Fuat Uğur - Cici / Yalnız Ruhlara Elma Şekeri |
10-23-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Fuat Uğur - Cici / Yalnız Ruhlara Elma ŞekeriFUAT UĞUR CİCİ/YALNIZ RUHLARA ELMA ŞEKERİ Seans I Pijamalarımın lastiği gevşemiş, acaba rahatsız oluyor muymuşum? Yoo hayır, bundan büyük zevk alıyorum O düşüyor, ben çekiyorum Pijamamla aramdaki ilişki çok derin Zaman zaman şakalaşırız hatta Ona, kuyruk sokumuma kadar inmiş bir pijamayla dolaşmanın beni ne denli mutlu ettiğini söyledim İnanmadığı belliydi “Biraz daha düşse her yerin görünecek” dedi Suratımı astımSaçlarımı şefkatle okşarken gözlerinin içi gülüyordu Ertesi gün bu işi halledecekmiş Ne desem şaka sanıyor karım Oysa sululuktan nefret ederim Yapanlardan da acayip huylanırım Aslında itiraf etmem gerekir ki küçükken çok muziptim…”Yine başlama” diye uyardı beni Dönüp dolaşıp eski günleri anlatmamdan nefret ediyor Ona göre ben sevmiyor, kaybolup gitmekte olan bir iklimi işaret ediyordum anlattıklarımda Eski olandan anladığım sadece buymuş Öyle mi gerçekten? Boşverin, bunun size gelişimle bir ilgisi yok Adım ne mi? Hani şu kimlik kartımda yazılı olan mı? O gerçek değilDoğduktan sonra kulağıma söylenen adı da unuttum Yüreğimin doğduğu noktadan anlatsam size “Hızlı hızlı öter sabah horozu/Şafağı parçalamak için sanki” İşte bu şiir Cid’in bu şiirindeki horozu kendime çok benzetirim Bir an önce doğsun diye güneş,sabahı uyandırmak isterim Başlayan her gün, rüzgarla yolunu bulan haykırışımı getirir bana Sanmayın ki geceden uzağım Asıl arkadaşım o benim Gece sessiz değil, öyle zannedenler yanılıyor Uzaklardaki ormanın hışırtısını bile duyarsınız geceleyin Gündüz işitilmeyen her şeyi, Yatak odalarındaki fısıldaşmaları, sevişenlerin inlemelerini, dört duvar arasındaki dedikoduları, uzaklarda bir yerde ırzına geçilen küçük erkek çocukların haykırışını Dinleyin, sessizlik uğuldar geceleri Hiç olmazsa karşı balkondan, ilerlemiş saatlerde misafir uğurlama sohbetlerine tanıklık edersiniz: -Hadi bye!Gelecek Pazar öğleden sonra Manege’de barbekü partisi var, sizi de bekliyoruz Vakitlice gelin tamam mı? -d’Accord şekerim Aynı anda orada oluruz Doğrusu geceyi seviyorum Hiç olmazsa her şey kontrolüm altında İnanın ki boş bir avuntu değil benimkisi Ama karım bundan rahatsız Fazla üstüme gelmese de sabahlara kadar dolanıyor olmam ya da yattıktan sonra gözlerimi kırpıştıra kırpıştıra uyuyor gibi yapmam artık sinirine dokunuyor Onun uykuya geçtiğine iyice kanaat getirdikten sonra kalkıp pencere kenarına otururum Soğuk ve siyah bir bira, arkadaşlıkları, dostlukları köpüklendirir Köpükler beyazdır, dostluklar da öyle… Bazen sesler geliyor kapının dışından Gidip aniden açıyorum Varsa biri, kaçsın diye Karım içerden sesleniyor mahmur mahmur:”-Kim geldi?” O da zamanı karıştırıyor zavallı Kim gelecek, hiç kimse Yalan söylüyorum tabii Hiç kimse de gelir Onunla bütün acılarını unutursun Köpüklü siyah birandan bir yudum alırken hiç kimse sana, “Anlat kardeşim, ne oldu?” diye sorar Sen geceye fısıldarsın Sözlerin anlamı yoktur önce Sonsuz zaman sonra güneşin ilk