Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Şiir Cenneti

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bedirhan, güzel, gökçeden, gökçenin, şiirler, şiirlerbedirhan, şiirleriseslendirdiği

Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler

Eski 10-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler







SEN GİDERSEN

Sen gidersen sesin gider

Kokun gider yüzün gider

Ay dolanır pusularda

Tenim titrer gecem biter

Sen gidersen yüzün gider

Martı küser baykuş öter

Senden kalan son hatıra

İki damla yaşın gider

Sen gidersen boyun gider

Posun gider sözün gider

Bir şey kopar yüreğimden

Çatılmadık kaşın gider

Sen gidersen kim kıskanır

Kim dolanır pencereme

kimler gelir kimler geçer

Çift kapılı şu hücrede

Sen gidersen sohbet gider

Tadım gider tuzum gider

Dinlediğim her şarkıda

Tel kırılır sazdan düşer

Sen gidersen başkent gider

içim üşür ayaz düşer

İzmir de konak meydanı

İstanbul da taksim düşer

Sen gidersen canım gider

Adın geçer içim titrer

Şu dağlanmış yüreğime

Sevda denen akkor düşer

Sen gidersen herşey gider

Sesin gider,sesim düşer

Sen gidersen ey sevgili

Ben biterim,şiir biter

Bedirhan GÖKÇE

DESEM Kİ

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,

Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,

Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,

Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,

Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,

Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,

Sende tattım yemişlerin cümlesini

Desem ki sen benim için,

Hava kadar lazım,

Ekmek kadar mübarek,

Su gibi aziz bir şeysin;

Nimettensin, nimettensin!

Desem ki

İnan bana sevgilim inan,

Evimde şenliksin, bahçemde bahar;

Ve soframda en eski şarap

Ben sende yaşıyorum,

Sen bende hüküm sürmektesin

Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,

Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber

Günlerden sonra bir gün,

Şayet sesimi farkedemezsen,

Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,

Bil ki ölmüşüm

Fakat yine üzülme, müsterih ol;

Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,

Ve neden sonra

Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,

Hatırla ki mahşer günüdür

Ortalığa düşmüşüm Seni arıyorum

Seni, Seni, Seni

Cahit Sıtkı Tarancı



ALDIRMA

Karanlık ufuklar ergeç ağarır

Dağlarıda duman bürür aldırma

İnananlar elbet menzile varır

Hac kervanı ağır yürür aldırma

Sevda tutmaz her yüreğin örgüsü

Aşk dediğin kula Allah vergisi

Ne günahı vardır nede sorgusu

Sevmeyenler kinde erir aldırma

Ayrılıklar bağrımızı delsede

Soframıza hasret aşı gelsede

Muhammedler halimize gülsede

Derdi veren derman verir aldırma

Yolumuza dursalarda ne çıkar

Kolumuzu kırsalarda ne çıkar

Prangaya vursalarda ne çıkar

Hain ölür demir çürür aldırma

Aşkın denizinde çinup yunalım

Biraz daha bekle eli kınalım

Yanacaksak bu uğurda yanalım

Yananları Allah görür aldırma

Ayhan İnal



ACILAR DENİZİ

Ben acılar denizinde boğulmuşum

İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını

Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni

Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime

Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını

Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle

Bütün gemiller söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma

Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek

Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa

Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse

Yılların içimde bıraktıklarını

Ümit Yaşar Oğuzcan



İLK YAZDA

Sen bir sarkiyi yorumlarken

Ayaklarim yerden kesilir benim

Yedi kat göklerde dolasirken,

Basim bir yildiza çarpar

Akkor kesilir bedenim

Sen bir siiri yorumlarken

Bense gök kusagina binerim

Yüregim kipir kipir bir kustur artik!

Dagin, vadinin üzerinde

Yagmurla yaris ederim?

Sen bir resmi yorumlarken

Boyalar canima karisir benim

Figürler egemen zaman ve mekana

Yer-gök türkü çiçegidir

Yeserten sensin güzelim

Sen sustugun vakit ilk yaz yok artik

Berekette biter, sevda da biter

Birden çöküverir kis ve karanlik

Sarkisiz, siirsiz, resimsiz bir dünyaya dökülür

Kanatlari kirilan türküler

Bahattin Karakoç

Bana Bir Gül Ver

kendimin ellerinden tutunca

içimden nehirler gibi akmak geliyor

yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor

buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor

bak, palandöken dağlarında karlar erimiş

teknelerde kol kola bahar sulara inmiş

dağlar için, sular için bana bir gül ver

avuttuğum düşler için bana bir gül ver

yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş

günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş

dağlar için, sular için bana bir gül ver

avuttuğum düşler için bana bir gül ver

ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım

sen kendinin ellerinden tut

kendine benim için bir gül ver

Nefretim Aşkımı Aştı Bu Gece

Sen benim gözümde bir hiçsin artık,

Nefretim aşkımı aştı bu gece

Bugün ki sözlerin söz müydü artık

Son sözün sabrımı aştı bu gece

Kolayca bitsin bu diyemedin de

Salladın savurdun basiretsizce

Hiç mi ders almadın onca gezdik de

Yağmurun rahmeti aştı bu gece

Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?

Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?

Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?

Yalanın doğrunu aştı bu gece

Evlenmek hayali kapımda idi

Giriş kat evimin boyası yeni

Mobilyan,takımın, alınmış idi

Vuslatım tadını aştı bu gece

Yemedim yedirdim ne varsa sana

Üç kuruşum olsa verirdim daha

Memurdum yoksuldum hatırlasana

Hafızam haddini aştı bu gece

Ayakların donmuş,üşümüştün de

Gece yatamamış üzülmüştüm de

Bir ay oruç tutup yememiştim de

O çizmen boyunu aştı bu gece

Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile

Allahtan beklenir kul bilmese de

Kızgınlığım buna, sebep ise de

Sabrım miadını aştı bu gece

Onca gez toz benle,seviyorum de

Sonra git nişanlan bir de ona de

Şerefsizlik değil, nedir bu söyle

Küfrüm edebimi aştı bu gece

Sana son bir sözüm, nasihatım var

Aldığım ahlakla bir terbiyem var

Senin doğuran ana deyip geçmek var

Saygım adabımı tuttu bu gece

Gönlümün romanı bitti bu gece

Hangisine yansam şimdi gün gece

Ömrümden beş yıl gitti bu gece



GÖNDER

Git de bir kocaman zarf al çarşıdan

Üzerine endamını çiz gönder

Bu ayrılık yetti artık canıma

Ayrılığı ayağınla ez gönder

Gönülden af çıktı hasret suçuna

Gelmeye karar ver ayın kaçına?

Bir de resmini koy zarfın içine

Arkasına birkaç satır yaz gönder

El söz eder gezme dağda bayırda

Otlar ayak öpsün gezki çayırda

Cümleleri dudağından ayır da

Üzerine dil deymemiş söz gönder

Kimde varki sendeki şu fidan boy

Aynalara bak da sana sen de doy

Saçlarının kokusundan bol bol koy

Sitem edeceksen ondan az gönder

Sabah erken erken düşki yoluna

Güneş bile girmesin koluna

Hasret kaldım ellerinin falına

Avucundan parça parça iz gönder

Umutları gökten yere indirde

İşte bunlar var ya hep senindir de

Hayallerinin trenine bindirde

Ne olursun seni bana tez gönder

Halil Soyuer



ELLERİM ÜŞÜRDÜ

ellerim üşürdü, üşürdüm

şehrin vitrinlerinden kayardı düşlerim

seni düşünürdüm

sense, bir başka mevsimde sağanak halinde yağardın

başka ülkelere sımsıcak

ellerim üşürdü

nikotin kokan ellerim üşürdü ve

bir sigara daha yakardım

şehir ıslanırdı duman duman

çocuklar uyanmış olurdu

düşlerini kaybetmeden uykularından

benimse kabuslarım kese kağıdı buruşukluğunda

asılı kalırdı gündoğumlarına

ellerim üşürdü

ellerim üşürdü, donardı

donardım teninin yokluğuna değince ve

bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi

bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum

hiçbir şeyin

ellerim üşürdü, üşürdüm

bir bardak çay ve taze bir simit gibi kokardı rutubetli

geçmişim

küçük bir saçak altı kahvesinde güneşi soğuturdum sonra

denize karşı

kimsesiz bir adam gibi dalgalar hıçkırıklarımı boğardı

Varlığına açken, muhtaçken bir lahza görmeye seni

ellerim üşürdü, üşürdüm ve doyardım yokluğuna

donardım martılar göç ederdi,

demirlerdi tüm gemiler limana boşalırdı deniz

yürüyüp çıkardı balıklar tuzlu bir yaşamın soluk aralarından

seni düşünürdüm su olurdum, toprak olurdum, kus olurdum ama

yasam olmayı beceremezdim sensizliğinde acemi bir ölümü

karşılardım

beceremezdim ölmeyi

ellerim üşürdü,üşürdüm

tanıdık bir adam sesine karışırdı hüzünlerim

kapanan bir kapı sesine kilitlenirdim

duvar, duvar karanlık büyürdü içimde yollar,

ne bir köşe başı, ne bir viraj ne dur ne durak

adımlarım soluklarını arardı kayıp yollar da

sonra, bir kadın çığlığı kayardı yıldız yıldız

önce ilk bahar defnedilirdi karınca ayazında

sonra bir pervane yanardı

gözlerimin sırılsıklam aydınlığında

kanatlarına islerdi yaşanmamış bir yaz kelebeklerin

sonbahar geçerdi, kar yağardı

ellerim üşürdü üşürdüm

ve şubatla biterdi bir masalın son cümlesi

seni düşünürdüm

Ali Uluraspa



BEYZA

Bir resim gördüm kitabın üstünde

Sonra bir resim de ben çizdim

Saçlarını savurdum rüzgarın hoyrat ellerine

Gözlerinde mutluluğu estirdim

Ve adını yazdım bir kenarına

Ve içimi döktüm çaresizce satırlara

Hüzünlendim birden

Ve kelimeler dizildi ardısıra

?Ben sana mecburum

Sen yoksun?

