Dünya Destanları |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Dünya DestanlarıDünya Destanları ünya Destanları[/url] İLYADA Eski Yunan’da, şair Homeros’un yazdığı varsayılan büyük bir destandır Bir başka Homeros destanı olan Odeysseia ile birlikte, batı edebiyatının en eski örneği ve tüm zamanların en güzel şiirlerinden sayılır Hem İlyada hem de Oysseisa, Truva Savaşı ve bu savaşta yer alan insanlarla ilgili söylenceleri dile getiren, koşukla yazılmış destanlardır Tarihçiler Yunanistan’tandaki Akhalar ile Batı Anadolu’da yaşamış olan Truvalılar arasındaki bu savaşın yaklaşık İÖ 1199’da geçtiği görüşündedir Akhalar’ın Truva’yı kuşatmalarının ise10 yıl sürdüğü sanılmaktadır Bu konuda o kadar çok öykü ve söylence vardır ki, hangisinin gerçek hangisinin uydurma olduğunu bilme olanağı yoktur Yunanca’da Truva’nın bir adının da İlios olmasından dolayı Homeros’un destanı İlyada adını aldı Homeros, yaşadığı dönemde herkesin bu öyküyü bildiğini düşünerek, Truva kuşatmasını baştan sona anlatmaz ;savaşın 10yılında sadece dört gün içinde geçen olayları anlatır Savaş neredeyse bitmek üzeredir Truva efsanesinin bu bölümü “ Aşil’in Öfkesi " olarak bilinir İlyada’nın Öyküsü Kral Agamemnon, Truva Savaşı sırasında Akhalar’ın başkomutanıydı Kralın en yiğit ve başına buyruk savaşçısı olan Aşil, kimseye boyun eğmeden, kendi bildiğince hareket ediyordu Aşil’in savaşta kaçırdığı Briseis adında Truvalı bir kız yüzünden Aşil ile Agamemnon arasında anlaşmazlık çıktı Tutsağı olan bir kızı babasına geri vermeye razı olan Agamemnon, onun yerine Aşil’in sevdiği Briseis’i istiyordu Agamemnon’a boyun eğmek zorunda kalan Aşil, kızı ona verdi Ne var ki, hırsını alamayarak savaştan çekildi Agamemnon’u cezalandırması için, deniz tanrıçası olan annesi Thetis’i çağırdı Thetis, tanrıların kralı Zeus’tan yardım istedi Böylece çok geçmeden yalnızca Aşil ve Agamemnon değil, tanrı ve tanrıçalarda kavgaya karıştı Tanrıların işe karışması Yunan askerlerini telaşlandırdı Agamemnon, gördüğü bir düşe aldanarak, ordusuna artık Yunanistan’a dönüleceğini bildirdi Askerlerin Truva’yı ele geçirmeden dönmek istemeyeceklerini sanarken, onların gitmeye can attıklarını görmek onu düş kırıklığına uğrattı Yunanlı komutanlar orduyu yeniden savaş düzenine sokmakta güçlük çektiler Bütün bu olaylar Yunan ordusunun savaş gücünü ve birliğini zayıflatmıştı İki ordu arasında savaş yeniden başlarken, Paris’in kardeşi Hektor, savaşın nedeni Paris’in Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen ‘i kaçırması olduğuna göre, anlaşmazlığın Paris ile Menelaos arasında dövüşle çözümlenmesini önerdi Bu dövüşte tam Paris yenilecekken, annesi olan tanrıça Afrodit onu son anda kaçırarak kurtardı Böylece ordular arasında bir kez daha savaş başladı Truva alanında her iki tarafın savaşçıları göğüs göğüse , yiğitçe çarpıştılar Ne var ki, asıl kahramanlar ortada yoktu Aşil savaşa katılmama kararında diretiyordu; Truvalı Paris ise yenilginin acısını dindirmeye çalışıyordu Truvalılar’ın en yiğit savaşçısı Hektor, kardeşi Paris’ten hesap sormak ve karısını görmek için geri çekilmişti Hektor ve Paris sonunda savaş alanına döndükleri zaman, Truvalılar Akhalar’dan biraz daha güçlü durumdaydı Cesareti kırılan Agamemnon, Aşil’in savaşa