İlahi Armağan -54- Meclis

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -54- Meclis




54 MECLİS


Bu konuşma Cuma sabahı medresede yapıldı
Konuşma tarihi: Hicrî 10 Ramazan 545, Milâdî 1150


Ey evlat! İki adımdır, onları at, muhakkak erersin Birinci adımı, dünyadan at; öbürü âhiret olur Bir adım nefsinden, bir adım yaratılmışlardan Ötesi malûm Şu dışı bırak; hemen iç âleme geçer­sin Bu işin bir başlayışı, bir de bitişi vardır Sende başlar, tamamı Allah Teâlâ'dan biter İpini, seleni bir yere at; amel kapısına otur Bir talep sahibi olursan yapılan işten daha yakın olursun
Yatağında oturma, yorganın altından çık ve kilitli kapılarını aç Sonra amel etmeyi iste ve çalışma yolunu ara Kalbini zikre yaklaştır Ona en çok dirilme gününü hatırlat İnsana bir ibret levhası olan kabirleri düşün Düşün: Hak Teâlâ bu kulları o gün nasıl bir araya toplayacak ve kudreti önünde durduracak? Bu düşüncelere devam edersen kalbinin karartısı gider, kederli hâli temizlenir Bina, sağlam temel üzerine kurulursa sabit olur ve yerleşir Herhangi bir bina sağlam temel üzerinde değilse onun yıkılması mukadderdir
Hâlini zahir hükümlere göre yaparsan kulların hiç biri onu yık­maya güçlü olmaz Şayet zahir hükme bağlı değilsen, yani dinî emir­lerin dış hükmünü yerine getirmez isen hiçbir hâlin sebat bulmaz ve hiçbir makama sahip olamazsın Doğruların kalbi, sana dargın bakar ve seni görmeyi istemezler
Yazık sana ey cahil, sana göre din oyuncak Karışık bir şey Hayır, anladığın gibi değil Kafanda keramet yok
Ey karıştırıcı ve korkutucu adam, kendini söze haklı gördün Hâlbuki sende öyle bir ehliyet yok Bu ehliyet, insanlar arasında sa­yılacak kadar tek olanlara verilir Bu hak ayrıca iyiler arasında bazı fertlere tanınır Onlar ehliyet sahibi olmadan konuşmazlar Aksi hâl­de âdetleri susmak olur Onlar şifreli konuşur Söze pek önem ver­mezler Onlar arasında söylemek emrini alan nadirdir Emir alınca konuşur, konuşmaya başlarlar, ama ne hâllerle Artık o konuşma sonunda haber olarak verilen şeyler, açık bilinir İşlerin, sırrına ve kalbine izafesi zevahiri kurtarmak için olduğu anlaşılır İşte bun­dandır ki, Hazret-i Ali (ra) şöyle buyurdu: “Perde açılsaydı, yakinim artmazdı” Yine buyurur: “Görmediğim Allah'a kulluk etmem” Yine söyler: “Rabb’im, kalbimi gösterdi