Kar yağar yüce dağlara

Beyazların en beyazından

Dallara çiçekler düşer ilkbaharda

Beyaz, en beyaz, renkleri hep beyzâ

Rüyâma girersin sabaha karşı

Titremeyle uyanırım, yokluğunla

Ansızın harfler yine dökülür dilimden

Boşlukta yine adın yazılır:Beyzâ

Elimdeki kağıdı önce kırmızıya boyadım

Sonra yeşilden çizgiler çektim üstüne

Ve aklıma

Yıllar önce okuduğum bir kitap geldi

Sanki aynı satırları yeniden okudum:

?Yeşil bağla ala karşı

Yakışmazsa öldür beni?

?Ve Itır çekildi pencereden

Utandı, başını öne eğdi?

Sonra adını yazdım siyah kalemle

O yeşil çizgilerin arasına: Beyzâ

Sonra tekrar dağlara baktım

Bu sefer renklerine is düştü

Dağ başında bulutları morarmış gördüm

Güvercinin mor kanadına

Seni sordum

Zaman sensiz geçmiyor

Uyku girmiyor gözüme geceleri

Duvarları bile beyaza boyadım

Karanlık, beyazını gölgeliyor

Düşündükçe

Tüm bunlar rüyaymış gibi geliyor

Beliriyor hayalin birdenbire duvarda

Uzanıyorum

Tutamıyorum

Bağırıyorum ardından:

Beyzââââ

Koşuyorum ardından tüm gece boyu

Sonra kabuslar konuk oluyor

Hayallerimi darmadağın ediyor

Deli bir rüzgar

Döküyor çiçeklerini baharımın

Bir hoyrat el

Siyah küller savuruyor

Beyaz karlar üstüne

Ve sonra kefenin biçiliyor beyaz bir kumaştan

Tabutuna yeşil bir yemeni örtüyorlar

Yeşilin en güzelinden

Yeşil sana yakışırdı, beyaz da öyle

Kefeninde bir leke bile yok siyahtan

Ama toprağın siyah eli

Karalıyor bedenini Beyzâ

Yine beliriyorsun bir serap gibi

Sesin bu defa çok uzaklardan geliyor

Sanki cennetten, hurilerin içinden

Gülümsüyorsun

O kadar güzelleşmişsin ki

Dünyada bu kadar yakın olmamıştım sana

Yıkanırken bedenim, kabirde kefenim kararır

Düşündükçe

Düşündükçe elemlenirim, benzim sararır

Yeşil ve mavi boyasıydı

Sen gidince karaya büründü dünya

Karlara ve bahara leke sürdüler Beyzâ

Sen gidince bu garibi hor gördüler Beyzâ

Sana kavuşmayı bana zor gördüler, çok gördüler Beyzâ

Mehmet BİLİR



GİDERKEN

Bilerek mi yanına almadın giderken,

Başının yastıkta bıraktığı çukuru

Güveniyordum oysa ben sevgimize,

Vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki,

Saatin doğruluğu kadar

Beni senin gibi,bir de annem terketmişti

Ki göbeğimde durur,onun yokluğundan bana kalan çukur

Sunay AKIN



YALAN

Allah, anamdan razı olsun

Bana sevmeyi öğretti

Yere serilen sofralarda

Kurumuş ekmeklerle, soğan yemeyi

Bir dilim ekmek, bir salkım üzümle

Gün ışığını sofraya getirmeyi

Anam anlatmıştı, bir yaz günü

Bir bardak suya şükretmeyi

Yağmurlu havalarda dua etmek

Bana anamdan arta kalmış

Yalnız ?sev! ? dediği insanlardan

Sevgi beklemek yalanmış!

Ahmet Tevfik Ozan



BİR AYRILIK GÜNÜNDE

Ne gariptir şu ayrılık günleri

Bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan

Nedense bir tuhaf oluyor insan

Derin bir sızı giriyor içeri

Son bir defa bakarken caddelere

Dükkanlara, evlere, kahvelere

Hatıra yüklü kervanlar geçiyor

Dolu dolu gözlerinin önünden

Bu son yadigar mı bir ayrılık gününden

Ne unutulmaz zamanlar geçiyor

Ağır ağır biz farkında değilken

Gökler masmavi, yaprak yemyeşilken

Sen istediğin kadar unutulmaz de

Bu son dakika, bu vakitsiz yağmur

Unutulur, azizim unutulur

Başka ne yapılır böyle bir günde

Kapanan bavul, çivilenen sandık

Ve sonra kuru bir "Allaha ısmarladık!"