dönmesini sağlamaya karar verdi Aralarındaki anlaşmazlığı gidermek amacıyla ona bir mektup gönderdiyse de Aşil onun isteğini reddetti Aşil olmasa da Yunanlıların savaşı sürdürmek zorundaydı Durum iyice kötüye gidiyordu Agamemnon’la birlikte birçok savaşçı yaralanmıştı Truvalılar’ın kıyıdaki Yunan gemilerine ulaşması an meselesiydi Tam bu sırada Yunanlılar’ı koruyan tanrılar işe karışarak onları engelledi Bunlardan yılmayan Truvalılar sonunda bir Yunan gemisini ateşe vermeyi başardı Aşil’in çok sevdiği dostu Patroklos olağanüstü bir cesaretle Truvalılar’ın , gemilerini tümünü yakmasını engelledi Bunun üzerine Aşil kendi zırhını Potroklos’a vererek onun bu zırhla savaşa katılmasını önerdi Geri çekileceklerini düşündükleri Truvalılar’ı izlememesi için uyardı Ne var ki , Patroklos savaş heyecanıyla onların peşine düştü ve Hektor, insanların yazgısını belirleyen tanrıların yardımıyla, onu öldürdü Truvalılar zaferin coşkusuyla Patroklos’un zırhını kentte dolaştırdılar Yunanlılar,Patroklos’un ölüsünü onların elinden almaya başardı Patroklos’un ölümünden çok acı duyan Aşil, bunun hesabını Truvalılar’a ödetmeye kararlıydı Onu avutmak için gelen annesi Thetis, Aşil’e yeni bir zırh armağan etti ve öcünü almasına yardım edeceğine söz verdi Aşil vakit geçirmeden savaşa katıldı Bu amansız savaşa bütün tanrılar karışmıştı Aşil çok sayıda düşmanını öldürdükten sonra sonunda, Truva surlarının dibinde Hektor’la karşı karşıya geldi Bu son vuruşmada Hektor yenilerek öldürüldü Aşil, Hektor’un ölüsünü arkasında sürükleyerek, arabasıyla Truva’nın çevresinde üç kez dolaştı Homeros’un öyküsü, Yunan tarafında Patroklos’un cenaze töreniyle ve Truva’da yaşlı Kral Priamos’un, oğlu Hektor’un ölüsünü fidye karşılığı geri alışıyla son bulur İlyada böylece sona erse de Homeros’un okuyucuları, Paris’in sonradan Aşil’i öldüreceğini ve Truva’nın öyküsünün kentin yerle bir olmasıyla son bulacağını bildikleri için, yüreklerinde gelecekteki acıların ve sorunların ağırlığını duyarlar Destanın Yazılışı Günümüze ulaşan en eski yapıt olsa da, Homeros’un büyük Truva efsanesinin yalnızca bir bölümünü anlatmış olması ve sonrasını okuyucuların bildiğini varsayması, İlyada’nın Yunanca yazılmış ilk edebiyat ürünü olmadığını gösterir Homeros’un bu destanında yıllar önce, Truva savaşına ilişkin pek çok öykünün anlatıldığı sanılmaktadır Bu konuyla ilgilenen bazı uzmanlar İlyada’nın yetenekli bir yazarın derlediği bir balatlar ya da destanlar bütünü olduğunu ileri sürer Homeros diye birinin hiçbir zaman yaşamadığı, Homeros adının, destanda yer alan balatları söyleyen, adı belli olmayan kişiler için kullanıldığı kanısında olanlar da vardır Ne var ki, yapıtın tamamını okuyanlar bunu yazarın yalnızca bir kişi olabileceğini kavramakta güçlük çekmezler Yaklaşık olarak İÖ 8 yüzyılda yazılan 24 bölümlük İlyada destanı altılı ölçüyle yazılmış toplam 15 bin dizeden oluşur ODYSSEİA Eski Yunan’da, şair Homeros’un yazdığı varsayılan iki büyük destandan biridir Destana adını veren kahraman Odysseus’un bir başka adı da Ulysses’tir Homeros’un öbür destanı bildiğimiz gibi İlyada’dır Gerek İlyada, gerek Odysseia,Yunanlılar’la Truvalı’lar arasındaki savaş üstüne Yunanlılar’ın anlattığı bir dizi efsaneden oluşur Bu savaşta Yunan