Aşk İmiş Her Ne Var Alemde... |
10-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Aşk İmiş Her Ne Var Alemde...Aşk imiş her ne var âlemde Kökeni ne olursa olsun aşk kelimesinin ifâde ettiği mânâ yoklukla birebir ilişkilidir; Tasavvuf düşüncesinin en temel kavramlarındandır aşk “varlığın aslı ve yaradılış sebebi”, “sevenin sevgilisinde kendisini yok etmesi; âşığın yok, yalnızca mâşukun varolması, her şeyin ondan ibaret olması hâlidir” Arapça’da sarmak, sıkmak ve yanmak gibi anlamlara gelen a-ş-k’ dan türeyen bir kelimedir aşk İnsanı sarmaşık gibi sıkarak onu kuvvetsiz bırakması nedeniyle böyle söylenmiştir Ayrıca aşk kelimesi, alevlerin bir şeyi kuşatmasını da anlatır “evvel yer gök yoğidi varıdı aşk bünyadı aşk ezelden kadimdir aşk getirdi ne vârın “ diyen Âşık Yunus gibi, sûfîler aşkı kâinatın varlık sebebi olarak almışlardır Tasavvuf düşüncesine göre kâinatın yaratılışı “ilâhî aşk mâcerasına” dayanır Mekânsız bir mekânda bulunan Hz Allah zamansız bir zamanda kendisine duyduğu sevgi ile bilinmeyi istemiş, bîzâtihi isim ve sıfatlarından kâinatı ve insanı yaratmış, ruhlar âleminde gerçekleşen ilâhî diyalogla da insan, aşkı ve “aşkın gerçek sahibi’ ni unutamayacağına dâir söz vermiştir Dolayısıyla bütün varlıklar âleminde Tanrı’nın ve bu ilâhî aşkın izleri vardır Aşk, tüm yaradılış şifreleri aşk üzerine kodlanmış olan kâinatta insan olabilmenin ve insan kalabilmenin ilk şartıdır Mutasavvıflara göre insanın aşkla olan ilişkisi, dünyevî değerlerle sınırlı bir tercih değil, dünyadan da eski bir taahhüt ve fıtratın gereğidir Bakmasını bilen için insan da dâhil olmak üzere kâinatın her zerresi “aşkın gerçek sahibine” açılan bir penceredir Sûfî, yaratılmış her şeyle gölgesi kadar barışık kimsedir Zîra tüm mahlûkatta aşkı gören mutasavvıf için aşk, insanı dört bir yanından kuşatan uçsuz bucaksız bir ateş denizidir Aşk acı vericidir ama kâînatın gerçek mânâda bir parçası olmanın yolu da aşk denizlerinde yanmaktan, boğulmaktan geçer İnsan, bu ateş denizine dalmalı ancak ondan içerek kanmalıdır Bütün bu tehlikeli yolculuğa ruhunda başlayıp yine ruhunda tamamlayan sûfî, kendisine boş gözlerle banklarca bir ölüden farksızdırAma aslında o, kendisini aşkta yok ederek “ölmeden önce ölmüş” ve böylece sıradan fânilerin fenâsı olan beden ölümünden rûhen sıyrılmış, ölümsüzlüğü bulmuştur Aşk imiş her ne var âlemde… “İşidin ey yârenler; aşk bir güneşe benzer Aşkı olmayan gönül misâli taşa benzer Taş gönülde ne biter, dilinde ağu tüter Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer” Yunus Emre Zîra aşk, varlıklar âleminin hayat kaynağı, güneşidir Kâinat olsun, gönül olsun küçük büyük bütün âlemler huzuru, mutluluğu, bereketi, refâhı ve kendilerini yaşanır kılan her türlü özelliklerini aşka borçludurlar: “Âşığa Bir ve Tek olanı birlemek yeter” Hallâc-ı Mansur İnsanların gönüllerindeki sırları pamuk gibi atıp alt üst ettiğinden “ Hallâc-ı Esrâr “ unvanını alan, büyük mutasavvıf Hallâc-ı Mansur’da bir olana ulaşmanın tek koşulunun “aşk” olduğunu savunur ve “Ene-l – Hak” ( Ben Mutlak Hakikatim) dediği içinde zamanın âlimleri tarafından ölüme mahkûm edilir Son sözleri “Âşığa Bir ve Tek olanı birlemek yeter” yani “Âşığın kendi varlığını aşk yoluyla temizlemesi gerektiği” olmuştur İlâhî sırrı ifşa eden zamanındaki âlimler tarafından anlaşılamayan Hallâc’ın bu sözlerini, Mevlâna ; Fîhi ma fîh adlı eserinde “Ene’l – Hak” demeyi büyük bir iddia sayıyorlar oysa bu büyük bir alçakgönüllülüktür Bunun yerine, “ben Hakk’ın kuluyum kölesiyim “diyen, biri kendi varlığı, diğeri Tanrı’nın varlığı olmak üzere iki varlık ortaya sürmüş olur Hâlbuki “ben Hakk’ım” diyen, kendi varlığını yok ettiği için, “Ene’l – Hak” diyor Yani “ ben yokum hepsi O’dur; Tanrı’dan başka varlık yoktur Ben sadece yokluğum ve hiçim Bu sözde alçakgönüllülük daha fazla yok değimlidir?” sözleriyle açıklar Hallâc-ı Mansur, “ben Hakk’ım” sözüyle aslında “ben Hak’tanım” demektedir “… Vuslattan sonra hangi hâl vardı ki döne?” Aşkı azap olarak gören Hallâc âşığın sevgilisi uğruna en acı durumu göze alması gerektiğini düşünüyordu Hallâc, Allah’a ulaşmaya çalışan âşığı , ışığa ulaşmaya çalışan pervaneye benzeterek, “Pervane uçtu, döndü, eritti kendini ve yok oldu ortalardan Resimsiz, cisimsiz unvansız hâle geldi Artık ne için dönecekti küllere? Vuslattan sonra hangi hâl vardı ki döne? alıntı |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|