Modern İslam Anlayışı |
10-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Modern İslam Anlayışıİslâm değişmedi ve asla değişmeye cek Çünkü dinin sahibi Cenab-ı ve dinini koruyacağ ını vaad ediyor Fakat din ve dindarlık anlayışım ız bize ait ve hayli zamandır tuhaf bir değişimin girdabınd a Kısaca “Modern Anlayış” diye adlandırd ığımız bu yeni anlayışın “kitaplarımızda yeri yok” Yok, çünkü kendi kitapları mızın irfanında n doğmadı Kendi aklımızın, kendi kalbimizi n teknesind e yoğrulmad ı Bu durumu anlamamız lazım Anlayalım ki saf ve arı duru olanı bilelim, ona yönelelim Kurtuluşu muz orada Uzun uzun açıklanab ilir ama “modernleşme” kelimesiy le kastedile n şeyi, kısaca, “Batılı insan gibi düşünme, onun gibi davranma, onun değerleri ni benimseme tavrı” olarak özetleyeb iliriz Müslümanı n modernleş mesinin temelinde ise kendi değerleri ne yabancıla şma ve Batılı insan karşısınd a aşağılık kompleksi duyma hissi oldukça baskın bir şekilde mevcuttur Modernleş en müslüman, kendi dinî kaynaklar ına, tarihine, kültürüne ve toplumuna farklı bir gözle bakmayı, bunları, Batılı değerleri esas alarak muhakeme etmeyi amaç haline getirmişt ir Çünkü artık bunlar onun ait olduğu dünyayı oluşturan temel unsurlar değildir Çünkü artık o, geçmişine, kültürüne, dinine yabancı birisidir; “kendisine” yabancı birisidir O, kendisine yeni bir yer seçmiştir ve dünyaya artık o yeni yerden bakmaktad ır Modern müslüman bu noktaya nasıl geldi? Onu ait olduğu dünyaya bu denli yabancıla ştıran, değerleri yle arasına mesafe, hatta “zıddiyet” koyan modernlik nasıl ortaya çıktı? Modern olmak ne demektir, ya da Batılı insanı “modern” kılan hususlar nelerdir? Modernleş menin ortaya çıkışı Modernliğ in temeli Avrupa’da yaşanan birkaç önemli olaya dayanmakt adır Bunların başında “Reformasyon” gelir Hıristiya nlık içinde “dinin farklı yorumu”na dayanan en büyük bölünme Protestan lığın ortaya koyduğu reform hareketiy le meydana gelmiştir İslâm dünyası en ihtişamlı dönemleri ni yaşarken, Avrupa’nın hemen her yanına iç savaşlar, mezhep kavgaları ve kaos hakimdi Ortaçağ denen zaman diliminde Kilise babaların ın toplum üzerinde mutlak bir hegemonya sı vardı Halkın maddi manevi her türlü değerini, Cennet arsası, günahları bağışlama ve benzeri vaatlerle kendi ikballeri için kullanan hıristiya n din adamları, Kilise’nin herhangi bir uygulamas ına veya talimatın a karşı çıkanları da “aforoz” ederek en vahşi metotlarl a cezalandı rırlardı Sırf “Dünya dönüyor” dediği için Engizisyo n mahkemele rinde yargılanı p cezalandı rılanlar oldu Mesela Giardano Bruno isimli İtalyan filozof, evrende Dünya’dan başka birçok gezegen olduğunu söylediği ve sonsuz bir uzay anlayışın a sahip olduğu için Roma’da Engizisyo n mahkemesi tarafında n yargılanı p ölüm cezasına çarptırıl dı Cezası, kazığa bağlanıp, diri diri yakılmak suretiyle infaz edildi Bu tutumuyla Katolik kilisesi ferdin, toplumun, bilimin ve insanlığı n önündeki en büyük engel olarak varlığını sürdürüyo rdu Batı’daki özgürlükl erin tarihi, bir anlamda insanları n ve toplumlar ın Katolik