orduları Truva kentini on yıllık bir kuşatmadan sonra ele geçirerek yerle bir ettiler Homeros İlyada’da, kuşatmanın onuncu yılında olup bitenleri anlatır oysa Odysseia’nın öyküsü daha sonra, uzun savaşın bitiminde tüm Yunanlı kahramanlar evlerine dönerken başlar Bu türden birçok dönüş öyküsü yazıldıysa da Homeros, Odysseus’un aşılması güç engeller ve serüvenler dolu öyküsünü çok güzel bir şiir diliyle kaleme aldığı için Odysseia zamanımıza kadar gelebilmiştir Odysseus’u, Yunanistan Yarımadası’nın batı kıyısı açıklarındaki İthake Adası’ndaki evinde karısı Penelope ile oğlu Telemakhos beklemektedir O dönemde Anadolu’nun kuzeybatısındaki Truva kentinden küçük bir gemiyle yelken açıp kara görünceye kadar yol almak olsa olsa iki ya da üç hafta sürerdi Ne var ki, bu yolculuk Odysseus’un on yılını aldı Odysseia aslında onun evine dönmesini geciktiren olayların öyküsüdür Homeros öyküyü, yolculuğun başlangıcında değil, sona oldukça yakın bir anda, su perisi Kalypso’nun Odysseus’u birkaç yıl alıkoyduğu ada da başlatır Destan, tanrıların gökyüzündeki toplantılarında Odysseus’un artık Kalypso’nun yanından ayrılarak evine dönmesine karar vermeleriyle başlar Eski Yunan efsanelerinde tanrılar hep insanların yaşantılarına karışır ve bazen pek de adaletli sayılmayacak kararlar verirlerdi Tanrıların bazıları Odysseus’tan yanayken, bazıları da ondan nefret ediyor ve ona kötülük etmek istiyordu Baş düşmanıysa deniz tanrısı Poseidon’du Odysseus’un gemisinin sürekli olarak kazaya uğraması ve rotasını şaşırması hep bu yüzdendir Tanrılar Odysseus’u eve dönmesine izin vermeyi kararlaştırdıkları zaman bile, Poseidon’un ona duyduğu öfke sürmektedir Öte yandan, Odysseus’tan yana olan Savaş Tanrıçası Athena, Odysseus’un oğlu Telemakhos’a öğüt vermek için toplantıdan sonra doğru İthake’ye gider Telemakhos ile Penelope birtakım sorunlarla yüz yüzedir Odysseus’un evine yerleşen komşu ülkenin ileri gelenleri Penelope’ye artık kocası öldüğüne göre aralarından birini kendisine koca seçmesi için bakı yapmaktadır Penelope, ancak Odysseus’un yaşlı babası için dokuduğu kefeni bitirdikten sonra karar vereceğini söyleyerek onları oyalar Gündüzleri dokuduğu kumaşları geceleri sökerek zaman kazanmaya çalışır Kılık değiştirip kendisini Odysseus’un eski bir arkadaşı olarak tanıtan Athena’nın gelişi Penelope’yi büyük ölçüde rahatlatır Athena Telemakhos’a, babasını araması için yola çıkmasını salık verir Athena’nın da onunla birlikte çıktığı bu yolculuk, Penelophe’nin kararını daha da geciktirmesini sağlar Penelope ile evlenmek isteyenler çok öfkelenerek, döndüğü zaman Telemakhos’u öldürmeyi planlarlar Yunanistan’ı baştan başa dolaşan Telemakhos, sonunda Truva Savaşı’nın çıkmasına neden olan Helen’in kocası Sparta Kralı Menelaos’tan Odysseus’un bir ada da Kalypso’nun yanında olduğunu öğrenir Oysa tam bu sırada tanrılar Kalypso’nun Odysseus’u özgür bırakmasına karar vermişlerdir Odysseus Kalypso’nun yardımıyla bir sal yapıp denize açılır, ama Poseidon’un nefreti bir kez daha felaketine neden olur Deniz tanrısı, bir fırtınayla salı batırır Odysseus boğulmaktan kurtulur ve yüzerek bir adaya çıkar Adanın kralı olan Alkinoos’un kızı Nausikaa Odysseus’u bulur ve ona yardım eder Bu arada ona gönlünü kaptıran ve orada