Hukuken Camii, Fiilen Müze: Ayasofya |
06-05-2009 | #1 |
GöKKuŞaĞı
|
Hukuken Camii, Fiilen Müze: Ayasofyaİstanbul'un tarihinde en önemli yere sahip mabetlerden biri olan Ayasofya, yüzyıllar boyunca ilgi odağı olmaktan hiç geri kalmadı Henüz İslamiyet'in doğmadığı ve Hıristiyanlığın hak din olarak yaşandığı bir zamanda, inanmış bir İmparator tarafından büyük bir aşkla yaptırılan Ayasofya, yapılışından yaklaşık bin yıl sonra İslam'ın mabedi olacağını biliyor muydu? Ve Ayasofya, iki semavi dine yüzyıllar boyunca mabet olduktan sonra bir gün müze adıyla ibadetten mahrum kalacağını da biliyor muydu? Tarih boyunca hakkında en çok yazı yazılan ve merak edilen mabetlerden biridir Ayasofya İlk yapılışı sırasında yaşananlardan, geçirdiği tamiratlara, içinde yaşanan sayısız tarihi hadiseye, fetihten sonra camiye çevrilmesine ve sonrasında yaşananlara, en sonunda da müzeye dönüştürülmesine kadar, Ayasofya hep tartışılan bir mabeddir En büyük kilise Büyük Konstantin ölürken oğluna bir ibadethane inşasını vasiyet etmiş ve bugünkü Ayasofya’nın sahasındaki ilk binanın açılış töreni 12 Mayıs 360’ta yapılmıştı Bizanslıların “Büyük Kilise” adını verdikleri mabet, kısa aralıklarla esaslı değişikliklere uğramış ve kırk dört sene sonra bir yangınla harap olmuştu 415 yılında tekrar yapılan kilise bir asır devam etmiş, fakat 532’de şehrin büyük bir kısmı ile birlikte büyük ölçüde yanmıştı İstanbul‘u büyük saraylar, meydanlar, suyolları ve ibadethanelerle süsleyen İmparator Jüstinyanus, Ayasofya’yı hiç görülmemiş bir ihtişamla yeniden yapmaya karar vermişti Ondan evvel imparatorluğun her vilayetinde metruk bırakılan ve harap olmaya yüz tutan eski putperest binaların kıymetli malzemeleri de payitahta getirilmiş bulunuyordu İmparator, ibadethanenin inşasına iki büyük mimarı Aydınlı Antemius ile Miletli İsidoros’u memur etmiştir Bir Yunan tarihçisi bu münasebetle, “Cenab-ı Allah, Jüstinien’in emel ve fikirlerine en ziyade hizmet edebilecek insanları hazırlamış olduğu için onu avn-i ilâhisi altında bulunduracağı aşikâr idi” demektedir Hazreti Âdem’den beri görülmemiş ve görülmeyecek bir kilise yapılacaktı Eski bazilika esasen küçük olduğundan ve etrafı da sık evlerle kaplanmış bulunduğundan, evvela geniş ölçüde istimlâk yapıldı Kilisenin inşa olunacağı sahanın etrafını güneyinde Avgusteum denilen ve Jüstinyanus’un atlı bir heykeli bulunan merasimlerin yapıldığı geniş meydan vardı Kuzeyinde şimdiki Topkapı Sarayı’nın kale duvarlarından biraz içeride imparatora mahsus kiliseler, meşhur manastırlar ve saray erkânının konakları bulunuyordu Doğusunda da imparatorun sarayı vardı İki büyük mimar, Bizans başşehrinin bu en güzel sahasında yangınlara, zelzelelere karşı koyacak ve gelecek asırlara yetişecek bir büyük eser meydana getirmek için hazırlıklara başladı Dünya, Ayasofya için çalıştı Putperestlere ait malzemeler arasında Helopois’teki güneş mabedinden Diyana mabedine götürülmüş kırmızı porfir sütunlardan sekizi, Atina, Roma, Delf ve diğer abidelerin kıymetli sütunları bulunuyordu Dünyanın en meşhur mermer ocakları Ayasofya için çalışıyordu Prokenez beyaz mermerlerini, Eğriboz adası açık yeşil mermerlerini, Karya’daki Yasuz ocağı beyaz kırmızı mermerlerini, Cezayir tarafları sarı renkteki taşlarını, Mısır porfirlerini, Teselya, Lakonya eski yeşil mermerlerini, Sigada damarlı pembe taşlarını hep İstanbul’a