ışıkları odaya sızar, kalbinin atışları damarlarını çatlatırcasına yükselir Sen anlatırsın hala Gözlerinden yere düşen damlalar toprağa karışır Okaliptuslar topraktaki tuzu emer Bu yüzden , ıslak ve nemlidir ormandan gelen sözler -Comment vas-tu? -Ça va bien -C’est tout? Evet, hepsi bu Seans 2 Babamla yüzleşmem gerekirmiş Karım öyle diyor Bu yüzleşme sözcüğü çok trendi biliyorsunuz Herkes herkesle yüzleşiyor, ama kimsenin birbirinin yüzüne bakacak hali yok Yüzsüz olanlar kapsam dışı Babamla annem çok adil insanlardı Diğer kardeşimle aramızda hiçbir ayrım yapılmazdı, bu kesin Yalnızca ağabeyim benim gibi düşünmüyordu Onların bize karşı bir “Şer ittifakı” oluşturduğu inancındaydı Ama o da sık sık yaramazlık yapardı Annem eline bazı günler kripto gibi bir zarf tutuşturur, “Hadi bunu babana götür, içinde birtakım siparişler yazılı” diye tembihlerdi Babamın mağazası şehrin içindeydi Çok ağlardım ağabeyimin peşinden gitmek için “Hep onu kayırıyorsunuz,” diye sızlanırdım Azar işitiyordum doğal olarak Zaten sokakta oynamamıza izin yoktu Evde arkadaşlık yapabileceğim tek kişi anneannemdi ve bundan ne kadar sıkıldığımı tahmin edebilirsiniz Üstelik onun hiç bitmeyen saçma sapan uyarılarına katlanmak zorundaydım Ne yapsam kusurdu Yere bir şey mi döküldü, hemen başlardı söylenmeye Cehennemde o kırpıntıları kirpiklerimle toplayacakmışım…Kirpikleri uzatmanın bir yolu var mı acaba? Kaç kere denedim cehenneme hazırlıklı olmak için Anladım ki bu uzunluktaki kirpiklerle yerdeki ekmek kırıntılarını toplamak imkansız bir şeydi Neyse, ağabeyimden açılmıştı laf Dediğim gibi, sık sık annemin eline tutuşturduğu zarfları babama götürür, birkaç saat sonra da suratı pancar gibi kızarmış, alı al moru mor dönerdi eve Ne olduğunu sorduğumda yanıt vermezdi Anlardım ki iyi bir papara yemiş orada İtiraf etmeliyim, içten içe sevinirdim Demek ki nefreti o yaşlarda öğrenmiştim Madem ki ben gidemiyordum, onun da dayak yemesinde bir sakınca yoktu Belli ki orda da rahat durmuyor ve babam gibi bir adamı bile bezdiriyordu canından Daha sonraları bu gidiş gelişlerde bir tuhaflık sezmeye başladım Ağabeyim babamın yanından hayli neşeli geliyordu Sonraları annem onunla zarf göndermekten vazgeçti Yıllar geçince öğrendim gerçeği Her gidişinde aynı şeyi yaşayan ağabeyim bir gün merak edip zarfı açmış Yediği dayakların sebebinin bu zarfın mazrufunda saklı olduğunu öteden beri taşıyormuş Şüpheleri onu yanıltmamış Pusulada “Hulki, Batuhan bugün yine çok canımı yaktı ve yaramazlık yaptı Temiz bir dayağı hak etti Lütfen onu döv Cicin” yazıyormuş Ağabeyim zarfı ve pusulayı yırtıp atmış o gün Batuhan “Sonraki ulaklık vazifelerinde de aynı işlemi tekrarlayınca karıkoca şer ittifaki başka taktik arayışlara girdi,” diyordu sırıtarak Annem babamın “cici”siydi Görünürdeki resmi ilişkilerine rağmen aralarında hiç de sanıldığı kadar mesafeli bir karı koca beraberliği olmadığını sonradan anladık İnsanların ruhsal denklemlerini çözmek dış görünüşe bakarak mümkün değil tabii İnsanın en yakını bile olsa bu değişmiyor Babamın ajandadan bozma anı