kalması için yalvaran Nausikaa, Odysseus’u alıp babasının sarayına götürür Odysseus, Kral Alkinoos’a ve bütün saraylara bu adaya ayak basıncaya kadar başından geçenleri anlatır Odysseus’un Serüvenleri Odysseus, Truva Savaşı’ndan sonra İthake’ye dönmek için gemisine binip yola çıktığını, ama çok geçmeden sert bir fırtına yüzünden Lotophagoi (Lotus Yiyenler) ülkesine sürüklendiğini anlatır Bazı denizciler orada Lotus’un meyvesini yedikleri için yolculuğun amacını unutur, arkadaşlarını bile tanımazlar Odysseus onları zorla gemilere bindirip yeniden yola çıkarır Derken dev soyundan, tepegöz yaratıklar olan Kikloplar’ın yaşadığı bir adaya çıkarlar Orada, Polyphemos adlı dev Odysseus’un altı arkadaşını öldürerek yer, ama dev uyurken Odysseus bir sopayla onun gözünü kör ederek kaçmayı başarır Polyphemos’un elinden canlarını kıl payı kurtardıktan sonra rüzgarlar tanrısının adasına varırlar; tanrı onlara, dönüş yolculuklarını engelleyebilecek bütün rüzgarların içinde hapis tutulduğu bir torba verir On gün sonra tam İthake’ye yaklaşırken, meraklarını yenemeyen tayfalar Odysseus uykudayken, içinde ne olduğunu görmek için torbayı açınca, ne kadar rüzgar varsa dışarı çıkar ve korkunç bir fırtına kopar Gemiler İthake’den çok uzaklara sürüklenir Çok geçmeden de Laistrygon adlı dev yamyamların yaşadığı bir ülkeye varırlar Yamyamların saldırısına uğrayan gemicilerden yalnızca Odysseus’un gemisindekiler canını kurtarabilir Kalan bu tek gemideki denizciler, acı ve umutsuzluk içinde, tanrıça Kirke’nin yaşadığı adaya varırlar Büyücü olan Kirke, sarayında düzenlediği şölene çağırdığı denizcilerin çoğunu domuza dönüştürür Ne var ki, Odysseus Tanrı Hermes’in verdiği sihirli bir otun yardımıyla onların imdadına yetişir Kirke de büyüyü bozmaya razı olur Odysseus ile arkadaşları bir yıl Kirke’nin sarayında kalırlar Ama sonunda İthake’ye dönme istekleri ağır basar ve yeniden denize açılırlar Ancak önce İthake’ye değil, bilge kahin Teiresias’ın ruhuna akıl danışmak için ölüler ülkesine yola çıkarlar Teriesias, Odysseus’u yolculuk sırasında karşısına çıkacak tehlikelere karşı uyarır, bunlarla başa çıkabilmesi için öğütler verir Gerçekten de serüvenler birbirini kovalar, ama Odysseus hepsinden de sağ çıkmayı başarır Şarkılarıyla erkekleri sarhoş edip ölüme sürükleyen güzel sesli Sirenler’in tehlikeli büyüsünden kurtulduktan sonra bir yanda canavar Skylla’nın, öte yanda Kharybdis anaforun bulunduğu boğazı da sağ salim geçer Sicilya kıyılarına çıktıklarında Odysseus arkadaşlarını koyun ve sığır sürülerine dokunmamaları için uyarırsa da, onlar bu uyarıya kulak asmaz Ne var ki, kesip yedikleri koyunlar gerçek ve Işık Tanrısı Apollon’un malıdır ve Apollon onları tam adadan ayrılırken korkunç bir fırtınayla cezalandırır Gemi bir yıldırımla paramparça olur, tayfaların tümü boğulur Tek başına kurutulan Odysseus dokuz gün denizle boğuştuktan sonra bu günkü Malta Adası olduğu sanılan, Kalypso’nun yaşadığı adada karaya çıkar Eve Dönüş Bu acılı öyküden Kral Alkinoos öyle duygulanır ki,yurduna geri dönebilmesi için Odysseus’a hem bir gemi, hem de tayfa verir Bu kez Odysseus sağ salim İthake’ye varır Derin bir uykudayken dost denizciler onu yavaşça kumun üzerine yatırırlar Uyanınca Athena ona Penelope ile