Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ibadetsiz, mazereti, olmaz, yaşamanın

İbadetsiz Yaşamanın Mazereti Olmaz..

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbadetsiz Yaşamanın Mazereti Olmaz..




Allah Resûlü (aleyhissalâtü vesselâm) -mealen- şöyle buyurmuştur: "Cenâb-ı Hak, altmış yıl yaşayacak kadar ömür verdiği kişinin mazeret gösterme imkânını bütün bütün ortadan kaldırmış ve ona bahanelerin ardına sığınma fırsatı bırakmamıştır"



Evvela; Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, bu beyanıyla, vasatî ömre işarette bulunmaktadır

Sâniyen; İmam Buhârî Hazretleri bu hadisi naklederken, Fâtır Sûresi'nin 37 ayetini o bâbın unvanı (bölüm başlığı) olarak zikretmiştir Demek ki, hem altmış yaşın hem de "mazeret" meselesinin bu ayet-i kerime ışığında şerh edilmesi gerekmektedir Söz konusu ilahî beyanda -mealen- şöyle denmektedir:

"Onlar orada imdad istemek için 'Ey Yüce Rabb'imiz! Ne olur, çıkar bizi buradan, dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, güzel ve makbul işler yapalım!' diye feryad ederler Fakat onlara şöyle cevap verilir: 'Biz, size, bir kimsenin ibret alıp gerçeği görecek kadar düşünebileceği bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti Öyleyse tadın azabı! Çünkü zâlimleri kurtaracak yoktur!" (Fâtır Sûresi, 35/37)

Abdullah İbni Abbas hazretlerine ve müfessirlerin pek çoğuna göre; bu beyan-ı İlahî, "Biz sizi altmış sene yaşatmadık mı?" demektir Çünkü burada mevzubahis olan vasatî ömürdür; hadis-i şerifler zaviyesinden ortalama yaşın alt sınırı ise altmış senedir

Bazı âlimler ayette geçen "nezir" (uyarıcı) kelimesini akıl, ihtiyarlık ve yakınların ölümü şeklinde te'vil etmişlerdir Dahası, tekvinî ayetlerin bir parçası olan her hâdise de insana "Sen gidicisin" demektedir Bükülen beller, tutmayan dizler, ağaran saçlar, titreyen eller, göremeyen gözler, duyamayan kulaklar, ağrılar, sızılar, çeşit çeşit hastalıklar ve türlü türlü rahatsızlıklar birer nezirdir; bunların hepsi bir yönüyle ölümü ve ahireti hatırlatır

Ayrıca, her insanın önüne ömür boyu başka hatırlatıcılar da çıkar; camide imam-vaiz "ölüm var" der, ezan-namaz hesabı akla getirir; eş-dost ebedî beraberlik isteğini izhar eder ve insanın nazarlarını sermedî bir âleme çeker

Dolayısıyla, düşünüp ibret almak ve gerçeği bulmak için bütün bu uyarıcılar birer fırsattır Altmış sene yaşayan bir insan, bunların hepsi tarafından değişik şekillerde ve defalarca ikaz edilmiştir Bu itibarla da, şayet bir kimse onca uyarıcıya karşı kulaklarını tıkamış ve gözlerini yummuşsa, artık onun mahşerde herhangi bir geçerli mazeret ileri sürmesi mümkün değildir

Hepimiz ibret alacak kadar yaşıyoruz

Haddizatında, büluğ çağına erdikten sonra ölen her insan için, ibret alacak kadar yaşama süresi gerçekleşmiş demektir Bir insan yirmi, otuz, kırk, elli yaşında da ölse, artık o "Düşünüp gerçeği görebileceğin kadar ömür vermedik mi?" itabının muhatabı sayılır Çünkü şuurluca bir saat bile yaşamak Yüce Yaratıcı'nın varlığına ve hilkatin esasına uyanmak için yeterlidir; dolayısıyla, şuurlu bir saat geçiren insanın bilhassa küfür mevzuunda hiçbir mazereti kalmamıştır Hâlbuki Allah Teâlâ insanların çoğuna büluğdan sonra uzun süre yaşama imkânı vermektedir Hâlık-ı Kâinat, bazı canlıları sadece bir saat, hatta çok daha kısa süre yaşatmakta, onları bir anlığına bir kısım isimlerinin tecellilerine mazhar etmekte ve sonra hayatlarına son vermektedir Ömrü bir hafta, bir ay ya da bir yıl olan canlılar vardır Fakat Cenâb-ı Hak, insanı sadece bir saatliğine halk etmemiştir; ona normal şartlarda altmış senelik bir ömür bağışlamıştır

