Ölümü Düşünerek Dirilmek

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ölümü Düşünerek Dirilmek




ÖLÜMÜ DÜŞÜNEREK DİRİLMEK

İnsan açısından ölüm, Allah’ın mümît isminin tecellî etmesiyle, ecel denilen belirli bir zamanda, ruhun bedendeki tasarrufuna son verip vücuttan ayrılması olayına denir Ölüm, insan için yok olmak değil; bir âlemden diğerine intikal etmektir, bir hicrettir, fânî/ölümlü dünyadan ebedî hayata göç etmektir

Ölüm, hiçbir zaman, anladığımız şekilde "ölmek" değil; gerçekte "dirilme"dir, hayat bulmadır, uykudan uyanmaktır Hayatın kaynağını örten maddî perdelerden sıyrıldıktan sonra, insanın gerçeği en çıplak şekliyle tanıması nasıl ölmek olabilir? Ölmek, geçici ve gölge bir hayat olan dünyadan göçmekten ibarettir Dünya hayatında diri olabilenler, ölümle daha bir diriliğe kavuşur ve "sıla"sına kavuşmuş, gurbetten kurtulmuş insanların sevincini yaşar, özlemlerini giderirken, dünyada ölü olanlar ise, ölmekle acı bir dirilmeyi tatmakta ve gerçek hayatın ne olduğunu görmektedirler Peygamberlerin getirdiği hayat verici nefeslerle (8/Enfâl, 24) dirilemeyenler, Kur'an'ın deyişiyle, akılları çalışmayan, gözleri görmeyen, kulakları işitmeyen, gerçek hayata sahip olmayan "ölüdürler"

Allah’ın 99 esmâü’l-hüsnâsından biri, “el-Mümît”tir El-Mümît, canlı mahlukların ölümünü yaratan anlamına gelir Hayatı nasıl Allah veriyorsa, ölümü de yine O yaratmaktadır Allah'ın hayatı/diriliği ve ölümü yaratmasının sebebi, Kerîm Kitapta şöyle açıklanır: "O (Allah), hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yarattı" (67/Mülk, 2) Ölüme göre hayatı/dünyayı önceleyen ters gözlüklü insan, bu âyetteki ifâdede bir terslik varmış gibi görebilir Çünkü diğer canlılar gibi insanlar da, önce yaşar sonra ölürler; ama âyette önce ölüm, sonra hayat denilmiş Burada Allah bize işaret yoluyla şunu anlatıyor: "Hayatı anlamak, doğru ve güzel yaşamak istiyorsanız, önce ölümü anlamalısınız!" İnsanın hayatı nasıl anlamlandırdığı, her şeyden önce ölümü nasıl anladığına bağlıdır Eğer siz ölümü bir bitiş ve yok olma şeklinde anlarsanız, hayatı da "nasıl olsa ölüm var; o halde ölmeden önce ne yaparsam kârdır" anlayışıyla değerlendirir ve öyle yaşarsınız Ama ölümü bir bitiş değil de, aksine bir diriliş ve gerçek hayat olarak anlarsanız, o zaman hayatı; "en ince teferruatına kadar hesabının verileceği bir olay" olarak kabul eder ve o şekilde yaşarsınız Herhangi bir şey yapmadan önce, onun hesabını yapar, hesaba çekileceğiniz bilinciyle hesaplı ve ölçülü davranırsınız İkinci anlam olarak, doğru bir gözlükle baktığımızda görürüz ki canlılar, varlık sahasına çıkmadan önce ölü idiler Yani, ölüm hayattan önce var kılınmış, daha önce yaratılmıştı Hayat Kitabımız, bu gerçeği şöyle vurgular: "Allah'a karşı nasıl küfr içinde olursunuz ki, siz ölüydünüz, size hayat verdi; sonra sizi öldürür, sonra da diriltir" (2/Bakara, 18)
Allah'ın İmâte/Öldürme Faâliyeti: Allah'ın yaratma fiili her an faâliyet gösterdiği, Allah devamlı yarattığı gibi; imâte fiili, öldürme sıfatı da aralıksız işlemektedir Günde ortalama 300 bin kişi ölmekte, hergün bir koca şehrin nüfusu kadar insan dünyasını değiştirmektedir Her saniye dünyadan dört kişi hayattan göçmektedir Bu rakam, insanlık âlemi için Buna hayvanlar âlemi de katıldığında, bu İlâhî fiilin nasıl aralıksız faâliyet gösterdiği daha iyi anlaşılır Her sâniye, ölen hücrelerin, alyuvarların, akyuvarların, hele mikropların haddi hesabı yok Bütün bu işler imâte fiiliyle, sonsuz bir ilim ve hikmetle icrâ edilmektedir
İmâte, yok etme değil; varlığı daha mükemmel hale getirmedir İmâte, kabir âlemine doğuştur, ileri bir rahmet tecellîsidir Çekirdeklerin ölümleriyle, bitkiler sümbül hayatına geçtikleri gibi, ölüm de en az hayat kadar bir nimettir Her ölümü bir diriliş takip etmekte ve ikinci safhaların birincilerden daha mükemmel olduğu gözlenmektedir Ölüm, yeni bir mükemmelliğe, güzel bir değişim ve dönüşüme atılan adımın adıdır Ölümü kabir hayatı takip edecek ve dirilişle insan yeniden beden-ruh beraberliğine kavuşacak; dünyadakinden daha ileri bir yaratılışla Ölümü böyle değerlendiren insan, onu severek gülerek karşılar
Kur'ân-ı Kerim'de ölüm anlamındaki "mevt" kelimesi ve türevleri 165 yerde geçer Vefat gibi değişik kelime ve ifâdelerle ölümden 190 yerde söz edilen hayat veren Kitabımızda, bütün âyetlerin üçte biri öldükten sonra dirilmeyle, âhiret ve oradaki ödül ve cezayla ilgilidir Âyet-i kerimelerde yaratan ve öldürenin Allah olduğu, O'nun insanları tekrar diriltip hesaba çekeceği, ölümden sonra insanların O'na döneceği belirtilir Sahte tanrıların kimseyi öldürüp diriltemeyeceği, kendilerine bile fayda ve zarar veremeyecekleri vurgulanır Yaşayanların ömürlerinin Allah katında belli bir eceli/süresi olduğu, o süre dolup ecelleri geldiğinde canlıların bir an bile geciktirilmeden veya öne alınmadan ölüm acısını tadacakları ifâde edilir
Kur'an'da uyku, ölümle eş anlamlı gibi kullanılır (39/Zümer, 42) Demek ki ölümle uyku bir bakıma aynıdır; çünkü uykuda, nefs/ruh, bedenden kısmen ayrılır; en azından, şuur olarak bedenin farkında değildir Ölümde ise bu kopuş, bütün bütündür Uyku, ölümün yarısıdır "Neylersin ölüm herkesin başında / Uyudun uyanmadın olacak, / Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? / Bir namazlık saltanatın olacak / Taht misali o musalla taşında” Başta hasta yatan ve musîbet çekenler olmak üzere, herkes için uyku nasıl ki bir istirahat ve rahmettir; uykunun büyük kardeşi olan ölüm de dert çekenler ve intiharı düşünenler için de bir nimet ve rahmettir Her gece bir ölüm, her sabah bir diriliştir Uyku, ölmenin provasıdır Mezara benzeyen yatağa girdikten belirli bir zaman sonra uyanırız Yani ölümden dirilişe geçeriz Bunu her gün tekrarlarız Gündüz yaşar, gece ölür, sabah diriliriz Uyku, kardeşi olan ölümü unutturmaya değil; hatırlatmaya vesile olmalı; insan, yatağa girerken mezara da gireceğini unutmamalı, uyuduğunda uyanma garantisinin olmadığını düşünmeli ki, dört elle dünyaya sarılmasın ve ölüme hazırlanabilsin