evlenmekten isteyenlerden söz eder ve Telemakhos’u öldürmeyi planladıklarını anlatır Tanınmasın diye Odysseus’u dilenci kılığına sokar ve ona yardım etmesi için gizlice Telemakhos’u getirir Yalnızca Telemakhos ve sadık bir uşak Odysseus kim olduğunu bilmektedir Odysseus ne yapacaklarını planlarken hep birlikte uşağın kulübesine sığınırlar Penelope’yle evlenmek isteyenler, Odysseus’u dilenci sanarak kendi sarayında aşağılarlar Penelope sonunda,her kim Odysseus’un büyük yayını germeyi başarırsa onunla evlenebileceğini söyler Herkes dener, ama bu işi kolayca başaran hala dilenci kılığındaki Odysseus olur Üzerindeki yırtık pırtık giysileri atınca kim olduğu ortaya çıkan Odysseus, Telemakhos’un yardımıyla, Penelope ile evlenmek isteyenleri birer birer öldürür Penelope’nin bile tanımakta güçlük çektiği Odysseus’un çilesi son bulur, karısına ve evine kavuşur FİRDEVSİ VE ŞEHNAME’Sİ Divan edebiyatın da derinden etkilemiş büyük bir İran’lı şairidir Günümüze Şehname adlı yapıtı kalmıştır Asıl adı Ebu’l-Kasım Mansur olan Firdevsi’nin yaşamı hakkında yeterli kesin bilgi yoktur Yaşamı çeşitli söylencelere karışmış, eski kaynaklarda bir masal havasında anlatılmıştır Firdevsi Tus kentinde soylu bir ailenin çocuğu olarak doğdu Şehname’den, iyi bir öğrenim gördüğü, eski Farsça ile Arapça’yı ustalıkla kullanacak derecede öğrendiği anlaşılmaktadır Daha gençlik yıllarında İran Tarihine büyük bir ilgi duydu Halk arasında anlatılan efsane ve öyküleri de kapsayan büyük bir destan yazmak istiyordu 974 yılında Şehname’yi yazmaya konuldu Şairin bundan sonraki yaşamı üzerine çeşitli öyküler anlatılmaktadır Yaygın olan öyküye göre Firdevsi, Şehname’yi Gazneli Sultan Mahmud’a sunmak için Gazne’ye gider; ama saraya girmekte zorluk çeker Sarayın çevresinde dolaşırken üç saray şairi ile karşılaşır Onlara dileğini söyler Şairler Firdevsi’yi sınamak için küçük bir deneme yaparlar Denemenin amacı şudur: Dizeleri “ şen ” hecesiyle biten bir dörtlük söylemek Buna göre her biri sırayla bir dize söyleyecektir Farsça’da “ şen “ hecesiyle biten üçten fazla sözcük bulunmadığını düşünen saray şairleri, Firdevsi’nin uyak bulamayacağından emindirler Saray şairleri sırayla üç dize söyledikten sonra sıra Firdevsi’ye gelir Firdevsi, İran’ın eski kahramanlarından Poşen’in adını dördüncü dizeye uyak yaparak dörtlüğü tamamlar Bu kahramanın kim olduğunu bilmeyen şairler Firdevsi’nin açıklamalarına hayran kalırlar ve Firdevsi’yi Sultan Mahmud’a tanıtırlar Firdevsi, kısa zamanda Sultan Mahmud’un hayranlığını kazanır Sarayda kendisine özel bir yer ayrılır ve Şehname’yi yazmayı burada sürdürür Firdevsi’nin yazdığı bölümleri okudukça hayranlığı artan Sultan Mahmud şairin her beyti için bir altı ödenmesini buyurur Ama vezir, Firdevsi’yi kıskandığı için ve bu ödemenin bütçeye büyük getireceği gerekçesiyle buyruğu savsaklayıp, ödemeyi yapmaz Firdevsi ise kişiliğine yediremediği için veziri, Sultana şikayet edemez Bu arada şairin yazdığı bölümler elden ele dolaşmakta, ünü yaygınlaşmaktadır Ama bu durum şaire düşman kazandırır, sarayda onu çekemeyenler artar Bu kişiler, Firdevsi’nin din yolundan sapmış biri olduğunu ileri sürerler ve söylentiler Sultana kadar ulaşır Sonunda Firdevsi 60 bin beyitten oluşan Şehname’yi Sultan