defterinde karaladığı satırları görünce idrak ettim bunu Bozuşmuşlar bir ara herhalde, babam şöyle not düşmüş: “Nazoş’la aramız epeydir pek soğuktu Çocuklara bir şey belli etmemeye çalıştık Zaman zaman birbirimizi kırdığımız oluyor, ama neyse Dün gece yeniden cici olduk” Karıma anlatıyorum bunu, gülüyor Ona göre ailecek çok komikmişiz Seans 3 Ağabeyim büyüyünce kurtuldu dayaktan O zamana dek epey pataklandı Aramızdaki sır ortaya çıktığında babam zirve yaptı Ama bunda hiçbir suçum yoktu inanın, kimseyi ele vermedim ben Batuhan, yani ağabeyim, enteresan bir çocuktu Delikanlılığa geçtiği yıllarda her gün yeni bir icatla annemi babamı çileden çıkarırdı Bizimkilerin “Adam olmayacak bu çocuk, marangoz yanına mı versek?” diye konuştuklarına kulak misafiri olurdum Batuhan hakkındaki kanaatleri onun sirk yıldızı olmaya karar vermesinden sonra daha da kesinleşti İşin aslı, sirkte bıçak atma numarasını üzerimde denediğini öğrendiklerinde Defalarca tahta kapının önüne dikilmiş, kafamın sağından solundan vızır vızır geçen bıçakların isabet etmemesini dileyerek dualar ediyordumAnnemle babam her evden gidişinde bu numara tekrarlanıyordu Batuhan esasında işi hayli ilerletmişti Küçük kazalar atlatmıştık önceleri Bıçaklar kulaklarımı sıyırmış, bir keresinde de elimi kesmişti Düştüğümü söylemiştim Babam bıçağın üstüne nasıl düşmeyi başardığımı günlerce merak edip durmuştu Bir gün annem ve babamla yakınlarımızdan birinin düğününe giden ablam rahatsızlanıp geri dönünce anlaşıldı her şey Bizi bıçakla haşır neşir gören ablam anında çığlığı basmıştı O gün ağabeyimin yetişkinliğe geçişinden önce yediği son dayaktan bir önceki dayaktı tanık olduğum Ama sıkı sopaydı Babam koca bir odunla vurmuştu sırtına Batuhan her darbede “Yandım annem,” diye bağırıyordu Ağız alışkanlığı işte, bilirsiniz, annemin bir faydası olacağından değil Dayağın ardından onu ele vermişim gibi husumetle bakan Batuhan, odasında bir süre daha hıçkıra hıçkıra ağladı Ablamla birlikte, olanların suçlusu sanki ikimizmişiz duygusuyla, sessizce oturuyorduk Evde öylesine ağır hava vardı Babam ellerini yıkadıktan sonra (Batuhan’ı dövmek için kömürlükten kirli bir odun geçirmişti eline) masaya geldi Anneannem nedense ağabeyime acımıştı Oysa hepimiz için böylesi bir sopa faslını hasretle beklediğine yüzde yüz emindim Bir yerden başlayacaktı, ama nasıl? Sonunda kendisine saygı duyulmasını arzulayan bir ifadeyle ve kelimeleri özenle seçerek, “Hulki efendi bu biraz ağır oldu, çocuk çok ağlıyor, çağıralım da yemeğe gelsin,” diye açtı Bayılırdı böyle işgüzarlıklara Anneme bizi günde en az iki posta dövmesi önerilerde bulunan sanırsınız o değildi Babam kararlıydı Peçetesini dizlerine koyarak “Gözyaşı, insanın kendi suçlarını gölgelemeye yarar Ağlayanlara dikkat edin Hakikat hanım Tamamı, yaşadıkları her menfi durum için kaderi, talihi ve insanları suçlamak için fırsat kollayanlardır,” dedi Bugün düşünüyorum da, açıkçası şaşkınım Sıradan bir ticaret erbabı için hayli derinlikli sözlerdi Seans 4 İki akşam daha yemeğe çağrılmayan Batuhan, sonraki günler giderek