Ölüm, bir nimettir, İlâhî bir ihsandır Dolayısıyla o, kötü bir şey olamaz Kötü olan şey, ondan korkmaktır Ölümden korkan da onun gerçek yüzünü bilmeyendir “Ölümden korkusu olanlar ölür / Hayatı maddede bulanlar ölür / Gidenlere öldü diye ağlarız / Aslında geride kalanlar ölür” Ölüm! Güzel gerçeğimiz bizim! “Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”
Nasıl bir ölüm isteriz? MÂdem ki ölüm var, ölümden kaçış yok; öyleyse nasıl ölümle ölmek bize daha kolay, daha güzel gelir? Sonra, ölümün şeklini seçme hak ve imkânımız var mı? Ölümün şekli, hayatın nasıllığına bağlıdır Kutlu vaad veya acı gerçek öyle: "Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz Nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz" Örneğin Hz Ali gibi, bir çöl ortasında, hiçbir şeye dayanmadan dimdik ayakta ölmeye ne dersiniz? Ya da Hz Süleyman gibi Mescid inşâsında cinleri kullanırken, çaktırmadan ölüvermek; ölüvermek ama dimdik; ölüvermek ama devrilmemek, sürünmemek! Halkın deyimiyle, “elden ayaktan düşmeden”, “Üç gün yatak; dördüncü gün toprak”, ama imanla, ama müslümanca, ama insanca ölmek! Bunun için de mü'mince yaşamak şart Kimin yolunda, hangi gâye uğruna yaşanılırsa, onun yolunda ve o amaç için ölüm gelecektir Allah yolunda O'nun rızâsı doğrultusunda yaşayanlar, elbet O'nun yolunda ve O'nun râzı olduğu gibi öleceklerdir
Ölüm Bir Son Değil; Başlangıçtır, Köprüdür Ölümü, yok oluş, bitiş ve neticesiz olarak gören insan, hayatın mânâsından da uzaktır Onun için hayat, tesadüfler oyuncağıdır, kabir karanlıklara açılan bir kapı, ecel bütün sevdiklerinden bir daha kavuşmamak üzere bir ayrılıştır Bunun için âhirete inanmayan kimsenin ruhu acı ve ıstırap içindedir; dehşet ve vahşet içindedir, mânen kıvranmaktadır Böyle bir insana hangi şey teselli verebilir? Cansız ve şuursuz cisimlerin bir zerresi bile kaybolmaz iken ve dağılan yıldızların atomlarından yeniden bir başka yıldız yaratılırken; büyük emânete tâlip, yeryüzünün efendisi/halîfesi insanın ölümden sonra bir avuç toprak olacağını düşünmek, insafsızlık olsa gerek O, ölümünün ardından, sahip olduğu nimetlerden, yüklendiği emânetten hesaba çekilecek, mükâfat veya ceza için Cennet ya da Cehenneme gönderilecektir
Ölmemenin tek çaresi, doğmamaktır Ama, canlı cenâze şeklinde, hayat süren leş gibi yaşamanın tercih edilebildiği gibi; ölümsüzleşmek, güzel ölümden sonra çok güzel bir hayata terfî etmek de mümkün Ölüm meleğinin bizi nerede beklediği belli değil; iyisimi biz onu her yerde bekleyelim Ama elbette ona hazır bir vaziyette "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın" (59/Haşr, 18) Yolculuğa hazır mıyız? Yanımızda götürebileceğimiz ne var? Asıl önemli olan bu Dünkü yediğimiz çok lezzetli yiyeceklerin veya zevkli saatlerin bugüne bir faydası yok; yarına kalacak olan da sadece sevaplar veya günahlar Dünya bir oyun ve eğlenceden, bir masaldan ibâret Âhiret ise daha hayırlı ve devamlı

Ölüme Hazır Olmak: Allah'ın dışında tüm canlılar için ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu unutmamak ve ölüme hazırlıklı olmak her insanın gayreti ve özelliği olmalıdır Ölümü anmak ve hazırlıklı bulunmak müslüman olarak ölmek isteyen her mü'min için gereklidir Hz Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Lezzetleri yok eden ölümü çok anın" (Tirmizî, Zühd 4, Kıyâme 26; Nesâî, Cenâiz 3; İbn Mâce, Zühd 31) Başka bir hadiste, kabir içinde olanların hatırlanması istenir: "Ölümü ve öldükten sonra kemiklerin ve cesedin çürümesini hatırlayın Âhiret hayatını isteyen dünya hayatının süsünü terk eder" (Tirmizî, Kıyâme 24; Ahmed bin Hanbel, I/387) Ensardan bir adam Peygamberimiz’e sordu: “Mü’minlerin hangisi en akıllıdır?” Aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm: “Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonrası için en iyi hazırlığı yapanlar; İşte bunlar en akıllı kimselerdir” buyurdular (Kütüb-i Sitte Terc 17/598)

Kabir ziyaretinin orada yatan ölü için değil; ziyaret eden dirinin ibret alması, ölümü hatırlaması için meşrû kılındığını hatırlamakta fayda var Tevhidi zedeleyecek davranışlardan uzak durmak şartıyla kabirleri ziyaret etmek, insana âhiret bilinci verir İslâm’da yasak olan kabrin üzerine bina yapmak, kubbe koymak, yani türbe, kabirleri mescit veya tapınak hale getirmenin, şiddetle yasaklanmış hurâfe ve bu konudaki aşırılıkların şirk unsuru olduğu bilinmelidir Ölümle ilgili küfür sözlerinden de cehennemden korkar gibi sakınmak gerektiğini unutmamalıyız Ölüm meleği olması itibarıyla Azrâil'e hakaret etmek, onu eleştirmek, eli tırpanlı çirkin bir insan şeklinde onu resmetmek, "Azrâil onun canını yanlış yere aldı" , "Azrâil'le savaşıyor" , “zamansız öldü” gibi sözlerin insanı küfre götürebilecek büyük yanlışlar olduğunu değerlendirmek zorundayız