Ümit Yaşar OĞUZCAN

SEN SEN SEN

Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden,

Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter

Hiç kimse aramasa sormasa beni

Sen gelsen yeter

Huzur ellerinin güzelliğidir

Gözlerin karşımda mutluluk denizi

Her sabah soframızda ekmeğimizi

Sen bölsen yeter

Yüreğim seninle yaylalar kadar serin

Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam

Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam

Sen dolsan yeter

Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm

Bende sabır sende naz

Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz

Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter

Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün,

Sende karar kıldığını

Ve içimin şerha şerha yarıldığını,

Sen bilsen yeter

Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi

Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek

Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,

Eğilsen yeter

Yavuz Bülent BAKİLER



YENİK SERÇE (ADI NEVİN)

Yaban

ve asi

dağlara dağılan taylar gibi

ve yangın

gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi

Adana?da yollara dizilmiş garlarda,

çığlık çığlığa peronlarda

çocuklar gibiydi gözleri

Adı Nevin,

şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin

O, kanadı kırık bir kuştu,

beyaza vurulmuştu;

kimseler görmedi bir başka renk sevdiğini

Kimseler?Görmedi kimseler kirlendiğini

Adı Nevin,

hüzün kokar ve korkardı geceleyin

?Kendini martılarla bir tutma? derdim;

?senin kanatların yok

düşersin, yorulursun,

beni koyup koyup gitme ne olursun! ?

O, kanadı kırık bir kuştu,

gülümserken vurulmuştu

Kimseler görmedi uçtuğunu

Kimseler?Görmedi kimseler öpüştüğünü

Adı Nevin,

özlem tüter ve çağlardı geceleyin

?Işığın? diyordu: Kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum;

karanlık kördü ve acımasız

Ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı;

kanatlarımı kanatmaktan geliyorum

O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı

Sonra da çift çıkardık;

kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık!

O kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı,

insanlar dar yapılmıştı, çıkardık!

Kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda

Avurtlarına çarpan kar taneleri,

gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi

Erirdi

Biz yan yana, yana yana Yana yana!

O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı,

ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı

Gitti Kanatları yüreğimdeydi

Kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi

Yitirdim o aşkın kimliğini;

h ü k ü m s ü z d ü r

Adı Nevin,

ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!

Yılmaz ODABAŞI



İSTANBUL

Evin içinde bir oda, odada İstanbul

Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı

Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm

Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

Bu ne biçim su, bu nasıl şehir

Şişede İstanbul, masada İstanbul

Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık

Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul

İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım

Nereye gidersen git, orada İstanbul

Ümit Yaşar OĞUZCAN



ESKİDENDİ ÇOK ESKİDEN

Hani erken inerdi karanlık,

Hani yağmur yağardı inceden,

Hani okuldan, işten dönerken,

Işıklar yanardı evlerde,

Eskidendi, çok eskiden

Hani ay herkese gülümserken,

Mevsimler kimseyi dinlemezken

Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,

Eskidendi, çok eskiden

Hani hepimiz arkadaşken,

Hani oyunlar tükenmemişken,

Henüz kimse bize ihanet etmemiş,

Biz kimseyi aldatmamışken,

Eskidendi, çok eskiden

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,

Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,

Daha biz kimseye küsmemiş,

Daha kimse ölmemişken,

Eskidendi, çok eskiden

Şimdi ay usul, yıldızlar eski

Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden

Geçen geçti,

Geçen geçti,

Geceyi söndür kalbim

Geceler de gençlik gibi eskidendi

Şimdi uykusuzluk vakti

Murathan MUNGAN



NOKTA NOKTAM

Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım

Beni anlatmış sana ve sen ona

"Unuttum artık onu" demişsin

Hem bu sözü gülerek,

Medar-ı iftihar ile söylemişsin

Unutamazsın Nokta Noktam

Unutamazsın!

Çünkü; unutmak için

önce unutulmak gerek

Oyasa ki sen,

Hala bende esen,

Eski kavak yelisin

Unutamazsın

Kan değil, tüküremezsin,

Ruj değil, silemezsin

Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım

İki heceli erkek adımı

Unutamazsın Nokta Noktam

Unutamazsın!

Seninle biz, halâ bir kabukta

İki badem içi gibiyiz

Baharsın; kokacaksın

Güneşsin; yakacaksın

Sabah yatağım kadar rüyâ dolu

Sabah yatağım kadar sıcaksın

Unutamam

Unutamazsın!

Şimdilik bu kadar

Öbür mektubuma daha diyeceklerim var

Darılma bana, gücenme sakın

Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan

Binlerce selam sana

Bahar başladı nokta noktam

Ankara'da bahar, veriminde toprak ana

Aylar var ki sana tek satır yazamadım

Oysa ki şimdi mevsim bahar

Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var

Artık yazmalıyım

Takvime baktım bu sabah,

ayrılalı beş ay olmuş

Düşün ki Nokta Noktam

Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder

Bunca uzun ayrılıksa;

İnan bana Nokta Noktam

İnsanı, herşeye küskün eder

İnan bana Dargınlığım herkese

Ve tek hasretim sana

Düşünüyorum

Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum

Bu yolun sağında yükselen

Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen

Bahçesinde iri yedi veren,

kayısı gülleri açan evi düşünüyorum

Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı

Ablan yanımda çorapsız gezerdi,

Baş örtüsüz annen

Düşünüyorum Bu mevsimde baban,

Her akşam bir yerine iki içerdi

Miyoplaşınca gözleri "Şair, iç be oğlum

bahar dişidir doğurur" derdi

Bahar başladı Nokta Noktam

Ankara'da bahar,

Gönül ufkunda yağmur bulutları

Cennet olsa artik sevmiyorum

Sevmiyorum sensiz baharı

Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü!

Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!

Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk!

Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası!

Ölümsüz bir yolculuk yaratan

Sen; ey çıplak bir hançer gibi!

Boylu boyunca gönlümde yatan

Sen; ey herşeyim olan herşey!

Son mektubunda söz verdin

Tut diyorsun, unuttum

Unut diyorsun, unutmak mı???

Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç?

Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç?

Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!

Sen; ey herşeyim olan herşey!

Bu gece Yılbaşı

Başkent'de kar yağıyor Nokta Noktam

Başkentte kar ve tütüyor gözlerimde

Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar

Başkent'de kar yağıyor, başkent'de kar

Bu gece yılbaşı

Bilirsin ki Nokta Noktam

Yılbaşında hesaplanır

Çoğu zaman insanların yaşı

Bu gece yılbaşı

Tokmaklarında yirmi dört hece

Eğilip üstüme sessizce

Şehrin kule saati

Bilir misin Nokta Noktam?

Bilir misin, bilir misin ne dedi?

"Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi"

Ve bir el saçlarımdan tutarak

Kalbimi sana kadar sürükledi

Bu gece yılbaşı, başkent ayakta

Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta

Ne de kıvrak bu vals havası

Başladı yine gönlümün

On yıl evvel ki kanaması

Ne günlerdi o günler cancağızım

Ne günlerdi

Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde

Başı duman duman bir kız

Ben, yirmi üstünde

Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı

Öylesiye bir şair, öylesiye bir delikanlı

Ne çabuk geçti zaman

Hey gidi Dünya hey

Bu gece yılbaşı

Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde

Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar

Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim

Bartın'da bahar

Elimle yapmışım

"asma köprüsünden" Kocanaz deresi

Sağda, orta okul

Okulda, çocukların sesi

"Çakır beylerin" elma bahcesi

Derede kayık, dümende ben

Küreklerde sen

Hava berrak, hava ılık

Hava temiz

Ve sularda sarmaşan gölgemiz

Bu gece yılbaşı, başkent ayakta

Çalınan Tuna dalgaları değil artık

komşu plâkta

Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta

Dışarıda kar yağıyor

Dışarıda kar ve tütüyor gözlerimde

Küllenmiş bir mangal gibi

Eski hatıralar

Rıza Polat AKKOYUNLU


Alıntı Yaparak Cevapla

Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler

Eski 10-09-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler







BU BİR AYRILIK DEĞİL

Özle(me) yeceğim seni diyip
Kasem ederken yürek ayinimde,
Keşişin gözleriydi yaşaran?
Kefenlerden biçtiğim yelkenlerdi
Rüzgarın bağrında savrulup,
Gün doğmayacak kentlerin
Eteklerinde dolaşan?

Özle(me) yeceğim derken,
Bir minik şişeye salacaktım sensizliği
Senden sıçramış ne varsa hayata
Dolduracaktım içine
Mor vedalarda kalıp,
Hani, güvertesinde,
Gözlerime aktığın yerden
Salacaktım denizlere?

Özle(me) yeceğim diyerek
Ettiğim kasemin kefareti,
Hangi sunakta adanacaktı?
Hangi biri sığacaktı hatıralarımın
O şişeye?
Arnavut kaldırımlı yol,
Ihlamur ağacı,
Elimde ayaza kesmiş bir çakı
Dünyam, sen?

Özle(me) yeceğim seni bil
Bil ki düşlerimde yan yana iki lahit
Yangın var koyunlarında
Bahira?nın tuvalindeki
Umuda iliklenmiş ruhları
Sessiz çığlıkları yırtıyor
Servili kasabayı?

Özle(me) yecektim seni?
Bilirdim, ıradıkça sen,
Yıkılacaktı bir bir kalyonun direkleri
Ağlayacaktı yelkenlerin beyazı
Bilirdim kabus olurdu sensizlik
Ve bilirdim ?ben susunca da yağmurlar yağardı! ?
Toprak olurdu aşkın rengi

Özle(me) yecektim sen kokan çiçekleri
Mavi sarı saksıların matemini tutacaktım
Iradıkça devrilecekti yığdığım hatıralar
Devinecekti, sen sinmiş her bir şey
Sen rüzgar olup esişimi,
Ölüm olup göçüşümü,
Dua olup susuşumu hissettikçe
Yasını tut(maya) caktım
Özle(me) yecektim ben seni

Bu bir ayrılık değildi,
Göz yaşlarım gülümseyecekti,
Gün doğmayan yaşanmışlıklarıma
??

Billahi,
Özle(me) yeceğim işte seni?!