Mahmud’a sunar Sultan şaire 60 bin altı yerine 60 bin gümüş verince Firdevsi, kendisini aşağılanmış hissederek saraydan ayrılır Bir söylentiye göre aldığı paranın yarısını bir hamamcıya, yarısını da içtiği şerbetin karşılığı olarak şerbetçiye verir Daha sonra Herat kentinde bir dostunun yanına sığınır Bazı kaynaklar Firdevsi’nin Herat’tayken Sultan Mahmud için ağır bir yergi şiiri yazdığından söz eder Bazı kaynaklarda ise şairin, Herat’ta büyük bir caminin duvarına Sultan Mahmud için yazdığı övgü şiirini astığını ve bu övgüyü duyan Sultan Mahmud’un yapılan haksızlığı öğrendiği yazılıdır Sultan Mahmud, hemen 60 bin altını Firdevsi’ye gönderir Ama altınları getiren ulak, kentin bir kapısından girerken, Firdevsi’nin cenazesi de öbür kapıdan çıkmaktadır Şairin kızı da gönderilen altınları bir hayır kurumuna bağışlar Firdevsi’nin Şehnamesi, İran’ın Arap egemenliğine girene kadarki tarihini içerir İran tarihi ve mitolojisi, eldeki eski kitaplara, dilden dile dolaşan söylencelere ve öykülere dayanılarak yazılmıştır Yapıt mesnevi biçimde düzenlenmiş 60 bin beyitlik bir şiirdir Firdevsi yapıtını yazarken bir tarihçi gibi çalışmış ama tarihsel bilgileri güçlü şiir yeteneği ile işlemiştir Yapıtın yazıldığı dönemde Arapça’nın çok yaygın olmasına karşın, Firdevsi Arap dili ve kültürünün egemenliği altındaki İran ulusuna, büyük bir tarih ve kültür zenginliğine sahip olduğunu göstermek istercesine kendi dillerinde bir yapıt sunmuştur Yapıt çok yalın bir dille yazılmıştır Şehname gerek şiirsel gücüyle, gerek bilgi zenginliğiyle Divan şairlerinin başyapıtlarından biridir Bunu yanı sıra bir ulusun tarihi üzerine tek bir şair tarafından yazılmış benzer bir yapıt yoktur Şehname dünya şiirinin, özellikle destan türünün büyük klasikleri arasındadır Dünyanın birçok diline çevrilmiş olan yapıt Türkçe’ye ilk kez 16yüzyılda Tatar Ali Efendi tarafından eksiksiz olarak çevrilmiştir Günümüz Türkçe’sine ise Necati Lugal tarafından aktarılmıştır GILGAMIŞ DESTANI Ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür Destana konu olan kral Gılgamış İÖ 3000 yıllarının ilk yarısında Mezopotamya’daki Uruk kentinde hüküm sürmüştür Ölümsüzlüğün ve bilginin peşindeki insanı yücelterek anlatan Gılgamış Destanı, günümüze kalabilmiş, bilinen en eski destandır Gılgamış Destanı, Akat ve Sümer dillerinde yazılmış tabletlerden derlenmiştir Bunlardan günümüze 12 tablet kalabilmiştir Ama bu tabletler eksik olduğu için destan metninin bütünü elde edilememiştir 1855’te Ninova’da yapılan kazılarda, Asur Kralı Asurbanipal’in bulunan bu tabletlere daha sonra Türk-İran sınırında ve Irak’taki Nippur kenti kazılarında bulunan tabletler eklenmiştir Ayrıca Türkiye’de Sultan Tepe ve Boğazköy’de yapılan kazılarda da destanını bazı bulunmuşsa da henüz tümü gün ışığına çıkarılmamıştır Bu tabletlerdeki metne göre destan, Gılgamış’ın özelliklerini övgüyle anlatarak başlar Yarı insan, yarı tanrı olan Gılgamış karada ve denizde olan biten her şeyi bilen başarılı bir yapı ustası ve yenilmez bir savaşçıdır Destanının, öbür bölümlerinde Gılgamış’ın başından geçen serüvenler anlatılır İlk serüven Gılgamış ile Gök tanrısı Anu arasında geçer Halkına acımasız davrandığı için Gılgamış’a öfkelenen Anu, onu öldürmek için vahşi bir