangi bir zorunlu ilişkinin bulunmadığını ortaya koymaktadır Örneğin Cermen ırkına bağlı kavimlerin bazılarında intihar oranı çok fazla bazılarında ise çok düşüktür 2 Soyaçekimle (hérédité) intihar arasında da hiçbir zorunlu ilişki yoktur Olsaydı intiharın en fazla çocuklar arasında olması gerekirdi Çünkü soyaçekim kendini en fazla çocukluk çağında gösterir Oysa istatistikler, intihar oranının çocukluk çağında çok düşük olduğunu göstermektedir C Acaba intiharın iklimle, kozmik etmenlerle ilgisi var mıdır? Böyle bir ilişki de düşünülemez Çünkü belirli bir iklime bağlı bir toplumda intihar oranının çağdan çağa değiştiği görülmektedir D İntiharın taklitle de hiçbir ilişkisi olamayacağını anlatan Durkheim kendi sosyolojik açıklamasına geçer Durkheim toplumsal bir olayın nedeni gene toplumsal bir olayda olmalıdır, kuralından hareket ederek intiharın nedenini toplumda aramaktadır Durkheim toplumsal nedenleri dikkate alarak intihar olgularını: a) Bencil (egoiste) b) Özgeci (altruiste) c) Anomik (yani bunalımdan, kargaşalıktan, düzensizlikten gelen) diye üç gruba ayırır a) Bencil İntiharlar Bireyin bağlı olduğu din, aile, politik zümre vb tarafından korunulmamış olmasından gelir Başka bir deyimle bencil intiharlar, toplumsal bağlar gevşek olduğu, birey kendini yalnız duyduğu zaman belirir Gerçekten istatistikler incelenince intihar oranının Protestanlarda Katoliklerden çok daha yüksek olduğunu göstermektedir Örneğin Almanya’nın Katolik olan Bavyera çevrelerinde intihar oranı, Protestan olan Prusya’ya göre çok daha azdır Bavyera’da intihar oranı milyonda 90, Prusya’da 133’tür Hele Saksonya’da milyonda üç yüzü bulur, İsviçre’de de Protestan kantonlarındaki intihar oranı Katolik kantonlarındakinden dört beş kat fazladır Durkheim buna neden olarak, Protestanlığın Katolikliğe göre daha özgür ve daha hoşgörülü olmasını gösterir Gerçekten insan için inançlarını yeniden kurmak ödevi çok ağır bir iştir Zaten özgürlüğün ağırlığı da buradadır Onun için bir Protestan bu sorumluluğu bir Katoliğe göre daha büyük bir şiddetle duyar, inançlarını kendi kendine yaratmak zorunda olan Protestanlığın; bilime, bilgiye herkesten fazla ihtiyacı vardır Onun için inancın zayıfladığı yerde bilim ve kültür gelişerek elden geldiği kadar bu hastalığın önüne geçmeye çabalar Görülüyor ki, bilim intiharın nedeni değil, tersine ilacıdır İnsanı topluma bağlayan bağ sadece din zümresi değildir Aile, politik zümre de aynı ödevi görür Gene istatistikler gösteriyor ki, bekârlarda intihar oranı evlilerden fazladır Çocuksuz ailelerdeki oran da çocuklulara göre daha yüksektir Büyük politik bunalımlarda, savaşlarda intiharın birdenbire azaldığı görülür Çünkü bu gibi hallerde toplumsal hayat çok koyulaşmış, ruhları sımsıkı sarmıştır Örneğin Avusturya, İtalya savaşında her iki ülkede de intihar miktarı yüzde on dört oranında azalmıştır Böylece bencil intiharları inceleyen Durkheim şöyle bir sonuca varıyor: «İntihar, bireyin dine, aileye devlete olan bağlılığıyla ters orantılıdır» b) Özgeci İntiharlar, insan yalnız bağlı olduğu zümre tarafından korunmadığı ya da toplumsal bağların çok gevşek olduğu zamanlar değil, topluma çok bağlı olduğu zamanlar da intihar eder Bu türlü intiharlara Durkheim özgeci intihar adını veriyor Bu türlü intiharlara özellikle ilkel toplumlarda ve ordularda rastlanır Örneğin ilkel kavimlerde yaşlıların, ölü kocalarının arkasından karılarının hatta hizmetçilerinin