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -54- Meclis

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -54- Meclis




Ey cahiller, bilgin kişilere karışınız ve onlara hizmet ediniz Ve ilmi onlardan belleyiniz İlim Hak erenlerin ağzından alınır Bilgi sahipleri ile otururken edebinizi takınınız Onlara itirazda bulunma­yınız Onlardan maddî şeyleri talep etmeyiniz ki, bilgilerinden fayda alasınız Ve bereketleri üzerinize yağsın Ve yararlı hâlleri sizi sar­sın İrfan sahipleri huzurunda susarak oturunuz Zâhid kişilerle otururken kalp âleminizi güzel tutunuz
İrfan sahibi öyle kimselerdir ki, her an mesafe alır; bir an önce­sini geçer Onun, her dem Yaratan'a karşı korkulu saygısı artar O'nun varlığı önünde boynunu eğer O daima kendini gözetenden çe­kinir; başkasından korkmaz Onun saygılı korkmasındaki artma, ya­kınlık duygusunun artmasından ileri gelir Fazla susması, onun mü­şahede hâlinin fazla olmasındandır Hak Teâlâ'nın kudsî sıfatları, arif olan kimsenin nefsini, tabiatını, şahsî istek ve âdetlerini, hattâ mevhum olan varlığını dahi yokluğa batırır ve artık konuşamaz hâle getirir Kalp hâli ve makam dili ise konuşur, ama kendisi yoktur Nimetlerin inzalini anlatır Elinde mevcut nimetleri kendine mal et­meden, Hakk'ın nimetlerini belirtir Onlar, hazır nimetten fayda al­mak için sessiz oturur, kalplerinden akıp gelen şarabı içerler
Bir kimse, irfan sahipleri ile oturmaya fazla rağbet ederse nef­sini anlar Yaratan'ına karşı boynu eğik olur Bu yüzdendir ki, derler: “Nefsini bilenin Rabb'ine karşı boynu eğik olur
Yine bundandır ki, nefsini bilen, anlayan, Rabb'ini bilir
Nefsinin ne olduğunu anlayan zât, Allah Teâlâ'ya ve O'nun ya­rattığı kullara karşı gönlünü engin kılar O nefis, kulla Yaratan ara­sında bir hicap sayılır Onu iyi anlayan çekinir ve Yaratan'ının şükrü ile uğraşır Şükrünü devam ettirdikçe Hak Teâlâ, nefsi hakkında o kula yeni bilgiler ihsan eder Ve o insan bilir ki, Yaratan, ancak dün­ya ve âhiret için hayrı emreder ve onu öğretir Bundan sonra, o iman sahibinin dış âlemi şükürle meşgul olur; iç âlemi ise hamde devam eder Dış hâli her ne kadar dağınık olsa da iç âlemi topludur Bu­lunduğu iç hâli örtmek kastı ile dıştan hüzünlü görünür, ama iç âle­minde sevinçlidir İman sahibi için durum böyle olsa da, irfan sahibi için böyle olmaz; onun içi hüzünle doludur Sevincini dıştan göster­mek ister Çünkü o şiddetli bir arzuya sahiptir; kapıyı bekler Hâl böyle iken neler geleceğini bilemez, üzülür Ve düşünür ki: “Yaptığı ret mi olur, yoksa makbul mü? Acaba kapı açılacak mı, yoksa yü­züne mi vurulacak?”
Nefsini anlayan iman sahibinin hâli, irfan sahibine benzemez İman sahibi bir hâle sahiptir, o hâlle avunur Hâlbuki hâl daima de­ğişir O, bunu pek anlayamaz
İrfan sahibi makam ehlidir; makam ise sabit olur İman sahibi, hâlinin değişmesinden korkar, imanı zevale erecek diye üzülür Bu sebeple kalbinin hüzne boğulduğu olur Bu arada dıştan güler yüz gösterdiği de olur O, korku anında içinde saklı hüznü göstermemek için güler, konuşur Yüzü güler, ama kalbi korku ile kesilir gibi olur İrfan sahibi, bazen halka sert ve hüzünlü yüzle çıkar Sebebi onlara emir ve yasakları bildirmek içindir Halka emri ve yasağı bil­dirirken bir Peygamber vekili olarak konuşur
Allah yolunda olan büyük zâtlar, işittikleri iyi şeyleri yaparlar Yaptıkları iş onları Hakk'a yaklaştırır