yollamışlardı Mimarların geniş ve metin anlayışları, hudutsuz ilhamları bu zengin malzemeyi en güzel şekilde işledi Beş sene devam eden inşaat esnasında günde bin amele çalışmış ve bizzat imparator sık sık iş yerinde görünmüştü Zeminin altına geniş sarnıçlar yapılmış ve bunların içine büyük pilpayeler dikilmişti, bu suretle depremlere karşı binaya dayanıklılık ve elastikiyet verilmişti O zamana kadar görülmemiş bir büyüklükte olan kubbe, gayet hafif tuğlalardan birbirini takip eden tabakalar teşkil edilerek vücuda getirilmişti 27 Aralık 537’de kilisenin açılış töreni büyük bir merasimle yapıldı Jüstinyan, on dört at koşulmuş alay arabasına ve etrafını saray halkı, devlet büyükleri almış olduğu halde Ayasofya’nın “Kral Kapısı” adı verilen büyük kapısının önüne geldi ve burada patrik tarafından karşılandı Hayalinin gerçekleşmiş olduğunu gören Jüstinien, gurur ve heyecanla mihraba doğru atılmış ve ellerini semaya doğru kaldırarak “Allah’a hamd olsun ki beni böyle bir eseri tamamlamaya layık gördü Ey Süleyman, sana galebe ettim!” diye bağırmıştı “Büyük Kilise” henüz Jüstinien’in hayatında bir deprem ile hasara uğradı Bu deprem ile kubbenin doğu kısmı yıkılmış ve o büyük vaiz kürsüsünü, mukaddes ekmek ve şarap dolabının durduğu yeri ve mukaddes ayin masasını harap etmişti Jüstinyen, 557 yılında kubbeyi binanın mimarı İsidoros’un yeğeni küçük İsidoros’a yeniden yaptırdı 562 yılında Büyük Kilise’nin açılışı yeniden yapıldı Fatih’in bulduğu Ayasofya Fatih Sultan Mehmed, 29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul’u fethettiğinde hemen Ayasofya’ya gitti ve mabedi oldukça harap bir halde buldu Gördüğü manzara karşısında Sadi’nin Farsça olarak şu beytini söyledi: Perdedârı mikuned der takı kirsa ankebut Bum nevbet mizened der Kale-i Efrâsiyab “Örümcek Kisra’nın penceresinde perdedarlık yapıyor Baykuş Efrasiyab’ın kalesinde nevbet bekliyor” Fatih’in Ayasofya’ya girdiği anda ezan okuttuğu ve iki rekât namaz kıldığı da Cenabî Mustafa Efendi’nin ifadesidir Fatih, at üzerinde değil, yaya olarak Ayasofya’ya girdi Bizanslıların at ile mabede girdikleri bilinir Fatih, mabedi hemen vakfederek cami haline getirilmesini emretti Üç gün içerisinde camiye dönüştürülmesi için gece gündüz çalışmalar yapıldı ve ahşaptan bir de minare inşa edildi İlk hutbeyi Akşemseddin’in okuduğu bilinir Namazı da Akşemseddin’in kıldırdığı rivayet edilir Bir başka rivayete göre ile ilk Cuma namazını bizzat Fatih Sultan Mehmed kıldırmıştır Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya’ya bir medrese inşa ettirdi Caminin güneydoğu tarafına bir de kırmızı tuğladan minare yaptırdı Fatih’ten sonraki Ayasofya Sultan II Beyazıd da Ayasofya’ya bir minare yaptırdı Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan (Engerus) seferinden dönerken ganimet olarak getirdiği iki büyük tunç şamdanı mihrabın önüne koydurdu Mimar Sinan 1574 yılında camide büyük bir tadilat yaparak iki minare daha ekledi Ayrıca caminin yanında II Selim için bir türbe inşasına başlandı ve padişahın ölümünden sonra bitirildi III Murad, Ayasofya’nın içini Türk eserleriyle zenginleştirerek dört mermer mahfil yaptırdı Ayrıca Bergama’dan getirtilen Helenistik döneme ait iki büyük mermer küpü de cami içine koydurttu Sultan IV Murad, Ayasofya’ya gerçek bir sanat eseri olan minberi ve taş kürsüyü yaptırdı Yavuz Sultan Selim, Mısır’dan