intihar etmeleri, bir gelenek, hatta bir ödevdi Bunun gibi Danimarka savaşçıları rahat döşeklerinde ölmemek için –savaşta vurulmazlarsa– intihar ederlerdi Gotlarda ve Vizigotlarda da doğal ölümle ölmek ayıp, hatta günah sayılırdı Bütün bu intiharlarda kendini öldüren adam, bir görevi yerine getirmiş olmak için intihar eder c) Anomik İntiharlar, intiharların bir başka çeşidi daha vardır ki, birtakım toplumsal bunalımlar sonucu meydana gelir Durkheim, bunlara anomik intihar adını verir Örneğin ekonomi krizleri intiharların artmasına neden olur 1882 yılında Paris borsasında büyük bir kriz olmuş, bunun sonucu olarak da intiharlar hemen yüzde yedi oranında artmıştır Bu hal çoğu zaman hayat koşullarının güçleşmesine, yoksulluğun artmasına bağlanır Oysa istatistikler gösteriyor ki fakirlik arttıkça intihar oranı düşüyor; Öyleyse ekonomi bunalımları sırasında intiharların artmasının nedeni fakirlik, yoksulluk olamaz Bunun bir kanıtı da ekonomi bunalımları ülkenin gelişmesine neden olduğu zamanlarda da intihar oranının artmasıdır Örneğin 1890’da İtalya’da Milli Birlik Kurulunca bir ekonomik gelişme baş gösterdi Pazarlar genişledi Fabrikaların sayısı arttı Ama bu çağın istatistikleri incelenince, intiharların belirgin ölçüde arttığı dikkati çeker Kısacası intiharın asıl nedeni toplumun yapısında meydana gelen değişikliktir Ama bu değişiklik toplum için yararlı veyâ zararlı olsun, bunun hiçbir önemi yoktur Toplumun yapısında meydana gelen değişiklik bireyin hayat koşullarını, manevi değerlerini alt üst eder İşte intiharın asıl nedeni bu kargaşalık (anomie) halidir Görülüyor ki Durkheim bu yapıtında her toplumda bireyi intihara sürükleyen bir kolektif gücün bulunduğunu göstermeye çalışmaktadır Kendisine göre, ilk bakışta bireysel yapının bir sonucu gibi görülen bu eylemler, gerçekte toplumsal yapınınbirsonucudur Belirli bir toplumun herhangi bir çağındaki intihar sayısını o toplumun o çağındaki ahlak yapısı belirler Her toplumun morfolojik ve kolektif yapısına göre intihara karşı kolektif bir eğilimi vardır, işte bireylerin intihar eğilimini belirleyen bu kolektif eğilimdir Yoksa, sanıldığı gibi, bireylerin intihar eğilimleri kolektif intihar eğilimini doğurmuş değildir DİPNOTLAR: ( 1) Durkheim, «Les Règles de la Méthode Sociologique», 1895, sayfa 125-128 2) «Les Règles», bölüm I Représentations Individuelles Bu noktada Durkheim Stammler’in kuramıyla birleşir Stamler; «Wirtschaft und Recht Nach der Matcrialist Geschichtauffassung», 1896 3) Durkheim, «Leş Formes Élémentaires», 1912, sayfa 444 4) Tarde, «G Logique Sociale», sayfa 1 «Etudes de Psychologie Sociale», sayfa 69-75, Paris 1918 Sosyolojik realizmin eleştirmesini yapan diğer yapıtlar da şunlardır: «Allport, Social Psychology», Sorokin, «System of Sociology», cilt I, bölüm 6, Duprat, «Science Sociale et Démocratie», 1900, sayfa 50, 68-69 Litt, «İndividuum und und Gemein- schaft», 1924, sayfa 151, Haff, «Kritik der Genossenschaftstheorie» Jarbuch für Sociologie, kitap 2, sayfa 288 5) NŞ Kösemihal, «Sosyoloji Dergisi» III, 1946, «Durkheim Sosyolojisi Üzerine Eleştirmeli Bir Deneme» 6) Tarde, «Etudes de Psychologie Sociale», sayfa 69-75 7) Müderris Mitat tarafından Türkçe’ye çevrilen bu yapıt 1924 yılında basılmıştır Eskii harflerle 389 büyük sayfa) 8) Tönnies: «Gomeinschaft und Gesellschaft», Leipzig, 1887 9) Simmel: «Über Soziale Differenzierung», Leipzig, 1890 10) «Sucide», sayfa 5 |
|