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -54- Meclis

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -54- Meclis




Yaptıkları yararlı iş sonunda kalp kulakları ile vasıtasız O'nun öğüdünü dinlerler Bu hâl, uyku gibi bir hâle geçip yaratılmışlardan uzak, Hak ayıklığına erdikleri zaman olur
Kalbin sıhhat bulursa halkı kaybeder, onlara gözünü yumarsın ve Hak tarafından sana ayıklık hâli gelir; O'nu dinlersin Bu hâl giz­lide ve aşikârede devam eder
Açıkta olursun, ilâhî varidat sana gelmeye başlar Ve O'nun hükmü sır âlemi yolu ile sana gelir Ve kalbi sırlarla doldurur O hikmetli işler, kalpten iyileşen nefse, oradan da dile gelir Dilden ise, halka Halka konuşmak isteyen bu yoldan konuşmalı, bu yol kapalı ise susmalı
Allah yolunda can koyanların cinneti, tabiata kulluk etmemek, nefse ve hevaî şeylere akılsız olmak, şehvet ve geçici tatlara karşı kör olmaktır Onların deliliği budur Bayağı aklını yitiren delilere benzemezler; ama onlara da deli denir
Bir soruya cevap veren Hasan-ı Basrî (ra) şöyle der: “Siz onları görseydiniz, deli derdiniz, onlar da sizin bu hâlinize baksalardı, bir an bile Allah'a inanmamış olduğunuzu söylerlerdi
Halkı bırakıp halvete çekilme hâlin iyi olmadı Burada halvetin asıl mânası kalbi bütün fâni şeylerden temiz tutmak, iç âlemi, dün­ya, âhiret ve Hakk’ın zâtından gayri her şeyden temizlemektir Bu hâl, geçmişteki velîlerin, iyilerin ve peygamberlerin hâlidir Onların gittiği yol budur Tek başına emr-i ma'rûf ve nehy-i ani'l-münkerde bulunmak, bin kişi ile gizliye geçip ibadet etmekten benim için daha sevimlidir
İman sahibi nefsine baktı; gözlerini yumdu Ümitlerini kesti ve uygunsuz arzusunu reddetti Tâ ki nefsin görüşleri kendi helakine sebep olmasın Nefsin yaşaması, ancak kalp ve sırra uyması sonunda olabilir Nefse ve sırra uyulması, görüşlerinin dışına çıkılmaması ve her bakımdan birlik olunması şartı ile olur Sır ve kalbe uyan nefis onların emirleri gereğince emreder, yasak bildiklerini yasak sayar ve onların seçtiği dışında bir seçme yapmaz İşte bu nefse, mutmainne nefis denir Bu nefis, sır ve kalp bir talepte birleşirler Her üçünün de bir maksadı vardır Nefis bunu kazanınca ona gereken şey de­vamlı mücadelenin azaltılmasıdır
Hak Teâlâ'nın sende ve diğer yaratılmışlarda yaratmakta oldu­ğu fiil tecellisi dolayısıyla münazara etme; kendi şahsî görüşlerini ortaya atma Hak Teâlâ'nın şu ulvî kelâmını duymadın mı? “O, yaptığı işten sorumlu değildir; öbürleri yaptıklarından sorumludur (el-Enbiyâ, 21/23)
Hakk'a tâbi olmak senden hayli uzak Edebini takınırsan pekâlâ; aksi hâlde şu hoş yerden kötü bir şekilde atılırsın Edebim iyi eder, uyar olursan, o güzel yerde yerli olur, ikram edilirsin Allah Teâlâ'yı seven, O'nun katında misafirdir Misafir, hiç bir zaman için ev sahibinin arzusu dışında herhangi bir şey yemeye, içmeye ve hattâ giymeye yetkili değildir Bütün hâlinde onlara uyması, sabır­la, uysallıkla onun emrini dinlemesi icap eder O, bu hâle devam edince denir ki: “Her gördüğün şey sana müjdecidir ve daima Hakk'a arif olan­larla karşılaşacaksın
Bu hâli devam ettikçe o kulun kalbinde dünya, âhiret ve Hakk’ın gayri her şey yok olur
Bütün konuşman Allah için olmalı, aksi hâlde susmak senin için daha iyidir Yaşaman Allah için olmalı Olmuyorsa ölüm senin için daha hayırlıdır
Allah'ım, bizi tâatinde diri eyle; Öbür âlemde tâat ehli olanlarla dirilt Âmin!