Nesrin ÇAYLI



İKİ YOLCU

Bu kalabalık senin düğününe
Benimse cenazeme geliyor
Bu davullar senin düğününe;
Benimse cenazeme çalıyor

Senin üzerine çiçek
Benim üzerime toprak atacaklar
Senin kınalı ellerinden
Benimse tabutumdan tutacaklar

Seni türkülerle, beni ağıtlarla
Uğurlayacaklar bizi iki yolcu gibi
İkimizde giysisi beyaz olacak
Nüfusa seni EVLİ beni ise ÖLÜ Yazacaklar

Abdullah ŞİMŞEK



EY HAYAT

ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın?

yaş**Yasak Kelime** bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!

tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın?

eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın

birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın

yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!

yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın

yaş**Yasak Kelime** bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın?

sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!

yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın?

Yılmaz ODABAŞI



KALANLARA SELAM OLSUN

Bu dünyadan gider olduk

Kalanlara selam olsun

Bizim için hayır dua

Kılanlara selam olsun

Ecel büke belimizi

Söyletmeye dilimizi

Hasta iken halimizi

Soranlara selam olsun

Tenim ortaya açıla

Yakasız gömlek biçile

Bizi bir asân vechile

Yuyanlara selam olsun

Azrail alır canımız

Kurur damarda kanımız

Yuyacağın kefenimiz

Saranlara selam olsun

Selâ verile kastımıza

Gider olduk dostumuza

Namaz için üstümüze

Duranlara selam olsun

Dünyaya gelenler gider

Hergiz gelmez yola gider

Bizim halimizden haber

Soranlara selam olsun

Miskin Yunus söyler sözün

Yaş doldurmuş iki gözün

Bizi bilmeyen ne bilsin

Bilenlere selam olsun

Yunus EMRE



ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP

Zindan iki hece Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? Belki Daha ölmedim!

Avlu Bir uzun yol Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli
Bu yol da tutuktur hapse düşeli
Git ve gel Yüz adım Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, almazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil

Müdür bey dert dinler, bugün "maruzât"!
Çatık kaş Hükûmet dedikleri zat
Beni ALLAH tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem
Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksız aydan
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger Beynimi içtin!

Sükût Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyada nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir
Garip pencerecik, küçük daracık;
Dünyaya kapalı, ALLAH'a açık

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir

Necif Fazıl KISAKÜREK



GİTMEK

Bugünlerde herkes gitmek istiyor
Küçük bir sahil kasabasına,
bir baska ülkeye,dağlara, uzaklara
Hayatından memnun olan yok
Kiminle konuşsam aynı şey
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği
Öyle ''yanına almak istediği üç şey'' falan yok
Bir kendisi
Bu yeter zaten
Her şeyi, herkesi götürdün demektir
Keşke kendini bırakip gidebilse insan
Ama olmuyor
Hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor
Yani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor
Böyle gidiyor iste
Bir yanimiz ''kalk gidelim'',
öbür yanimiz "otur'' diyor
"Otur" diyen kazaniyor
O yan kalabalik zira
İs, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu
En kötüsü aliskanlik
Aliskanligin verdigi rahatlik,
monotonlugun dogurdugu bikkinligi yeniyor
Kaliyoruz
Kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz
Evlenmeler
Bir çocuk daha dogurmalar
Borçlara girmeler
Isi büyütmeler
Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor
Misal, ben
Kapidaki Rex'i birakip gidemiyorum
Degil bu sehirden gitmek,
iki sokak öteye tasinamiyorum Alip götürsem gelmez ki
Bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda
Herkes onu, o herkesi seviyor
Hangi birimizle gitsin?
''Sirtinda yumurta küfesi olmak'' diye bir deyim vardir;
evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin
Kendi imalatimiz küfeler
Ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada
Ölüm var zira
Ölüme inat tutunmak lazim
Inadina kök salmak lazim
Bari ufak kaçislar yapabilsek
Var tabii yapanlar
Ama az
Sadece kaymak tabakasi
Hepimiz kaçabilsek
Bütçe, zaman, keyif
Denk olsa
Gün içinde mesela
Küçücük gitmeler yapabilsek
Ne mümkün
Sabah 0900, aksam 1800
Sonra baska mecburiyetler
Sıkışıp kaldik
Sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz
Bir ömür karsiligi bir ömür yani
Ne saçma
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba
Ben her bahar á**Yasak Kelime** olmam ama her bahar gitmek isterim
Gittigim olmadi hiç
Ama olsun
Istemek de güzel

Can YÜCEL



KENDİNE BENİM İÇİN BİR GÜL VER

kendimin ellerinden tutunca
içimden nehirler gibi akmak geliyor
yollara çıkmak,yolculuklara bakmak geliyor
geberesiye içip salaş meyhanelerde
buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor

bak,Palandöken dağlarında karlar erimiş
teknelerde kol kola bahar sulara inmiş
dağlar için,sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver

yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş
günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş
dağlar için, sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver

ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım
sen kendinin ellerinden tut
kendine benim için bir gül ver

Yılmaz ODABAŞI



GİDERSEN YIKILIR BU KENT

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akş**Yasak Kelime** olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akş**Yasak Kelime**

Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Ahmet TELLİ



ESKİCİ

Eskiler alırım haydi eskici
Eski halı,kilim,giyisi alırım:
Bir zahmet banada uğra eskici,
Acele edersen memnun olurum

çekinme eskici içeri buyur
Burada bir aşkın ateşi uyur
Baktıkça içimin yangını büyür!