hilafeti alıp İstanbul’a döndüğü zaman Peygamber Efendimiz’in (sav) mübarek hırkasını Ayasofya’da giydi Sultan I Mahmud bu tarihi hadiseyi hatırlatmak üzere yaptırdığı şadırvana Kaside-Bürde’yi yazdırmıştır I Mahmud ayrıca cami içinde çok güzel bir kütüphane inşa ettirdi Kütüphanenin tunç bölmesi devrinin bir sanat şaheseridir Kütüphanenin duvarlarını da 16 17 ve 18 asır İznik ve Kütahya çinileri süslemektedir Kütüphanede yedi bin ikiyüz yetmişdört kitap bulunmaktaydı Sultan I Mahmud, Ayasofya’nın avlusuna bir de şadırvan inşa ettirdi Þadırvan, Ayasofya’ya ayrı bir hava ve ruhlara sükûnet verici manzarasıyla sürur vermektedir Þadırvanın inşasına şairler tarihler düşürmüşlerdir Devrin şairlerinden Emin Efendi’nin düşürdüğü tarih şöyledir: Tarihi denilsün Emin su gibi takrir eyledi Sultan Mahmud’a bu şadırvan bir suda cûdur (1153) Şeyhülislam Pirizade Mehmed Efendi de şu tarihi düşürdü Tamam oldukta tarihin adedi sahib bu mısraın Ayasofya âbâd oldu elhak bu imaretle (1155) Ayasofya’nın bahçesinde bulunan, namaz vakitlerinin tespiti için inşa edilmiş muvakkithane ve Sıbyan Mektebi de bugün ayaktadır Muvakkithane idari bina olarak kullanılmakta, Sıbyan Mektebi yönetici konutu olarak varlığını sürdürmektedir Ayasofya’nın içinde yapılan bölmelerde yüzyıllar boyunca farklı alanlarda din ilimleri tahsil ettirilmiş ve tarikat sohbetleri yapılmıştır Ayasofya Kürsü Şeyhliği başlı başına bir makam olarak asırlar boyunca önemini korumuştur Ayasofya imamlarının Latince ve Rumca bilmesi şartı aranmıştır Türbe zengini Ayasofya Ayasofya’nın etrafında inşa edilen türbeler, mabedi tamamen Türk İslam eseri haline getirmiştir Mimar Sinan’ın inşa ettiği türbeler sanat ve mimari şaheserleri olarak varlıklarını korumaktadır Türbelerde yatan padişah ve şehzadelerin çokluğu, Osmanlı Hanedanı’nın Ayasofya’ya verdiği değeri göstermesi bakımından da önemlidir Ayasofya’da Osmanlı padişahlarından Sultan 2 Selim, Sultan 3 Mehmet ve Sultan 3 Murat’ın türbeleri ile 2 Selim’in eşi Nurbanu Sultan’ın yanı sıra Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ve eşi ile 2 Selim’in çocuklarının mezarları bulunuyor Hazirede ayrıca, 3 Murat’ın eşi Safiye Sultan, 3 Mehmet’in oğlu 1 Mustafa, 1 Ahmet’in oğlu Sultan İbrahim’in mezarları da bulunuyor Türbeler devirlerinin klasik İznik çinileri ile ve Hat sanatının şaheserleriyle süslenmiştir Ayasofya’ya ilgi zamanla azaldı ve Sultan Abdülmecid, 1847 yılında İtalyan mimarlar Fosati kardeşleri caminin tamirine memur etti ve iki yıl boyunca cami tamir edildi Camiye bir de yeni mahfil ilave edildi Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı dev levhalar camiye asıldı Ayasofya hukuken camii Ayasofya Camii, 1 Şubat 1935 tarihinde müze olarak faaliyete geçirildi O günden beri hukuken cami, fiilen müze durumunda bulunuyor Zamanın Güzel Sanatlar Umum Müdürü Aziz Ogan, Ayasofya’nın yanında Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan medreseyi yıktırdı Camideki İslami sanat eserleri büyük ölçüde kaldırıldı Ayasofya halen hukuken cami, fiilen müze durumundadır Hukuken cami olduğu için Ayasofya’yı ziyaret edenlerden para alınması konusu tartışmalıdır Ayasofya’nın hukuken cami hüviyetine sahip olduğunu görmek için tapu kayıtları Eminönü Tapu Müdürlüğü’nden temin edilebilir Ekrem Kaftan Moral Dünyası
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|