Ölümle başlayan esas hayatı dünya görüşünün merkezine alamayan tek dünyalı insanın ufku, sadece bu geçici âlemle sınırlıdır Ölümü düşünmek, hatırlamak istemez; yatırımını sadece dünyaya yapan, mutluluğu salt dünyevî ölçülere göre tanımlayan insan Yaşayışından ölümü kovmaya çalışır; çünkü adına ölüm dedikleri şey dünyevîleşmiş insan için, gerçeği tokat vurur gibi haykıran uyarıcı bir vâiz, sorgulayıp itham edici bir yargıç ve fâni zevklerini kemiren korkunç bir canavardır Modernleşen şehirlerde artık mezarlıklar, bu tür insanları "rahatsız" etmeyecek kadar uzak yerlere yapılır oldu Mezarın içini cennet bahçesine çevirmeyi düşünmeyenler, mezarlarını anıt gibi süslemeyi tercih ediyor Halbuki İslâm, kendi insanlarına ölümle dost olarak, onunla içli dışlı yaşamayı öğretmişti Ölümün korkulup kaçılacak bir şey değil; gereğinde baş tâcı edilecek bir şey olduğuna inandırmıştı
“Güzel ölüm”ün şefkatli kollarından “çirkin hayat”ın merhametsiz kucağına terkedildi insanımız Ölümün kronik korkusunu da yenemedi, hemen tüm filmlerde o işlendi, çoğu rüyaları o böldü, bunalımların kaynağının o olduğu söylendi Ölümü unutmaya çalışmak, başka güzellikleri de unutturdu Sadece dünyayı düşündüğü halde, ona da sahip olamadı; "hırsızı yakaladım" derken, yakasını yavuz hırsız dünyanın elinden kurtaramadı İslâm'ın insanındaki ölüm sevgisi, yerini; dünyevîleşmiş insanda "ölüm korkusu" nun stresine terk etti Ölümü hatırlamamak için çeşitli eğlencelere, uyutucu ve uyuşturuculara yönelen modern insan, 60-70 yaşlarında hükmü infaz edilecek olan (konforlu da olsa dünya zindanında yatan) müebbet hapisteki bir idam mahkûmu gibidir
Her ne kadar ölüm, geride kalanlar için acı ve hasret dolu bir olay ise de, imanlı gönüller için fânîlikten ebedîliğe geçişi sağlayan bir vâsıtadır O yüzden birçok âyette ölüm ve âhiret hayatı “buluşmak, sevdiğine kavuşmak” anlamındaki “lika (likaullah, likau’l-âhire) kelimesiyle ifâde edilmiştir Asıl hayatın ikinci âlemde başlayacağına iman edenler, ölümün ebedî yokluk olmadığını kabul ederler Henüz hayattayken, bu gerçek vatanın, baba yurdunun, sonsuz mutluluk hayatının özlemini duyar ve ona göre yaşarlar Ölümün korkulmayacak, aksine can atılacak güzelliklerin anahtarı olduğuna şâhitlik eden, ölümü öldürerek ölümsüzleşen şehâdet erleri ise, şehidlerdir
Hayata birkaç damla su ile başlayıp ölümden sonra sonsuzluğa uzanan biz insanların ölüm sonrası hakkında ciddi endişe ve gayretlerimiz yoksa; bu, hem dünyevî hayatımız, hem de uhrevî hayatımız için büyük bir tehlikedir Bugün insanların uğraşlarına, şikâyetlerine bakınca; hemen tamamının dünyevî endişeler olduğunu görüyoruz Çağdaş insan, kendi kapısını yüzde yüz çalacak ölüm dâvetini ve hesaba çekilmeyi düşünmeden, ot gibi yaşamayı; fıtratına, aklına, dinin diriltici çağrısına rağmen başarabilmek(!) için, kendi yaptığı putların, paranın, sporun, müziğin, sinemanın, eğlencenin, teknolojinin kulu olmayı kabullenmiş, tersine ve olumsuz anlamda ölmeden önce ölmeyi, yani intiharı ve katliâmı ebedî hayata tercih edebilmiştir
Müslüman, hayata tevhid penceresinden bakmak zorundadır Tevhid, birlemek demek olduğuna göre, laik bir anlayışla hayatı ve ölüm ötesini, dünya ile âhiret arasını ayırmak bu inanca zıt olacaktır Âhiretten ayırdığımız dünyayı, tekrar ebedî ve gerçek hayatla birleştirmek zorundayız Sadece ölüme kadar olan süre olarak algıladığımız istikbâl (gelecek) kavramını, ölümden sonrasını da içine alacak şekilde anlamaya ve bu anlayışı gündelik yaşayışa geçirmek, kulluk görevimizdir