kilisesi karşısınd a verdikler i mücadelel erin de tarihidir 16 yüzyılda ortaya çıkan Protestan lık hareketi, Katolikli ğin işte bu baskıcı uygulamal arına bir başkaldır ı olarak kendini göstermiş, Hıristiya nlık’ta yeni bir çığır açmıştır Reformist ler Katolik kilisesin in Hıristiya nlık ve hıristiya nlar ve genel olarak toplum üzerindek i baskıcı hakimiyet ini reddetmiş, İncil’i her hıristiya nın kendi ana dilinde okuması gerektiği ni savunmuş, hıristiya nları Katolik kilisesin in tekelci anlayışı karşısınd a özgürleşt irmiştir Modernliğ in oluşmasın da ve gelişmesi nde, aklı ve bilimsel düşünmeyi her şeyin üstünde tutan Pozitiviz m, devlet ve Kilise işlerinin birbirind en ayrılması demek olan laiklik, bugünkü teknoloji k seviyenin temelini teşkil eden sanayi devrimi… gibi birçok başka unsur da rol oynamıştı r Ancak yazımızın esas konusu olmadığı için bunlar üzerinde fazla durmayaca ğız İslâm dünyasınd a modernleş me “Batı dünyası bugünkü konumunu nasıl elde etmiştir?” sorusunun cevabı bize göre basitçe şudur: Birbirind en çok uzak olmayan dönemlerd e meydana gelen ve birbirini tetikleye n –yukarıda zikrettiğ imiz– oluşumlar yanında, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemi ş bir “sömürü” (Batılı ülkelerin Doğulu ve Müslüman ülkeleri sömürgele ştirmesi) mekanizma sının da işletilme siyle Kilise’nin katı hegemonya sının kırılması yla önü açılan “özgürlük” anlayışı, yukarıda özetlediğ imiz diğer gelişmele rin de tesiriyle her alanda patlamala r yaşanması na yol açtı Protestan lık, mensuplar ına, acımasızc a yürütülen rekabeti ve ne pahasına olursa olsun daha çok kazanıp daha çok yatırım yapmayı “tanrıya yaklaşman ın yolu” olarak, yani bir “ibadet” olarak telkin ediyordu Adına “Protestan ahlâkı” denen tutumun özeti buydu (Bir süre sonra bu anlayış, hiçbir değer tanımayan “Vahşi Kapitaliz m”e dönüşecek ve dönüp Protestan lığı da yutacaktı; ama bunun müslümanl ar tarafında n fark edilmesi için hayli zaman geçmesi gerekiyor du) Bu oluşumun görünen yüzü olan dev sanayi tesisleri, büyük ve intizamlı kentler, konfora dayalı hayat tarzı ve baş döndürücü maddi servetler Batı’nın bir cazibe merkezi haline gelmesine fazlasıyl a yetmişti Bilimsel, teknoloji k, ekonomik, askerî… her alanında Batı dünyasını n aldığı bu mesafe, Doğu/İslâm dünyasını n aydınları nın gözünü kamaştırd ı Tıpkı Osmanlı’dan olduğu gibi Orta ve Uzak Doğu’dan, Afrika’dan, Hindistan’dan… velhasıl dünyanın her yerinden öğrencile r, araştırma cılar, ilim, sanat ve devlet adamları İngiltere’ye, Fransa’ya… giderek “yeni dünya”yı yakından görme ve inceleme imkanı buldular Tabii ülkelerin e döndükler i zaman da “Batılılar’a öykünme”, yani modernleş me virüsünü de beraberle rinde götürdüle r Asırlar ötesinden gelen Nebevî uyarı Batı dünyasını n geldiği bu noktaya İslâm dünyası da gelmeliyd i! Bunun için Batı’da ne nasıl yapılmışs a, biz de onu o şekilde yapmalıyd ık! Tespit buydu Öncelikle Batı’da Kilise’nin kendi sınırları na çekilmek zorunda bırakılma sı ve reformasy on anlayışı üzerinde durulmalı ydı Madem ki Batı’da