Aşk Ve Kul..

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aşk Ve Kul..




Aşk ve KuL



[IMG]http://1bpblogspotcom/_rj9rxhtMF5c/Sh-e56HEhsI/AAAAAAAA**k/k2w5iKNG1sE/s400/27106618uc6jpg[/IMG]
Aşk, evvela Allah’tan kuladır
Allah kulu sever, sonra kul Allah’ı
Kulu yaratan ve ona aşk kabiliyetini veren Allah bununla kendisini tanımasını istemiş ve bu yüzden kainatı yaratmıştır
Allah’ı tanımak ancak aşk ile mümkündür
Aşk bir meşaledir ve kul (âşık=seven) Allah’ı (maşuk=sevilen) ancak onun ışığıyla görür

Ve gördüğü anda gerçek kulluk başlar
Kulluk mutlak itaattir
Eğer itaat Allah’a yapılıyorsa kul (abd) kelimesinin “hür insan, mal mülk sahibi olan kişi” anlamı; yok eğer kuldan kula itaat ediliyorsa “köle, irade ve özgürlüğü başkasının elinde olan insan” anlamı ön plana çıkar

Böylece Allah’a kul olmakla övünen nice sultanlardan, aşka kul olan sayısız padişahlardan yani şairin ifadesiyle “Aşk sultanının kölesi olan sultanlardan” söz edilebilir Nitekim Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde “abd (kul)” kelimesi “Allah’a iman eden, O’nun sevdiği kişi” anlamında kullanılmaktadır Bu açıdan bakıldığında kulluk, aslında seven ile sevilen arasındaki bir tavrın adıdır

Bir kul (âşık), kendisinden istenen hizmeti (ayrılık acısına tahammül) ve verilen emri (kendinden vazgeçme, sevgili için olma, sevgili için can verme, akıl kaydından geçme vb) yerine getirdiği ölçüde kulluğa (âşıklığa) adım atmış olur Bunun ötesi Sevgili’nin emrini yerine getirmekle kalmayıp onun rızasını kazanmak üzere gayretle çalışmak, çabalamak, saygı, sevgi, bağlılık vb alanlarda mertebe kazanmaktır

Nitekim sufiler “abd”in “âbid (ibadet eden)”; “ubûdiyet”in de “ibadet”ten üstün olduğunu söylerler Hz Peygamber de “abd” olmasını, “rasul” olmasından daha önemli bulmuştur Zaten kelime-i şahadette de “abd” vasfı, “rasul” vasfından önde anılmıştır (abduhu ve rasuluh) Âbid hür, abd ise kuldur

Hür olanlar bir karşılık için, kul ve köle olanlar ise sırf efendilerini memnun etmek için çalışırlar
Tasavvufta “âbid”in sevap kazanmak, ecir almak ve cennete gitmek için çalışmasından ziyade “abd”in yalnızca emri yerine getirmek ve itaat için çalışması önemli bulunur

Hani koca Yunus’un,
“Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni” demesi gibi

Nimete sahip olmayı isteyenle nimeti vereni isteyen arasında elbette çoook dereceler farkı vardır
Bu durumda efendisinin mülkiyetinde bulunan kulun her şeyi efendisinin demektir
Nitekim kulluğun vasfı fakr u ihtiyaçtır İşte tam bu noktada kul, Divan şiirindeki âşık kimliğiyle aynîleşir Orada da âşık sevgiliye kuldur ve her şeyiyle onun uğrunda, yolunda, peşinde, izinde, özündedir

Bütün ihtiyaçları ondandır ve ondan gayrıya ihtiyaç bildirmez Aslında bu anlayış tasavvufun derinliğinden divan şiirine bir medeniyet birikimi olarak yansımış ve şairlerin dilinde peleseng olmuş metaforlardan biridir

Hakikatte sultan ile kul arasındaki ilişki, sevgili ile âşık arasında da vardır ve sevgiliye kul olmaya hazır binlerce âşık bulunabilir

Bunlardan her biri yekdiğerine göre rakip konumunda olup sevgiliye ulaşma yolunda mücadele edip dururlar
Tıpkı sultana yakın olmak için kulların birbirleriyle mücadele ve rekabetleri gibi

Bu durumda hakiki Sevgili ve hakiki sultana ulaşmak da aynı vetireden geçmekle mümkündür
Yani Rab ile abd arasındaki ezelî yakınlık veya mesafe burada da aşılmak üzere kulu gayrete yönlendirir

Çünkü ubudiyet ile rububiyyet birbirinin karşıtı olarak ezelden bu yana geldiği gibi sonsuza kadar da devam edecektir

Yani insan ezelden beri kuldur ve ebede kadar da kul kalacaktır
İlla ki gayret ve çalışma ile kemale erebilir, irtifa kazanabilir Bunun için aşk meş’alesinin ışık kaynağına yakın olması gerekir

Işıktan ne kadar uzaklaşırsa gölgesi (masiva) o kadar büyür; ışığa ne kadar yaklaşırsa gölgesi o kadar küçülür, hatta belli belirsiz bir hal alır O halde hakiki âşık sevgiliye yaklaştıkça küçülen, kendinden geçen, mahviyet gösteren âşıktır

Tıpkı Allah’a yakın oldukça küçülen, tevazu ve hiçlik kazanan kul gibi
İşte bu küçülme ve kendinden vazgeçme halidir ki hem âşıkı, hem de kulu sonunda “fenâ (Sevgili’de yok olma)” makamına eriştirir, ikilik ortadan kalkar, vahdet gelir, âşık yok olarak hakiki var oluşa erer, orada hayat sürmeye başlar

Ezcümle insan abd (aşk) mertebesi için yaratılmıştır
Bu yolda âbid (âşık) olması için seçilmiştir Hiç olmazsa müteabbid (âbidlere özenen) olması kendinden beklenir Riyakar âbitlik ise en kötüsüdür

Galiba Hamdullah Hamdi bu yüzden,
“Ey kullarına lutf u kerem edici Kerîm / Göster bu abd-ı kemterîne râh-ı müstakîm (Ey kullarına bağışları bol olan Allah, bu kuluna da doğru yolu bağışla!)”
şeklinde yakarıyor
Aşkî ise “Sultân-ı aşka kul olalı pâdişâlarız!” dediğine göre, işi kavramış

Ne diyelim; âzâd iken esir olun inşallah!

İskender Pala

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.