Her şeyin bir anlamı vardır Hayatın, ölümün, ağaçların, dağların, insanların, hayvanların Ölümü anlamlandırdığımız zaman, her şey bir anlam kazanacaktır Ölüm, bir yok olma değil; yeni bir hayatın başlangıcıdır Ölümlü, fâni sıkıntılarla dolu bir diyardan, ölümün olmadığı, ebedî, mükâfatlarla dolu, zahmet ve sıkıntının bulunmadığı, sevdiğimiz her şeyin bulunduğu bir diyara yolculuktur Onun için müslüman ölümden korkmaz; sadece ona hazır olur Hatta, yeri geldiğinde seve seve canını verir, âhiret karşılığında dünyayı satar "Ölüm yok olmak değil; bir diriliştir, yeni bir hayata geçiştir" cümlesinden hareketle, yaşadığımız hayatı ve varlıkları seyredelim:
Güneşin her batışı bir ölüm, her doğuşu bir diriliştir Her gece, bir ölüm, her sabah bir dirilişi yaşar güneş altındaki bütün canlılar Bakmasını bilenler, baktıklarında görenler için güneşin doğuş ve batışı, her an ölümün ve hayatın yaratılışını ispatlayan, âhirete imanı seslendiren bir âyettir Mevsimler de bize ölüm ve ardından dirilişi anlatır Her kış bir ölüm, her bahar bir diriliştir Kışın, nice sineklerin kaybolması bir ölüm, baharla ortaya çıkması bir diriliştir Kışın odun haline gelen ağaç için bu bir ölüm, baharla çiçek açıp meyve vermesi bir diriliştir Tabiat, kendi diliyle haykırır: "Ey insan! Bir gün sen de böyle ölecek ve dirileceksin!" Rabbimiz, kış ve bahar mevsimlerini yaşatırken aynı zamanda ölümleri ve dirilişleri de aylarca seyrettirir Tohumların toprağa atılışı bir ölüm, günler sonra topraktan çıkışı bir diriliştir Tohumun toprağın içinde yok olduğunu zannederiz; halbuki yokluk yoktur O, toprağın altında diriliş sürecini yaşamaktadır Nihâyet bir müddet sonra, bahar rüzgârı borusunu öttürecek, tohum, kıyameti yaşayarak kıyam edecek, yeşillikler içinde yeni bir hayata kalkacaktır İnsan da böyle bir tohum gibidir Yaşarken bir gün toprağın altına düştüğünü görürüz İnsanın düştüğü yer, onun kabridir Tohum gibi o da bir gün düştüğü yerden kalkacaktır Kıyamet günü, zaten kalkış günü demektir (Bkz 50/Kaf, 9-11; 30/Rûm, 19) Doğum da bir diriliştir Doğum, ölü gibi olan bebeklerin ana rahminde dirilişe geçip dünyaya adım atmasıdır Bakmasını ve görmesini bilenler için bir damla suyun (atılan pis suyun milyonlarca parçasından birinin) dirilişe geçmesidir (Bkz 2/Bakara, 28; 36/Yâsin, 77-79)
Sadece bu dünyada yaşayacağınızı düşünerek yaşarsanız ölü yaşarsınız Ama öleceğinizi düşünerek yaşarsanız diri yaşarsınız Çevremizdeki insanlar hep dirilişin etkisiyle, âhiret şuuruyla yaşasalar! Seyredin o zaman hayatın güzelliğini İkinci asr-ı saâdet olur çağımız İnanın, iman ettiğimiz cenneti daha burada iken yaşamaya başlarız Fakat biz, tüm yatırımlarımızı bu dünyaya yönlendirerek yaşadığımız hayatı ve yeri sahte cennet haline getirmeye koyulunca cenneti de unuttuk
İmam Gazali diyor ki: "Mezardakilerin pişman oldukları şeyler yüzünden dünyadakiler birbirlerini kırıp geçiriyor" Ölüm öncesindeki kavgaların ölümden sonra pişmanlık getireceğini hissederek yaşayan insan, hiç pişman olacağı şeyin kavgasını verir mi? Hırsla hayatın ve eşyaların, burada kalacak şeylerin ardına bir ömür boyu düşer mi? (Bkz 44/Duhân, 25-28; 9/Tevbe, 38) Ölümü tefekkür ederek yaşamak, hayatta "gidici" olarak yaşama sonucunu doğurur Böyle yaşayan insan da hesabını ve yatırımını gideceği yere göre yapar Aksi halde, insan gideceği saate kadar kalacakmış gibi yaşar ve tercihini ona göre yapar "Ama siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz Oysa âhiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır" (87/A'lâ, 16-17)

Hayatı güzelleştirmek istiyorsak, ölümü güzelleştirmek, ölümötesi güzelliklere lâyık hayat sürmek gerektiğini unutmamalıyız Ölmeden evvel ölmeye çalışmalı, ama öldükten sonra yaşamanın sırrını bulmaya gayret etmeli Ölümü ancak bu iki şekilde öldürebiliriz Ölümün korkusu, ölmenin kendisinden çok daha beterdir Ölümü bu iki şekilden biriyle öldüren "bir gün" ölür; ölümden korkup kaçmaya çalışan ise "her gün" ölür Âhiret yanında dünya bir gün kadar kısadır Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmek için geceler büyük fırsattır Gündüzü dünya hayatının, geceyi ölümün, yatağı kabrin karşılığı kabul ederek her yatağa girdiğimizde, günlük amel defterimizin kâr ve zarar hânelerini önce kendimiz değerlendirmeli, zararımız fazla ise, onu tevbe ve gözyaşı silgisiyle silmeli ve daha hatasız ticaret için kararlar alıp eyleme geçirmeliyiz Yeniden bir dirilişi yaşayacağımız ertesi günü, önceki günden daha güzel yapma gayreti içinde olmalıyız
Her gün ve her gece, namaz sonlarında, işimizin arasında, her fırsatta; tefekkür edelim, özellikle ölümü, dirilişi, kıyâmeti, mahşeri, cenneti, cehennemi, günahlarımızı, Allah'ın nimetlerine teşekkürdeki kusurlarımızı derin derin düşünelim Oralarda ölümle kolkola yaşayacağımız günleri düşünmek amacıyla, hele gece karanlığında mezarlığa gidip şu ölümcül yaşayıştan silkinip dirilelim Ölüm ve şehâdet râbıtası yapalım Allah'ın dinini yaşayamıyor, müslümanca hayat süremiyorsak müslümanca ölmenin de zor olduğunun bilincine varalım Mezarlarda ve hayalinde düşünerek canlandırdığın kabir hayatında düşün ki, bir-iki metrelik çukur, içinde birkaç kemik parçası ve mezar taşında da senin adın, evet senin adın, benim adım yazılı Artık Rabbinle karşı karşıyasın Büyük kıyâmetin kopmasını bekliyordun veya beklemiyordun Ama öldün, yani senin kıyâmetin koptu İşte bu kıyâmete hazırlandın mı? Yaptın mı yapacaklarını? Sakındın mı yapmaman gerekenlerden? Hazır mısın ölüme? Borçların-harçların, ümitlerin, beklentilerin, yatırımların neresi için? Ölüm Ne zaman? Evet ey insan! Tohumun toprağın üstüne yeni bir hayatla çıktığı gibi bir gün kabrinden çıkartılacağını, Rabbinin huzuruna gidip yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını vereceğini düşün ve hayatını ona göre düzenle Çünkü, ölüm bir yok oluş değil; diriliştir Ölüm uzakta değil; çok yakınımızdadır “Ölümse / Gel dese / Tak tak tak / Mu-hak-kak

Ölümden korkmayan, ölümü sevebilen, ölümle dostluk kurabilen, ölüm ötesine hazırlanıp canlı şehid gibi yaşayarak ölümsüzleşenlere selâm olsun!