Kilise mensuplar ı devlet işlerine ve bilim dünyasına müdahaled en uzak tutulmuşt u ve madem ki Hıristiya nlık’ta bir “reform” yapılmışt ı; öyleyse bizde de benzeri adımlar atılmalıy dı! Efendimiz sav, Buharî, Müslim, Ahmed b Hanbel gibi Hadis imamların ın naklettiğ i bir rivayette şöyle buyurmuşt u: - “Şu muhakkak ki, karış karış, arşın arşın sizden öncekiler in yollarına uyacaksın ız Hatta onlar bir kertenkel e deliğinde n girse, siz de gireceksi niz” Sahabe: - “(Bu ümmetin arkaların dan gideceği ‘öncekiler’) hıristiya nlar ve yahudiler mi ey ’ın Rasulü?” diye sorduğund a: - “Ya kim olacak!” diye cevap vermişti İslâm dünyasını n yaşadığı modernleş me macerası, Rasul-i Ekrem sav Efendimiz’in asırlar ötesine uzanan bu mucize ihbarını olduğu gibi tasdik etmektedi r Modernleş miş “aydın” ilim adamlarım ızın, Batı’da Katolik kilisesin e karşı verilen özgürleşm e mücadeles ini İslâm dünyasınd a bizzat İslâm dinine ve onun kaynaklar ına karşı yürütmesi oldukça düşündürü cüdür Dinde reform çağrısı “Madem ki Batı ülkeleri Hıristiya nlık’ta reform yaparak bugünkü modern medeniyet seviyesin e ulaştılar, öyleyse biz de İslâm’da reform yapmalıyı z” zihniyeti, beyni ve kalbi Batılı değerleri benimseme virüsünce tahrip edilmiş modern müslüman aydınlar, ilim adamları ve siyaset erbabı tarafında n hemen her seviyede dile getirildi ve uygulamay a çalışıldı “Dinde reform”dan anladıkla rı ise, dinin hayat ve hareket alanının mümkün olduğunca kısıtlanm ası, bireyleri n vicdanlar ına ve camilere hapsedilm ek suretiyle hayattan dışlanmas ıydı Görmedile r ki, Batı’da Paris Üniversit esi, Notre Dame kilisesin e bağlı okulların birleştir ilmesiyle oluşmuş, Oxford Üniversit esi de Paris Üniversit esi model alınarak kurulmuş, bilahare Oxford hocaların ın kurduğu Cambridge Üniversit esi Papalığın onayıyla tesis edilmiş, Sorbonne Üniversit esi, bir ilahiyatç ı olan Sorbonne tarafında n kurulmuşt ur Hesap etmediler ki, Kilise ve onun din anlayışı ile İslâm ve onun kaynaklar ı arasında hiçbir benzer yan yoktu ve birini diğerine benzetmey e çalışmak, gece ile gündüzü birbirine kıyaslama ya çalışmakt an farksızdı Düşünmedi ler ki, Protestan lığın reforme ettiği Hıristiya nlık, birey ve toplum üzerinde en acımasız uygulamal arını sürdürürk en, kan ve gözyaşı ile ayakta duruyorke n, aynı zaman diliminde İslâm coğrafyas ında müslüman ilim ve devlet adamların ın alın terinden, göz nurundan, ihlâs ve samimiyet inden yükselen muhteşem bir medeniyet insanlığı n yüz akı bir dünya kuruyordu Akıl erdiremed iler ki, gasbetmed en, sömürmede n, ezmeden ve tuğyana sapmadan “Batılı gibi” kalkınmak, ilerlemek ve yükselmek mümkün değildir Batı tarzı kalkınman ın adının “zulüm” olduğunu bilemedil er! Yeni Din Anlayışın ın Sacayakla rı Sahih din anlayışın ın itaat, teslimiye t, hakka bağlılık ve bâtıldan yüz çevirme gibi temel direkleri olduğu gibi, yeni sapkın anlayışın da üzerine oturduğu temeller var Bunların en önemli üçünü ele aldık Müslüman için İslâm, Kur’an-ı Hakim’de ortaya konan, Rasul-i Ekrem sav tarafında n en kâmil şekilde