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -54- Meclis

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -54- Meclis




İman sahibi, nefsini itici olur Sonra, terbiye eden ve öğreten bir eren kişi ile de sohbet eder, küçük yaşından ölüme kadar onun elin­de bilgiler edinir ve terbiye alır
O eren kişi, iman sahibine ilk zamanda Allah'ın Kitab’ını okutur ve ezber ettirir İkinci hâlinde ise, Peygamberi’nin sünnetini öğret­meye başlar Bunları yaparken o iman sahibini daima başarı takip eder Bu yüzden bildiği ile amel eder Yaptığı her iyi amel Hakk'a yaklaştırır Her ne zaman ki, bildiği iyi işi yapar, Allah Teâlâ ona bilmediği şeylerin tılsımını ihsan eyler Bu yapılan ameller içinde kalp, daima Hakk’ın kuvvet kademinde durur İman sahibinin ihlâsı onu Hakk'a yakın kılar
Yaptığın her ibadet seni Hakk'a yakın eylemeli İbadetin tadını almalısın Hak'la aranda ünsiyet peyda olmalı Bunlar olmuyorsa, bilesin ki, ibadet edemiyorsun Yaptığın ibadetlerde karışıklık var O karışık şeylerin ne olduğunu bilir misin? Onlar, gösteriş ve nifak alâmetidir Dıştan Allah için yapar görünüp kalbinde halka gösteriş ve onlardan maddî bir talep bulunmasıdır
Ey amel sahibi, sana ihlâs gerek, bu yoksa boşuna yorulma
Sana daima Hakk'ı murakabe ve O'nun varlığını özüne yakın bilmek düşer Gizlide aşikârede bu hâli benimse Bilhassa halktan ayrı kaldığın zaman Hakk'ın yakınlığını düşün Yalnız halk arasın­da olunca Hakk'ın yakınlığını anlatmak, içine kurt düşen nifak sa­hiplerine has olup bilhassa gizli ve halkın bulunmadığı yerde O'nun yakınlığını duymak ihlâs sahiplerinin hâli olur
Güzel bir kadın veya seni yoldan alacak herhangi bir şey gör­sen, gözlerini yum Bilhassa şahsî arzu ve tabiat gözünü Hakk'ın sana nazarını hatırla Şu âyeti düşün: “Hangi hâlde bulunursan bulun ve ondan, yâni Kur'ân'dan ne okursan oku Ve sizler hangi ameli işlerseniz işleyin, ki o işlerden birine daldığınız zaman Şahid olarak üstünüzdeyiz Yerde ve gökte, zerre ağırlığında bir şey Rabb'inden gizlenmez Hatta, daha büyüğü de Daha küçüğü de Hepsi Kitabı Mübin'de yazılıdır (Yûnus, 10/61)
Haram olan şeylere bakmaktan gözünü yum Bir an bile nazarı senden ayrılmayan, bilgisi bütün hâlini kuşatanı daima an
Hak’la görüş teatisine girişmez ve niza yoluna kapılmazsan yap­macık kulluğun ölür; yerini hakikî kulluk alır ve şu âyet-i kerime­de bahsedilen zümreye katılırsın: “Muhakkak, kullarıma senin sultanlığın olamaz (el-Hicr, 15/42)
Daima Hakk'a şükret; O'na karşı yaptığın şükür tahakkuk eder­se halkın kalbi seni sever ve dilleri seni över Seni herkese karşı sena ederler O zaman şeytan ve yardımcıları, sana sataşma yolu bulamazlar