Alıntı Yaparak Cevapla

Ölümü Düşünerek Dirilmek

Eski 08-01-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ölümü Düşünerek Dirilmek










Her şeyin bir anlamı vardır Hayatın, ölümün, ağaçların, dağların, insanların, hayvanların Ölümü anlamlandırdığımız zaman, her şey bir anlam kazanacaktır Ölüm, bir yok olma değil; yeni bir hayatın başlangıcıdır Ölümlü, fâni sıkıntılarla dolu bir diyardan, ölümün olmadığı, ebedî, mükâfatlarla dolu, zahmet ve sıkıntının bulunmadığı, sevdiğimiz her şeyin bulunduğu bir diyara yolculuktur Onun için müslüman ölümden korkmaz; sadece ona hazır olur Hatta, yeri geldiğinde seve seve canını verir, âhiret karşılığında dünyayı satar "Ölüm yok olmak değil; bir diriliştir, yeni bir hayata geçiştir"





İnşaAllah gittiğimiz yer umduğumuzun çooook üzerinde güzel olan Cennet-i ala olsun amin Gidemezsek Mevlamızı göremeyiz

Alıntı Yaparak Cevapla

Ölümü Düşünerek Dirilmek

Eski 08-01-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ölümü Düşünerek Dirilmek




ÖLÜMÜ DÜŞÜNEREK DİRİLMEK

Ahmed KALKAN

İnsan açısından ölüm, Allah’ın mümît isminin tecellî etmesiyle, ecel denilen belirli bir zamanda, ruhun bedendeki tasarrufuna son verip vücuttan ayrılması olayına denir Ölüm, insan için yok olmak değil; bir âlemden diğerine intikal etmektir, bir hicrettir, fânî/ölümlü dünyadan ebedî hayata göç etmektir

Ölüm, hiçbir zaman, anladığımız şekilde "ölmek" değil; gerçekte "dirilme"dir, hayat bulmadır, uykudan uyanmaktır Hayatın kaynağını örten maddî perdelerden sıyrıldıktan sonra, insanın gerçeği en çıplak şekliyle tanıması nasıl ölmek olabilir? Ölmek, geçici ve gölge bir hayat olan dünyadan göçmekten ibarettir Dünya hayatında diri olabilenler, ölümle daha bir diriliğe kavuşur ve "sıla"sına kavuşmuş, gurbetten kurtulmuş insanların sevincini yaşar, özlemlerini giderirken, dünyada ölü olanlar ise, ölmekle acı bir dirilmeyi tatmakta ve gerçek hayatın ne olduğunu görmektedirler Peygamberlerin getirdiği hayat verici nefeslerle (8/Enfâl, 24) dirilemeyenler, Kur'an'ın deyişiyle, akılları çalışmayan, gözleri görmeyen, kulakları işitmeyen, gerçek hayata sahip olmayan "ölüdürler"

Allah’ın 99 esmâü’l-hüsnâsından biri, “el-Mümît”tir El-Mümît, canlı mahlukların ölümünü yaratan anlamına gelir Hayatı nasıl Allah veriyorsa, ölümü de yine O yaratmaktadır Allah'ın hayatı/diriliği ve ölümü yaratmasının sebebi, Kerîm Kitapta şöyle açıklanır: "O (Allah), hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yarattı" (67/Mülk, 2) Ölüme göre hayatı/dünyayı önceleyen ters gözlüklü insan, bu âyetteki ifadede bir terslik varmış gibi görebilir Çünkü diğer canlılar gibi insanlar da, önce yaşar sonra ölürler; ama âyette önce ölüm, sonra hayat denilmiş Burada Allah bize işaret yoluyla şunu anlatıyor: "Hayatı anlamak, doğru ve güzel yaşamak istiyorsanız, önce ölümü anlamalısınız!" İnsanın hayatı nasıl anlamlandırdığı, her şeyden önce ölümü nasıl anladığına bağlıdır Eğer siz ölümü bir bitiş ve yok olma şeklinde anlarsanız, hayatı da "nasıl olsa ölüm var; o halde ölmeden önce ne yaparsam kârdır" anlayışıyla değerlendirir ve öyle yaşarsınız Ama ölümü bir bitiş değil de, aksine bir diriliş ve gerçek hayat olarak anlarsanız, o zaman hayatı; "en ince teferruatına kadar hesabının verileceği bir olay" olarak kabul eder ve o şekilde yaşarsınız Herhangi bir şey yapmadan önce, onun hesabını yapar, hesaba çekileceğiniz bilinciyle hesaplı ve ölçülü davranırsınız İkinci anlam olarak, doğru bir gözlükle baktığımızda görürüz ki canlılar, varlık sahasına çıkmadan önce ölü idiler Yani, ölüm hayattan önce var kılınmış, daha önce yaratılmıştı Hayat Kitabımız, bu gerçeği şöyle vurgular: "Allah'a karşı nasıl küfr içinde olursunuz ki, siz ölüydünüz, size hayat verdi; sonra sizi öldürür, sonra da diriltir" (2/Bakara, 18)

Allah'ın İmâte/Öldürme Faâliyeti: Allah'ın yaratma fiili her an faâliyet gösterdiği, Allah devamlı yarattığı gibi; imâte fiili, öldürme sıfatı da aralıksız işlemektedir Günde ortalama 300 bin kişi ölmekte, hergün bir koca şehrin nüfusu kadar insan dünyasını değiştirmektedir Her saniye dünyadan dört kişi hayattan göçmektedirBu rakam, insanlık âlemi için Buna hayvanlar âlemi de katıldığında, bu ilâhî fiilin nasıl aralıksız faâliyet gösterdiği daha iyi anlaşılır Her sâniye, ölen hücrelerin, alyuvarların, akyuvarların, hele mikropların haddi hesabı yok Bütün bu işler imâte fiiliyle, sonsuz bir ilim ve hikmetle icrâ edilmektedir

İmâte, yok etme değil; varlığı daha mükemmel hale getirmedir İmâte, kabir âlemine doğuştur, ileri bir rahmet tecellîsidir Çekirdeklerin ölümleriyle, bitkiler sümbül hayatına geçtikleri gibi, ölüm de en az hayat kadar bir nimettir Her ölümü bir diriliş takip etmekte ve ikinci safhaların birincilerden daha mükemmel olduğu gözlenmektedir Ölüm, yeni bir mükemmelliğe, güzel bir değişim ve dönüşüme atılan adımın adıdır Ölümü kabir hayatı takip edecek ve dirilişle insan yeniden beden-ruh beraberliğine kavuşacak; dünyadakinden daha ileri bir yaratılışla Ölümü böyle değerlendiren insan, onu severek gülerek karşılar

Kur'ân-ı Kerim'de ölüm anlamındaki "mevt" kelimesi ve türevleri 165 yerde geçer Vefat gibi değişik kelime ve ifadelerle ölümden 190 yerde söz edilen hayat veren Kitabımızda, bütün âyetlerin üçte biri öldükten sonra dirilmeyle, âhiret ve oradaki ödül ve cezayla ilgilidir Âyet-i kerimelerde yaratan ve öldürenin Allah olduğu, O'nun insanları tekrar diriltip hesaba çekeceği, ölümden sonra insanların O'na döneceği belirtilir Sahte tanrıların kimseyi öldürüp diriltemeyeceği, kendilerine bile fayda ve zarar veremeyecekleri vurgulanır Yaşayanların ömürlerinin Allah katında belli bir eceli/süresi olduğu, o süre dolup ecelleri geldiğinde canlıların bir an bile geciktirilmeden veya öne alınmadan ölüm acısını tadacakları ifade edilir