açıklanan ve uygulanan ilke ve hükümlerd ir Uymakla mükellef bulunduğu muz dinî hükümleri n aklî izahını hiçbir zaman yüzde yüz oranında yapamayız Dünya insan için bir imtihan yurdudur ve müslüman, bu imtihan anlayışı içinde dinin hükümleri arasında kolay-zor, uygun-uygunsuz, devamlı-geçici… gibi ayrımlar yapmaz (Hükmü Fıkıh ve Usul-i Fıkıh kaynaklar ında belirtilm iş bulunan hususi durumlar bu çerçeveni n elbette dışındadı r) “ ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman müslüman erkek ve kadının o işte kendi istediğin i seçme hakkı yoktur” (Ahzâb, 36) İnsanın değeri, takvası oranındad ır; takva da ilme ve marifete bağlıdır İlimde ve takvada bizden üstün oldukları için Sahabe ve Selef kuşakları şayan-ı hürmettir Burada öne çıkan “takva”, “itaat”, “teslimiyet”, “imtihan”… gibi kavramlar ın modern İslâm anlayışın da yeri yoktur Sözünü ettiğimiz anlayışın üzerine oturduğu sacayakla rı “akılcılık”, “kolaycılık” ve “değişim”dir Bu üç ilke, dinin ve onun kaynaklar ının yorumlanm asında en temel başvuru mercileri dir aydın müslüman için Her ne ki bu üç ilkeden birine veya birkaçına aykırı düşer, mutlaka dışlanmal ıdır ona göre Eğer bu ilkelere uymayan şey bir Kur’an ayeti ise, onu türlü çeşit manevrala rla yoruma tabi tutarak hükümsüzl eştirir Rasul-i Ekrem sav Efendimiz’in bir sözü veya uygulamas ı ise, önce “uydurma hadis” söylemini devreye sokar Bu tutmazsa onu da te’vil ederek meselesin i kitabına uydurur Bu ilkeleri biraz açacak olursak: Akılcılık “İslâm mantık dinidir” sözü, modern müslümanı n dilinden düşürmedi ği bir slogandır Ona göre Kur’an ve Sünnet’in hükümleri de dahil olmak üzere her şey aklın kavrayış ve izah çerçevesi içinde olmak zorundadı r Bu çerçeveyi aşan, her ne olursa olsun yorumlanı r veya reddedili r Bu cümleden olarak modern anlayışın “mucize” olgusuna bakışı hayli ilginçtir Kur’an’da zikri geçen mucizeler ona göre -hâşâ- “efsane/mitoloji”den ibarettir Hz Musa as’a verilen 9 mucize (İsrâ, 101), Dağların ve kuşların Hz Davud as ile birlikte zikretmes i (Enbiyâ, 79; Sebe’, 10; Sâd, 18), Hz Süleyman as’ın kuşların ve karıncala rın dilini anlaması (Neml, 16, 19), kuşlara, rüzgâra ve (cinnî) şeytanlar a hükmetmes i (Enbiyâ, 81; Neml, 17; Sebe’, 12; Sâd, 36-38), Hz İsa as’ın daha beşikteyk en konuşması (Âl-i İmran, 46), çamurdan kuş yapıp üflemesiy le kuşun canlanıp uçması, körlüğü ve alaca hastalığı nı iyileştir mesi ve halkın evlerinde ne yiyip ne biriktird iğini haber vermesi (Âl-i İmran, 49) ve Rasul-i Ekrem sav Efendimiz’in İsra ve Miraç (İsrâ, 1), gaybden haber vermesi (Tahrim, 3) gibi Kur’an’da belirtile nler yanında, sahih Hadis kaynaklar ında nakledile n pek çok mucizesi hakkındak i yorumları buna örnektir Modern müslüman bütün bu mucizeler i, Kur’an’ın indiği dönemde yaşayan insanları n bilgi ve algı seviyesin in düşüklüğü ile açıklar ve şöyle der: “Seviyelerinin düşüklüğü sebebiyle o insanlar, olağanüst ü hadiseler duyduklar ında kolayca etkilenir lerdi Kur’an onların bu zaafından istifade etmiş ve kendileri ne bol bol peygamber mucizesi anlatmışt