durgunlaştı Kim aklına soktuysa, evin bahçesinde tavuk yetiştirmeye başladı aniden Hayli de başarılı oldu Ama adı “Tavuklarla Konuşan Deli Batuhan” a çıkınca babam gerekli önlemi hemen aldı Ogün, bütün mahallede,en az 10 evde tavuk pişti Ağabeyimin durulmasıyla ortaya çıkan boşluğu ben doldurdum Öyle sandığınız gibi değil, yaşıtlarımla kavga dövüş ettiğim yoktu Yaşıma göre hayli acemi olmakla birlikte bazı bilimsel çalışmalar yapıyordum Sonuçta başarı kazanmayacağımı kim söyleyebilirdi? Bu gayretlerim babamla annemin pek hoşuna gidiyor sayılmazdı Bana olgunlaşmayan kişilerin, hayatta tek bir başarıya dahi imza atamayacağını anlatıp durdular Sonuçta başarı kazanamayacağımı kim söyleyebilirdi? İlk dersimi sekiz yaşımda aldım Sebebi, hangi kibrit çöpü daha çok yanıyor diye merak edip kutudakilerin tamamını yakmış olmamdı Ancak bu merakımı anneannemin yanında gidermiştim Babam öğrenme konusundaki azmimin varacağı sonuçları gösterebilmek için bir kibrit kutusu almış, içindekileri benim gibi yakarak söndürmüştü O da muzip bir insandı belki Yalnızca yöntemi biraz farklıydı Ben kendi deneyimde, bir kibritin havayla temas ederek ne kadar süre yanabileceğini test ederken, o yaktığı kibrit çöplerinin hepsini birer birer avuçlarımın içine bastırmıştı Tabii bu işlem sırasında alevlerin oksijenle ilişkisi kesildiği için kibrit çöpleri bir iki saniye sonra sönüvermişti Babamın bu deneyi canımı acıtmıştı Bir kutuda yaklaşık elli çöp olduğunu hesap ederek geriye doğru sayıyordum Zaman ne kadar yavaş geçiyordu bilemezsiniz Yine de ağlamamıştım Şimdi çok net anımsamıyorum, fakat ta o zamandan bilimsel çalışmalara duyduğum saygı sebebiyle olmalı bu Oysa hayli sulu zırtlak bir çocuktum gündelik ilişkilerimde Ağabeyim kılıma dokunsa, “Anne yaa, ağabeyme baksana” diye bağırıverirdim Annem kibrit deneyi sırasında yanımıza gelmedi İleriki yıllarda öğrendim ki, babam yangın çıkarabileceğim ihtimalini kanıtlamak için bu tatbikatı yapmıştı Eski tarz bir adamdı Üslubu sert olabilirdi ama kesin sonuç alıcıydı Başta söylediğim gibi, ondan çok şey öğrendim Bu sayede elime bir daha kibrit kutusu almadım Yetişkin bir insan olarak sigaraya başladığımda sırf bu sebeple çakmak kullandım Böylece bir ‘tik’ten de kurtulmuş durumdayım Elinize kibrit kutusu geçtiğinde içinin dolu olduğunu bildiğiniz halde onu sallamaz mısınız? Ne saçma değil mi? İçinden tıkır tıkır kibrit çöplerinin sesi gelince rahatlar insan Neyse işte, benim bu türden bir derdim yok, comme d’habitude Canımı sıkan tek şey var Karım yangın meselesini abarttığımı söyleyerek başımın etini yiyor Geceleri neden uyumadığımı sorguluyor Onu sürekli olarak evimizin yangın tehlikesi altında olduğu konusunda uyarıyorum Bana inanmasa da böyle bir tehlike gerçekten var Evin içinde bir çocuk yok gerçi, ancak elektrikli ev aletlerinden biri her an kontak yapabilir ve büyük bir felaketle karşı karşıya kalabiliriz Geceleri uyku tutmamasının sebebi bu Zaten uyusam da ne fark eder? Rüyalarımda hep evimizin yandığını görüyorum |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|