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -54- Meclis

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -54- Meclis




Dua etmemek güçtür; dua ile olmak bir ruhsat yoludur Dua, batan kişi için bir nefestir; zindan ehli için bir pencere hükmünü ta­şır Batmak üzere olanlar, bir nevi zindan hayatı geçirenler, kurtulup şahın huzuruna çıkıncaya kadar dua ile olurlar
Akıllı olunuz Siz duayı terkle iyi etmiş olmuyorsunuz Dua et­mekle de iyi bir iş tuttuğunuzu sanmayınız İyi niyet, akla, ilme ve maruf olan şeye muhtaç olmayan hiçbir iş yoktur Dua etmek ve etmemekte niyetinize bakınız, ancak ilme ve maruf şeylere tâbi ol­mak gerekir
Siz, Allah'ın katında ve iyi kulların elinde neler vardır, bilemez­siniz; bu yüzden edebinizi iyi etmeniz mümkün olmuyor Kötüleşiyorsunuz Ve onlar hakkında kötü zanda bulunmaktasınız
Dinî reislerinize karşı neticesi kötü olacak şeylere girmeyiniz Onlarla olan hâllerinizi düzeltmeye gayret ediniz Onların hiçbir ta­sarrufunu itirazla karşılamayınız Şeriat onlara hata isnat etmiyorsa siz hata çıkarmaya kalkmayınız Onlar her an iç ve dış cephe ile Hak Teâlâ'nın kuvveti, kudreti önündedir O kulların hangisi olursa olsun, daimî bir korku taşır Bu korkunun dehşeti, ona ne maddî bir sükûnet verebilir, ne de şahsına özel bir selâmet yolu seçebilir
Ey Allah'ın kulları, bana geliniz; öyle şeyler öğreteyim ki, sizde onlardan hiçbir haber mevcut değildir Kitabımın hükmüne katılı­nız; öyle şeyleri belleteyim ki, onlardan sizde bir parça bile yoktur
Her şey için bir kitap vardır Kitap var, kalpler için Kitap var, sırlar için Kitap var, nefisler için Kitap var, duygular için Bun­lardan her biri, derece ve makama bağlı olup sayılı kademeleri var­dır Biri bitmeden öbürüne geçmek kabil olmaz Senin için henüz bi­rinci makam sahih olmadı; ikinciye nice varırsın? Henüz İslâm olu­şun sahih değil; iman faslına nasıl varırsın? İmanın kuvvet bulma­dı; ikan hâlini nasıl bulursun? İkan hâlin kâmil olmadı; marifet ve velayet hâlini neyle bulursun?
Akıllı ol; henüz hiçbir şey değilsin; hiçbir hükme sahip olma­dan her biriniz halka baş olmak sevdasında; bu nasıl olur? Halka baş olmak için onların elinde bulunan şeylere göz atmamak, nefse, tabiî ve şahsî arzulara uymamak ve onları tümden bırakmak gere­kir Bilhassa insanın benliğini gösteren, ıslah olmadığı takdirde kötü yola saptıran iradeden masun olması şart Halka baş olmak emri yücelerden gelir Yerden bitmez Velayet hâlini Hak verir, kullar böyle şey yapamaz
Riyaset sevgisini kalbine yerleştirme Uymaya bak Sana uyul­masını dileme, bekleme Sahip olmaya bak; herkesin sana sahip çık­masını bekleme Zillete ve nefsini alçak görmeye razı ol Hakk'ın ka­tında bunun aksi senin için mukadderse o zamanı gelince sana eri­şir Sana gereken teslim olmak ve bütün işleri O'na bırakmak Sana, gücü kuvveti terk gerek O'na itiraz etmek, halkı O'na karşı çıkar­mak, nefsi şirke belemek senin için iyi olmaz
Senin için en yararlı iş kulluğa devamdır Kulluk, emri tutmak, yasakları bırakmak, şu âlemin bir icabı olan âfetlere sabırla karşı koymakla olur Bu işlerin, temeli ise Tevhid olup, onu sebata erdi­ren ise, iyi işlerdir
Henüz temeli kuvvetle oturtmadın; ne üzerine bina çıkarsın? He­nüz niyetin temiz olmadı; ne konuşursun? Sessizlik devren bitmedi; ne söylersin?
Bu söylenen sözler, peygamberlere vekâleten halka söylenir Peygamberler, ilâhî hatipler idi; onlar gidince Hak Teâlâ ilmi ile âmil olan bilgin kişileri onların yerine getirdi, makama oturttu, onların maneviyatına vâris kıldı
Her kim ki, Peygamber makamına oturmak diler, ona, halkın en temizi ve zamanın en üstünü olmak düşer Ve o zamanda ilâhî hü­kümleri en iyi bilen kişi olması gerekir İlmi ve ameli ile zamanında temayüz etmesi, birinci derecede şart olur Bu işi siz kolay sanırsınız, fakat bildiğiniz gibi değildir
Ey Allah'ı, Peygamberi’ni, sâlihleri ve velîleri bilmeyenler! Ey nefsini, tabiatını, dünyasını ve âhiretini bilmeyenler Size yazıklar olsun! Susunuz, konuşmayınız; söz hakkı alıncaya, omuzlar üstüne çıkıncaya, ayağa kaldırılıncaya ve yürütülünceye kadar olduğunuz hâlde oturunuz
Bir kimsenin ki, ilmi, şahsî arzularına galip gelir, o faydalı bir ilimdir O ilim, niçin faydalı olmasın ki, halk kapısını kapadı Hak kapısını açtı İşte, en büyük kapı orasıdır ki, ona da erdi Bu kapan­ma ve açılma bir kulun benliğinde sıhhat bulursa ondan zahmet gi­der, halk içinde halksız yaşama zevkini anlar O kalbe süsler gelir, rahmet saçılır Ve o kulun kalbinde durmadan fetihler (açılmalar) olur Kabuklar dağılır, öz meydana çıkar İyi olmayan hevâ yolları, kapanır, kahra uğrar ve mağlup olur Hak yolu açılır ve hakikatin bulunduğu cadde aydın olur O cadde, Hak Teâlâ'nın dilediği cadde­dir Ve o cadde, peygamberlerin ve velî kulların yürüdüğü yoldur Onlar, hep aynı yoldan gittiler
O ulvî yolu biraz anlatayım: Orası kedersiz bir safa yoludur Orası halkın olmadığı bir Hak yoludur Orada şirk olmayan bir tevhid vardır Orada teslimiyet olur, niza olmaz Orada yalnız doğruluk yaşar, yalan bulunmaz Orada yalnız sebepleri Yaratan'ın hükmü geçer, sebeplerin sözü olmaz
Ve nihayet o cadde, din şahlarının ve sultanlarının yürüdüğü yoldur ki, onlar marifet âleminin de sultanlarıdır Dinin sahibi, ma­rifetin ehli onlar olup Hak erleridirler Onları Hak seçer, kullar ara­sından çıkarır Onlar Hak dinine yardım ederler ve onda durmadan ilerlerler Hakk'ı severler Yazık sana, onların yolunda olduğunu na­sıl iddia edersin? Sen halkı, nefsini ve başkalarını nasıl O'na ortak edersin Senin imanın yoktur Yerdekilerden korkarsın ve onlardan bir şeyler beklersin! Bu sıfatı taşıyanlar iman iddiasında buluna­mazlar Senin için zühd lafı edilemez; dünyalık talebindesin Senin için tevhid lafı da boş; yolunda ondan başkasını görmektesin İrfan sahibi bir başka hâl içindedir; dünyada ve âhirette o bir garip kişi­dir Hak'tan başka hiçbir şeye rağbeti yoktur Hem dünya hem de âhiret işlerinde yeterlik hissine sahiptir