ır ki, eğer inanmaz da inkârda diretecek olurlarsa başlarına bir bela gelmesind en endişe etsinler!” Her şeyde “akla uygunluk” aramasını n tabii bir uzantısı olarak, Modern anlayış, birçok hadisi de “akla uymuyor” gerekçesi yle inkâr etmiştir Efendimiz sav’in mucizeler ini anlatan rivayetle r bunların başında gelmekted ir Yine aynı gerekçeyl e İslâm’ın birçok hükmüne karşı çıkarken, dinde olmayan yeni hükümler ihdas etmekten de geri durmamışt ır Kadınları n namazda erkeklere imam olup namaz kıldırmas ının, herkesin kendi anadilind e namaz kılmasını n, hayız halindeki kadının namaz kılıp oruç tutmasını n ve Kâbe’yi tavaf etmesinin, kurban kesmeyip parasını tasadduk etmenin… caiz olduğunu söylemele ri bunun örnekleri ni oluşturma ktadır Oysa Hz Ali ra’ın şu sözü bizi, Din-akıl ilişkisin de bu kadar serbest davranmad an önce daha derin düşünmeye sevk etmektedi r: “Eğer İslâm akıl dini olsaydı, mestlerin üstünün değil, altının mesh edilmesi gerekirdi…” (Ebu Davud) Elbette bununla İslâm’ın akla aykırı bir din olduğunu söylemek istiyor değiliz Demek istediğim iz, dinin her hükmünü aklî bir izaha dayandırm aya çalışmanı n yanlış olduğudur Namazda bir kere rükû ve iki kere secde edişimizi kim neyle açıklayab ilir? Keza namazları n vakitleri, rekât adetleri, haccın zamanı ve rükünleri, zekât, miras, evlenme ve boşanma ahkâmı ve daha pek çok husus da öyle… Kolaycılı k Modern müslümanı n temel dayanakla rından biri de budur Kur’an’da yer alan, “ sizin için kolaylık ister, zorluk istemez” (Bakara, 185), “Muhakkak ki, her güçlükle beraber bir kolaylık vardır” (İnşirâh, 95, 96) gibi ayetleri de delil olarak kullanır ve şöyle der: “Mezhep alimleri, ibadetler ve dinî hükümler için sıkı sıkıya birtakım şartlar, rükünler vesaire tayin etmek suretiyle dini zorlaştır mış, adeta içinden çıkılmaz hale getirmişl erdir Oysa İslâm kolaylık dinidir Neyi nasıl yaparsanı z yapın, kabul eder Yeter ki niyetiniz düzgün, kalbiniz temiz olsun” Bu cümleden olarak tavuk, hindi vb küçükbaş hayvanlar ın kurban olarak kesilebil eceğini, haccı senede birkaç kere yapılabil ecek hale getirmek suretiyle yüz binlerce insanın aynı anda haccetmes inin getirdiği sıkıntı ve eziyetin ortadan kaldırıla bileceğin i, Kur’an’ın hırsızlık suçu için tayin ettiği cezanın, hırsızın eline küçük bir çizik atarak da yerine getirilmi ş olacağını, herhangi bir sebeple kılınmamı ş olan namazları n kazasının gerekmedi ğini… söylemesi bunun örnekleri ni oluşturur Oysa ne ibadetler in şart ve rükünleri ni tayin edenler Mezhep alimlerid ir, ne de dinin hükümleri nin bu şekilde değiştiri lebileceğ ini gösteren bir ayet veya hadis vardır Bütün mesele, dinin hükümleri ni ağır bulduğu için nazlanan, İslâm’ı, adeta oturduğu yerden yaşamanın arayışı içinde olan modern müslümanı n arızalı din anlayışın dadır Değişim Aslında bu ilke, diğer ikisini de ihtiva edecek kadar önemli ve kuşatıcıd ır Modern müslümana göre dinin hiçbir hükmü, evet yanlış okumadını z, “dinin hiçbir hükmü”, değişim ilkesinin kapsama alanının dışında tutulamaz Yani her hüküm, gerekli