İşte şu odada başbaşa kaldık,
Şu ahşap masayı birlikte aldık
Onun şu gördüğün kadife koltuk

Bilsen şu camları örten perdeler
Neler gizlediler,neler gördüler,
Konuşabilseler neler derdiler

Burada ne varsa hepsi senindir,
İlk önce duvardan tabloyu indir
Hiç sorma resmini gördüğün kimdir !

Onun şu daktilo,şu kalem kağıt
İster sat istersen hayrına dağıt
Sussun bu hıçkırık,dinsin bu ağıt!

Sabırmı dayanır bu ihanete !
Hiçbirşey bırakma kütüphanede,
Benim ne işim var defter kitapla
Topla be eskici hepsini topla!

Hepsinde yaşayan binbir anı var
Hepsinin birşeyler söyler yanı var
Al götür hepsini sırdaşlarımın
Kurusun kaynağı gözyaşlarımın!

Al götür eskici ne resmi kalsın
Ne yüzü,ne izi, ne ismi kalsın
Onsuzda gülmeye değer bu dünya
Onsuzda görmeye değer her rüya

Cemal SAFİ

YAZ BİTTİ

yazın bittiği her yerde söylenir
söylenmeyen şeyler kalır geriye

ve sonra hiçbir şey olmamış gibi
ağır, usul bir hazırlık başlar
uykuya başlar yeni bir mevsime

orda burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında
incelen yazın akş**Yasak Kelime** esintilerinde
zaman usulca sıyrılır aramızdan
ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini
başka ne gelir elimizden
büyük bir uzaklığa gülümseyerek
geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri

yatıştırır rüzgarlar
dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını
saklar bizi
gözlerimizdeki hüzne "dinginlik" adını verir
"seni iyi gördüm" diyenler
biz de iyi hissederiz kendimizi
elimizden başka ne gelir ki
köşe başları, akş**Yasak Kelime**üstleri, kokular
tozar gider zamanın boşluğunda
karışır anların kuytu belleğine
belki sonraları bir gün
hatırlanır aynı kederle
yazın bittiği her yerde söylenir
söyleyenler inanır gerçekten birşeylerin bittiğine
yaz biter
eskir geceler, serin hüzünlü
yeni mevsime hazırlık ömrün teğel yerleri
bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri
çıkarır sizi dalgın derinliğinizden
yaşadığınızı duyarsanız teninizde
bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
ahşap pancurları
yaz bitti
bitmeyen şeyler kaldı geride

yaz bitti
yaz bitti
yüksek sesle söylüyorum bunu kendime
her yerde söylendiği gibi
yaz bitti
yaz bitti
hiçbir şey hiçbir şey
hiçbir şey
yalnızca üşüyorum şimdi

Murathan MUNGAN

GÜLÜMSER

Yanı başlı bir sevda

Kuşkulu bir bekleyişle hükümlü

Gel desen bütün korkunç yargılar susacak

Katmerli günahlarda ezilecek zaman

Gel desen

Aşk anımsanmaz oysa

Yaşanır tıpkı şiirler gibi

Hep sen yüklü bir şarkı çalar kapımı ıslak akşamlarda

Kıskaç kıskaç daralır boğazımda gir diyemem

Yatılı bir yokluğun kalır içimde

Buruk ve sancılı
Sabah sabah sana bir şey söyleyeyimmi
Ben,ben oldum olası bir seni sevdim

Karaç**Yasak Kelime** gözlerinin iz düşümü tam ortasında yüreğimin

Sevgilerim büyük olurdu

Evreni sığmazdı hasretliğim

Gel dinle beni

Ayrılığa yumukla yakınlaş biraz

Bir ilkindi sofrası dudaklarım sana kurudu

Tüm yargıları unut
Gel vede parçala yalnızlığı

Yoksa yoksa gelme dicem

Hep aynalarda kal dicem gülümser

Tutki usuma perçinlemişim seni

En ağır sevgilerle

Bakışların gözlerime günışığı neylersin
Bir şiirsin dilimde söküp atamadığım
En unuttuğum anda bile alıp başıma kaçışım sana

Kınadılar beni,kınadılar beni

Küfr etti anam doğurduğuna küfr etti

Yoksa yoksa gelme dicem

Hep böyle aynalarda kal dicem gülümser

Tutki otuz tonluk kantarlar tartmıyorlar yalnızlığımı

En sevdiğim antalyaya tokatlıyor ağıtları poyratça

Piri reis vapuruna yüklendi bu akş**Yasak Kelime** liman dolusu umutlarım
Mersin açıklarında olacak sabaha
Seni arıyacak ve ben otel bonjurda gözlerini desenliycem duvarlara
Bakışlarında bir ikinci baharı yazacak takvimler
Yüreğimde, yüreğimde öyle büyüdükü hasretin ağrı dağı kadar