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -54- Meclis

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -54- Meclis




Ey cemaat! Beni iyi dinleyiniz! Kalbinizde töhmet altına alacak bir şey varsa atınız Beni nasıl itham eder ve gıybetimi yaparsınız? Hâlbuki size çok şefkatli davranmaktayım Bütün ağırlığınızı alırım; yapmakta olduğunuz işlerin açığını kaparım Yaptığınız iyi işlerin kabul olması, hatalarınızdan geçilmesi için Hak katında şefaatçi olu­rum Beni anlayan, ölünceye kadar yanımdan ayrılmaz O'nun lez­zeti, arzusu, yemesi, içmesi, giymesi olurum Onun her şeyi olurum Benimle yetinir, başkasına gitmez


Ey evlat! Beni nasıl sevmezsin? Seni senin için isterim; benim için değil Şu öldürücü ve aldatıcı dünyanın elinden kurtulmanı di­lerim Daha ne kadar onun ardından gideceksiniz? Yakında size dö­necek ve öldürecek Hak Teâlâ zatını seveni bir lahza bile dünyaya bırakmaz O, sevdiği kulları dünyaya emanet etmez ve ona ısmarla­maz Hattâ zâtından gayrına da bırakmaz Belki O, sevdiği kullarla beraberdir ve o kullar da O'nunladır Onların kalbi, ebedî O'nu anar Ve O'nun önünde hazır olur Onların kalbi başkasından kaçar, yal­nız O'na ikbal eder Hak onlarla bile olup muhafaza eder ve onlara ülfet hâlini verir
Allah'ım, bizi de onlar gibi eyle; onları esirgediğin gibi bizi de esirge! “Dünyada bize iyilik ver Âhirette iyilik ver Ve bizi ateşten koru (el-Bakara, 2/201)


Ey münafık! Allah Teâlâ dilerse kulların arasından herhangi birini izhar eder O dilerse, kullarını zâtına çağırır Ve o dilerse, bü­tün kulların kalbini bir kulu üzerinde toplar Yaratılmışları dilediği kulun emrine veren O'dur Sen bu nifak hâlinle kulları emrine almak dilersin; bu boş temenniden bir fayda gelmez