görüldüğü takdirde değiştiri lebilir “Bu değişimin bir ölçüsü, sınırı yok mu?” diye soracak olursanız, evet var Değişimin sınırı, modern müslümanı n anlayışı, bilgisi ve kararı ile belirleni r O hangi hükmün değişmesi ni arzu ederse, o hüküm değişir, hangi hükmün kalmasını isterse o hüküm kalkar! Peki böyle sınırsız bir yetkiyle donatılmı ş bulunan bu değişim nedir? Bu sorunun cevabı, “modern insanın değer yargıları, alışkanlı kları, kabulleri ve redleridi r” şeklinde verilecek tir Bunları da modernliğ in kaynağı olan ve dünyaya hükmeden Batı ve Batılı insan belirledi ğine göre, bu cevabı daha kısa bir şekilde şöyle ifade edebiliri z: Değişim, Batılı insan neyi nasıl yapıyorsa onu öyle yapmaktır Bunun için hayat tarzları, inançlar, gelenek ve kültürler, hatta giyim kuşam ve damak tadı bile değişime uğratılmı ştır Bilhassa görsel ve yazılı medya aracılığı yla Batı tipi hayat tarzı bütün dünyaya devamlı surette empoze edilmekte ve model gösterilm ektedir Gelişmişl iğin ve kalkınmış lığın ancak onlar gibi yaşamakla, onlar gibi tüketmekl e ve onlar gibi davranmak la mümkün olacağı fikri aşılanmak tadır Elbette Batılı insanın anlayışın a ters gelen dinî hüküm ve uygulamal ar da bu genel geçer durumun dışında değildir Modern müslüman, birçok İslâmî meseleye, “Hangi çağda yaşıyoruz!” sloganıyl a yaklaşırk en ve onların miadını doldurduğ unu, zamanının geçtiğini söylerken, aslında Batılı insanın hayat tarzını ve anlayışın ı esas almaktadı r Netice Bütün bu söyledikl erimizin, modern Müslüman anlayışı için “kendini inkâr” anlamına geldiği açıktır Kafası karışmış, kalbi bulanmış, hakikat ile hurafe arasında, hak ile bâtıl arasında bir o yana bir bu yana savrulmuş ve sonunda tercihini bâtıldan ve hurafeden yana kullanmış olan modern müslüman, şu ilahî uyarıları göz ardı etmekle ölümcül hatayı işlemişti r: “Olur ki siz bir şeyden hoşlanmaz sınız, oysa hakkınızd a o bir hayırdır ve olur ki bir şeyi seversini z, oysa hakkınızd a o bir şerdir bilir, siz bilmezsin iz” (Bakara, 216) ve “ bilir; siz ise bilmezsin iz” (Nur, 19) “İnsana ilimden ancak az bir şey verilmişt ir” (İsra, 85) Dolayısıy la sınırlı kapasite ve bilgisini Tealâ’nın mutlak ilmi ile kıyaslama, O’nun hükümleri ni kendi cüce ölçüleriy le değerlend irme, değiştirm e, tahrif etme yanlışına düşmüş insan, isyan ve tuğyan içinde kendi helâkını hazırlamı ş olmaktadı r “İslâm” kelimesin in anlam örgüsü içinde “teslim olmak” da vardır ve bizim için “usve-i hasene: mükemmel model” olan Rasul-i Ekrem sav Efendimiz bu dini yaşamayı bize nasıl öğretmişs e, ancak o şekilde yaşayarak dünyevî ve uhrevî kurtuluşu yakalamam ız mümkündür Hak ve hakikati temsil etmek, hak ve hakikat adına konuşmak da ancak kendimiz olmakla mümkündür Gayrısı şu ilahî uyarının muhatabı olmak demektir: “Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber’e muhalefet eder, müminleri n yollarınd an başkasına uyup giderse, onu döndüğü yolda bırakır ve (ahirette) cehenneme sokarız Ne kötü dönüş yeridir orası!” (Nisa, 115) |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|