Kur'an'da uyku, ölümle eş anlamlı gibi kullanılır (39/Zümer, 42) Demek ki ölümle uyku bir bakıma aynıdır; çünkü uykuda, nefs/ruh, bedenden kısmen ayrılır; en azından, şuur olarak bedenin farkında değildir Ölümde ise bu kopuş, bütün bütündür Uyku, ölümün yarısıdır "Neylersin ölüm herkesin başında / Uyudun uyanmadın olacak, / Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? / Bir namazlık saltanatın olacak / Taht misali o musalla taşında” Başta hasta yatan ve musîbet çekenler olmak üzere, herkes için uyku nasıl ki bir istirahat ve rahmettir; uykunun büyük kardeşi olan ölüm de dert çekenler ve intiharı düşünenler için de bir nimet ve rahmettir Her gece bir ölüm, her sabah bir diriliştir Uyku, ölmenin provasıdır Mezara benzeyen yatağa girdikten belirli bir zaman sonra uyanırız Yani ölümden dirilişe geçeriz Bunu her gün tekrarlarız Gündüz yaşar, gece ölür, sabah diriliriz Uyku, kardeşi olan ölümü unutturmaya değil; hatırlatmaya vesile olmalı; insan, yatağa girerken mezara da gireceğini unutmamalı, uyuduğunda uyanma garantisinin olmadığını düşünmeli ki, dört elle dünyaya sarılmasın ve ölüme hazırlanabilsin



Alıntı Yaparak Cevapla

Ölümü Düşünerek Dirilmek

Eski 08-01-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ölümü Düşünerek Dirilmek




Ölüm, bir nimettir, ilâhî bir ihsandır Dolayısıyla o, kötü bir şey olamaz Kötü olan şey, ondan korkmaktır Ölümden korkan da onun gerçek yüzünü bilmeyendir “Ölümden korkusu olanlar ölür / Hayatı maddede bulanlar ölür / Gidenlere öldü diye ağlarız / Aslında geride kalanlar ölür” Ölüm! Güzel gerçeğimiz bizim! “Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”

Nasıl bir ölüm isteriz? Madem ki ölüm var, ölümden kaçış yok; öyleyse nasıl ölümle ölmek bize daha kolay, daha güzel gelir? Sonra, ölümün şeklini seçme hak ve imkânımız var mı? Ölümün şekli, hayatın nasıllığına bağlıdır Kutlu vaad veya acı gerçek öyle: "Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz Nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz" Örneğin Hz Ali gibi, bir çöl ortasında, hiçbir şeye dayanmadan dimdik ayakta ölmeye ne dersiniz? Ya da Hz Süleyman gibi Mescid inşâsında cinleri kullanırken, çaktırmadan ölüvermek; ölüvermek ama dimdik; ölüvermek ama devrilmemek, sürünmemek! Halkın deyimiyle, “elden ayaktan düşmeden”, “Üç gün yatak; dördüncü gün toprak”, ama imanla, ama müslümanca, ama insanca ölmek! Bunun için de mü'mince yaşamak şart Kimin yolunda, hangi gâye uğruna yaşanılırsa, onun yolunda ve o amaç için ölüm gelecektir Allah yolunda O'nun rızâsı doğrultusunda yaşayanlar, elbet O'nun yolunda ve O'nun istediği gibi öleceklerdir

Ölüm Bir Son Değil; Başlangıçtır, Köprüdür Ölümü, yok oluş, bitiş ve neticesiz olarak gören insan, hayatın mânâsından da uzaktır Onun için hayat, tesadüfler oyuncağıdır, kabir karanlıklara açılan bir kapı, ecel bütün sevdiklerinden bir daha kavuşmamak üzere bir ayrılıştır Bunun için âhirete inanmayan kimsenin ruhu acı ve ıstırap içindedir; dehşet ve vahşet içindedir, mânen kıvranmaktadır Böyle bir insana hangi şey teselli verebilir? Cansız ve şuursuz cisimlerin bir zerresi bile kaybolmaz iken ve dağılan yıldızların atomlarından yeniden bir başka yıldız yaratılırken; büyük emânete tâlip, yeryüzünün efendisi/halîfesi insanın ölümden sonra bir avuç toprak olacağını düşünmek, insafsızlık olsa gerek O, ölümünün ardından, sahip olduğu nimetlerden, yüklendiği emânetten hesaba çekilecek, mükâfat veya ceza için Cennet ya da Cehenneme gönderilecektir

Ölmemenin tek çaresi, doğmamaktır Ama, canlı cenâze şeklinde, hayat süren leş gibi yaşamanın tercih edilebildiği gibi; ölümsüzleşmek, güzel ölümden sonra çok güzel bir hayata terfî etmek de mümkün Ölüm meleğinin bizi nerede beklediği belli değil; iyisimi biz onu her yerde bekleyelim Ama elbette ona hazır bir vaziyette "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın" (59/Haşr, 18) Yolculuğa hazır mıyız? Yanımızda götürebileceğimiz ne var? Asıl önemli olan bu Dünkü yediğimiz çok lezzetli yiyeceklerin veya zevkli saatlerin bugüne bir faydası yok; yarına kalacak olan da sadece sevaplar veya günahlar Dünya bir oyun ve eğlenceden, bir masaldan ibâret Âhiret ise daha hayırlı ve devamlı

Ölüme Hazır Olmak: Allah'ın dışında tüm canlılar için ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu unutmamak ve ölüme hazırlıklı olmak her insanın gayreti ve özelliği olmalıdır Ölümü anmak ve hazırlıklı bulunmak müslüman olarak ölmek isteyen her mü'min için gereklidir Hz Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Lezzetleri yok eden ölümü çok anın" (Tirmizî, Zühd 4, Kıyâme 26; Nesâî, Cenâiz 3; İbn Mâce, Zühd 31) Başka bir hadiste, kabir içinde olanların hatırlanması istenir: "Ölümü ve öldükten sonra kemiklerin ve cesedin çürümesini hatırlayın Âhiret hayatını isteyen dünya hayatının süsünü terk eder" (Tirmizî, Kıyâme 24; Ahmed bin Hanbel, I/387) Ensardan bir adam Peygamberimiz’e sordu: “Mü’minlerin hangisi en akıllıdır?” Aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm: “Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonrası için en iyi hazırlığı yapanlar; İşte bunlar en akıllı kimselerdir buyurdular (Kütüb-i Sitte Terc 17/598)