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -54- Meclis

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -54- Meclis




Ey evlat! Şehvetini ayakaltına al Bütün kalbinle ondan geç Şehvet kısmından sana bir nasip varsa vakti olunca gelir, üzülme O gelince istememek bir şeye yaramaz Allah Teâlâ'nın bilgisi değişmez; kısmetini, senin yerine başkasına vermez Vakti gelince, sa­na kısmet olan, yeterince rahat ve temiz olarak gelir Onu, izzet eli ile alırsın, zilletle değil Bununla beraber, gelen şeyden yeterlik duygusuna sahip olduğun için, Hak katında mükâfata lâyık olursun Ve iyilik nazarı ile sana bakılır Çünkü sen, herhangi bir şeyin gelişi için hırsa kapılmadın, ısrar etmedin Kısmet olan şeyden ne kadar kaçsan sana takılıp peşinden gelir O gelen şeyi almamak ve bir nevi zâhidlik taslamak makbul olmaz; çünkü kısmettir Bununla beraber, gelmeden önce istememek, hatta kaçmak doğru olur
Zühdü ve geleni alıp yemeyi benden belle Köşene geçip cehale­tinle oturma Her şeyi gereği gibi bil Hayrını, şerrini öğren, sonra köşene çekil İlâhî hükümde derin bilgiye sahip ol, onunla amel et Sonra her şeyi bırak, ayrıl Ancak, Allah için bilgi sahipleri vardır ki, bir tek ve bir fert olur; işte onlarla ol Onlarla sohbet et Onlara ka­rışman ve onlarla sohbet etmen, bir köşeye çekilip oturmaktan daha iyidir
Büyük insanlardan birine rastlarsan, hayrı ve şerri ondan öğren, ona yapış, bırakma Hak Teâlâ'nın ilim sonsuzluğuna ve marifet âle­mine o vasıta ile varabilirsin Onlardan bir şey dinlediğin zaman iyi anla ve derine in Şunu bil ki, bilgi o büyüklerin ağzından alınır Bil­gi, ilâhi hükümle ve bildiği ile âmil olan zâtlardan alınır Bunlardan alacağını aldıktan sonra ayrıl Nefsi, şeytanı, şahsî hevâyı, tabii âdeti ve halka gösterişi bir yana at; bunda da başarı kazanırsan, melekler, sâlih kulların ruhları seni sarar Halkı bırakacaksan, bu hâli bul­duktan sonra bırak Bu hâli bulmadan ayrılman nifak alâmeti sayı­lır; boş şeyle ömrünü geçirmiş olur, dünya ve âhiretin ateşinde ya­narsın Dünyada bela ateşi seni yakar; öbür âlemde ise münafık ve kâfirlere hazırlanan ateşte yanarsın
Allah'ım, bize affı, gufranı, hatalardan bağışı, suçlarımızın gizli kalmasını ve tevbeyi ihsan eyle! Hicabımızı yırtma Günahlarımız­la bizi sorguya çekme Yâ Allah! Yâ Kerim! “Kulların tevbesini O kabul eder ve kötülükleri affeder (eş-Şûrâ, 42/25) diye buyuran Sen'sin Tevbeyi nasip eyle Hatalarımızdan geç!
Yazık sana, bilgi iddiasındasın; fakat cahiller gibi darılır ve on­lar gibi sevinirsin İman sahibinin ferahı yalnız Allah'la olur; başka­sı iman sahibini sevindiremez Dünyada ferahlanacak bir şey varsa, sevin Şayet dünyayı Hakk'ın tâatinde kullanıyorsan ve dünyalık sayesinde Hakk'a hizmet yolunu tutuyorsan sevin Kulları, yaptık­ları tâatte iyiye yöneltebilirsen sevin Gece gündüz korkuyu bırak­ma Tâ sırrına ve kalbine, “Korkmayın, ben sizinleyim; işitiyorum ve görüyorum(Tâhâ, 20/46) müjdesi gelinceye kadar korkmayı bırakma Bu kelâm, Harun ve Musa Peygamber’e Hak tarafından söylenmişti