Öyle deme yar unutmak ne mümkün

Gözleri bağlı dolap atları gibi döndü durdu yokluğun

Dur diyen yok bilen yok gitti gelmez trenlerindeydi yetişini

Ogün bugündür küstümdü sokaklara kala kaldım kan bulanmış kuytularda
Yalnızlıklar bana ben sana aşina
Bir türlü alışamadım yok oluşuna

Haberin ola haberin ola

Beklentiler bulvarında sana deyin ne varsa silip süpürdü zaman

Bir bostan korkuluğu bedenim kaldı yitiversen devrilir

Bu yirminci şiir serkin tahta tabaklara işlemişim

Süzme balı dudaklarından taşan tüm anaçutkuları

Konya kaşıklarında asılı adı konmamaış sevdaların yaşmağa

Tüm güneyim tanığımdır
On şiir yazsam dokuzu seni anlatır

Kim ne derse desin

Adresimdir yüreğin

Herkes bilsin istiyorum

Sevmenin böylesini

Yoksa yoksa gelme dicem

Hep böyle kal dicem aynalarda gülümser
Tutki yüreğimi zor zapediyorum yokluğunda
Ellerine kavuşmasam bir bıçak kesimi kalıyorum zamanla
Bazen gelirsin düşlerime
Aynalara düşerdi güzelliğin safinaz
Bütün günahlarını kabulleniyorum Uzaktanda olsa
Gül biraz, gül biraz

Yunus YAŞAR

HER ŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren,

SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN


Can YÜCEL

KAŞLA GÖZ ARASINDA

Gecemi zehrediyor içime düşen kuşku,
Sırra kadem mi bastın, kaşla göz arasında?
Nasıl anlatsam bilmem aramızdaki aşkı,
Bir sıcaklık vardır ya külle köz arasında

Sen ektin yüreğime en acı duyguları,
Sen çaldın gözümden en tatlı uykuları,
Aşkıma benzetirim tutmayan şarkıları,
Bir gariplik vardır ya sazla söz arasında

Sen yüzüme gül yeter, bırak bahtım gülmesin,
Sen kadrimi bil yeter, başka kimse bilmesin,
Sen bir daha gel yeter, bırak o hiç gelmesin,
Hani bir mevsim var ya, kışla yaz arasında



SENSİZ OLMADI

Kaybolan neşemi şarkıda, sazda,
Bulmayı denedim, sensiz olmadı,
Felekten bir gece çalıp biraz da,
Gülmeyi denedim, sensiz olmadı

Hasreti herkesten çok tanıyorum,
Bu zehrin üstüne yok sanıyorum,
Yaşlı gözlerimden utanıyorum,
Silmeyi denedim, sensiz olmadı

Doğmanı bekledim battığın yerden,
Dönmeyı bilmedin gittiğin yerden,
Beni sarhoş diye sattığın yerden,
Gelmeyi denedim, sensiz olmadı
Evlenmiş dediler, çıldıracaktım,
Resim, mektup, şiir, ne varsa yaktım,
İlmeği kaç defa boynuma taktım,
Ölmeyi denedim, sensiz olmadı

Cemal SAFİ



DOĞMADAN ÖNCE

Sormuşlar ?ezelde aşk var mı? ? diye
Ben kalpten vuruldum doğmadan önce
İster azap deyin ister hediye
Meçhule sürüldüm doğmadan önce

Yılmadan ben bana beni anlattım
Günahı tövbeyle yıkayıp attım
Ebed kapısında ölümü taddım
Kefene sarıldım doğmadan önce

Gönlüme sevdanın güneşi doğdu
Şüphe iklimimi ışığa boğdu
İlk yağmurum Kâlûbelâ?da yağdı
Bulandım duruldum doğmadan önce

Sevdim, sevgiliye giden yol uzun
Şerbetini içtim ateşin, buzun
Bazen girdabına düştüm sonsuzun
Çok öldüm-dirildim doğmadan önce

Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya
Gerçeği alt etti gördüğüm rüya
Kendi kopyam imiş meğer şu dünya
Düşündüm, yoruldum doğmadan önce

Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben
Mezarda, mabette aşkı gördüm ben
Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben
Aşk ile karıldım doğmadan önce

Abdurrahim KARAKOÇ



ALLAHAISMARLADIK

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı
Andırıyor ışıksız evinde pencereler
Biraz yeşermek için beklesin artık kışı
Çağlayansız yamaçlar,suyu dinmiş dereler

Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,
Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz:
Benim kadar titremez hiç bir yiğit oğluna,
Hiç bir ana kızına bu kadar düşkün olmaz

Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim

Gözlerimi gün gibi kamaştıran yüzünü
Daha candan görürüm senden uzaklaşınca
Sararırsın dönüşte görünce öksüzünü:
Bir gelinlik kız olur aşkım senin yaşınca

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git
Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Ögrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirinve sonra öleceğim

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya

Ceyhun Atuf KANSU

"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya
getirin" Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.