Şu halde büluğu idrak ettikten sonra ölen herkes, düşünüp ne yapacağına karar verecek zamanı bulmuş sayılır Altmış sene yaşamış bir insan ise, ahiretini kurtarması için duyup görmesi gereken her şeyle karşılaşmış, hakikatleri düşünüp anlaması için gereken vakti fazlasıyla elde etmiş ve ebedî saadeti kazanma yolunda pek çok fırsat yakalamış demektir

Evet, onca sene eğitimini, istikbalini, evini barkını, çoluk çocuğunu ve iaşesini düşünen; yaşamanın, kazanmanın, rahat etmenin, caka yapmanın ve çalımın ne olduğunu bilen; dünyevî menfaatleriyle alâkalı iyiyi kötüyü ayırt edebilen ve kafasına koyduğu bir meseleyi senelerce takip edip onu sona erdirebilen; yani yüzlerce, binlerce, milyonlarca hususu düşünüp onlarla ilgili kararlar verebilen bir insanın ulûhiyet hakikatini ve âhiretini de düşünmüş olması gerekmez mi? Dahası, bu kimse, İnsanlığın İftihar Tablosu'nu duymuşsa, Kur'an'dan haberdâr olmuşsa; ölümün keşif kolları sayılan hastalıklarla tanışmışsa ve ihtiyarlık pek çok dille kendisine "yolcusun" demişse, artık onun bütün bütün ahirete teveccüh etmiş, eksiklerini gidermiş ve öteler için zâd ü zahîre hazırlamış olması lazım gelmez mi?

İşte, bu hakikate karşı kapalı yaşayan ve ömrünü gafletle tüketen bir insanın acı âkıbetle karşılaşınca pişmanlık duyması, yeniden dünyaya gelmek gibi olmayacak isteklerde bulunması ve dünya hayatındaki hataları için mazeretler döktürmesi ona hiçbir şey kazandırmayacaktır Onun mazeretleri dikkate alınmayacak ve bahanelerin arkasına saklanmasına fırsat verilmeyecektir

Bu açıdan, mealini verdiğim ayet-i kerime ve manası sorulan hadis-i şerif, kendini gaflete salan kimseler için bir tevbîhi de ihtiva etmektedir; bunlar, özellikle belli yaşın üzerindeki kimselere bir ikaz mahiyetindedir Onlara, "Bunca sene hak ve hakikat hesabına pek çok şeye şahit oldunuz, dahası bir sürü meşguliyeti de arkada bıraktınız; artık hiçbir mazeretiniz kalmadı Şu halde, iyi bir mü'min olmak için daha ne duruyorsunuz?" demektir Aynı zamanda, ömrün sonunda iyilikleri, ibadetleri, sâlih amelleri daha da artırmaya ve geçmişteki eksikleri bir ölçüde de olsa telâfi etmeye bir teşviktir Öyleyse, yaşlılıkta dine ve diyanete daha bir candan sarılmak inanmışlığın gereğidir

ÖZETLE

1- Allah Teâlâ, her mahlûka bir hayat süresi tayin etmiştir "Ümmetimin vasatî ömrü altmış-yetmiş yıldır; bunu aşabilenler azınlıktadır" hadis-i şerifi de bu hususa dikkat çekmektedir

2- Her hâdise de insana "sen gidicisin" demektedir Bükülen beller, tutmayan dizler, ağaran saçlar ve türlü türlü rahatsızlıklar, ağrılar, sızılar bir yönüyle bize ölümü ve ahireti hatırlatır

3- Altmış sene yaşamış bir insan, ahiretini kurtarması için duyup görmesi gereken her şeyle karşılaşmış ve hakikatleri anlaması için gereken vakti fazlasıyla elde etmiş demektir


ZAMAN- KÜRSÜ


Alıntı Yaparak Cevapla

İbadetsiz Yaşamanın Mazereti Olmaz..

Eski 08-01-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbadetsiz Yaşamanın Mazereti Olmaz..










Ömrü bir hafta, bir ay ya da bir yıl olan canlılar vardır Fakat Cenâb-ı Hak, insanı sadece bir saatliğine halk etmemiştir; ona normal şartlarda altmış senelik bir ömür bağışlamıştır





Mevlam demekki biz insanların onun yoluna zor yada geç yaşta yöneldiğimizi bildiğindendirEmaneti hiç bir yarattığı, dağlar dahil kabul etmemişte biz insanlar kabul etmişiz zorluğuna bakmadanBU kadar ömür bile bize yeter mi rızasına erişmeye?

İnşaallah diyelimMevlam ömürlerimizi bereketli kılsın ve rızasına erdiren amellerle huzuruna varmayı nasip etsin


Allah cc razı olsun kardeşim


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.