Sen o büyüklerden olamazsın; çünkü öğrenirsin, amel etmezsin Şüphesiz bu hâlde o büyüklere vâris olman kabil değil Veraset, an­cak bilgi ve amelle olur İhlâsla gelişir Haddini bil Kısmetinde ol­mayan şeylere uzanma Hakk'ın takdir ettiği şeylere uy O şüphesiz, seni iyi şeylere ulaştırır ve başarı verir Sana lütfünü yağdırır, omuzundan ağırlığı alır Dünyada ve âhirette şefkatini eksik etmez
İman sahibinin imanı kuvvet bulursa; artık ona, “İkan sahibi” denir İkanı kuvvetli olursa ona, “Arif” denir İrfanı sağlam olana, “Âlim” denir İlmi son haddine varana, “Muhabbet ehli” derler
Muhabbeti tam olan ise “Mahbûb” olur Bu da sağlam olursa cana yakın ülfet ehli olur Hak ona bu kere hikmet ve ilim sırlarına karşı anlayış verir Zât âlemine geçme bilgisini, emir ve kader gizlilikleri­ni o kula belletir Bu hâller, kulun kabiliyet ve istidadına göre tecel­li eder Kalbin kuvvetine ve genişliğine göre bu hâller kula verilir Bu hâlleri benliğinde bulan o kul, Hak'la kaim olur Kalbi ile halk âle­minden ayrılır
İlâhî bilginin ezelî sırrı, bir kula ezelden mukadder olan nasiple gelir Bu nasip; yemek, içmek, giymek ve evlenmeye dair olabilir
Hangi kul için gelmiş ise onu bulur Bir nasibin gereği hangi kulda infaz edilecekse onu bulur Başkasına gidemez Nasip sahibi nerede olsa, Hak Teâlâ onu bulur Bulamadığı takdirde, ilâhî bilginin hük­mü iptal olunur ve kıymeti kalmaz; bu da imkân harici bir şeydir
Kulun kısmeti gelince, Hak tarafından verildiği için alır, yer Yersiz varlığı yok olur Ve yeni baştan dirilir Manevî bir hayat dahi yaşasa, geçmişte hüküm veren bilginin gereği için diriltilir İlâhî il­min icabına noksan gelmemesi için bu işler böyle yapılır O kul irade ve arzularını kaybetmiş bir durumda ise, bir sibyana yedirilen lok­ma gibi yedirilir Nasıl bir ana, hurma ezmesini yavrusuna yedirirse o kulun kısmeti de kendisine öyle yedirilir Kısmetler iner, o iradesiz yemeğe devam eder O kulun hâli, hasta adamın habersiz ilaç içip kuvvet aldığı gibidir Nasibini yer, içer, kuvvet alır Bu hâllerde iman sahibini ezelî ilim terbiye eder
İş bu sıfatlar; iman, irfan, ikan sahibi olan ve Hakk'ın zâtına varan, iyilik ve kötülüğü almaya ve atmaya gücü yetmeyen bir kişi­nin sıfatıdır O kişiyi rahmet eli çeker Sağa ve sola o el çevirir Daha açık tabirle, onu sadece lütuf coşturur ve her yanını ihata eder
Eyvah! Hak irfanına sahip olmayanın heybetine Ve O'nun rah­met eteğine yapışmayanların acıklı hâllerine
Vah! Hak'la muamelesini kesen ve güya sırrı ile O'na bağlan­mak isteyen, O'nun rahmetine, iyiliğine güvenen zavallıya

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -54- Meclis

Eski 08-02-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -54- Meclis




Ey cemaat! Allah Teâlâ doğruların terbiyesini uhdesine almış­tır İlk devirlerinden son demlerine kadar onları terbiye eder Her ne zaman onlara bir iyilik etmek dilerse, bir bela ile dener ve yakın­lığı zevkini ihsan eyler; sabırlı hâllerine bakınca zâtına daha çok ya­kın kılar Bela onları kahretmez Ve içinde boğmaz Bela geçer, on­ların kalbi ise meleklerin kanadı üstünde uçar Kalpleri eziyet diye bir şey duymaz
Vah! Kalbini eziyete düşürenlere Vah! Allah'ın dargınlığına çarpılanlara Vah! İlâhî öfkenin pençesine düşenlere

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.