hayvan olan Enkidu’yu üzerine salar Enkidu ile Gılgamış arasındaki savaşta Gılgamış üstün gelir Daha sonra Enkidu Gılgamış’ın en yakın dostu ve yardımcısı olur Bunun ardından gelen serüven Gılgamış ile aşk tanrıçası İştar arasında yaşanır İştar Gılgamış’a evlenme önerisinde bulunur Gılgamış bunu red eder Onuru kırılan İştar Gılgamış’ı öldürmek için yeryüzüne bir boğa gönderir Gılgamış, Enkidu’nun da yardımıyla boğayı öldürür Enkidu rüyasında, boğayı öldürdüğü için tanrılar tarafından ölüme mahkum edildiğini görür Destanın bundan sonraki bölümüyle ilgili tabletler bulunamamıştır Ama, destanın devamının yer aldığı Gılgamış’ın Enkidu için yaktığı ağıtı, düzenlediği görkemli cenaze törenini, sonunda Enkidu’nun ölüler dünyasına göçtüğünü anlatan tabletler bulunabilmiştir Destanda Enkidu’nun ölümünü Tufan öyküsü izler Tufan, yeryüzünün sularla dolup taşmasının öyküsüdür Gılgamış destanında Tufan’ı tanrıça İştar ve Bel’in başlattığı anlatılır Gılgamış, Tufan’dan kurtularak sağ kaldığını öğrendiği Utnapiştim’i bulmak üzere yola çıkar Utnapiştim ölümsüzlüğün sırrını bilen bir bilgedir Utnapiştim’i bulan Gılgamış, onun verdiği ölümsüzlük otuyla gençliğine yeniden dönecek ve ölümsüzlüğe kavuşacaktır Ama, destanının insanlar için en üzücü bölümü burada başlar Çünkü Gılgamış ölümsüzlük otunu yemeye fırsat bulamadan onu bir yılana kaptırır ve Uruk’a eli boş döner Bazı kaynaklar, Gılgamış’ın ölümsüzlük otunu halkıyla birlikte yemek istediğini belirtir Destan Gılgamış’ın ölüm karşısında acı yenilgisiyle biter RAMAYANA Bir Hint destanıdır 24 bin kıtadan meydana gelir Onun kahramanı Rama’nın hikayesidir Rama, prensin kızı ile Sita ile evlenmek ister Prens, kızına Tanrı Şiva’nın yayını çekebilecek savaşçıya vereceğine söz vermiştir Bu savaşçı başka şehirde tutulmaktadır; dönüşünde Rama, onun mirasçısı olacaktır Bu anlaşma, Kralın ikinci karısı tarafında kabul edilemez Rama, nişanlısı ve kardeşi sürülür Hepsi, Hindistan2ı kaplayan büyük ormana yola çıkarlar; devlerle birçok çarpışmaları olur, birçok felaketlere uğrarlar Seylan’ın dev kralının eline düşen Sita’yı kurtarmak için, Seylan’la Hindistan arasında, deniz üzerinde bir köprü kurulur; Sita, türlü çetin tecrübelerden geçer ve sonunda Rama ile evlenir VİRJİL Latin şairlerinin en büyüğü ve onun büyük eseri Aeneid Virjil, öldüğü zaman bu eser henüz bitmemişti Şairin eserindeki amaç, İmparator Ağustos zamanında Roma’nın yükselişini ve yükselmek için kendini nasıl feda etmek gerektiğini anlatır 12 kitaptan meydana gelen bu destan, Trojan’ın tarihini anlatır; kendi maceralarını ve İtalya’ya ulaşmadan önce başından geçenleri ve seyahatlerini, orada yeni bir şehir bulmak için savaşlarını işler KALEVELA Fin milli destanıdır Çoğu Kalevela’da, Elios Lönnrot tarafından toplanmış olan halk şarkılarından oluşur Fin bilginleri bu destanın işlenmesini üç aşamaya ayırmışlardır: 1 Orijinal olarak yayınlanmamış (Prota-Kalevela), 5052 beyit, 16 şarkı 2 Eski Kalevela (yayımı : 1835-1836),12078 beyit,12 şarkı 3 yeni Kalevela (ikinci yayımı: 1849), 22795 beyit, 50 şarkı Kalevela’tı meydana getiren şarkılar beş kahramanın etrafında toplanır Bunlar, saz şairi,demir,maceraperest, avcı, demirbaş köle |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|