Kabir ziyaretinin orada yatan ölü için değil; ziyaret eden dirinin ibret alması, ölümü hatırlaması için meşrû kılındığını hatırlamakta fayda var Tevhidi zedeleyecek davranışlardan uzak durmak şartıyla kabirleri ziyaret etmek, insana âhiret bilinci verir İslâm’da yasak olan kabrin üzerine bina yapmak, kubbe koymak, yani türbe, kabirleri mescit veya tapınak hale getirmenin, şiddetle yasaklanmış hurâfe ve bu konudaki aşırılıkların şirk unsuru olduğu bilinmelidir Ölümle ilgili küfür sözlerinden de cehennemden korkar gibi sakınmak gerektiğini unutmamalıyız Ölüm meleği olması itibarıyla Azrâil'e hakaret etmek, onu eleştirmek, eli tırpanlı çirkin bir insan şeklinde onu resmetmek, "Azrâil onun canını yanlış yere aldı" , "Azrâil'le savaşıyor" , “zamansız öldü” gibi sözlerin insanı küfre götürebilecek büyük yanlışlar olduğunu değerlendirmek zorundayız

Ölümle başlayan esas hayatı dünya görüşünün merkezine alamayan tek dünyalı insanın ufku, sadece bu geçici âlemle sınırlıdır Ölümü düşünmek, hatırlamak istemez; yatırımını sadece dünyaya yapan, mutluluğu salt dünyevî ölçülere göre tanımlayan insan Yaşayışından ölümü kovmaya çalışır; çünkü adına ölüm dedikleri şey dünyevîleşmiş insan için, gerçeği tokat vurur gibi haykıran uyarıcı bir vâiz, sorgulayıp itham edici bir yargıç ve fâni zevklerini kemiren korkunç bir canavardır Modernleşen şehirlerde artık mezarlıklar, bu tür insanları "rahatsız" etmeyecek kadar uzak yerlere yapılır oldu Mezarın içini cennet bahçesine çevirmeyi düşünmeyenler, mezarlarını anıt gibi süslemeyi tercih ediyor Halbuki İslâm, kendi insanlarına ölümle dost olarak, onunla içli dışlı yaşamayı öğretmişti Ölümün korkulup kaçılacak bir şey değil; gereğinde baş tâcı edilecek bir şey olduğuna inandırmıştı

“Güzel ölüm”ün şefkatli kollarından “çirkin hayat”ın merhametsiz kucağına terkedildi insanımız Ölümün kronik korkusunu da yenemedi, hemen tüm filmlerde o işlendi, çoğu rüyaları o böldü, bunalımların kaynağının o olduğu söylendi Ölümü unutmaya çalışmak, başka güzellikleri de unutturdu Sadece dünyayı düşündüğü halde, ona da sahip olamadı; "hırsızı yakaladım" derken, yakasını yavuz hırsız dünyanın elinden kurtaramadı İslâm'ın insanındaki ölüm sevgisi, yerini; dünyevîleşmiş insanda "ölüm korkusu" nun stresine terk etti Ölümü hatırlamamak için çeşitli eğlencelere, uyutucu ve uyuşturuculara yönelen modern insan, 60-70 yaşlarında hükmü infaz edilecek olan (konforlu da olsa dünya zindanında yatan) müebbet hapisteki bir idam mahkûmu gibidir

Her ne kadar ölüm, geride kalanlar için acı ve hasret dolu bir olay ise de, imanlı gönüller için fânîlikten ebedîliğe geçişi sağlayan bir vâsıtadır O yüzden birçok ayette ölüm ve ahiret hayatı “buluşmak, sevdiğine kavuşmak” anlamındaki “lika (likaullah, likau’l-âhire) kelimesiyle ifade edilmiştir Asıl hayatın ikinci âlemde başlayacağına iman edenler, ölümün ebedî yokluk olmadığını kabul ederler Henüz hayattayken, bu gerçek vatanın, baba yurdunun, sonsuz mutluluk hayatının özlemini duyar ve ona göre yaşarlar Ölümün korkulmayacak, aksine can atılacak güzelliklerin anahtarı olduğuna şâhitlik eden, ölümü öldürerek ölümsüzleşen şehâdet erleri ise, şehidlerdir




Alıntı Yaparak Cevapla

Ölümü Düşünerek Dirilmek

Eski 08-01-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ölümü Düşünerek Dirilmek




Hayata birkaç damla su ile başlayıp ölümden sonra sonsuzluğa uzanan biz insanların ölüm sonrası hakkında ciddi endişe ve gayretlerimiz yoksa; bu, hem dünyevî hayatımız, hem de uhrevî hayatımız için büyük bir tehlikedir Bugün insanların uğraşlarına, şikâyetlerine bakınca; hemen tamamının dünyevî endişeler olduğunu görüyoruz Çağdaş insan, kendi kapısını yüzde yüz çalacak ölüm dâvetini ve hesaba çekilmeyi düşünmeden, ot gibi yaşamayı; fıtratına, aklına, dinin diriltici çağrısına rağmen başarabilmek(!) için, kendi yaptığı putların, paranın, sporun, müziğin, sinemanın, eğlencenin, teknolojinin kulu olmayı kabullenmiş, tersine ve olumsuz anlamda ölmeden önce ölmeyi, yani intiharı ve katliâmı ebedî hayata tercih edebilmiştir

Müslüman, hayata tevhid penceresinden bakmak zorundadır Tevhid, birlemek demek olduğuna göre, laik bir anlayışla hayatı ve ölüm ötesini, dünya ile âhiret arasını ayırmak bu inanca zıt olacaktır Âhiretten ayırdığımız dünyayı, tekrar ebedî ve gerçek hayatla birleştirmek zorundayız Sadece ölüme kadar olan süre olarak algıladığımız istikbâl (gelecek) kavramını, ölümden sonrasını da içine alacak şekilde anlamaya ve bu anlayışı gündelik yaşayışa geçirmek, kulluk görevimizdir

Her şeyin bir anlamı vardır Hayatın, ölümün, ağaçların, dağların, insanların, hayvanların Ölümü anlamlandırdığımız zaman, her şey bir anlam kazanacaktır Ölüm, bir yok olma değil; yeni bir hayatın başlangıcıdır Ölümlü, fâni sıkıntılarla dolu bir diyardan, ölümün olmadığı, ebedî, mükâfatlarla dolu, zahmet ve sıkıntının bulunmadığı, sevdiğimiz her şeyin bulunduğu bir diyara yolculuktur Onun için müslüman ölümden korkmaz; sadece ona hazır olur Hatta, yeri geldiğinde seve seve canını verir, ahiret karşılığında dünyayı satar "Ölüm yok olmak değil; bir diriliştir, yeni bir hayata geçiştir" cümlesinden hareketle, yaşadığımız hayatı ve varlıkları seyredelim:

Güneşin her batışı bir ölüm, her doğuşu bir diriliştir Her gece, bir ölüm, her sabah bir dirilişi yaşar güneş altındaki bütün canlılar Bakmasını bilenler, baktıklarında görenler için güneşin doğuş ve batışı, her an ölümün ve hayatın yaratılışını ispatlayan, âhirete imanı seslendiren bir âyettir Mevsimler de bize ölüm ve ardından dirilişi anlatır Her kış bir ölüm, her bahar bir diriliştir Kışın, nice sineklerin kaybolması bir ölüm, baharla ortaya çıkması bir diriliştir Kışın odun haline gelen ağaç için bu bir ölüm, baharla çiçek açıp meyve vermesi bir diriliştir Tabiat, kendi diliyle haykırır: "Ey insan! Bir gün sen de böyle ölecek ve dirileceksin!" Rabbimiz, kış ve bahar mevsimlerini yaşatırken aynı zamanda ölümleri ve dirilişleri de aylarca seyrettirir Tohumların toprağa atılışı bir ölüm, günler sonra topraktan çıkışı bir diriliştir Tohumun toprağın içinde yok olduğunu zannederiz; halbuki yokluk yoktur O, toprağın altında diriliş sürecini yaşamaktadır Nihayet bir müddet sonra, bahar rüzgârı borusunu öttürecek, tohum, kıyameti yaşayarak kıyam edecek, yeşillikler içinde yeni bir hayata kalkacaktır İnsan da böyle bir tohum gibidir Yaşarken bir gün toprağın altına düştüğünü görürüz İnsanın düştüğü yer, onun kabridir Tohum gibi o da bir gün düştüğü yerden kalkacaktır Kıyamet günü, zaten kalkış günü demektir (Bkz 50/Kaf, 9-11; 30/Rûm, 19) Doğum da bir diriliştir Doğum, ölü gibi olan bebeklerin ana rahminde dirilişe geçip dünyaya adım atmasıdır Bakmasını ve görmesini bilenler için bir damla suyun (atılan pis suyun milyonlarca parçasından birinin) dirilişe geçmesidir (Bkz 2/Bakara, 28; 36/Yâsin, 77-79)

Sadece bu dünyada yaşayacağınızı düşünerek yaşarsanız ölü yaşarsınız Ama öleceğinizi düşünerek yaşarsanız diri yaşarsınız Çevremizdeki insanlar hep dirilişin etkisiyle, âhiret şuuruyla yaşasalar! Seyredin o zaman hayatın güzelliğini İkinci asr-ı saâdet olur çağımız İnanın, iman ettiğimiz cenneti daha burada iken yaşamaya başlarız Fakat biz, tüm yatırımlarımızı bu dünyaya yönlendirerek yaşadığımız hayatı ve yeri sahte cennet haline getirmeye koyulunca cenneti de unuttuk

İmam Gazali diyor ki: "Mezardakilerin pişman oldukları şeyler yüzünden dünyadakiler birbirlerini kırıp geçiriyor"Ölüm öncesindeki kavgaların ölümden sonra pişmanlık getireceğini hissederek yaşayan insan, hiç pişman olacağı şeyin kavgasını verir mi? Hırsla hayatın ve eşyaların, burada kalacak şeylerin ardına bir ömür boyu düşer mi? (Bkz 44/Duhân, 25-28; 9/Tevbe, 38) Ölümü tefekkür ederek yaşamak, hayatta "gidici" olarak yaşama sonucunu doğurur Böyle yaşayan insan da hesabını ve yatırımını gideceği yere göre yapar Aksi halde, insan gideceği saate kadar kalacakmış gibi yaşar ve tercihini ona göre yapar "Ama siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz Oysa âhiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır" (87/A'lâ, 16-17)

Hayatı güzelleştirmek istiyorsak, ölümü güzelleştirmek, ölümötesi güzelliklere lâyık hayat sürmek gerektiğini unutmamalıyız Ölmeden evvel ölmeye çalışmalı, ama öldükten sonra yaşamanın sırrını bulmaya gayret etmeli Ölümü ancak bu iki şekilde öldürebiliriz Ölümün korkusu, ölmenin kendisinden çok daha beterdir Ölümü bu iki şekilden biriyle öldüren "bir gün" ölür; ölümden korkup kaçmaya çalışan ise "her gün" ölür Âhiret yanında dünya bir gün kadar kısadır Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmek için geceler büyük fırsattır Gündüzü dünya hayatının, geceyi ölümün, yatağı kabrin karşılığı kabul ederek her yatağa girdiğimizde, günlük amel defterimizin kâr ve zarar hânelerini önce kendimiz değerlendirmeli, zararımız fazla ise, onu tevbe ve gözyaşı silgisiyle silmeli ve daha hatasız ticaret için kararlar alıp eyleme geçirmeliyiz Yeniden bir dirilişi yaşayacağımız ertesi günü, önceki günden daha güzel yapma gayreti içinde olmalıyız

Her gün ve her gece, namaz sonlarında, işimizin arasında, her fırsatta; tefekkür edelim, özellikle ölümü, dirilişi, kıyâmeti, mahşeri, cenneti, cehennemi, günahlarımızı, Allah'ın nimetlerine teşekkürdeki kusurlarımızı derin derin düşünelim Oralarda ölümle kolkola yaşayacağımız günleri düşünmek amacıyla, hele gece karanlığında mezarlığa gidip şu ölümcül yaşayıştan silkinip dirilelim Ölüm ve şehâdet râbıtası yapalım Allah'ın dinini yaşayamıyor, müslümanca hayat süremiyorsak müslümanca ölmenin de zor olduğunun bilincine varalım Mezarlarda ve hayalinde düşünerek canlandırdığın kabir hayatında düşün ki, bir-iki metrelik çukur, içinde birkaç kemik parçası ve mezar taşında da senin adın, evet senin adın, benim adım yazılı Artık Rabbinle karşı karşıyasın Büyük kıyâmetin kopmasını bekliyordun veya beklemiyordun Ama öldün, yani senin kıyâmetin koptu İşte bu kıyâmete hazırlandın mı? Yaptın mı yapacaklarını? Sakındın mı yapmaman gerekenlerden? Hazır mısın ölüme? Borçların-harçların, ümitlerin, beklentilerin, yatırımların neresi için? Ölüm Ne zaman? Evet ey insan! Tohumun toprağın üstüne yeni bir hayatla çıktığı gibi bir gün kabrinden çıkartılacağını, Rabbinin huzuruna gidip yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını vereceğini düşün ve hayatını ona göre düzenle Çünkü, ölüm bir yok oluş değil; diriliştir Ölüm uzakta değil; çok yakınımızdadır “Ölümse / Gel dese / Tak tak tak / Mu-hak-kak

Ölümden korkmayan, ölümü sevebilen, ölümle dostluk kurabilen, ölüm ötesine hazırlanıp canlı şehid gibi yaşayarak ölümsüzleşenlere selâm olsun!

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.